Tavuk gerçeği ve şehir efsaneleri-1

Tavuk gerçeği ve şehir efsaneleri-1

 

"Soyut gerçek olmaz, gerçek daima somuttur."

V. İ. Lenin

 

İnsan Bu sitesinde tavuk etiyle ilgili tartışmada arkadaşımız Yavuz Dizdar'ın "Tavuk sanılan, piliç denilen kuş" başlıklı yanıt dizisi oldukça ilginç. Vatan Gazetesi yazarı Mutlu Tönbekici'nin 5 Ocak 2010 tarihli "Yoğurtlar artık niye bozulmuyor?” yazısı olmasa ve anneanneleri tarafından yayımlanmasından sonraki hafta sonu önüne konmasa imiş kendisi tavuk sanılan piliç, homojenize ambalajlı yoğurt, UHT uzun ömürlü kutu sütü ve ultrasonik homojenizasyondan geçen ayran başta olmak üzere gıdada endüstriyel işlemin (gıda terörü mü desek acaba?) ne büyük bir facia olduğundan bihaber olacakmış. İyi ki böyle güzel tesadüfler olmuş da konuya derinlemesine vakıf olmuş arkadaşımız. Hayat zaten tesadüfler zinciri değil midir? 

 

Dizdar'ın yanıt dizisindeki abartılı yaklaşımı "Büyük değişikliklerin küçük farkındalıklarla başlayacağı" özdeyişinden yola çıkarak Mutlu Tönbekici'yi Newton'la özdeşleştirmesiyle daha giriş kısmında taçlanıyor. Bu kritik konuda Tönbekici sayesindeki farkındalığının ardından yaptığı ev deneyleri ve ampirik gözlemleri ise her nedense Ziya Özel'in Zakkumunun kansere deva olması sürecindeki gözlem ve deneylerini çağrıştırıyor. 

 

Şimdi Dizdar'a kulak verelim yine: “Ülkemizde tavukçuluk aslında hayli eskidir ve aile şirketleri tarafından uygulana gelmiştir. Ne var ki 1990’larda çok hızlı bir endüstriyel beyaz et sektörü doğmuş, 40 günde 2 kilo ağırlığa getirip kesmeyi beceren uluslararası endüstri nedeniyle çoğu firma ya batmış ya da yeni teknolojiyle ortaklığa girmek zorunda kalmıştır. Bu dönem sonrasında da tavuk adı ortadan kalkmış ve hayvanları üreten şirketlerin hepsi markalarında “piliç” adını taşımaya başlamıştır. Tavuk ve piliç birbirinden tamamen farklı sonuçlardır, benim tavukla bir alıp veremediğim yoktur, ama piliç doğaya aykırıdır. Buna karşılık yine de beyaz endüstrisini asla sıkıntıya sokmak istemedim, ama onlara gereken düzeltmeleri yapabilmeleri için de en az iki yıllık bir süre tanıdımKonunun detayını anlatan yazılar önce Dünya Gazetesi’nde yayınlandı, beşinci yazının çıktığı sabah yaklaşan fırtınayı hisseden endüstri aramak zorunda kaldı.”

 

Dizdar, tavukçuluk sektöründeki bu hızlı bilinçlenme sürecinin ardından öylesine büyük bir otorite ve düzenleyici güç haline gelmiş ki beyaz endüstrisini (narkotik çağrışımı yapıyor) sıkıntıya sokmamak için iki yıl süre tanımış. Sanki Tönbekici’nin yazısının ardından gerçeği birden bire keşfeden birisi değil de Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Kodeks Alimentarius, Sağlık Bakanlığı,  Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,  gibi düzenleyici bir  kurum gibi tutum alıyor.

 

Şimdi 80’li yıllara dönelim. Yıllık kişi başı tavuk eti tüketimin 4 kg’ın altında olduğu yıllara, hatta kişi başı tüketimin çok daha düşük olduğu 60’lı, 70’li yıllara. Tavukçuluk sektöründe Atatürk öncülüğünde 30’lu yıllarda başlatılan kamusal araştırma, geliştirme ve üretim faaliyetlerinin yeterli bir düzeye ulaşamaması, özel sektörün de bu modern faaliyet alanının içine girememesi nedeniyle toplumun beyaz et gereksinimi karşılanamıyordu o yıllarda.  Bu yüzden iptidai şartlarda yetiştirilerek pazarda canlı olarak satılan tavuk ve horozlar ya oracıkta kesilir ve tüyleri yolunur ya da eve getirilip bahçede, sokakta kesilir, yolunur pişirilir soframıza pek nadiren konuk olurdu. Tabiatıyla tavuk eti kırmızı etten 3-4 kat pahalıydı. Oldukça seyrek yiyebildiğimiz tavuk, pişirildiğinde mahallemize türüm türüm kokusu yayılırdı, elbette çok lezzetliydi, komşuda pişer ama çok kıymetli olduğu için bize düşmezdi.

 

 

1960’ların başından bugüne nüfus yaklaşık üç katına çıkarken kişi başı tavuk tüketimi sektördeki hızlı büyüme sayesinde 60’lı yılların başında  1 kg’ın,  80’li yılların başında da 4 kg’ın altından bugün 20 kg’ın üzerine çıkartıldı.  Böylece kişi başı tavuk eti tüketimi hızlı nüfus artışına rağmen 20-30 kat artırıldı.  Lakin ‘Yeni Türkü Grubu’nun dilimizden düşmeyen parçasının “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” dizelerini anımsatırcasına artık eski lezzetleri bulamıyorduk tavuk sandığımız piliç denilen kuşları yerken.

 

Diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda hâlâ yeterli düzeyde beyaz ve kırmızı et tüketemiyoruz. Bugünkü koşullarda kısa ve orta erimde hayvansal protein açığımızı beyaz etle karşılamamız en akılcı seçenektir.

 

TÜİK verilerine göre; 1960’da 28 milyon, 1980’de 45 milyon olan nüfusumuz bugün 80 milyon sınırına yaklaştı. 1960’da % 32, 1980’de % 44 olan kent nüfusu bugün % 80’e çıktı. Kır nüfusu da aynı zaman serisinde % 68’den % 20’ye geriledi. Sözgelimi Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul’da kırsal nüfus % 0.1’in altına düştü. Bu kentsel nüfusu “Köyde, kasabada, mezrada gezdirilen tavuklarla doyuralım, çocukluğumuzun güzel lezzetlerine dönelim, tavuk sanılan, piliç denilen Frankeştayn benzeri yaratıkları arz eden endüstriyel üretim insan sağlığını tehdit ediyor! dediğinizde medyanın ve toplumun ilgisini çekiyorsunuz doğallıkla. Dahası kırsal bölgelerde gezen tavukların beslenme ortamlarının pirüpak ve daha güvenli olduğu iddiasının da iler tutar bir yanı yok. Zira her geçen yıl hızla artan çevre kirliliği sorunu yalnızca kentlerin sorunu değil, biz büyüdükçe kır kent demeden bütünüyle kirlendi dünyamız. Metropollerde ve diğer kentlerde dönüşüm için sıraya sokulan gecekondu bölgelerinde ya da site bahçelerinde tavuk gezdirerek de işin içinden çıkmamız mümkün değil.

 

Şimdi yine arkadaşımız Dizdar’ın söylediklerine dönelim:

 

“ABD’den Almanya’ya piliç satmak gibi fütursuzluk düzeyine erişen bir arsız büyümenin, antibiyotiklerin kollajen ve GAG sentezini bloke etmeleriyle bilimsel ve mantıklı bir biçimde açıklanması” ve bunun reddedilemeyecek bir kalıntı durumuna işaret etmesi, “hap bilgi” çağının akademi için ağır depremlerle kapanacağı anlamını taşımaktadır. Zira Farmakolojiden alışık olduğumuz “iki kol, 5000’er baş sağlıklı birey, ad libitum (istedikleri kadar) beyaz et, on yıl izlem” gibi bir “besleme denemesi” yapılamayacağına göre, sorunun açıklanması, aynen Jüpiter’in kaç uydusu olduğunun belirlenmesi gibi, analiz aşamasını geçemez. “

 

Endüstriyel gıdaların insan sağlığını tehdit ettiğini iddia ediyorum, lakin iddiamı kanıtlayacak bir çalışma yapılması, bilimsel deney ve yöntemlerle kanıtlanması mümkün değildir, bu durumda iddialarımı (analizimi) kabul etmek zorundasınız.” O zaman hangi bilimsel zeminde konuyu tartışabiliriz? Dizdar’ın bilimsel dayanağı olmayan iddialarını(analizini) kayıtsız şartsız kabul edeceksiniz, başka çıkışınız yok, yerseniz, elbette yemiyoruz, Yemezler!

 

Dizdar, beyaz et ve yumurtacılık sektörünün topluma görece ucuz beyaz et sunmasını, 1 milyar $’ı geçen ihracat yapmasını ve doğrudan ya da dolaylı 600 bin insanımıza istihdam olanağı sağlamasını da “fütursuzluk düzeyine erişen arsız büyüme” diye karalayıveriyor bu arada. Sanki başarıyla üretim yapan bir sektörden değil de insanlığı zehirleyen, geleceğimizi tehdit eden uyuşturucu baronları ya da silah tacirlerinden söz ediyor.

 

Dizdar “İnsanları makarna-perverler ve et-şinaslar diye de ayıramayız. Ama ayrıştırma (söz meclisten dışarı) genel sorunumuzdur. Nitekim bilim “uzmanlaştıra uzmanlaştıra” buralara gelmiş, nice bakir Anadolu evladı, gördü mü kongre otelindeki açık büfe standını, “hâlkın ucuz protein ihtiyacı” hedefine kilitlenmiştir”  diyerek  “sektörün akademisyenleri” diye yaftaladığı ve oldukça kaba bir tarzda dalga geçtiği akademisyenleri ters köşeye yatırdığını düşünüyor ama fena halde yanılıyor.  Önerdiği makarnalı sağlıklı beslenme reçetesinin de kanıta dayanmasını beklemeyelim doğallıkla, yerseniz, elbette yemiyoruz, Yemezler!

 

Dizdar, “Başta tavuk eti tüketimi olmak üzere endüstriyel gıdaların diyabet ve bununla tetiklenen kalp hastalıkları, tiroid ve kalınbağırsak gibi dokuların otoimmün hastalıkları, romatizmal hastalıklar ve kansere neden olduğu, artan diğer sorunlarınsa fıtıklar, saç ve tırnak zayıflıkları, eklemlerdeki esneklik olduğu, bu gıda teröründen kurtulursak hastalıklarımızın iyileşileceğini iddia ediyor. “Kanıtı demeyin, bu analizimiz kesin doğrudur ve deneysel olarak test edilmesi mümkün değildir.” diyerek yine perdeyi kapatıveriyor.

 

Neyin yenebilir olduğu konusunda hayvanlara bakın. Mesela işlemden geçmiş süt, salam ve sosisi kediler yemez. Evde hazırladığınız bir kek yere döküldüğünde karıncalar yer. Ama endüstriyel kek yere döküldüğünde karıncalar dönüp bakmıyor bile.”

 

http://www.milliyet.com.tr/-saglikli-zannettigimiz-urunler/pazar/haberdetay/10.11.2013/1789726/default.htm

 

Arkadaşımız Yavuz Dizdar’a hodri meydan! İşlemden geçmiş süt, salam ve sosisi kedilere verelim, yiyip içiyorlar mı birlikte görelim. Ya da bu yazıyı okuyan dostlar deneyi kendileri yapsın bulundukları yerde. Sakın bu deney teklifinden sosis, salam gibi işlenmiş gıdaları savunduğumuz gibi bir sonuç çıkarılmasın. Eleştirimiz Yavuz Dizdar’ın tartışma yönteminedir.

 

Arkadaşımız Dizdar’ın yaklaşımı dilediğim her şeyi söylerim, kanıtlamama gerek yoktur, siz de yersiniz yaklaşımıdır.

 

Yerseniz!

Yanıtımız: Yemezler!

 

Ali Rıza Üçer-Tıp Kurumu Genel Sekreteri

 

Facebook
yorumlar ... ( 83 )
01-08-2015
01-08-2015 22:51 (1)
Söyledikleri doğru veya yanlış olsun, ben Yavuz Dizdar'dan 'benim söylediklerim en doğru' gibi bir izlenim edinmedim. Aklı açık bir insana benziyor. 'Cevap' yazınızda da karıncaların yemediği kek dışında asıl sözü edilenle ilgili bir şey bulamadım. Ateş Benli
01-08-2015 22:52 (2)
Ali Rıza arkadaşımızın tavuk bahsindeki hassasiyeti beni biraz şaşırttı. Şöyle ki, TIP BU DEĞİL atılımını onunla birlikte başlattık. Bu kitap serisine değerli katkılarda bulundu. Ayrıca Ali Rıza'nın siyasi konulardaki onlarca yazısını okumuşumdur. Dünya düzeni, burada Türkiye'nin yeri, tıp nedir, nasıl olmalıdır konularında çok benzer düşündüğümüzü sanıyorum. Amma, konu tavuğa gelince öteki temel alanlardakine tam zıt bir tavır sergiliyor. Ali Rıza'ya göre dünyada ABD merkezli emperyalizmin ve uluslararası kartellerin borusu ötmektedir. Türkiye'de de öyle. Bu güçler kendi çıkarları doğrultusunda dünya halklarının başta sağlık olmak üzere en temel haklarını gasbetmekte, bunu yaparken işbirlikçi siyasetçilerin yanı sıra, okumuş taifesini ve bilumum akademiyi ve sözde bilim çevrelerini kendilerine uşak yapıp kullanmaktadır. Komplo teorisi mi, hayır, boru gibi gereceğin gerçeği. Tıpta da aynı düzen işler. Ali Rıza bu tıp oligarşisine "Medikal Kartel" adını verir... Devam edecek +++ K.A.
01-08-2015 22:53 (3)
Medikal Kartel on yıllardır kendi sahte bilimine bilim dedirterek pek çok zararlı ilacı dünyaya pazarlamış, bunların yasaklanması için uzun süreler geçmiş, pek çok ölüm ve sakatlanma yaşanmıştır. Aynı düzen şimdi de geçerlidir Ali Rıza'ya ve bana göre. Tabii ki tıp safsata değildir, bilim ana direğidir, çok hayat kurtarır, ama tıbbın kartelin kontrolünde olduğu, yüksek karlar için insan sağlığının hiçe sayıldığı da "normal" bir gerçekliktir. Buraya kadar tamam. Ama tavuk eti üretimi neden temizdir Ali Rıza'ya göre bunu ondan öğrenmek isterim. Tamam, Yavuz'un tavuk etinin suni bir ürün olduğuna dair kanıtları bence yeterlidir, ama onun yenmesinin yasaklanması için kanıtlar yetersizdir, netekim bu akşam oturduk tavuk yedik. Fakat buradaki sağlıklılığı Ali Rıza neden ve nasıl savunabilir? Anlayamıyor ve cevap bekliyorum. Burada sanırım bir Ali Esat Karakaya etmeni var. Bu otoritenin sitesine girdim ve şöyle ifadelerle karşılaştım: Devam edecek +++ K.A.
01-08-2015 22:54 (4)
"Gıda katkı maddelerinin yönetimi ile ilgili ülkemizdeki regülasyonların dünya ile uyumlu olup olmadığı ve bu düzenlemelerin denetlenip denetlenmediği konusundaki irdelemeler ve tartışmalar ancak bir anlam ifade eder. Yoksa, bilimin dünya ölçeğinde süzgecinden geçmiş ve güvenli kabul edildiği için kullanımına izin verilmiş bir gıda katkı maddesini konunun uzmanı olmayan kişi veya kişilerin medya beyanına dayalı olarak tartışmak, dikkatleri gerçek risklerden uzaklaştırmaktan, bu yolla da toplum sağlığına zarar vermekten başka bir sonuç getirmemektedir. Bugün ilaç, gıda katkı maddesi, kozmetik, tarım ilacı, endüstri kimyasalı olarak kullanılan her kimyasalın insan sağlığı ve çevreye olan etkisi ayrıntılı olarak incelenmekte, insan sağlığı ve çevre üzerinde kabul edilemez ölçüde risk taşıyanların kullanımına izin verilmemektedir. Her faaliyet değişen oranlarda risk taşır. Modern yaşamın vazgeçilmez unsurları olan kimyasal maddelerin kullanımında da insan sağlığı ve çevre için riskler ++
01-08-2015 22:55 (5)
söz konusudur. Günümüzde ulaşılan teknolojinin sağladığı imkanlar ile bu riskler kabul edilebilir düzeylere indirilmektedir. Geliştirilen uluslararası kurallar, kimyasal kullanımında insan sağlığı ve çevrenin zarar görmemesini hedeflemektedir. Bu süreçte, ülkeler kendi başlarına değerlendirmeler yapmamakta, uluslararası kuruluşlar güvenli kimyasal kullanım kurallarını belirlemektedirler. Ülkeden ülkeye değişen, söz konusu ülkede bu kurallara uyulup uyulmadığıdır." Evet Ali Esat Karakaya bunları söylüyor. AF edersiniz ama bunlar, Majestelerinin sahte biliminin lafları olabilir ancak, Uluslararası kartelin görüşleri olabilir. Madem her şey gaydasında, biz büyüklerimize her alanda güveneceğiz, bu tekelci bilimi sorgulamayacağız, TIP BU DEĞİL kitaplarını niye çıkardık. Ben her şeye rağmen içinde Yavuz'un ve Ali Rıza'nın da yer aldığı bu girişimi emperyalist uluslararası sahte bilime karşı bir karşı baskı aracı, bir gerçek bilim savunusu olarak görüyorum. +++ Devam K.A.
01-08-2015 22:56 (6)
Yavuz'un tavuk konusundaki çıkışı abartıları, eksiklikleri, yetersizlikleri barındırabilir, medya da bu konuda ters bir popülizme yeşil ışık yakıyor olabilir, ama yine de meydanın bu kadar boş olmadığını, herkesin majestelerine teslim olmadığını göstermesi, halkta bir karşı baskı bilinci oluşturması yönünden faydalı ve ilerici buluyorum. Böyle itirazlar da olmasa meydan uluslararası tekellerin keyfine, onların yoğun şekilde satın aldığı sözde bilimcilerin insafına kalacak. Ayrıca Sayın Esat Karakaya'nın sitesinde onca toksik bilginin listenin içinde ne GDO ne hormonlar ne de antibiyotiklerden bahsedildiğini gördüm. Karakaya GDO bahsinde de uluslar arası tekellerin yanında yer almıştı. Ali Rıza'nın bu konularda hassas ve sorgulayıcı olmasını dilerim. Saygılar. Kaan Arslanoğlu
01-08-2015 23:03 (7)
Sayın Dizdar'ın çok okunan yazısından sonra “nerede ispat” temalı bir karşı görüşün gelmesini bekliyordum. Kendi adıma bu beklentimi karşılayan yazınız için teşekkür ederim. 1-Newton'un, herkesin gözü önündeki bir gerçeği idrak etmesi ile, Mutlu hanımın da, hepimizin sofralarındaki yoğurda bakarak benzer bir farkındalık yakalaması ve yazısında “yoğurtların neden bozulmadığını sorması” neden benzeşmesin? Newton'un idrak yeteneğine başka hiç kimse sahip olamaz mı? 2- Adı geçen kurumların, uygun gördüklerinde düzenleyici tutum almalarına kişisel farkındalıklar bir engel oluşturmaz sanırım. Ancak bu tür kurumlar gibi organize olabilmek, ortak hareket edebilmek her zaman mümkün olamadığı, yani birlik ve beraberlik, ha deyince sağlanamadığı için sanırım ”yalnızlık – tek başınalık ” temalı şiirler, kısa, öz ama derin anlamlar içeriyorlar. +
01-08-2015 23:03 (8)
+ 3- “Önerdiği makarnalı sağlıklı beslenme reçetesinin de ...” demişsiniz. Bence sayın Dizdar böyle bir öneride bulunmuyor. Kendisine nasıl beslendiği sorulduğu zaman, kendi beslenme şeklinin örnek olmadığını söyleyerek, ne yediğini dürüstçe açıklıyor. Ama sağlıklı örnek budur demiyor. Ben böyle besleniyorum ve şimdiye kadar bir sakıncasını görmedim diyor. Bir doktorun, çoluk, çocuk, yaşlı, hasta, sporcu... herkese makarna önermesi mümkün mü? 4- Bilimel geçerliliği olan kanıtlar bulmak ve ispat etmek için uygun denekler bulundu, uzun izleme süresi için koşullar oluşturuldu, deney ve gözlem ortamı için bütçe ayrıldı da sayın Dizdar “hayır” mı dedi? Yoksa iddiayı ortaya atan kişi olduğu için tüm bunları kendi başına mı yapması gerekirdi? 5- Evet hayvan dostlarımız üzerinde yaptığım deneyi paylaşmak istiyorum. +
01-08-2015 23:03 (9)
+ Eğer ilk doğdukları andan itibaren, fıtratlarını bozmadan doğal beslerseniz, endüstriyel ürünler yemiyorlar. Ama bir süre aç bırakır ve o ürünlere muhtaç hale getirirseniz. Önce mecburen yiyiyor sonra da onlarsız duramıyor ve hatta artık doğala yanaşmıyorlar. SÇ
02-08-2015 09:48 (10)
ihracat, istihdam sağlamak filan, bunlar sermaye ağzıdır, görür görmez bende alerji yapar.
02-08-2015 09:48 (11)
Yazarın vurguları güzel ve yerinde. selamdar
02-08-2015 10:38 (12)
Sayın Ali Esat Karakaya'dan şöyle bir eposta var: Tavuk konusundaki tartışmaya ekteki yazı ile katılmak istiyorum. Metindeki şekli ayrıca slayt şeklinde ek olarak gönderiyorum. Yayınlanması ricasıyla. Bu arada Ali Rıza Uçer'in yazısına yorum yazarken benden bir alıntı yaparak " bunlar, Majestelerinin sahte biliminin lafları olabilir ancak" gibi çok özlü bir yorum yapmışsınız. Cehaletimi mazur görün "Majestelerinin sahte bilimi" lafını açarsanız özlü yorumunuzu anlamış olacağım. Yine yorumunuzda "Karakaya GDO bahsinde de uluslar arası tekellerin yanında yer almıştı". gibi bir küçültücü bir ifade var. Bugüne kadar Cumhuriyet Bilim Teknoloji, Bilim ve Ütopya ve çeşitli gıda dergilerine GDO konusunda 10'un üzerinde yazı yazdım. Bilime dayalı tespitleri içerdiği için de bu tartışmalı konuda hiç birine tek bir eleştiri dahi almadım. Bu yazılar nedeni ile olsa gerek ilk defa sizden " uluslararası tekellerin yanında yer almak" gibi bir suçlama ile karşılaştım. Konuyu biraz öğrenmeniz için+++
02-08-2015 10:39 (13)
ekte GDO konusunda çıkan yazılarımdan birini gönderiyorum. Uluslararası tekel deyince: kahramanınız Yavuz Dizdar'ın ulusal gıda endüstrisini yerden yere vururken, uluslararası bir ilaç firmasını göklere çıkaran yazısı size ilginç gelecektir. www.dunya.com/bayer-saglikta-gelecegi-daha-iyi-bir-yasam-misyonuyla-sekillendiriyor-139730yy.htm Yavuz'un buradaki yazısı cidden ilginç :)) Sayın Karakaya'nın yazısını yayımlarız. Sorduğu sorulara ve itirazlarına orada cevap veririz. Kaan A.
02-08-2015 10:40 (14)
Bu sitenin müdavimleri arasında gıda güvenliği konusunda Türkiye’nin en ilgili ve bilgili insanları olduğunu düşünüyorum. Bu arkadaşlara bir sorum var. Türkiye’de gıda güvenliğinin son noktası belediye zabıtasıdır. Yani siz gıdayı satın almadan önce son gören ve satılabilir diyen zabıtadır. Türkiye’de belediye zabıtalarının eğitimi konusunda bilgisi olan var mı? Dünyanın ADI BİLİNEN ülkelerinde bu son nokta denetimin hangi meslek erbabı tarafından yapıldığını ve bunların eğitim düzeyini bilen var mı? Bu konudaki tahminlerinizi gerçekten merak ediyorum. AA.
02-08-2015 10:50 (15)
Yazar objektif ve bilimsel bir yazı yazmış. Kendisini ve ismini değil, mantığı ve yöntemi öne çıkarmış. Reklamsız, tarafsız bir yazı. Teşekkürler. MB
02-08-2015 10:54 (16)
Bağzı yorumları görünce evde bağzı sesler çıkarttım. Sitenin güvenliği eve at ve sığır aldığımı, kovboyculuk oynadığımı sanmış, kapıyı tıkıladılar. Cevap yazısında karınca ve kek misalinden başka bişey bulamayan mı istersiniz, "çok okunan yazı" rimarkı mı... "nerede ispat" temalı bi karşı görüş için gözü yollarda kalan mı ararsınız, niüğtın ve idrak mukayesesi yapan mı... Hele "Dizdar hayır mı dedi" rimarkı var ki... Oy oy oy. Beni benden aldı. Şibumi yaşattı bana. Sonra şibumiden acilen çıktım. Kedi gelmiş. "Baa uscuk vir" mealli miyavladı. Zati patisi o gedeoğ şeysileri yüzünden gatır toynaana dönmüş yavrıcaan. Sitenin önündeki it öyle mi? Hergün bahçeden organik domatiz yiyo. Arada bi gasaptan ona organik kemik de getiriyolar. Ama ben firenkeştayn ruhlu bi ırspıçıcıı olduum için kedi gopliğini böyle antidoğal yetiştiriyom. Geçende başka bi deney yaptım. Pizzayı dayadım gaplıgurbaalara. Tiyneç Müytınt Ninja Tördıls! Hadi hayırlı pazarlar. Ali Rıza abinin de eline sağlık. Hürmetsss
02-08-2015 10:55 (17)
MB'den yazıya destek gelmiş. MB Majestelerinin Bilimi isminin kısaltmasıdır :)) Ali Rıza gör, Tıp Bu Değil çıkışımızdan ölesiye rahatsız olanlar senin yanında yer alıyor... K.A.
02-08-2015 11:09 (18)
Şekerle tatlandırılmış içecekler dünyada yılda 184 bin ölüme yol açmakta. kanitlar.com adresine gidin yazıyı okuyun. http://www.kanitlar.com/sekerle-tatlandirilmis-icecek-tuketimiyle-iliskili-global-bolgesel-ve-ulusal-hastalik-yukunun-2010-hesabi.html Peki bu bilimsel araştırma değil mi? ŞEKER TOKSİK DEĞİL Mİ? NEDEN LİSTELERİNİZDE YER ALMAZ? Gıda karteliyle iyi ilişkilerinizden dolayı mı? Özellikle toksikoloji uzmanlarına soruyor ve "toksik" tanımınızın hiç de bilimsel olmadığını beyan ediyorum. K.A.
02-08-2015 11:36 (19)
Kaan Bey,yazının başlığı tavuk gerçeği ve şehir efsaneleri-1.Ali Rıza beyin yazısının devamı geliyor mu yoksa bitti mi?Galiba bu kadar.Yanılıyor muyum?Saygılar.Caner E.
02-08-2015 12:35 (20)
13, link açılmıyor
02-08-2015 12:37 (21)
mailde de açılmıyordu, ben Google a yazarak buldum. Müdür muavini.
02-08-2015 14:30 (22)
Ayrıca, Sevgili Caner E, Ali Rıza'nın yazısı kendi önceki beyanına göre devam edecek. Müdür yard.
02-08-2015 14:46 (23)
Sayın Karakaya'dan, Yavuz Dizdar'ın Bayer ile ilgili linki bir daha geldi. Teşekkürler. Bunun açılacağını umuyoruz. Müdür yard. : http://www.kobiden.com/bayer-saglikta-gelecegi-daha-iyi-bir-yasam-misyonuyla-sekillendiriyor-13939h.htm
02-08-2015 16:36 (24)
Benim soruya ilgi gösteren olmadı. Belki merak eden olur diye ben yanıtlayayım. TC'de belediye zabıtası olmak için LİSE mezunu olmak yeterlidir. Toplumun gıda sağlığının bu alana ilişkin hiçbir eğitimi olmayan, belediyede aldığı hizmet içi eğitimle işini yapan niteliksiz elemanlara bırakılmış olması kimsenin umurunda değildir. Yurt dışında bu işi yapabilmek için LİSANS düzeyinde eğitim almış olmak gerekir. Veteriner, Gıda Mühendisi gibi yakın alanlarda lisans derecesi olanlar 2 yıllık ek bir eğitim almak zorundadır. ABD veya Kanada'dan bahsetmiyorum, mesela Tayland'da bu böyledir. Peki 2015 itibariyle Türkiye'nin dünya üzerinde 6 yıllık tıp eğitimi üzerine başka bir eğitim almadan hekimlik yapılabilen (hasta bakabilir, reçete yazabilir, hatta küçük cerrahi müdahaleler yapabilir) son birkaç ülkeden biri olduğunu biliyor muydunuz? AA.
02-08-2015 16:36 (25)
Sn.Müdür yardımcım,Hoş, ''Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olur'' gibiyse de ben yine de yüklenmek için Perşembeyi böyük bir merakla bekliyorum.İçindeki fecaat yanlışları eleştirmekle doğru olunmuyor zira.İyi pazarlar.Caner E.
02-08-2015 16:42 (26)
Sevgili AA, özellikle cevap vermedim. Bizde okuması, anlaması olmadan da bilimci olunabiliyor, ne zabıtası :)) Bunlar sonra bilim şöyle, kanıt böyle diye herkese ayar veriyorlar. Yarankiler şarlatan marlatan, ama hiç değilse okuduğunu anlıyor, onun karşısındakilerin ilkokul diploması bakkaldan.
02-08-2015 16:47 (27)
Dünya nüfusu artışı kesinlikle başlı başına bir sorun ve bunu külliyen etle besleyemeyeceğimiz açık ancak şu an Türkiye nüfusunu kesinlikle doğal etle besleyebilmek mümkün. Bunun yapılamamasının altında mera yönetimlerinin, tarımın iyi yapılamaması yatıyor. Toprağın sürülmesi bile başlı başına bir hatadır. Keza otlatma planları da bütüncül yöntemlere uygun olmalıdır. Bkz. http://www.ted.com/talks/allan_savory_how_to_green_the_world_s_deserts_and_reverse_climate_change?language=tr Bunların büyük ölçüde yapılamamasının asıl nedeni sosyoekonomik adaletsizlik ve devletin safi sermaye sevici politikalarıdır. Biz küçücük tarlamızdan bile dünya kadar ürün alabiliyor iken Türkiye şu anki nüfusunun 2 katını bile besleyebilir. Türkiye'deki cahilce yapılan tarım uygulamalarından ötürü toprak organik madde içeriği yerlerde geziyor. Böyle bir toprakla daha çok dışa bağımlı hale gelmemiz ve "İnsanları doğal gıda ile besleyemeyiz." çığırtkanlıklarını duymamız gayet doğal. Onur ŞAHİN
02-08-2015 17:25 (28)
Bunları yazma sebebim ise sorunun temellerine inmek. "Neden böyle bir tavukçuluk sektörüne ihtiyacımız olsun?" sorusunu sormak. Yoksa elbette endüstri, bizler için safi tehdit değildir. Şu anki asıl sorunumuz sermaye odaklarının sektörlerimize çökmüş olması ve dolayısıyla da tüketimi kendi odaklarına çekmek amacıyla bilgileri yönlendirmesidir. Onur ŞAHİN
02-08-2015 20:00 (29)
Akif Abi, yine bi acaip mecraya çekiyosunuz tartışmayı. Tıp eğitimi sonrası hekimlik yapmak için ayrı eğitimden bahsetmişsiniz. Pek ala. Çok hoş. Da konuyla ne alakası var? Varsa eğer ben de size soriym. Türkiye'deki sorun eğitimin süresi mi, niteliği mi? Boyut mu? Fonksiyon mu? Nasıl? Cinsiyetçi söylem havası da yakalayalım arada. Fizik tedavi uzmanlığı diye bişey de yok dünyanın çok yerinde. Bizde var. Nedenleri ayrı tartışılır. Acil tıp tanımı üzerinde bile konsensüs yok. Ama bunu bu başlık altında mı konuşalım? Ben mi mala bağladım? Sıcak çarptı herhal. Ayrıca... Zabıta örneğiniz de hiç olmamış. Zabıta çok çok pazar denetimi yapar. Restoran, dönerci, pidesi denetimi bambaşka bi sistemde yürür. Ambalajlı ürünün herhangi bi market, bakkal, çakkal formundan satışındaki denetim ise apayrı bi mevzudur. Yapmayın allahaşkına. Belediye kanununu çıkartmayın bana. Hürmettosss
02-08-2015 21:56 (30)
Tartışma ve yorumlara ışık tutması açısından Ali Esat Karakaya'nın akademik özgeçmişi: Prof. Dr. Ali Esat Karakaya’nın Akademik Özgeçmişi Halen Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Toksikoloji Anabilim Dalı’nda görev yapan Prof. Dr. Ali Esat Karakaya görev süresince çeşitli tarihlerde Sağlık, Tarım, Çevre, Çalışma Bakanlıklarının ve TÜBİTAK’ın değişik komisyonlarında görev almış ve çeşitli uluslararası ve ulusal bilimsel örgütlerde başkanlık da dahil, etkin görevler yürütmüştür. Bunlar arasında toksikoloji’nin en büyük bilimsel örgütü olan ve 52 ülkeden 24 500 toksikolog üyeye sahip "International Union of Toxicology - IUTOX" isimli kuruluş da vardır. Prof. Karakaya bu örgütün yönetiminde 2004-2007 yılları arasında başkanlık olmak üzere 10 yıl görev yapmıştır. Toksikoloji alanında içlerinde Dünya ve Avrupa kongreleri olmak üzere, 11 uluslararası kongre ve bilimsel toplantının başkanlık ve eş başkanlığını yapmıştır. Türk Toksikoloji Derneği’nin kurucu genel sekreteri olan (1987-19
02-08-2015 21:56 (31)
Prof. Karakaya bu derneğin başkanlık görevini 8 yıl süre ile (1991-1993) - (1995-2001) yürütmüştür. 1993 yılında Gazi Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği’nin kurucuları arasında yer alan Prof. Karakaya, bu kuruluşun genel sekreterlik (1993-1995) ve başkanlık (1999-2001) görevlerinde de bulunmuştur. Prof. Karakaya “The Euro-Asian Association for Children’s Environmental Health” isimli derneğin kurucu yönetim kurulu üyesidir. Prof. Karakaya “The Academy of Toxicological Sciences” isimli en üst düzey toksikoloji akreditasyon sisteminden ilk ve tek akredite Türk toksikologudur. Ayrıca uluslararası toksikoloji sertifikasyon sistemlerinden “European Registered Toxicologists” organizasyonunun bir birimi olan “TST-European Registered Toxicologists” isimli ulusal sertifikasyon sisteminin başkanlığını yürütmektedir Ali Esat Karakaya görev sürecinde Amerika Birleşik Devletleri' nde "The University of Arizona,Toxicology Program" (1977-1978) ve "The National Institute of Standards and Technol
02-08-2015 21:56 (32)
"The National Institute of Standards and Technology. Biotechnology Division" da (1995) araştırmacı olarak çalışmıştır. Prof. Ali Esat Karakaya'nın SCI kapsamındaki uluslararası dergilerde yayınlanmış 83, ulusal dergilerde yayınlanmış 44 makalesi ve uluslararası kongre bildiri kitaplarında yer alan 200 ün üzerinde tebliğ özeti vardır. Yurt içinde ve dışında çok sayıda kongrede çağrılı konuşmacı olarak tebliğleri bulunan ve bu tebliğlerinin bazıları toplantı kitaplarında makale olarak yayınlanan Prof. Karakaya “DNA Damage and Repair” ve “Human Monitoring after Environmental and Occupational Exposure to Chemical Agents” konulu kitapların editör ve yazarları arasındadır. SCI kapsamındaki dergilerde 1300’ün üzerinde atıf alan yayınlarının h sayısı 24 dür. 1984 – 2012 yılları arasında tamamlanan 9 doktora ve 16 yüksek lisans tezinin yöneticisidir. Ali Rıza Üçer
02-08-2015 21:57 (33)
yav şu tavuk ne muhabbetli bir kuşmuş, sayesinde konu konuyu açtı. 24'den Sn AA'ya; 6 yıllık tıp eğitimi üzerine başka bir eğitim almadan hekimlik yapılabilen ülkelerle ilgili yayına nasıl ulaşabilirim acaba? Büyüklerimizin gözünden kaçmadıysa bu eğer, görecek güzel günlerimiz var demektir. Maviliklere yelken açarız hep birlikte. Saygılar. MH
02-08-2015 22:21 (34)
Ali Rıza, Ali Esat Karakaya'nın akademik özgeçmişini niye vermiş? Bence neden belli? Okurlar bu özgeçmişten etkilenir diye. Ali Rıza'nın başka konulardaki tüm toplam görüşleriyle bu Ali Esat Karakaya ve tavuk konusundaki görüşleri neden bu kadar taban tabana zıt? Tıbbı tıp olmaktan çıkartıp uluslararası kartelin kazanç aracı yapan yüzlerce uluslararası bilim insanı en az Esat Karakaya kadar parlak akademik, yönetsel, uluslararası rütbelere, CVlere sahiptir. Biz buna değil, kim ne konuda neyi savunuyor ve bu savunu aklımıza ne kadar yatıyor, ona bakarız. Bu tartışma böyle sürer gider. Bir cevabı alamadım henüz. Yılda 184 bin ölüme yol açan şekerli içecekler neden toksik kabul edilmiyor? Sigara ve alkolün toksikliği aşikar olduğu halde neden devletler eliyle satılıyor? Anlaşılan uluslararası bilim kurulları insan sağlığına değil, bir şeyin ekonomik getirisine ve ekonomik risk hesaplarına göre karar veriyorlar. Yani bilim tartışmaları değil parasal pazarlıklar yapılıyor oralarda. K.A.
02-08-2015 22:40 (35)
Demek tartışmalarda herkes rütbesi kadar konuşacak. Tıbbi tartışmada profesörün karşısında düz uzman laf edemeyecek. Profesör uluslararası ünde profesörün karşısında konuşamayacak. Pratisyen sadece soru sorabilir. Tıp mensubu olmayan hastalık konusunda yalnıza oturur dinler. Edebiyatçıları değerlendirirken ödül sayısına bakacağız. Köşe yazarları yazdığı gazetenin tirajına göre kıymetlidir. Vay vay vay nerelere gelmişiz. Muhalifiz hemi, solcuyuz, sosyalistiz, pek güsel...
03-08-2015 06:49 (36)
Kaan, Ali Esat Karakaya'nın bilimsel özgeçmişi tartıştığımız konuyla yakından ilgilidir. Okurları etkilemek değil bilgilendirmek için paylaştım bu özgeçmişi. Karakaya'nın Avrupa Toksikoloji Federasyonu'nun da bağlı olduğu Dünya Toksikoloji Birliği'nin Başkanlığını yapması da onur vericidir. Hal böyle iken Karakaya hakkında Majestelerinin sahte bilimcisi, uluslararası tekellerin savunucusu gibi hiç hak etmediği imalarda bulunman cidden çok şaşırttı beni.
03-08-2015 06:50 (37)
Herkes rütbesi kadar konuşacak diyen mi var? Yavuz Dizdar arkadaşımızın çalışmakta olduğu İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü'nün Önceki Müdürü Profesör Erkan Topuz, başta Uğur Dündar olmak üzere medyada nasıl parlatılıyordu hatırlarsınız. http://odatv.com/n.php?n=ugur-dundara-mektup-var-2411101200 Topuz hala da zaman zaman parlatılmaktadır. Topuz'un arkadaşımız Dizdar gibi bilimsel dayanaktan yoksun, desteksiz konuşmalarına o tarihlerde Ali Esat Karakaya'nın verdiği yanıt oldukça öğreticidir bu türden bilimsel saptırmalarda. http://klinikfarmakoloji.com/index.php?q=node/724
03-08-2015 06:50 (38)
Şeker vücutta normal metabolizmaya katılan bir moleküldür. Uzun süre yüksek düzeyde tüketimi bazı hastalıkları arttırıyor. Toksikolojinin listeleri ise öncelik listeleridir. Aslında paracelsus'un söylediği gibi herşey toksiktir, alınan doza bağlıdır. Şekeri tek seferde yüksek dozda alıp ölen normal bir insan görülmemiştir. Şeker için akut toksisiteden bahsedemiyoruz. Şeker verilerek zehirlenen maktulun olduğu bir polisiye de yazılmadı şimdiye kadar. Siz yazarsanız bu konuya daha çok ilgi çekebilirsiniz. Şeker toksik demek, su toksik, oksijen toksik demek gibidir. Oksijen, yüksek düzeylerde şekerden daha zararlıdır ama onsuz yaşayamayız. Su yüksek miktarda veya saf halinde insana zarar verir. Oksijen veya su karteli toksikologları etkiliyor olabilir mi? Diyetteki şekerin zararlarını anlatması gerekenler diyetisyenler ve klinisyenlerdir. Toksikolojinin öncelikli alanına girmez. Okuduklarımdan yola çıkarak vardığım fikrim budur. Toksikologlar çok daha iyi açıklayacaklardır. MB
03-08-2015 06:51 (39)
(33) WONCA sayfasından bulunabilir. Hasta sorumluluğu almadan yapılabilecek işler var. Fakat AB içinde çok zor. Türkiye de AB'yi aile hekimlerine "uzaktan eğitimle" internet üzerinden ihtisas veriyoruz diye kandırıyor. Bakalım ne kadar kandırabilecek (müktesebat meselesi). AA
03-08-2015 06:51 (40)
Tıp dunyasıyla hiçbir bağı/ilgisi/bilgisi olmayan bendeniz endüstriyel gıdanın tümünden olabildiğince uzak duracağım Yemezler'i okuduktan sonra. kitapta bir derneğin hiçbir araştırma yapmadan bağış karşılığında bir ürünü önerdiği bilgisi var. Sadeceozgur
03-08-2015 13:15 (41)
wonca derya deniz, hiç bişey bulamadım. mh
03-08-2015 14:45 (42)
Ali Rıza ve tüm tartışmacılar. Konu tek başına sayın Ali Esat Karakaya değildir. Her nedense tavukçuluk sektörünü ve GDO'yu savunmak bu hocamıza düştüğünden karşımıza geldi. Uluslararası ve ulusal bilim kurullarına, otoritelerine güvenmiyorum. Çünkü bu çevreler, akademi vb. fazlasıyla uluslararası sermayenin, emperyalist devletlerin veya yerel çıkar gruplarının, hükümetlerin güdümünde. Yaptıkları başlıca iş halka karşı sermaye faaliyetlerine bilimsel kılıf hazırlamaktır. Ezbere, dogmatik konuştuğumu düşünen olabilir, fakat kazın ayağı öyle değil. Bu çevrelerin hergün onlarca fiyaskosu ortaya dökülüyor, ama öyle bir bilgi bombardımanı ve kirliliği içindeyiz ki, hemen anında bunları yok sayıyoruz. Elbette ara sıra faydalı işler de yapıyorlar, hep zarar olmaz. Ama üç faydaya karşı 7 zarar veriyorlar. Bu yüzden sayın Karakaya'nın CV'si benim gibi düşünen insanlarca olumlu bir cV değildir. Halk da gözünü açtı, herkes gözünü açtı. Olan bilime oluyor, bilime güven sarsılıyor +++ K.A.
03-08-2015 14:45 (43)
Devamla.. Arkadaşlar, az önce antibiyotikler ve hayvansal ürünler konusunu internette sadece yarım saat inceledim... Dünya bununla yıkılyor. Ette, sütte antibiyotik var mı? Olmadığını kimse iddia etmiyor, bunlar zaten olağan şekilde binlerce kez bulunmuş. Tartışılan şey bunun ne zarar vereceği. Dünya yıkılıyor bu tartışmayla, antibiyotiğin ne zarar vereceğini geçmişler şimdi popüler mevzu bunların oluşturduğu dirençli enfeksiyonlara ne yaparız sorununun tartışıyorlar. Antibiyotik tedavi edici dozun altında rutin olarak kullanıldığı için çok yaygın antibiyotik dirençleri oluşmaya başlamış hayvanda ve insanda. Ayrıca hafif hafif sürekli antibiyotik almak hafif hafif zehirlenmek anlamına geliyor ki, bunun zararları da neredeyse tartışma dışı, çünkü ne zarar verdiğini tespit etmek çok güçmüş, çünkü pek çok yüzlerce maddeden zehirleniyormuşuz. Hangi zararın nereden geldiğini bulmak o yüzden zormuş. Sütteki antibiyotik kalıntıları ne yapar bir sürü iddia var. kemik iliği depresyonundan++KA
03-08-2015 14:45 (44)
bilmemneye kadar. Yani resmen aptal yerine konuyoruz. Bu bilgiler on yıllar önecsinden zaten var. Söylediğinizde ispat et ne zarar verirmiş diye artık aptalı mı oynuyorlar, alim numarası mı yapıyorlar, tam bir sahtekarlık. Neyi ispat edeceğiz, antibiyotik kalıntıları var işte, binlerce kez laboratuarlarda bulunmuş, üfürükçü hocalar bulmamış. Bursa'da bakanlık bunun için özel laboratuar açmış hem de. Ne şimdi bu pek sayın medikal kartel temsilcileri.Reçetesiz ilaç almak değil mi, hem de kasaptan, hem de bakkaldan.Ne oldu, hani bize yaptığınız afra tafra, doktora danışmadan şunu yapamazsın bunu edemezsin lafları. Hormonlar, pestisitlere girmiyorum. GDO ayrı bir bahis. Doğal tarımı yıkacaksın, bize suni et yedireceksin, itiraz ettiğimizde istihdam, yerli üretici, ekonomi çöker şu bu. Bul bilim ordusunu sindir milleti, yalana boğ, ne ala. GDO mu yerli, tarım politikası mı yerli? Binmişiz bir alamete, satın alınmış bilim başımızda, gidiyoruz kıyamete. İyi de oluyor. Bu insana bu yakışırKA
03-08-2015 15:18 (45)
“Halk da gözünü açtı” sözü üzerine yazmak istedim. Okumak da bile zorlandığımız, büyük emek gerektiren bir özgeçmişi elbette takdir etmekle birlikte, daha çok tedirgin olduğumuzu da söylemeliyim. Sorumluluk arttıkça, bu yükü dürüst ve adil bir şekilde taşımak da zorlaşacağı için. İlgili kişiyi bize yansıyan kimliği dışında tanımadığım için, ifadelerim elbette onun şahsına değil. Bilim kurulları, kurumlar uzaklarda bir yerlerde bizim sağlığımız için çalışıyorlar. Tek düşündükleri bizlere daha iyi bir hayat sunmak, öyle mi? İYİ NİYETLİ OLDUKLARINA DAİR ELİMİZDE KANIT VAR MI? Onlara ulaşamıyoruz, sesimizi duyuramıyoruz, kendimizi YALNIZ HİSSEDİYORUZ. Biz köy pazarlarında bile hayvanlara verilen antibiyotiklerden konuşuyoruz. Hayatın pratiğinde bu gerçek ortada. SÇ
03-08-2015 18:00 (46)
KA, sorun müslüman mahallede salyangoz satmaya çalışmakta, yani kültür sorunu. Bu nedenle "eğitimi" aşan bir sorun. Bizim derdimiz "evrensel" normlarla. Örneğin bu ülkede hukuk profesörüne bile hukuğun "1 masumun özgürlüğünü gasp etmektense 1000 suçlunun dışarıda gezmesine göz yumacaksın" kuralını kabul ettiremezsin. Ha, derste anlatır, hatta öğrencisi sınavda yazamazsa çaktırır, fakat eline yetki geçerse 1 suçlu için 1000 masumu içeri tıkar. Aynı durum RİSK DEĞERLENDİRMESİNDE de geçerli. Evrensel kural bir şeyin ZARARSIZ OLDUĞU KANITLANANA KADAR OLASI ZARARLI kabul edilmesidir. Eminim bunun hocaları da bunu derslerinde anlatıyordur (kitap öyle yazıyor). Ama pratikte bu kural ZARARLI OLDUĞU KANITLANANA KADAR ZARARSIZ şeklinde uygulanır. Bu nedenle Tıp Bu Değil devam edecekse İNGİLİZCE devam etsin, hiç değilse insanlığa bir katkısı olur diyorum. Türkiye de dünyanın bir parçası olduğundan neticede günün birinde burası da nasibini alacaktır. AA.
03-08-2015 21:18 (47)
Facebook'ta konuyla ilgili resimler paylaştık. Sunusu ve linki şudur: "Dünyada antibiyotikli et tartışması almış başını gitmiş, herkes alarm veriyormuş, bizim yeni haberimiz oluyormuş... Kendimizi aptal gibi hissediyoruz. Tavuk eti tartışması iyice kızıştı. Yazıya ve bilhassa yorumlara bakınız, tabii resimlere de.. https://www.facebook.com/pages/%C4%B0nsan-Bu/240641076072753 Editör yard.
04-08-2015 08:16 (48)
Ali Rıza Üçer kanıt yok diyor ama, kanıt bolluğundan görülmüyor herhalde. FDA bile telaşa düşmüş tavuk etindeki antibiyotikten: http://frugivoremag.com/2012/04/fda-announces-plan-to-regulate-antibiotics-used-by-the-meat-industry-but-do-they-have-the-will-to-enforce/
04-08-2015 11:41 (49)
YD. Ali Rıza Üçer arkadaşımıza kaleme aldığı yazı ve tartışanlara da katkıları için çok teşekkür ediyorum. 1. Öncelikle Lenin’in sözü, ya başka bir şey ifade etmeye çalışmış, ya da çeviri yanlış, çünkü soyut gerçek elbette olur. Mesela sevgi, nefret, hırs gibi kavramlar vardır, yani gerçektir, ama somuttan kasıt elle tutmak ya da ölçmekse, ne tutulabilir ne de ölçülebilir. 2. Bu konudaki tartışmalarda anlatmakta zorlandığım bir kaç başlığı tekrarlayayım: Ortada tavuk yoktur, 45 günlük bir civciv irisi vardır, bu antibiyotik, kimyasal maddeler ve GDO yem vb. maddelerle hızlı büyütülmekte, 1.7 kg yem 1 kg ete çevrilmekte, 45 günlük ticari ömrü tamamladığında (olgunlaşması beklenmeden) kesilmektedir. Bu şekilde büyütülmüş olan hayvan düşük maliyeti ve “sağlıklı beyaz et” sloganıyla toplumun büyük kesimi tarafından tüketilmektedir. Ama bu hayvan tavuk değildir, “geliştirilmiş soylar” da bu yem olmaksızın normal büyüme hızına sahiptir.+++
04-08-2015 11:41 (50)
Prof. DR. Ali Esat Karakaya hocanın kariyerine diyecek yok. Samimi olarak saygı duyarım. Bir de keşke tıp bu Değil girişimine destek verdiği yazsaydı özyasam öyküsünde. Bir hocanın gücünü ne zaman nasıl kullandığıda önemli değilmi ama :)) O zaman gözümde daha büyürdü. Sen niye destek vermedin diye soracak olursanız o dönem uzmanlık sınavına girmek üzereydim. Ne olur ne olmaz dedim :)) Eski okurunuz eski asistan Asım
04-08-2015 11:48 (51)
+++ Dolayısıyla “sağlıklı tüketilebilir” ispatı aynen GDO’lar için söz konusu olduğu üzere, üretenin sorumluluğudur, çünkü pilicin karşılaştırma yapılabilir “doğal” üretim yöntemi yoktur. Doğasından bu kadar sapmış ve zorunlu kimyasal üretimde FAO, FDA vb. düzenleyici otoriteler bir şey söyleyemeyecekleri gibi, zaten bu amaçla kurulduklarından, konunun umurlarında olduğunu bile zannetmiyorum. 3. Bu yarı sentetik et biçimini taşıyan hayvan kesilmezse zaten asit sendromu, atrial fibrilasyon vb. nedenlerle ölmektedir, yani hayvan hastadır. Bu şekilde üretilen hayvanın kesim sonrası ölüm katılığı bile çok daha kısadır. 4. Piliç ya da beyaz et denen bu hayvanların 1980 öncesi tavuklarla uzaktan akrabalığı bile yoktur. Tavuğun eti de zaten beyaz değil, kırmızıdır. Seyrek yense de şifalıdır, hatta Benazus’un sözüdür; “fakirin evinde tavuk pişiyorsa ya fakir ya tavuk hastadır”. Konunun Atatürk’ün ilgi alanına girmiş olduğunu bu yazıyla yeni öğrendim ve mutlu oldum, kaynak verirse sevinirim.
04-08-2015 11:48 (52)
YD. Benim sözlerim tavsiye niteliğindedir, aynen bu mecrada olduğu üzere, sorulursa, söz verilirse anlatırım ve kendi kanaatimi bildiririm, asla kendiliğimden açıklama yapmadığım gibi, medyanın sansasyon beklentisini de (özellikle son kuş gribi hezeyanında olduğu üzere) zaman zaman bizatihi engellerim. Buna karşılık endüstri ürününü savunmak amacıyla ilan, kamu spotu, diyetisyenlere Feriye Lokantası’nda yemek vb. zaten bütün imkanları kullanmaktadır. “Onlara iki yıllık süre tanıdım” sözü değişim için gereklidir, bunca yem kaynağı ha deyince değiştirilemez. Üretimi kendi bünyelerinde ya da köylüye aktararak “eski günlerdeki gibi” gerçek tavuk üretmeleri mümkündür, ama ürün bu fiyatta kalamaz (dolayısıyla enflasyon hesaplarını bile etkiler), ama farkın açıklanmasında elimden geleni yapacağımı onlara da söyledim. Bu süre sadece onların iyi niyetinin kanıtlanması için gereklidir, yoksa ben ne yapabilirim ki, sadece iyi niyetlerine sevinebilir ya da duyarsızlıklarına üzülürüm.
04-08-2015 11:49 (53)
YD. Tartışma yöntemimdeki sorunu ise hiç anlayamadım. İnsan Bu’daki tartışma Ahmet Maranki’nin benden alıntılayarak verdiği beyanata dayandırılmıştır. Benden de özellikle konuyu anlatmam istenmiştir. Anlattıklarım görüldüğü kadarıyla yeterince ciddi bulunmuştur, bundan fazlası için kanıt yoktur. Yani hayvanların antibiyotik analizine gönderilmeleri gibi yaklaşımlar kanıt oluşturmayacağı gibi (zira bu kez de yenmesinin zararını kanıtla denecektir), yeme formaldehit katılması konusu bile altı imzalı bir bakanlık belgesidir. Bu durum veteriner hekim akademisi tarafından bilinmektedir, bilinmiyorsa bile, bilmeden, okumadan savunulmuştur. Aynı şey elbette tıp akademisi için de geçerlidir, “bir şeyi yapabiliyor” olmak, onun aslını biliyor olmakla aynı şey değildir. +++
04-08-2015 11:49 (54)
+++ Doktorlar da uygulamalarını kendilerine hap olarak sunulan bilgilerin geçerli olduğunu “varsayarak” yaparlar, ama girişimin geçerliliği o hap bilgiler dışında bambaşka mekanizmalarla da açıklanabilir. Bütün bunlar akademinin durağanlığı ve okumak istememesiyle açıklanabilir, ama başka görüşü dinlemek istememesinin “tutuculuk” dışında bir açıklaması yoktur ve akademiyi bitirir, zira artık yeni düşünceye kapalı hale gelmiştir.
04-08-2015 11:50 (55)
YD. Ancak sanırım arkadaşlarımız http://www.kobiden.com/bayer-saglikta-gelecegi-daha-iyi-bir-yasam-misyonuyla-sekillendiriyor-13939h.htm linkinde bulunan yazıyı hiç okumamışlar, o bir görüş ya da güzelleme değil, haberdir. E-postamdan çıkardım, bu konuda eleştiri doğrudan gazeteden gelmiş ve tarafımdan şu şekilde yanıtlanmıştır: (09.12.2011) “Geçen haftaki, Bayer’den söz eden yazınızı beğenmediğimi ifade etmeme izin verin. Kuşkusuz eleştirel bir üslup vardı bazı satırlarda. Şirketi açık biçimde övmüş de değilsiniz. Haber ve bilgi yönü de var belki, yazının. Ama yine de bu dev tekellerden Yavuz Dizdar’ın söz etmesinden hazzetmedim.” (12.12.2011) “Bayer konusundaki eleştirine gelince, çok ama, çok sevindim. Bu tür basın davetleri zaman zaman geliyor, ben de katılıp bir şeyler yazmaya çalışıyorum (Aslında hastanede Kunta Kinte pozisyonunda çalışırken, Kül Kedisi'ne dönüşüp baloya gitmek gibi bir şey. +++
04-08-2015 12:04 (56)
+++ Çünkü bunu doktor olarak da hiç yapmıyorum, kongrelere artık katılmıyorum. Balo bir yanılsama yaratıyor, uzağında kaldığım şeyleri hatırlıyorum, gülümsüyorum, lakin dönünce durum yine aynı, Kül Kedisi Kunta Kinte'ye dönüşüyor). Temel hedef de bilgi aktarmaktan öteye geçmemeli, ortada ticari bir şirketin yansıtılması problemi var. Ama daha beteri önemli olduğunu düşündüğüm diğer yazıları engellemesi. Birkaç yıl öncesine dek haftada iki yazı yazabiliyorken batmıyordu, ancak yazı sayısı genel olarak azaltılınca sorun çıktı. Sorunun bir çözümü benim katıldığım toplantıları doğrudan haberleştirip (zaten onu yapıyorum), haber olarak iletmemdir, yazının yayınlanması Yazı İşleri'nin takdirine kalır, en iyisi olur. Eleştirin bu nedenle beni çok sevindirdi, demek ki düşündüklerimde haksız değilmişim, bundan sonra dediğin gibi olacak, çok teşekkür ederim.” Buna karşılık yakın zamanda mama endüstrisi, biraz daha geçmişte gıda endüstrisi için yazdığım olumlu pek çok yazı da vardır.
04-08-2015 12:04 (57)
YD. “Fütursuzluk düzeyine erişen arsız büyüme” ile kastedilen ABD piliç endüstrisidir, Almanya’ya tankerle piliç göndermeye kalkmışlar, Yeşiller’in itirazıyla reddedilmiştir. Ama tankerin nereye gittiği de bilinmemektedir (ilgilenen için Germany Says ‘Nein!’ to Chlorine Chickens From the U.S, 11 Ağustos 2014, http://modernfarmer.com/2014/08/chlorine-chickens/).
04-08-2015 12:05 (58)
YD. (85) Çıktığım televizyon programlarından bir para almam elbette söz konusu değildir, ama bunlarda çok daha fazlasını okul konuşması olarak gerçekleştirdim, il içi olanlarda ulaşım zaten bana aittir, il dışı olanların bir kısmının uçak biletini de kendim aldım (CHP Bayburt dahil). İlgileneni olacaktır, bugüne dek sadece bir tek televizyon programı “ücretli düzenli yayın” teklif etti, onu da seve seve reddettim, zira bu iş bir kamu bilgilendirme hizmetidir, para alınarak yapılmamalıdır. Katıldığım hiçbir programda Yemezler! adlı bir kitap yazdığımdan bahsetmedim, programın sunucu istiyorsa kendisi açıkladı. Kitap 2013 Kasım’da çıktı, toplam dört baskı yaptı, ilk baskıdan hemen basım sonrası 6600 TL, ikinci ve üçüncü basımdan altı ay sonra aynı rakam, ama dördüncüde artık 4400 TL aldım.
04-08-2015 12:05 (59)
YD. Ve bir kez daha hatırlatayım, TV’de görünmek benim seçimim değildir, davete tabi bir durumdur, medyanın İstanbul merkezli olmasıyla yakından ilişkilidir, konuşulan konular ister istemez üstüme kalmış bir meseledir. Bunun bir nedeni talep gelen her durumda bildiğimi vatandaşla paylaşmamdır. Dahası, merak eden varsa, televizyona çıkmamın dolaylı bir getirisi de yoktur, tam gün çalışıyorum, muayenehane ya da dışarıda çalışmam söz konusu değildir. Akşam genellikle eve gider, okumayı sürdürür ve bakış açımı genişletmeye çalışırım. Tavuk / piliç okumaları işte bu noktada çok yararlı olmuştur.
04-08-2015 12:05 (60)
YD. Bilim elbette gözleme dayalıdır, gözler, durumu anlamaya ve açıklamaya çalışırsınız. Somut kanıttan kastedilen “hangi kitapta yazıyor, göster” olamayacağına göre, ispat akıl kullanarak yapılabilir, genellikle basittir; pahalı cihazlar, analizörler sadece detaylarda işe yarayabilir. Büyüme hızı, pişme süresi, dağılma durumu, derinin ince olması ve suya geçen kollajenin verdiği akışkanlık kaybı zaten ispattır. Bu fark da antibiyotikle hızlı büyütme sonucunda ortaya çıkmaktadır, kalıntı açısından fazlasıyla yeterlidir.
04-08-2015 12:05 (61)
YD. Bu tartışmaya da talep üzerine meramımı anlatmak ve görüş almak için girdim, ama esas amacım biyolojik sistemin işleyişine ilişkin sonraki tartışmalara zemin hazırlamaktı. Ancak tartışma geldiği noktada konunun dışına çıkmakla kalmadı, benim kaç lira kitap telifi aldığım ya da Ali Esat Karakaya’nın bilimsel geçmişi gibi, asla şüphe etmediğim, ama konuyla alakasız bir alana sürüklendi.
04-08-2015 12:55 (62)
konuyla alakasız??? e ben bişey demiyorum. yorum yazdım. yanlış anlaşılmasın. bu sadece "yorumsuz" kalarak karşılanabilir aslında
04-08-2015 14:40 (63)
Başta Kaan olmak üzere Ali Esat Karakaya ile ilgili uluslararası tekellerin, kartellerin adamı,majestelerinin bilim adamı, endüstriyel tavuk ve GDO lobisinin sözcüsü gibi açıktan ya da ima tarzında yakışıksız ve düzey sorunlu iddialar, iftiralar hicap vericidir. Özellikle Kaan'ın sitenin editörlerinden biri olması nedeniyle sorumluluğu daha büyüktür.Ali Esat hocadan nasıl bir tutum almasını bekliyorsunuz bu türden karamalarınıza karşı, yüce mahkemenizde aklanması, tekellerin adamı olmadığını kanıtlamasını mı? Eleştiri sınırlarını haysiyet cellatlığı boyutlarına taşıyarak nereye varacağınızı düşünüyorsunuz? Hodri meydan kanıtlayın o zaman iddialarınızı.. Ali Esat hocanın yazısı günlerdir bekletiliyor ve yorumlar kısmında kendisiyle ilgili serbest atışlara devam ediliyor. İvedilikle bu türden karalamalara son verilerek yazısının yayımlanmasını bekliyorum. Bu vesileyle site editörlerine yolladığım iletiyi de bir kez daha hatırlatıyorum. Ali Rıza Üçer
04-08-2015 14:47 (64)
Değerli Ali Rıza Üçer, Kaan Bey'le söylediklerinizi kendisi yanıtlayacaktır. Bir konuyu ben aydınlatmak isterim. "Ali Esat Bey'in yazısı günlerdir bekletiliyor" iması doğru bir iddia değildir. Bu sitede yazıları belli bir sıraya göre yayımlıyoruz. Sizin yazınızın 3 katı süredir bekleyen yazılar var elimizde. Ali Esat Bey'in yazısı da 2 yazı sonra yayımlanacaktır. Kasıtlı bir geciktirme kesinlikle söz konusu değildir. Sitenin işleyişinden kaynaklanan bir durumdan başka anlamlar çıkarmamak gerekir. Bilginize sunarım. Saygılarımla Taylan Kara
04-08-2015 14:52 (65)
Şu an hayatta olmayan ama eserleri, fikirleri bugünlere kadar tazeliğini koruyabilmiş, yıllar içinde çok sert eleştiriler almalarına rağmen bugün söylediklerinin doğruluğu anlaşılmış kişilerin hayatlarını incelemeye çalışıyorum. Görüyorum ki, ciddi bir ilim çevresinin içindelermiş. Demek ki kaliteli bir çevre de önemli. Zira o dönemlerde farklı görüşte olanlar birbirleriyle kitap yazarak atışmışlar. Bel altı vurmaya çalışmamışlar. Böyle olunca da ilim kazanmış. Halk da, alimlerin tartışmalarının, “tüm topluma yön verecek sonuçlar” çıkaracağını bildikleri için, “onlar kendi aralarında konuşuyorlar” diye düşünmüş ve bu durumdan faydalanmış. Bugün, bilimde o günlerdeki ihtişamının olmamasının nedeni nedir? Sorun farklı düşüncelerin varlığından kaynaklanıyor değildir sanırım. Zira zıt görüşler hep olmuş ve olmaya da devam edecek. Neden bir moral bozma gayreti var? +
04-08-2015 14:53 (66)
+ Benim kendi görüşüm. Fikirlerini açıklayan kişilerden bazıları, sanırım durdukları konumun farkında değiller. İlmin ağırlığını taşıma kapasitesi olmayanların, klavye mücahidi olmaktan öteye gidemeyeceklerini, hatırlatma gereği duyuyorum. Bu sözümün rahatsız ediciliği için üzgünüm ama üstüne alması gerekenlerin duyması gerektiğini düşündüğüm için söylemeliydim. Böyle olmayanlardan ise, bu sert ifademi unutmalarını rica ediyorum. Dışarıdan izleyenler olarak bizim beklentimiz, elbette herkesin kendi tarzında ama bilimsel ve insani bir üslupla ile konuları ele almasıdır. Talep üzerine düşündüklerini paylaşan bir bilim insanının, emek vererek yazdığı kitabından aldığı telif ücretini açıklamak zorunda bırakılması, okuyucu tarafından da rahatsız edici bir durumdur. Ben sayın Dizdar'ın daha derin düşüncelerini bilmek istiyorum, cebine giren parayı değil. SÇ
04-08-2015 16:01 (67)
Ali Rıza'nın üslubu ve durum algılayışı da ne yazık ki hoş değil. Sitemizin ana prensibini herkes bir kez daha okusun: YAVAŞ DÜZGÜNDÜR, DÜZGÜNSE HIZLI. Bir şeyi bir şeye yetiştirmiyoruz. Yaklaşık elli yıldır antibiyotikli et yiyormuşuz, bilim kurulları bunu gizliyor, açığa çıkınca yok bir şey diyormuş, şurada üç gün yazı gecikince bağırış çağırış. Ali Rıza, TIP BU DEĞİL'i Ali Esat hocayla mı çıkardın. Ortalık yıkıldı Türkiye'de Tıp Bu Değil diye en az altı ay, büyük hocaların neredeydi? Üç gün gecikmeyle insan harcama. Burada şiir editörümüzün yazısı 8 gündür bekliyor. Yağız'ın yazısı (ikide bir sıkıştırıyor hadi hadi diye) bir haftadır bekliyor. Bizim okur giriş sıklığı ve duyuru kapasitemize uygun bir hız belirliyoruz. Biraz saygı. Kaan A.
04-08-2015 16:12 (68)
http://wowzdaily.com/health/banned-foods-still-sold-us/
04-08-2015 16:44 (69)
Galiba en iyi 'kanıt' tavuk üreticisinin kendinden geliyor... Banvit resmi iletişim/bilgilendirme kanalı http://banvitesor.com "Çİftlik tavukları hakkında söylenen şeylerin doğru olmadığını gösteriyorsunuz. Peki bu kadar doktor neden şehir efsanesi uydursun?" "Şehir efsanesi yayanların ruh hali, maddi, manevi ihtiyaçları hakkında yorum yapmamız doğru olmaz." :-(
04-08-2015 18:40 (70)
Biraz yatıştırma amaçlı olacak ama gerçek düşüncem,ne AE Karakaya hocaya söylenenler ne de YD arkadaşın gelir ve yaşam tarzını açıklaması çirkin değil bence.Bazen sert ve kırıcı olsa da ben düzeysizlik ve adaletsizlik göremiyorum,insanbu,insan irdelemesi bu,o kadar olacak.Ayrıca açlık ve işsizlik gerçeklerin söylenmesinden değil yıllarca insanların kandırılarak hızlı büyüme ve şehirleşme ile yavaş ve doğal yaşam arasında bağımsız tercih yapamamasından da kaynaklanır.Bunun mekanizmaları açıklanabilir.Ha,insanoğlu her şeyi bilse de belki aynı tercihleri yapacaktı ama hiç olmazsa herkes aynı derecede bilerek yaptı diyecektik İArslanoğlu
05-08-2015 10:17 (71)
Eh be birader, abartmanın dibini buldun. Yorumlara yazdığım dışında ne sıkıştırması? Bu aylarda sapla samanı, kuruyla yaşı karıştırma dönemin tutuyor. Tam da yazılıp çizileni anlamayacak kadar bihaber, herhangi bir saman düşman üzerinden nasırlaşmış hınçlarını çıkarmayı bekleyecek denli kindar, işine gelmeyenleri üstüne alınmayacak kadar teflon, ormanda yedicücelerle kurduğu hayalden arasıra gerçekliğimize inip şişinecek kadar Pamukprens (külkedisi değil), bilumum klişeci-şabloncu tüketici köşesi "spam"ı dışında düşünen, tartışan, bilen, öğrenen, eleştiren herkesi yaftalayıp,sindirip, susturan poyraz fırtınası içerisinde bizi burada buluşturan, şakacı, bilge, kendini sakınmayan, yaratıcı, insancıl arkadaşımıza seslenmek için yazdıydım onu. Orda mısın? Bu sıcaklarda güneşte dolaşma, bol su tüket, şekerli içeceklerden kaçın, e mi...Ali Rıza bey, hatırlatsınız tv'daki tartışmada ilk size dalmıştım, burada metodoloji ve adap açısından arkanızdayım. Yavuz'un malı aynı eleştirdiği ürünler +
05-08-2015 10:18 (72)
gibi; bulunduğu toptancı fikirler market rafında cazip görünüyor, kılçıksız, çabuk pişip kolay yutuluyor ama hormonlu, aşırı şişmiş, yanlış, eksik kaynaklarla tıkıştırılmış, besleyici değil. Ancak hızlı beslenme zincirinde ayaküstü, anlamadan atıştırmaya yarar. Ne ki yazı sıralamasında editörler haklıdır, bu kez değil ama daha önce çok haksız yere sıkıştırmışlığım vardır. Hak geçmesin, gönül kırılmasın, uzun zamandır bekliyor gibi vicdani baskılar ötesinde Sn. Kara'nın anadolu toprağı gibi direngen arkadaşların güya onu koçaklar gibi kendilerini dillendirdiği yazıları öncelleyeceğine hatta yer vereceğine ihtimal vermem. Hayatımdaki kavga dövüşe 2 hafta ara verme çabasındayım ki henüz yapamadım, o bakımdan İlknur'un bağladığı yerde kalasıyım. Yalnız İlknurcuğum, yaş, cinsiyet , alışveriş merkezi tüketiciliği ve yerleşik kasaba centilmeni, amatör turist rehberlerinin verdiği haklarla ortama ilim, üslup, dil muhtıraları verilmesinden de esirge bizi, olmaz mı? s&s&s AYU
05-08-2015 10:29 (73)
Daha iyisi ya da bir benzeri yazılana dek Yavuz'un kitabı en iyisidir veya tek iyidir. Sen de yaz, daha iyisi olması da gerekmez, sadece yaz, onu da destekleyelim Sevgili Yağız. Sermayenin elinde soytarı olmuş bilimi eleştiren, bilimin ne olduğunu, tıpta veya beslenmede ne anlama geldiğini bize öğreten bir kitap olsun, burada bir ay en üstte tutmassam şerefsizim. Bu işi, yani bilimi sen biliyorsun, sen anlat bize. Sevgi saygı selam benden. Kaan A.
05-08-2015 11:30 (74)
Hayatım ne bilimi ne başka bir boku doğru dürüst bilmiyorum. Bilişim bir manavın yıllarca elinden geçen domatesi, patlıcanı mevsiminden, kokusundan, duruşundan, ağırlığından, müşterimin suratından bilmesi gibidir. Kabzımallığa geçemedim bir türlü. Ufak tefek ektiğim bahçem var ama eşe dosta anca yetiyor. O bakımdan yeryüzüne inip aleme kendimize seyrettirmeye değil, çıkını doldurmaya burdayız. Yavuz'un kitap olanın iyisi olabilir, berikilerin eleştirisi de boru değil ama. Dilediğinde açıp "var ya ben senin..." diyebilecek mesafede olduğundan ona biraz daha gelişine vuruyoruz. Yoksa ben besini daha iyi bilemem, naçiz yetilerimi önceden andığım bir iki konuya sınırlamak durumundayım. Ama bu da beni sair tüketici-okuyucunun gördüğünü yorumlama hakkından ötekileştirmemeli, değil mi? Bana göre kimseyi baltalamıyor, desteklemeye çalışıyoruz. +
05-08-2015 11:32 (75)
Bazı yorumları okuyup, sonra tekrar okuyup pek bir şey anlayamıyor olmam beni düşündürüyor. Yorum numarası vermiyorum çünkü 'ben anlayamadığım içindir' diyorum. Yorum yaparken, ben kendimi bağlı hissediyorum. Aslında bir salsam kimbilir neler çıkar. Ancak bu şehvete kapılmamaya çalışıyorum. Dediklerim bir FAYDA SAĞLAR MI, kimseyi incitmeden nasıl anlatılır...vb. düşününceler, aklıma gelenleri süzmemi sağlıyor. Yazdıklarım okuyanlara bir KATKI SAĞLAR MI hassasiyetinde olmaya çalışıyorum. Ben sade vatandaş olarak (sitedeki genel terminolojiye uygun olarak vasat diyebiliriz) buradaki tartışmaların bizlere yansımalarını paylaşmanın önemli olduğunu düşündüğüm için yazıyorum. Mesela, piliç – tavuk tartışmasını takip ederek ben elbette yeni şeyler öğrendim ama işin aslı konu ilk başladığında daha hevesliydim. Bunca akademisyen, yazar, bir arada kim bilir nasıl bir beyin fırtınası olur diye heyecanlanmıştım. :) SÇ
05-08-2015 16:13 (76)
Sn SÇ, 75, anlayamamanız normal, kendinizi suçlamayınız, çünkü kimi site sakinleri arasında eskiden beri sürüp giden hesaplaşmalar vardır. Siz şu anki kesitine şahit oluyorsunuz, ileride daha aşina hissedersiniz olaylara karşı. Kendinizi sade vatandaş olarak tanımlayabilirsiniz ancak vasat buralarda sevilen bir tanım değildir. Dedikleriniz/yazdıklarınızın fayda/katkı sağlamasına gelince; kişi çeşmeden akan sudan, elindeki tas nisbetinde istifade edecektir. Elbet bulunur bir faydalanacak. saygılar. mh
05-08-2015 18:53 (77)
Sn mh,-76- Uzaktan desteğiniz için teşekkür ederim. Şu anki şahit olduğum kesit, hesaplaşmaların daha sürüp gideceği hissiyatı veriyor bana. Geçenlerde hatırlarsanız “ortalama insan” yerine buralarda “vasat” sözcüğünün daha makbul olduğu yorumu yapılmıştı, o aklıma geldiği için kullandım. Sanırım kendimi nasıl tanımlayabilirim diye biraz daha düşünmem gerek . Anlaşılacağı üzere, aslında demek istediğim; akademiyle bir bağımın / bağımlılığımın olmadığıdır. Bugün Kaan bey'in yorumunu -73- okuyunca, naçizane, söylediklerimin bir karşılığı olabileceğini düşündüm.“Kitap yaz” önerisi bence de önemli. Çünkü, “gerçeği bilenlerin, görenlerin, bizlere anlatmasını bekliyoruz.” Ha, arkalarında durur muyuz? Sanırım o da ayrı bir konu. Çünkü eleştirmek ne kadar gerekliyse, desteklemek de o derece önemli. Bunu zaten size söylememe gerek yok. +
05-08-2015 18:53 (78)
+ Kendi adıma ben öncelikle “kabımı temiz tutmak” için gayret etmekteyim. Zira bu bilgi kirliliğinde hiç kolay değil malum. Kabımız eğer yanlışa bulanmışsa, gelen iyi bilgilerde kirleniyor maalesef. Saygılar. SÇ
05-08-2015 22:10 (79)
SÇ öteki mh olabilir mi acaba?
05-08-2015 23:00 (80)
mh nin ötekisi MH dir. Başka da ötesi berisi yoktur bildiğim kadarıyla.
05-08-2015 23:27 (81)
O zaman AYU mudur yoksa?
06-08-2015 00:08 (82)
Sn. SÇ, uzak olduğumu nerden çıkardınız? Burada hepimiz aynı derecede uzak bir o kadar da yakınız. Kaplarımızı olduğu gibi kalplerimizi de temiz tutmalıyız. O zaman bilgilerimiz gibi sevgilerimiz de kirlenmez değil mi? Akademiyle bağınızı reddetseniz de sanki yok gibi değil ve sanki hep buradaymış gibisiniz, ne hoş. Saygı bizden. mh
06-08-2015 00:08 (83)
Estağfurullah. Bir ihtimal KA olabilirsle. Daha önce de böyle fetbazlıkları olmuştu. Yalnız çok feci bir "de" ayırma hatası (78!de de var) olasılığı zayıflatıyor. O durumda beriki naapar, onu bilemiyorum. Puhhuahha!
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210298
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.