Emekli yazar, müteveffa edip Kaan Arslanoğlu’nun anısına 19 yıl önceden bir makalesi. Aralık 1994’de yazdığı bu fıkra İnsancıl Dergisi’nin Ocak 1995, 51. sayısının kapak yazısı olmuş: “İhtiyaçların giderilmesi konusunda hiç çekinme, hatta isteklerini artır. Bugün herkesin dilinde bu var. Özgürlük böyle anlaşılıyor.
“Ahmakça sorular” dizimiz devam etmeyecek ne yazık ki değerli okur, bu ikincisi ve son. Ahmaklığım giderek arttığından sanırım bundan böyle soru soracak kadar yoğunlaşamayacağım. Soru denince sol geldi aklıma. Kafam yine dağıldı ve ardından “neden Çulhaoğlu” dedim kendime. “Daha önce
Almanya’nın ünlü Wolfgang Abendroth ekolünden gelen, inadı ve verimliliğiyle ünlü komünist siyasetbilimci Prof. Dr. Georg Fülberth... 1939 doğumlu devrimci bilimadamı, devrimci durum dışındaki zamanlarda marksizm ve devrimci teorinin görevleri üzerine sorularımızı, bu toplantıdaki konuşmasıyla harmanlayarak yanıtladı.
Türkiye’de sol 1970’li yıllardan beri daha geniş toplumsal kesimlerle bir araya gelmek ve toplum içinde meşruiyet kazanmak için yerel meclisler oluşturmaya, sendika, meslek odası ve demokratik kitler örgütlerinde örgütlenmeye çalışıyor. Bu girişimler arasında en başarılı olanlar 12 Eylül öncesinde
Din konusu üstünde biraz fazla durduğunuzda kuşkuları üstünüze çekiveriyorsunuz. "Ne o yoksa dindarlaşıyor mu, dönüyor mu?" Namaz kılmaya başlayarak dönenler hani az da sayılmazlar. Dinden bahsetmeye tepki gösteren kimi dostlar tümden haksız mı, hayır. Öte yandan iktidardaki riyakarların baskısıyla
“Yerde yürüyen hayvanlar ve iki kanadıyla uçan kuşlar da sizin gibi ümmetlerdir. Biz O kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Sonra hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilirler.”
En’am Suresi 38. Ayet.
Geçen yaz bir dostu ziyarete Çamlıhemşin’e gitmiştik. Biraz dolaşalım çevreyi dedik,
CHP içinden ve dışından birçok ulusalcı dost son aylarda Y-CHP’ye eleştirilerini sertleştirdi. Sarıgül olayı, “Cemaatle” yakın ilişki iddiaları, TESEV meselesi… Y-CHP yönetimini emperyalizmce teslim alınmış görüyorlar. Yakın bir dost başka bir yakın dosta veriyor veriştiriyor. Çünkü bir büyük şehirden belediye
Çok büyük insan topluluklarını tek bir sözcükle esir alabilir veya özgürleştirebilirsiniz. Gerçekten de bunu aynı sözcükle yapabilirsiniz. Örneğin sanayileşme böyle sözcüklerdendir; geniş yığınları feodal yükümlülüklerden kurtararak özgürleştirebildiğiniz gibi, aynı yığınları ücretli köleler haline de getirebilirsiniz.
Evet, bir şeyler, çok şeyler değişmeli.. bunda sanırım hemfikiriz. Aynı zamanda değişimin başlama alanı konusunda da benzer düşünüyoruz sanırım. Önce dil... Bunu gerekçelendirecek uzun analitik, didaktik, sıkıcı gerekçeler sıralanabilir. Benim için önce dilin değişmesi zarureti çok yalın.. çok açık,
Pazarlama konusunda çalışanlar başlığın neyi ifade ettiğini bilirler. Bu alan dışında çalışanlar ise bilmeden kullanırlar "affiliate" programlarını. Sık gittiğiniz markette size verilen bir üyelik kartı ile size özel indirimler sağlanması bir örneğidir bu uygulamanın. Başka birçok örneği verilebilir.
Solun iktidara gelebilmesi için AKP tabanından hiç değilse beşte biri kazanmamız gerek! Dese biri, kim itiraz eder buna; hemen hiç kimse. Peki kim bu doğrultuda çaba gösteriyor solda? Hemen hemen hiç kimse…
Türkiye’de hayatın her alanında mücadeleye zarar verecek ölçüde aşırı bir fikir çeşitliliği hüküm sürmekte. Tek tek insanların büyük çoğunluğunun üstünde inatla durdukları fikirler kolay kolay tartışmayla, kanıtla, belgeyle, zorlu ikna çabalarıyla değiştirilemiyor. Söz konusu fikir sabitlikleri araştırmaya, okumaya,
Venezuela toplumunun “en yoksul” kesimlerinin desteğiyle iktidara gelen Chavez, ülkeye egemen kapitalist üretim ilişkilerine dokunmaksızın, hatta yabancı sermayeye güvence vererek, kapitalist bir toplum içinde “sosyalist bir yaşam” kurmaya başladı. Kuşkusuz Chavez de elinden gelse kapitalizmi ortadan kaldırmak isterdi, fakat
İnsan korkunç bir mahluk, iğrenç bir yaratık. Bir bölümünün aşırı gaddarlığından kaynaklanmıyor iğrençliği sadece. Korkaklığından veya çıkarcılığından ötürü yalana bir bütün olarak ortaklığından kaynaklanıyor şeytanlığı. Şeytanı dışarıda aramaya gerek yok, insandan iyi şeytan bulamayız. Kanla ve yalanla beslenen varlık.
Şimdi de Suriye'ye
Genellikle bir paradigmaya karşı çıkarken onu tözcülük yapmakla suçlar ve yeni paradigmanın bu tözü aştığını iddia ederiz. Ancak eski paradigmayı ortadan kaldırmaya yönelik, yeni ve devrimci olduğunu iddia eden paradigmaların da tözcülük tuzağına düştükleri sıkça görülmektedir. Örneğin ataerkil
Biz devrimi, Lenin’in söylediği gibi bugünkü insanla, AKP gibi bir partiye oy vermiş, Müslüman kimliği daha başat olan işçilerle yapacağız. Lenin anarşistlerle yaptığı polemikte, dahice gördüğüm şu sözleri söylemişti: “Biz devrimi astın üste bağımlılığından, muhasebecilerden vazgeçmeyecek bugünkü
Burjuva sınıfı (burçlular), üretimden kopuşun getirdiği acizliği, megalomanik bir kendilik algısı yaratıp köylüleri aşağılayarak aşmaya çalışır. Megapol burçlularının egoları megalomaniktir, çünkü bu egolar yalnız ve zayıf birer simgeden ibarettir, doğada karşılıkları yoktur. Aslında burçluların tüm simgesel
AKP hem Türkiye için çözücü bir güçtür hem de Ortadoğu için ABD’nin istediği Sünni İslam ekseninin temsilcisidir. AKP’nin birinci rolünü oldukça iyi biçimde oynamasını sağlayan refleksleri vardır. Bu refleksler arasında laik devlete duyulan kin oldukça derinlerdedir.
Maddenin evrimi diye okunabilecek bir süreç içerisinde, cansız maddeden canlı maddenin oluşumu, tek hücreden çok hücreye geçiş, derken düşünen maddenin yani insanın oluşumunda ve toplumsal evrimde farklılaşma hep itici güç olmuştur. Çünkü farklılaşma farklı çevresel koşullara
Sado-mazoşistik ilişki karakteri böyledir. Sadist, kendisini zamanında ezmiş olan kişinin gücünü yansıtarak kendisini güçlü hissederken, mazoşist, kendisini zamanında ezmiş olan kişiye karşı kurmuş olduğu yok edici fantezilerin yarattığı suçluluk duygusundan kurtulur. Çünkü mazoşistin kendisine yönelik olarak
Bugün bayramın ikinci günü. Yıllardır ilk defa bir bayramda iş nedeniyle İstanbul’dayım. Akşamüstü işim bittiğinde Üsküdar’dan vapurla Eminönü’ne geçerken asgaricilerin “bayramına” tanık oldum.
Her şey 18.30 vapurunun iskeleye yanaşmasıyla başladı. Vapurun yolcu indirmeye başlaması üzerinden
Başlıkta belirttim. Kapo, yaklaşık 6 milyon Yahudi’nin öldürüldüğü soykırımda NAZİ toplama kamplarında, Alman subaylara yardımcılık eden Yahudi gardiyanlara verilen isim. Mahkumlara korkunç eziyetler etmişler. Bazıları da “disiplin” gereği Almanlarca öldürülmüş tabii.
Dünya sinemasının solcu, anti-emperyalist yönetmenlerinden, ki
Sonunda ülkemizin, istediğimiz düzeyde, gelişememesinin asıl sebebini buldum. Eğer gelişmişlik düzeyimiz sizi tatmin ediyorsa, yazının geri kalanını okumanıza gerek yok. Tespitim ve iddiam şudur. Maddeler halinde sıralayayım:
• Ülkemizde insanların büyük çoğunluğu bir işe girebilmek, bir meslek edinebilmek
Gezi olayları sonrası ana akım medya ilgili haberleri vermedi. Bir kaç muhalif kanaldan izledik olup bitenleri. Her fırsatta o kanalları açtık.
Dün akşam bir şeyi fark ettim. Artık özellikle İstiklal Caddesi eylemleri bir cins “reality show” gibi
Başbakan Erdoğan, Şerafettin Elçi Havalimanı’nın açılışını yapıyor. Sonra katıldığı iftar yemeğinde Uludere’deki bombardıman sonucu ölmüş olanlardan bazılarının yakınlarıyla görüşüyor. Görüşme için köylüleri Demirtaş ikna ediyor.
PYD sözcüsü Müslim, İstanbul’a geliyor, MİT ile görüşüyor, ikna oluyor ve sınırdaki
Bugün dünya ve Türkiye entelektüel-aydın aleminde, kim en basit bilimsel yöntem kaygısıyla, sıradan mantığı kullanarak bir yazı yazsa veya soru sorsa, neredeyse aynı tepkiyle karşılaşıyor. “Homo gibi konuşma!” demedikleri kalıyor tek.
Sol taraf da bu açıdan sağ
Ahmet Mithat Efendi’nin ünlü romanı Felatun Bey ile Rakım Efendi’yi yayınlamasının üzerinden neredeyse 140 yıl geçmesine karşın “konusu” hala güncel. Çoğu Tanzimat romanı gibi bu romanda da “batılı” değerlerin yüzeysel kavranışı eleştiriliyor ve “taklitle” batılı
Ben de aptalım, sanırım sosyal yönden embesilin de altındayım, galiba sosyal idioyum. Tek farkım bazı kişilik özelliklerim ve genel zekamın birkaç noktadaki işlekliği nedeniyle bunun farkında bulunmam. Benim gibi birçok ayrıksı birey
Gezi Direnişi üzerinden bir ay geçti ve son birkaç hafta içinde Direniş üzerine daha derli toplu değerlendirmeler gelmeye başladı. Kuşkusuz herkes olayları kendi penceresinden ve bazen görmek istediği şekilde yorumlamak
Lemaire’in belirttiği boyutta özne, arzusunu tam olarak ifade edememesi dolayısıyla kendisini eksik bir varlık olarak algılar. Arzulayan bilinç kendisinin ne olduğunu bilme arzusundan da kaçamaz. Fakat kendisini bilebildiği anlarda, yaşamı
Çıkmıyor akıldan. Gitmiyor. Gidemiyor. Ethem’in vurulduğu anın görüntüleri orada işte. Ortada ve derinde. Hiçbir yere gitmiyor. Gitmesin de zaten. Kalsın. Bedeni gitti, ruhu kalsın. Nefesi gitti, esintisi/etkisi kalsın. Hep kalsın…
Oysa seçim Mustafa Kemal Erdemol'un da Notabene Yayınları'nda çıkan “Suriye Denklemi” adlı kitabında anlattığı ve tanıklık ettiği gibi dünyadan gözlemcilerin, gazetecilerin gözleri önünde gayet sağlıklı bir şekilde yapılmıştı. “Bir gazeteci
Öneri şu: Sosyalist partiler bünyelerinde Müslüman kanat örgütlenmelere gitmeli.
Gezi Kalkışması eski-yeni soruları depreştirdi:
Halk hareketinde örgüt ve önderlik gerekli midir?
Gezi’de yoksul katılımı az mıydı, çok muydu? Halk hareketinde yoksul katılımı sosyalistler açısından gerekli midir
Devrim ne için yapılmalı? Devrim nasıl olmalı?
Devrimi gereksinim haline getiren şeyin sömürü olduğunu unutmadan bu soruların yanıtını düşünmek gerekir. Can sıkıntısı iyi bir devrim nedeni değildir.
Sömürü ise kendini mekânsal onarım
Hayat böyledir, hiç beklemediğiniz anda yeni bir sözcüğü, yeni bir kavramı dilinize, aklınıza, yüreğinize, sözlüğünüze sokuverir. Sözlük evrensel ise hayatın akışıyla, devrimsel dönüşümlerle, muziplikle, silahların tersine çevrilmesiyle gelen sözcük de