Bizim liberallerin ufku Sırrı Süreyya’ya kadar

İnsanın ve siyasetin derinlerine vakıf oldukça şu dünyada utandırmayacak bir sosyalizmin kurulacağına inancımı yitirdim. Yirmi-yirmi beş yıldır Araflarda dolaşıyorum o yüzden. Bir ara anarşizme yaklaştım, sonra liberallikte karar kıldım. Gelin görün ki, yüz kızartmayacak bir liberallik de hayal.

Tek tük dürüst liberallere rastlıyorum, ama büyük çoğunluğunun halleri sosyalistlerden de beter. Sosyalistler hiç değilse az buçuk düzene ve iktidara karşı duruyorlar. Liberaller, yani bizim gibiler için kapitalizm dışına çıkmak ütopya, yani böyle bir derdimiz yok. Oraya kadar sorun bulunmuyor, sorun bunun ötesinde başlıyor. Özgürlük ve demokrasiden taviz vermemek, insan hakkından taviz vermemek gerekli değil mi tutarlı bir liberal için?

Amerika’daki, Avrupa’daki örneklere baktığımda kendine liberal diyenlerin birçoğu Bush’un, Blair’in şeytan uçurtması oldular, şimdi Obama’nın, Cameron’ın arkasında sürünüyorlar. Büyük devletlerin iktidarları geri ülkelere hiç demokrasi, hiç insan hakkı götürmüyor değiller, objektif bakalım, böyle bir faydaları var. Ama demokrasi, insan hakları en önce insan hayatından başlıyorsa, zararları daha fazla. O zaman tutarlı bir liberalin bunlara karşı kıyameti koparması lazım, ama nerdeee?

Türkiye’dekiler de aynı. Alın Orhan Pamuk’u, alın -Araf’tan aklıma geldi- Elif Şafak’ı. Bazı eserlerini beğenerek okudum, şaheser değiller ama iyiydiler, ama bu kadar körü körüne iktidar yalakalığı, AKP yandaşlığı, Amerikan yalapşaplığı olmaz ki! Bu tavır liberalliği bir gusto dahilinde savunmayı imkansız kılıyor.      

Türkiye’de medyayı ara sıra izlediğimde “Liberalizm de olmadı, başka bir akım mı bulsam?” demekten kendimi alamıyorum. O ne düşük entelektüel bakış, o ne alçak seviyeli etik duruş öyle. Yandaşları değil, liberalleri kast ediyorum. Öbürleri rahatsız etmiyor, normaller. Bildiğimiz en alt düzey insan işte.

Ya kendini akıl-fikir-Avrupa kültürü-edebiyat sülfürü ile bezemiş gösterenler. En radikali, en solcusu Sırrı Süreyya, Selahattin Demirtaş kültünden. En danteli Ece Temelkuran, Nuray Mert kertesinden. Kürtlere haklarının sonuna dek verilmesi taraftarıyım, onların bu yönleri kaşındırmıyor beni. Kürtleri bir katil sürüsünden kurtarmaya çalışırken başka bir katil sürüsü için çalıştıklarının farkında bulunmalarına karşın farkında değilmiş gibi masumane ağız bükmeleri, çocukçasına yalan düzmeleri ifrit ediyor. Bir faşist idareye hep birlikte karşı olalım da, hadi Kürtler kurtuldu, daha kötüsünden başka bir faşist idareye neden bu kadar körlük numarası?  

Bence Türkiye’deki liberallerin yüzde doksan dokuzu liberal değil, sosyalistlerin yüzde doksanı sosyalist değil. Yazar-gazeteci tayfasında bu oranlar iyice düşüyor. Biri güzel güzel şive yapıp, espri patlatıp kendi cinayetlerini gizliyor, başkası uluslar arası solcu dilber endamında dost zulmü kapatıyor. Elleri solda, akılları oynaşta.   

Niye böyle? Entelektüel çıkar. Piyasada görünmek. O kadar! Başka? İşte bunu düşünürken dalgın dalgın kütüphaneme bakıyordum ki, Freud imgesiyle karşı karşıya geldim. Nedenlerden biri mi, yoksa asıl nedenin sonuçlarından sadece teki mi?

Freud. Görüntünün Ortasındaki Karanlık

Louis Breger’in bu harika kitabını orijinalinden okumuştum yıllar önce. Kitabın Türkçesiyle göz göze gelince hızla karıştırdım. Birçok sayfadaki birçok bilgimi yeniden tazeledim.

Louis Breger, Freud düşüncesini halen takip eden, psikanaliz ekolünü terk etmemiş, ama konuya sorgulayıcı yaklaşabilen değerli bir yazar.

Dünyada ve Türkiye’de sol ve liberal entelektüel alemde bugün bile Freud bir kral. Bu nasıl olabilmiş, olageliyor, kitabı okuyan anlar. Kalın bir kitap ama herkese tavsiye ederim, okuduktan sonra bir daha nasıl bakarsınız herife (biraz önyargılıyımdır), onu da bilemem. Ama ben kendi fikrimi özetleyeyim:

Bir kere şu açık: Freud psikanaliz cemiyetini tam bir dinsel tarikat yapısı olarak örgütlüyor. Teoride ve pratikte bu böyle. Hatta ötesine geçiyor, genel psikanaliz örgütlenmesi içinde Leninist tarzda gizli komite kuruyor. Komite dünya psikanaliz camiasında astığı astık kestiği kestik bir yönetim uyguluyor, (neler çektirdiler!) , istedikleri adamları belli yerlere getiriyor, işlerine gelmeyenleri cezalandırıyor, gerekirse ihraç ediyor. Daha ötesine, Stalin yordamına yükseliyor, tarikat içi muhaliflerine karşı baskı-sindirme yöntemleri uygulanıyor, yazılı itirafnameler alınıyor.

Bu da fayda etmemişse bu şahısların kişiliklerine saldırılıyor, hasta-nevrotik- psikotik ilan ediliyorlar, hatta zorunlu analizler sırasında itiraf ettikleri şeyler kamuoyuna açıklanıyor. Bu arada tabii yayınlarında sansür peynir ekmek yer gibi meşruluk kazanıyor.

Zaten, bilirdim, öğrencilerine hasta gibi davranma tekniği tam bir falsoydu. Bu şekilde köle ruhlu oğullar ya da küstah kuklalar yarattı. Etrafındaki bütün semptomatik eylemlerle dalga geçti. Bu şekilde kendi nevrozunu da asla aşamadı.

Öğretisi, kitapta ayrıntılı açıklandığı gibi, hiçbir bilimsel kanıta dayanmıyordu. Olgu sunumlarını sürekli çarpıttı, devamlı abarttı, yalan söyledi. Teorisini kanıtlamak için kaba mantık hataları yaptı. Cinsel tacize uğramış küçücük bir çocuğun acısını daha erken çocukluk cinselliği ile açıkladı, geçirdiği travmadan hiç söz etmeyip, hiç utanmadı. Bir dostunun hatalı ameliyatı sonrasında kanaması durdurulamayan bir kadının kanamasına histeri teşhisi koydu, yok deve demeyin, haza deveydi, aynı kadının yüzünde onu kurtarmak için bir delik açıldığında bundan söz etmedi, konuyu çocukluk cinselliğiyle ilişkilendirdi. Öyle Hurensohn bir şarlatandı.   

Freud’un beni de kendine uzun yıllar bağlayan en önemli başarısı insan aklının irrasyonel çalıştığını herkese kabul ettirmekti. Ama bu irrasyonel aklı öyle irrasyonel şekilde açıkladı ki, irrasyonel akla cuk oturdu. Böylece insanın bilinç kavrayışını bir parça açtı, açtığı kadarıyla mühürleyip kapattı ve yarım asır bütün bir psikoloji gelişmesini durdurdu.

Teorisi için “Teorik Emperyalizm” diyor Breger. Gayet sınırlı fikirle son derece geniş olgular yelpazesini açıklamak…

Freud’un bir diğer başarısı cinselliğin insan ruhundaki büyük önemini göstermesiydi. Ama öyle bilimdışı teoriler icat etti ki bunu açıklamak için, aslında insanlığın cinsel psikolojiyle ilgili kavrayışının hat in die Fotze gesetzt. Bu kadar çok yayılmasının sebebi bizatihi konunun cinsellik olmasıydı, psikolojik pervert pornografiydi eserleri, bundan çok istifade etti.  

Tedavilerine gelince. Onu büyük bir karizmatik otorite olarak kabul eden kimi insanlarda, eğer hastalıkları ciddi değilse başarılı sonuçlar elde etti. Ünü bu şekilde de yayıldı. Ama gerek kendi tedavi pratiği, gerekse tedavi yöntemleri bu otorite konusunda kuşkulu olan veya gerçekten ciddi vakalarda tam bir fiyaskoydu.

Hatta hastalarına öyle wie Ochsen yaklaşıyordu ki birçoğunun durumu daha da kötüleşti. Freud savaşın büyük trajedisine de hastalar bazında züppece yaklaştı. Savaşta korkunç olaylar yaşamış askerlerin zavallı durumlarını o travmalarla değil, tam bir faşist gibi çocukluklarından kaynaklanan zayıflıklarla izah etmeye kalktı. 

Siyasetle ilgilenmeyen, ilgilendiğinde muhafazakar, kralcı, kadın düşmanı, cinsellik düşmanı görüşler ileri süren bu şahsın bir de sol entelektüeller nezdinde  (benim gibiler içinse rahatça atıp tutarlar böyleleri) kaç yüzyıldır ilerici bir kişilikmiş gibi tanınması ise insan aklı açısından tam bir facia. Freud 1. Dünya Savaşı’nın ilk aylarında açıkça savaş yanlısıydı. Yine tam bir faşist gibi savaş yanlısı sözde bilimsel-psikolojik fikirler yumurtladı. Savaşın “arınma” yaratacağını, asker ölümlerinin “hayatın ilginçliğini yeniden kazandıracağını, tam içeriğine kavuşturacağını” ileri sürdü. Savaş nevrozlarına karşı acımasız tutumu ise bunun devamıydı. Oysa bir kez bile şehirden çıkmamıştı savaş sırasında, askerlerin tedavilerini de üstlenmemişti, pratik olarak hiçbir şey bilmiyordu bu konuda.

Freud’dan ilerici kişilik, devrimci düşünce imal eden entelektüel alem Obama’dan, Demirtaş’tan, Sırrı Süreyya Önder’den neler çıkarmaz.

Başarısızlığa mahkum stratejiler

Kaan Arslanoğlu kardeşimi daha önce uyarmıştım. Sansür konusunda. Arslanoğlu önemli işler yapıyor düşünce alemi, edebiyat alemi için. Ama Freud’a bir daha baktıktan sonra onu tekrar uyarmalıyım. Arslanoğlu bir rate. Yani başarısız. Başarısızlığa mahkum biri.

Niye? Stratejisi yanlış. Freud’un yaşamını okuyun. Lütfen okumadıysa o müthiş kitabı okusun Arslanoğlu, herkes okusun. İyi insan olacakmış, ilkeli olacakmış… bunlar başarı için ayak bağı. Sansür yapmayacakmış. Sanki okurun böyle bir talebi var. Birileri bir şeyler tartışınca herkes oraya üşüşecek sanki, bu güzel ablalar, ağabeyler ne güzel şeyler tartışıyor diyecekler. Hikaye. Millet çok mu meraklı iyi insana. Vatandaş siyasi görüşüne uygun katiller istiyor, katiller de kendilerini tatlı tatlı, fıkralar anlatarak savunacak masalcılar…

Sansür işin püf noktası değil, yine yapmasın sansür, yine herkesle her şeyi açık açık tartışsın falan, kendi bileceği şey. Ama duruşunu değiştirmeli. Madem solculuktan istese de kopamıyor, kitle neredeyse önce o kitleye kendini kabul ettirmeli.

Kitle iki yerde duruyor: Liberaller tarafı, ulusalcılar tarafı. Hiç fark etmez, hangisi kolayına geliyorsa bir kere onlara yanaşıp içine girecek. İçine girdikten sonra, kabul ettirecek. Kabul ettirmek için onlara uygun, onların ihtiyacı olan şeyler yazacak. Arz ve talep, ihtiyaç ve doyurulması. Pazar ve başarı buna bağlı. Sonra içinde çekirdek bir örgütlenme yaratacak, eleştirilerini dökmeye başlayacak. Sonra kendi ekolünü kurabilir.

Haziran Hareketi falanmış, onlara yaklaşmasın. Onlar da zaten liberal ağırlıklı, ama çoğu Arslanoğlu kadar rate. Liberal kanadı seçecekse hard olanı seçsin ya da kendi bilir.

Ama şu kitabı okuyun derim ben son söz olarak. Soldaki güç-iktidar yandaşlığının, insan yaşamına karşı liberal acımasızlığın ipuçları orada.   

Koral. G. Yunuk

Facebook
yorumlar ... ( 17 )
18-11-2014
18-11-2014 22:59 (1)
pek muhterem (ama kurgu bir karakter adıyla 3-4 haftadır sitede arz-ı endam eyleyen) koral g. yunuk hocam, sanal isviçre'nizde afiyettesinizdir inşallah. yazılarınızı dikkatle takip etmekteyim. stilinizin ayrıca hayranıyım (yenice tanıştığım bir hocama ne kadar da benziyor sathi olarak azizim). editörlerin bordasında jermanik dillerin batınına nüfuz eylemiş kimesne bulunmamakta anlaşılan. mamafih, herhalde sosyalist ahlaklarının irtifaından kaynaklanır olsa gerek, 1980'lerin vhs furyasındaki pornografik muhteviyattan da faydalanmadıkları aşikar ki, harici bir aleman literatürü informasyaları da yok. segman ferid'e çok da gıpta etmem. ve kendisinin hurensohn (sonofabitch derler inglaterra ahalisi. mealen, annesi para karşılığı cinsi münasebette buluna zat) olduğunda sizinle hemfikirim. 20. yüzyıl insan algısının küllün fotze'sine (pussy, eski dilde ferc) koyduğuna da katılmaktayım. amma, kendisinin sığır cinsinin burulmuş erkeği (ochs, okuyun. aynı) olduğunu pek düşünmüyorum. devamı var
18-11-2014 22:59 (2)
der Mann Moses und die monotheistische Religion nam bir eseri vardır segman ferid hazretlerinin. hayrullah örs türkçesini de hazırlamış yıllar yıllar önce (aziz hocam, yalçın küçük bazan haklı mı diye düşünmüyor değilim laf aramızda). hani sanırım siz hayrullah örs'ün hangi çekiçleri ne amaçla kullandığını da bilirsiniz. o yüzden hatırlatayım istedim (zekanızın manastır kaşarı kıvamına gelmediğinden, bilakis, adeta schweizer frank kadar kıvrak olduğundan fazlasıyla eminim efendim). diyeceğim o ki, segman ferid ağabey her ne kadar kendi ekolünü yaratmakta ve aynen amarikan thaler'i gibi, her yerde geçer akça olarak belletmekte mahir bir hurensohn faşo (kibar feyzo'nun açıklaması yeterli) olsa da, dediklerini filtrelemeden çöpe atmayalım. beyefendi adam olmadığını biliyoruz ferid'in. amma beyinsiz de değildi. hele bazı kavramlar konusundaki "çözümleyici", yani anal-itik tarzı kendisinin perverzif ve obsesif temelinden ayrı, çok eğiticidir. güldürürken düşündürür neredeyse. a.y.a. hürmets
18-11-2014 23:09 (3)
bu arada, ülkemizin liberalleri konusuna değinmişsiniz. onların çoğunun fiksasyon dönemlerinin oral olduğunu düşünmekteyim (bazılarının adı bile öyle ya). kutsanmamış ve sirkumsize bir t.c. fallusundan korku zaten anlamsız değil mi? ha ille öyle bir fallus bulunacaksa, o t.c.'ninki değil, bu liberalinyo taifesinin hac farizalarını yerine getirdikleri thaler basıcı "yıldızlar ve çıbıhlar" ülkesininki olmalı. ama o da bir zamanlar "kartal"dı, şimdilerde kartaldı. umudunu sildenafile bağlamış gözükmekte. e el fallusuyla prima nocte'ye girenin kazanacakları hep piç doğacağından ve bu picin kullanım hakkı da senyörün olacağından, bu libertin-liberallere hatırlatmakta faide var sanırım: güvendiğiniz dağlara karlar yağmasın, güvendiğiniz dallar (falluslar olarak da alabilirsiniz) elinizde kalmasın. pek muhterem mercan hocam, pardon, koral hocam, medoloji ve aryanoloji konularındaki yazılarınızı hasretle bekliyor olacağım. ayranoloji de benden olur. hürmetten noch einmal! a.y.a.
19-11-2014 09:01 (4)
Koral hocam, herkes kendi işine baksın bence, herkesin değerlendirmesi kendi içindir. Saygıyla. K. Ars.
19-11-2014 14:38 (5)
liberal düşünceye sahipsiniz. liberal doktrinin sınırsız olması imkansızdır. parası olmayan tedavi olmasın anlayışına sahipsiniz di mi özgürlük derken sınırsız demokrasiyi savunuyorsunuz karşınızdaki insan savunmuyor ki ışide sınırsız özgürlük ver sonra liberalleri kesme özgürlüğü sağlamış olursunuz. liberalizm amerikan rüyası altında evsiz aç olan milyonlarca yoksuldur. belli bir yaşta sitede steril ortamda yaşarken özgürlük yok serzenişidir. sosyalistler samimi olmayanlar var. bunun nedeni ego sahibi sosyalistlerin sivrilmeye çalışmasıdır. yüzde 90ı değildir. yüzde yirmisidir ama o yüzde kalan sosyalistleri yönetir. bir yanda reklamcılık belediyelere iş yaparen bir yandan da muhalefet yapınca böyle bir durum yaşanıyor. ama bu işim savunmasına girişecektir o kişi. ç.
19-11-2014 15:15 (6)
google translate kullanarak da denedim (hani, 0'dan küçük sayıları yine 0'dan küçüklerle çarpınca 0'dan büyük bir sayı elde ediliyor ya matematikte; ondan şeyettiydim) ama yine birşey anlayamadım. şair ç yukarıda ne demek istemiş? benim kafam ağır bugünlerde. kulaklar da tıkalı. ondan sanırım. hürmette kusur etmem. tabanway
19-11-2014 21:50 (7)
Bulaşmayayım şu K. Arslanoğlu'na derken bir de bu Koral G. Yunuk çıktı başıma. Siz Freud'un eline su bile dökemezsiniz bence. O bir ekol yarattı, tüm dünya da peşinden koşuyor, çatlayın. Meyveli ağacı taşlarlarmış, siz bu halinizle liberal değil liboş bile olamazsınız. Segman Ferid
21-11-2014 09:10 (8)
Uzaklarda yaşasa da ülkemiz aydını olmaktan vazgeçmemiş Koray hoca, Breger bile psikanaliz ekolünden ayrılmamış ama hocam Freud'a önyargılı. Freud takipçisi birçok fikri ve kitabı da bir Osmanlı tokadı ile deviriyor- ciltler dolusu kitap devirmiş oluyor böylece- ve yoluna devam ediyor. İsviçre'de de dağ gibi yüreğimizi, aslan gibi dirayetimizi temsil etmeyi bırakmadığınız için tebrik eder, gözlerinizden öperim. MB
21-11-2014 21:30 (9)
Sayın tabanway şimdiye kadar Marx'ın kitaplarını okumadığınız için beni anlamanız çok zor. Bilgisayar da yazı yazmayı sevmiyorum, el yazısı ile anlaşılmaz olabiliyorum. Anlamadığınız noktaları sorarsanız size yardımcı olabilirim. Hayat standartları farklı olanların beni anlamamalarını normal karşılıyorum. Doktorlar gibi yaşam tarzım hiçbir zaman olmayacak. Sınıfsal açıdan emekçilere yakın olacağım. Kültürel açıdan farklılıklarım olsa da.
22-11-2014 12:07 (10)
9. yorumun isimsiz sahibi (muhtemelen 5. yoruma ç imzasını atan kişi kendisi. ama che değil), öncelikle hayırlı günler dilerim. haklısınız. siz marx, engels, hegel okurken, 6. lenin'i hatmederken, ben bizim mahallenin camisinde kuran elifbası öğreniyordum. sonradan da pasif homoseksüel kılıklı liboşlar tarafından tam bir piyasa edebiyatı bombardımanına tutulup entel-dantel-bilgici-açıkradyocu bir insan oluverdim. hani tiynetim o kadar düşük ki, genç sivilleri mumla ararsınız. anlamadığım çok nokta yok aslında (5. yorumda). zaten sorun da burada. noktalama yok o yorumunuzda (uygun ve meramınızı anlatmak için asgari gereklilik düzeyinde). liboş, hibine, hurensohn akılverenlerimin bana öğrettiği noktalama işaretleri olmadığından benim aşağılık küçük burjuva zevkleriyle kirlenmiş dimağım bunları algılayamıyor. şimdi doktor doktor kasılayım da havyar ve domperinyondan müteşekkil kahvaltıma yumulayım (bıranç diyoruz biz). akşama da boğaza karşı viski zamanı! oh yeah! tabanoğlan
22-11-2014 12:08 (11)
"el yazısı" buyurmuşsunuz. o burada gözükmüyor. sınıfsal açıdan emekçilere yakın ama kültürel açıdan onlardan farklıymışsınız ya, aklıma geliverdi. samsung galaxy note 3 mü kullanıyorsunuz? hani el yazısı converter'ı bir onun ekranında vardır ya. ama siz emekçi bir gariban, bir marx aşığı olarak 2500 liralık (ve fonksiyonunun ne olduğu hayli sorgulanır) telefonlar kullanıyorsanız biz aşağılık doktorlara neden laf edersiniz? bu halde sınıfsal açıdan emekçilere değil, ekmekçilere yakın olabilirsiniz. karbonhidratı fazla bulup, sistemin tüm suçlusu olarak doktorları belleyen, hatta doktorların anasını da arada belleyen, kamunun her değerinin tecavüze uğramasına cevaz veren, yetişmiş ve kısmen nitelikli bütün yurttaşlarını kendi paçurluklarında ve vasatlıklarında boğmak için yırtınan ampulofilik sınıfdaş çok fazla memlekette. bundan sonra kategorik olarak hekimlerle ilgili yapılan tüm olumlu ve olumsuz yorumlara cevap vereceğim. ben bütün hedeler hödödür diyor muyum? allah allah! tabansss
23-11-2014 01:46 (12)
El yazısı derken çocukluk dönemimde commodore 64 vardı,henüz pc çıkmamıştı. Çocukken kağıt kalem kullanıyordum kağıt kalemle yazarken noktalama işaretlerini unutmuyorum. ç. ismimin baş harfi o yüzden yazdım. marksistleri hatim etmem eleştirel olarak okurum(marx-engels,gramsci,althusser'in kitaplarından bazılarını okudum ama lenin kitapları konusunda kendimi yeterli görmüyorum). leninist de değilim. merkeziyetçilik konusunda farklı düşünüyorum yorumda tartışılacak bir konu değil. hiçbir zaman che ya da başka birinin resminin olduğu t-shirt giymedim. Sınıfsal konuma gelirsek üniversite zamanında da şimdi de herhangi bir aracım yok. Orta sınıf dedikleriniz emekçi sınıf oldu doktorların sınıfsal olarak emekçi niteliği taşımadıkları gerçeklik. tabi buna direnmeye çalışan doktorlarda var. liberal doktorlar bile sizin gibi liberalizmi eleştireyim diye homofobik bir dille liberalizmle gayliği bir tutmuyorlardır sosyalistlerin bir kısmı homofobik olabilir ama ben değilim tabanway
23-11-2014 01:46 (13)
havyar yemiyorsanız da restoran da yemek yerken liberal düşüncenin etkisiyle iyi garson azarlamışlığınız olabilir. dedem doktordu doktor arkadaşlarım da var(gerçekten) ekmekçi derken ekmeli ben desteklemedim onu ekmekçi sınıflara soracaksınız. ha bu arada diğer adayları da desteklemedim. emekçi sınıfları destekleyen aday olmayınca naparsınız oy veremedim. 1000 tl'ye yarına güvencesi olmadan çalışan öğetmenler artık emekçidir. mühendisler bile mezun sayısı bu kadar çok olmaya devam ederse emekçi sınıflara katılacaktır. tabi kültürel farklılıkları olabilir. tatile gitmek gibi alışkanlıklar. fazıl say dinleyebilir klasik müzikten hoşlanabilir. bakın bu özellikler bende de var. rock dışında klasik müzikte dinlemeyi seviyorum. tabanway doktor olduğunuzu da hemen anladım. siyaset bilimi bilmediğiniz konularda yorum yapacağınıza tıp gibi uzman olduğunuz konularla ilgili eleştirilerde bulunun. benim okumam gerekiyor sizin okumanız gerekmediği için yorumlarınız ya ampulofilikler beni niye
23-11-2014 01:47 (14)
anlamıyor şeklinde oluyor. kültürel farklılıklarımız var. en çok niye öğretmendi bankacılardı oumuş etmiş insanlar aşağılanıyor. gelirleri aynı hatta eski işçinin maaşı bankada çalışan birinden çok. kültürel anlamda aynı mı kesinlikle değil tabanway ama sınıfsal olarak aynılar. doktorları bunun dışında tutuyorum. şimdilik 1000 tl'ye çalışacak doktor bulunmuyor. bulunmasın da zaten. bulunduğu gün emekçi diyebilirim doktorlara da. cilt kremi reklamı yapan cildiyeciler de var, hasta müşteri gören doktorlar da liberal olmaya devam ederseniz on yıla kalmaz hasta görmemeye başlarsınız benden söylemesi. tahlil daha çok yapıp döner sermaye payını arttırırsınız. liberalizm budur genç sivilleri düşünmenize gerek yok. ilaç mümessiline hastadan daha çok değer verirseniz de tam liberal oldunuz. ilaç firmalarının sponsorluğundaki gezilere katılmayın. ç.(che guevara değil) bu arada alışveriş yaptığım marketin kasiyeri iphone kullanıyor taksitle almış size göre burjuva olmuş.
23-11-2014 17:44 (15)
idrak-i meali bu küçük akla gerekmez. zira, bu terazi o kadar sıkleti çekmez. ziya paşa, rahmetli... büyük adammış vallahi. şimdi parti programını açıklıyorum. 1. ilk evvela önemli bir beslenme (buna itiraz istemem, protein ağırlıklı olmak zorunda) devrimi yapıp hiç değilse karbonhidrat ağırlıklı beslenmeye bağlı olası zeka geriliklerinin ve eppek kafalılığın önüne kısmen geçiyoruz. 2. anadilde eğitim çok önemli! asla ve kat'a, okuma-anlama ve yazılı olarak kendini ifade etme derslerini geçemeyen uşaklara ortaöğretim diploması vermiyoruz. 3. herhangi bir nominal gruplanabilir altkümeye başka x, y, z kavramları itibarı ile kategorik yaklaşmaların tamamen önünü kesmek için mantık ve felsefe derslerine azami önem veriyoruz. 4. fellowship of the eziks'e izin vermemek için, gerekirse segman ferid öğretisini de kullanarak, her türlü aşağılık kompleksinin önüne geçmenin yollarını arıyoruz. 5. althusser'in karl marx'la değil, groucho marx'la bile ilişkilendirilemeyeceğini öğreniyoruz. tabanss!
23-11-2014 18:41 (16)
lisede de üniversitede de felsefe derslerinde başarılıydım. çocukken ekmek sevmediğimden hep protein tükettim. şimdiki etler besi hayvanları olduğundan protein miktarı konusunda bilgi sahibi değilim. (bu konuda bilgilendirirseniz sevinirim) bu arada bendeki althusser sevgisi bir başka. bendeki liberallikten mi geliyor acaba. siz en iyisi marks&spencer'da alışveriş yapmaya devam edin. benim yorumları da boşverin. yorumlarınızı okuyunca sırrı süreyya devrimcisi olup ekmelleddin fanı olmaya karar verdim. ileriki yıllarda da troçkist olacağım sonrasında da stalinist. yoksa maocu mu olsam acaba. en iyisi ülkücü marksist olayım. zeka geriliğini bu seferde aşağılamışsınız. otistiklerle de az da olsa deneyimim oldu. otistik olmakla da gurur duyarım. bana zeka geriliği var demeniz beni aşağılamaz.
12-12-2014 19:42 (17)
Oldukça sağlam gözlemlere dayalı akılcı bir makale. Sırrı filan gibileri, papağan gibi ezberledikleri birkaç şey üzerinden solculuk ve marksistlik oynamaya, alkışlanıp kendilerini büyük adam sanmaya bayılırlar. Açıkçası yaptıkları bir nevi şarlatanlık. Bunların kendini "solcu" veya "sosyalist" tanımlayabilmesi kadar mide bulandırıcı bir şey olabilir mi? Yazar haklı, "sosyalistim" diyenlerin oranı basında binde bir bile değil. Bu çarkın içinde gerçek bir sosyalist olarak yer bulmanız çok zor. Biraz yontulmamışsanız size öyle kolay köşe vermezler. Neticede düşünün ki Cumhuriyet Gazetesi'nde bil*e Koç'un bir şekilde eli parmağı var. Yazdırırlar mı orada Halis Muhlis solcuya? Ergin Yıldızoğülu gibiler Öztin Akgüç gibi sermaye CEO'ları ile kafa kafaya verip sosyalistçilik oynayıp dursunlar. Sınırı aşmadıktan sonra o kadarının bir mahsuru yok. Zaten sosyalizm çoğu kişi için toplumsal taban edinip sıçrama tahtası değil midir sevgili dostlar? Hep öyle olmadı mı?
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210677
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.