Yalçın Küçük ve emekçilere sözünü hep tutmaya çalışan aydın “Çıkış”ı

Yalçın Küçük ve emekçilere sözünü hep tutmaya çalışan aydın “Çıkış”ı

Yalçın Küçük yeni tür bir kitap yazıyor. Bir kitabını okurken, müthiş, artık bundan daha iyisi yazılamaz derken, yeni bir kitabı geliyor ve öncekinden de şaşırtıcı, soluk soluğa okunan bambaşka bir kitap oluyor. Kitabın kurgusunu değiştiriyor, araya parçalar alıyor, kutu içinde ekler, eklerin içinde belgeler yayımlıyor. Kendisini anlatırken, bir de bakıyorsunuz iki bin yıl öncenin Roma senatosunda Sezar’ı hançerleyenleri gösteriyor, Türkiye’nin 19. Yüzyılından bir dergi bulup çıkarıyor, aydınlanma tarihimize yeni bir kapı açılıyor, bir 21. Yüzyıl despotunun tipolojisini çıkarmak için Caligula’nın tarihçesini,  Camus’nün tiyatro oyununu, Tinto Brass’ın filmini kitaba getiriyor.

Gazetelerin magazin sayfalarında gözlerimizi kapatıp geçtiğimiz bir haberin kupürünü alıyor ve teşrih masasına yatırıyor, toplumsal analiz kaynağına dönüştürüyor.

Rusların “matruşka”sına benziyor, onun içinden aynı figürün bir küçüğü çıkarak çekirdeğe inilirken, Yalçın Küçük kitabında gerçeğin gitgide daha soyut ve daha anlaşılır bir yüzüne çıkılıyor. Kendisi bu yeni tür kitabına, “televizyonla rekabet eden kitap”, diyor. Her yönden iletişim saldırısı altında ve yoğunlaşma yeteneği zayıflatılmış okura göre bir kitap, onu her seferinde çimdikleyen, aklını uyaran ve gerçeğin akışına bağlayan bir kurguyla elinden tutup çıkışa götürüyor. Emperyalizm ya da onun yeni kavramıyla “tekeliyet” düzenindeki insanın aklını uzun yolda taş yemiş otomobil camına benzeten Yalçın Küçük, bu aklı onaracak, yeniden anlayabilir ve yaşama müdahale edebilir hale getirecek yollar arıyor, yeni tür kitabın bu arayışın ürünü olduğunu düşünüyorum.

Epik ve diyalektik yazım

Yalçın Küçük’ün yeni kitaplarını Brecht’in “epik tiyatro” arayışına benzetebiliriz. Brecht oyunda dramatik akışı bölmüş ve “epizodik anlatım”, parçalı bir yapı kurmuştu. Araya seyirciyi sarsacak “yabancılaştırma efektleri” eklemişti. Sahnedeki olayı hep tarihsel bir çerçeveye yerleştirerek, değişebilir oluşunu ve değiştirilmesi gerektiğini vurgulamayı temel alıyordu. Yalçın Küçük’ün yeni kitaplarını, parçalı anlatımını, araya giren katkıları bir bakıma buna benzeştirmek mümkün ama daha zengin ve renklidir. Tiyatro sahnesinin darlığına sığmayacak bir insanlık tarihini ve bilimsel, sanatsal, felsefi birikimi buluşturan sayfaları diyalektik bir kurgu birbirine bağlar.

Kendisini “meloman”, müzik tutkunu olarak tanımlayan Yalçın Küçük’ün kitapları çoksesli müziğin senfonilerine de benzetilebilir. Yeni tür kitaplarında parçalar, aktarmalar, değişik diller senfonik bir örgüde bütünleştirilir. Müziğe kaptırıp gidercesine Yalçın Küçük kitabına kendinizi kaptırırsınız. Ancak usta romancıların becerebileceği heyecanla okutma büyüsü onun kitaplarının özelliğidir. Koca koca kitaplar bir solukta okunur.

Gizli şair ve romancı

Aslında Yalçın Küçük gizli bir romancıdır. Bu romanın karakterleri değişiktir. Tarihsel eylem içindeki tarihsel kişileri anlatırken, onların psikolojilerini de verir, tipolojilerin soyutlanıp ortaya çıkarıldığı somutun zenginliğinden renkler ve çizgiler eksik olmaz. Bu romanda iktisat tabloları ve yasaları da, bir tıp kitabının hastalık analizleri de yer bulur. Yalçın Küçük, tarih bilgisinin romanlarla kabalaştırılarak öğretilmesine karşıdır. Kemal Tahir’in 60’ların sonunda yayımlanan ve Osmanlı devletinin kuruluşunu anlatan “Devlet Ana” romanıyla ilgili tartışmalarda, romanla tarih yazımını, tembel okura, basitleştirilmiş, çarpıtılmış bilgilerin verilmesini çok ağır eleştirmiştir. Bunu henüz yeni yemeye başlayan bir bebeğe annesinin ağzında çiğnediği köfteyi vermesine benzetir, ne tarihin bilimsel tutarlılığı ne de romanın estetik tadı kalmıştır.

Bu eleştirileri yapan Yalçın Küçük, roman yazar gibi tarih yazmış, belki de tarih ve iktisat anlatırken roman yazmıştır. Cemil Meriç, onun için “gizli şair” demişti, buna “gizli romancı”yı eklemiş oluyoruz. Aslında edebiyatın bütün tür ve olanaklarından yararlanan bir bilimcidir Yalçın Küçük. Şairlik ve romancılık var da tiyatroculuk yok mudur? Ele alacağı olayın çerçevesini çizerken, sahneyi hazırlarken, birdenbire parlak ışıkla konuyu aydınlatırken bir tiyatro yönetmeni, ışıkçısı ya da dramaturgudur. Sahneye dönüştürülmüş kitaplarında tarihsel kişilerin rol aldığı tiyatro oyunları yazdığı da söylenebilir. Onun kitaplarında insanlık sahnesi kurulur ve bütün insanlığın savaşım ve çatışmalarından bölümler sergilenir.

Yalçın Küçük türler arasıdır. Bir bilim insanı olduğu kadar bir edebiyat insanıdır. Bir filozof olduğu kadar da bir politikacıdır. Bunların hepsine de rengini veren ve anlam kazandıran onun bir devrimci oluşudur. O yüzden bir Yalçın Küçük kitabı okumak bütün bu alanların buluşup kaynaştığı, eşsiz bir deneyim yaşamaktır. Devrimci oluşa kapılmak ve katılmaktır.

“Çıkış”ta Yalçın Küçük romanından parçalar

Yalçın Küçük gizli romancıdır, dedik; buna bütün kitaplarına dağılmış halde yazılmış bir gizli Yalçın Küçük romanının bulunduğunu eklemeliyiz. Yeni kitabı, 2015 Ocak’ında yayımlanan “Çıkış”ta bu romanın ilk kez günışığına çıkarılan bölümlerini okuyoruz. Gazi Yalçın Küçük’ün Kıbrıs Savaşı’na gidişiyle ilgili psikolojisini ve itkilerini bu kitaptan öğreniyoruz. “Hep düşündüm, bazen gözyaşları sıcaktırlar, yatakta sessiz, Temren’e duyurmak istemiyorum. Çıkabilirim, İngiltere’de beni tanırlar, ancak, so what, öyle olsa ne olur, emekçilere içimden sözüm var, hep onlar için çalışacağım, yalnız çağrılıp da savaşa gitmeyenlerin bu şansı yoktur. Çok düşündüm, hem savaşı ve hem öldürülmeyi seçtim. Ölümü seçmek, rahatlamaktır.” (Yalçın Küçük, Çıkış, Tekin yayınevi, 2015, s. 338)

Yanlışlıkla, bir çatışmada öldüğü haberi gelince, başbakan Bülent Ecevit konuşma kürsüsünde gözyaşını tutamamıştır. Bakan Cahit Kayra’nın şehit olduğu haberini verdiği arkadaşı Ergun Türkcan’ın inanmayışı, “Yalçın dokuz canlı kedi gibidir; ölmez, öldürülemez” diye düşünüşü, savaşta Yalçın Küçük’ün, Cumhuriyet gazetesinde Mustafa Ekmekçi’nin ölüm haberinin arkasından yazdığı yazıyı okuyuşu, gizli romandan “Çıkış”taki bazı sahnelerdir.

“Çıkış”ın “Beşinci Sure”si, “Türkiye’de Aydınlar Var” bölümü, gizli Yalçın Küçük romanının 1950’lerin sonunda SBF’deki öğrencilik yıllarına önemli katkılar getiriyor. Çok ilginç, Türkiye’nin aydın tarihini belirleyen kişilikler 1950’lerin sonunda, 60’ların başında Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde buluşmuşlardır. Yalçın Küçük, Taner Timur, Korkut Boratav, İsmail Beşikçi, Ahmet Taner Kışlalı, Cemal Süreya ve daha başkaları… Yalçın Küçük, buradan çıkan, arkadaşlıklarını ve toplumsal mücadelelerini bugüne kadar sürdüren aydınları yazmıştır. Bu yazım bütünüyle bir romandır.

Yeni aydını doğuran kitaplar

1940’ların aydınlarının Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden çıkmalarına benzer biçimde SBF 1960 sonrasının aydın ocağı olmuştur. Buradan yola çıkarak, aydının doğumunda okul belirleyicidir diyebilir miyiz? Eğer böyleyse, bugünün sıfırlanmış üniversitelerinde yeni aydının doğacağı okul kalmamış demektir.

Okul yoksa kitap vardır, “tek kişilik üniversite” Yalçın Küçük ve birkaç fakülteye yetecek de artacak kitapları vardır. Üstelik ders kitaplarının sıkıcılığından ve kuruluğundan alabildiğine uzak, bir şairin, romancının, filozofun diliyle yazılmış olağanüstü Yalçın Küçük kitaplığına girmeyi göze alanlardan yeni aydınların yetişeceğine benim inancım tamdır.

B.Sadık Albayrak

Facebook
yorumlar ... ( 29 )
11-02-2015
11-02-2015 22:45 (1)
Sevgili Bizim Sadık Albayrak'ın yazılarına bir yorumcu şöyle bir not düşülsün istemişti: Sadık Albayrak yorumlara cevap vermiyor, sorulara cevap vermiyor, editör not düşsün, bu yazıya yorum yazılmasın diye. Veya yazılacaksa da soru sorulmasın diye :)) O öneriye ben de katılıyorum, hatta Taylan'a söyledim, bunu yazının içine editör notu düşelim diye. Ayıp olur, dedi Taylan. Ama olsun, ben de bir editör olarak alta bu yorumla not düşüyorum. Keşke Sadık bu kez sorulara yanıt verse, bunu kışkırtı kabul edip :)) Yoksa hakikaten intermet yayıncılığı böyle olmuyor, yazarın okur yorumlarına biraz duyarlı olaması gerek. Bu bir... Yalçın Küçük meselesine gelince... Onu da ikinci kutuda not düşeyim. Kaan Arslanoğlu
11-02-2015 22:52 (2)
Evet, devam edeyim. Yalçın Küçük'ün estetik, sanat, edebiyat değerlendirmeleri çok değerli ve işlevseldir, diyecek yok. O konudaki yazıları, kitapları çok iyidir. Fakat aydın değerlendirmesi, siyaset ve ideolojiye gelince... Şunu söyleyeyim, yaşamımın hiçbir döneminde onun siyasi hattıyla benimki çakışmadı. Küçük, doğaldır 40 yılda birçok çizgi değiştirdi, hiçbiriyle hiçbir dönem uyuşmadım. Bu benim öznel durumum. Küçük'ün siyasi hattı ve siyasi-ideolojik yazıları da kuşkusuz birçok doğrular içerir, belli yararları olmuştur, ama zararları mı yararları mı ağır basar diye sorarsanız, zararları ağır basar, derim. O da benim kendi görüşüm. Durumu, değerlendirmeyi elbette okurun duruşuna, takdirine sunarız. Kaan Arslanoğlu
11-02-2015 23:10 (3)
Tinto Brass'ın hangi filminden nasıl bahsediliyor kitapta? Merak ettim şimdi.
11-02-2015 23:30 (4)
3 No'lu yorumcuya: Tinto Brass'tan Çıkış kitabında söz edilmiyor, daha doğrusu benim gözüme çarpmadı, belki kaçırmış olabilirim. Hatırlayabildiğim kadarıyla Caligula kitabının başında söz ediyordu. Söz ettiği film ise Caligula filmiydi. Saygılarımla Taylan Kara
11-02-2015 23:37 (5)
Sayın Taylan Kara, geçen hafta Can Öz'ün sizin yazınıza verdiği cevaba dair neden hiçbir şey söylemiyorsunuz? O konu kapandı mı?
12-02-2015 09:26 (6)
5 Nolu yorumcuya: Değerli Yorumcu, Konu kapanmış değil. Can Öz, bu konudaki görüşlerini içeren bir yazı göndereceğini söyledi. Böylece okurlar birinci ağızdan daha sağlıklı bilgi alacaklardır. Şu an durum bu olduğu için bu aşamada söyleyeceğim yeni birşey yok. Can Bey'in yazısı gelince, tartışma daha sağlıklı olacaktır. Saygılarımla T.Kara
12-02-2015 11:11 (7)
'Caligula Saralı Cumhur' 2007 yılında yazmıştı Yalcın Hoca. Bugunleri o zamandan anlatıyor. Fakat basınımız (her görüşten) ısrarla görmezden geliyor, görmek istemiyor.Ülkemiz dışında böyle bir kitap 8 yıl önce yazılmış olsa olay olurdu demek hafif kalır. Fakat Yalçın Hoca hiçbir zaman doğrulanmaması gereken bir zattır. Doğrulanırsa Türkiyenın Duzeni ortaya çıkar ve yasadığımız bu trajikomik ülkenin maskesi düşer. A. Ozkan
12-02-2015 23:30 (8)
Bu yazıyı dikkatle okumadım. Anladım ki bir Yalçın Küçük övgüsüdür. "Çala göz" bakıverdim. 1980'lerin başı. Bir YK övgüsü vardı. O Türkiye Üzerine, Aydın Üzerine.. tezler.. Planlama Kalkınma ve Türkiye.. Bilim edebiyat.. Tuğla gibi kitaplar.. 20'sini okudum.. Bıktım adamdan.. Tamam, zeki, üretken, akıllı. Ama KARAKTER yok adamda. Sonra Emperyalist Türkiye. "Apo, kardeşim" diyen adam. İyi bakıldığında çağımızın sorunu "doğru analiz" değildir! Doğru-dürüst bir düşünür-insan-karakter olmaktır! YK bir kariyeristtir. Bir megelomandır. Rüzgara göre yelkenini doldurmak isteyen adamdır! S.Albayrak'ın bu sitedeki yazılarına lütfedip ilgi göstermemesi de bu YK övgüsü ve YK karakteri ile olan "benzeşime" ait olması muhtemeldir. gürsel
13-02-2015 09:40 (9)
Gürsel Bey, tarihteki bütün büyük dehalar biraz çılgın ve megaloman değil midir?
13-02-2015 09:44 (10)
8 numara Küçük için "karaktersiz" diyor. 9'un cevabına bakın. Çılgın ve megaloman olmak ayrı, karaktersizlik ayrı. Henüz konuştuğumuz dilde tümce-kelime düzeyinde anlaşamadığımız ortada.
13-02-2015 13:20 (11)
No 8, karakteri büyük yazacağına tırnak içinde kullanmalıydı eğer bir şey ima etmek istiyorsa. Benzeşimi de tırnak içinde yazmak gereksiz olmuş esasen. No 8, S. Albayrak'a yandan saldırıp, dolaylı olarak karaktersiz diyeceğine, kendisi karakterli olsa da doğrudan S. Albayrak'ın yüzüne karaktersiz dese ya, daha mertçe olmaz mı? No. 10 ki, kendisi aynı No 8 kişisidir bence, Y. Küçük için karaktersiz denmemesine bozuk atıyor, illa biz de hakaret etmek zorundaymışız gibi. Türkçe Öğretmeni
13-02-2015 11:14 (12)
Sayın Türkçe Öğretmeni rumuzlu arkadaş. 8 numara Gürsel'in, biri hakkında "karaktersiz" demesi aşağılamaya giriyor, ama burada önemli bir durumu ifade ettiği için ve ismi bizce ve okurlarla bilinen bir kişi olduğu için çok sınırdaki bu yorumu yayımladık. Ancak siz bilinmeyen bir kişi olarak buna benzer ifadeleri kullanamazsınız. Aşağılamasız bir yorum yazmanız gerkiyor. Saygılar. Kaan A.
13-02-2015 11:47 (13)
Aynı zamanda avukat da olan sayın Kaan A., Gürsel aşağıladı mı yayınlanıyor, biz eleştirdik mi olmuyor öyle mi? Yayınla yorumumu, bırak kararı vatandaş versin. Siz üst akıl mısınız? Edebiyat Öğretmeni EDİTÖR NOTU: Sayın Edebiyat Öğretmeni, yorum kurallarını elli kere açıkladık. İsimsiz yorumcu ile ismi belli yorumcu arasında bir fark var. Bunu bilmiyor olabilirsiniz ama, hemen senli benli konuşmaya geçmenizi yadırgadım. İsimsiz bir akrabam mısınız yoksa? Üst akıl değilim ama, nezaket sağlamaya çalışan bir akılım. O yorumunuz o haliyle yayınlanmaz, senli emirleriniz de işe yaramaz. Askeriyede mi edebiyat öğretmenisiniz? Aynı zamanda avukat olan ifadesi ayrı bir saygısızlık. Neyse... Kaan Arslanoğlu
13-02-2015 13:18 (14)
Sayın Sadık Albayrak yazısına yapılan yorumlara neden yanıt vermediğini açıklamalı. En azından yazısını okuyanlar olarak bunu bilme hakkımız var. Yorumlarımızı okuyup okumadığını da bilme hakkımız var. Tabii ki bana göre nebil
13-02-2015 13:20 (15)
Bu sitede Kaan Bey'in yorumları seçmesinden daha doğal ne olabilir? Sitenin editörünün asli görevi bu değil mi zaten. Bazı yorumcular bizi aptal yerine mi koyuyor yoksa anlamamakta direniyorlar mı gerçekten emin değilim. Siz nasıl bir şey arıyordunuz acaba? 40 kez anlatıldı, buna rağmen hala aynı şeyler. Bu yorumların aynı kişi tarafından yazıldığını düşünüyorum. Hep aynı sataşmalar...
13-02-2015 13:25 (16)
Aptallığa vurup anlamazlıktan gelmeyiniz efendim. Siz anlamıyorsanız yüz kere daha tekrarlarız: İSİM VERMEYENLER KİMSEYE SATAŞAMAZ, AŞAĞILAYAMAZ, SİTEYE VE EDİTÖRLERE LAF SOKAMAZ. İsim verenler ise bunları belli bir sınırı zorlamayacak şekilde yapabilirler. Anlaşıldı mı edebiyat öğretmeni sonra felsefe öğretmeni kardeş. Avukattı, üst akıldı, yeterli saygısızlık düzeyin, bu kadar kafi. Anlamadıysan 102. kez yineleyebiliriz. K.A.
13-02-2015 15:38 (17)
11 nolu yorum da silinecekti, ama yanlışlıkla yayımlanmış. Kalsın öyle. Evet, görsün millet. Gerçi, görüyor da bir şey mi oluyor sanki :)) K.A.
13-02-2015 17:00 (18)
YK..60-70'lerde Sovyet yanlısı solcu, 90'larda Kürtçü, 2000'lerde ulusalcı.. Karakter bu.. Tanımlayın.. gürsel
13-02-2015 17:01 (19)
S.Albayrak için kastımı aşmışım.. amacım bu değildi. Özür dilerim. "Sessizliği" yorumlamak istemiştim. Çok abartmışım.. İstemeyerek oldu... gürsel
13-02-2015 19:48 (20)
Gürsel Bey Hocam, kişilikleri analiz etmeden evvel toplumu analiz etmek gerekir. Sizin beğenemediğiniz Yalçın Küçükleri hangi toplumsal formasyon üretmiş? Buna bakmak lazım. Siz de iyi biliyorsunuz ki, bizim gibi doğulu toplumlarda egemenler de onlara başkaldıranlar da aynı ölçüde despot, otoriter, dogmatik, muhafazakar zihniyette oluyorlar. Her şeyden evvel ordunun kurduğu ve uzun yıllar şekillendirdiği bir toplum burası. Beğenmediğiniz aydınlar da bu şekillendirmenin içine doğmuşlar. Ülkenin mayası böyle olunca da, Tanıl Bora tipinde özgürlükçü aydınlar değil de Yalçın Küçük, Perinçek, Kemal Okuyan gibi muhafazakar aydınlar seviliyor solcular arasında. Orducu sosyalist olmayanlar liboş diye aşağılanıyor. Bu bizim kaderimiz. Yapacak bir şey yok. Otuz sene sonra belki özgürlükçü aydın tipolojisi ülkeye hakim olacak. Ama şimdilik durum bu.
13-02-2015 19:48 (21)
Kaan Arslanoğlu'ya katılıyorum:Yalçın Küçük Hoca'nın siyasal tutumlarının,sürekli dalgalı ve tutarsız yörüngeler çizdiğini,ben de düşünüyorum.Birçok noktada,kendisiyle uzlaşmaz derecede farklı bakıyorum dünyaya ve yurdumuza.Ne var ki,böyledir diye,onun ve (elbette hiç kimsenin)"megaloman"v.d.psikolojik/psikiyatrik kavramlarla kodlanmasını doğru bulmuyorum.Doğru bulmak bir kenara,kınıyorum da.Şunu da eklemeli:Yalçın Küçük'ün,kendi düşünce sistematiğine sözde sürgit bağ(ım)lı kalmış yığınla fırdöndü "aydın"ı düşündüğümüzde;görmezden gelinemez,yadsınamaz bir mücâdele adamı olduğu da teslim edilmelidir.-B.D.
13-02-2015 20:54 (22)
Sorun şu. YK bir ihtiyaca yanıt vermiyor. Tutarsızlığı ve savrukluğu ile güven vermiyor. Kendi değerini kötüye kullandığı, kendine haksızlık ettiği de söylenebilir. Sonuç hüsrandır! Kendi için de sosyalist-sol için de. Mücadelesi neredeyse kişisel bir mücadele gibi! Tutuklandığında TV'den gördüm. Saygı duydum. Delikanlı gibiydi. Yazıklandığım ve dilimi acıtan şey, aynı zamanda YK'ün potansiyelini yanlış kullandığı içindir. Örneğin "zamanın Lenin'i" olabilir miydi? Belki? Belki sözü bile "saldırganlığımı" öznel olarak haklı çıkartır. Güçlü karakter yokluğu, sanırım onun sorunu! gürsel
13-02-2015 20:54 (23)
Vallahi yazının yarısına kadar okuyabildim, eğer gerisinde başka bir şey yok ise, ya da yazılanlar ironi filan değilse, Yalçın Küçük övgüsü ve reklamından içimi sıkıntı bastı. Yoksa bu S. Albayrak Y. Küçük'ün kendisi filan mı? Boşuna reklam etme Yalçın emice, almayacağım daha yazımını bitirmeden öve öve bitiremediğin kitabını. :)))
13-02-2015 20:55 (24)
Tanıl Bora gibi özgürlükçü solcu ha... Murat Belge, Ömer Laçiner, Ufuk Urası da saysaydınız... Y.Küçükün ne olduğu belli, adam kendini saklamıyor, her söylediğinin bedelini ödüyor, kıvırmıyor, solucan değil. O özgürlükçü dediğin solcu!lar gibi sultan sofralarında yalakalık yapmıyor. elleri sıcak sudan soğuk suya girmez ama bunlardan daha solcusu da yoktur. özgürlükçü dediğin yumuşakçalardansa Y.Küçük gibi despotları bin defa tercih ederim. Tanı Bora özgürlükçü solcu ise ben de Marlin Monroeyum.
13-02-2015 21:49 (25)
20 numaralı yorumcuya Birikim Dergisi Yayın Koordinatörü Tanıl Bora sosyalist aydın iken, Kemal Okuyan orducu sosyalist muhafazakar aydın olmuş. Kemal Okuyan'ın CHP'li milletvekillerini sol cephe gibi oluşumlarda yönetici yapmasını Enver Aysever'e olan ilgisini eleştiririm de gidipte onun yerine Tanıl Bora'yı koyamam. Tanıl Bora liberaldir.(her siyasetle ilgilenin sol olma şartı yok) Milliyetçilik ile sermaye ilişkilerini yeterince irdelemeden milliyetçilik eleştirisi yapar. Yeni sol adıyla liberalizm propagandası yapar. Bu eleştirel http://ilerihaber.org/yazarlar/ali-simsek/biri-hegemonya-mi-dedi/557/ http://ilerihaber.org/yazarlar/deniz-yildirim/karsi-hegemonya/550/ okuyabilirsiniz. http://www.birikimdergisi.com/haftalik/hegemonya bu da Tanıl Bora'nın yazısı. Ulusalcı siyaset eleştirisini ikinci yazısında Kaan Arslanoğlu uzun bir şekilde yapacak. Benim de yazdığım yorumlarda var. ç.
14-02-2015 09:00 (26)
60-70'ler, 90'lar ve 2000'lerde dünya nasıl bir değişmiş ise, siyaset ve ideolojiler de buna paralel değişim göstermiştir elbet. Bu son derece doğaldır. Esas olan haklı ve güçsüzden yana olmak, emperyalizme karşı durmaktır. Esnemeyen kırılır. Değişmeyen eskir. Hayalperest olmaya gerek yok. Zamanın ruhunu kavramak gerek. Ondan sonra, savaş bitmedi diye ormanlarda saklanan Japon askerlerine dönersiniz. MH
14-02-2015 09:02 (27)
B.Sadık Albayrak'a hem bu konudaki düşüncelerini sormak hem de program yaptığı ulusal kanal yöneticilerine niye böyle bir haber yaptığını sormasını isteyeceğim. Asıl sorun haberi veriş şeklinde bugünkü boykotu eleştiriş biçiminde. Bir de yaşanan müdahaleleri baskıları yaşanan tutuklamayı görmemesinde. haberin linki: http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/mesele-laiklik-degil-h49879.html BHH bileşenleri liberallerden darbeci eleştirilerini yemelerine rağmen ulusal kanalı ziyaret etmişti. bu da linki: http://www.aydinlikgazete.com/m/?id=2984 ç.
14-02-2015 23:07 (28)
Sayın MH sanırım konuyu iyi bilmiyorsunuz. 1992 Temmuzunda YK'ün yayınlanmış Emperyalist Türkiye kitabnı da. 92 yılında PKK'nın rüzgar gibi estiği zamanlar.Gücünün doruğunda.YK bu kitabında,"Apo Kardeşim" diye hitap eder. Bu hitap bir siyasal düşünce değişikliği değildir. Bu hal, hep muhalefetin güçlü cenahında yer almak isteyen bir insanın savrulma halidir. Artk izlemiyorum, işe yarayacak olduğunu da sanmıyorum. Neyse, kısaca, 1992 de yazılmış bu hitabın anlamını, beklentilerini olsun bilebilirsiniz umarım.. gürsel
14-02-2015 23:09 (29)
İkinci kez yazıyorum. (umarım 2. kez yayınlanmaz.) YK de görülen değişim salt siyasal değil! Tuhaf! Örneğin 1992 de Emperyalist Türkiye'yi yayınlıyor. Orada "Apo Kardeşiim" diyor. 1992 PKK'nın güçlü olduğu yıllar! YK, güçlü muhalefet'ten yana yelken açıyor diye düşünüyorum. İkincisi siyasal değişme-gelişme başka şeydir, savrulma başka şey.. gürsel
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210721
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.