Cumhuriyet Bilim Teknik’te, Doğan Kuban hocanın: “Sultan saraylarını ya da İstanbul’un en güzel süvari kışlası olan Vaniköy kışlasını, Haydarpaşa istasyonunu otel yapmaya çalışıp, ne olduğu belli olmayan en çirkin kışlayı Taksim’de ihya etme çalışanlar ne istediklerini biliyorlar mı?
Balıkesir’in Edremit ilçesinde, İmece Edebiyat Dergisi 17. Sayıya ulaştı. İlk sayısından bu yana, dört sayfa olarak çıkan dergi, 17. Sayısıyla birlikte sekiz sayfaya çıktı. Edremit basın tarihinde bir ilk olan “İmece Edebiyat Dergisi”, edebiyatın piyasalaştırılmasına, ödül mekanizmalarına karşı
Yazarlarımızın bugüne dek çıktıkları televizyon programlarının elde edebildiğimiz bağlantılarını burada topluca verdik. Arkadaşlarımızın ellerinde kendi TV konuşmalarına ait you-tube bağlantıları varsa bize göndersinler. Onları ekleyelim.
Taylan Kara
Ulusal Kanal / Edebiyat Cephesi / B. Sadık Albayrak
Otomatik kapı gülümser gibi açılıyor. Klimalı hava perdesinden geçerek büyük binaya giriyorum. Hastane binasının koridorunda yürürken içim ferahlıyor!
Kaldırımı olmayan sokaklardan, sıkış tepiş otobüslerden, etrafa çöplerin yayıldığı pis kokulu park alanlarından, havasız işyerlerinden, gürültülü apartmanlardan sonra böyle
2002 yılından bugüne kadar verilen 13 Yunus Nadi Roman ve Öykü Ödülü’nün en az biri, iki yıl hariç bütün yıllarda Can Yayınları’na verilmiştir.
“Ödül Can Yayınları’ndan çıkan kitaplara verilmektedir”. Ödül yönetmeliğine artık bu cümleyi yazmanın zamanı gelmiştir.
Ta en baştan söylemiştik: Bu sitede başka hiçbir yerde bulamayacağınız yazılar, haberler çıkacak. O zamandan bu yana 23 aya yakın zaman geçti, teveccühünüzden ve tepkilerden anlaşılıyor ki, bunu başardık, sözümüzü tuttuk.
Değil Türkiye’de, dünyada bulamayacağınız kimi yoğun emek ürünü,
Damar içi kireçlenme soba borusu gibi her yerde olmuyor. Keza toplar damarlarda hiç olmuyor. Yapılan By-Pass ameliyatlarına bakıldığında damar kireçlenmesinin neredeyse hep belli aynı yerlere olduğu görülüyor. Bir TV programına katılan bir kardiyolog, by-pass ları hep aynı yere
Beklenenden öte bir şeydir, gelişi. Dönüşsüz zamanda, ufuksuz yaşamda, karanlığın içine öfkesi ve acılı tırnaklarıyla kendi koyuluğunu sürten bir davetsizdir. Öyle içlidir ki, daveti kabul eden, içindeki karanlıkla soğuk; odanın yüzüne sürülerek bulaşmıştır her yanına.
Göklerdeki aydınlıktan mahrum bırakılmış
Freud’un savaş ilanına anında tepki vermesi beklenmedik bir şeydi. Çocukluğunun askeri şevklerinin yeniden uyanışı… Kendini iyice kaptırmıştı, "Bütün libidomu Avusturya-Macaristan’a vakfettim, diyordu.” “Freud’un savaş imgesi, Avusturya-Macaristan’ı sağlıksız ‘cerahatler’inden temizleyecek bir ‘fırtına’ydı ve bu imge çoğunluk tarafından paylaşılıyordu.”
İdeoloji nedir sorusunu doğru biçimde açabilmek için, ideoloji ve mekânı bir arada ele almak gerekir. İdeoloji ile mekân, üretim ilişkileri bağlamında kesişirler; bir toplumun yaşadığı coğrafyadaki, yani belli bir mekândaki üretim ilişkilerini ve sermaye hareketlerini düzenleyen dizgeye ideoloji
Edebiyat ödüllerinin 3-5 kişinin elinde oyuncak olmasını yermek için defterime aylar önce bir espri yazmıştım. Ödül oligarşisini vurgulamak için:
“Doğan Hızlan Ödülü, jüri başkanı Doğan Hızlan tarafından bu yıl Doğan Hızlan’a verildi” diye…
Bu sadece bir espriydi. Ancak
Artık “Ne demek edebiyatın görevi? Sen edebiyata görev mi yüklüyorsun, o bilir kendini, edebiyatın edebiyattan başka görevi yoktur” diyen kaldı mı bilmiyorum. Kaldıysa eğer bu savları dinletebileceği birilerini de bulmakta zorluk çekecektir. Çünkü savları dillendirdiği “asude bahar
Tarih, gücü ve eşitsizliği haklı göstermek adına evrim teorisini suiistimal eden korkunç örneklerle dolu. Yeni biyolojik determinizm çağına hoş geldiniz.
İnsanların neden savaş açtığını anlamak isterseniz, bunun için bir gen mevcut. Erkeklerin neden kadınlara tecavüz ettiğini anlamak mı istiyorsunuz?
Dünya yaşanır olmaktan çıktı da biz sürünmeye ve leş yiyiciler gibi, akbaba sürüleri gibi “yaşama” devam ettiğimizi sanıyoruz. Geçen günkü, “İstanbul Şirinevler'deki fast food zinciri Burger King'deki müşteriden artan patatesleri yiyen bir çocuk şube müdürü tarafından dövüldü…” “Küçük
Burada, okuduğum iyi kitapların tanıtımını yapsam diye düşünüyordum bir süredir. Gerçekten bazı eserler var ki değil elli, beş yüz elli sıradan kitaba bedel. Belki hafta sonu paylaşımlarımı buna ayırsam iyi olacak. Tabii, bu arada popüler ama kötü kitaplara
Almanya’da yükselen ırkçılığın merkezi olan PEGIDA’nın gövde gösterisi, Köln’de karşıt gösteri düzenleyen eylemciler tarafından engellendi; aşırı milliyetçiler planladıkları yürüyüşü iptal etti.
Avrupa’da yükselen milliyetçiliğin bir uzantısı olan Avrupa’nın İslamlaştırılmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar'ın (PEGIDA) Köln’de yaptıkları yürüyüş, karşıt görüşlü kişilerin
Lacan metinlerini okuyorsanız ve bu sizi hasta etmiyorsa, olmuşsunuz demektir, zaten hastasınızdır. Şaka tabii. Ancak her şakada olduğu gibi doğruluk payını siz değerlendirin. İşin ciddi esası şu: Her kuram belli tipte kişilikler içindir. İnsan toplumları belli
Bu yazı Yazar Öner Yağcı’nın 1 Ocak 2015 tarihli Aydınlık Gazetesi’nde çıkan “2014 Edebiyat Deyince” başlıklı yazısı üzerine yazılmıştır.
Sayın Öner Yağcı, yazısında 2014 yılındaki edebiyat olaylarını genel olarak değerlendirmiştir. Yazının büyük bir kısmında 2014 yılında edebiyat alanında
Adalet ıssız bir ada gibi ancak biz gerçek dünyada yaşıyoruz…
Bu sözler toplum olarak yaşam pratiğimizde her zaman karşılık bulmuş, günlük yaşantımızda bile sıklıkla aklımızdan geçen bir gerçeği anlatıyor. Bu yazıya vesile olma nedeni ise Arjantin-İspanya yapımı ‘Gözlerindeki
Daha önceki iki yazımda basılı medya, internet medyası, internet teknolojisinin hızlı gelişimiyle ortaya çıkan yeni iletişim kanalları ve boyutlarına göz atmaya çalışmıştım. Bu olgular karşısında konumumuzu anlamaya yönelik yazılardı ve yazılmaya da devam edecek gibi gözüküyor. “Anlamak gideni
Solda, sosyalistler arasında ona kötü, buna kötü diyoruz, peki ne yapacağız? Böyle soranlar çıkıyor. Sormayan bazılarının da, kırık gönülleri, eleştirilere büyük oranda katılsalar bile daha da parçalanıyor. Çözümsüzlük, umutsuzluk insana yaramaz. Somut bir hedef mi istiyorsunuz?
Hiperbarik tıp kapalı bir ortamda yüksek basınç altında hastalara %100 oksijen solutulmasına dayalı bir tedavi yöntemidir. Günümüzde akut ve kronik birçok hastalıkta ana tedavi veya mevcut tedavilere destek olarak kullanılmaktadır.
“Şiir Ödülleri İçin Manifesto” yazısının başlığını görünce: “manifestosu olmayan tek şey ödüllerdi, o da oldu ya!” dedim içimden.
Çolak, kapitalizmde, ödüllerin parayla belirlendiğini ve dolayısıyla ödüllerin kirlendiğini ifade etmiş yazısında. Şiirin evrensel değerlerinin de aranmaz olduğundan dem vurmuş.
Yazılama Yayınevi tarafından yayınlanan “Kızıl Tıp: Sovyet Rusya’da Toplumsallaştırılmış Sağlık” başlıklı kitabın Türkçe baskısına önsöz olarak kaleme alınmıştır.
Ekim Devrimi’ni izleyen yıllarda Rusya emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarında gerçekleştirilen olağanüstü iyileştirmeler, bu ülkenin “Batı” tarafından izole edilmesiyle dünya emekçilerinden
İnsanın bir tür olarak doğasını, evrimsel gelişim sonucu edindiği genetik yapısı belirliyor. Tek tek insanların yazgısını da büyük ölçüde genetik ve kalıtım belirliyor. Birçok hastalıkta kalıtsal veya genetik yükün başat etkisi gösterildi. Organik hastalıklarda, organik yapısal
Özgür sanatın temsilcilerinden Bağlaç Kültür-Sanat-Edebiyat dergisinin 7. sayısı çıktı. Ankara merkezli, iki ayda bir yayımlanan Bağlaç’ın Ocak-Şubat 2015 sayısının dosya konusu doğumunun yüzüncü yılında “Aziz Nesin”.
Aziz Nesin, yaşamında da, aramızdan ayrıldıktan sonra da belki kitleler tarafından çokça
Hafta sonu mükemmel bir toplantıya katıldım: Biber Gazı Yasaklansın Tıbbi Sempozyumu
Mükemmeldi, çünkü sempozyum; bilimin politikadan azade siyaset üstü yapılan ve laboratuarlarda üretilip sadece dergilerde yayınlanan bir uğraş olmadığına işaret ediyordu.
Mükemmeldi, çünkü sempozyum; tarihin hemen her döneminde tıp denilen
Kitap tanıtımlarını kitabı önceden okuyup okuyucuya tavsiye eden bir başka yazarın mı yazdığını yoksa profesyonel satış pazarlama uzmanları tarafından kitabı çok satanlar listesine dahil edebilmek üzere mi yazıldığını hep merak ettim. Ortama göre okuyucunun dikkatini ne cezbeder de
Tüm dünya insanlığının Charlie Hebdo katliamına gösterdiği tepkinin (dünkü Paris yürüyüşü de dâhil) tek bir anlamı vardır: İnsanlığın en duyarlı olduğu konu ifade özgürlüğüdür.
Dünkü yürüyüşle ilgili olarak medyaya “terörle mücadele” sloganı servis edildi ama bu kesinlikle yanlış. 11
İnsanın, sanatsal nitelik taşısın taşımasın, üretisi/yaratısı, her şeyden önce kendine hizmet eder; yanı sıra, halihazırda yakın ve uzağındaki insanlar için de yararı olabilir… Hele ki, tüm insanlığa ve tüm zamanlara hitap edecek bir olanak söz konusu olmuşsa, işte
Soma, benim ilk tayin olduğum yerdir.
Ankara Ü. Tıp Fakültesi’ni 1971 Temmuz ayında bitirdim. Üniversitede uzman cerrah olmak için sınavlara girmiştim. Sonuçların ilanı üç ay kadar gecikince, akademik kuruldaki arkadaşım beni uyardı. “İstenmiyorsun, seni almayacaklar, vazgeç,”
Fotoğrafta Yunus Nadi Ödülleri jürisinin toplantısı görülüyor. Jüri üyeleri: Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Behçet Necatigil, Azra Erhat, Haldun Taner. Fotoğraftaki jüri üyelerinin "okumadan" ödül verdiği gibi bir izlenim ediniyor musunuz? Yüzlerindeki bezginlik
Sağolsun Koltukname taifesi, 2013’te olduğu gibi 2014’te de geçer akçe kılınan dehşet verici bir oligarşinin istatistiğini hesaplamış ve sayı saymayı (en azından parmak hesabı yapmayı) bilen ya da bildiğini varsaydığımız edebiyat ortamının ortak aklına (vicdanına) sunmuş…
2014 boyunca, 25
Altı aydan uzun bir süredir bu ödülün bu kitaba verilmesiyle ilgili çok ciddi eleştiriler ve suçlamalar yapıldı. Bunları duymamış ya da okumamış olmanız olanak dışı. Bu eleştiriler karşısında niçin hiçbir açıklama yapmadığınızı şaşkınlıkla karşılıyorum.
Edebiyat bu kadar kapalı
Dünya kamuoyu Paris katliamına teşhisi koydu: basın (düşünce) özgürlüğüne saldırı. Bu makalede Paris katliamını ve islamcı terörü, “düşünce özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirmeye çalışacağım.