13.7.2015 tarihli ek açıklama:
Udo Ulfkotte’nin kitabı bir şarlatanlık eseri değil, ciddi bir kitap. Türkçeye Nisan ayında İmge Kitabevi’nce kazandırıldı.
Kitaba merkez medya elbette ilgi göstermezdi, çünkü ABD güdümündeki medya ABD güdümünü anlatan bir kitabı unutturmaya çalışır.
Ancak “sol” medyanın da suskun kalması manidar. Altta nedenlerini göstereceğim.
CIA’nın medyacıları yönlendirme yöntemleri son derece sistematik ve tutarlı şekilde anlatılıyor. İlgilisi için malum birtakım yan örgütlerin, vakıfların işlevleri gösteriliyor. Bunlar bizim edebiyatta, sanatta, tıpta ve medyada daha önce ortaya koyduğumuz yolsuzluk ve satın alma yöntemleriyle çok benzer.
Zaten sonuçta ortaya çıkan siyasi çizgiler, tutumlar, yalanı ortaya çıkan ısmarlama haberler de kitapta söylenenlerin açık kanıtı. Kişilerin çizgileri kanıt, bunun kaynağını gösteren kanıt ayrıca kanıt… Hepsi aynı yöndeyse “ne ilgisi var” diyenler genellikle tezgaha dahil olanlardır.
Böyle güçlü savları yok saymak veya unutturmaya çalışmak tezgahtakiler için en akılcı çözümdür. Hatırlatıldığında kullanılacak klişeler klasiktir: “Bu adam deli!” “Bunu söyleyen gerici, ırkçı şu bu…” “Bu savlar şuna yarıyor, bunu güçlendiriyor.” “Baştan aşağı mesnetsiz, uydurma, yalan” “Komplo, gerilim teorileri bir tür manyaklıktır, ün peşinde koşuyor” vb…
Tüm sahtekarlar yalanları ortaya çıktığında bu klişeleri kullanırlar. Düzgün insanlar ise, bunu kim demişten önce, ne demişe dikkat ederler; savdaki mantığı, tutarlılığı, kanıtların gücünü tartarlar. Çoğu zaman en önemli bilgiler “kötü”lerin içinden gelir zaten, itiraflardan çıkar. Sav tutarsız ve çürük kanıtlıysa bunu göster ve defteri kapat. Susmak, yok saymak seni zan altında bırakır, ki bizimkiler kuşkuludur zaten.
Ulfkotte Türkiye’ye gelince A Haber ve Yeni Şafak gibi yayın organlarına röportaj vermiş. Bu arada Medya Gündemi adlı yine AKP yanlısı bir site dediklerini haber yapmış. Onların haberinde CIA’dan para alan gazetecilerin isimleri baş harfleriyle verilmiş.
Bu 19 kişi şunlar: C.C, A.Z, A.A, H.C, C.O, R.Ç, E.U, A.Y.A, Y.B, O.E, E.Ö, S.Y, A.Ö, E.T, K.G, Ş.P, C.D, E.A. Ö.M.
Şimdi a) Bu isimler Ulfkotte tarafından verilmemiş, tamamen uydurulmuş olabilir, b) Ulfkotte’nin verdiği ipuçlarından bulunmuş isimler olabilir, c) Liste daha uzun iken söz konusu yayın organınca budanmış olabilir.
Onlara bir e-posta atarak bunu sordum, ama henüz yanıt alamadım. Kendi yaptığım araştırmada Ulfkotte’nin verdiği kaynaklarda bunlardan sadece birkaçının adına rastladım, büyük çoğunluğuna ulaşamadım. Adı geçenlerden hepsinin hükümet karşıtı olması olayın başka bir manidar yanı. Ama, öte yandan mesleki duruşları, kariyer çizgileri ve siyasi tutumları dikkate alındığında hiçbiri için, “bu yapmaz” diyemedim, son derece tutarlı bir liste. Ayrıca bu listede, hükümet karşıtı (Amerikancı veya Amerikan karşıtı) birçok önemli medyacı yok. Bu da listenin güvenilirliği yönünde artı bir puan.
Peki sol, sosyalistler, niye böyle şeylerin üstüne gitmiyor, bahanelerin ardına sığınıyor? Çok belli, ucu kendilerine dokunuyor. (Daha önce deşifre ettiğimiz tıp yolsuzluğunda ve defalarca açığa çıkardığımız edebiyat kumpaslarında da suskundular, çünkü kendi adamları da vardı işin içinde.) Güvendikleri, değer verdikleri birçok isim CIA bağlantılı çıkabilir. Bu kadar basit. Sus, karart, ört!
Peki şahsım niye hassas bu konuda. On yıllardır anlatmaya çalıştığım şeyden ötürü. Sen kafaca “düşmanının” elindeysen, itibar ettiğin medya, medyacı, itibar ettiğin sanatçı, yazar, edebiyatçı, başkasına çalışıyorsa, en keskin sol lafları et, ara sıra sokağa çık gaz ye, ne halt edersen et, SEN SAĞCISIN… SOL BİTMİŞ; SAĞA YAPIŞMIŞTIR. Bunu defalarca gösterdik, işte bir kez daha gösteriyoruz.
Dedik ya, hadi bu kanıtlar yetersiz, zaten görmüyor muyuz yaptıkları haberleri, programları, yazdıkları yazıları, kitapları. Bu insanların sürtünmesiz kariyer yapışları ortada değil mi? Tüm buralarda “efendi-köle” diyalektiği zaten açık değil mi? Bu örnekler dediklerimizi bir de öte yakadan anlatmak için birer vesile.
Diyeceklerdir ki, kişilerle uğraşıyor “cadı avı” yapıyor… Biz ideolojik kavga veriyoruz kardeşler. Cadı avını yapanlar iktidardakilerdir. Bunlar kapitalist alemin iktidarıdırlar. Bunların ideolojisi bizi eziyor. Bunlar bize cadı avı yapıyor. Çelmelenen, durmadan yok sayılan, ezilen bu ağlaklar değil, bizleriz, bizim dünya görüşümüz, bizim felsefemiz… İdeolojik bir kavgadır bu. CIA bunları toptan kovsa, ertesi gün aynı kalitede (bir kalite yok çünkü) aynı sayıda adam bulur. Derdimiz kişiler değildir, manipülasyonlardır…
ASIL YAZI (8.7.2015)
Yalçın Küçük, HDP'li Selahattin için "Bir Obama projesi"dir diyor, fakat ekliyor: Proje ABD'den geliyorsa muhakkak kötüdür diyemeyiz! Nitekim HDP'yi açıktan desteklemeye başladı. Konumuz Y.K'nın otuz dokuzuncu U dönüşü değil. Artık solda da Amerikancılığın unlu-şekerli gıdalar, tatlılar gibi meşruluk kazanması. Amerikancılık sol sahtecilikle kaynaştı.
Erdoğan kötü, güneyimizdeki cellat İslamcılar çok kötü, tamam, peki ne yapmalı? En akılcısı daha az kötü! ve hiç değilse demokrat! ABD'ye sığınmak! Halk gücünü örgütlemek gibi bir niyetten 30 yıl önce uzaklaşan solun bir şeylere basıp yükselmeye çalışması, daha doğrusu her defasında kendi pisliğine batması "sol" gelenek olmuştu zaten. Sığınılacak gücün ne olduğu çok önemli değildi. Birçokları için Kürt hareketiydi, yine öyledir. Bazıları içinse TSK idiydi. Paşalarımız şöyle laiklik yanlısı, böyle cumhuriyetçiydi, sonra hepsi kağıttan kedi çıktı! Fakat en sağlamı Amerikancılıktı.
Doğu Perinçek daha tahliyelerden önce Erdoğan'ı desteklemeye başladı. Sözde onları esas içeri attıran ABD ve onun koçbaşı Cemaat'ti. Erdoğan oyuna getirilmişti! Sonra tahliyeler gerçekleşti, bu savunu iyice arttı. Fakat Perinçek'in tavrında hiç değilse düşük düzeyde de olsa bir mantık ve az buçuk dürüstlük görmek mümkün. Üstelik haklı gibi gözüken bir zemine oturuyorlar. Eğer ABD karşıtıysanız bu dedikleri makul görülebilir. Onların özelinde ise evvelki tavırları sorgulanabilir. Madem en önemli ölçüt ABD karşıtlığıydı, daha önceki tutumlarınız neydi? Veya ittifak yaptığınız asker-sivil üst bürokratlar da Amerikancı değil miydi? Öyleydi, ama işten atıldılar, bizden oldular, diyebilirler. İşin aslı Erdoğan ne kadar ve niye anti-ABD ise, o paşalar da o kadar anti-ABD idi. Fakat, konu Vatan Partisi de değil, konumuz Amerikancılık.
Ulusalcı kesimler dahil Türkiye'de medya, bürokrasi ve siyaset dünyasında Amerikancı olmayan sivrilmiş şahsiyet yok gibi diyoruz... Çok ağır bir iddia... Kimseden gık çıkmıyor. Hayır, öyle değil diyen yok. Kanıksamışlar, hoşlanıyorlar, iltifat gibi geliyor. Daha da ileri gidiyorsunuz, bunlar ajan diyorsunuz! Ses yok. Çünkü zaten biliyoruz diyorlar, bayat haberi niye tekrarlıyorsun!
Son seçimde ben de Amerikancıydım örneğin. Bunu açık açık yazdım. Nasıl mı? CHP'yi destekledim. CHP'yi de ABD'nin desteklediğini biliyordum, onu da yazdım defalarca. Ne ki bu Amerikancılığın iki hafifletici mazereti var. Biri kimseyi kandırmamam, "Başka çare yok, herkes Amerikancı, bari içlerinde en iyisini, Erdoğan'a karşı en çok kazanma ihtimali olanı destekleyelim!" demem. İkincisi de ABD'nin CHP'yi en çok serçe parmağı ile desteklemesi.
Y-CHP edebiyatı yapan dostlar "biz demedik mi" demesinler, eski CHP de en az yenisi kadar Amerikancıydı. Paşalarımız ne kadar milliciyse, Baykal da o kadar milliciydi.
Bunların kimseyi şaşırtmaması, bundan sonra da şaşırtacak olmamasının nedenleri üstünde de çok durduk. Piyasa bu. Alan razı, satan razı. Bizim sol insanımızın kapitalizm, emperyalizm karşıtlığı bu kadar. Yani yok. Cidden yok.
Bizim sol insanımıza bakın. CHP'ye bakın. CHP tabanına bakın. Büyük çoğunluk küçük dünyaların, küçük çıkarların insanları. Bilgi, birikim, akıl anlamında moral bozucu sığlıktalar. HDP'ye bakın, HDP'ye oy verenlere bakın. Aynı şey. HDP-PKK'nın ABD çocuğu olduğunu onlar da görüyor, ama seviyorlar bir kere, çatlayın!
Herkesin gözü kulağı CNN'de, FOX'da. Bu yayınları ABD yönetiyor, bu çok açık. Nasıl Türkiye'deki subaylar Amerikancılıklarına göre terfi edebiliyor, üst düzey rütbeleri birtakım erginlenme ritüelleriyle alıyorsa, bu yayın organlarında yükselenler de benzer erginlenme sınavlarıyla oraya geliyor.
Ama "sosyalistlerimiz" bile huşu içinde efendilerini izliyor. Buralardan birisi herhangi bir nedenle elendiğinde (veya elenmiş gösterildiğinde) sol-sosyalist yayın organlarımız onları havada kapıyor!
Çünkü temel bozuk. Sol insanımız ara sıra nasıl yalan söylerse söylesin asıl düşünme organları olan keyif merkezleriyle sosyalizm düşmanı artık. Çünkü bu düzen içinde rahatı, kazancı, lüksü, seyahati iyi. En çok çocuğu için kaygı duyuyor. Daha da iyi bir okulda nasıl okur. Daha da iyi bir kariyeri nasıl kapar? Başını bağla diye, burada bira içemezsin diye kötek atan çıkar mı? Solculuğun kırmızı, pembe, mor çizgisi buraya kadar.
Ne yüksek insani değer bilir, (gerçekte bilir, bulur bulmaz yok etmek için), ne yoksulların derdi onun derdidir, ne adalet duygusu vardır (HDP'ye bu kadar oy nasıl çıktı, 30 yılda onca yaptıklarından sonra), ne vatan sevgisi bulunur, ne edebiyat hasleti. Türkiye'de yaşar Türklük düşmanıdır ya da Kürt düşmanlığıyla övünür... Bu ülkenin ekmeğini yer, en çok bu ülkeyi pisletir, tahrip eder, tüketir. Öyle bağnazdır ki cahilliğinin kokusuyla yanına yaklaştırmaz. Türkiye solcusu solculuğun en büyük predatörüdür.
Derdimiz medeni bir ülkede demokrasi içinde yaşamaksa eğer, sadece buysa ufkumuz, bunu da buradaki çoğunluk istemiyorsa, ABD'ye sığınmak şaka falan değil, en "solcu" çözümdür.
Artık Amerikan projelerinden hangisinin yüce amacımıza daha uygun olduğunu aramızda kıyasıya tartışabiliriz. Amerikan yaşam biçimi kırlardan şehirleri mi kuşatsın, şehirlerden kırlara mı yayılsın?
Bu ışıklı yolda birbirinden daha acar yayınlarımız, gruplarımız var, CNN, Fox, Birgün, Sözcü, Metis, İletişim, Boğaziçi, Bilgi, Çankaya, Cihangir... Tatlı bir rekabet içinde kim daha iyi oynuyorsa o kazansın.
Yine de sadece ahlak için, sadece mertlik için bu güruhtan birileri şuna açık cevap versin: Ülkede bir "diktatör" varsa, ABD ile ona karşı işbirliği meşru mudur, değil midir? Eğer bu ayıp değilse saklar gibi yapmak niye? Fakat, eğer daha tehlikeli olan AKP değil, ABD ise; AKP ile işbirliği elzem midir değil midir?
Bu iki yol dışında gündem koyan, bu sefil gel-git dışına çıkabilen ciddi bir muhalif güç görmediğimize göre!
Cevap alamayacağımızı bile bile soruyoruz. Cevap vermeyeceklerdir, çünkü kapalılık, karartma, yalan, dolan, sahtekarlık Türkiye solunun karakteridir.
NOT: Bir önceki yazımı hazırlarken geçen Ekim ayında gündeme oturan çok ciddi bir iddiadan yeni haberim oldu. Frankfurter Allgemeine'de uzun yıllar editörlük yapan önemli bir Alman gazeteci, Udo Ulfkotte pek çok Alman gazeteci gibi kendisinin de CIA hesabına çalıştığını ve yalan haberler yaptığını itiraf ediyor. Bu gazeteci Türkiye'de bazı (daha çok hükümet yanlısı) yayın organlarına röportaj vermiş, Türkiye'deki CIA hesabına çalışan medyacıları isim isim ve satın alınma yöntemleriyle ifşa etmiş. İşin ilginci bu çok hayati iddiaların merkez ve sol medyaca hiç dikkate alınmaması. Bahaneleri hazır olmalı: Gazetecinin hükümet lehine kimi ifadeleri... Demek ki bizim medyamız ve solcularımız için bugün için kendilerine yakın tavır aldıktan sonra CIA ajanı olmanın hiçbir haber değeri yok! Yalan haberi kendileri de yapıyor.
Anlaşılıyor ki Türkiye solunu ABD güdüyor!
Yalnızca yazıda bahsettiklerimiz değil, pek çok veri, bilgi ve belge bunu gösteriyor. Sonra "edebiyattaki yolsuzluk" üstünden, "tıptaki vurgun" üzerinden kampanya yapmaya çalışıyoruz. Komik oluyoruz!
Kaan Arslanoğlu