Değerli okur, bu yazı dizisinin daha önce okuduğun 6 bölümü tamamen kurgudur. Bana böyle mektuplar gelmedi. Dizi, başından itibaren bir roman olarak planlandı ve uygulandı. Romana benzetemediysen, "anlatı" de, deneme de, ama sonuçta, şimdiye
Aldığım son mektubu yine düzelterek sunuyorum:
Sayın K. Arslanoğlu,
Bir şeyi artık itiraf etmek zorundayım. Birçok soru geliyor size ve bana, işler karmaşıklaşıyor, beklentiler artıyor ve bu sebeple başta siz olmak üzere insanları aldatmak istemiyorum. Bu
ABD’nde yerleşik bir arkadaşım bana bu mektubu gönderdi. Bana yazdıkları pek akıllıca gelmedi, hatta paranoyakça geldi ama yine de ne demişler, paranoyak olmanız takip edilmediğinizi göstermez. İçindeki sıkıntı yaratan konuları, yaşadığı ülkeyi yönetenlere olan öfkesini bana
CHP sokak ortasında anadan üryan dolaşan bir adam gibi... Her şeyi ortada. Birbirini çimdikleyip, durmadan adama bak, adama bak, demek bana çocukça geliyor. Adam
ABD ve müttefikleri Suriye ve Irak’ta adeta tek kale maç yaparlarken Rusya’nın Suriye’deki Esad muhaliflerini bombalamaya başlaması ABD’nin Ortadoğu hesaplarını alt-üst etti.
Şu anda göründüğü kadarıyla Rusya’nın bu hamlesi karşısında BOP belirsizleşti. Ortadoğu’daki bu yeni durum
Değerli dostum, Orhan Pamuk ve CIA operasyonu demiştim. Oradan devam edeyim. Yazılarımdan anlamışsındır. Biz yazıya çiziye fazla önem vermezdik. Teorik işler yapan beş altı
Okudum. Yorum yazanlardan biri, bunlar emekli kahvesi muhabbeti demiş. İyi yapmışsın onu onaylamakta. Çünkü esas problem bunlar. Her yanımız bu tipte insanlarla dolu. Her şeyleri bilirler, bildiklerini ben bilirim, ama inadına bokluk yaparlar. Bokluk yaptıklarını bile
Merhaba tekrardan, kaldığım yerden devam edeyim.
Türkiye’de sizler alışmışsınız. Şu meydan dediğim medyada sürekli tartışma programları oluyor. Bu kadar tartışma programını tuhaf bulmuyor musunuz? Dünya’nın hiçbir yerinde bu kadar çok tartışma yayını yok. Çok mu tartışıyor bu
Kabul edin ya da etmeyin Zizek bugün dünyayı etkileyen en başta gelen filozoflardan birisidir. Hayır, düşünceleriyle değil, imajıyla. Sakalı, dağınık saçları, giyimi, rahat tavırları, düşünüyormuş görünümü veren yüz ifadesi ile dünyanın uzun süredir yolunu gözlediği filozof
E-posta yoluyla peş peşe iki mektup aldım. Onlara cevap yazdım. İletileri gönderenden aldığım izinle şimdi bunları yayımlıyorum. Mektuplar devam edeceğe benziyor. Geldikçe ekleyeceğim. Başlığı yine ilgili kişinin onayına sunarak kendim seçtim.
Açık söylemek gerekir ki
Bazı arkadaşların yazılarına baktıkça, alenen veya zımnen, zihinlerinde aşağıdaki yanılgıların kökleşmiş olduğunu görüyorum. Kısaca bir göz atalım. Bunlar ilk anda aklımıza takılanlar. Yoksa daha neler var.
(1) KÖTÜ SİSTEM YIKILSIN, DAHA İYİSİ KURULUR YANILGISI:
Giden geleni aratır. 1960'larda
Sayın hâlkım, ben şu an senin kastettiğin anlamda bir akademisyen değilim. Ama akademinin tozuna meslek hastalığı kapacak düzeyde maruz kalmış ve akademik düşünce disiplinini senin akıldanelerinin uydurukçasıyla “içselleştirmiş” bir adam
Geçtiğimiz aylarda İnsan Bu, Yavuz Dizdar’ın gıda güvenliliği konusundaki iddialarını okurlarıyla paylaşmasını istedi ve Dizdar da “Tavuk Sanılan, Piliç Denen Kuş” başlığı ile dört bölümden oluşan bir makale yayınladı. Makaleye eleştiriler geldi, Dizdar bunların bir bölümünü
Süleyman Demirel, hepimizin dünyasından geçmiştir. Özellikle altmış sekizlilerin dünyasından. Öğrenciliğimizde, okul içi ve güncel siyasi eylemlerde, geniş tutuklamalara yönelen de oydu, gözaltına alınan öğrenci velilerine iyi davranan, hatta olumlu sayılabilecek hoşgörüyü gösteren de oydu.
Öğrencilere en sert şekilde davranan
Türkiye’de üniversiteli gençlik toplumsal ilerleme mücadelesinde her zaman en ön saflarda yer almıştır. Tarihimize baktığımızda hemen her önemli olayda üniversiteli gençlerimizin toplumsal mücadeleye “önderlik” ettiğini görürüz.
Ortalıkta profesör, doçent, yardımcı doçent gibi unvanların dolaşmadığı, ilaç firmalarının bulunmadığı, kongre çantası nevinden hediyelerin verilmediği, beş yıldızlı kongre otelinde değil, sıradan bir toplantı salonunda vuku bulan ama fikirleri, kavramları, düşünceleri bolca bulabileceğiniz, vay o asistan haliyle benim
Keşke insan türünün zekası ve teknolojik ilerlemesi, bu ilerlemeye paralel bir ahlakı da yanında getirebilseydi. Ancak ne yazık ki insan türünün ahlakı, zekası kadar hızlı ilerleyemedi.
“ÖZGÜRLÜK ve DEMOKRASİ”
Türkiye’de sosyalist akımların ideolojik açıdan netleşmeleri, nispeten gelişmiş örgütlülüklere kavuşmaları, kitleselleşmeleri esas olarak 60’lı, 70’li yıllarda gerçekleşmiştir. Bütün bu dönemler boyunca, çeşitli konular etrafında süregelen tartışmalara ve anlaşmazlıklara karşın sosyalist solun ezici ağırlığı
Okunmuyor, boşa anlatmışız yıllarca...
MHP'ye hâlâ şaşanlar var!
Aslında,
Türkiye'de ne sağcı var ne de solcu. Hepsi imajdan ibaret.
Yıllardır kaç kez yazarak dikkat çektiğimi hatırlamıyorum. MHP'nin kuruluşunda Alman BND örgütünün rolünü, CIA'nın duruma nezaret etmesini, General Gehlen'in ziyaretini, Soğuk
Sunu: Konuyu Kerem Cankoçak önerdi. Şu sıralar bir bilim kongresi daveti geliyor ilgililere: “Anaakım Bilime Karşı Marksist Müdahaleler”. Ne başlık ama! Bizim HTKP’li eski dostlar düzenliyor. Yer de Nesin Matematik Köyü.
Ali Nesin kendini komünist sanan
Yalçın Küçük, HDP'li Selahattin için "Bir Obama projesi"dir diyor, fakat ekliyor: Proje ABD'den geliyorsa muhakkak kötüdür diyemeyiz! Nitekim HDP'yi açıktan desteklemeye başladı. Konumuz Y.K'nın otuz dokuzuncu U dönüşü değil. Artık solda da Amerikancılığın unlu-şekerli gıdalar, tatlılar gibi meşruluk
Ülkenin gelmiş geçmiş en önemli edebiyat eleştirmenlerinden Fethi Naci'yi 23 Temmuz 2008'de kaybetmiştik. Temmuz ayı boyunca hakkında en az üç yazı yayımlayacağız. Semih Gümüş'ün, Fethi Naci ile söyleşisinde siyasete, edebiyata ve kişilere dair neler geçmiyor ki... İlgilisi için
Emperyalist kapitalizm için dünyada bu kadar çok sayıda ve bu denli hevesli çalışan yüz binler oldukça… Bunların büyük bölümü ülkelerinde kilit noktalarda, yetişmiş personel oldukça… Hangisi kadrolu ajan, hangisi yarı profesyonel, hangisi gönüllü ayırt etmek pek zor…
Madem her şeyi ekonomi belirler, komünistler niçin bu yönüne bakmazlar!
Madem komünistler her şeyin temeli olarak ekonominin belirleyiciliğini esas alırlar Demirel Kosigin Podgorni üçlüsünün Türkiye’nin ekonomik altyapısını kurmasını niçin es geçiyorlar.
Süleyman Demirel hakkında, 1944’te solcu Tan gazetesini basanların
Dünyada en çok çocuk işçi çalıştıran ülkeler arasında ilk sıralarda yer alan Hindistan’da hükümetin, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde çalışma yaşını 14 yaş altına indirmek için kolları sıvadığını açıklaması sözcüğün tam anlamıyla bir ironi oluşturdu. Diğer
İstanbul’da bir barda oturup içki içerken, “Anadolu’daki içki yasağının ardındaki sosyolojiyi görmek lazım” yazısı nasıl yazılabilir? Laiklik, liberal solcu için zaten en baştan yüklenmiş bir fabrika ayarı, tarihsiz ve mücadelesiz verili, “doğal” bir haldir. Bu ilkenin ardındaki uzun
HDP kendi içindeki egemen sınıf unsurlarına karşı ezilen sınıfların haklarını savunacak mı? Etnik kimlik siyasetinin sınıf mücadelesini bastırmasını engelleyebilecek mi?
Özgür Babaoğulları, Sendika.Org’daki yazısında solcuları Kürt alerjisine sahip olmakla suçluyor. Anlamak istemediğiyse solcuların etnik siyaset alerjisi olması. O
Yıllardır yaptığı onlarca siyasal analizin tamamı yanlış çıkan siyaset bilimcisi nasıl bir siyaset bilimcisidir? ? Yazdığı her konuda yanılan, iddiaları aylar içerisinde çürütülen, önerileri kısa sürede yalanlanan bir siyaset bilimciyi düşünün. Gözleri o kadar kendileriyle bürünmüştür ki kendi
Birinci (80 öncesi) Türkiye İşçi Partisi’nin veya 80 öncesi Halkın Kurtuluşu grubunun Kürt sorununa bakışı bence konuya en doğru bakışlardı. Öznel olabilirim, yanılabilirim, ama tartışalım.
Siyasette tartışalım demenin, kararsızlık göstermenin yeri yok. Görüşünüz ne kadar yanlış bile olsa “Bu
Çağımız kirlenme çağı ve her şeyin hızla kirlendiği bir çağ. Kirliliğin birçok türü var: hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği, ışık kirliliği, bilgi kirliliği... Bunların her birinin sağlığımız ve iyiliğimiz üzerinde olumsuz etkileri var.
Liberal kirlilik,
SOLCULUK DİYE BİR ŞEY YOKTUR, AZ SAĞCILIK VARDIR. Solcunun solculuğunun ilk engeli kendisinin, yakın çevresindeki solcuların sağcılığıdır.
Madem bin çeşit solculuk var, kimse kimsenin solculuğunu beğenmiyor, solu derecelendirecek bir ölçek bulalım dedik.
Aşağıdaki ölçek on yılların kafa yormaları ve
İlerihaber.org, kültür sanat bakımından, siyasal olarak durduğu yerin çok çok daha gerisindedir. Aşağıdaki kültür-sanat haber örneklerini ilerihaber.org’a değil de Radikal Kitap'a yerleştirseydiniz hiç kimse bunların sosyalist bir haber sitesinden alındığını anlayamazdı. Bu haberlerin burjuva kültür-sanat aygıtlarındaki haberlerden en
Türkiye’nin aydınlık günlerine giden yolun karartılmasına, dört bir yandan gittikçe daralan emperyalist kuşatmaya karşı gelebilecek en duyarlı kesim olması gereken sol’da, bugün de en hararetli tartışma, kırk yıl öncesinin aynısıdır.
Milliyetçilik, yurtseverlik, enternasyonalizm, Kemalizm, sosyalizm tartışmaları sona
Demokrasi kuramında, özgür bireylere dayalı insan merkezli sivil toplumun ürünü olmayan partiler demokrasi yelpazesinde yer alamazlar; demokratik partiler olamazlar; demokrasi içerisinde sayılmazlar. Bu nedenle biata dayalı, din merkezli, demokratik sivil toplumun ürünü bulunmayan bir parti olan
Evo Morales, 12 Ekim 2014'de yapılan seçimlerde oyların %61'ini alarak üçüncü kez Bolivya Devlet Başkanı seçildi. Ülkede nihayet siyasi istikrarın yerleştiğini söyleyebilir miyiz?
Zulema Saucedo*: 1825'de bağımsızlığın ilanından bugüne Bolivya siyasi yaşamında çok badireler atlatıldı. Sayısız askeri darbe yaşandı,