Orhan Kemal Roman Ödülü’nün Hamdi Koç gibi Orhan Kemal ve toplumcu gerçekçilik karşıtı bir yazara verilmesi bir cüretti. Orhan Kemal’in sanat anlayışı hiç bu kadar ağır bir ideolojik saldırıya uğramamıştı.
Geçenlerde Lucy’yi izleme fırsatı buldum. Luc Besson’ın yazıp yönettiği bir filmde, Morgan Freeman ile Scarlett Johannson’un nasıl durduklarını merak ettiğimden senaryosuna bakmadan gitmiştim sinemaya. Ne de olsa Luc Besson ve Morgan Freeman kendilerini çoktan ispatlamıştı; Scarlett Johannson da
Markar Eseyan’ın Şimdinin Dar Odası’nı (2) okurken bir kum saatini sürekli çevirip duruyormuşum gibi duyumsadım kendimi. Kum saatleri ne güzeldir oysa. Zamanı nasıl gösterdiğinden çok, üstteki yuvasından, (ben ona “oda” diyeyim) hızla akan kum tanelerinin aşağıdaki
Zavallı küçük burjuva,
tarihte her zaman aynı nedenleri saptar; kendininkileri…(1)
Bertolt Brecht
Yukarıya alıntıladığım tümcenin üç noktasından sonra devam etmek gerekiyor. “Öğleden sonra kahve içer insan, tabii karısını kıskanır, kuşkusuz meslek edinmek ister,(…) yirmi yıl öncesine göre karısına daha sevimsiz
Giriş:
Yaratıcı yazar okur aramaz. Umurunda bile değildir. İç dünyasında “okunmak” istemektedir ama bunun için kılını bile kıpırdatmaz. Mekanik işlevlere, çabalara girişmez.
Şanlı bir mezar ve özgeçmiş bırakmaya çalışan insanlardan değildir gerçek yaratıcı yazar. Korkunç olan: “üstün görünümlü”, aslında
“Bereketli topraklar üzerinde” yaşıyoruz. Anadolu’nun hangi köşesini kazsanız altından kat kat çanak çömlek, kırık insan heykeli, tonluk kayalardan yontulmuş tapınak temelleri çıkıyor. Üstünde toprağın yüzünü kaplamış gürlek otlar, çalı çırpı, ağaçlar arasından enginar yaprağı işlenmiş bir yapı taşının
Gözünüz haminizin üstündeyken bir entelektüel gibi düşünemezsiniz. Edward Said.
İnsan türünün çeşitliliği gerçekten hayret vericidir. Birkaç yüz dolar için ruhunu satan kişi ile 1 milyon dolarlık ödülü elinin tersiyle iten Grigori Perelman, insanın iki ayrı türüdür.
Sıradan bir
Stanislaw Lem’in ilk okuduğum kitabı, bir arkadaşımın “bu adam tam senin adamın” diyerek verdiği Gelecekbilim Kongresi idi. Bu adamın niye “benim adamım” olduğunu o sırada da daha sonra da sormadım. Ama gerçekten de “benim adamım” olduğu doğruydu.
Ne kadar yetenekli ve ne kadar iyi bir ressam olursanız olun, artık yeni bir Picasso, Dali ya da Van Gogh olma şansınız hiç yok! Ya da ne kadar mükemmel bir yontucu olursanız olun; ne Michelangelo olabilirsiniz, ne de
Sizlere “Mürekkep Balığı” yazı dergisinin 3. Sayısının basın bültenini sunuyoruz:
Türkiye’nin ilk ve tek yazı kültürü dergisi Mürekkepbalığı’nın üçüncü sayısı çıktı!
Bu sayıda yer alan konular:
• Dosya: Pul ve mektup.
• Uzun zamandır dergilere yazı yazmayan şair
İnsanlar sadece konuştukları şeylerden değil, sustukları şeylerden de sorumludurlar. Uğur Mumcu.
En büyük put kırıcılar bile bir gün put olma tehlikesinden uzak değildir.
Görmezden gelinemeyecek kadar büyük işler yapanları, yok saymak olanaklı değilse, yok etmenin yolu onları putlaştırmak ve
2014 Orhan Kemal Roman Ödülü ve ödülün verilme gerekçesinden yola çıkarak saygıdeğer seçici kurula 2015 Orhan Kemal Roman Ödülü için üç aday öneriyorum.
İlk adayım Ahmet Altan. 2015 Orhan Kemal Roman Ödülü Ahmet Altan’ın “En Son Oyun” romanına verilebilir.
(Bu yazı Aydınlık Kitap'ın 125. sayısında yayınlanmıştır)
Savaşı anlayabilir miyiz? Kolumuzun çarptığı bir insandan özür dilediğimiz, bankada sıra beklediğimiz, garsona teşekkür ettiğimiz, kırmızı ışıkta durduğumuz bir dünyada yaşarken, insanların bir anda parçalara ayrıldığı, bebeklerin ve çocukların topluca öldürüldüğü, kadınlara
"Yazının Gül Dikeni" büyük eleştirmen Fethi Naci (Kalpakçıoğlu) ölümünün altıncı yılında dostlarının sözleriyle anıldı. 23 Temmuz'daki bu yıl dönümü için sıcağı sıcağına İnsan BU'ya özel görüşleri yayımlıyoruz. Cevat Çapan, Lale Kalpakçıoğlu, M. Sadık Aslankara, Turgay Fişekçi,
"Türkiye'de Edebiyat Ödülleri Nasıl Verilir?" başlıklı yazımız (Taylan Kara), büyük ilgi gördü, ciddi bir tartışma yarattı.
Yazı ilk kez Aydınlık Kitap'ta çıkmıştı. Daha sonra Gün Zileli'nin sitesinde ve birçok sitede yayımlandı.
Sizlere Gün Zileli'nin sitesinde
(08.07.2014 Aydınlık kültür-sanat sayfasında yayınlanmıştır.)
Çürümüş ve yıkılmaya yüz tutmuş tarihi dönemlerde, çok belirgin bir öznel gericilik göze çarparken, bütün ilerici dönemlerde dünyayı kendi bütünselliği içinde ve olduğu gibi kavrama gereği görülmektedir. Goethe
Goethe aslında, kendisine sorulmamış bir soruyu
“Türkiye’de edebiyat ödülleri nasıl verilir?” yazısından sonra Doğan Demir bir mail ve bir yazı gönderdi. Aradan neredeyse 15 yıl geçmesine rağmen anlattıkları fazlasıyla tanıdık geliyor.
Doğan Demir’in daha önce Evrensel Kültür’de yayınlanmış olan Hulki Aktunç'un "Güz Her Şeyi
*Türkiye’de sosyalist solun en sağcı olduğu yer edebiyattır.
*Edebiyattaki “star sistemi”ne ve “ödül oligarşisi”ne laf etmeyen kişinin, muhalif olmaktan söz etmesi gülünçtür.
(Bu yazı Aydınlık kitapekinin 122. sayısında yayımlanmıştır)
“Hamdi Koç’un 2014 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü’nü almasıyla başlayan bu tartışmada…”
Yazıya böyle başlamak isterdim ama başlayamıyorum.Çünkü Hamdi Koç’un bu ödülü alması hiçbir tartışma yaratmadı.Neredeyse 2 aylık sürede bunu eleştiren
İnsan bu: Resimli Roman fikri nereden aklınıza geldi T. Fikri?
Bir arkadaşım bir gün “Solculuk nedir, ne değildir, herkesin, en alt kültür düzeyinde bir insanın da anlayacağı şekilde yazsana”
Kahramanımız Aydın. Yarı-aydın, kara-aydın, kirli-aydın, kibirli-aydın, karşı-aydın… ne olursa olsun, bir şekilde aydın işte!
Hani eski zamanlarda, eski tüfeklerle birlikte yanlışlıkla karakola götürülüp gözaltına alınan bir vatandaş “Ben anti-komünistim” diyip yırtmaya çalışmış da, “Ben antisini, mantisini anlamam, komünist
Ben Taylan Kara, okuyucuya itiraf ediyorum. Ben bir cahilim, hem de zırcahil.
Kuantum elektrodinamiği hakkında cahilim. Levha tektoniği hakkında 1 dakika bile konuşamam. Organik kimya konusunda bir kimya mühendisi beni serçe parmağıyla kandırabilir. Japon dili ve hatta edebiyatı
Birlikte bir düşünce deneyi yapalım. Birkaç yıl sonra bir kurul bana “Ahmet Altan Büyük Roman Ödülü” diye bir ödül verse ne düşünürdünüz?
A.Altan hakkında,
Gezi'yle ateşlenen Direniş'in şekillendirdiği 2013'ün, Azizm Sanat Örgütü'nce kültürel, sanatsal, bilimsel ve politik bir değerlendirmesi olan "Azizm Sanat Yıllığı 2013" çıktı. "Direnişin Sineması", "Faşizm
En iyi gazeteci, en az kağıdı en ucuza boyayıp en pahalıya satandır. Gazetelerin kumaşı kültür, eğitim ve zeka seviyesi düşük, konsantre yeteneği kısıtlı, okuma isteği az, züğürt insanlara uygun olarak kesilmelidir. Bu tür insanlar Türk halkının büyük çoğunluğunu
Bir kitap eleştirisi nasıl yazılmamalıdır? Aslında böyle bir yazıya özel bir gereksinim yok. Çünkü kitap eklerini az çok takip eden okurlar, her hafta bunlardan onlarcasına rastlayabilirler. Haydi biz de piyasa estetiğinden yola çıkalım ve saçmasapan bir yazı yazalım.
Ben buradayım ey okuyucu, ya sen nerdesin?
Oğuz Atay
Biraz bilinçlen, daha duyarlı oku diye saatlerce saçma sapan kitaplar okuyorum, senin o saçma kitapları okuyup “başyapıt” diye haykırmaman için. Senin estetik duyarlılığın gelişsin diye saatlerce, her yerden beynine pompalanan abuk
Son yıllarda kitabevlerine gittiğimizde "En çok satanlar" ve "Yeni Yayınlar" raflarını ve bu bölümdeki kitapların okurun başında toplaştığı kitaplar olduğunu görürüz. Gelgelelim çoğu yeni çıkan kitabın "Yeni Yayınlar" rafına konmayabildiğini, konsa ve hemen bitiverse bile dağıtımdan yeniden
Türkiye’de öyle bir faşizm var ki hem asap bozucu hem komik. Faşizmimiz bile kendine özgü, siyasetimizin dili çılgınlığın ötesinde. Müzisyen Altan İnan da bunun düzenlemesini yapmış. Başka söze gerek yok. Tıklayın ve dinleyin:
Bir roman kahramanının, sizin sempati duyduğunuz siyasi görüşü temsil ediyor olması, o romanın güzel olması için yeterli midir? Diyelim ki sosyalistsiniz, okuduğunuz romandaki başkahraman işçi ise sizce o roman iyi midir? Ya da dindar bir müslüman, başkahramanı ateist
Ülkemiz açısından, modern zamanların miladı olarak da adlandırılabilecek Haziran Direnişi, diğer tüm alanlarda olduğu gibi sanat ve sinemada da belirgin dönüşüm ve değişimler beklentisi doğurdu. Halbuki sinema, kısa metraj kurmaca ve belgeselleri saymazsak, toplumsal gelişmeleri birebir yansıtabilme konusunda
Sevgili Okuyan’ın “Direnişin sanatı, devrimin sanatı...” adlı Sol Portal’da okuduğum yazısını, sanat, siyaset ve iktidar ilişkisini bir kez daha düşünmemize yol açtığı için önemsemiş, eleştiriye değer bulmuştum. Hâlâ da öyle olduğunu düşünüyorum.
“Küçükken mandolin çaldım, yetmez mi?” adlı yazısı