Dali ve Gala'dan sonra...

Ne kadar yetenekli ve ne kadar iyi bir ressam olursanız olun, artık yeni bir Picasso, Dali ya da Van Gogh olma şansınız hiç yok! Ya da ne kadar mükemmel bir yontucu olursanız olun; ne Michelangelo olabilirsiniz, ne de Bernini. Hatta, hayatında eline hiç çekiç ve murç almamış, sadece en fazla 25 santim büyüklüğünde kilden modeller yaparak büyük ün ve para kazanmış Rodin bile olamazsınız. Ve tabii ne bir Goethe olabilirsiniz, ne de Tolstoy ya da Dostoyevski... Listeyi uzatmak mümkün... Böylesi sürprizler olursa, bu sahiden de çok çok büyük bir sürpriz olur... Bunları sanatçı dostların moralini bozup şevklerini kırmak için söylemiyorum. Tam tersine bu durumu aşmanın yollarını bulabilmek için bir durum tespitiyle başlıyorum işe...

 

Google'a hangi dilde Dali-Gala yazarsanız yazın karşınıza okuyamayacağınız kadar çok yazı,fotoğraf vs çıkacaktır. Ve aklınızda belki de sadece uçuk kaçık bir ressamla onun gizemli, aykırı, epeyce yosma ve nerdeyse duygusuz karısının maceraları kalacaktır... Oysa durum hiç te bu kadar basit değildir. Bütün o magazinsel bombardıman aslında çok büyük bir gerçeği örtüyor. Gala, sanat tarihindeki en büyük dönüşümü gerçekleştirmiş insandır. O sadece yaşadığı dönemdeki değil, günümüzdeki ve gelecekteki sanatçıların da hayatlarını belirleyen dönüşümün öncüsüdür.

 

Sanat ve Piyasa 

 

Dali-Gala kitabının yazarı Herbert Genzmer, çok cesur ve bir o kadar da haklı ve doğru bir belirleme yapar: "Gala olmasaydı Dali olmazdı. Ama Dali olmasaydı da Gala başka bir Dali bulurdu!" der. Bu söz sanat tarihindeki en büyük dönüşümü çarpıcı bir şekilde ifade eder: Piyasa için sanat yapmak!.. Gala, yani gerçek adıyla Helena Dimitreyevna Diakonava, Dali ile tanıştırıldığında büyük Fransız şair Paul Eluard'ın eşiydi. Dali ise çok genç ve yetenekli bir ressamdı. Gala ismini de ona Eluard vermiştir. Eluard, onunla tanışmasını ve beraberliklerini yeni bir hayata başlamak olarak adlandırmak için Gala ismini vermiştir ona. Fakat Gala kendisinden çok küçük olan Dali ile olmayı tercih etmiş ve bunun için hem Eluard'dan hem de küçük kızlarından ayrılmayı seçmiştir.

 

Dönem sürrealist resmin doğuş yıllarıdır. Belçikalı ressam Réne Magritte sürrealizme büyük katkılar sağlamaktadır. Hatta denebilir ki; hiç bir sürrealist ressam onun kadar başka ressamları etkilememiştir. Réne Magritte, önce "Bu bir pipo değildir." tablosuyla "sanat dünyasını sarsmış", ardından"Bu...değildir" konulu başka tablolarıyla sanat ve gerçekçilik konusunda başka hiçbir ressamın yaklaşamadığı bir düzeyi yakalamıştır. Nerdeyse her tablosu ayrı bir fikri işlemiştir. Gerçeklik-sanat ilişkisini sağlam bir temele oturtmuş, sanatın gerçeğin sadece bir yansıması-yorumu olabileceğini ortaya koymuştur. Evet tabloda kocaman bir pipo vardır ama o bir pipo değildir aslında. Çünkü onunla tütün içemezsiniz. Çünkü o gerçek degildir! Kimi tablolarında, görüneni olduğu gibi tuvale aktarmanın anlamsızlığını görmek mümkün. Sanat bir taklit olamaz."Clairvoyance" tablosunda olduğu gibi, masanın üzerine konulmuş bir yumurtaya bakarak bir kuş resmetmeli sanatçı. Yumurtayı çizmek sanatçıyı sadece doğayı taklit eden durumuna düşürür vs. Réne Magritte üzerinde bu kadar çok durmamın nedenine daha sonra yine döneceğim...

 

Şöyle bir sorunun tam zamanı: Dali, sürrealizme Réne Magritte'den daha fazla ne katmıştır? Tabii ki buna verilecek her yanıt öznel olacaktır. Olabildiği kadar objektif olmaya çalışarak ve Dali tablolarını çıplak gözle görmüş biri olarak diyebilirim ki; Dali üç konuda olağanüstüdür. Birincisi akıl almaz güzellikteki fırça kullanma-boyama becerisi, ikincisi ise müthiş bir renk bilgisi ve görüşü. Üçüncüsü ise, çok sağlam bir desen/anatomi cizim yeteneğine sahip olmasıdır. Buna karşın Dali sürrealizme kavramsal düzeyde yeni birşey katmamıştır. Sadece sürrealizmin büyük ressamı olarak kalmıştır. Aşırı abartılı Dali sıfatları ise ya magazineldir ya da onu pazarlama stratejisinin bir parçasıdır... Peki ama Réne Magritte neden Dali kadar ünlü olamamış ve neden onun kadar değer görmemiştir? Bunun sırrı Gala'dır... Réne Magritte'nin Gala gibi bir pazarlamacısı olmadı... (iyi ki de olmadı!) Ve Gala, Dali'ye "Yürü ya ressamım!" dedi... Gala, kendisinden nerdeyse yirmi yaş küçük, genç ve yetenekli Dali'yi ayartıp, Eluard'ı yüzüstü bıraktığında sanat tarihini değiştireceğini biliyor muydu acaba? Bilemeyiz...

 

Gala ile Dali ilişkisi her bakımdan çok ilginçtir. Sadece cinsel hayatları ile ilgili olarak bile sayısız efsane anlatılır. En yaygın olanlarından biri ve Dali'nin akıllara durgunluk verecek kadar açık sözlü olduğu otobiyografisinde de kabul ettiği; aslında sadece bir kere cinsel ilişkide bulundukları ve onun dışında hep birbirlerine mastürbasyon yaptıklarıdır. Fakat, durun bir dakika! Durun!.. Yazının devamını okumadan öyle her okuduğunuza inanmayın!.. Hem biz bunları nasıl ve niye bilebiliyoruz???Az sabırlı olun!.. Lütfen!..

 

Gala, kapitalist sistemin sanatla çatışmasına bir son vermek gerektiğini, ya da aslında sanatçıların kapitalizmle çatışmasına bir son vermek gerektiğini hisseden ve bunu başarabileceğine inanan ilk insandır belki de... Öyle ya; kapitalizm sanatçıların hep sosyalist ve muhalif olmasından çok çekmişti. Sanatçılar da parasızlıktan... Buna bir çare bulunabilirdi! Gala o "çareyi" buldu: Sanat ta herhangi bir meta gibi pazarlanabilirdi ve pazarlanmalıydı!..

Gala, ilk önce bu genç eşine çok sayıda tablo yapması için gerekli ortamı ve olanakları sağladı. Onun başka şeylerle ilgilenmesine izin vermedi. Nerdeyse bütün hayatını kontrolü altına aldı. Bununla da kalmadı, Dali'nin çok sayıda önemli tablosuna da girdi. Pek çok tabloda onun yüzünü görmek mümkün. Çıplak modelinin o olduğu da artık bir sır değil. Gala için Avrupa'da başarılı olmak o kadar da önemli değildi. Çünkü Ayrupa'da ünlü olmanın o dönemdeki karşılığı sadece övgü ve sempatidir. Oysa para ABD'deydi. O da gözünü oraya dikti...

 

Gala, Amerika'da geçirdikleri on altı yıl boyunca çok başarılı bir pazarlama çalışması yürüttü. Öncelikle Dali'yi "Bay Sürrealizm" olarak tanıtmayı başardı. ("Le surréalisme, c'est moi!" "Sürrealizm benim!" Dali.) Medyayı kullanma sanatını iyi bilen Gala, medyanın ilgisinin düştüğünü hissettiği her durumda, Dali'ye bir saçmalık yaptırarak medyanın ilgisini yeniden üzerilerine çekmeyi başardı hep. Karınca yiyen beslemekten, çırılçıplak New York sokaklarında yürümeye kadar, aslında Dali'yi medya maymunu durumuna düşüren, pek çok şey yaptılar. (Buraya Vikipedia'nin şu kara mizah örneği açıklamasını eklemeden edemeyeceğim: "Bu davranışların getirdiği kötü şöhret, Dalí'nin geniş kesimlerce tanınmasını sağlamış ve eserlerine duyulan ilgiyi arttırmıştır."!!!) İşte az önce "durun" dediğim noktaya yeniden dönüyoruz. O röportajlarda o kadar çok cinsellik olması bile bir rastlantı değildir. Onca detay, onca abartı ve hep daha fazlasını merak ettiren o sonu gelmez iç gıcıklayan "bilgiler"vs aslında pazarlama stratejisinin bir parçasıdır. Yoksa Gala'nın poposunun detaylarını bilmemiz nasıl (ve neden) mümkün olabilirdiki?

 

Amerika'da kaldıkları on altı yıl boyunca Dali sadece iki önemsiz tablo yaptı. Gala için tablolar, sanat ve sürrealizm ve hatta Dali bile önemsizdi. Önemli olan paraydı ve Gala Amerika'da para kazanmanın yolunu keşfetmişti: Dali'nin tablolarındaki objeleri gerçeğe dönüştürüp satmak! Bu sayede çok büyük paralar kazandılar. Şimdiki Dali Müzesi'nin kurulmasını sağlayan paranın büyük bir kısmı bu kaynaktan sağlanmıştır. Diğer kısmı ise kanlı faşist diktatör Franco tarafından devlet hazinesinden hibe edilmiştir.

 

Dali-Gala çiftinin Amerika'da olduğu yıllar soğuk savaş yıllarıdır. CIA ve ona bağlı anti komünist kültür kurumlarının, sanatçıları “hür dünyaya” (kapitalizme) kazandırmak için her yolu denedikleri dönemdir. CIA ve hükümete bağlı başka kurumlar sanatçıları kapitalizme (onların deyimiyle "hür dünya"ya) kazandırmak için kesenin ağzını sonuna kadar açmış; ödülleriyle, fonlarıyla, doğrudan rüşvetleriyle, bunlarla da olmazsa şantaj ve baskılarla sanatçıların fikrini çelmektedir. CIA ve öteki Amerikan kültür kuruluşları bu konuda o kadar ileri gitmişlerdir ki; Sarte'den Althusser'e, Ive Montand'dan Soljenitsin'e kadar dönemin önde gelen tüm sanatçı ve fikir adamlarına rüşvet teklif etmişlerdir. CIA bu konuda epeyce de etkili olmuştur. (Türkiye'de de yayınlanan ve pek de değeri bilinmeyen "Parayı Verdi Düdüğü Çaldı" (Doğan Kitap, yeni baskıları Kırmızı Yayınları) isimli kitap bu konuda müthiş bir kaynaktır.) CIA ve diğer Amerikan kültür kurumlarının sanatçıları dolar aracılığıyla kazanma politikasından Dali-Gala ikilisi de çokça yararlanmışlardır. Günümüzde hala devam eden abartılı ve gerçekdışı Dali yorumlarının kaynağı işte bu CIA destekli yayınlardır. 

 

Sonuç olarak; Dali, CIA ve diger Amerikan kültür kurumları ile Gala'nın ortak katkıları sayesinde bu kadar abartılı sıfatlara sahip olmuştur. Dali bu şekilde diger sanatçıların fikrini çelmek üzere bolca kullanılmıştır. Ve epeyce de etkili olmuştur bu plan... Dali-Gala ikilisinin açtığı bu yoldan kapitalizm ile sanat kötü bir barış yapmışlardır. Kapitalizm parayı vermiştir, büyük kaynak yaratmıştır sanata ama karşılığını da fazlasıyla almıştır. Kurduğu sanat akademileriyle, vakıfları ve diğer kurumlarıyla, medyası ve müzeleriyle, ödülleri ve teşvikleriyle, fonlarıyla hep belirli bir sanat anlayışını desteklemiş, kapitalizme itirazı olan sanat anlayışlarını ve sanatçıları adeta cezalandırmış ve tecrit edip marjinalleştirmiştir. Onlara karşı açık bir ekonomik ve moral savaş yürütmüştür. Ve ne yazık ki kapitalizm bu savaşı -şimdilik- kazanmıştır...

 

İşte bu yüzden, günümüzdeki her sanat tartışmasını, sanatın yakın tarihindeki bu büyük manüplasyonu gözönünde bulundurarak yürütmek gerekmektedir. Şu anda sanatçılara ve kitlelere binbir yoldan ama özellikle de sanat akademileri yoluyla empoze edilen sanat anlayışlarını sorgulamak, sanatçı olmanın belki de ilk kuralıdır. Sistem, belirli bir sanat anlayışını hiçbir itiraza izin vermeyecek bir yoğunlukta, durmaksızın üzerimize boca etmektedir. Soyut ve kavramsal sanatın bu kadar destek bulması ve bu kadar yaygınlaşması boşuna değil. Bu sayede modern, post modern sanat, enstelasyon vs adı altında sanatın içi boşaltılmış, suya sabuna dokunmayan, hiçbir fikri ve sorusu olmayan, hiçbir şeyi sorgulamayan, etkisiz ve içi boş bir sanat anlayışı egemen hale getirilmiştir. Bunca sanat akademisi olmasına rağmen neden az sanatçı çıktığının yanıtı da buradadır. Muazzam sayılarda "üretilen" tabloların ve heykellerin bütün dünyada bu kadar çok birbirine benzemesi asla bir rastlantı değildir; bu az önce kısaca değindiğim sanattaki o büyük manüplasyonun -kurgulanmış- bir sonucudur.  Kapitalizm ile sanatın bu kötü barışı, sanatın kapitalizme (paraya) teslim olması; sanılanın aksine, sanatta yaratıcılığı, özgünlüğü ve çeşitliliği artırmamış, tersine yok etmiştir. Bencil, hep kendine dönük, kimseyle bir şey paylaşmayan ve artık estetik kaygıları da pek fazla olmayan, kaba saba, içeriksiz, kimliksiz, kişiliksiz bir sanat anlayışını egemen kılmıştır. 

 

Bütün bunları dikkate alarak tekrar başa dönecek olursak; o karamsar girişe bir yanıt verebiliriz artık: Yeni Picassolar, Magritteler, Michelangelolar, Nazimlar, Eluardlar, Dostoyevskiler vs olmak için, yani gerçek sanatçılar olmak için, sanatçıların önünde muazzam bir fırsat var aslında: Akıntıya karşı durmak!.. Sanatçı olmak zaten başka nedir ki?

 

Doğan DEMİR

Facebook
yorumlar ... ( 1 )
19-08-2014
20-08-2014 22:39 (1)
Sayın yazara şükranlarımı sunarım. Yazı sağlam ancak sonuçta vardığı hedef eksik. Gala olmasaydı bugün Dali’yi bilmeyecek miydik? Dali ABD kapitalist görgüsünde pazarlanacak tek ressam mıydı? Sanatçı olmanın okulu var mıdır? Sırf bu yaklaşım bile gerçek yaratıcılığı para adına baltalamamakta mıdır? Gerçek sanatçılar hangi okullarda öğrenim gördüler? “Sanat çıkagelir” ile bitiriyorum. Sanat ve yaratı yeteneği demokratik seçim ile sahiplenilemez. Yaratmıyorsanız sanatçı değilsiniz. Herkes sanatçı olmak zorunda değil. Ek: Dali’nin gerçek bir sanatçı olduğunu düşünmüyorum.ÖE
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211256
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.