Aşırı “insanlaşma”: insan türünün “Rachel Corrie hali”

                                Aşırı “insanlaşma”: insan türünün “Rachel Corrie hali”

                                                                       Bir şeyi söylemenin en etkili yolu o işi yapmaktır.

                                                                                                                                 J. Marti

Bir insanda olabilecek en yüce erdem nedir? Cömertlik? Sabır? Fedakarlık? Empati? Tevazu? Kararlılık? Cesaret? Bu erdemlerin birçoğu birbiriyle akrabadır ve hepsi de saygı duyulacak erdemlerdir. Fedakarlıkla cesaret iç içe geçmiştir; bedel ödeme bunların doğal sonucudur. Bir fikri savunan ve bu fikir uğruna fedakarlık edip bedel ödeyen bir insan, başkalarında saygı uyandırır. Söyledikleri yanlış olsa bile o yanlış uğruna ödediği bedel saygındır. Tersi bir durumda en doğru şeyi savunsa dahi, bunun için hiçbir bedel ödemeyen insanda itici bir şeyler vardır.

 

Bedelsiz söz, maliyetli yaşam

Doğruları söylemek elbette önemlidir ama en önemli şey bu değildir. Ödenmemiş ya da başkalarına ödetilmiş bedeller bu doğruları değersizleştirir, içeriğini boşaltır.

 Açgözlü olma.

Yalan söyleme.

Başkalarına yardım et.

Hammurabi kanunlarında ya da insanlık tarihindeki en ilkel kabilelerin kültürlerinde bile bu ve benzeri ahlaki öğretiler görürüz. Yani bunları dile getirmenin özgül bir yanı yoktur. Bunları söylemek bir insanı saygı duyulması gereken bir ahlak teorisyeni yapmaz. Bunları söylemenin fazla bir maliyeti de yoktur. Ancak bunları yaşamanın bazen çok ciddi boyutlara ulaşan bir maliyeti vardır. Yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, kendini başkalarının yerine koyabilmek, yardımlaşmak vs. Bunlar bir insanın yaşamında ciddi bir kısıtlama gerektiren davranışlardır. İşte esas saygı duyulacak olan budur.

 

Bilgisayar başında erdem!

Bilgisayar başında “başkalarının acılarını paylaşmalıyız” diye facebook gönderileri “share” eden “like” edenler saygı uyandırmaz ama hiçbir maddi karşılığı olmadan İngiltere’den çıkıp cumhuriyetçilere yardım etmek için İspanya İç Savaşı’na giden ve 30 yaşında ölen yazar Christopher Caudwell saygı uyandırır.

Şu an okuduğunuz yazıyı benimseyerek okuyor olsanız dahi beğeninizde büyük boşluklar vardır. Bu yazıyı yazmak, bir oda, bir bilgisayar, insani bir oda sıcaklığı, yeterli bir tokluk, kısacası asgari bir konfor gerektirir.  Bu yazı masa başında bilgisayarla yazılmıştır ve yaşamla sınandığına dair elinizde hiçbir kanıt yoktur. Erdemler, ancak yaşamla buluştuğunda hak ettiği saygıyı görür. Kalem-klavye başındayken söz edilen erdemlerin hangisinin sahte hangisi gerçek olduğu, ancak yaşamla sınandığında ortaya çıkar.

 

Başkasının acısı nasıl hissedilir?

“Başkalarının acısını hissetmeliyiz” cümlesi tvittırda, feysbukta, üniversite kantininde, bar koltuğunda ya da bu yazıda suya tirit bir klişedir. Ancak Amerika’dan Filistin’e gelip Filistinli bir ailenin evi yıkılmasın diye mücadele ederken İsrail dozerinin altında kalan Rachel Corrie’nin yaşamında, bu cümle, erdemin saf hali olarak yüreğe oturur.

Başkasının acısı işte böyle hissedilir; Rachel Corrie’nin dünyaya, tarihe ve bizlere yaşamıyla söylediği budur.

Söylediklerinden muhtemelen kendisi bile habersizdi!

Rachel Corrie ve onun gibiler, bizim gibi sıradan ve çoğunlukla da günübirlik yaşayan insanlara eşikler üretir; yaşamlarını, kanlarını vererek… Onlar, vazgeçtikleriyle insan türünün ileri uzantılarıdır; “insanlaşma ansiklopedisi”nde “erdem” sözcüğünün anlamını zenginleştirirler.

 

İnsan türünün “Rachel Corrie hali”

Rachel Corrie gibiler, biz sıradan insanları gülünçleştirir, karikatür haline getirir. Yaşamıyla “fedakarlık” ve  “vicdan” sözcüklerini nasıl da derinleştirmiş, sözcükleri asıldığı yerden indirip hayatla nasıl da birleştirmiştir.

J. Marti “bir şeyi söylemenin en etkili yolu o işi yapmaktır”  demişti. Rachel Corrie ne demiş olursa olsun bundan daha iyi söyleyemezdi.

 

İnsanlaşmanın “doz aşımı”

İnsan türünün bir “Rachel Corrie hali” vardır; insanın bu türü, bir ahlaki konumu, insanlaşma sürecinde bir eşiği temsil etmektedir. Rachel Corrie,  insanın bir çeşit “aşırı hali”, insanın “aşırı insanlaşması” dır. Kendi insanlığını yüklenmemiş olanların da insanlığını sırtlamış, içinde başkaları için de insanlık taşımaktadır. Sonunda yaşamını yitirdiği için onu  “yanlış” zamanda, “yanlış doz”da fazlaca “insanlaşmış” bulanlar çıkacaktır.  Ama tam da böyle “aşırı”ya gitmiş muhterem ölüler yüzünden sürmüyor mu insan türünün varlığı? Sokrat’tan Bruno’ya, Spartaküs’ten Müntzer’e… Hepsi de “aşırı” insanlardı, “fazlaca” insanlaşmışlardı. Her muhterem ölü, insanlığın belleğinde hak ettiği yeri er geç alır. Rachel Corrie öleli 12 yıl oldu. Onun 24 yaşında genç bir kadın olarak vazgeçtikleriyle, yazdığım bu yazının sözden yapılmış olmasından kaynaklanan hafifliği ve yaşamla sınanmamış uçuculuğu arasındaki korkunç bir zıtlık var. O 12 yıldır ölü, ben ise hala yaşıyorum.  Kafatasım kırılmamış, bir buldozerin altında kalmamışım ve bu yazıyı yazabiliyorum. Bu yazıyı yazarken duyduğum utanç, onun sadece “insanlaşma” etkisini değil aynı zamanda  “insanlaştırma gücü”nü gösteriyor.

“Büyük  ölü”lerin büyüklüğü böyledir işte; insanlaşırken insanlaştırırlar da.

Büyük bir olasılıkla hepimizin içinde bir yerlerde bir “Rachel Corrie hali” var; bazılarımızda hemen elimizin altında, bazılarımızda ise çok derinlerde gömülü ve fazla kullanılmamış olarak... İnsanlaşmak için bu yönümüzü bulunduğu yerden çekip çıkarmak, büyütmek, buna tutunmak, bu halimizin altını çizmek gerekiyor.

                                                                                                                    Taylan Kara

                                                                                                     taylankara111@gmail.com

Facebook
yorumlar ... ( 21 )
23-04-2015
23-04-2015 01:18 (1)
İnsanlığın yüzüne inen bir tokat gibi Rachel Corrie, o ve onun gibi aşırı insanlaşmışlar yüzümüze vasatlığımızı vuruyorlar. T Kara yapmış yine yapacağını. Biz dünyadan iz bırakmadan giderken aşırı insanlaşmışlar yüzyıllar boyu anımsanacak...Önemsiz Bir Ölümlü ...
23-04-2015 10:05 (2)
Sokağa çıkmayıp, eyleme katılmayan, sıcak evlerinden ahkam kesen, hayat görüşü ve tatmini bilgisayar başında, arkadaş toplantılarında zeka gösterileriyle sınırlı cücük insancıklar var, bir de üstüne vazife olmadığı halde, hiç tanımadığı insanların sorunları için hayatını ortaya koyanlar var. Fazla uzağa gitmeye gerek yok. El Fetih saflarında savaşan, bazıları hayatlarını kaybeden devrimcilerin bir benzeri günümüzde yok. Solun, günümüzde tinselliğini kaybetmesidir bu (dinselliğini değil).
23-04-2015 10:06 (3)
yazıyı okuyunca anladım ki...insan degilmişim...henüz olamamışım... ileride bir gün olurum belki...kim bilir? teşekkürler sayın Kara..
23-04-2015 10:26 (4)
Bir suya trit klişe: İnsan olma,bencil olmama,en azından bir empati kurma davranışını öğrenemeyişimizin, öğretemeyişimizin dışında çocukluktan itibaren öğretilen çoğunlukça ve en çok da aklı başında görünen adamlarca desteklenen ve beslenen bir 'zinhar aşırı insan olmama öğretisi' var.Bknz muhtelif sayısız atasözü. Üstelik bu 'aşırı insanlar'ın toplumda edindikleri daha doğrusu maruz kaldıkları demeliyim psikolojik baskı ortamına dayanabilmek bile insan üstü bir ruh hali ile açıklanabilir. Emel Sakınç
23-04-2015 11:49 (5)
valla 23 nisan sabahı Porter'la başlamışken mesaiye ilaç gibi geldi bu yazı ve yorumlar. bissürü vik duyucam ama, problem yok. ben doğru bildiğimi söylemezsem içim vikler. içim vikleyeceğine millet viklesin! madde madde gidelim. 1. hiç dünyayı kurtarmayı düşlemedim. ordan vikinin biri çıkar: "hiç dünyayı kurtarmayı düşlememiş bi küçük burjuva kalıntısı" diye vikler. çıkma viki! bi de, o "cücük" de kopiraytı bana ait bi laf. kullanma. ille cücüğü yemek istiyosan bize gel. yediririz. 2. übermensch, "aşırı insan" falan olduğum iddiasında da diilim. sıradan bi adamım. ama gözlem ve olgular arasında kartezyen / nonkartezyen ilişki kurma becerilerim ve hafızam fena değildir. bana sunulan bir üründe o ürünü sunan / yaratmış olan kişinin imalat sürecindeki dünya görüşünde bence kusurlu olan kısmı da şakkadanak söyleme huyum vardır. 3. şehadet mertebeleri konusunda sanırım biraz fikrim var. herkese şehit muamelesi yapılmasını da hakkaten pek doğru bulmam. NİYAZİ kime denir iyi bilirim yani. +
23-04-2015 11:49 (6)
+ 4. asıl bombaları buraya sakladım. buradan şimdi sallayan vikilere bi soralım bakalım. ARTİN PENİK kim? 10 ağustos 1982'de Taksim'de ne olmuş? yarın da cenosit menosit diye vikleyecekler ya bi kısmısı vikidivikviklerin. ne olmuş acaba? ARTİN PENİK kim? 5. amariha'yı 63'te protesto eden Thich Quang Duc hangi eylemi yapmıştır? A: kullanılmış bi tuvalet kağıdını amarihan konsolosluğu sandığı liberya konsolosluğu önüne bırakmıştır. B: temsili amarihan işgal kuvvetlerine çiçek ve pirinç vererek savaşı kınamıştır. C: ejakülatını bulaştırdığı ve 12 yıldır sakladığı mendilini yine amarihan konsolosluğu sandığı yenizellanda (annem öyle okuyo. anadil!) konsolosluğu önüne bırakmıştır. D: savaşı temsil eden bi klozeti amarihan konsolosluğu önüne getirmiş, ama sifon ayrı olduğundan üzerine ancak maşrapayla su dökebilmiş ve bu sayede sonsuz barışı ve halkların kardeşliğini şeyetmiştir. E: gayet sakin bi şekilde kendini meydanda ateşe verdirmiş ve gıkı bile çıkmamıştır. selvi boylum al yazmalım! ++
23-04-2015 11:50 (7)
++ sevgi neydi? emek isterdi. şehadet neydi? büzük isterdi! 6. herkesin kafasında bi rachel corrie güzellemesi yapma özgürlüğü var sanırsam. aha da bu da benim size, bu da benim size, bu da benim size, hediyeeem olsun! TAMAMEN KURGUDUR! melek reyçıl bi amarihan ortasınıf ailesinin gızı olarak dünyaya geldi. 80leri iğtiğ, sıtarvors, maykılceksın, volkmen karesi ile tamamladı. 90larda da teknolocinin ve amarihan parasının gıymatının tadını çıkarttı. kolorado senin, kuzeykerolayna benim, izci kampı mampı gezdi. 97-98 gibi yüksek öğrenime başladı. sanat dersleri için bıraktı. yaşlıya, börtüye böcee yardım ediym ben dedi. haysıkuğl süresini sivilcememeli, fazla soluk benizli ve akne vulgarisli olduğu, babasının para azlığı diş tellerini ertelettiği ve zaten bütün kuzey amarihadaki beyaz kadın nüfusunun %90'ı yapısal çirkin bulunduğu için fazla erkek arkadaş bulamadan geçirdi. o esnada kalırpiğpılın da en azından öpüşme deneyimi ve belki sonrası için bi alternatif olduğu fikrine alıştı. ++++
23-04-2015 11:50 (8)
++++ sonra bigün dediler ki melek reyçıl'a, "ya reyç, israil'de durum böyleyken böyle; bi gidek. hem barış aktivisti felan oluruz; midıliğst görürüz; gosgoca amarihanyanın vatandaşıyız; kimin büzüğü yer bize el galdırmaya; hemi de bi amarihanyalının asli görevi dünyaya barış, demokrasi ve insan hakları götürmektir; galk gız reeeyç, sivilceni yolda sıkarsın; hem gayet ter kokulu arap çocuklar falan da var"! tam olarak böyle dememiş olabilirler. ama şimdi kafamda öyle tasarladım. sonra bu reyç her bitli-kuzeyamariha-ortasınıf-üniversiteçağı-insanı gibi sırtına dürme yatağını ve matarasını aldı, ayaklarına tirekink ayakkaplarını giydi (parmak arası da çantada), hamamelis ve tentürdiyot falan koydu çantasına (ama gazlı bez koymadı. niye? çünkü Gazze'ye gidiyodu. Gazze. Gazza. Gauze!), yola düştü. emin olun sevgili vikleyiciler, Reyç'in aklının ucundan bile geçmemişti bi israel buldozerinin üzerinden geçeceği! çünkü o amarihalıydı! her daim haklı idi. antaçıbıldı! yaşasın dünya barışıydı! +
23-04-2015 11:50 (9)
+ buradan ikaz ediyorum. aklınızın ucundan geçmeyen bazı şeyler omurganızın üzerinden geçebilir! orası çıfıtistan. adamı öttürürler. amarihalıya elyın muamelesi yapmazlar. 7. şimdi elimizi vicdanımıza koyalım vikiler. bu arada, şunu da belirteyim, bence şehadet mekaniği gayet dinsel modülle alakalı ve kesinlikle evrimin bi oyunu. ha ama bunun evrim sürecinde belirli bi yararı olmayaydı böyle olmazdı! onu da düşünmüyor değilim. sadece kutsallık atfetmiyorum. o kadar. ama sıkala kurabilirim yine de. kim gerçek bi amaç uğruna, gayet bilinçli bi martirdım seçmiş? kim NİYAZİ olmuş? soru açık. cevap da çok açık da. hadi hayırlısı. önemli bi not: benim sizlerin çoğu gibi emosyonlarım olamıyor. Vulkan'dan gelmiş benim atalarım. duygularınızı anlayamıyorum. o yüzden böyle normal olsam bana da gayet DOKANAKLI gelecek, ruhumu falan OKŞAyacak yazıları ben anlamıyorumdur belki. ama ister vur, ister OKŞA, ben böyleyim! benim adım Tatar Ramazan... değil! arif yavuz aksoy 23 nisan'ı eda etsss ve mucks
23-04-2015 13:09 (10)
ben ben ben ben.ne güzel insanın tüm dünyayı /dünyasını) güçlü ve özgür bir benin üzerine inşa etmesi.
23-04-2015 13:53 (11)
Sn Kara, tşk. Duyarlı bir insanı böylesi duyarlaştırıcı bir yazıyla aktardığınız için. Kendi konumunuzu hafife almayın ama. Böylesi insanların yaptıklarının 1-unutulmaması ve başkalarına kısa yoldan aktarılması için 2-örnek olabilmesi için, yaptığınız şey önemli. Sadece nötr-tarihe not düşme değil; olayı erdemle ilintilendirmek, kuşkusuz başka bir anlam ve öneme sahip. Çünkü içinde bulunduğumuz -köşedönücülüğün, işinibilirliğin, egoizmin-narsisiszmin zirveye taşınmış olduğu- bu dönemde bu "şey"in adını koymak da bir yol ayrımı. Erdem mi enayilik mi? Ancak, ülkemiz şartlarında sosyal medyadaki, "kolaycılık" nitelemesi yapılabilecek paylaşımların bir kısmını fazla hafife almamak da gerek. Çünkü, bu küçümsediğimiz mesajlarla davalık olan, hapse düşen, işini kaybedenler giderek artmakta. Ayrıca çoğunluğun ne düşündüğü, hala bir kısım insan için çok önemli bir konum belirteci. Bu yüzden, "eylemeye yatkın"lar için, olumlu örneklerin-yorumların kitlelere aktarımı da işlevsel olabilir.Mine
23-04-2015 13:54 (12)
Ayırtına varmak gereken bir önemli konu da bir eylemi, yapılma gerekçelerinden ya da yapanı onu yapmaya iten gerekçelerin ne olduğundan bağımsız değerlendirmek, yorumlayabilmek olsa gerek. Bir çok edebiyatçı, sanatçının karakterlerinde görebileceğimiz psikopatolojiler ürettikleri ürünün "sanat eseri olma-addedilme" niteliğini etkiler mi? Basit ve başka bir bakışla; mesela, belli bir yaşın gerisindekiler için daha çok geçerli olduğu üzere, sosyal dolduruş nedeniyle hekim "edilenler"in "iyi hekimlik yapamayacaklarını iddia etmek mümkün mü? Kişiyi, eylemini ve onu bu eylem(ler)ine yönlendiren, ona ve ortama özgü nedenlerini, hepsini, hem bir arada hem de bütünlüklü değerlendirmek gerek. Bu değerlendirmeyi indirgemeciliğe de yüceltmeceliğe de sapmadan yapabilmek ise ayrı bir nitelik. Saygılar, tşk tekrardan. Mine
23-04-2015 14:23 (13)
Ven ven ven Maria, te quiero, ven ven ven. Güzel şarkıdır. Gipsy Kings söyler. İspanyolcada v'ler b diye okunuyo ya. A 10 nümero adsızı, sen sen sen ne diyon? Benim dediğim de, kimliğim de belli. A bulaşık. Sen ne diyon? Bana bulaşmak dışında fonksiyonun ne? Boyutunun ne olduğunu anladık, tamam. Kaydadeğer bişe değil. a.y.a. işlevsss
23-04-2015 16:29 (14)
"Büyük idealist Sinyor Mussolini, İtalyan Ansiklopedisi'nin "F" harfinde faşizmin ne demek olduğunu anlatırken der ki:"Faşist hayata hor bakar... Yeryüzünde saadetin mümkün olacağına inanmaz... Faşizmin anladığı hayat ciddi, ulvi ve dinidir..."" Oysa" insan çok yönü, binlerce yönü bulunan bir varlıktır-en büyük şansı ve mutluluk kaynağı da budur; ve insan, ancak belli bir süre sanki böyle bir varlık değilmiş gibi yaşayabilir."
23-04-2015 17:46 (15)
Bu dünyadan başka hiçbir dünyanın varlığına inanmıyorum. Wishful thinking başka. Ütopyaların alayına karnım tok. Çünkü biliyorum ki, mal bu, malzeme bu. Hayatın ciddi olup olmaması da tartışılamaz. Ciddiyetle ne kastedildiği muğlakken. Kavram-ad eşleştirmeleri bana hiçbişe ifade etmez. Çünkü ulvi ya da dini hayat tamlamalarındaki zıkkımı ben algılayamıyorum. Algıladığı iddiasında olanlar da zaten birbirlerinden bu kadar farklı şeyler mırıldarken... Ölçülemez, mukayese edilemez şeyler üzerinden tanım yapmaktır tam da zaten faşizm. O yüzden dinci faşist olur. Kendini solcu sanan faşist olur. Bunlar hep kendilerine kolayca düşman yaratabilir. Cephe kurduklarında da aralarındaki bağ rasyonaliteye değil, bu iman ilişkilerine ve daha da önemlisi, ortak düşmana karşı birlikte hareket edilirse o anda ya da gelecekte gelebilecek mükafatın akılsızlar için sunduğu cazibeye bağlıdır. Cennet, asr-ı saadet, vaadedilmiş topraklar, ülkü mabedi, sınıfsız dünya, 1001 gece masalları! Ha guzuma. a.y.a.
23-04-2015 20:16 (16)
Sevgili a.y.a. Direk sana yazıyorum, sabahki yorumumu iz bırakmadan sansürleyenler ve onların şakşakçılarıyla işim yok. Şöyle bir şeyİer yazmıştım, her delikanlı insan gibi sürekli iskandinav korektliği içinde olmayıp hangover bulunduğumdan ifade biraz dağınıktı, tam da hatırlayamıyorum. "Cuma günleri ibadet güzel oluyor, biraz günah çıkarma, biraz şeytan taşlama...Önceki yazı da gündelik küçük ve taşralı kaygılarımızı da hipotenüs gibi göstermişti. Azizler serisinin devamını diliyorum, biraz da batılı ve beyaz olmayanlara yer verelim ama. Auschwitz ayinlerini de çok boşladık bu arada. Böylece bir şey yazmayıp hep daha iyisini yapacakları günü bekleyerek haset berkitenlere de bilim, günlük siyaset gibi galiz meselelere cigabaytlarca yazı dökenlere yine bir tokat çarpma fırsatı vermişsiniz sayın Kara, emeğinize sağlık. Sıcak evinde elinde muffin-wiski de olabilir- sokağa inmeden dünyevi konularda fitne saçan münafık öküzlerden biri" YÜ
23-04-2015 20:29 (17)
16 NO lu yorum için YÜ'ye yanıt: Önceki yorumunuz isimsizdi ve sataşma içeriyordu. Defalarca ilan ettiğimiz kurallarımızda bir değişiklik olmadı. "Sansür veya şakşakçı" sözleri ise hiç yakışık değil. (Eğer gerçekten Yağız Üresin iseniz, birileri bizleri işletmiyorsa) Müdüriyet
23-04-2015 20:29 (18)
aya'nın unuttuğu bir şey var; insan bir kötülüğe karşı, direnir, mücadele ederken özünde bunu "zarar görenler" için yapmaz; kendi "ruhu" için yapar. Zalimden, zulümden kendini ayırmak için! Rachel'in de ne Filistinli'ler, ne de "bana bir şey olmaz" ya da "kendini öldürtmek" için o gün dozerin karşısına dikildiğini düşünmüyorum. Kendi "ruhu" için oradaydı! Hesaplı olduğunu düşünmek güç; o tankın karşısına dikilen Çinli de o anda orada kendini bulmuştur. İnsan "gözünün önündeki" (görmek istemeyen için hiç bir zaman görülemez!) bir zalimliğe "itiraz" eder ve "nasılsa" ölmüş olur! Abartmayalım ama saygı duyalım! Saygı duymayı becerecek bir kişisel geçmişimiz yoksa da susalım! Her şeyi anlayamayabiliriz! Anlamak salt zekaya ait değildir; deneyimsel geçmişin önemini inkar edenler önemli ayrıntıları atlayabilir; kısaca "ben bu duyguyu, bu insanları anlamıyorum" demek bu kadar mı zor? aya'nın eleştirileri "belli bir solcu tipi" için geçerli ama sanırım bu "kızcağız" için değil. ogürsel
23-04-2015 22:09 (19)
Of kors ayem. Bu kadar atar kimde var? Onca derdim var; iş aile, şuraya atar yapınca üzülüyorum, uykum kaçıyor. Tam herhalde hata bendedir, hangoverdan sürçmüştür elim diye davranıp o kısmına sorry yazacaktım, görüyorum ki sansürlemişsiniz sevgili kardeşim? Çok beylik ve - tekrar eden?- soluk benizli kahramanlık hikayelerinin çoğumuzun içinde bulunduğu bir tutumu da küçümser bir şekilde kafamıza kakılmasının ve bunun genelde bir çekememe güdüsüyle şakşaklayanların (alkış oluyor; aklınıza sağlık oluyor) eleştirilmesi niye sataşma? Sokağa çıkmayıp ahkam kesenler ibaresi sataşma değil mi yani? Teflon değiliz, alınıyoruz. Hem isimsiz de değil, yazıda ve altındaki klişeperest yorumlarda hedeflenen kalemşorlardan biriyim deniyor. Ayrıca a.y.a.'dan önce arızayı yapmışken arkaya kaldığındam tazminat istemeliyim. Böyleyiz biz BENci şımarık ergen egomanlar :) Herkes asil ruhlu olmak durumunda değil, bizimkisi asi olanı. Gerçekten sizin, Yağız Üresin.
24-04-2015 20:49 (20)
Sayın Kara yazılarınızı beğenerek okuyorum, sitenizi de yüksek seviyesinden dolayı takip ediyorum. Yazılar yüksek düzeyli ancak yorumlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Ergen düzeyinde yorumlar, egosu hipertrofik kişilerce yazılmış belli ki. Yazılarla tezat oluşturuyor. TG
25-04-2015 13:20 (21)
İnsanlaşmak iyilik , insanlaşmaya karşı direnmek kötülük halidir. Son yirmi yıldır bu durumun ortasını keşfeden ve vicdanını keyfe bırakan bilgisayar kalemşörleri doğal sonuçtur. "BÜYÜK ÖLÜLER"den olmak yani başka deyişle ; ölerek büyümek kendi için değil, başkası için olursa mümkündür.Aynı zamanda Ölerek büyümek tarihi yapanların erdemidir. "AŞIRI İNSANLAŞMAK" HERKESİN özelliği olabilecek genel bir şey değildir, olamaz. "BÜYÜK ÖLÜLER" ÖLÜYKEN de DÜNYAYI İNSANLAŞTIRIRLAR elbette. KÜÇÜK ÖLÜLER ise BİR VARMIŞ , BİR YOKMUŞ gibidirler. İzleri gene insandır. Kendileri için küçük küçük ölmüşlerdir. Büyüklerin ölümü ile küçüklerin ölümü toprak, su ve hava kadar ardışık bileşkelerdir. İnsanlık "aşırı insanlaşmaya" muhtaçtır. Diyalektiğin GEREĞİDİR BU. "Aşırı insanlaşmak" hızlı tarihin de yapımcısıdır. Bunun için de bize "aşırı" gibi gelir. SN KARA kaleminizi ustaca ve çok kişilikli buldum. Özenle okudum Esenlik diliyorum Saygı ile. leyla erdem yiğit
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210864
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.