Gezi kalkışmasından hemen önce Erdoğan’la Obama neler konuştu?

Erdoğan son büyük yolsuzluk skandalını kendisine karşı Gezi’den sonraki ikinci büyük darbe diye niteliyor. Gezi’den hemen önce Erdoğan’la Obama ABD’de ne konuşmuşlardı? Hükümet yanlısı medyanın büyük zafer gibi yansıttığı o görüşmede gerçekte neler yaşanmıştı? İşte size “Kayıp Devrimin Öncesinde” adlı tefrika romandan Gezi olaylarından hemen önce yayımlanan bölümleri. Yayımlanma tarihleri 26-27 Mayıs 2013.  

Romandaki baş kahraman “Kozmik Bilinç”in sadece Obama, Erdoğan görüşmesiyle ilgili şahitliğini kırpıp aldık:

 

Amerikan Başkanı’nın Korkunç Niyeti Açığa Çıkmıştı (26 Mayıs’ta yayımlandı)

(…)

Ben Hatay sokaklarında nabız yoklarken ülkenin güçlü şefi Paditör, Amerika’ya gitti Büyük Başkan’la konuşmaya.  Neredeyse tüm medya Paditör’ün arkasındaydı. Bu sefer işi bitireceklerdi, Amerika ve Türkiye artık her zamankinden daha çok milli birlik ve bütünlüğe ihtiyaç duyuyordu kendi aralarında ve Esad da yolun sonuna dayanmıştı. “Yok öyle değil, ABD Suriye’de çok heveskar değil, onun planı başka” diyenler azarlandı, Paditör’ün Amerikan Başkanı üstündeki nüfuzu güzellendi. Ve nitekim ABD’de muhteşem bir karşılama. Sonra…

Sonra aynı gazeteciler bir çark ettiler ki, değme pankreas güreşçisi öyle fırlatamaz kendini ringin dışına. Meğer zaten Paditör de savaş istemiyormuş, orada bu konuda mutabık kalmışlar, bundan doğal ne olabilirmiş!

Ben hızla Beyaz Saray’a uçup içerdeki konuşmaları da dinlediğimden çıkışta Paditör’ün yüzünün aldığı şekli sizden daha iyi değerlendirebildim. Adamın epeydir sezdiği bir gerçek artık o konuşmalarla doğrulanmıştı. Paditör’ün moralini en çok bozan şey. Neydi biliyor musunuz?

ABD başkanı Esad’ı hiç sevmiyordu ve onu devirmek istiyordu, fakat bunu ağırdan alıyordu. Neden mi? Suriye muhalefetinin önemli bir bölümüne uzak durduğu için mi? Hayır. Oradaki Hıristiyanların geleceğinden endişe ettiğinden mi? Biraz, ama asıl sebep bu da değil. Petrol yok Suriye’de. Hayır, o zaten malum. ABD başkanı ÖSO’nun en az üçte birini oluşturan İslamcı militanlara bir tür popülasyon kontrolü uyguluyordu. Afganistan’dan, Libya’dan, Irak’tan, Çeçenistan’dan, İngiltere’den her bir yerden gelen bu militanları ABD kullanıyordu, ama sayılarının çok artmasından da hoşlanmıyordu. Bunların adedi belli bir düzeyin altında tutulmalıydı. Esad şimdilik bu nüfus planlamasını iyi yürütüyordu. Müdahale vakti, ancak sayı belli bir düzeyin altına indirildiğinde gelecekti, başka koşullar da uygunsa tabii.   

Paditör artık bunu anlamıştı ve korkunç rahatsızlık duymuştu. Hatta “Suriye’de terörist unsurlar var”, demeyi bile kabul etmek zorunda kalmıştı. Halbuki tüm o güçleri kendi gücü yapmak gibi bir hayal içindeydi. Onlara sözünü dinletebileceği gibi bir düş görüyordu. Tatlı düşüne su dökmüştü ABD Başkanı.

 

Sinir Gazı Kimin Silahıydı? (27 Mayıs’ta yayımlandı)

Paditör konuyu Suriye’ye getirmek istedikçe Amerikan Başkanı Kürt sorunundaki cesaretinden dolayı onu övüyor, cesaretlendiriyordu. Gerçi bundan da kıvanç duymuştu Türkiye’nin şefi, ama o iş bir şekilde yürüyordu ABD desteğiyle, oradan acil bir beklentisi bulunmuyordu adamın, desteğin sürmesi şimdilik garanti gibiydi, asıl Suriye konusunda adımlar atılması gerekiyordu ki, mevzu bir türlü rayına oturmuyordu. Bombalar boşuna mıydı şimdi! Boşuna gibiydi. Onca insan yine boşuna ölmüştü, gerçi Paditör’ün derdi değildi pek bu, esas büyük davaların yanında.

Son bir çare “sarin gazı” yani sinir gazı konusundaki belgeleri sunmak istedi. Bunlar da Mossad yardımıyla temin edilen kimi uyduruk kaydırık şahitlikler, raporlar, müphem fotoğraflardan ibaretti. Amerikan Başkanı buna da gereken ilgiyi göstermedi, çünkü gündeme sokmak istedikleri vakit piyasaya sürecekleri, konuğunun bir marifetmiş gibi toplayıp getirdiklerinin on katı ebatta sahte belge zaten kendi ellerinde de bulunuyordu. Üstelik seyrek bıyıklı ziyaretçisi “sinir gazı sinir gazı” dedikçe fena halde sinirinin bozulduğunu ayrımsadı. Ardından hafızasını yokladığında “sinir gazı” sözcüğünden değil bizzat karşısındakinden kaynaklandığını fark etti asap kabarmasının. “Ooo, my God” dedi içinden, “dostumuz ülke halkının sinirlerine kuvvet ver!” Günahını almayalım, karşısında son derece saygılı duruyor, aynı şekilde ölçülü konuşuyordu misafiri, ama bu saygı bile bayağı bir rahatsız ediciydi. Üstelik burada böyle durdukları halde onun ve yandaşlarının memleketlerine dönünce “Amerikan Başkanı’nı hiç iplemedik” tarzında böbürlenmeleri kulağına kadar geliyordu. Başkan’ın çok uzun kulakları vardı.

“Biliyorsunuz” dedi Paditör, “şimdi Esat’ın kullandığı bu sarin gazını ilk Saddam kendi halkına karşı kullanmıştı.” “I see” dedi Başkan, sadece bu kadar dedi ve konuyu yine “Barış Süreci”ne kaydırdı. İçinden “Yahu kardeşim, ne Saddam’ı, bu gazı 50’li yıllarda NATO soktu standart silahlar envanterine, o zaman Saddam daha kısa şalvarlı bir çocuktu, bu silah bizim silahımız, nereden Saddam’ın oluyor” diye geçirdi. Sahi, modası geçince daha 1991’de yasaklanmıştı sarin. Ziyaretçi bir daha konuyu açsa “Güzel biraderim, senin mitinglerde vatandaşının gözüne sıktırdığın gazların toplamı Saddam’ın kullandıklarını geçti” diyecekti, bereket demedi.

Zaten sıkıldım bu muhabbetten, oradan ayrıldım, yine Hatay’a döndüm.      

 

Facebook
yorumlar ... ( 1 )
04-01-2014
04-01-2014 10:41 (1)
özet: Kimyasal silah dümenini google finanse etti, gaz-silah(adıneyse) gürcistanda yapıldı, türkiye üzerinden(tayyibe rüşvetle) suriyeye sokuldu. true story bro.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210691
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.