Karatay'ın meslekten men edilmesi ve İstanbul Tabip Odası gerçeği.. Gebelere şeker yüklenmesin!

Bu yazıda Dr. İlknur Arslanoğlu, Dr. Yavuz Dizdar ve bir İnsan BU editörünün görüşlerini aktarıyoruz:

Gebelere şeker yüklenmesin!

Canan Karatay'ın gebelere glukoz yükleme testi yapılmasını sakıncalı bulduğunu TV ekranlarından söylemeye başlamasıyla bir yandan çevreden danışma başvurularına maruz kaldım, bir yandan özellikle Kadın Doğum uzmanı hekimlerin ateş püsküren tepkilerine şahit oldum. Açıkçası sayın Karatay dile getirmeden önce de, uygulama bana pek hoş görünmüyordu, ama odaklanarak bir görüş geliştirmiş değildim. Son olarak Jinekoloji Derneği'nin şikayeti,  Tabip Odası'nın süreli meslekten men cezası, ardından İnsan BU facebook sayfasında çıkan yazılar ve gelen yorumlar derken... benden de görüş istediler.

Ben çocuk endokrinolojisi  uzmanıyım ve diyabetle özel olarak ilgiliyim. Ama beslenme ve diyabet konusuna ülkemizdeki endokrinoloji ortak aklının oldukça dışında bir yaklaşımım olduğunu söyleyebilirim. Yine eklemeliyim ki bu yaklaşımımın temelleri on beş yıl kadar önce, bu yıl kaybettiğimiz Prof. Dr. Ahmet Aydın'la tanışmam üzerine atılmıştır. Kendisinden ilk dinlediğim konferanslarından birinde özellikle şu görüşler bende büyük etki uyandırmıştı: "Avcı toplayıcılıkla geçinen tarım öncesi veya erken tarım dönemi kabilelerinde hamile kadın tüm kabilenin sorumluluğundadır. Avlanan en değerli etler ona taşınır, yanlış davranışlarına müdahale edilir, çünkü doğacak çocuk o topluma aittir... (Arada diğer görüş ve arkeolojik belgelerden sonra) ... Modern yaşama, tarım toplumuna, karbonhidrat ağırlıklı beslenmeye ve özellikle rafine karbonhidrata geçiş yapan etnik grupların karşılaştırmalı çalışmalarında iskelet yapısının yüz, beden oranları, ortodontik özellikler, kafanın havalanma boşlukları ile ilgili çarpıcı farklar ortaya konmuştur. Adenoid yüz, sıkışık dişler, kadınlarda dar pelvis gibi. Ayrıca bağışıklık sistemi ve metabolizmada ciddi olumsuzluklar baş göstermiştir."

Araya giren kendi araştırmalarım, okumalarım, gözlemlerim ve sağlık hizmetine kendi felsefi bakışım ışığında son durum hakkındaki düşüncelerim ise şu şekildedir :

1- Gebede diyabet tanısı koymak için kullanılan önce 50, sonra 100 gramlık iki glukoz yüklemesi , aç karna ve emilimi kolaylaştırılmış sulandırma oranıyla 5 dakika içinde alınması gerektiği gerçeği ile  birlikte düşünüldüğünde gebe bir kadının rutinde (medikal amaç dışında) aklından bile geçirmemesi gereken bir beslenme şeklidir. Yani bu glukozu gebe kadın zaten normal hayatında kendiliğinden de alır diye savunmak son derece abestir. Jinekoloji derneğinin savunusu ise saptırmaca. Diyorlar ki, bu testte alınan şeker bir dilim pastadaki şeker. Bir kere pastada un var, yağ var, kana karışması hayli gecikir bu şekerin. Testte verilen şeker beş dakika içinde iki buçuk kutudan fazla kola içmekle alınan şekerdir. Kimse bunu (yaklaşık 900 cc) beş dakikada aç karna içmez. Bu alınan glukozlu sıvı da 5-10 dakika içinde kana karışır.  

2- Alınan glukozun ne kadarının, fetusta ne kadar yoğunlaştığını ve bunun ne etkiler yapacağını bilmemekteyim. Şu ana kadar yapılan çalışmaları ayrıntılı gözden geçirmedim, ama böyle bir soruya yanıt vermek için kanıtların yetersiz olduğunu ve yalnızca tıbbi literatürü ve konuyla ilgili anahtar sözcükleri içerenleri değil, çok geniş bir tarama yapılarak bazı kanıtlar bulunabileceğini düşünmekteyim. Şu anda ben bu durumda değilim. Ama bu testin fetusa hiç zararı yok demenin sorunu hafife almak anlamına geldiğini söyleyebilirim.

3- a) Testin 24-28 hafta arasında yapıldığını düşünürsek, ondan önceki ve testi normal çıkanlarda sonraki haftalar, b) test yapıldığında 140 mg/dl altında kalarak istediği gibi karbonhidrat yiyen gebeler, c) testte gestasyonel diyabet çıktığı için şeker yemesi yasaklanan ve gerekirse insülin başlanan, ancak şeker dışında günlük kalorisinin yine % 60'ını "kompleks" karbonhidratlardan almaya devam eden gebeler, d) glukoz yüklemesinde fazla artış göstermeyip açlık ve ortalama şekerleri gözlendiğinde fetusa hep istenenden fazla şeker transferi yapan (ki bunların içinde bazı MODY diyabet tipleri de vardır) gebeler... hakkında ciddi endişelerim var. Çünkü bu testi yapmakla bu saydığım durumlar için hiçbir şey yapılmış olmuyor.

***

Bence yapılması gereken şudur:

1) Tüm gebeler karbonhidrat tüketimini, kompleks karbonhidratlar dahil, standart fiziksel aktivite dönemlerinde günlük enerjinin % 40'ından daha azına indirmelidir. İdeali %'20 den azıdır. Egzersiz yapıldığı günler her bir saat için ekstra 15-30 gram karbonhidrat alınabilir.

2) Yine de diyabet gibi fetus için son derece tehlikeli bir olasılığı atlamamak amacıyla gebeliğin başından itibaren her ay açlık ve 2. saat tokluk şekeri kapiler testle ölçülmelidir. Maliyeti ve zahmeti son derece azdır. Tokluk şekeri için ekstra karbonhidratlı öğün gerekmemektedir. Önerilen beslenmeye göre öğün alınmalıdır. Ayrıca gebelik başında HbA1c ölçülmelidir. Diyabet tanısında yeri tartışmalı olmakla birlikte, DSÖ artık % 6.5'un üstünü diyabet taramasında geçerli kabul etmektedir ve vücudun entegre glisemik durumunun en iyi göstergesidir.

3) Bu taramalar toplumcu sağlık hizmeti anlayışıyla örgütlenmeli, bunun için muayenehane randevuları veya hastane kuyrukları gerekmemeli, toplum sağlığı merkezi hemşiresi tarafından yapılmalıdır.

SONUÇ: Şikayeti yapan kurum ve cezayı veren kurum ana akım tıbbının temsilci ve uygulayıcılarıdır. Şikayete konu olan Karatay Hoca'nın tıp ve sağlık paradigması ise tamamen farklıdır. Bizler kökeni çok eskilerin koruyucu hekimliğine dayanan, ama Türkiye'de son  15 yılda Ahmet Aydın'la güncel halini kazanan farklı bir tıp ve sağlık anlayışının savunucu ve uygulayıcılarıyız. Geçerli, güncel ana akım tıbbının ilkesi şudur: Hastalansınlar gelsinler, biz en iyi şekilde tanı koyar, en ileri şekilde tedavi ederiz. Bizim anlayışımız ise önce hastalanmamak, sonra eğer hastalanmışsak esas olarak kökene yönelik tedavi uygulamaktır. Bunun için koruyucu hekimliğin doğru beslenme; hareketli yaşam; hasta edicilerden uzak ortam ve koşullar; aşırı teşhis, aşırı tetkik ve aşırı tedaviden kaçınma... ilkelerini öne çıkarmaya çalışıyoruz.

O yüzden Prof. Dr. Canan Karatay'a verilen cezayı geleneksel, tutucu erkin yeni bilimsel yaklaşımı cezalandırışı olarak görmekteyim.

Dr. İlknur Arslanoğlu

 

"Özgürlükçü" Tabip Odası Karatay'ı Meslekten Men Etti!

İstanbul Tabip Odası (İTO) Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği’nin şikayeti üzerine, Prof. Dr. Canan Karatay‘ı “gebelikte şeker yükleme testinin hastaları zehirlediğini söyleyerek hastaları kaosa sürüklediği ve hekimleri küçük düşürdüğü gerekçesiyle” on beş gün süresince meslekten men etti.

Dernek şikâyetinde Karatay’ın uzmanlık alanı dışı bir konuda tıbbi değerlendirme yaptığı, bilimsel olmayan açıklamalarla halk sağlığına zarar verdiği, kendi reklamını yaptığı, tıbbi bir konuyla ilgili ihtilafında kendisiyle farklı düşünen hekimlerle etik olmayan tartışma yöntemlerini kullandığı iddialarında bulundu.

Şikayeti değerlendirmeye alan İTO Onur Kurulu, Karatay’ı oybirliğiyle meslekten men etti.

İstanbul Tabip Odası’nın internet sitesinde herhangi bir açıklamaya erişemedik, ancak men kararı medya tarafından layıkıyla duyuruldu:

“Karatay Tıbbi Deontoloji Tüzüğü, Hekimlik Meslek Etiği Kurallarını ihlal etmek, bilim dışı söz ve tutum, meslektaşlarını kötülemeye ısrarla devam etmek gerekçeleriyle meslekten men cezası aldı”. Ceza kararı Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yüksek Onur Kurulu’nda da görüşülecek, onanırsa uygulamaya geçirilecek.

Meslekten men kararının aslında pratik olarak ciddi bir yaptırımı yok, ne var ki Canan Karatay hakkında alındığı için özel bir sembolik anlamı bulunmakta, tartışmamızın nedeni de budur. Prof. Dr. Canan Karatay, beğeniriz ya da beğenmeyiz, severiz ya da sevmeyiz toplum tarafından kabul görmüş (sözüne güvenilen) bir hekimdir.

Sadece “ana akım tıp” söylemini eleştirmekle değil, kendine özgü tarzıyla da toplumun dikkatini cezp etmekle kalmadı, önerdiği günlük uygulamalar pratik karşılık bulduğundan (tereyağı yenince kolesterol değerlerinin düşmesi gibi) akademinin genel söyleminin ciddi anlamda sorgulanmasına neden oldu.

Karatay söylemini burada sınırlı tutmadı, hamilelik döneminde “rutin” bir uygulama olan şeker yükleme testinin anne karnındaki bebek için olumsuz etkilerinin olabileceğini, bu testin açlık kan şekerinin normal olanlarda bile tekrar tekrar yapılmasının yanlış bir yaklaşım olduğunu ısrarla vurguladı.

Bu uyarılar elbette ana akım tıp çevrelerinin tepkisini çekti, ne var ki medya üzerinden yanıt vermeleri ya da konunun uzmanlarını bilgilendirmeleri yetersiz kalmış olacak ki, iş İTO’ya şikayet etmek düzeyine vardı.

Burada meselenin bilimsel gerekçelerini tartışmak gibi bir amacımız yok, anne adayına açlık kan şekeri normal olsa bile şeker yükleme testinin yapılması bebekte gerçekten metabolizma değişikliğine neden olabilir, diyabetik anne çocuğu denen tablo da bunun açık göstergesidir. Yani açlık kan şekeri normal çıksa bile, “olası” bir diyabet riskini ısrarla araştırmanın bilimsel mantığı tartışmaya açıktır.

Ne var ki İTO Onur Kurulu’nun Karatay konusundaki meslekten men cezası da ciddi anlamda tartışılmak zorundadır. Yaklaşık 25 yıllık meslek hayatımın çok uzun bir bölümünü İstanbul Tıp Fakültesi’nin (Çapa) İTO temsilcisi olarak sürdürdüm.

Her ayın ilk salı akşamı yapılan toplantılara elimden geldiğince düzenli katıldım. Bugüne dek “meslekten men cezası” gibi bir değerlendirmenin, tıbbi tedavi hataları, hastayı doğrudan ya da dolaylı sömürmek dahil hiç kimseye verildiğine şahit olmadım.

Muayenehane ücretlerinde tabip odasının tavan değil de taban fiyatı belirlediğini (yani semtine göre belli bir ücretin “altında” alınması suçtur) hayli yakın zamanda öğrendiğimde çok şaşırmıştım.

Medyada özellikle gıda konusunda olan tartışmalarda tabip odasının halk sağlığı nedeniyle görüş bildirmesinin gerektiğini hiçbir zaman kabullendiremediğim gibi, bir televizyon tartışmasında TTB’nin, Beslenme Komisyonu (kurucu) Başkanı Prof. Dr. Kenan Demirkol’u arayarak, “bu unvanının tartışmada geçirilmemesi tembihlerine” doğrudan tanık oldum.

İstanbul Tabip Odası ve TTB’nin hastaların ister istemez yaşayabildikleri sıkıntılara hiçbir şekilde değinmez ya da üyelerine uyarılarda bulunmazken, sorunu hep resmi otorite ve sağlık politikası eleştirisi çerçevesinde tuttuklarını üzülerek gördüm.

Bir ilaç firmasının bir dernek kanalıyla ve bakanlığın bilgisi dahilinde, ne bilimsel temeli, ne de etik hassasiyeti olan “lenf kanseri farkındalık kampanyası” bile yaptırabileceğini bizatihi izledim. Tıbbi derneklerin kongreler üzerinden ilaç endüstrisinden para almalarının etik olmadığının en azından hatırlatılması gerektiğini söylediğimde ise “devrim istemekle” nitelendirildim.

Bütün bu halk sağlığı ve meslek sorunlarında sesini bile çıkartmayan İTO ve TTB, ... Karatay konusunda olmayacak bir yasaklamaya imza attı. Meslekten men cezası verirken, bir meslek örgütünü doğrudan ilgilendirmeyen bu tartışmada Onur Kurulu üzerinden taraf olmakla kalmadı, hiç ödün vermeden sürdürdüğü “özgürlükçülük” vasfını da kökten kaybetmiş oldu. (Esas yazının az kısaltılmış hali)

Dr. Yavuz Dizdar

Editörün Notu: Son olarak face sayfamızda daha önce ifade ettiğim görüşlerin gözden geçirilmiş  derlemesini aktarıyoruz. Kaan A.

İSTANBUL TABİP ODASI ONUR KURULUNUN VERDİĞİ KARAR ISMARLAMA BİR KARARDIR!

Prof. Dr. Canan Karatay’a verilen meslekten men cezası her yönüyle şaibelidir. Şöyle ki:
1) Cezaya konu olan şikayetin ilgili uzmanlık derneği tarafından Tabip Odası’na iletilmesiyle Canan Karatay’ın meslekten men edileceği haberi medyaya verildi. Aylar önce. Bu da şikayetçinin karardan ne kadar emin olduğunu göstermekte.
2) Söz konusu skandalla ilgili İTO’dan herhangi bir kınama gelmedi. Bu da ceza kurumunun danışıklı bir karar organı olduğunu gösterir ikinci kanıttır.
İTO'nun önceden verilen haberi tekzip ettiği söyleniyor. Tekzip yetmez. Medyaya böyle bir haberi yayan şikayetçi kurum ciddi bir ceza almalıydı.

3) İkinci madde nedeniyle İTO ve Onur Kurulu etik ve hukuksal bir ihlal yapmıştır. Bu da cezayı gerektirecek bir suçtur.

4) İTO içinde çalıştığımız tüm dönemlerde şunu hep gündeme getirmeye çalıştık: Meslek etiği ihlali yapan çok sayıda hekim var. Dahası bunu TV kanallarında aleni yapan çok sayıda şarlatan hekim var. Bunlarla mücadele edelim. Bu gündemi hep hasır altı etmiştir İTO ve TTB. Şu anda şarlatan hekim sayısı daha da artmıştır. Ama İTO bula bula Canan Karatay’ı hedef seçiyor. 
4) Canan Karatay’ın tarzını şahsen onaylamıyorum. Ama sonuç olarak tıp ve sağlık alanındaki söyledikleri sunum tarzını bir tarafa bırakalım, bana göre bilimsel olarak büyük ölçüde doğrudur. İTO’nun savundukları bilimsel olarak çoğu durumda yanlıştır.

5) Hal böyle iken bir hekimin bunları kamuoyu önünde tartışmasını (bilim dışı çevrelere karşı etkili bir teşhir yöntemidir) susturmaya çalışmak, İTO’dakilerce pek önemli olan “ifade özgürlüğü” ile bağdaşmaz.
6) Bu karar onursuz, yok hükmünde bir karardır.

TTB neden uluslararası güçlerin siyasi acentası olmak zorundadır:

1- TTB'nin en önemli gücünü örgütsel olarak ve prestij anlamında uzmanlık dernekleri oluşturuyor. Her uzmanlığın bir veya birkaç, ayrıca her üst uzmanlığın en az bir derneği mevcut. Tam sayıyı bilmiyorum, elli kadar dernek. Bunlar müthiş zengin ve etkili dernekler. Mali güçleri çok büyük oranda tıbbi kongrelerden geliyor. Bu kongrelere ilaç şirketleri ve medikal şirketler sponsorluk ediyor. TTB ve Tabip odaları tıbbi her konuyu bu derneklere sorarak karara bağlıyor. TTB gelirlerinin yüzde 20 kadarı bu derneklerden  geliyor. TTB bunları koordine ediyor, onlara çatı sağlayıp kurumsallık kazandırıyor,  yaptıkları tüm etkinlikleri idari olarak onaylamış ve desteklemiş oluyor; o dernekler de TTB'nin tıbbi politikalarını belirliyor. Kazan kazan ilkesi. Yani sonuçta sağlık ve tıp alanında TTB'nin politikalarını doğrudan uluslar arası tıp camiası ve medikal kartel belirliyor. Biz bu politikaların çoğunun bilim dışı ve halk yararı karşıtı olduğunu gösterdik. Ama karşımızdaki güç çok büyük. Bizim gibilerin sesi sinek vızıltısı gibi geliyor. Yılda ortalama üç-dört yurt dışı, üç dört yurt içi tam konforlu gezilere, yiyip içmelere katılan (sair rüşvetleri hiç konu etmiyorum) büyük büyük doktorlar, hocalar elbette bizi hiç kale almıyor. Akademi, tıp, hekimler ve medikal kartelin bu para ilişkisi doğrudan TTB'nin onayı ve  sorumluluğu altındadır.

2- Dünyanın en büyük ve en kârlı sektörlerinden biri olan bu sektörde, sistemin dışında kalmış hekimlerin veya bağımsız kalmaya çalışan bilim insanlarının, sektördeki anlayışlarla bilimsel, sosyal veya siyasi rekabeti korkunç güç dengesizliği nedeniyle imkansızdır. TTB bu ticari çarkın içinde kalmakla yetinmemekte, onun örgütleyicisi konumunda bulunmakta. 

3- Bizler tabip odalarında "Bizim esas işimiz halk sağlığıyla ilgili çalışmalar yapmak, tıbbı, sağlık sorunlarını esas almaktır" diye ısrar ettikçe, bunlar inadına ve basbayağı faşizan yöntemlerle  yine sadece "solcuların" insan hakkı problemlerini, Kürt meselesini, Ermeni meselesini öne aldılar. Halkın sağlık sorunlarıyla, doktorların sağlık sorunlarıyla ve eğitimiyle neredeyse hiç ilgilenmediler. Bunlar başlı başına  Almanya'dan, ABD'den dikte ettirilen siyasi projelere uygun hareket ettiler.

4- TTB'nin Bianet ile, İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği ile ortak çalışmaları herkesin malumu. Tüm bu çalışmalara CIA bağlantılı Alman vakıflarının da katıldığı belgelidir. Bu faaliyetlere Avrupa'dan ciddi miktarlarda kaynak aktarımı yapılmıştır. 

4- Sonunda ortaya çıkan tablo: Tıpta gerçek bilimselliği savunmak, koruyucu hekimliği savunmak, halk sağlığını savunmak, doktorların en tabandan ekonomik-sosyal haklarını savunmak yerine NE: Hekim-şirket ilişkisini cansiperhane savunmak, reçeteme dokunma diyerek sınırsız ilaç yazımını savunmak, aşırı tetkik ve tedaviyi savunmak, tam gün yasasına karşı çıkmak, üniversite hocalarının özelde çalışmasını savunmak, 8 saatlik işgünü ilkesine ihanet etmek vb... (Sovyetler Birliği'nde sağlık çalışanlarının mesaisi 6 saatti. Niye? Daha verimli çalışmayı sağlamak ve hekim hatalarını en aza indirmek için.)

Söylenecek daha neler var... Kaan A.     

Facebook
yorumlar ... ( 42 )
31-10-2015
31-10-2015 10:33 (1)
360 derecelik cepheye karşı savaşıyoruz. Düşmana şevkle dalmışız, tam bir çember içinde kılıç sallayıp duruyoruz. Galiba bizden başka "herkese karşı" yok. En yakın dost çevreler bile bir yerden iktidara tutunmaya çalışıyor. Yazar dostlarımız, yakın arkadaşlarımız dahi güce tav oluyor. RASTLAŞTIĞIMIZDA "ÇABALARINIZ ÇOK DEĞERLİ" DİYEN DOSTLAR! BU ÇABALARIN TURŞUSUNU KURARSINIZ, RAKIYLA İYİ GİDER. Bir yorum, bir destek, burada beğendiğiniz yazıları bir yaygınlaştırma... Yok. Herkes birilerinden kopma korkusunda, bizle görünmekten çekiniyor veya kendi derdinde. Her zaman desteğini esirgemeyen 40-45 kişi alınır yine şimdi bunu üstüne. Demem size değil, kime diyorum, onlar iyi bilir. Bize de koymaz, biz sizin anladığınız güç olamayız. Gençler sisteme köle olsun, "aydınlar" düzenden mamalı yazarları beğenip paylaşsın. Rahat edersiniz, biz de ederiz. AMA SAKIIIN, yanımızda şu partiden, bu iktidardan yakınmayın.. Efendi gibi oturup halinize şükredin, sizi hiç ciddiye almayız. Kaan Arslanoğlu
31-10-2015 11:55 (2)
12 Eylül öncesinde TTB “yolumuz işçi sınıfının yoludur” diyen hekimlerin yönetimindeydi. Bu slogan “lafta” kalmıyor, TTB’nin bütün politikalarına ve eylemlerine yansıyordu. 12 Eylül’de TTB kapatıldı, yöneticileri cezaevine kondu. TTB yeniden açıldığında eski yöneticilerin örgüte egemen olamaması için TTB İstanbul'dan Ankara'ya taşındı ve yönetime daha “halkçı” bir çizgi egemen oldu (bunu TTB'nin işçi sağlığına yaklaşımına ilişkin bir yazımda örneklendirmiştim). Meslek örgütü içinde sınıf bakışına sahip hekimler buna direnemediler. TTB’de zaman içinde yöneticilerin “sınıf” bakışı yerini “popülizme” bıraktı. “Toplumcu tıp” yaklaşımı her zaman “söylemin” bir yerlerinde oldu fakat "eyleme" kapitalist (biyomedikal) tıp yön verdi. Mesai saatlerinde kapitalist tıbbı hiç sorgulamadan uygulayan, öğrencilerine öğreten ve "yeniden üreten" hekimlerden başka türlüsü beklenemezdi zaten. Akif Akalın
31-10-2015 11:55 (3)
Merhaba, Sitemlerinizin muhatablarından biri olmayabilirim ama yine de ben açıklama yapayım.Insan Bu yazarlarını,tarzını da Kaan Bey sizi de severim takip ederim kitaplarınızı okurum.Sitenin ya da sizin- malum pek sevilmiyorsunuz sol çevrelerde- yazılarınızı paylaşmaktan x olarak anlaşılırım kaygısıyla değil artık facebook'ta bir şey paylaşmayı,birilerini yazıyla yorumla ikna etmeye çalışmayı yararsız gördüğümden paylaşmıyorum.Bir kitap eleştirisi,tıp ya da taş devri beslenmesi ile ilgili bir şey olursa listemde anca belki birkaç kişinin ilgisini çekiyor.Ben de en çok bunları okuyorum gerçi bilemiyorum bundan mı.Teşekkürler.Kolaylıklar.Dilek Yalçın
31-10-2015 11:58 (4)
Buna sitem demek biraz hafif kalıyor, sevgili Dilek Yalçın :)) Ama siz zaten o kast ettiklerimden değilsiniz, siz elinizden geleni yapıyorsunuz. Öteki söylediklerinizi de anlıyor ve aynı duyguları paylaştığımı üzülerek belirtiyorum. Sevgilerle saygılar. Kaan A.
31-10-2015 19:01 (5)
Elinize sağlık. Mutluhan izmir l
31-10-2015 20:38 (6)
Etrafı 360 derece düşmanla çevrilmiş bir kişinin yapmaması gereken ilk şey 360 derece ile savaşmaktır. Göze kestirilen en önemli düşmana odaklanıp diğerlerini görmezden gelmek başarı şansını artırır.. Eleştirileri okuyan herkes kendine yönelmiş bir eleştiri bulursa hiç kimse paylaşmaz..Örnek olarak; yazıda Canan Karatay a verilen cezanın yersiziliği anlatılırken ufaktan da olsa ona da bir eleştiri yapmak işin özü ile ilgili yararı olan bir şey olmadığı gibi onun ve onun gibi düşünenlerin de desteğini engelleyebilir.. Mücadele askari müşterekte uzlaşan ittifaklar ile kazanılabilir... Sonuç olarak müzadelede bir ana hedef belirlenmeli.. her konuya girmek gerekmez... H. Arslanoğlu
31-10-2015 22:11 (7)
RMerhabalar, ben Canan Hoca'nın tıbbiyeden sınıf arkadaşıyım. Şimdi burada söyleyeceğim şeyler birçoklarının hoşuna gitmeyecek. Hangi sene olduğunu tam hatırlayamıyorum, 1964 yılı olabilir, Amerikadan bizleri aydınlatmak(?)için gönderilmiş, iki doktor arkadaş, Çapa' daki müşterek anfi'de biz talebeler ile birlikte, Çapa'da kliniklerde görevli hocalarımıza, yeni bulunen bir doğum kotrol yöntemini, yani kadınlara spiral uygulamasının faziletlerini anlattılar. Bu Amerikalı ekip takdimlerinin sonucunda kimsaye soru hakkı ve görüş hakkı tanımadan ayrıldılar. Bu sırada hocalardan bir tanesi kürsüye çıkarak, kendisinin de bu konuda söyleyecek fikri olduğunu, bizim salondan ayrılmamamızı rica ederek, bu spiral uygulaması sonucunda, bizim gibi kültürlü kesimin, bunu eşlerine taktırmakta sakınca görmeyeceğini, ancak ülkenin doğusunda ki aile yapısı nedeni ile buralarda uygulama alanı bulamayıp, Türkiyenin mevcut geri kalmış kültürel piramidinin daha da bozulacağını izah etmişti. Dr. Doğan Ünal
31-10-2015 22:12 (8)
Son zamanlarda, türk toplumunun embesilleştirme programı sonuçlamış olmalı ki, birçok zararlı diye kulanılmayan gıda maddelerine de izin çıkmıştır. Hormonların çoğunun kolesterol esaslı olduğunu ve beyin dokusunda büyük oranda kolesterol bulunduğunu hatırlamakta yarar var. Canan Karatay arkadaşımın belki üslubu eleştirilebilir, ancak bu meslekte geçirdiğimiz 50 ye yakın yılın bizlere öğrettiği ve tecrübe ettiğimiz deneyimleri de göz önüne aldığımızda, Karatay hocanın 45 sene önce Çapadaki anfide kürsüye fırlayıp bizleri uyaran ve haklı çıkan hocamız gibi, Türk toplumunun sağlığına dikkat çektiği ve öncü olduğunu kabul etmek gerekir. Dr. Doğan Ünal
31-10-2015 23:56 (9)
Güzel bir derleme olmuş. Türkiye de rant üzerine kurulmuş düzenleri yıkmak çok zor maalesef. Başka bir yerden de büyük tavuk şirketlerinin de Canan hn a tazminat davası açtığını duydum. Bakalım nereye kadar dayanabilecek. Allah yardımcısı olsun... Evrim Damar Konuk
01-11-2015 08:17 (10)
Önemli olan doğrunun kimin adıyla yaygınlaştığı değil, yaygınlaşmasıdır.... ;)umutkemal
01-11-2015 12:08 (11)
Söylenecek daha neler var diye bitirmişsiniz. Daha çok şey var. 1. Adaşım dizdar'ın bölümünde geçen bi cümle var misal. Tabip Odası tavan değil taban belirliyomuş. O da daha bunu yeni öğrenmiş. Bi de çok şaşırmış. Hatta a-aaa demiş. Öyle apışıp kalmış. Ya da ben öyle anladım. El insaf! Uğraştığı işin natürü gereği muayenehanecilik yapması beklenmeyecek bi adam bu adaşım. Ama adama yuh derler. Daha yeni öğrenmişmiş. Agartaşambalayadan başını kaldıraydın be adaşım abi. Ey ahali, tabip odası taban fiyat belirlemez. İşlem puanı belirler. Onun da semte göre değil, ile-ilçeye göre çarpanını açıklar. Bu kadar boş beleş lakırdı araya sokulmaz. Bunun konuyla ne alakası var? Arkadaşım, ben devletin aldığı radyasyon cihazının gerisinde, devletin üniversitesinde, başka yer olmadığı için bana gönderilen hastalara ve pek çok halde kaplumbağa kanı kadar bile efektif olup olmayacağı sorgulanabilecek ışınımsal terapiler yapmıyorum. Mayışımı devlet vermiyo. Ama seninkini yes. Sana ne yahu? a.y.a. devams
01-11-2015 12:09 (12)
O puanlar ve katsayılar tabii ki taban belirleyecek. Sovyetlerde miyiz? Bu işlerden para kazanılmadan yaşasın bakalım. Set kebaba karneyle mi giriyo kendisi? Maliye neye göre vergi alcak? Özel hastane fiyatları neye göre belirlencek? Özel hastane dedim. Mahallenizdeki sgk farkıyla çalışan devlet yancısı değil. Amarihan hast. gibi özel... Yani sabuklamanın da sınırı olur yahu. Böyle alakasız lafın bu tartışmada ne alakası vardı? Lonca ne demekmiş bi herkes okusun, öğrensin. Tabip odası önce bi loncadır. Hayatını doktorluk yaparak kazanmayan adamlar da doktorculuk ve iş ahlakı-etik-bok-püsür konularında sallamasyon yapmasın. Öyle bana kimse ucuz hâlk kahramanlığına, yalandan solcu ağızlarına girişmesin. Odayı eleştirin. Onur kurulunu da eleştirin. Bi diyeceğim yok. Ama puan ve katsayı belirlemeleri için eleştirmeye girişmek komik ötesi bişey. Şimdi bunu yazan şahsın şahsen yazıştığı kadrolu savunucuları da dadanır. Zorunlu hizmetten sonra ankaraya dönmeyen de yancı olur. a.y.a. lahavless
01-11-2015 12:09 (13)
Devam ediyorum. İnşallah yayınlanır. 2. İlknur Arslanoğlu kimsenin o kadar kolayı o kadar sürede o kadar kolay içmeyeceğini savunmuş. Ona da cıksss. Daha fazlasını kafaya dikenler gördüm. Söz konusu sokasola ise manyaklığın hududu yoktur. Redbul da az fanatiği olan bişiy değildir. Siz hayatınızda öyle insanlarla karşılaşmıyosunuzdur. Ama bunlar var. Aramızdalar. Ayrıca, kola türevleri bikarbonat içerir. Yani? Duodenumdan ilk geçiş emilim hızları çokşeyden daha fazladır. Hele o limonlanmış şekerli sudan çok daha fazladır. Doğum kontrol hapları kanser yapmaz diyen hoca, hadi bakalım. Size sesleniyorum. Bu tam da sizin konu. Bende bilimsel literatür bissürü. Ben gen.cer. halimle açıklayayım mı? Yoksa gestasyonel diabetin bambaşka bi süreç olduğunu siz izah edecek misiniz? İlle şeker yüklemesi yapmayalım. Olabilir. Ama gestasyonel diabeti erkenden teşhis edelim. Di mi? Doğayı da sevelim. Çiçekleri de koruyalım. Balinalar ölmesin. Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz neticede. a.y.a.
01-11-2015 12:10 (14)
a.y.a. devams devams. 3. Şimdi 7 numaralı yorumu yazan pek muhterem büyüğümüzün o yorumdaki amarihalılara niye taktığını sorabilir miyim? Cerrahi stapler ile endovasküler girişim aletlerini sovyetler geliştirdiydi. Laparoskopi neredeyse komple fransız icadıdır. Endoskopideki fiberoptik rafinasyonu japonişidir (çinişi değil). Onlar bunları türkiyede tanıttıklarında gomonizm, salyangozizm, samurayizm falan mı geldi benim güzel ama yalnız ülkeme? Adam gelmiş malını sunmuş. Komplo teorisinde bi manyaklık bazali olmalı. Ne yani? 50 yıl sonra Kürdistan kurulsun, Türk'ün kökü kurusun diye mi getirmiş IUD'yi? Evet. Ben hırrızbıçıcıı hacettepesiliyim. Ayyudiğ onun adı. Bunun türk toplumunun sağlığıyla basbayaa alakası var. Ama olumlu anlamda. Ve fakat conan coratai savunusuyla alakası yok. Olamaz da. Bakınız, doğum kontrol hapı kanser yapmaz diyen hoca bile bana mecburen bu konuda katılacaktır. a.y.a. katılsss ve gülsss
01-11-2015 14:16 (15)
Konuyu ben de saptırayım bari. Tabip Odası'nın asgari ücret belirlemesi komik ötesi bir şey. Çünkü hastane ve polikliniklere tabip odasının yaptırımı yok, sadece muayenehanelere göya var. Poliklinikler muayene ücretini beş lira olarak da belirleyebilir, tabip odası bir şey yapamaz. Ayrıca muayenehanede çalıştığım zamandan biliyorum. Bazı hastalar hiç ücret vermiyordu, onlara reçete yazmak zorunda kaldığımızda, on onbeş lira bir fatura kesiyorduk mecburen. Asgari ücretin çok altında. Onun vergisini de cepten ödüyorduk. Ayrıca adamda veya kadında para çıkışmıyor, asgari ücretin yarısını veriyor mesela. Almayacak mıyız? Bunlar saçma sapan kurallar, saçma olduğu kadar ayıp. Hiçbir işlerliği, geçerliliği de yok. Kaan Ars.
01-11-2015 17:09 (16)
Özel hastanelerde işlem ücretleri TTB puanlarına göre olur. Özel! SGK anlaşmalı devlet yancısı değil. Özel! Bu konuda tartışmam bile. Düzenleme çok açık. O faturalandırmayı ona göre bi yapmasınlar da göriym onları. Sıkar. Parayı hastanenin ne kadar aldığına bakmaz Maliye. Faturaya bakar. Stop. Bunun tartışılacak bi tarafı yok. Düzenleme saçma diyebilirsiniz. TTB yapmasın da diyin isterseniz. Ama mevcut durum sanki yokmuş gibi davranamayız. Bence tamamen serbest olmalı. O ayrı. Ve fakat hep kartla işlem yapılmalı. Yoksa vergi kaçağı bitmez. Vergi, solculuktan daha önde gelir. Buna da stop. a.y.a. dursss
01-11-2015 17:10 (17)
Muayenehaneci hekimle kamu hekiminin, öğretim üyesi hekim ile olmayanın, toplumcu olanla bireycinin, sosyalist olanla olmayanın, dinci olanla olmayanın, milliyetçi olanla olmayanın, çıkarları ve amaçları konusunda aynı meslek çatısı altında uzlaşabildiğini ve mutlu bir şekilde yaşayabildiğini gördüğümüz gün... O gün, zaten bu ayrımlara ihtiyacın kalkmış olduğu toplumsal barışın hüküm sürdüğü bir ülke olmuşuzdur!?! Mine M.
01-11-2015 20:21 (18)
"Gebeler öldürülmesin şeker de yiyebilsinler" başlıklı yazım yazılmak için hazır ancak bilgisayarımdan uzağım akıllı tilifondan yazıyorum. Oy kullanmaktan dönünce 3 Kasım gibi şekerli bi yazı yazıcam, editöryal denetimden geçerse tabii... saygılar sunuyorum mehmet harma
01-11-2015 22:36 (19)
Yazı mazı yazmıyorum. Güruhun hali meydanda. İsteyen, isterse tuz ruhu içsin, karışmıyorum. Bana fikrimi soran, takip için bana gelen gebeye adam gibi hizmet veririm. Herkes kaderini yaşasın, yapacak bişey yok. Biraz da pragmatizm ya...Yine saygılar sunarım elbette. mehmet harma
02-11-2015 10:53 (20)
İlknur Hocama katılıyorum. Hamilelik diyabeti son derece önemli bir sorun olmakla birlikte tanısı bu şekilde olmamalıdır. Öyle ya da böyle Canan Hocaya verilmeye çalışılan ayarın güdümlü olduğu açıktır. Başat erk, duymak istemediği sesi kısmaya çalışmaktadır. Onur ŞAHİN
02-11-2015 23:45 (21)
Şekerin zararlı olduğu biliniyor. Diyabet testinde altın metot olarak kullanılıyor. Canan Hoca çok iyi bir şey yaptı, bir tartışma başlattı. Umarım bu zararsız bir teste geçilmesine vesile olur. D.Turgay
05-11-2015 16:20 (22)
mecburen buraya yazıcam. akif abi cevap verir sanırım. aslında sanba3'ü de bence yakından alakadar eder. hatta doğum kontrol hapları kanser yapmaz diyen hoca da dahil olabilir. biraz evvel bi hasta gördüm. 36 yaşında bir kadın. 2007 yılında pilonidal sinus absesi nedeniyle ameliyat edilmiş. kendisi eski bi hastane çalışanı. özel sigorta yazışmalarını yapan sekreteryadan. kadınceğizin 3 gündür kuyruk sokumunda ağrı ve acı başlamış. "cildim hassas ve sıcak, oturamıyorum, çevresi de kızardı doktor bey" dedi. dün bi doktora gitmiş. mesleğimizi icra eden arkadaş bu hastaya Dolgit reçete etmiş. kadınceğiz de gülmüş. kullanmamış. yani, şimdi allahaşkına soruyorum, bu hasta gülmekte haksız mı? böyle öykü veren ve muayene bulgusunu kendisi çatır çatır anlatan hastaya o reçeteyi veren insan acaba gerçekten mesleki sorumluluğunu yerine getirmiş oluyo mu? ey doktor ahalisi, kitap aşkına, şu soruya bi cevap verelim. türkiye'de tıp eğitimi bu mu? meslek ahlakı açısından bu normal mi? a.y.a. sorsss
05-11-2015 16:20 (23)
alın bi tane daha örnek. bugün oldu ha bunlar. ben hergün böyle zilyon tane saçmalıkla karşılaşıyorum. 72 yaşında, sakalı göbeğinde bi erzurumlu hacı geldi. endoskopi istemişler. bana endoskopi yaptırmak istiyomuş (benim endoskopi ücretim biraz yüksek - kesin bi numarası vardır demiştir kendi kendine - hacıda para bok - ayrı tartışma konusu). hacıya sordum, ne nedenle doktora gittin hacı emmi diye... el cevab: ben yolda yürürken, böyle 200-300 metre gitti miydi midem şişiyo; nefes alamıyom, tıkanıyom. şimdiii, bu öyküyü veren 72 yaşındaki insandan hangi aklıevvel endoskopik muayene ister? yapmadım tabii. bu hastaya endoskopi lazım sana diye eline kağıt yazan doktor 45 yaşlarında bi dahiliyeci. la arkadaş, adamı bi zahmet kardiolojiye göndersen ya... yani bu kadar temel tıbbi nosyon yoksunluğu nasıl açıklanır? beyler, ağalar, istanbul'a ne taraftan gidilir? tamam siz gomonissiniz. toplumcu ve çağdaş pıtla alakadarsınız. eyvallah. ama bu noolcak? bu adamı toplumcu şeyetmesek. a.y.a. hufs
05-11-2015 16:21 (24)
şeker testi herkesi etkiliyo sizce. oysa, temel tıp nosyonu konusunda abartılı malforme çıkmış, ota-boka gereksiz tahlil-tetki isteme meraklısı, anamnez almaktan bihaber, propedötikten her daim çakacak bi güruh var dışarıda. toplumcu pıt, çağdaş zırt, yaşasın hakların kardeşliği, f-tipi cezaevlerine karşıyız falan da filan. bunlara eyvallah. ama sorarım size, bu düzeyde sorgulama yoksunu, subkortikal hasta takibi yapan, muhtemel dislektik insanları meslekdaşınız diye anmak size hiç mi ağır gelmiyo? hiç mi gocunmuyosunuz? yahu, şu örneklerdeki hataları sınavda söyleyen 4. sınıf öğrencisinin cerrahiden çakması için ben totomu yırtardım. böyle zırvalamak olur mu? bunlar halk sağlığına zararlı değil mi? a.y.a. hulksss saalıkss
06-11-2015 15:32 (25)
Artık her gün benzer hikayeler işitiyoruz. Bir genç "ben" nedeniyle bir dermatoloğa gider. Dermatolog benin "kötü huylu" olabileceğini aldırması gerektiğini söyler, genç kabul eder ve 700 TL vererek beni aldırır. Ben patolojiye gider. Patoloji raporunda "displazi" tanısı vardır. Dermatolog rapora bakar ve "iyi ki almışız" der. Tesadüf bu ya gencin anası - babası hekimdir. Gence preparatları bir de üniversitede tanıdıkları bir patoloğa baktırmasını söylerler. Preparatlara bir daha bakılır: ADİ BEN! İki olasılık var: Birincisi dermatolog hastası için "en iyisini" yapmak istedi ve beni aldı, bu arada aldığı 700 TL (zaten yüzde kaçı cebine girdi bilinmez) umurunda değildi. Patolog da belki dermatolojik patolojide çok deneyimli değildi, belki birkaç atipik hücre gördü, yazdı displaziyi. Fakat ikinci olasılıkta genç bir TEZGAHA düştü. Gerekmediği halde ben alındı ve patolog da bunu aklamak için sahtekarlık yaptı. Bu noktadan sonrası tamamen GÜVEN meselesi (devamı var).
06-11-2015 15:32 (26)
Aramızda "hadi canım koca dermatoloji profesörü 700 TL için böyle bir şey yapar mı, bir patolog böyle bir şeye alet olur mu?" diyecek kaç kişi çıkar? Çıksa bile gerçekten kendi dediğine kendi inanır mı? Peki sorun o dermatologla, patoloğun bireysel "ahlak" sorunu mu? Yani bu tür şeyler hekimin kişisel "ahlakına" bağlı, ahlaklıysa yapmaz, ahlaksızsa yapar, allah ahlaksızın eline düşürmesin mi diyeceğiz? 2015 yılında "modern" bir ülkede Sağlık Bakanlığı yurttaşlarının sağlığını hekimlerin "bireysel" ahlakına bırakabilir mi? Bütün bunlarda asıl sorunun sağlık hizmetinin KAR AMACIYLA sunuluyor oluşu söylendiğinde bu düşüncenin KOMÜNİST bir düşünce olduğunu söyleyip beğenmiyoruz, peki daha iyi bir fikri olan var mı? Akif Akalın.
06-11-2015 18:13 (27)
bilakis! ben hiç de gomonis düşünce diye suçlamıyorum. bu ülkeye gomonizm lazımsa onu da keşke siz getirseniz. zaten soruyu doğrudan ve ilk size yöneltmemdeki amaç da tam buydu. burada ahlakı, kuhlakı hiç gündeme getirmiyorum. abilerin abisi (yani AA), meseleye hiç ahlakı, duyguyu karıştırmadan, boru gibi maliyet analiziyle yaklaşsak... gadı günah mı yazar? veri iğziğ! tanı akış şemalarına uymayan skimsonik tahlil-tetkik istemlerini sistemin bertaraf etmesi o kadar zor değil. ahlakı beklemektense ZOPA ZORUYNAN bu işleri yaptırmak da bi çözümdür. tıp ve pıt eğitimi de buna göre dizayn edilir. edilebilir. edilecektir. mi acaba? tokevil'in bu konuda bi görüşü yoktur deyu bağzı eski ağbilerimizin bu konuda bildirimi olmadı. ama pıtsa bu da pıt işte. hemi de bakın, hepimizi ilgilendiren cinsinden pıt! a.y.a. toplum-cısss tıpsss
06-02-2016 09:04 (28)
Canan Karatay'ın bu gün medyaya düşmüş, pide/lahmacunu götürürken ki resimleri, onun da bizim gibi hamur seven bir fani olduğunu gösteriyor. http://www.abcgazetesi.com/ekmek-mi-yiyor-7690h.htm (Belki de ekmeksiz lahmacundur, günahını da almayalım) mehmet harma
06-02-2016 12:23 (29)
Hasta özel muayene ücretini yüksek tutmak için medyada reklam tadında cevval beyanlar, davranışlarla tutarlı olmayabiliyor. Ezel Parsa
06-02-2016 13:20 (30)
oldu. kadın katık da yapmasın. insaf diyorum. lahmacun'un hamursuzunu henüz üretmediler. ayrıca 1 tane - 2 tane lahmacun değil onun kastettiği. sevmem kendisini. ama bu eleştiri gereksiz. sıfır karbonhidrat diye slogan attığını hiç duymadım ben onun. a.y.a. delicatessensss
06-02-2016 21:48 (31)
Bir yakınım milli sporcu, çok sıkı diyet yapıyor, ekmek yok, pide yok ama lahmacun serbest, hamur miktarı çok az olduğu için. Deniz Can
07-02-2016 13:34 (32)
"Ben size, lahmacun, pide, gözleme, bazlama, yufka, katmer, poğaça, sandviç, açma yemeyin demedim. Ben size, hamurun ekmek formunu yemeyin dedim." Öyle mi? Yani, somun ekmek cıs, diğer hamurlar serbest. O da iyimiş valla. mh
07-02-2016 15:05 (33)
Sn. Can (31), yaklaşık küçük bir yumruk büyüklüğündeki hamurdan yapılan ortalama bir lahmacundaki hamur miktarı, kalın bir somun ekmeği dilimindekinden daha fazladır. Lahmacunu serbestçe yediğinizde tüketeceğiniz hamur, bir kaç somun ekmekten daha fazla olabilir. Ekmek yemek kötü değildir. Hele de tam buğday ekmeği/köy ekmeği kan şekeri düzeyinizin düzenlenmesinde eşsizdir. Kompleks bir karbohidrat olan ekmek, kan şekeri düzeylerini yavaşça arttırır ve uzun süreli bir tokluk hissi yaratır, ani açlık/iştah artışı ataklarını ve buzdolabına saldırıları azaltır. Önemli olan "adam" gibi yemektir. Yani miktarda aşırıya kaçmamaktadır. Burada da tıbbın temel bir ilkesi karşımıza çıkar "dosis facit venemum" "Zehiri miktar yapar/doğurur". SSS. mh.
07-02-2016 15:05 (34)
Sayın mh yorumlardan bu sonucu çıkardıysanız el insaf. En zararlı denilen sigarayı bile edebiyle için günde bir iki tane gibi eminim faydası vardır, ama yararlı denilen portakalı günde beş on tane tüketin bakalım ne oluyor. Ben diyabetliler grubunda olabilirdim, şekeri yaşantımdan çıkardım ve tüm değerlerim düzeldi. Arada bir parça bitter çikolata ya da reçelin içinden iki tane vişne tanesi alıp yemem baklavaları pastaları götürüyorum anlamına gelmiyor herhalde. Hiç hamur işi yemeyen bir insanın ayda yılda bir lahmacun yemesinde de zarar değil fayda vardır, O da bu lezzetlerle büyümüş sonuçta. Deniz Can
07-02-2016 15:29 (35)
İyi ya ben de onu söylüyorum; ekmeğe savaş açan Karatay, nelerin hangi miktarda istisna teşkil edeceğini söylemedi ve tümden savaş açtı kompleks karbohidratlara (ekmeğe/hamura). Sonra kendisi de lahmacunu götürdü (onda da ekmek/hamur var). Burada, sorunu tanımlamada ve çözüm önermesinde sakatlık var. Demem odur. Ayrıca, o kadar emin olmayın, günde bir iki tane sigaranın bilinen bir faydası olmadığı gibi, insanın ayda yılda bir lahmacun yemesinde de bilinen bir fayda yoktur. İşleri karıştırmayalım. mh.
07-02-2016 18:24 (36)
Benim söz ettiğim fayda fizyolojik değil, psikolojik. Canan Karatay’ın ne dediğini tam bilmiyorum, sadece yorumunuzu abartılı bulduğum için eleştirdim. Son yorumunuz daha makul olmuş.Deniz Can
07-02-2016 18:24 (37)
Günde 1-2 dal cigaranın bilinen faydaları vardır. Ülseratif kolit ve ağız aftları konusunda cigara gayet terapötiktir (hatta pirevantiftir dense yeri bile olabilir). Etken madde izolasyonu yapılmamışsa da bu etkinin lökositoklazi şeysi üzerinden ortaya çıkıyor olabileceği hipotetize edilmiştir. İnsanın ayda yılda bi tane fındık lahmacun hüpletmesinde de fayda vardır. En azından uzun aşerme hali sonlanmış olur. Zihni, lahmacun deprivasyonunun yaratmış olduğu konsantrasyon bozukluğundan ivedilikle çıkacak ve kişi daha verimli bi birey olacaktır. Lahmacun deyip geçmen. "Diette sıfır karbonhidrat" erişilmesi güç, sürdürülmesi neredeyse imkansız bi idealdir. a.y.a. pizzass-makarnasss! Yok yahu. Şaka. a.y.a. her daim ful etsss
07-02-2016 19:22 (38)
Canınız sağolsun. Siz "abartılı yorum" dersiniz. başkası "gereksiz eleştiri". Neyseki sitemizde demokrasi var da konuşabiliyoruz henüz. Öte yandan sigaranın faydalarına girecek kadar da kendimden geçmedim henüz. mh
07-02-2016 20:18 (39)
33 nolu yorumunuzu yeni gördüm sayın mh orada bir kaç somun değil bir kaç dilim demek istediniz sanırım. Deniz Can
07-02-2016 20:45 (40)
1. ben kendimden geçmedim. 2. siz sigaranın bilinen bi faydası olmadığını ifade ettiniz. 3. buna gayet ciddi bi yanıt verdim. 4. hep aynı kategorik stille davranıyosunuz. 5. sonra ben de iddianızın maalesef yanlışlanabileceğini örnekle gösteriyorum (bkz: oral kontraseptifler kanser yapmaz iddianız). 6. bunu bu kadar kafanıza takmayın. 7. çünkü size yöneltmediğim ifadeyi de kendi üzerinize alınıyosunuz (30 nümrolu yorumum size değil ezel parsa'ya kontrdu). 8. obsesyon ve perseküsyon sarmalından kurtulmanız için sizi barış çubuğu çekmeye davet ediyorum. 9. bu arada, harbi tomahawk dötünde pipo kısmı olan barış çubuğu var. dualite buna derim. ov yeğ. ister balta kısmıyla gafayı yar, ister pipoyla gafayı yap! a.y.a. ovyeğsss
07-02-2016 23:15 (41)
Sn. Can, dilim değil somun dedim, yanlışlık yok. Hesap açık; bir orta boy lahmacun 50-100 gr arası hamurdan imal ediliyor. Bir somun buğday ekmeği 200 gr. Bir ince ekmek dilimi 25 gr. Normal orta boy lahmacunda en az 50 gr hamur olsa, eşittir 2 dilim ekmek. Bir öğünde iki lahmacun yeseniz yarım ekmek eder. Akşama da iki tane, etti mi bir somun ekmek. Üstelik ölçüleri en düşüğünden aldık ve kalori hesabına hiç girmiyorum daha. Şeklinin ve adının ne olduğu önemli değil, sonuçta hamuru yedik. Kötü mü yaptık? Hayır? Eğer günlük ihtiyaç duyulan kaloriden fazlasını almadıysak ve porsiyonun çoğunluğunu hamur oluşturmuyorsa, diğer kaynakları da tüketiyorsak (yağ, hayvansal protein) kötü yapmadık. Sonuçta hamurda bitkisel protein, mineral, vitaminler de var. Günün sözü: Lahmacun yemek, ekmek yemenin farklı bir yoludur. Gecenin sözü: Lahmacun masum değil, ekmek de suçlu değildir. mh
08-02-2016 14:26 (42)
http://www.sagliginsesi.com/tjodkaratay-15-gun-meslekten-men-edildi-7856h.htm İMZASIZ BİR YORUMCU yukardaki linki vermiş. Bunun üstüne internete baktım. Cumhuriyet Gazetesi'nin 14 Ocak tarihli haberinin manşeti şu: "Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) Dr. M. Canan Karatay'ın "Geçici Olarak Meslekten Alıkoyma Cezasıyla Cezalandırılmasına" ve "Ceza Süresinin 15 Gün Olarak Belirlenmesine" karar verdi." Şaşkınlık verici. Olay aynen gerçeği gibi yansıtılıyor: BİR UZMANLIK DERNEĞİ'nin yetkisi olmadığı halde bir doktora ceza verdiği haberi. Tabip Odası buna da tekzip yapmıyor. Utanmazlık o kadar kanıksanmış ki! Kaan Arslanoğlu
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210284
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.