İki eski dost yıllar sonra karşılaşmış. Sıcak bir hoşbeşin ardından biri sormuş. Senin oğlan ne yapıyor şimdi, çok cin çocuktu. Bir bilsen amcası, diye yanıtlamış adam, milletvekili oldu, devletle Kürt hareketi arasındaki barış görüşmelerinde aracı. İki tarafın da en üst adamlarıyla görüşüyor, en gizli mesajları o taşıyor. Müthiş kilit bir konumda. Oğlumdur diye söylemiyorum, huzurumuzu ona borçluyuz. Peki seninki ne yapıyor? Dostu biraz utanarak, ama hafifçe rahatlayarak cevaplamış: Benimki de mafya ile derin devlet arasında pazarlıkları yürütüyor, ama senin kadar güzel anlatamam.
"Çözüm Süreci" denen şeyde ne pazarlıklar, ne anlaşmalar yapılıyor? Ülkenin kaderi üstünde iki kişi, aldım verdim bir gizli oyun içinde. Herkes soruyor, nelerde anlaşıyorsunuz? Tek bir makul cevap var mı?
AKP-HDP seçim için anlaşmış deniyor. Her şey zaten bunu göstermiyor mu? Biri başkanlığı alacak, öbürü barajın altında da kalsa, üstüne de çıksa ne kazanacak?
Kürt sorunu konusunda hani sosyalistlerin programı yoktu, CHP'nin yoktu, kimsenin yoktu. 40 bin kişi öldü bu kanlı boğuşmada. PKK-HDP'nin programının ne olduğunu bilen var mı, ne istiyorlar, ayrılma mı, özerklik mi, federasyon mu? Bunlardan biri gerçekleştiğinde o topraklarda yaşayan Kürt olmayanlar ne yapacak, batıdaki Kürtlerin durumu ne olacak? Bir açıklama duydunuz mu?
Kürt sorununu çözmek Türkiye'de demokratikleşmenin ilk şartıymış. Şu kuyruğa bakın, çek çek ucu görünmüyor. Savaş ağalarını, emirle iş gören politikacıları mı güçlendirdi bu algı, yoksa siyasete katılımı mı?
Kürt hareketi Türkiye'de solu geliştiriyormuş. Yuh, böyle kuyruk görülmedi.
Selahattin Demirtaş seçim ve baraj konusunda, "Gelsinler, herkese anlatırım ne istediğimizi" diyormuş. Kendi biliyor mu ertesi gün ne talimat geleceğini. Apo'yla Erdoğan'ın mesaj trafiğine, günlük duygu durumlarına göre aşağıya emirler gidiyor. Alın size solculuk, alın size demokrasi, siyasi katılım. Ejderha kuyruğu... Koptukça yenisi çıkıyor, eskileri ayrı kıvrılıyor.
Buna karşı ne desen sosyalisti, Kürt'ü senin ağzına tıkar. "Devlet ağzıyla konuşma!" Yahu Öcalan, Demirtaş yıllardır gizli pazarlıkta, yıllardır devlet ağzıyla konuşmuyor mu?
Demokrasi için, Kürt hakları için HDP'yi destekleyecek sosyalistler, liberaller. Onların sosyalist ve liberal oldukları yalanının kuyruk boyu ne? Apo hükümete, Kandil ABD'ye doğrudan bağlı ve her şey gizli kapaklı ve demokrasi gelecek!
Ezen ulus ezilen ulus martavalı. Şu son yıllar itibarıyla bir soran var mı, uluslar nerede, kimin eli kimin cebinde, kim eziyor, kim eziliyor? Bunu sorduğunuz zaman, kafadan Kemalistsiniz. Ver klişeyi, paylaş kara parayı, paylaş kıyıları, pazarı, yağmayı.
Kobani'ye bayram yapar bizim saf solcu, Yunanistan'a sevinir. Her birinde kendisi sadece kol böreği yer, ona klişeler yeter. Burada sosyalist kaldı mı, orada kimse var mı?
Herhangi bir solcuyla konuş, sünger gibi emsin bütün umutlarını! Umutları bile umutsuzluk üreten başka bir milletin solcusu kaldı mı!
Kürtlerin kendi kaderini tayini hakkında Kürt olmayan laf edemezmiş! ABD her gün laf değil, eylem edecek, Avrupalı zibidi edecek, Tayyip edecek, sermayedar her gün edecek, bir tek sosyalistler edemeyecekmiş. Onlar Türkiye'nin kaderini gizli odalarda pazarlık edecek, onlar bizim hakkımızda karar verecek, biz, yani sıradan yurttaş edemeyecekmiş. Bu bilinci içimize sokan Kürtler değil aslında, bizzat kendimiz. Hiçbir ülkede sosyalizm gelmesin diye bu denli gayretle çalışan bu kadar çok "sosyalist" görülmedi.
Saf sosyalist bir toplumsal etkinlikte stant açmış, ne satacak, kendi uyduruk kitaplarını satacak tabii! HDP'li siyasetçi gelmiş, müthiş hüsnü kabul görmüş, kitapları tek tek evirip çevirmeye başlamış, alacaklarını koskoca iki yığın halinde toplamış. Sosyalistin ağzı kulaklarında. Sonunda demiş ki HDP'li," Şu yığını sarın, alacağım." Bizimki hemen torbalara koymaya başlamış kitapları, HDP'li birden demiş ki, "Yok vazgeçtim, onları değil, bunları alacağım." İkinci yığını kucaklamış, gidiyor. "Ama parayı ödemediniz" diye bağırmış arkadan satıcı. HDP'li terslenmiş. "Öbür kitapları verdim ya bunların yerine." "Ama onların parasını da ödememiştiniz ki!" HDP'li bağırmış: "Yahu bu ne yüzsüzlük, almadığım kitapların parasını niye verecekmişim!"
Kürtler PKK sayesinde saygınlık kazanmış! Başları dik dolaşıyormuş. Başlarının tüm öteki Türkiye milliyetlerinden dik olduğu kesin, ama saygınlık kavramında hiç anlaşamıyoruz sanırım. Kara paracıların, sermayedarların, büyük devletlerin güdümünde denetimli, gözetimli, planlı bir isyan ne kadar saygın?
Kürt sorununun çözümü ne diye sorarsanız, bu soru da bir yalan. Milliyetçi sorunun tam çözümü nerede görülmüş?
Milliyetçi sorunu hafifleten çözüm ise üç yolla sağlanır.
1- Ezilenlerin, halkın uyanması ve kaderlerini birleştirmeleri, yani sosyalizm, ama nerede? Yakınmak için söyleyemiyoruz artık, hakikaten sosyalizmi unutun, çünkü bu yukarıdaki yalanları yayan (bizler dahil) tüm sosyalistler. Sosyalist demek yalancı demek artık.
2- Kapitalist refah devleti
3- Kanlı bir iç savaş.
Emin olun herkes hazırlığını bir yandan 3. çözüme göre yapıyor; bir yandan da o kozu göstererek paylaşımda en yüksek payı koparmaya çalışıyor.
Nasrettin Hoca, dul bir kadınla evlenmiş. Onun iki çocuğu var, Hoca'nın da iki. Birbirlerinden iki çocukları daha olmuş. Bir gün Hoca'nın karısı avaz avaz bağırmış: "Hoca Hoca, yetiş, senin çocuklarla benim çocuklar bir olmuş, bizim çocukları dövüyor."
Şahsen Kürtlerin her türlü hakkını (ayrılma dahil) tavizsiz savundum bugüne dek. Oyalamaca olduğunu bildiğim halde "Çözüm Süreci"ni bile destekledim. Ama PKK-HDP ile bu işin olmayacağını da söyledim. Olay Nasrettin Hoca, oğlu ve hırsız fıkrasına benzedi. Bunlar belaydı, evimize girdiler artık. Gel diyoruz gelmiyorlar, git diyoruz gitmiyorlar, o halde bizi bırak diyoruz, bırakmıyorlar. PKK-HDP'yi dost belleyen siyasi çevre, bizim siyasi dostumuz değildir. Biz derken, benim gibi düşünen on binlerce sosyalisti kast ediyorum, onların da öyle düşündüğüne inanıyorum. Bu böyle biline. ÖDP'miymiş, KESK'miş, SES'miş, TTB imiş... Köküne kibrit suyu döktünüz sosyalist ruhun. Alın Kobaninizi, uzak durun. Size fıkra dahi yok artık :)
Kaan Arslanoğlu
(Fıkralarla siyaset - 1)