Natürliche bir ajanın itirafları - Türkiye’de aklın teslimi (1)

E-posta yoluyla peş peşe iki mektup aldım. Onlara cevap yazdım. İletileri gönderenden aldığım izinle şimdi bunları yayımlıyorum. Mektuplar devam edeceğe benziyor. Geldikçe ekleyeceğim. Başlığı yine ilgili kişinin onayına sunarak kendim seçtim.

Açık söylemek gerekir ki  - zaten yazarı da kabul ediyor- mektuplardaki Türkçe çok iyi sayılmazdı. Belirgin yanlışları ve okumayı zorlaştırabilecek kimi cümleleri düzelttim. Benim ona gönderdiğim postaları buraya koymayacağım. Dikkat dağıtabilir, iyi süzülmezse bütünlüğü bozabilir. İşte gelen yazılar:      

Merhaba,

Galiba en sade bir hitapla başlamak en iyisi. Sen beni tanıyorsun. Belki hatırlamıyorsundur. Belki iyi hatırlıyorsun. Ben seni tanıyorum. Tanışıklığımız var. Belli bir hukukumuz vardı, onu baştan anlatayım dedim. Dürüst olmak adına. “Adına” kelimesinden hoşlanmadığını okumuştum. Uzatmamak için uzatmıyorum. Çünkü direkt konuya girmek istiyorum. Seninle dertleşeceğim. Ne zamandır kafamda biriken sorunları, bulduğum veya bulduğumu zannettiğim tespitleri falan aktaracağım. Geçen gün bunu yapmam gerektiğini düşündüm. Dalgalanmalar oldu içimde. Kararsızlık diyelim ona. Sonra onu yendim. Fırsat bulduğum ilk zaman işte bu zaman. Birtakım şeyler yaşadım, bazı dönüm noktaları mı desem. Neyse ne işte.

Çok uzun zamandır Almanya’da yaşıyorum. Türkiye’deki olayları bir dönem çok yakından takip ediyordum, dönem geliyor hiç ilgilenmiyorum. Şimdilerde yoğunum bu olaylarla.  Genel gidiş beni endişelendiriyor. En çok neye taktım biliyor musun. Kafamı dönekliğe taktım. Bir de ajanlığa, yabancı gizli servisler için çalışmaya. Sen bazı sorular soruyorsun. Aradığın cevaplar bende. Birçok şeyi kesin biliyorum.  

Döneklikle başlayalım. Döneklik ne? Bu soru hep kafamda kaç aydır. Ben de dönek miyim? Döneklik daha önce karşısında mücadele ettiğin güce kapılanmak, ona bilerek hizmet etmek… Değil mi? Tanımı bu ise tam dönek sayılmam. Ama ajanlık yaptım. Dönek olmadan ajanlık yaptım. Alman servisi hesabına bir dönem çalıştım. O zamanlar iyi bir şey yaptığımı sanıyordum. Çok sonra adını koyabildim. Sonra detaylandırırım bunu. Dönekliği önce halledelim.

Herkes aynı şeyleri söylüyor dönekler hakkında. Döneklerin listeleri yapılıyor. Türkiye bir dönekler fuarı. Benim için sorun işte burada. Niye bu kadar çok dönek var? Bundan neler sorumlu, kimler kabahatli. Yanlış giriyorlar meseleye, yanlış sonuçlar çıkarıyorlar. Herkes bir şeyleri gizliyor. Kimse samimi değil. Yanlış sorular soruyorlar, yanlış suçlamalar yapıyorlar.

Bak, benim aklıma gelen liste bu. Medyadaki dönekleri aklıma geldikçe sıraladım. Medyaya meydan diyorum ben. Meydanın tam ortası. Meydanı  bunlar ayarlıyor. Meydancı bunlar.     

Ahmet Cemal, Cengiz Çandar, Ethem Sancak, Halil Berktay, Çalışlarlar, Nuri Çolakoğlu, Gülay Göktürk, Şahin Alpay, Hadi Uluengin, Murat Belge, Ömer Laçiner, Çetin Altan ve oğulları, Haydar Kutlu, Oya Baydar, Aydın Engin, Semih Gümüş, Ahmet İnsel, Murat Yetkin, Ruşen Çakır vs.

Listenin bunlarla sınırlı olmadığını bilirsin. Bir sayfayı doldururum. İki olur mu, olur. Unuttuklarım olu, alt düzeyde görev alanları, geçici girip çıkanları, başka işlere geçenleri, siyasettekileri falan yazmadım. Ertuğrul Özkök, Serdar Turgut gibi zaten hafif sıklet solcu olanları da yazmadım. Ha, döneklerin en kalabalık iki grubundan henüz bahsetmedim. Sonra anlatacağım onları.

Niye bu kadar çok dönek var sorusu hafif bir soru. Mücadelenin sert geçtiği yerde dönek çok olur. Paranın fazla olduğu ülkede dönek çok olur. Seksende çok sert darbe yedik. Sonra yine çok sert darbeler aldık. Üstüne üstlük ülkede para bollaştı. Kitleler halinde dönekleşmek herhalde bundandır.

Asıl soruyu kimse sormuyor. Büyük harfle yazıyorum. DÖNEKLERİN MEYDANDA BU KADAR KİLİT POZİSYONLARA GETİRİLDİĞİ DÜNYADA BAŞKA BİR ÜLKE YOK. Ne geçmişte oldu, ne şimdi var. Her ülkede gazetelerde birkaç dönek görürsün, televizyonlara her memlekette birkaç döneği çıkarırlar. Bizdeki gibi bir şey göremezsin. Kilit pozisyonlardaki dört kişiden üçü dönek. Bunların bugün yarın ne dedikleri sorun değil, niye orada oldukları sorun. Dedikleriyle oyalanıyor halk. Asıl orada niye varlar? Soru böyle ortaya atılmalı.

Devleti kolay vermez bu komprador tayfası. Amerikası, Almanyası bir ülkeyi kolay elinden teslim etmez. Hakim sınıfın çok güçlü refleksleri çalışır. Güvenmediğine, altını oyana birkaç prim verir, birkaç dener, sonra kovar. Atar başından kovar. Nasıl oluyor peki Türkiye’de bu? Sorulacak soru sorulmuyor. Çünkü cevabını biliyor hinoğlu hinler. Halkın beynini her gün yıkayan aygıtın köşe başlarına muhalif adamları getirmezler. Onlara yazdırmazlar, onları konuşturmazlar. Bir iki defa ara sıra, en çok o kadar yazdırırlar? Neden oluyor?

Döneklerin bolluğunu hadi anladık. Bu kadar üst yerlere gelebilmelerinin doğal olduğunu yutturabilmek için masal anlattılar millete. Burjuvazinin yetişmiş adamı yokmuş, solcuları devşirip kendi yöneticiliklerine getirmiş. En iyi aydınlar solcuymuş, en iyi edebiyatçılar sosyalistmiş, en iyi gazeteciler sen neymişin be abi falan fıstık. Bunlar mı gazeteciliğin yazarlığın en iyi adamları! Hasan Cemal’in sıkıcılığı alay konusu. Cengiz Çandar, Halil Berktay’a insan ekranda beş dakika dayanamıyor. Kabızlar hem ne kabız. Renkli bir kişi görebiliyor musun içlerinde. Dişlerimi kırarım. Ağzından bal damlayan bir kadın var mı? Gülay Göktürk mü? Cadılar bayramında iş bulur ancak işler normal olsa. Hadi canım sen de! Hepsinin gözünün feri sönmüş. Gözlerdeki feri öldürüyorlar.     

Çünkü bunların çoğu dönek değil gerçek anlamında. Bunlar zaten onların adamıydı. Buradaki dönekler üç ana gruptan. Aydınlık tayfası en kalabalığı. Sonra TKP revizyonist tayfası ve Birikimciler geliyor. Onların ajanıydılar.

Ajan denince komplo teorisi, sen de mi ajansın saldırırlar. Evet, ben de ajandım, ondan biliyorum, var mı ötesi. Bunlar ajan deyince karşılarına Bruce Willis falan çıkacak zannediyorlar, Hollywood starı çıkacak önlerine. Kartını gösterecek. Ben James Bond falan. Sen de Temel. Hadi oradan.

Ajan dediğin kim? Benim karşıma çıkan insanlar kim miydi? Çetrefilli polisiye işlerimizde bize yardımcı olan bir gizli polis şefi mesela. Öteki örgütlerle aramızı yapmaya çalışan bir bakanlık görevlisi. Belediyede işlerimizi ayarlayan bir hükümet adamı. Bazen bir insan hakları organizasyonu yöneticisi. Demokrasi, kayıplar şu bu sorunlarımızı çözmeye çalışan akil bir Alman ileri gelen.

Ben bunlarla konuştum, birlikte iş yaptım, görev aldım, bazen onlar adına konuştum. Bundesliga için çalıştım. Ayrıntısını anlatırım.

Bu işlerde bir adım onlar atar bir adım sen atarsın, öyle öyle orta noktada buluşursun. Orta nokta onların noktasıdır baştan. Bütün bu gazeteciler orta noktada buluşmuşlar. Yıllar içinde döne döne gelmişler. Bin bir sınavdan geçmişler. Sınavlarda çakanlar elenmiş. Baştan hevesli istekli olanlar, kendilerini ruhen tümden koyanlar kazanmış. Belki birkaç tanesi bordro taşır, öbürleri bir şey hesabına çalışırlar. Ajan olduklarını yemin billah kendi başlarınayken, yastığa başlarını koyduklarında bile kabul etmezler. Zaten bunları dert etmeyen insanlardır ta baştan. Yastıkla hiç konuşmayanlardır.        

Ben kendi konumuma natürliche şekilde ajanlık adını taktım. Durch natürliche Prozesse. Sürecin sürüklemesiyle. Geçiciydi. Veya elendim. Bu listedekiler von Natur aus çeşittendir. Yani doğaları, karakterleri gereği.

Gramsci’ yi bilirsin. Hakim sınıf nasıl yönetir? İki ana metodu kullanır. Sopa ve ikna. Devletin ideolojik aygıtları. Gramsci’yi en çok kim bilirdi? Birikimciler. Çok iyi bilirlerdi. Bu bilgiyi tam kıçından kullanırlardı. Sistem yürüsün… sopayı siz atın  ona karşı çıkıyoruz, demokratız hesabına iknayı biz hallederiz. Wikileaks belgelerinde görmüşsündür. ABD büyükelçisi bu Ergenekon meselesi çıkınca en güvendiği adamlar olarak kime soruyor. Murat Belge’ye, Halil Berktay’a… Bu Perinçek tayfasını da bilirsin. En yukardan işi kotarmak isterler, daima öyledir. Asker, bürokrat, yargıç, MİT’çi içli dışlılar. Saklama gereği duymazlar. İlhan Selçuk daha naif idi, yöntem onda da aynı. TKP’nin üst şeflerini de az çok tanırsın. Nasıl çalışırlardı? Casus örgütü gibi. Bizim gibileri sütten aklamaya çalışmıyorum. Bizler de şiddet yarışına girmiştik. En çok şiddet gösteren en solcu madalyası alacaktı. Kızıl Tugaylar’dan geri kalmamalıydık, zaten hepsini geçtik silahta külahta. Her anlamıyla unterirdische çetelere döndük. Her anlamıyla. Bizden de çok dönek çıktı. Ne oldular? Oraya sonra gelirim. Ne olacaktı, ne beklersin?

Olayın psikolojik yönünü sen tahlil et. Oralardan anlamam ben. Dönekleri biz yetiştirdik. Örgütte en iyi yerlere en çok iş başaranları getirdik, getirmedik mi? İşin ne olduğuna, o adamın ne cins olduğuna hiç bakmadık.

Şimdi Perinçek övünüyor. Karşı tarafın bütün kafa adamları bizden çıkma. Ne örgütmüş be peh peh. Hiç de kitlesel bir yapı değildiler, hiç de solda ana akım olamadılar. Bu kadar akıllı adamları varsa solda niye bir yere gelmediler. Ben kesin iddia ediyorum. Onlar dönek ama bildiğimiz yoldan değil. Onlar zaten karşı tarafın adamı olarak yetiştirilmişlerdi. Başka türlü bir açıklamasını bulamıyorum. Bulan varsa çıksın anlatsın.    

Sen bir iki yerde değindin geçtin. Çok önemli halbuki. İlk sorulması gereken şey. Bizim şefler bir gecede nasıl Aydınlıkçı olmuştu? Necmi Demir, İlkay Demir, Necati, Ömer Güven… Koskoca Dev-Genç’in en kafa adamları. Bir gece değil, üç gün diyelim, üç hafta diyelim. Ne konuştular bu insanlar Perinçek’le? Birden bire dünyayı üç görmeye başladılar, Amerikan oldular.

Sonra ta darbeye kadar bunlar o işleri nasıl hazmettiler. Gazetede terörist diye eski yoldaşları ihbar edilirken her gün bunlar ne yaptılar? Amerika dostumuz, ordu gözbebeğimiz, “ordu teröre karşı göreve” derken ne yapıyorlardı. Kenan Evren’le darbeden bir hafta önce görüştüler. İftihar belgesiydi. Koydular gazetenin en başına. Evren bizden, ordu bizden dediler. Bunu okurken ne hissediyorlardı?

Hadi insanın basireti bağlanabilir, nutku tutulabilir. İki koca yıl… Sonra bunlar, aynı kişiler ÖDP kurucusu olarak ortaya çıktılar, görmeyelim mi? Ne dediler o zaman oradaki eski dostlarına. Sizi ihbar ettik ama bakın niye ihbar ettik. PKK çok adamımızı öldürdü ama bakın niye öldürdü? Kaka çocuklardık biz ondan öldürdü. Bizi affetti PKK. Ona şükür.  Şimdi en birinci HDP’li oldular.

Bunlar normal mi sence? Herkes normal bulduğuna göre normal galiba. Bunları psikolojiyle açıklayabilir misin? Açıklarsın da en önemli şey açıkta kalmaz mı? Bunların hiç konuşulmamasını sen sadece “insan Bu” diyerek nasıl açıklarsın? “İnsan Bu”ysa insanı güden en önemli şeyler ne?

Perinçek bunları nasıl ikna etti? Kendilerine sorduk cevap alamadık. Türkiye’yi iyi bilen bir Alman bana işin gerçeğini anlattı. Bence gerçek. Mantıklı. Duruma oturuyor.

O dedi ki, Perinçek Türkiye üstünde büyük çatışma çıkacağını biliyordu. Zaten belli, bunu tahmin etmek iş değil. Ama darbe geleceğini de biliyordu. Dahası herkesi bununla korkutuyordu. Bizim şefleri de darbeyle korkuttu. Sovyetler Türkiye için çok daha tehlikeli, Amerika’nın dişi dökülmüş diyordu ya. Hikaye bu. Kendisi böyle olmadığını biliyordu. ABD ile Sovyetler burada çatışacaksa kazanana oynamalıyız, yoksa oyuluruz diyordu içinden. Yakınlarına böyle diyordu. Yoksa Sovyet tarafının güçlü olduğunu görse o an en birinci Sovyetçi olurdu. İş bundan tamamen. Bizim şefler uzak görüşlüydü. Oyulmamak için oyandan yana taraf seçtiler. Bir gecede Aydınlık oldular.

Perinçek adamın görüşüne göre ve benim zannımca kadrolu ajan değildi. Bu kadar sivri egolu kişiler ajan olamazlar. Senin konuna giriyorum bağışla. Ancak benim de çok yoğun tecrübelerim çalışıyor. Herkesi parmağında oynattığını sanan kişiler birilerinin parmağında oynar. CİA CİA deyip duruyor. Öyle kolay mı CİA ile aşık atmak, ütülerler adamı.

Adamda müthiş bir hipnoz gücü var diyorlar. Ben bir kere konuştum, onda da gözlerine bakmadım. Sesinden bile az daha kapılıyordum. Şaka şaka… Ama hipnoz işi doğru galiba. Fakat tam bu işte ciddi bir problemi varmış: Hipnoz ettiklerinin gözlerinden yansımayla kendi kendini hipnoz ediyormuş. Spiegeleffekt. O yüzden hep transta geziyormuş.

Adamın hale etkisinden sıyrılınca elemanları bir bir ayrılırmış. Yine de bu Oral ve Halil beyefendilerin surat sertliğine hayranım.  80 darbesi olduktan sonra bile darbeyi savundular. Sonra karşımıza askeri vesayet düşmanı olarak çıktılar, iyi mi? Milyonlarca insan bunları ciddi ciddi dinledi. Niye dinledi? Soru bu olmalı. Ne dedikleri değil. Bunları dinleyen kitleler nasıl ortaya çıkarıldı?

Bak bizim şeflerde, Necmi’lerde o surat nasırı yokmuş, bir iki söz söyleyip çekiliyorlar kenara.  Bunların ne dedikleri önemli değil, cambaza bak diyorlar, cambaz niye orada? Soru bu olmalı.

Şu anda acilen evden çıkmam gerekiyor. Birkaç saat içinde dönerim. Gerisini o zaman yazarım. Yazmada Türkçem iyi değildi. Şimdi daha bozuldu. Alışkanlığı kaybetmişim. Bazı şeyleri anlamakta zorlanırsan sorarsın.

B. M.  

Facebook
yorumlar ... ( 19 )
01-10-2015
01-10-2015 13:14 (1)
200 yıl falan sonra demokrasi geldiğinde, yazacak bu kadar mesele olacak mı bakalım. D.Turgay
01-10-2015 14:39 (2)
Sırada TESEVci Memur Kemal vardır umarım, Segman Ferid
01-10-2015 18:31 (3)
Yazıda geçen bazı isimleri ilk defa duyuyorum. Ancak bildiğim, aşina olduğum isimlerin ajanlıkla itham edilmesi beni şaşırtmadı, "nee, o da mı?" demedim, çok da sürpriz isimler yok doğrusu. mh
02-10-2015 14:14 (4)
solun orta çağındayız memlekette...güzel yazı durumu saptamış... can ertan
04-10-2015 00:14 (5)
boş verin bu müsvetteleri.hiç biri halk çoçuğu değil ki.dikkate almayın.görmeyin.okumayın.ismail kaptan
04-10-2015 00:31 (6)
Bu yazıya "emekli kahvehanesi mavrası" gibi pek genç işi ve bilgili ve zekice iki adet yorum yazan arkadaş. Gerçek kimliğinizi belirtirseniz pek engin bilgilerinizden bizi daha çok yararlandırma olanağı verirsiniz. Yoksa yorumlarınız hep silinir. Kaan A.
04-10-2015 10:35 (7)
benim anlamadığım bu yazının Aydınlık ekibinin yaptığıyla farkının ne olduğu? Sonnuçta Perinçek ekibinin 12 Eylül öncesi ve sonrasında neler yaptığı sır değil. Yurtdışına bir şekilde kaçabilmiş ekibine bile dön ve teslim ol çağrısı yapmış hemde öyle darbenin ertesi günü değil, aradan zaman geçmiş, darbenin yüzü ortaya çıkmış ama Aydınlık ekibinin tavrı değişmemiş. Rusya'nın işgalinden kurtulmuşuz. Bunlar eski Aydınlıkçı'ların anı kitaplarında var. Ayrıca dönemin gazeteleri de arşivlerde duruyor. Keza Birikim ekibinin yazdıkları da ortada. Oral Çalışlar'ı hiç söylemeye gerek yok. Kişisel bir anım bile var Çalışlar'la ilgili. Bir gün yemekhanede görmüştüm henüz kurumda program falan yaptığı günler değil. Hayırdır dedim. Hanımın bir telif işi vardı yoksa bize kim program yaptırsın. Sonrasını siz de biliyorsunuz, ben de. Bu yazı ile amaç, kör gözüme parmağı sokmaksa bilemem. HDP denilen yapı parti bile sayılamaz aslında. Bir çatı. HDK'nın partileşmiş hali. Bir koalisyon. Buradan ++
04-10-2015 10:50 (8)
++ ahkam kesmek istemiyorum. Ben yoruma ismimi koymuyorsam bunun çok anlaşılır bir sebebi var sevgili hocam. Malum korkuyorum. Siz farklı isimlerle yazıp duruyorsunuz aynı gerçekleri bize anlatmak için. Kah İsviçre'de bir bilim adamı oluyorsunuz kah başka biri. Dediğim gibi İnsan Bu demenin farklı yollarını deniyorsunuz kabul. Ama zaten gün gibi ortada herşey. ÖDP demişsiniz yazıda. ÖDP'yi Uras ile anlatmak bile yeterdi aslında. Bence solun neden olamadığının tek gerekçesi var onu da zamanında Doktor çözmüş ve o konuda çalışmış. Sol, ülkenin değerleriyle barışık değil. O yüzden kök salamıyor. O yüzden olmuyor ne yaparsa yapsın. Son dönemde 1890 - 1930 arasını okuyup duruyorum. Okuduklarımı bir yerde yorumluyorum da. Orada gördüm ki hikaye bize anlatılandan farklı yaşanmış. 1920'lerde Yeşil Ordu varmış mesela. Evet ben yeni ++
04-10-2015 10:35 (9)
++ öğrendim. Gene yeni öğrendiğim şeylerden birisi de seçilen ilk içişleri bakanının, ki iki gün bakan kalabilmiş ardından sağlık gerekçeleri ile çekilmek zorunda bırakılmış, sosyalist olduğu. Nazım Bey diye birisi. Şimdi merak ediyorum bu Nazım beyin hikayesini araştıran olmuş mu? Bir imparatorluk kalıntısından ulus devlet inşaa etmişler ama biz bir sol yapı, sağlam bir sosyalist parti bile kuramamışız bunca yıldır. Bence asıl bunu anlamaya çalışmalıyız. Yok o ajandı, bu ajandı. Bunlar kime ne fayda sağlayacak? Seçimin sonuçlarını, ittifakları siz de duymuşsunuzdur eminim. HDP güçlü olmadığı, vekil çıkartamayacağı her yerde İTC'ye verecek. Bu sayede İTC ya bir, ya da az farkla iki çıkacak. Karşılığında muhtariyete ceval veren bir iktidar kuracaklar birlikte. Sonrasını yaşayıp göreceğiz. B planı daha beter. Diyeceğim o ki etrafı eleştirmek kolay, niye adını yazmıyorsun, neden çekiniyorsun diye saldıracağınıza biraz da düşünün bakalım bunca yıldır yazıyorum neden etkim olamadı topluma?
04-10-2015 10:38 (10)
Yukarıdaki yorumların (3 yorumun) sahibi maille kimliğini bize bildirdiğinden dolayı bunları imzasız olarak istisnai bir durum olarak yayımladık. Kendisine cevap vereceğim kısaca. Teşekkürler. Kaan A.
04-10-2015 10:58 (11)
7, 8, 9 numaraya cevap: Aydınlıkçıların yaptığı ile bunun farkı ne? Bu çok açık ama provokatif soru sormak niyetiyle anlamazdan gelmişsiniz. O zaman cevabı vereyim. Emperyalizm, kapitalizm ve devlet için çalışan ajanlar (elli kere yineledik ama buna ajan değil işbirlikçi diyelim o zaman, böyle denince sol jargona uyar ve kabul görür belki) ülkeyi yönetiyorlar. ÜLKEYİ İŞBİRLİKÇİLER YÖNETİYOR, SOLU DA ONLAR YÖNETİYOR. Bizim yaptığımız şey ise artık sola bile değil, aklı başında sağcısı solcusu halktan kim varsa onlara bu DÜZENİ, DEVLETİ, OLİGARŞİYİ teşhir etmek. Bilinen bilinmeyen yönleriyle... Çünkü hala birçok iyi niyetli insan sol diye muhalif diye CUMHURİYET; AYDINLIK; BİRGÜN vb okuyor. Bunlar oligarşinin oyunudur demek. Tabii ki temel olan İnsan BU. İnsan böyle olduğu için ajanlar-işbirlikçiler diyelim her yerde at oynatıyor. Çünkü sıradan insan da işbirlikçi. Biz hırsızı hırsıza şikayet etmiyoruz, erke şikayet etmiyoruz, erki dürüst insana şikayet ediyoruz. Teşekkürler yine. KA
04-10-2015 12:06 (12)
Neden etkili olamadığımızın cevabı ise şu: Yarı bu işbirlikçilerin son derece profesyonel faaliyetinden, yarı da onu aşacak yeterlilikte olmayışımızdan. Ama o yeterlilik belki gelecek kuşaklara miras aktarmayla ilerde görülür veya sağlanabilir diye bir umudumuz var. Çabamız ondan. K.A.
04-10-2015 13:28 (13)
"Ajansa da HDP kötüyse de HDP. Oyumu veririm işimi bitiririm. Bir de devrim mi yapacaktık? Pek çok insanın hayatını köle olarak yaşaması acil bir sorun değildir (aslında sorun da değildir). Acil olan HDP'nin çok oy almasıdır." Ateş Benli
04-10-2015 13:59 (14)
Ülkenin durumu gerçekten içler acısı. Sosyal demokrasinin teorik çerçevesine bile sahip olmayan bir kaç sosyal demokrat parti, ne dediğini kimseye anlatamayan bir kaç sosyalist olduğunu ileri süren parti. Geçenlerde bu hak ve hep bileşeninden bir partinin üyeleriyle yemek yedim. Onlara samimi olarak sordum. Siz neden halen parti olarak varsınız diye. 20+ yıldır aktif siyasi parti olarak seçimlere girip yüzde bir bile alamıyorsunuz. Eğer is zaten secimle olmaz diyorsanız neden legal siyaset yapıyorsunuz diye. Bu ve bunun gibi partiler meslek odası seçimlerinde liste çıkartır grup olarak hareket eder. Bence hiçbirisi sizin kadar kafa yormamıştır neden sol başarılı olamıyor diye. Bu arada kendime bir mahlas buldum Kaan hocam. Titrek ;)
04-10-2015 14:02 (15)
Titrek dostum, adını sanını biz biliyoruz, ama okur bilmiyor. O yüzden kendi kuralımızı deliyoruz diye şimdi millet saydırmaya başlar bize. O bakımdan lütfen ancak çok zorunlu durumlarda ve seyrek olarak yorum yap böyle mahlasla lütfen. Saygılar, sevgiler bizden . Kaan A.
04-10-2015 20:39 (16)
Bazen insan bu.comu okuyunca düşünüyorum Kaan hoca neden böyle uğraşıyor diye. Siyasi partiler İnsan bu yazar ve okurları kadar solun neden başarılı olamadığına kafa yorsalar iki secim sonra iktidar olunur.. Özgür Coşar
08-10-2015 14:30 (17)
Bir ilahiyatçımız da böyle düşünüyorsa çok alametler belirdi demektir.Yaşar Nuri Öztürk demiş ki: “İnsanlık, komünizmi tekrar sahneye çağırabilir. İnsanlığın tepesine bir şeytanî âfet gibi çöken üçlü zulüm (kapitalist-emperyalist-dinci zulüm), bunalan insanlığı komünizmi yeniden sahneye çağırmaya mecbur bırakacaktır” Amin, inşallahhhh...can ertan
10-12-2015 12:12 (18)
Nurullah Ankut'un Bin Kalıplılar adlı kitabında ortaya koyduklarının teyidi olmuş yazıların bir kısmı. Ancak diğer yandan önemli bir nokta var, bir insan kullanıldığının farkına varıyor ve durumunu inkar etmek için yazı yazıyor, insanları uyarıyor. Bir yöntemi açık ediyor. Tabii anlatımı düzgün olmadığı için yazıdan o "dönekleri üretme" tarzının nasıl olacağını tam olarak anlayamıyoruz. Yine de önemli bir bilgi. Üzerine düşünerek Türkiye sosyalist hareketinin bundan nasıl sakınacağını düşünmek gerek. Post-modernizm, yeni-sola karşı sağlam bir savaşın başındayız, gaz'amız mübarek olsun. Özgün Ulusoy
05-02-2016 20:48 (19)
Ben ODTÜ'de okurken, daha 1970lerin sonlarında, Perinçekin ajanlığı, MİT'e bağlılığı konuşulurdu, sonraları uzunca bir zaman Genel Kurmay'ın sivil ağzı gibiydi tüm açıklamaları.... Mustafa Yıldırım'ın SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA kitabı bu işleri ve mekaniğini anlata çok kuvvetli bir belgesel. Her ihaneti, belgeleriyle ve bütçeleriyle anlatıyor. Tavsiye ederim. Pakistan'dan İnş.Müh.Serdar Erler
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210784
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.