Biliyoruz, değil mi, aziz dost, “Gecedir,” deyişimiz gündüzü sezebildiğimizden. Ölümün kavramaktan yoksun olduğumuz mutlak bir değişime çarptığını hayırlayıp insanı sonsuz hayata çizmeğe kalkanlardan ne farkımız var düşlerimizle?
Yadsıyabilir miyiz oysa: Gündüz de geceye eriyecektir
Dinci gericiliğin arsız bir paragözlük ve gücü yettiğine azgın bir saldırganlık olarak başımıza bela kesilmesiyle bizim aydınlarda dine karşı tepki de arttı. Bir yere kadar makul karşılamak gerek. Hepimiz öfkeleniyoruz İslam’ın bu denli görgüsüzce çıkarlara alet edilmesine.
Ama
Diyalog kurmanın olanaksızlığı üzerine...
AB FALSO QUOD LİBET
"Uyduruk varsayımlardan başlarsanız her şeyi ispat edebilirsiniz" anlamına geliyor. İnsanlarımız bundan kendilerini kurtaramadıkları için daima düşünür gibi yapıyor ama düşünemiyor. Gerçek olmayan durumlardan başlayınca -mantık doğru bile olsa- doğru düşünülemiyor. Ayrıca doğru
Bugün hala çevremizde olan “saygın” firmalar, Auschwitz yakınlarında fabrikalar kurarak tutsakları ölesiye çalıştırmış, yevmiyelerini Nazilere ödemişlerdi. Auschwitz, gaz odaları ve fırınlar kadar bu fabrikalardır da…
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden arkadaşlarla, direnişlerinin 36. gününde olan ÜLKER işçilerini ziyaret ettik. HAK-İş’e bağlı Öz Gıda İş’ten ‘sendikanın işçilerin sorunlarıyla ilgilenmemesi’ nedeniyle ayrılan 9 işçi, DİSK Gıda-İş sendikasına üye olmalarının hemen sonrasında işten atılmış.
Bir süredir üzerinde zihin yürütmeyi ve nasipse kalem oynatmayı düşündüğüm bir mevzu idi. Demek ki kısmet bugüneymiş. Ülkemin genelde pek çaplı sayılamayacak insan hammadesinin içinde daha da az çaplı bir altgrubu oluşturduklarını düşündüğüm grafik tasarım tayfasının kıt ve
“Auschwitz duygusu”nun benim için ilk algısı donmuş ayaklardır. Tarihte gerisin geri bakarak Auschwitz’i kim hazmedebilmiştir? Yapılanların korkunçluğu, insanın bu derece alçaklaşabileceğine inanamamak olayları idrak etmeyi zorlaştırır: ama gerçektir işte.
Birkenau’da mart ayında atkı, bere ve eldivenlerimle son derece kalın
ÇGD’de yazar Kaan Arslanoğlu’nu izleyen sevgili dostum İhsan Orak bir ileti yollamış bana şöyle diyor iletide Orak:
‘’Arslanoğlu anlatırken, iç dünyamda öz eleştiri yaptım. Kendini solcu, sosyalist, devrimci olarak tanımlayanlar; kapitalist hayat tarzıyla yaşadığı sürece, düşüncesindeki dünyayı gerçekleştirmesi imkansız.
Bursa Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin düzenlediği etkinliğe konuşmacı olarak katıldım. Konu “Hayatta ve edebiyatta solculuğun anlamı ve sansür” idi. 20 Kasım akşamı gerçekleşen toplantıya katılım yoğundu, üç buçuk saat hararetli şekilde konuştuk, tartıştık.
Toplantının kalabalık ve canlı
Sahte muhalefet “son kullanma tarihi geçmiş” iktidarlar üzerinde tatmin edilen “muhalefet”tir. Gerçek bir muhalif, “tedavüldeki” iktidara karşı çıkar; bir iktidara karşı çıkmak için güncelliğini yitirmesini beklemez, “güvenli mesafe” gözetmez.
Bireylerin aylık gelirini yok etmemenin bedeli bilimin ilerlememesi; bu hümanist ve işveren zihniyet marifeti ile bireyler para kazanabiliyor ve hayatlarını idame ettirebiliyorlar. Bireylere sunulmuş olan sürtünme kuvveti, sınavlar, doğru politik kumaşlı kişiler-arası ilişkiler kurabilme özelliği bulundurabilme ve yaşamın
İnsan beyninin gelişimi ve buna bağlı olarak dilin oluşumuyla evrim süreçlerine dair bilimsel çalışmaların yoğunlaşması, biyolojik ve kültürel evrimimiz konusundaki birçok soru işaretini de ortadan kaldırmaktadır. Ancak, bulgu-veri ve bilgilerin değerlendirilmesi noktasında yeni soru işaretlerinin doğmasına
Utanç! Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir. I. Bergman.
Türkiye’de okuduğu en derin roman Da Vinci Şifresi olan yüzlerce akademisyen, hakkında eleştiri yazısı yazdığı kitabı okumayan eleştirmenler vardır. Ülkemizde rezil olmanın hiçbir yolu yoktur. “Halk okumuyor” diyerek “geyik yapmak” kolay.
Herkesin birbirine benzediği yerde hiç kimse yoktur.
M. Foucault.
Bilmeyi olanaklı kılan şey, önermeler arasında doğruluk değerlerine göre bir hiyerarşi oluşturabilmektir. Nesneleri ve kavramları adıyla çağırmak, nesnel gerçekliğe varmanın ilk koşuludur.
Rastgele yanıtlar ve beyanatlar:
1) 80 yaşında karın şişliği olan kadın hastada ilk ve en önemli ön tanı nedir?
2) 35 yaşında sol koltuk altında şişlik olan kadın hastada ilk ve en önemli ön tanı nedir?
Bu üstteki sorulara en büyük kentlerimizdeki devlet,
Yine bir maden faciası, yine TV’lerde uzmanlar, yine cenazeler ve yine geride kalan acılı aileler... Bu tablo artık o bitmez tükenmez, aynı repliklerin art arda 3 – 5 kez tekrarlandığı, geçen bölümlerden sahnelerin tekrar tekrar izlendiği “pembe dizilere”
İnsanın „saçmalama özgürlüğü“nü hoşgörenler, aynı zamanda onun en asgari yaşama, barınma, beslenme haklarını gaddarca çiğneyenlerdir. En temel insan haklarının her gün milyonlarca kez çiğnendiği bir dünyada, bu kadar çok „hoşgörü“ sözcüğünün duyulması tesadüf değildir.
Bu eski bir yazım. “Toplumsal Hareketleri Anlayamamak” üst başlığıyla üç bölüm halinde 6-13-20 Temmuz 2012’de soL Portal’da yayımlandı. Güncelliğini ve temelliğini koruyan bu yazıyı bu sitede de size sunmayı uygun gördük. İlk iki bölümü aşağıda, 3. bölümün bağlantısını
Geçtiğimiz bayramda soL Dergisi’nin özel nüshasında önemli bir yazı yayınlandı: Rezidansa karşı sosyal tesisler (Yıldız Koç) (1). Yazıda, Cumhuriyetin ilk yıllarında Sovyetler Birliği ile kurulan yakın ilişkilerin bir ürünü olarak inşa edilen sanayi tesislerinin bünyesinde
Solun yerinde saymasına neden olan açmazlarını, tutarsızlıklarını inceleme çerçevesinde bu üçüncü yazı. Konuya Irmak Zileli’nin “Eşik” romanını irdeleyerek gireceğiz. Roman temasıyla son derecede uygun ve kışkırtıcı, bana da makale için esin kaynağı oldu. Irmak Zileli otobiyografik
“Geniş” cehaleti gizleyen “dar” bilgi
Dar bir alanda derinlemesine uzmanlaşıp hayatın diğer alanlarında zır cahil kalmak, bu çağ için artık bir eksiklik değil neredeyse bir normdur. Çağ, tamamen cahil değil –çağın bilgi yükünün ve bilgi toplumu retoriğinden hareketle-
"Haksız bir davranışla ve sadece kaba kuvvete dayanarak hareket edenlere karşı tarihe geçecek bir örnek olması için, her yola başvurarak yaşamım pahasına bile olsa direneceğim."
Şili faşist ordusunun Amerikan hizmetkarı darbesine karşı Salvador Allende'nin 11 Eylül 1973
Bu yazıda yazacağım her şeyi herkes biliyor. Yazının sorunsalını; bilen bilmeyen televizyonlarda, gazetelerde, sanal medya ortamlarında, internet sitelerinde yazarak, konuşarak açıklamaya, anlatmaya çalışıyor. Anlatmaya çalışırken bir yandan da alttan alta anlamaya çalışan halleri, hallerimiz gözlerden kaçmıyor. Ben de
Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmi üzerine Onur Keşaplı ve Çağrı Kınıkoğlu’nun yazdığı iki yazıyı yayınlıyoruz. http://www.azizmsanat.org/EDergi linkinden alınmıştır.
Kış Uykusu ve Aydına Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği, Sinemanın Saati Geri Kalınca
Biliyorum arkadan iki gün ağlayıp üçüncü gün unutacaksınız...
Ben Nisan 2013’de İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi ve Tramvatoloji Anabilim dalında temizlik personeli olarak çalışmaya başladım. Çalıştığım birimde hasta yoğunluğu çok fazlaydı, dolayısıyla da iş kazalarının
Umutlanmanın daha derin umutsuzluğa yol açacağı durumlarda umut pompalamak yanlıştır. Emine Ülker Tarhan aklı ve ahlakının saygınlığını koruduğu bir ülkede bu büsbütün yersizdir.
Sosyalist partilere gelince...
Açık – kapalı defter,
Bedenimiz nasıl geçmiş (tarih) ile geleceği bir arada barındıran bir mekânsa “defter”in de yazılmış sayfasıyla bir geçmiş, yazılmamış sayfasıyla da “belirsiz” bir geleceği içinde barından tıpkı bedenimiz gibi bir mekân olduğunu yazmıştım. Bu tanımla, bir
Kökeni demos, yani halk olan demokrasi terimi, eski Yunan’da sadece vatandaşlık hakkına sahip olan kimselere oy verme hakkı tanıyan bir yönetim biçimi olarak sahneye çıkmıştır. O dönemde kölelerin ve kadınların oy verme hakları bulunmuyordu. Bu nedenle kent devletlerinde
Sevgili Kaan ilk yanıtımızı beğenmemiş. Bir kez daha okuyup yeniden yanıtlamakta bir sakınca görmedim. Siyasi zekayı, geniş kitleleri yönlendirme, yönetme becerisi yüksekliği, yani siyasi başarı olarak tanımladığı yazısında neler söylediğinin özetini şöyle çıkardım:
1. İnsan aklı kapitalist teknoloji
Bu bir bilimsel-düşünsel tez yazısıdır, aşağılama veya küfür amacında değildir. Lütfen düşünerek ve soğukkanlı okuyunuz.
İnsanın sosyal zekasının düşüklüğü üstüne epey yazdım. Siyasi zekası daha da düşüktür. Konuyu birkaç cümlede özetlersek: İnsan türü bundan 200 bin yıl
13 Temmuz Pazar günü iki ayrı TKP kongresi oldu. Bir tarafta Kemal Okuyan ve Aydemir Güler, diğer tarafta Metin Çulhaoğlu ile Erkan Baş. Her iki kongreyi de bir süre gözlemledim. Çok kısa özeti, Atılım Kongresi bir parti kongresi,
Bir zamanlar “oligarşi” diye bir tespit vardı
SAHİ, EPEYDİR ORTADA GÖRÜNMÜYOR, N'OOLDU ONA?
Türkiye'de uzun süre insanlar "oligarşi" adını verdikleri bir şeye karşı mücadele ettiler. Sonra yenildiler filan. Ama oligarşiye ne oldu, bilen var mı?
Ya hala ortada, ama sessiz ve
Daha önceki yazılarda dile getirildi. Türkiye'nin önündeki seçenek "Radikal Cumhuriyet"tir. Cumhuriyetin ne olduğu, neden radikalleşmesi gerektiği, gerçekleşmesinin ise bir devrim meselesi olduğu çeşitli yazılarda tartışıldı. Geçen haftaki PKK'li Duran Kalkan'ın ÖDP'yi tehdit olarak nitelendirilen
Büyük Kültür Devrimi’nin zirve noktasında Çinliler, tabiatı değiştirecek muazzam bir işe koyulma cüreti gösterdiler. Tüm sinekleri imha etmeye karar vermişlerdi. Dayanışma ruhları öylesine güçlüydü ki bunda da başarılı oldular. Bir süre için, bu can sıkıcı yaratıkların olmadığı yaz
İyi ki geldiniz Ekmelleddin bey!
Tayyip Erdoğan'ın sizin yanınızda ne kadar masum kaldığını sayenizde gördük. Hakikaten gerçek tehlike sizmişsiniz!
Erdoğan “Gezi”de birleştirmişti solcuyu, sağcıyı, Türk milliyetçisini, Kürt milliyetçisini, sosyalisti, liberali... Şimdi asıl sizin korkunuz birleştirdi hepsini.
Anladık ki Gezi