“Güzel” öykü nedir? Peri Gazozu, Ercan Kesal, Nihat Genç…

Uzunca bir yorum

Ben bir edebiyat eleştirmeni değilim. Bu iş  Kaan Arslanoğlu’nun isteğiyle başladı. Sık sık böyle işlerin bana kalmaması gerektiğini düşündüm, hâlâ da düşünmekteyim. Bu işler, başkalarınca çoktan yapılmış olmalıydı, ama bana kaldı!

Bir avantajım var: çok fazla kötü öykü ve roman okudum! Bu kadar kötü” metin, kaçınılmaz olarak “güzel” kavramı için tersinden bir tanım oluşturdu. Bu nedenle “güzel” öykü, ifadesindeki “güzel”i  ister istemez tersinden yola çıkarak değerlendiriyorum.

Bu konuda edebiyat kuramcıları, sanat uzmanları, felsefeciler, estetikçiler tarafından  yüzbinlerce sayfa yazılmıştır. Amacım bunların hepsini değerlendiren kapsayıcı bir yazı yazmak değil, bu iş haddim de değil. Ama hazır Nihat Genç’in Cenaze adlı öyküsü üzerine sıcak bir tartışma başlamışken edebiyatta “güzel”in ne olduğunu Peri Gazozu kitabını tanıtarak  derinleştirmek istiyorum.

Yazının söylemek istediğini baştan söyleyeyim:

“Güzel öykü” dediğinizde, “güzel” nitelemesinin içine doldurduklarınız, aynı zamanda sizin edebi duruşunuzdur. Neyi güzel bulduğunuz  sizin niteliğinizi belirler.

Nihat Genç’in Cenaze adlı öyküsünü çok “güzel” bulanlardan birisiyim. Hem yıllar önce hatırlamadığım bir yerde ilk okuduğumda, hem Kaan Arslanoğlu geçen hafta incelemem için yolladığında iki kez daha okuduğumda, hem de az önce bir kez daha okuduğumda “güzel” buldum. “Güzel” sözcüğünü kasıtlı olarak tırnak içine alıyorum, çünkü daha önce Ahmet Altan romanlarını eleştirdiğim Vasat Edebiyatı yazı serisinde, “güzel” sözcüğünün boş bir içerikte  “kötü kullanımının” örnekleri vardı.

Bu kavramı tartışırken , Ercan Kesal’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan Peri Gazozu adlı öykü kitabını da örnek olması için tanıtıyorum. Bu kitap niçin “güzel” edebiyatın bir örneğidir, bunu temellendirmeye çalışayım.

Kitaptaki öykülerde insanlık durumları vardır ve öykülerin içerdiği insanlık durumları gerçektir. Gerçeklikten kasıt, yaşamdaki olayları bire bir yansıtması, yaşamın olduğu gibi temsili değildir. Gerçi Peri Gazozu kitabı hemen tamamen otobiyografiktir, yazarın yaşadıklarından alınmıştır ancak bunun bence hiçbir önemi yoktur. Bu öyküleri “güzel” kılan yaşanmış olmaları değildir, bir olayın “yaşanmış” olması, onun edebi olarak değerli olmasına yetmez. Sahiden yaşanmış bir olay, edebiyatta ele alındığında gerçekliğini yitirebilir. Bu tamamen nasıl ele alındığına bağlıdır. Don Kişot gerçektir, Raskolnikof gerçektir; gerçekten yaşamışlar mıdır? Bize ne… Ne fark eder?

Ercan Kesal’ın bu kitabındaki öykülerin yarısından fazlasını Radikal Gazetesi’ndeki köşe yazılarından okumuştum. Kitap bu yazıların toplanmasından oluşuyor. Yazar yıllarca taşrada, kendisinin adlandırmasıyla “bozkır”da doktorluk yapmış. Öykülerin hemen hepsinin merkezinde bu var.

Bu öyküleri “güzel” kılan en önemli unsuru yazar en başta kendisi ifade etmiş. Kitap Bergman’dan bellekle ilgili bir alıntıyla başlıyor. Yazarın öyküleri tam da alıntı yaptığı o paragrafla uyum içinde. Öykülerin çoğu birbirleriyle bir nesne, bir çağrışım ya da bir cümleyle bağlanan iki ya da üç parçadan oluşuyor. Hatta bu Ercan Kesal’ın öykülerinde neredeyse bir kural gibi. “Ne alakası var baba”, “yorgan”, “ceket çıktığında”, “korkma bırak ellerini”, “kestaneden duduk olur mu?” bu parçalı öykülerin tipik birer örneği.

Yazar bir nesne, bir cümle ya da bir imgeden yola çıkıp bellekte sıçramalar yapıyor. Çocukken yaşanan bir sahneyle doktorken yaşanan bir sahne (korkma bırak ellerini), bozkırdaki bir kasabayla Erivan’daki bir pazar yeri (kestaneden duduk olur mu?) böylece birbirine bağlanıyor.

Bellek, bu öykülerin temel taşı: çünkü yazar “yazmadan” önce “hatırlıyor”.

Bu öyküler için anahtar sözcükler verseydim ilk iki sözcük kesinlikle  “bellek” ve “çağrışım” olurdu. Tam karşılamamakla birlikte belki “nostalji” sözcüğünü de yedekte tutardım.

Bu sözcüklerle tanıtılan öykülerde hemen daima bir tehdit kenarda durmuştur. Kişisel bir gözlemim şudur ki böylesi öykülerdeki en büyük tuzak sıklıkla çiğ bir duygusallığa düşmeleridir. İnsanla ilişkilenmenin en kolay yolu duygulardır ve öyküye yüklenen duygu, “aşırı doz”da öykünün edebi niteliğine zarar verir. Bunun çokça örneği piyasada vardır. Bu kitaba başlarken doğrusu bu korkum vardı. Ancak bu öykülerde yazar asla böyle bir tuzağa düşmemiş: duygu olması gerektiği yerde, olması gerektiği kadar…  (Olması gereken doz ne kadardır?) Bu öyküleri “güzel” yapan nedenlerden birisi de bu.

Yine anı-otobiyografi temelindeki öyküleri için ikinci bir tuzak, gerçekçilik diye yaşamı olduğu gibi yansıtması, “bunların hepsi gerçek” yargısının arkasına saklanarak bunu bir edebiyat başarısı olarak görmeleridir. Bu kitapta bunların hiçbirisi yok.

Yazar yine kitabın başında “okur hikayelerimi okumak yerine “seyretsin” istedim.” diye yazıyor. Yazarın aynı zamanda bir senarist olduğunu, sinemayla ilişkisini sonradan öğrendim, ancak hiç şaşırmadım. Çünkü bu öyküleri gerçekten de seyredilmesi için yazdığı belli. Bunu uzun betimlemeler, nesnelerin ayrıntılarını anlatarak yapmıyor: çağrışımlar yardımıyla değişik zamanlarda ve mekanlarda atmosfer yaratarak başarıyor.   Bu öykülerin “güzel” olmasının nedenlerinden birisi de bu özgünlük.

Bütün teorik çözümlemeler bir yana, bir edebiyat eserini “güzel” kılan en önemli unsurlardan birisi okuru o temayla ilgili olarak derinleştirmesidir. Teması aşk olan bir kitabı okuduktan sonra aşka bakarken eskisine göre daha çok şey görmüyorsanız o kitabı niçin okudunuz? Batı cephesinde yeni birşey yok kitabını okuduktan sonra savaşa bakışınız hala romandan önceki gibiyse o kitabı okumasanız da olurdu. “”Kötü” edebiyat bu anlamda “lüzumsuz”dur. Derinleştirmeyen edebiyat sığlaştırır. Peri Gazozu kitabından sonra “bozkır”da daha çok şey görmeye başladım. Bu “güzel” edebiyatın bir başka niteliğidir. 

Bu “uzun yorum”- “kısa yazı”da “güzel” öykü örneği olarak Peri Gazozu kitabını öneriyorum. “Güzel edebiyat” ifadesindeki “güzel“ sözcüğünü bu kitap özelinde tartışabiliriz.

Taylan Kara

Facebook
yorumlar ... ( 18 )
28-09-2013
28-09-2013 22:44 (1)
Sayın TK, keşke "güzel" tanımlamanızı "Cenaze" hikayesine "çok güzel" dediğiniz kulvardan ifade etseydiniz, başka bir yazarımızın eseri üzerinden değil! Lütfen yanlış anlama olmasın, NG saygın bir düşün ustasıdır: ama bu öyküsü nedeniyle değil. Bu arada edebi eserleri bu "yarışa tutma" neden? Tevazu içindeki görüşüm, edebiyatı mesleğe dönüştürerek nemalanmak isteyen sayısız dünyevi yazıcının sahtekarlığından bu tür bir soruşturmaya giriyoruz (vasatlık?). Edebiyat bilimsel bir arena değildir ki! Herkesin edebiyatı algılaması gerekmiyor. "Göksel" şeyler söylemek en son niyetim. Saygılar, Z.
29-09-2013 08:33 (2)
Apansız ve şımarık bir muhalif gibi algılanmak istemiyorum ama, EK'nın öykülerini ve yazılarını okumuş biri olarak: bunların edebi eserler olmadığını sizler yahut bu sitenin okurları nasıl anlayamıyor? Kişisel deneyimlerin temizce sunulması, tarihi döküm yapmak hangi şekilde edebiyat oluyor? Bu yorum kutusu ifade etmek istediklerime kafi değil; en azından şunu aktarmak isterim: sosyolojik ve tarihsel görüşlerimizin yüceltildiği yazılar, bizleri memnun ediyor diye edebi olmak zorunda değil. Bunlara ne olur edebiyat demeyelim: özgeçmiş, biyografi, hayatımın dökümü vs adlarını verelim. Z.
29-09-2013 10:15 (3)
Güzel, kötü, iyi, çirkin vb. yargılar nesnel değildir. "En güzel" ise tartışmasız öznel bir yargıdır artık. Bu nedenle makale yazarlarının sorumluluk içerisinde bu ifadelerden kaçınması yerinde olur. Bir şeyi reddetmek ve kabul etmek o şeyin kendimizle ilgili olan sadece bir yönünü almaktır. Onu her yönüyle değerlendirip tanımlamak işin en zor kısmıdır. Felsefe ile bağlantılı olmadan ne edebiyat , ne bilim, ne politika, ne aşk yapılır. Buradan yola çıkarak bir ülkemiz sorununa da gönderme yapalım böylece. S. Bartın
29-09-2013 11:44 (4)
Ercan Kesal'in kitabını okumadım ama Radikal'deki öykülerinin bir kısmını okumuş ve çok beğenmiştim.Bu arada oyunculuğu da iyidir. Ben zaten ilk olarak oyunculuğuyla tanımıştım kendisini. Nuri Bilge Ceylan'ın "Bir Zamanlar Anadolu'da" filminde ses getirmişti. Daha yeni, Adana Altın Koza'da Yozgat Blues filmiyle en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. Bay Z,"Bu sitenin okurları nasıl anlamıyor?" diye üzülüyor. Kendisini üzenlerden biri de benim sanırım, çünkü sitenin okuruyum ve bu öykülerin edebi eserler olduğunu düşünüyorum. alevişler
29-09-2013 12:22 (5)
Bay Z'nin edebi eser tanımlamasını da merak ediyorum doğrusu. Kim bilir, belki ben ya da benim gibi bu öyküleri edebi eser sayanlar gerçekten yanılıyordur. Yorum kısmının bunu ifadeye yeterli olmadığını söylediği için sayfa yöneticisinden ricam, arkadaşımız ifade edebileceği uzunlukta yazsın ve ayrı yazı şeklinde yayınlansın. Yalnız "hayatımın dökümü" önerisi de çok komik kaçmış. Sanırım zaten komik kaçsın diye yazmış Bay Z. Bu arada, ilk yorumunda, "Edebi eserleri bu yarışa tutma neden?" diye kızmış bu kez. E tabii, hayatların dökümlerini deseydi tuhaf kaçardı her halde. alevişler
29-09-2013 12:33 (6)
Sayın Z sevgili Alev İşler'in önerisi doğrultusunda bize bir yazı gönderirse memnuniyetle karşılarız. Kaan Arslanoğlu
29-09-2013 22:02 (7)
TK’nın yorumlarına katılıyorum. Bu kitabı edebiyat sever bir arkadaşım bana tavsiye edildiğinde anı-otobiyografik olduğunu ve duygusallığı kullandığını düşündüğüm için okumaktan vazgeçmiştim. TK bu kitabın böyle fark edilebileceğini düşünerek yorumlamış, o tuzağa düşmediğini yazmış.Eleştirisi dozunda, durum belirleyici, pofpoflamaktan uzak. Bu yorumdan sonra kesinlikle okumaya karar verdim. Z denen kimliği gizli kişinin KA’nun ‘Cenaze’ yazısına yorumlarını gereksiz ve yanlı buldum. Bu yazı ile ilgili yorumunda benzer, TK onun dediklerini yazmış! Muge Y
29-09-2013 22:03 (8)
‘Edebi duruşunuz’ derken TK okurdan bahsediyor, okur duruş değil ancak beğeni sergiler, burayı beğeni diye düzeltmek uygun olabilir.'Kötü edebiyat'a aslında edebiyat değil sadece yazı demiyor muyuz? Roman veya öykü de olabilir ama edebiyat değil sanki, ne dersiniz? 'Güzel'? 'İyi'? KA iyi demiş. Güzel tabii ki kullanılır, beğeni gösterir ve kişilere göre farklıdır. Her güzel edebiyat eseri beğenilecek diye de birşey yok. Edebiyat eleştirmenlerinin, iyi yazarların her beğendiğini beğeniyor muyuz? Muge Y.
29-09-2013 22:04 (9)
Edebi eser denilince bilemiyorum, edebiyatçı değilim ama sanki edebi olması için kurmaca katılması gerekli. Bay Z, bu sitenin okuruyum, TK ve KA’nın edebiyattan epeyce anladığını, yaptıkları işlerin çok farkında olduklarını düşünüyorum. Muge Y
29-09-2013 22:04 (10)
“Beğenilen” ile “olan” ayrı şeylerdir: “şeyler” kendi kendilerine olanlardır; özne ise bunları akış içinde deneyimleyendir. “Şeyler” hep akış içinde farklı görüntüler ile karşımıza çıkar ve bizler bunları önceki deneyimlerimizin arasında bir yere koyarız en sonunda: bu imkansızlık değil, gerçeğin oluşmasıdır: “olana” dönüşmektir. Beğeni özneldir; evrenin genelinde eleştirilemez. Edebiyatı nereye koyacağız? Tarifsiz olduğunu öne sürmek hem doğru hem yanlıştır: deneyimlemenin öncesinde bir hazırlık süreci vardır.
29-09-2013 22:05 (11)
“Stringency” yasası: bir şeyi ne kadar sert tarif ederseniz, onun ait olacağı şeyler kümesine koyulabilecek şeylerin sayısı azalır. Edebiyat dar aralıkta tarif edilirse, barındıracağı üyelerin sayısı azalır. Yok, onu esnek olarak ele alırsanız, her yazılan cümle edebiyattır derseniz, buradan homo sapiensin – genel anlamda – hiçbir kaybı olmaz: kendimize söylediğimiz ve adını kurgu olarak koyduğumuz yalanlar bütünü değersizleşmez.
29-09-2013 22:05 (12)
Sosyal dünyamız: her yazı birer mektup, her yazı evrene gönderilmiş birer evrensel-posta. Feynman’ın mektuplarını okuyabilir ve “hisle dolabiliriz”. Bu noktada her şey karışıyor: özne, duygularının ve algıladığını sandığı şeylerin kendisi için olan önemini öne çıkarıyor. Nesnellik kayboluyor ve mevzu “durumlaşıyor”. Öte yandan, edebiyat bu “nesnel olmayan durumlaşma” ile uğraşıyor, değil mi?
29-09-2013 22:05 (13)
Yanıtımız: Hayır! Edebiyat bu nesnel olmayan tinsel an ile uğraşmıyor. O, bu nesnel olmayan andan bir önceki safhadaki hazırlanma ve aralıksız olarak soru sorma alanıyla uğraşıyor. O, devasa bir sorgulama sürecinin, henüz olasılıklar gerçekleşmeden tezahür edilmesi ve sorgulanması ile ilgileniyor: kurgu budur. Edebiyat kurgulamak olmak zorundadır; öznenin olmamışları geçmişten gözlemlemesi ve ardından geçmişten destek alarak bunları sayfaya dökmesidir.
29-09-2013 22:06 (14)
Bu noktada, edebiyat şu olmaktadır: olmamışları olmuşlardan itekleyerek yeni olmuşluklar yaratmaktır. Bu zor bir süreçtir: homo sapiens’in içsel bir özelliği olarak, deneyimlenmemiş olanı ve deneyimlenmiş olanı harmanlayarak – kesinlikle nedensiz olarak – felsefi herhangi bir metinin ulaşamayacağı bir uç aşamaya varmak yolunda, demokratik yordamlarla izah edilemeyecek bir kurgulamaya varmak!
29-09-2013 23:16 (15)
Hepimizin kimliği gizli MY. Neden "Bay" Z olarak anıldığımı kurcalamamıştım. Karşıt görüşler neden bu sitede bu kadar sevilmiyor? "Anti"den bir şeyler öğrenebileceğimiz neden göz ardı ediliyor? Üstteki yorumlarınız zerafet ve nezaket çemberinde saldırı içeriyor: NG'nin öyküsüne yazdığım yazıları neden "gereksiz ve yanlı" olarak niteliyorsunuz? Gereksiz kısmını içselleştirebilirim ama "yanlı"? Neyin peşinde olduğumu düşünüyorsunuz ki? Bireysel yorum yazdığım için özür dilerim gerçekten.
02-10-2013 08:58 (16)
Sayın Arslanoğlu, tabii ki bir makale göndermek isterim. Eğer kabul ederseniz tabii ki. Benden istediğiniz - edebiyat nedir, ne olmalıdır dışında - özel alt başlıkları belirtebilirseniz memnun olurum. Z.
02-10-2013 09:27 (17)
Sayın Z, edebiyat nedir, ne olmalıdır, altında veya dışında edebiyatta iyi nedir, güzel nediri yazabilirsiniz dilerseniz veya birilerinin güzel ürün diye beğendiği örneğin Nihat Genç'in, Ercan Kesal'ın eserlerinin neden edebiyat olmadığı yolundaki görüşünüzü açabilirsiniz. Fakat bu yazıda da umarım rumuz kullanmazsınız. Herkes kimliğini gizliyor demişsiniz ya bir yorumunuzda aslında az kişi kimliğini gizliyor. Saygılar. Kaan Arslanoğlu
07-10-2013 13:59 (18)
Ben de okudum Taylan Kara'nın kışkırtmasıyla Peri Gazozu'nu. Bana göre de çok güzel öyküler. Ustaca, güzel kurgulanmış, ama kurmaca değiller. Yani yaşanmış olayların anlatımı, bire bir kişilerin. Edebiyat gücünü daha çok kurmaca olarak yazarın yarattığı karakterlerden ve olaylardan alır. Ama her eser kurmaca olacak, her yazar sürekli kurmaca eser yaratacak diye bir kural da yok. Bu kitap ve bu öyküler bu haliyle de çok güzeller. Kaan Arslanoğlu
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211392
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.