Dostları Fethi Naci ruhunu çınlattı

"Yazının Gül Dikeni" büyük eleştirmen Fethi Naci (Kalpakçıoğlu) ölümünün altıncı yılında dostlarının sözleriyle anıldı. 23 Temmuz'daki bu yıl dönümü için sıcağı sıcağına İnsan BU'ya özel görüşleri yayımlıyoruz. Cevat Çapan, Lale Kalpakçıoğlu, M. Sadık Aslankara, Turgay Fişekçi, Serpil Gülgûn, Alişan Çapan ve Kaan Arslanoğlu'ndan...   

Cevat Çapan: Fethi Naci genel olarak hayatı ve insanları seven birisiydi. Hayatı en iyi anlatan edebiyat türlerinden biri de romandır. Tabii öyküyü ve şiiri de çok severdi.

Onun bu sevgisi, bulabildiği her şeyi okumakla zenginleşmiş bir okuma serüvenine dönüşüyor. Okuma yazma öğrenmesiyle başlayarak çok okuyan birisi olarak görüyoruz izleyebildiğimiz kadarıyla hayatını . Erzurum'da parasız yatılı okurken yabancı dil, Fransızca öğreniyor. Fransızca öğrenirken Baudelaire ezberliyor, Apollinaire ezberliyor, Fransız şiirine merak sarıyor. Bu arada gerçekçi birisi de olduğu için, edebiyat onun gerçekleri daha iyi anlamasına yardım eden bir kaynak olduğu için, zaman içinde gerçekçi edebiyat onda daha ağır basmaya başlıyor. Bir de Erzurum'dan sonra İstanbul'da İktisat Fakültesi'nde okurken tabii iktisat öğrencisi olması, politikayla ilgilenmesi, gerçekçilik konusunda daha uzmanlaşmasına yol açıyor bir yandan da ve bakıyoruz, ben Fethi Naci'nin imzasını ilk "İnsan Tükenmez"le tanıdım. Daha önce Yeryüzü Dergisi gibi solcuların çıkardığı dergilerde ilk yazıları çıkıyordu. Sonra da "İnsan Tükenmez" diye bir kitabı çıktı. "İnsan Tükenmez"le ilgilenen önemli eleştirmenlerden biri de Ataç'dı.

Ardından aşağı yukarı aynı çevrelerde dolaştığımız için hem daha sonraki kitaplarını izleyebildim ve hem askerliğimizi yaparken, birlikteydik, ikimiz de uçaksavar yedek subaydık,  Ankara'da bayağı dostluğumuz pekişti. Orada onun ne kadar ilgiyle ve sorumlulukla okuyan bir edebiyat okuru olduğunu ve eleştirel yaklaşımının ne kadar ödünsüz olduğunu gördüm. Bir de tabii roman üzerine uzmanlaşmış olmakla birlikte şiire de çok önem veriyordu . Şair arkadaşları Turgut Uyar'la, Edip Cansever'le Fransız şiirine bir çeşit ilk göz ağrısı olarak ilgisini sürdürmesi kuru bir eleştirmen olmaktan onu kurtaran bir şeydi...

Bir çeşit mizah duygusu vardı, sözünü esirgemeyen bir tarafı vardı ve bu yüzden birçok insanı kızdırırdı. Aldırmazdı bir takım insanların ona kızmasına, küsmesine, doğruları yazdığına inandığı için bu kızgınlıklardan bazen hoşlanırdı da. Ama bu eleştirel tutumu ve ödünsüz yaklaşımı onun sevildiği kadar korkulan bir insan olmasına da yol açtı.

Lale Kalpakçıoğlu: Fethi Naci'siz bir edebiyat dünyasını nasıl görüyorsunuz, diye soruyorsun öyle mi? Edebiyat kuralları içinde eserleri objektif ve subjektiv olarak dikkatle inceleyen, beğendiğini söyleyen, beğenmediğini de açık açık söyleyen, ahbap çavuş ilişkilerini dikkate almadan ilkeleri doğrultusunda neyi doğru buluyorsa görüşünü öyle belirten, sözlerini sakınmayan, yazdıkları için en yakın dostlarıyla bozuşmaktan çekinmeyen bir eleştirmendi. Dünya görüşüyle yazdıkları, özü ile sözü bir olan, eğilip bükülmeyen bir edebiyat eleştirmeniydi o. Var mı onun gibisi, ben bilmiyorum.

M. Sadık Aslankara:

Fethi Naci; son eleştirmen...

Fethi Naci, yazın eleştirisinde değil ama yazınsal eleştiride, Nurullah Ataç’la başlayıp Asım Bezirci’ye, Adnan Benk’e, Hüseyin Cöntürk’e vb. uzanan, her biri kendine özgü yaratımlarıyla alanda farklı kanallar açmış olan eleştirmenler arasında son addı, türün son temsilcisiydi.

Saydığım bu eleştirmenlerin dikkati çeken ortak özellikleri bağlamında ilk vurgulanabilecek yanları dobra, açık, net oluşları, etkilere kapalı, korkusuz tutum sergilemeleri, alanlarında enikonu öncü roller üstlenmeleri biçiminde sıralanabilir.

Bu beş ad arasında yazınsal eleştiriyi tür bağlamında geniş yığınlara tanıtan, bununla onları ilişkilendiren Nurullah Ataç’la Fethi Naci oldu. Fethi Naci’nin, öte yandan bu türün toplumda geniş yankılar bularak sevilmesinin de önünü açtığı söylenebilir.

Onun farklı bir yanı da, ne denli öznel ya da nesnel tutum sergilerse sergilesin, nasıl bir dünya görüşüne yaslanırsa yaslansın, yazarların yapıtlarını toplumsal, ekonomik açıdan, sınıfsal nitelikleriyle alıp değerlendirmeye girişmesi oldu hep. Ama estetik kaygıları hiçbir zaman dışlayıp değersizleştirmeye girişmeden yaptı işini. Kaldı ki o, yazınsal eleştirilerinde diyalektik materyalizmin yol göstericiliğine yaslanan bir eleştiri anlayışından yana oldu zaten.

Yazınımızda bugün de kılavuzluğunu sürdürüyorsa eğer Fethi Naci, yukarıda saydığım niteliklerinden kaynaklanıyor bu değeri. Artık onun, türünün son temsilcisi olduğu bilinmeli bu nedenle.

Ama biz, yeter ki bu gerçekliğin, “Fethi Naci değeri”nin ayırdında olalım…

Turgay Fişekçi:

Fethi Naci'nin anısı...

Fethi Naci, benim gözümde “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” aydın tipinin ülkemizde önde gelen temsilcilerinden biridir. Solcu ve Marksist olmayı, bir örgütün sorgusuz sualsiz militanı olmak olarak görmeyen, her ortamda ve her koşulda, parti dışı kalmayı da göze alarak doğru bildiğini söylemeyi insani bir sorumluluk olarak görmüş biridir.

 

Siyasetteki bu tutumunu edebiyat eleştirmenliğinde de sürdürmüş, parlak zekâsı ile edebiyat dünyasında kimselerin göremediği nice güzellikleri görüp ortaya çıkmalarına katkıda bulunmuştur.

 

Fethi Naci'nin bize gösterdiği bir başka şey de dünya güzellikleri karşısında duyduğu coşku, yaşamanın nasıl güzel, heyecanlı, zevkli bir uğraş olduğudur. 

 

Onun yazdıkları yalnızca edebiyatın güzellikleri değil, hayatın ve dünyanın güzelliklerinin de paylaşıldığı metinlerdir. Bu nedenle de okunma heyecanı hep diri ve sürüp gitmektedir.

 

Serpil Gülgûn: Fethi abiyle birkaç kez ropörtaj yapmış, çok da sevmiştim onu. Sevdiğimiz yazarları, kitapları konuşur, sağdan soldan laflar, birlikte çok gülerdik . Evet, edebiyat beğenilerimiz çok örtüşmezdi. Ya da en azından her zaman. Ben Borges severdim, o Fuentes filan. Eleştiriyi ciddiye alışına, gerçekten ama, muazzam emek verişine, çalışkanlığına, okuduğu metni satır satır değerlendirmesine, değerlendirmelerini hiçbir şekilde afaki yapmamasına ise her zaman hayrandım. Klişe milişe ama şunu söylemekten kendimi alamayacağım: Hakikaten ve hasseten yokluğunu hissediyor, özlüyorum.

Alişan Çapan: Naci Kalpakçıoğlu'nun babası Fethi aganın Giresun'daki karpuz sergisinden Erzurum'a, oradan İstanbul'a uzanan hikayesi, bugünlerde birçoklarının peşinden koştuğu gibi bir başarı hikayesi olmanın çok ötesinde başlı başına bir insanlık hikayesidir. Eleştirmen olarak tanınır, oysa Gerçek yayıneviyle birinci sınıf bir yayıncılık, anı kitaplarıyla da harika bir yazarlık örneği sergilemiştir. Türkçemiz varlığını sürdürdükçe yapıtlarıyla pırıl pırıl parlayacak, gelecekte nice okur yazarın hayatını aydınlatacaktır. Ne mutlu Fethi Naci'ye. 

Kaan Arslanoğlu: Fethi Naci'nin bir edebiyatçı olarak dostluğunu kazanmak benim için büyük onurdu. Fethi Naci de şanslıydı, çünkü yaşarken kıymeti bilinmişti. Hâlâ şanslı, çünkü yokken değeri ve boşluğu giderek daha çok hissediliyor. "Şans" diyorum ama, birçok başarı ve şans hikayesinde olduğu gibi bu hak edilmiş yere, sıra dışı zekasının katkısı bir yana, tırnaklarıyla kazıyarak, müthiş bir emekle gelmişti o. Halen yaşayan eserlerinin daha çok okunması edebiyatımızın yeniden canlanmasına büyük katkıda bulunacaktır kuşkusuz.

Not: Fethi Naci anısına 2010'da yayımlanan "Yazının Gül Dikeni" adlı kitabın tanıtım yazılarından birinin bağlantısını da burada veriyoruz:

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kaan-arslanoglu/fethi-naciye-armagan-30955

    

Facebook
yorumlar ... ( 1 )
23-07-2014
26-07-2014 17:12 (1)
ne güzel böyle insanların varlığını bilmek... keşke her daim olacaklar, diyebilsek... MM
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211505
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.