“Haydi, Peru’yu gidip görelim!”; “Prag’a gitmedin mi daha?”; “Hindistan’daydım yazın!”…
Yaklaşık 3 saatlik bir uçak yolculuğunda yakılan tüm jet yakıtının atmosfere saçtığı gazın uçaktaki tek bir yolcuya düşen payının, o kişinin kendi kentinde bir yılda hususi otomobili
Kahramanımız Aydın. Yarı-aydın, kara-aydın, kirli-aydın, kibirli-aydın, karşı-aydın… ne olursa olsun, bir şekilde aydın işte!
Hani eski zamanlarda, eski tüfeklerle birlikte yanlışlıkla karakola götürülüp gözaltına alınan bir vatandaş “Ben anti-komünistim” diyip yırtmaya çalışmış da, “Ben antisini, mantisini anlamam, komünist
1. Melek: Evet Fikri bey. Toplumsal çözüm yolları konusundaki görüşünüzü çok kısaca bağlayınız.
T. Fikri: Üç yol var demiştim, üç çözüm. Ama bunu insanların büyük çoğunluğu için aşırı netleştirme
1. Melek: Artık oturumu bağlayacaktım, ama merak ettim. Sizinkiler bu seçimde Erdoğan'ı mı destekleyecek son gelişmeler ışığında?
Kemal: Bizimkilerin, dedim ya, çoğu 30'lu yıllarımın takipçisidir, iktidarda bulunduğum rahat
2. Melek: Fikri bey sonucuna varmadan önce güncel bir tartışmaya girmek kaçınılmaz oldu. Buradakilerin görüşlerini almak önemli. Cumhurbaşkanlığı seçiminde "çatı aday" Ekmeleddin bey hakkında neler düşünüyorsunuz acaba? Kemal
Celalettin: Güzel dersin Nazım Usta, bunlar çok güzel idealler kıymetli ozanım, fakat hayal şeyler. Değerli Şeyhim, sizin yaptıklarınız da öyle. Bu insan denen tür et yiyor et, beslediği
Ben Taylan Kara, okuyucuya itiraf ediyorum. Ben bir cahilim, hem de zırcahil.
Kuantum elektrodinamiği hakkında cahilim. Levha tektoniği hakkında 1 dakika bile konuşamam. Organik kimya konusunda bir kimya mühendisi beni serçe parmağıyla kandırabilir. Japon dili ve hatta edebiyatı
Nazım Hikmet: (Devamla) Yakınmak adetim değil. Madem sanatta kokuşma yaşanıyor, madem yazar dünyası kokuyor, bu kokuşmayı iyice burunlara sokan karşı eserler verirdim. Ortaya karışık piyasa işi şeyler beklesinler
1. Melek: Bu durumda sorguyu genişletelim. Ülkenin halini bir de Nazım Hikmet’ten dinlemekte yarar var. Bakalım Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük Marksisti neler diyecek… Çağıralım… Çağırdık bile.. Böyle
2. Melek: Neyse... Kemal bey, siz kimi konuşturacaksınız?
Kemal: Kılıçdaroğlu grubunda konuşuyor olsun. Uygun mudur?
2. Melek: İsabetli seçim. Buyurun...
Kılıçdaroğlu: Adam bir şey öğrenmiş "paralel yapı paralel yapı.."
Sunucu: Peki bir sosyalist, bir Marksist olarak, nasıl değerlendiriyorsunuz, ne şekilde çıkacağız işin içinden?
Sırrı Süreyya: Ben bir Marksist olarak.. Ne diyebilirim.. Tahayyül edeceksen.. Gerçekçi ol, imkansızı iste demiş
Karl: Nasıl olsa kimi yeğlesem bir araba küfür yiyeceğim. Beni tam temsil edecek hiçbir kitlesel lider yok esasen. O halde sosyalist olduğunu öne süren gruplara bakayım. En kalabalığından..
Pazartesi günü Hilario Perez’e kırsala yaptığı gezilerden birinde eşlik etmem gerekiyordu. Hilario, Kübalı hekimlerle eğitim gören ilk Venezuelalı hekimlerden biriydi. Birçokları gibi Hilario da
Erdoğan: (Devamla) Fatih Sultan Mehmet, atamız ne demiş “Ormanlarımdan bir dal kesenin kellesini keserim.” Ona işler kolay. Nasıl yapıyordu padişahlar da dirlik düzeni sağlıyordu, odun keser gibi kelle
Erdoğan: (Devamla) Sonra efendim, biz bu Amerikalı yetkililerle görüşmelere başladık. Tabii Fethullah hocamızın mektubu da yanımızdayken çok rahatız. Laf aramızda o zaman paralel falan değildi, gayet üçgen bir
2. Melek: Beyler bu böyle olmayacak. Yeni bir yol deneyelim. Şöyle: Buradaki her üç şahsiyet de kendine bir lider seçsin ve onu konuştursun. Konuştururken kendi doğruları yönünde telkin
1. Melek: “Gezi” dediniz de, bu hadiseyi nasıl buluyorsunuz üstat? Hiç göz atma imkanınız oldu mu?
Karl: Heyecan verici olaylardı. Evet, katıldım üç-dört yerde, ülkede yakın tarihte böylesi yaşanmamıştı
“Faşizmin kökleri, büyüyen endüstriyel tekelleşme ile demokratik sistem arasındaki uzlaşmaz çelişkilere değin izlenebilir… Bu da bütün toplumsal ve bireysel ilişkiler üzerinde totaliter bir denetimi, toplumsal ve bireysel özgürlüklerin ortadan kaldırılmasını ve kitlelerin terör yoluyla yıldırılmasını
1. Melek: Bay Karl, Lice’de iki kişi öldürüldü. Sahi, sizinkiler Kürt sorununda nasıllar?
Karl: İnadına en zayıf olduğum noktaları mı soruyorsunuz! Kemal beye sorun.
1. Melek: Ona da sorarız belki,
Biber gazının Türkiye’deki kadar uzun süreli ve yoğun kullanıldığı dünyada başka bir ülke yok. Arkadaşımız Dr. Akif Akalın’ın biber gazının insanda etkileri üstüne “meslek hastalıkları dersi” kapsamında hazırladığı sunum çarpıcı bilgiler sağlıyor.
Gaz ilk kez ayılara
Celalettin: Tayyip Şenlik, sorumlu olmadığı halde sorumluluk duyar, Tayyip Erdoğan katliamdan sorumlu olduğu halde duymaz. İki çeşit insan varlığı yüzlerce yıldır sürer ve değişmez. Yazgımız budur. Yönetenler iyi
Karl: Paşa paşa! Gelip geçici başarılara tevessül etsem ben de kendimi başarılı sayardım. Sonunda siz de başarısız oldunuz. Zaten o yüzden burada toplanmadık mı! Ben temelli çözümler üstünde
Karl: Bırakın canım Kemal bey, benim amacım dünyayı değiştirmekti. Dediklerim çıkana dek kıyamet kopacak, takmışım o yönteme. Yazıklar olsun, açıklayıcı filozof derecesine düştüm ya, aşağılar dururdum adamları. Yuh
Kemal: Üstat, senin işçi sınıfı orada değil, burada değil; yok diyeceksin de dilin varmıyor... Bektaşi fıkrasına döndü işiniz!
Karl: Siz espri yapın... Kapitalizm... Kapitalizm çok şekil değiştirdi... İşçi
Kemal: Sizin adınıza kurulmuş devletleri sizin adınıza mücadele edenler nasıl görüyor, asıl bunu söyleyin o zaman.
Karl: Lafta mükemmel gören var, eleştirdiği halde destekleyen var, desteklemeyen de var. Bak
Birlikte bir düşünce deneyi yapalım. Birkaç yıl sonra bir kurul bana “Ahmet Altan Büyük Roman Ödülü” diye bir ödül verse ne düşünürdünüz?
A.Altan hakkında,
Kemal: Ya sosyalist devlette ne konumda sizin işçi?
Karl: Orada da makinenin parçası. Özne değil fiil. Sosyalist olmayan sosyalizmin karaktersiz parçası. O yüzden geçilemiyor benim adıma kurulan devletlerde gerçek
Karl: (Konuşmasını sürdürür) Denizanası benzetmesi yapmıştım ya işçi sınıfı için, kendi ortamları içinde de böyleler. Hangi ortam içindeyse o ortama dönüşüyorlar. İşçiler bizzat kapitalizmler, sistemin kendisiler. İşçi sınıfı
Kemal: Ama az önce siz itiraf ettiniz, sosyal sınıf teoreminizin çöktüğünü!
Karl: Sınıf teorimin çöktüğü falan yok. Sadece bu gerçeğin nasıl değiştirileceğini bulamıyorum. Haddizatında son senelerimde işçi sınıfından, insanlıktan
“Uyuşturucuyu bir kez satarsınız, insanı ise birden fazla...” (1)
3-4 bin avroya açık arttırma ile satılan seks işçilerinin 150 bin avroluk bir 'artık değer' üretmelerini işte bu çarpıcı cümleyle özetler yazar.
Kitabın ana kurgusuna temellik eden asıl çıkış
Karl: Geçende solcuların bir sitesine girdim, yapılan yanlışları anlatmaya çalıştım. Ne emperyalist uşaklığım kaldı, ne AKP yalakalığım, birileri de ulusalcı faşist dedi bana. Ama en ağırıma gideni neydi
Günümüz Türkiyesinin üç temel gerçeği şunlardır:
(1) Türkiye'yi bölen bir büyük (kültürel) ve bir küçük (etnik milliyetçilik) fay hattı vardır.
Siyaset ağırlıkla bu fay hatları üzerinde yapılırken diğer siyasi yaklaşımlar etkili olamamaktadır. Bunlar insanların zihinlerindeki siyaset anlayışıyla çakışmadığı için şaşkınlık
Karl: Olguyu öncelikle ekonomik temelli görüyorum. Türkiye'de hırsızlık patlaması, terbiyesizlik patlaması yaşandığı doğru. Birazcık bakınız, bunun toplu olarak sistemden, tek tek bireyler açısından da çıkarlardan kaynaklandığı apaçık görünecektir.
Karl: Denizanalarını görürsünüz suda. Muazzam gizemli bir halleri vardır, başka bir dünyayı çağrıştıran olağanüstü güçlü şekilleri… İşçi sınıfını onlara benzetiyorum. Fakat…
1. Melek: İşçi sınıfını