Eşitlikçi toplum yasası olarak dinin ortaya çıkışı ve solcu mahallesinde bilim satmak - Evrimci açıdan din ve siyaset (3)

İnsan soyu her nedense kalıtım ve evrim hakkındaki bilgilere büyük direnç gösteriyor. Sanırım muhteşem varlığının büyüsü bozulsun istemiyor. Rahip Gregor Mendel birçok kişinin ilgi duyduğu, üstünde çalıştığı, ama düzeneğini bir türlü ortaya koyamadığı kalıtım kurallarını ilk kez net biçimde ortaya koyan insandı. Rahip olması ayrı bir ironi, öyle değil mi? Makalesini 1865’de pek tanınmamış bir Avusturya dergisinde yayımlatabildi. Bu makale 1900’lerde önemi anlaşılıncaya dek fark edilmeden orada öylece kaldı! (9)

Darwin’in kuramı bugün kaç insanca kavranıyor acaba? İnsanın insan olmayan primatlardan türediği savını herkes biliyor elbette, ama bunun düzeneğini nasıl ortaya koymuştu? Doğal seçilim gerçek anlamda neydi? Örneğin Daniel C. Dennet’in “Darwin’in Tehlikeli Fikri” adlı kitabı işte bunu ayrıntılı biçimde ortaya koyuyor. İnsan tekhücrelilerden evrimleşti, tek hücreliler nasıl oluştu peki? Bu milyarlarca yıllık süreç “uzay kancaları”na ihtiyaç duymadan, yani herhangi bir dış güç müdahalesi bulunmadan çeşitlene çeşitlene, gelişe gelişe nasıl buraya kadar gelebildi? “Uzay kancaları”ndan yardım almaksızın, kendini yükselten vinçleri, kendine yeterli vinçleri nasıl üretti? Bunları kavradığımızda insanı daha iyi kavrarız.

Çomski aşağı Çomski yukarı, neyin peşindedir bu politikacı?

İnsan beyninin çalışma düzeneğini açıklamada bugün evrimci bilim insanlarının geldiği nokta modüler akıl kuramıdır.   2. Bölümde Steven Mithen’ın kitabından söz etmiştik. Ama bu kurama dünya ölçüsünde meşruluk ve meşhurluk kazandıran kişi Noam Chomsky’dir. Bir evrimci değil, dil uzmanı. Chomsky’nin bir sol-liberal-anarşist olarak siyasi çıkışlarını birçoğumuz biliriz. Ama onu asıl önemli kılan ve düşünce dünyasında çığır açan savı neydi? 

Chomsky insanın doğuştan bir dil modülüne-organına sahip olduğunu, (tabii ki bir beyin işlevi olarak) çocuğun bu sayede dili öğrendiğini yaptığı çalışmalarla neredeyse kanıtladı. Karşı çıkanlar bile bu görüşü hesaba katmadan bir şey diyemiyorlar artık. Öyle ya, daha iki yaşındaki bir çocuk kendisine hiçbir şey öğretilmeden ve zaten bunu öğrenmek için yeterli zihin kapasitesi yokken grameriyle, vurgularıyla nasıl bir dili konuşmaya başlıyordu, sadece kulak doygunluğu ve davranış desteğiyle? Kuram şuydu: Her insan böyle bir dil motoruyla doğuyordu. Çevresindeki konuşmaları duyup, davranışların bununla bağlantılarını izlemekle modül çalışmaya başlıyor, işlevini yetkinleştiriyor ve bebek konuşan bir insan haline geliyordu.

Benzeri konularda yapılan birçok çalışma insanın sadece dil modülüyle değil, başkaca da birtakım modüllerle doğduğunu ortaya koydu. Kuşkusuz bunlar “Standart Toplumsal Bilim Modeli”ne büyük darbeler indirdi. Susan Blackmore (11)   Nesne tanıma modülü, renk algılama sistemi gibi. (11) Çocuk daha ilk yaşlarda geometrik şekilleri birbirinden ayırabilir, perspektif duygusuyla hareket eder, renkleri birbirinden ayırır ve belleğinde tutar. Kimse öğretmeden. Bir köpek ya da karga yavrusunda annesinin gözünü çıkarmama sakınımı doğuştan vardır, buna benzer. İnsanın bebeği de keza annesine ve kendine zarar verecek birçok davranışı yapmaz örneğin; bu konuda pek nazik sayılmasalar da, kendilerini ve sevdiklerini korumayı bilecek bir mantıkla donanmışlardır. Buna benzer.

Chomsky konusunu geçmeden önce bir tartışmaya değinmekte fayda var. Chomsky bir evrim psikoloğu olmamakla beraber onların işlerini hayli kolaylaştırmış, anlatmak istediklerini sağlam örneklendirmiştir. Ama evrimci psikologlar Chomsky’den çok da hazzetmezler. Neden mi? Çünkü Chomsky evrim bilimle pek ilgilenmediği gibi, fazla da sevmez onu. Bulduğu, sözünü ettiği modüllerin evrimbilim yasalarıyla değil, tamamen rastlantı eseri doğduğunu ileri sürer. Bunların oluşumunda Darwinci doğal seçilimin fazlaca bir rolü yoktur ona göre. Bu sav, evrimin temel düzeneğiyle ilgili olarak, kendi kendine yeten, kendini oluşturan vinçler yerine uzay kancaları ihtimallerini akla getirir ki, Dennett gibi düşünürlerin en çok karşı çıktığı budur. Evrim kuramının özünün bozulması, açık kapılar bırakılması endişesi. (9)

Yine Chomsky, dil modülü gibi insanda bir ahlak modülü de bulunduğunu ileri sürer ki, bu “din modülü” ile yakın bağlantısı bakımından tekrar evrimcilerin savlarına katkı sağlar. (9)

İlkel komünal toplum yasası olarak dinin ortaya çıkışı

İlk insanda din ile ahlak çoğu durumda bir ve aynı şeydi. Buradan günümüze gelirsek dindar olanların ahlaklı, olmayanların ahlaksız olduğundan söz etmiyoruz. Hiçbir dine inanmadığı halde pek çok dindardan daha ahlaklı pek çok insan vardır. Tersi de vardır elbet. Biz işin kökeninden, 100-200 bin yıl önceki halinden bahsediyoruz.

Shermer özetle konuyu şöyle açımlar: Tüm avcı-toplayıcı kabileler eşitlikçidir. Örneğin av etini ortaya getirir, hassas şekilde tartmaya çalışıp paylaştırır, herkesin doymasını sağlarlar. Bu kural, o kabilenin hayatta kalmasının ilk koşuludur. Bunu sağlayacak bir ahlak ve din sistemi gelişmiştir. Kuralı bozan ceza alır, hatta dışlanır, öldürülür. Ama yaptığı kabahat eğer fark edilmişse. Fark edilemeyen, görülmeyen kabahatleri önlemek için din devreye girer. İnsanların görmediği suçlar da yüce ruhlar tarafından görülür ve onların da cezaları kesilir. Kabile düzenini ayakta tutmak için böyle bir eşitlikçi dine gereksinim vardır. Avcı toplayıcıların eşitlikçi dinsel inançları hâlâ devam etmektedir. Örneğin Malezya yağmur ormanlarında yaşayan Çevong halkı bencilce davranıldığında ortaya çıkan felaketlerle ilgili söylencelere inanır. Yingluen Bud adlı tanrıyla ilgili efsane yiyecek paylaşımında hakkaniyetli davranmayı buyurur, topluluktan ayrı tek başına yemek yemek büyük ayıp sayılır. (1)

Bu bilgileri klasik Marksist din teoriyle karşılaştırın. Marksizm dinin sınıfsal baskı aracı olma yönüyle, bugünkü tezahürüyle ilgilenir ve onu avutucu, uyutucu ve çoklukla baskı aracı olarak görür. Büyük ölçüde doğru, ama din böyle ortaya çıkmamıştır ve onun başlangıcındaki özü tamamen asla kaybolmamıştır. Din vahşi ilkel komünal toplumun eşitlikçi kültürel sistemidir, komünün yasasıdır en az 190 bin yıl boyunca.

Sosyal sınıflar ortaya çıkmaya başladığında bile ataerkil savaş toplumları klanlar ve klan toplulukları hala esas olarak eşitlikçiydi ve bunların dinleri de eşitlikçiydi. Cengiz Han veya Attila’nın ordu toplumları örneğin. Üstünlükleri de eşitlikçiliklerinden geliyordu Hikmet Kıvılvcımlı’ya göre. (12)  Kıvılcımlı’ya göre Hz. Muhammed’in ortaya koyduğu İslam ilk ve esas hali itibariyle eşitlikçi yönü ağır basan bir dindi ve ilerici bir sosyal hamleydi. (12) Daha sonra bugün olduğu gibi sahtekarların, tiranların, “firavunların” hakimiyetine geçti din. Zenginden, haksız ve adaletsizden yana tarafı iyicil ve adaletli tarafına üstün geldi.

“Kültür, kişinin hangi tanrıya inanacağını ve hangi dine uyacağını dayatabilir; ama bir sosyal grubun vazgeçilmez unsuru olarak dünyada işlev gören bir doğaüstü özneye inanç beyne döşendiği için bütün kültürler açısından evrenseldir. Doğduktan sonra birbirinden ayrılan ve farklı ortamlarda yetiştirilen tek yumurta ikizleri üstünde yapılan çalışmalar bu yargıyı güçlendirmektedir.” (1)

Shermer, kitabının 188-191. sayfalarında konuyla ilgili genetik-kalıtımsal çalışmaları derlemiş. (1)

Parçalı-modüler aklın ürünü olarak din

Yüz tanıma kalıpsal yaklaşımı da yine doğuştandır. Kuş yavrusu aç olsa bile sizin mama veren elinize ağzını açarak cevap vermez. Annesinin gagasını ve yüzünü taklit eden bir eldivenle mamayı verdiğinizde açar. Keza insan yavrusu da yüz şeklinde kesilmiş bir kartonun üst bölümünde çizilmiş iki noktayla temsil edilen yüz modeline gülümseyerek cevap verirken, nokta bire indirilirse gülümsemez. Ensest tabusunun insandaki nörolojik bağlantısıyla ilgili olarak aynı kalıp ileri sürülür. Bebekliğinden tanıdığı yüzlere karşı insan genellikle cinsel istek duymaz. Bunlar ister ailesinden kişiler, isterse kan bağı bulunmayan insanlar olsun… (1)

Robert Kurzban insanların tutarsız, çelişik gibi görünen düşünüş ve davranışlarını modüler akıl kuramıyla açıklar. Neden Sizden Başka Herkes İkiyüzlüdür adlı kitabında. Kurzban’a göre beyinde beş-altı değil, çok sayıda modül işlev görmektedir. Bunlar anatomik olarak birbirinden ayrı yapılar değildir çoğun (ayrı da olabilirler), beynin işlevsel birimleridir. Her bir modül farklı bir zihin sürecinde işe yaradığı için evrimce seçilmiştir.  İnsanda tüm bu modülleri idare eden, son kararı veren bir gerçek “ben”, yani merkezin merkezinde ayrı bir “ben” de bulunmaz. Bir şeye karar verirken konuyla ilgili birçok modül çalışmaya başlar, bunlar rekabete girerler, (kimi birbirini destekler) hangi taraf güçlü çıkarsa, onun dediği olur. Onun adına karar alınmış olur. (Freudcu kurama bir de bu açıdan bakılmalı) Kurzban bu görüşü destekleyen birçok çalışmadan bahseder. O yüzden insan hem “Tek Tanrıya” inanabilir, hem aynı zamanda “Çok Tanrılı Dinlere” inanır gibi davranışlar gösterebilir. (13) Keza Tanrıya inanmayanların yeri geldiğinde bir şeyler dilemesi, birtakım ritüellere başvurması aynı düzenekle açıklanabilir. 

Evrimci psikoloji içinde dinselliğin oluşumuyla ilgili tartışan belli başlı kuramlar

Şimdi evrimci psikoloji içinde dinsel kalıpların neden ortaya çıktığıyla ilgili görüşlere topluca bakabiliriz.

Joseph Bulbilia sorunu şöyle özetliyor:

“Dinin doğalcı açıklamasında kabaca iki kamp baskındır. Birinci kamp dini, bilişselliği evrim geçirmiş aklın bir yan ürünü sayar. Bu görüşe göre dinsel bilinç bir uyum ürünü değildir. (Yani üreme-yaşamda kalmada işe yaradığı için doğal seçilimle ortaya çıkmış bir yapı değildir. Benim notum.) Doğal seçilimle, uyumsal seçilim avantajı nedeniyle oluşmuş, başka işlere yaradığı için oluşmuş akılsal-ruhsal düzeneklerin üstünde yükselmiştir. İkinci görüş "uyumcu" görüştür. Onlara göre dinsel yapı tamamen işlevseldir. Doğrudan doğal seçilimle oluşmuştur, uyumsal avantaj sağladığı için evrimce seçilerek ortaya çıkmıştır, onun tarafından şekillendirilmiştir.”  (4)

“1990'lı yıllarda bilişsel psikologlar dinsel bilişselliğin özellikleriyle ilgili ciddi araştırmalar başlattılar. Darwin'in izinden giderek bunun uyumsal bir olgu olmadığını, başka bilişsel sistemlerin bir kemer üstü dolgusu olduğunu ileri sürdüler. Başka birleşik, modüler bilgi işlem sistemlerini iyi anlarsak dinsel düşünceyi de iyi kavrarız modeli...

Bu işe ilk kalkışanlardan biri 1993'de "Bulutlardaki Yüzler"i yazan Steward Guthrie idiydi ki, dinsel düşüncenin "fail bulma düzeneğinin" bir yan ürünü olduğunu iddia etmişti. Ona göre dinselliği anlamanın köşe taşı dinsel deneyimleri anlamaktı.  (Fail bulma düzeneği: Olayları yaratan nedir, örneğin bu fırtınanın sebebi nedir gibi soruların cevaplarını arama zihinsel uğraşı. B.n)

Guthrie gibi Boyer de dinsel düşünce ve davranışın yaygınlığından etkilendi. Bunu kültürel öğrenmeyle açıklayan standart antropolojiyi yetersiz buldu. Bilişsel mimari boyutunda dinsel düşüncenin nasıl bir düzenekle işlediğini araştırdı. Dinsel düşünce yaygındı ve çekiciydi, çünkü dinsel yaklaşım, dışımızdaki dünyayı doğal kavrayışımızı yöneten "sezgisel anlam çıkarma düzeneklerimizi" çalıştırıyordu. Dinsellik en geneliyle tüm insanlığa özgüdür ve kültürelden çok biyolojik miras ürünüdür.    

Dinsel düşüncenin gelişimi kesin bir programdır. Kimse bize halk hekimliğini-psikolojisini özel olarak öğretmez. Bu da bir organın gelişimi gibi öngörülebilir bir programla gelişir. Psikolojik yapı çevreden gelen özel bilgilerle karşılaştığı anda bu program işlemeye başlar. Düzeneğin içselliği dış etkenlere baskındır.

Boyer'e göre dinsel düşünceyi açıklayacak tek bir düzenek veya merkez yoktur. Dinsel düşünce karmaşık bir yapıdır ve açıklaması da karmaşıktır. Açıklama tek bir sihirli mermiyle sonlandırılamaz.” (4)

James Dow’un derlemesi:

“Dinsel inanışlar... Doğal seçilimin böyle bir uyarımı oluşturduğunu hayal etmek zor. Evrimci psikologlar arasında dinin bir ‘uyum’ üstünlüğü sağlayıp sağlamayacağı konusunda tartışma var.  Bu makalede açımlanan ‘ajan-etken bazlı iletişim’ simülasyon çalışması iki tür bilgiyi ele alıp karşılaştırıyor. Biri gerçek dünya hakkında doğrulanabilir (gerçek) bilgi, öteki hayali dünya hakkında doğrulanamayan (gerçek olmayan) bilgi. Gerçek olmayan üzerinden iletişimin zorunlu koşullarını ve bunun gerçek olanlar üstünden iletişimle bağlarını araştıran çalışma, dinsel bilişimin bir evrimsel uyum süreci olduğu tezini destekliyor. Bunun başka evrimsel süreçlerin bir yan ürünü olduğu yolundaki tezlere ise karşı duruyor.” (14)

“  ‘Evogod simülasyonu’ dinsel düşüncelerin ortaya çıkışında sosyal seçilimle evrimleşmenin kapasitesini ortaya koyar. Seçilim sürecinin, gerçek olmayan, doğrulanamayan düşüncelerin kalıtsal yolla aktarımını artırdığını gösterir. 

Ancak bu modeldeki sosyal seçilim bir bireysel seçilimdir. (Tek tek bireylerin doğal seçiliminin kolaylaşmasını gösteren bir modelleme. B.n) Fakat kişisel seçilim ve grup olarak-topluluk olarak seçilim aynı zamanda birlikte yürüyen bir süreç olmak durumundadır. Modelin ileriki gelişmeleri bu kavrayışı hesaba katabilirdi. Sonuçlar dinin evriminin açıklaması için grupsal seçilim gerçeğine atıfta bulunmuyordu.

‘Sözleşme Kuramı’ ise daha iyi desteklidir. Evogod simülasyonu bireylerin öteki bireylere gerçek olmayan dünyalara inanmaları için ne gibi yararlar sağladığı sorunuyla ilgilenmiyordu. Oysa bu düşüncelere inanmakla kişilerin birbirlerine ne gibi faydalar sağladığı gösterilse dinselliğin biyolojik evrimi daha kolay açıklanabilirdi. Sözleşme kuramı, Evogod simülasyonunun gösterdiklerini bir adım daha ilerletti ve dinselliğin toplumları kendi içinde daha güvenli kıldığını gösterdi.” (14)

Smith ve Arrow’un görüşleri:

“Shakerların hikayesi dinin gücünü ve karmaşıklığını ortaya koyar. Grup bireylerinin dayanışmasını, karşılıklı yararını artıran fedakarlık, grubun genetik kalıtımına yarar sağlayabileceği gibi onun sonuna da neden olabilir. (Shakerlar, dinsel inançları gereği evlenip cinsel ilişkiye giremeyen insanlardı. Soylarının devamı için evlat edinmeleri gerekiyordu. Bunu sürdüremediler tabii ki ve bir avuç kaldılar. B.n.) Grubun evrimsel seçilimine dinselliğin katkısının ne olduğu Darwin'den beri tartışılan bir konudur.

Dinselliğin evriminde dinselliğin işlevine göre üç esas kuram çeşidi birbiriyle çarpışır. Nonfunctional, functional ve dysfunctional kuramlar. (İşlevsiz, işlevsel, kötü işleyen.) İşlevsizciler dinselliğin öteki evrimsel uyum süreçlerinin bir yan ürünü olarak doğduğunu ileri sürer. İşlevselciler bunun doğrudan doğal seçilimle uyumsal süreçle geliştiğini savunur. Kendi içinde bireysel temelli uyum sağladığı için seçilim oluştuğunu varsayanlar ve grupsal temelli uyum kolaylığı sağladığı için oluştuğunu varsayanlar olarak ikiye ayrılabilirler. 

Disfonksiyonistler de ikiye ayrılır (Kötü işlevselciler). Memetik evrimi savunanlar, Anakronistler (Hatacılar). Memetikçiler aslında doğal seçilime aykırı olan dinselliğin, memetik (kültürel evrimsel) süreçlerle yayılıp, kalıcı hale geldiğini savlar. Tarihsel hata kuramcıları ise dinselliğin uyum bozucu etkilerinin, başlangıçta onun evrimsel olarak uyumu artıran yapısının insanlığın yakın tarihinde önemli sosyal değişimlere uğramasından kaynaklı olarak değiştiğini ve işlev bozucu hale geldiğini ileri sürer.” (15)

Dinselliğin ‘uyumsallık’ yoluyla seçilimi noktasında iki görüş öne çıkar. İnsanın bireysel olarak yaşama uyumunu kolaylaştırdığı için dinselliğin evrimce seçildiğini savunanlar ve ikinci grup: Dinselliğin insanda grupsal olarak (topluluk olarak) uyumsallığı artırdığı ve doğal seçilimin esas olarak bu yüzden gerçekleştiğini savunanlar. Smith ve Arrow bu ikisini birleştiren çok kademeli sistemi alternatif olarak ileri sürerler. (Konunun alimi değilim ama, zaten bunu keşfetmek için deha olmaya gerek yok zannımca J Evrim yasaları ve adaptasyon-uyumsallık hem bireysel, hem grupsal temelde birlikte yürür)

Şimdi tüm bu kuramsal tartışmanın özetini buraya niye koyduk. Buradaki görüşlerden birinin daha doğru çıkması konunun bugünkü sosyal ve hatta siyasal yanı için daha farklı ipuçları sunabilir. Örneğin sondan başlarsak evrim dinselliği bireysel olarak uyumu artırdığı için mi, yoksa grupsal olarak uyumu artırdığı için mi seçmiştir? Bu tartışmada bir tarafın baskın çıkması dinsellik konusuna bugünkü sosyal yaklaşımımızı bir ölçüde değiştirecek sosyal kuramlara yol açabilir.

Keza dinsellik evrimin uyumsallığı artırdığı için doğrudan seçtiği bir akıl yapısı mıdır, yoksa seçtiği başka akıl yapılarının yöneldiği bir eğilim midir? Eğer ikincisi doğruysa, dinlerin vermiş olduğu zararlarla başa çıkmak daha kolaymış gibi görünür ve bunun için yapılacaklar daha farklı ele alınabilir. Hemen parantez açalım bu kolaylık bile yanıltıcı olabilir. Çünkü evrim psikologlarının yan ürün diye bahsettiği şeyin bile en az 200 bin yıllık geçmişi vardır ve bu da “biyolojik” süreç olarak görülmektedir, kültürel olgu olarak değil. Kökleşmiş bir yan üründür bu başka deyişle. Konunun şimdi sözünü ettiğimiz tartışmalar yönünde daha ileriye götürülmesi başka çalışmaları ve makaleleri bekliyor.

Memetik teorisine bir vurup kaçalım bu arada. İlk önce Dawkins’in bir fanteziymiş gibi ortaya attığı bu kavram, daha sonra başkaları tarafından geliştirildi (Susan Blackmore vb.) Dennett bile bu kurama sahip çıktı. Aynı genler gibi işlev gören ve kendi içinde işleyen ayrı bir “evrim” sürecinde genler gibi davranan kültürel birimlere “mem” adı veriliyor. Bunlardan yüz binlercesi, milyonlarcası üretiliyor insanlarca. Bir şarkı nakaratından siyasi slogana, bir sosyolojik kavramdan atasözüne, reklam spotuna kadar her şey “mem”dir bunlara göre. Bu memler yaşamda kalma savaşı verirler, birçoğu ölür, ortadan kalkar, yaşayanlar insanın o günkü kültürünü oluşturur vb… Bilindiği gibi evrimci psikologlar “biyolojik indirgemeci” suçlamasıyla çok ağır saldırılara uğruyorlar standart toplumsal bilim modeli savunucusu çoğunluk tarafından. Bir bölümü işte bu “biyolojik veya evrimci indirgemecilik” suçlamasından korkmaz, evet indirgemeciyiz, diyerek sağlam dururken, bir bölümü “bakın biz de kültüre önem veriyoruz, bakın onun için kültürel evrimci bir görüş geliştirdik” der gibi geri çekilmeler gösterebiliyorlar. “Memetik” teorisi bana öyle geldi. Tüm iyi niyetli okumalarıma karşın temelinde eğer sağlam bir bilim mantığı görseydim yine de kabullenebilirdim. Ancak zayıf ve tuhaf göründü bu sav. O da ayrı bir makalenin konusudur.

Ben şahsen uyumsallığı artırıcı yönü dolayısıyla dinselliğin evrimce doğrudan seçildiği görüşünden yanayım. Şu an için. Yeni bilgileri, okumaları bekliyoruz.

Din düşüncesi bilişsel anlamda nasıl ortaya çıktı?

Her canlı gibi insan da karşılaştığı her olguyu anlamlandırmak ister. Ötekilere göre çok daha gelişmiş zekasıyla bunu başka hayvanlardan çok daha iyi başarır (tabii hataları da aynı oranda büyüktür.) Niye varız, tüm bunların anlamı ne, yağmur neden yağar, şimşek neden çakar, bu hayvan neden bana saldırır, neden ölürüz, ölünce neden bir daha geri gelmeyiz, yoksa gelir miyiz? Herhalde 200 bin yıl önce de şimdi de insanın üstündeki en büyük baskı: Ölüm gerçeği. Ölüp yok olacak mıyım? Kendisinin öleceğini bilmenin acısı. Dahası, sevdiklerini kaybetmenin acısı! Bir daha onunla birlikte olamayacak mıyım?

Ölümden sonra yaşam, ölülerin gerçekte ölmediği düşüncesi bu örselenmeyle baş etmek için harika, muhteşem bir fikir değil mi? Buna inanmaktan ne engelleyebilir bizi? Nitekim insanların bugün bile %98 kadarı buna inanıyor.

Buna inanmanın çok haklı fizyolojik kanıtları mevcut. En başta rüyalar. Orada ölülerimizle karşılaşıyor, onlarla sohbet etmiyor muyuz? Bu rüyaları bilerek isteyerek görmediğimize göre, ya onlar bir yerlerde yaşıyor ya da onları bize gösteren daha büyük bir ruhsal güç var üstümüzde. İlk insan böyle düşünmesin de ne yapsın? Bugünkü insanların da büyük çoğunluğu aynen bu biçimde düşünüyor.

Histeri veya konversiyon nöbeti denen bir hastalık vardır psikiyatride. Kişi olağanüstü ruhsal deneyimler yaşar, sonra normale döner. Ruhunun yükseldiğini, başkalaştığını, farklı ruhlarla ilişkiye geçtiğini görür veya hisseder. Bu “normal” dışı durum eski çağlarda çok daha yaygındı ve hatta kitlesel histeri nöbetlerine rastlamak pek ender sayılmazdı. St. Vitus dansı vb… İşte böyle deneyimler yaşayan insanlara, muhtemelen büyük çoğunluğa “aslında ruh falan yoktur” de ve inandır! Kaldı ki aşırı yorgunluk, fazla sıcak, fazla soğuk, uzun süren yalnızlık, keder, korku, açlık, susuzluk gibi durumlarda yine son derece “normal” insanlarda normal dışı ruhsal deneyimler yaşanır, hayaller görülür, o hayallerle iletişime geçilir… Akıl hastalarının “normal” halüsinasyonlarına ve bunları çevrelerine aktarımlarına hiç girmeyelim.

Tüm bunlar dinselliğin daha önce bahsettiğimiz biyolojik-nörolojik temelini pekiştiren yaygın, köklü bilişsel düzenekler doğurur. Bir de bunun üstüne grup baskısını, gruba uymanın yaşamda kalmayı kolaylaştırıcı, evrimde üstünlük sağlayıcı yanını tekrar tekrar koyun. Dinlerin ortaya çıkması kaçınılmaz. Toplulukta herkesin benimsediği kalıp yargıları benimsememek ise yaşamda kalmak için ciddi bir risk oluşturur ve bunda direten bireyler muhtemeldir ki daha az yaşar, daha az ürerler. Sonuç: Dindarların yüksek oranda baskınlık kurduğu toplumlar. Dünyanın her yerinde.

Dinsellik hakikatinin “Temel Dinsellik” hakikatiyle birleşmesi sonucu ortaya çıkan tablo: “Aslında kuşkuculuğu ve inançsızlığı ödüllendirmemiz, yeni bulgular karşısında fikirlerini değiştirmeye açık olanları desteklememiz gerekir. Oysa en başta din, siyaset ve iktisat alanlarında olmak üzere, sosyal kurumların çoğu iman, parti ya da ideoloji esaslı doktrinlere inancı ödüllendirirken, önderlerin otoritesine kafa tutanları cezalandırır, belirsizliği ve özellikle kuşkuculuğu caydırır…” (1)

Peki neden? Yine evrimce seçilmiş insan doğasına o şekilde davranmak daha uygun düştüğünden. Belirsizlik ve kuşkuculuk başarıyı azaltır, yaşamda kalmayı, sivrilmeyi zorlaştırır. 

Kaan Arslanoğlu

(Gelecek bölüm son bölüm)

Kaynaklar:

4- Joseph Bulbilia (The cognitive and evolutionary psychology of religion) Biology and Philosophy 19: 655–686, 2004.

12- Hikmet Kıvılcımlı, Osmanlı Tarihinin Maddesi, Sosyal İnsan Yayınları

13- Robert Kurzban, Neden Sizden Başka Herkes İkiyüzlüdür, Alfa Yayınları

14- James Dow, Is Religion an Evolutionary Adaptation? Journal of Artificial Societies and Social Simulation vol. 11, no. 2 2, Published: 31-Mar-2008

15- Zachary Smith, Holly Arrow, Evolutionary Perspectives on Religion: An Overview and Synthesis, EvoS Journal: The Journal of the Evolutionary Studies Consortium, 2010, Volume 2(2), pp. 48-66.

Facebook
yorumlar ... ( 40 )
28-03-2015
29-03-2015 02:23 (1)
1)Kim ne derse desin; en afilli İngiliz, Amerikan insanları olsun; bu laf bence kökten yanlıştır. “Dinsellik en geneliyle tüm insanlığa özgüdür ve kültürelden çok biyolojik miras ürünüdür.” 2.) “Memetikçiler aslında doğal seçilime aykırı olan dinselliğin, memetik (kültürel evrimsel) süreçlerle yayılıp, kalıcı hale geldiğini savlar.” Dawkins bu konuyu sulandırmıştır. 3.) “İnsanın bireysel olarak yaşama uyumunu kolaylaştırdığı için dinselliğin evrimce seçildiğini savunanlar ve ikinci grup: Dinselliğin insanda grupsal olarak (topluluk olarak) uyumsallığı artırdığı ve doğal seçilimin esas olarak bu yüzden gerçekleştiğini savunanlar.” Son 40-50 bin yıl için Din toplumsallığı korumuş ve geliştirmiştir. Birey olmadığı için “bireysel uyum” yerine “yeni gelenlerin” topluma uyumunu, bir parçası olmasını sağladığı sebebiyle temelde kabileyi koruduğu açıktır. +++
29-03-2015 02:23 (2)
Bu hikayeleri doğrusu hiç karmaşık görmüyorum. İki temel şey var. 1.) İnsan anlam arayan akla sahiptir. 2.) İnsan kopyalayan bir zeka örüntüsü taşır. Ve “inanç sistemleri” de "zihnin" bu iki alt yapısal fonkiyonu ile ortaya çıkar. --------------------------- Bu hikayede bence unutulan bir şey var. Yüz binlerce yıl, Din, hayatın kendisi ve “bilimiydi!” Çocuk aklı bilimi! Hayata, tabiata, varlıklara ve aralarındaki tüm ilişkilere ve ölüme de dair “total” bir açıklamaydı. Din bir inançtan çok daha fazlasıydı. Bu yüzden de kimi dinlerde yüzlerce tanrılar var! +++
29-03-2015 02:24 (3)
İnsanlık 700 bin yıl önce ateşi kontrol etmeye başladı. Olasıdır ki, sonraki yüz binlerce yıl, büyüyen beyni ile çevresine anlam vermeye çalıştı. Aklı büyüdükçe korkusu da büyüdü. Yaşamak için tabiatı, doğal süreçleri, korktuğu şeyleri kontrol etmek istedi. “Anlamak ve kontrol etmek!” Kurban sunarak, dua ederek, önünde secdeye yatarak, ritüellerle inancına ait saygıyı göstererek, örneğin yağmur dansları da düzenledi… Olasıdır ki, 100 bin olabilir; en az 50 bin yıl; ortak inancın kabileyi bütünleştrimesi, bu bütünlüğün topluluğu daha güçlü kıldığı da “dinin” yararlığının kanıtlanması-yararı olarak görülmüş ve daha çok önemsenmiş olmalı! Ve bunlar Pagan dinlerdi! Soyutlama yeteneği kısıtlı aklın dinleri. * İnsanın anlam arayan ve korkan beyninin “standart” işlevine “inanç modülü” demeyi bilim dışı buluyorum! /////////////////// Kalıtsal olan “inancı taşıyan yapılar” değil; inanç yapmaya yatkın yapılardır; bu da kopyalamaya hazır doğan bebekte zaten vardır! ogürsel
29-03-2015 02:24 (4)
DÜZELTME****** “Dinsellik en geneliyle tüm insanlığa özgüdür ve kültürelden çok biyolojik miras ürünüdür.” CÜMLESİNDE YANLIŞ BULDUĞUM, "BİYOLOJİK MİRAS" iddiasıdır. Kuşkusuz k, "tüm insanlığa özgüdür." ogürsel
29-03-2015 10:57 (5)
Evrim psikologlarındaki temel sorun çoğu birbiriyle çelişen bunca kuram ortaya atıp, evrimle herşeyi açıklamaya girişmeleri... Evrim insan davranışlarının kökenindeki güdüleri ve arzuları genel haliyle ortaya koyabilir. Ancak farklı insanların aynı durumda neden bu kadar çeşitlilikte davrandığını açıklayamaz. Evrim psikologları, insanı iradesi olmayan bir tek hücreliye indirgiyorlar. İradesiz tek hücreliyle siyaseti, sosyolojiyi, psikolojiyi açıklıyorlar. İnsanı bilmediği bir genetik gücün etkisinde, kaderinin kölesi bir canlı kabul ediyorlar.( Yeni zincirler, kapitalizmin devamı...) Farklı ülkelerde ve tarihlerde yönetim biçimleri çeşitliliğini açıklamak için yetersiz bu kuramlar. Bazı toplulukların yeterince evrimleşemediğini mi söyleyeceğiz. Ya da bir ileri bir geri evrimleştiklerini mi kabul edeceğiz. Bu kuramların sığlığının nedeni, temellerinde felsefi alt yapının, yani mantık bütünlüğünün zayıflığıdır.
29-03-2015 11:07 (6)
Sayın 5 numara, evrimci psikoloji bir bilim dalıdır, birçok "önemli" batı üniversitesinde, ABD ve İngiltere'de çok sayıda kürsüsü vardır, yükselen bir bilim dalıdır. Sizinki gibi tutucu kafalar tarihin her çağında çıktı, dünya düzdür, insan Tanrının çocuğudur dedi. Normaldir. Evrimci psikoloji bir bilim dalı olduğu için araştırmaları devam etmekte, bilim olduğu için birçok kuramı tartışmakta. Ama sizler işi baştan çözmüşlerdir, tek cümlede işi bitirirler. KARAKTER FARKLILIKLARINA GELİNCE: Evrimci psikoloji bu konuda da bir şeyler söylüyor, ama bence de yetersiz. O konuda yaklaşık yirmi beş yıldır ben bir şeyler araştırıyor, bir şeyler yazıyorum, kitaplar yazıyorum. Kuramım da esasında karakter farklılıklarına dayanır. Haberiniz var mı yok mu bilmem, ama öğrenmek isteyen haberdar, olur bulur. Bir şey daha: Bilim korkusu da genetiktir, evrimseldir! Çoğunluk eğilimidir. Saygılar. Kaan Arslanoğlu
29-03-2015 11:08 (7)
Yorumcuların bi kısmı sanırım adnan hocanın kediciklerinden. Hem anti-evrim, hem "hocam çok yakışıklısınız maşeallah, inşeallah" stayla takılıyolar. Ne gizel. Hatta gizele bunşen. a.y.a.
29-03-2015 13:58 (8)
Hollanda, İsveç ,Japonya gibi ülkelerde ateistlerin sayısının gelişmemiş Ülkelere kıyasla çok fazla olması bu bağlamda nasıl açıklanır? Bu ülkelerde hırsızlık,yolsuzluk , cinayet gibi suçlar diğer Ülkelere göre belirgin olarak az rastlanır. Din toplum yararına olmaktan çıkmış mıdır? Geri kalmış ülkelerde düşünen sorgulayan insanlar toplumca hoş karşılanmıyor hatta öldürülüyor. Bu o toplumların daha da geri kalmasına bilimden uzaklaşmasına neden oluyor. Günümüzde din toplumlar için yarardan çok zarar getiriyor gibi görünüyor. Savaşlara zemin hazırlıyor. Bu durumdan toplumları kurtarmak mümkün müdür?
29-03-2015 14:00 (9)
Sayın 8 numara, sorularınızın hepsinin cevabı yazıların içinde zaten var. Bir de 4. ve son bölüm kaldı. Onu da okuyunuz, sonra gerekirse tartışırız. Saygılar. Kaan A.
29-03-2015 18:18 (10)
Okumaz düşünmez sorgulamaz herşeyi hazır bekler, ceza görmeyeceğinden emin olduğunda her türlü suçu işler. Günümüzde dine inandığını söyleyenlerin profili genellikle böyle istisnaları ver elbette. İki yüzlüler çıkar ne gerektiriyorsa onu yapıyorlar. Heran birbirlerine kazık atmak için fırsat kolluyorlar. işte günümüzün müslüman toplumu. Böyle bir din anlayışı bir toplumu bir arada mı tutar yoksa yozlaştırır mı? Din bu haliyle daha çok toplumsal bir hastalık gibi dini olan ahlaka ihtiyacı olmadığını düşünüyor imamlar engellilere hatta kendi kız kardeşlerine tecavüz edebiliyor. Dinin arkasına gizlenen her türlü ahlaksızlığı yapabiliyor. Afganistan'da muska yazan bir hoca buna karşı olan bir genç kızı kuran yaktığını söyleyerek linç ettirdi. Ülkemizde 70 yaşında din âlimi olarak bilinen biri 14 Yaşında bir kıza tecavüz etti ve hükümet ceza almaması için yasa çıkartmaya çalıştı sonrada sağlık durumu bahane edilerek salındı. Örnekler saymakla bitmez. Bu durumda kim din faydalıdır diyebilir
29-03-2015 19:07 (11)
Sayın 10 numara, bir dahaki bölümde sizin gibi düşünenlere cevap vereceğim. Okumaz, düşünmez, sorgulamaz tanımınız acaba sonraki yazdıklarınıza baktığımızda sizin gibilere uymuyor mu? Niye bu kadar kendimize hayran, başkasına düşmanız, onu da anlatacağım. Anlat anlat neye yarıyorsa. Saygılar. Kaan A.
29-03-2015 19:42 (12)
10'a... Hüseyin Üzmez din alimi falan değildi. Kimse de öyle bişe iddia etmedi. O zaman da öyle bi iddia olmadıydı. Ya arkadaş, siz nerde imal edildiniz? Ulen ben müslüman değilim. Olmadığıma şahadet edecek bin dene adam var. Yeminlen söylüyorum, sizin sayenizde İslam'ı savunur hale düştüm. Paraylan mı aldım bunları teallaaam?! Gomonis olucam diye antidin olmak zorunda mısınız? Ben anti değil gayrıdinim. Bulaşmayın arkadaş millete. İnsan bu. Mal bu. Malzeme bu. Hadi sucuks, salams, sosisss... a.y.a.
29-03-2015 20:04 (13)
10 numaranın yanıtı:Sayın KA kimseye düşman değilim olamam zaten en yakınlarım bile hiç sorgulamadan dine inanırken bu mümkün değil. Sizin kadar çok okumuş da, bu konuda iddialı da değilim.Ben de tüm toplum sizin kadar okumuş olsun da demiyorum çok çok azına razıyım. Birileri din din diye çok höykürdükleri için,her türlü pisliği bununla örtmeye kalktıklarından bıktık artık bunların dininden. Sadece buna tepkiliyim size değil yanlış anlaşılmış olabilir. Yazınızı bekliyorum, saygılar...
29-03-2015 20:54 (14)
(10) a.y.a sizin üslubunuzdan dolayı yanıt vermiyorum, kem söz sahibine ait...
29-03-2015 20:55 (15)
G.Bruno.Engizisyonun yakarak öldürdüğü "sapkın".Adam "dünya güneşin çevresinde dönüyor ve yıldızlarda da hayat olabilir" diyor.8 yıl hücre hapsine rağmen geri adım atmıyor.Ve yakarak öldürüyorlar.Spinoza aforoz ediliyor.Kızkardeşini bile kucaklayamaz;selamlaşamaz,konuşamaz.İşte IŞİD ve Şii savaşları;Din şu koca dünyada belki bir kaç milyon olmayan zavallı "bebek",ilk insanların hayata tutunmasına yardımcı oldu;O kadar. Abartmaya gerek yok;Neolitik Devrim sonrası saban dinden daha faydalıydı.G. Childe der ki;"tür başarısı var kalma ve çoğalma ile değerlendirilecekse"görülür ki bunu Neolitik Devrim başarmıştır.Ve 2. büyük sıçrama 1750 de başlayan Modernite.Endüstriyel devrim. Din bir kabileyi ayakta tutardı; 19. yy'dan önce ama! Artık paradigma değişti!Bugün için Din,yaşatmaz; öldürür;özgürleştirmez,köle eder; birleştirmez, parçalar; siyasallaşmış bir din dünyayı cehennem yapar.Din bireysel olmak zorundadır;Din üzerinden siyaset yapanlar"Şeytan"'ın insanda vücut bulmuş halidir.ogürsel
29-03-2015 21:00 (16)
Gürsel, bu dediklerini biz bilmiyoruz, iyi yazıyorsun aydınlatıyorsun bizleri. Görüşlerin çok özgün ve büyük emek ürünü. Ayrıca takdire şayan bir çözümleyicilik ve eleştirellik içeriyor. Bravo. Yalnız tek problem bu dehayı gösteren senin gibi, senin düzeyinde en az beş altı milyon insan var ülkede. Tuhaf olan şu ki bu kadar bilgi ve zekaya rağmen bir gıdım ilerleyemediğimiz gibi, devamlı geri basıyoruz. Talihsizlik işte. Kötü şans! Kaan a.
29-03-2015 21:50 (17)
insan bazen başkalarına yalnız olmadıklarını bildirmek için de yazar. Yazdıklarımın çoğu bu duyguyla yazılıdır. Kaldı ki, bu düşünceler bana ait değil; nerdeyse tümü yaşamayan akıllı, bilge, çile çekmiş "ağabeylerime" ait; ben onlardan "aşırıyorum!" Zaten sana bir şeyi değil bildirmek, kuşkulandırmak bile haddimiz değil; bunu öğrendim zaten.. Ama Din ile bir uzlaşma aradığını düşünüyorum. Zamanın Ruhu'na kapılmak da insani bir haldir. Din'le uzlaşmak elbette mümkün! Siyaset dışı olacaklar! Bak nasıl da birbirlerini katlediyor; Allahları, Kitapları, Peygamberleri aynı adamlar! Bu dünya bizi ilgilendirmez ve bizim dünyamız da onları! İşte uzlaşma bu! Burada duracağız; bu tavır hiç olmazsa cehennemlerinde yanmamızı geciktirir! (Ara not; zaten mahvolacaklar; hallerine bak! "Modernite" karşısında şizofrenikleşmiş güruh bunlar!) Örneğin İ. Eliaçık bir anlamda böyle bir adam! Ne güzel bir adam! ***** Geri kalmaya gelince; Türkiyeli Sosyalistlere bakınca bu olguyu "doğal" buluyorum. ogürsel
29-03-2015 21:50 (18)
Hayatın en tuhaf, en berbat, en gülünç, en trajik, en öfkelendirici yanı olmalı; aynı şeyleri okuyanların birbiri ile ilgisiz hatta karşıt yorumlarda bulunması. Kaan, belki biz de seninle bunu yaşıyoruz! Bizimkisi bence "trajik" sınıfa giriyor! Senin için de öfke uyarıcı. Ne tuhaf, istiyorum ki, düşüncelerini paylaşayım; aklım yatsın! İnsancıl'daki yazılarını sevmiş, katılmıştım. Sonra ne oldu bilmiyorum. ogürsel
29-03-2015 21:51 (19)
Dini genetik bir sonuç, insanı iradesiz bir canlı saymak da özgün ve emek ürünü. Dünyanın 7 günde yaratılmış olduğunu, dünyanın evrenin merkezi ve kaplumbağanın sırtında olduğuna inanmak da yaratıcılık ürünü. Bu iki kuram birbirine benziyor. İkisinde de olup biteni izleyen edilgen hayvanlarız. Bu akıl yürütmeleri nasıl yapabiliyoruz, onu bile açıklayamıyor her iki kuram da. Genetik olarak belirlenmiş olduğunu anlayabilen bir belirlenmiş canlı, bunu ilan ettiği anda o belirlenmiş durumdan çıkmaz mı? Farkında olduğu durumunu değiştiremeyecekse bu saptamayı yapamaması gerekirdi. Beni bilmediğim bir gücün kontrol ettiğini nasıl söyleyebilirim bilmiyorum, ancak bu gücü bildikten sonra ona karşı durabilmeliyim. Duyduğum seslerin gerçek olmadığını bildiğim halde komutlara uymaya devam edemem. Bunları bilebilmemi sağlayan da genlerimse bu genlerim, tanrı genlerine karşı çalışıyor olmalı.
29-03-2015 22:04 (20)
Her zaman olduğu gibi, bir dediğin bir dediğini tutmuyor, 1000 vuruşluk bir yorum haznesinde 4-5 kere sağa sola çarpıyorsun Gürsel. Senin için önemli olan sadece ve sadece yazmak, sesli düşünmek. Sen tam bir vakit kaybısın. Kendin için. Bizim gibiler alışıktır, çoksunuz ve uğraşıyoruz. Neyi neden yazdığını bildiğim halde, her cümlenin ardındaki duygulanım ve güya düşünceye son derece aşina olduğum halde seninle tartışır gibi yapıyorum. Dürüstlük mü, sahtekarlık mı, nezaket mi, belki hepsi birden, ama sen tam bir İnsan Bu kavramı temsilcisisin. Okuduğunu kesinlikle anlamıyorsun, çünkü gerçekte okumuyorsun, anlamak için asla okumuyorsun. İtirazların gelişmiş olsa bir yararı dokunur, son derece sıradan, bin kez duyduğum ve espri duygusundan yoksun anlayışsızlık sesleri. Var ol, çok yaşa, belki böyle bir örnek olmakla bir faydan olur. Devam et yorumlarına. Kaan A.
29-03-2015 22:12 (21)
Kronik bulgur entoks nelere kadir allaam. Cehennem 19'un üstünde diye boşuna yazmamış Ankebut'ta. 14 de erinmemiş "kem söz sehibine eit" diye viklemiş. Verme yanıt canımındışı. Üstü galsın. Neolitik, saban falan demiş Gürsel abi de. Abi, etme, sabandan çok daha efektiftir din-iman. Lütfen ya. Allah aşkı bilmiyoz tamam. Ya neyin aşkına diyeceksek diyelim. Gözünüzü seviym, saçmalamayalım. a.y.a.
29-03-2015 22:19 (22)
Sayın Gürselin dinin bu çağda yararlı olmaktan çok zararlı olduğu yönündeki yorumlarına katılıyorum. Ancak ülkemizdeki sorunları çözebilmemiz için çoğunluğun entellektüel seviyesinin sizin seviyenize çıkmasını beklersek yüz yıldan fazla zaman geçer. Ancak din cahilleri hizada tutmak için gereklidir demiyorum aksine din cahilliği arttırıyor. Çözüm önerilerinizi bekliyoruz sayın Gürsel...
29-03-2015 22:27 (23)
Sayın 22, siz yazıları nasıl okuyorsunuz allah aşkına!!!! Burada uzun uzun TEMEL DİNSELLİK denen bir şeyden bahsettik. Bu ateistler dahil herkesin ortak dini. Gürsel de Allahına kadar temel dinsellik müridi. Yani kendi dininin kendi önyargılarının müridi. Niye yazıyoruz burada, sizler okumayıp yorum yazasınız diye mi? Dinin pek yararlı bir şey olduğunu kim söyledi bu çağda? Zararlarından bahsetmedik mi? Ama faydaları da vardır. Ve bizim asıl vurgulamak istediğimiz Evrimsel açıdan seçilimde üstünlük sağlayıcı yarardır. Siz dandik kültürel kalıplarınızla bakıyorsunuz olaya, bizim yarar zarardan kast ettiğimiz farklı bir şey, daha ne kadar açık ve uzun anlatabilirim ki? Yani burada bir ansiklopedi yazsak siz yine eski kalıplarınızla bunu anlamaya çalışacak, saçma sorular soracaksınız. Önce eski kafayı bir formatlayın. Bu kafayla hiçbir şeye varamazsınız. NEIN NEIN Naaaayn! Kaan A.
29-03-2015 23:58 (24)
Sevgili aya; "din sabandan daha efektiftir!" yazmışsın; neden? O "cücük burjuva" zihniyetini ve TK'yı görece haklı olarak eleştirirken yeniden düşün lütfen; o sağlam bilimsel aklını kullan; neden? Bu "hayvan oğlu hayvan" insan denilen "dünyanın en tuhaf mahluku" için din ile sabanın bulunuşu arasındaki yararlılık ölçütü olarak "türün çoğalmasını" kullanırsak eğer, o zaman saban daha başarılı çıkacaktır! İster Pagan, ister Tek tanrı olsun Din sadece olanı muhafaza etmeye ayarlı. Vaziyeti idare yani! Ve "muhafazakar" da iyi, cuk oturan laf.. Yine düz mantık ve aşırı pozitivist olarak abartarak söyleyeceğim; tür başarısında bir çok aşı, "totalde" İslamiyetten daha üstün olmuştur. Hijyen de!Biliyor olmalısın; son 10 bin yıllık nüfus artış hızı bu dediğimi kanıtlar. *** Not. Samimi dindarlarla iyi anlaşırım; bu dünyada "erdemli" yaşamak için Allah'a ihtiyaç duyanlara saygı duyarım; Tanrı Tabiata sıkı bir bel fleksiyonuyla secde ederim! Bu daha zor; insanı terletiyor. +++
29-03-2015 23:58 (25)
Bence Kaan Din mevzusuna pek girmemeli; kimse de girmemeli; din-inanç mahrem alanlardır! En azından, Özgürlükçü, eşitlikçi, hümanist bir toplum düzeninde hiç bir din siyasal iddia taşıyamaz! Duruşumuz bu olmalı; Zamanın Ruhu böyle esti diye kapılmak neden; 1970 lerde sol rüzgara kapıldık ama.. O başka! Bilinen siyasal İslamiyet daha en başında kadını insan saymıyorsa ben o insanları o kafaya teslim ederek uzlaşma aramam; kaldı ki her zaman üniversitede Türban özgürlüğünü de savunan olarak yazıyorum bunları. Din "bizimle" uzlaşacak; "biz" onlarla değil! Başka yolu yok! Diğer yol IŞİD'dir! Keşke olsaydı! ogürsel
30-03-2015 00:54 (26)
1500-1800 arası Avrupa Din savaşları ve Engizisyon süreçlerine bakalım. Din ile uzlaşmak için nasıl da çırpındı insanlar. O Engizisyon mahkemelerinde yine "Allah" dediler, "öyle büyük ki, güneşi de yarattı ve dünya da onun çevresinde dönüyor!" Din onlarla uzlaşmadı. 1998 ya da 99 olabilir, Vatikan Dünya'nın Güneşin çevresinde döndüğünü kayıtlarına geçirdi! Ne hoş değil mi? Lütfetmişler! İslam alemi daha Engizisyonu yaşamadan Din karşısında ne kadar da süklüm, püklüm! Pes yani! 30 yıl savaşları bilinir; Katolik, Protestan savaşları. Şimdi Sünni, Şii savaşları. Belli. Tavşanlar gibi çoğalanlar kendi inanç kabilesi için yaşam alanları arıyor; fethe çıkıyor! İran ile ilgili taze bir haber; "Gündemdeki yasa tasarılarından biri gönüllü kısırlaştırmayı ve doğum kontrol yöntemlerinin teşvik edilmesini yasaklıyor. Bir diğer yasa tasarısında çocuksuz kadınların işe alınması zorlaştırılıyor." Siyasal Din'le uzlaşılmaz; O ancak mahvolduktan sonra verilene razı olur; ve fırsatını kollar!OG
30-03-2015 10:18 (27)
Gürsel, iki yılda neredeyse 40 tartışma açtık. Hiçbirinde aynı cephede yer alamadık. İlla ki bir şeyler bulup karşı çıktın, öyle ama şöyle diye düşmana açık kapı bıraktın. Hani yazı tura atsak arada sırada aynı şeyi savunurduk, bu tesadüfle açıklanamaz. Elli kez söyledik, en az senin bildiğin kadar biliyorum din konusunu, ben farklı şey söylüyorum, paradigma farklı. Sen tribüne oynuyorsun, herkesin bildiği bayat fikirleri burada bir grup yavşak destekler de alkış alırım derdinden başka bir derdin yok. Yavşakların senin olsun, hayırlı olsun. Bunca şeyi oduna anlatsak yeşerirdi. O yüzden sadece akıl kıtlığıyla açıklanamaz durumun. Sende temel insani sıcak duygu yok, arkadaşlık, dostluk yok. İnsan bir şeye de arkadaş hatırına he der... Bir konuda da arkadaşına kerhen destek çıkar. Buraya sadece almaya geliyorsun, verme duygun yok. Yok sende dostluk, vefa, delikanlılık. Delikanlılık olmazsa fikir neye yarar. Senin gibi insan çok, bıktırıcı derecede çok. İnsan lazım bize, delikanlı lazım.KA
30-03-2015 14:51 (28)
gürsel abi, din-iman sabandan kesinlikle daha önemlidir. alet kullanma becerisinin evrimde donanıma intikali ve bunu takip eden süreçte bu beceriye uygun alet tasarımı çok ilintili gibi gözükse de, karga, kuyruksuz maymun ve fil heyvanlarının (daha niceleri var da bunlar çok vivid örnek) alet kullanma becerileri de hiç yabana atılacak düzeyde değildir. ama bakın onlar yeni alet tasarlayamıyolar. ya ne yapıyolar? mevcutta ne varsa onla idare ediyolar. oysa, tasarımın önşartı "abstraction"dır. yani? soyut imgelem falan diyo sizin mahalle. artefakt! nereden türemiş? art! yani? sanat abim. distorsiyon yani abi. abstraksiyon ve distorsiyon olmayınca pek insani bi medeniyet kurulamıyo. animistik düşünce, fetiş, tabu, totem, boya, dans, ritüel, kozmogoni, öte dünya inancı falan fıstık... bunlar boru değil abi. varlar. oldular. olacaklar. siz biyolojiyi neden bu kadar reddetme heveslisisiniz?! gayet de bunu açıklar abim. biyoloji önemlidir abi. maya bu abim. mal bu! malzeme bu! a.y.a. hürmetz
30-03-2015 19:08 (29)
Sevgili a.y.a iddia etmiyorum. Yüksek sesle düşündüğümü varsay. Tarih okumalarım sırasında G. Childe'ın bir sorusu ile karşılaştım; insan türü için başarı nedir?"Başarı ölçütü, seçimi nedeniyle yanıtı zor görünen bir soru bu bence. G:C."türün çoğalması" bağlamında Endüstriyel Devrim ve sonuçlarını anlatıyor. Bizim aşağıladığımız Kapitalizm sonuçta "tür" için yararlı görünüyor.(Bence de; ama bu yararlılık artık sona erdi!) İşte bu bağlamda üzerinde uzun boylu düşünmeden yazıverdim; örneğin Bilim kilise içinde yapıldı; doğdu. Felsefe de. Dinsel inançlar süreci bilimi, sanatı üretti. Tamam... Ama bir an için 1750 yılına dek nüfus artış hızına bakıldığında, yani tek tanrılı dinlerin egemen olduğu 3500 yıl içinde bir farklılık yok. Demirin arıtma tekniğinin basitleşmesi ve saban. Büyük olasılıkla tür başarısı için sıçrayıcı nüfus artışı yapmıştır. Bu konuda Tinsellik yazılarımı anımsatırım. Algılandığı kadar önemsizleştirdiğimi sanmıyorum."Tür başarısı için" bir başka ölçüt kullanıldığında
30-03-2015 19:09 (30)
Din daha öne çıkabilir.. Olabilir.. Sevgili Kaan, sana yanıt vermeyeceğim. Farklı düşünceye tahammülsüzlüğün, bu öfke ile söylediklerine gerek yanıt çok ağır olmalı. Yapmayacağım. Canın sağ olsun. Yeni bir şey yazmadım; bu sitede yazılmış yazılar temelinde not koydum. Bu siteye borcum var; motive oldum. Ama ben de "borcumu" düşüncenin-fikrin namusu içinde ödemeye çalışıyorum. Ben bu tarz tartışmaya alışık değilim; hele farklı düşünüldüğü için tartışmanın kişisel aşağılanmaya taşınmasını ahlaki bulmam. İstersen bundan böyle siteye hiç yorum yapmam; yazı göndermem; hatta okumam da. İstediğin bu ise itiraz etmeden kabul edeceğim. İnanmadıklarımı yazmak bana daha zor gelir çünkü. Sevgilerimle. ogürsel
30-03-2015 19:20 (31)
Gürsel, sana cevaben son yazdığım birçok cevap öfke mahsulü değil. Özellikle birkaç saat sonra yazmaya çalışıyorum yanıtları. Senin bana bir katkın varsa bunca tahrik karşısında fazla öfkelenmeme deneyimini kazandırman. Yazdığın pek çok yorum defalarca uyardığım halde ağır tahrik, aşağılama içeriyor, bana karşı değil, birçok kişiye ve yoruma karşı. Bana kendi standartlarıma göre bir nevi peygamber veya Mevlana duygusu kazandırdın. En son yazdıkların yine çok hafif. Ne buyuruyorsun: Din mevzuuna girme. Bunu okuyan bazı alıklar da benim bu konuya takıldığımı, senin uyardığını sanacaklar. Durum tam tersi oysa. Yazılarının birçoğunun teması din, hemen her yazında dine sataşma var. Ama ben ara sıra olsa da bundan bahsetmeyecekmişim. Acımasız bir çifte standardın var. Bu yoruma da cevap ver (ben vermeyeceğim) sonra hiç değilse üç ay yorum yazma, biraz sinirlerimiz dinlensin. Bu kişisel fikrim. Baş editörün görüşü değil. İster böyle yap, ister yapma, benden tıs çıkmaz artık. Kaan A.
31-03-2015 07:35 (32)
Ogürsel panpa urfada hani peygamberler şehrinde göbeklitepe var ha orayla ilgili hani neolitik devrim dini inancın sonucudur mealinde hakim bir tez var tarihi ters-yüz eden ilgini çeker belki.Ayrıca kaan reyizi TKPliyken bilirdim ama hiç okumazdım daha çok modern din haline gelmiş marksizmi diyalektik materyalizmi kavramakla parti çalışmalarıyla meşguldüm (artık kapsamlı olarak eleştirilmesinden yanayım Marksist olmadığını söyleyen Marx yaşasaydı o da katılırdı eminim ve çok deli eleştirilerim varken hem felsefi temeline hem ekonomik programına ütopyasına hem stratejiye din ve etnisitenin önemine vs. yönelik.. sana yeniden eleştirilerimi destekleyecek şekilde rast gelmek de kosmozun güzel tesadüfü olmalı pozitif enerjimi gönderdim sen geldin oltaya))) Doğrudan daha kolay konuşabileceğimiz bir platform var mı acaba sevgiler saygılar..
31-03-2015 07:36 (33)
Ayrıca islamın özellikle Endülüsteki mecerasının öğrenilmesini tavsiye ederim Rönesansa da mı, coğrafi keşifleri yapacak teknolojiye de mi yani modern çağa da mı hristiyanların gazabına uğrayacak yahudilerle barış içinde yaşayan lanet olası dinciler hem de islamcı araplar önayak oldu yoksa)) Ayrıca şöyle bir şey de var evrenin nedeni hep belirsiz kalacak bence ve bu da yeni dinsel inanışların oluşmasına neden olacak oluyor ateistler bile astrolojiyi takip ediyor kosmosa pozitif enerji gönderiyor zira evrenin kendisi en az din kadar fantastiktir
31-03-2015 09:28 (34)
Lanet olası dinciler ve islamcı arapları bilmem ama kahrolası federaller ve teslisçi amishler önayak olmuş olabilir.
31-03-2015 19:55 (35)
Savımı yineleyeyim. "Saban, tür başarısında Din'den daha etkin olmuştur!" Uzun yıllardır üzerinde kafa yorduğum bir mevzuda, nasılsa birden refleks bir düşünce "fırlatıverdim." Neyse ki haklı bir itirazla karşılaşarak yeniden düşünme fırsatı buldum. Zaten "diyalog" bu değil miydi? Birlikte düşünülünce, tek başına olduğundan daha "iyi" üretimde bulunmaya yol açan "şey"; çok kişinin ihmal ettiği! Yalnızca kendi doğrularını herkesin başına kaktırdığı; itiraz edince ortalığı yıktığı! Neden böyle iddiada bulundum diye düşündüm; hata neredeydi? Buldum. Benim için Din Ve Tin ayrı şeylerdi. Tinsellik üzerine yazdığım yazılar da bunu gösterir. Din, Tin'in görünümlerinden biridir. Ve insan Tinsel bir varlıktır! Din, Tinselliğin yabancılaşmış bir halidir diyerek Joel Kovel'den alıntılar yapmıştım. Ve a.y.a bana Tin'in önemini hatırlattı ama Din olarak andı. Hatam Tin ile Din'i aynı şeymiş gibi konuşmayı sürdürmek olmuştu. +++
31-03-2015 20:12 (36)
Din, Tinselliğin yabancılaşmış hali; ve yabancılaşmaya savrulan her "şeyin" "yaratıcı" bir değer ortaya koyması ancak istisna bir olabilir sanırım. Pagan dinler bir yana bilinen tek tanrılı dinler kuşkusuz ki, Tinselliğin en ileri yabancılaşmış hali... Ve işte örneğin Kilise dünyası içinde "yabancılaşmış Tinsellikten" uzaklaşarak, doğasal gerçeklikleri görmeye başlayanlar; bilimsel çalışmalara sürüklenenler nasıl da suçlanmışlar, dışlanmış, öldürülmüşlerdi. Bu anlamda Kilise içindeki bilimsel, felsefi çalışmalar yapan insanlar öncelikle Dinsel değil; Tinsel varlıklar oldukları için "yaratıcı" oldular. Konuyu bağlarsak, Din değil, üretici, yaratıcı olan Tin'selliktir. Tinselliğin yabancılaşmış bir görünümü olan bildik dinlerden ancak kurtularak özgürleşme ve yaratıcılık mümkündür; ve bu bağlamda a.y.a haklıdır.. ogürsel
01-04-2015 16:34 (37)
İnsanın evrimle oluşmuş biyolojik-fizyolojik gerçeği ve bunun getirdiği akıl,düşünce,davranış kalıpları;dinselliğin kültürelden çok biyolojik miras ürünü olması;dinselliğin evriminde işlevine göre birbiriyle çarpışan nonfunctional, functional ve dysfunctional kuramları.Zannımca yazı dizisinin başa yazılması gerekenleri.Ne nankör bir iştir bu yazı yazmak,emek vermek…Saygılar.Caner
03-04-2015 19:17 (38)
Ayrıca din ile ilgili modül tezi saçmalık gibi geliyor zira insan beyni, diğer vücut bölümleri ile etkileşim içinde oluşan gelişen yönetim dairesidir anatomiik bütünlük içinde sınırlıdır,dil organı olduğundan dili idare edecek bölümü vardır.İnsanı farklı kılan neden sorusunu sorabilme yeteneğidir duyusal verileri anlama ve açıklama,derin bağıntılar kurma,sınıflandırma,çeşitli sembollerle şekillerle ifade etme,yaratıcılık; doğal varlığından kaynaklı veya yaratılmış olan ihtiyaç denen çelişkiyi,problemi ileri boyutta çözebilme,beynin hafıza birimine bağlı olan anatomik yapısı kadar gelişkin ve güncellenen bir nedensellik işletim sistemi yüklü mantık birimine dayanır.Din de bu yapının bir sonucudur.(bal porsuğu)
03-04-2015 19:46 (39)
Oldu olası bana izafiyet teorisi saçma gelir. Nereden izafiyet? Hiçbir şeyin başka bir şeyden izafi olması olası mı? Einstein söyledi diye mi kabul edeceğiz? Çomski ünlü biri diye her söylediği doğru olamaz elbette.
04-04-2015 00:34 (40)
alooo, baldomuzu olarak tescillenmiş hatmayil ve yahuğmayil adreslerinin (ki o zaman bi tek onlar varıdı. sene 96 falan) sahibi benim. o honey badger kim bilmek isterim. ben baldomuzu iken bal-porsuğu nikini alan zat-ı muhterem ya beni çok yakinen tanıyan biri, ya da tesadüfün kareası olsa gerek bu. olmaz olmaz bu iş olamaz. hiç yalvarma bu iş olamaz. ki bunu söyleyen harbi hemşehrim ve dahi hemşiremdir. yapman. etmen. kafam ... anladınız siz onu. a.y.a. sssucuksss
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210881
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.