Türkiye’de sağlığın çağdaşlaşmasına toplumcu bir bakış

Türkiye’de sağlığa “toplumcu” bir mercekten bakan çalışmaların hızla artıyor olması çok sevindirici. Son birkaç yıldır hız kazanan bu çabaya, İstanbul’dan bir Aile Hekimi, Dr. Haluk Çağlayaner, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye Sağlığın Çağdaşlaşması başlıklı kitabıyla katıldı.

Çoğu insan bir toplumda sağlık hizmetlerinin, insanların sağlık gereksinimlerini karşılamak amacıyla örgütlendiğini düşünmek ister. Bu düşünce içinde sağlık, toplumu oluşturan bütün bireylerin ve kesimlerin “ortak” sorunudur. Sağlık, zengin ya da yoksul, yöneten veya yönetilen herkes için “ortak payda” olarak görülür. Bu nedenle toplumlar, sağlık sorunlarını çözmek için herkesin yararına olacak sağlık hizmetleri örgütlerler. Kuşkusuz çok ferahlatıcı olan, fakat yalnızca toplum içindeki egemen sınıfların çıkarlarını gizlemeye yarayan bu düşünce, olayları ve olguları, içinde oluştuğu ve geliştiği tarihsel ve toplumsal koşullardan “bağımsız” ele almanın bir ürünüdür.

Sağlık alanındaki gelişmeler, içinde geliştikleri tarihsel ve toplumsal koşullardan yalıtılarak, yalnızca mikroskobun bulunması, mikropların keşfi, röntgenin icadı gibi bilimsel teknolojik bir bağlamda ele alındığında, bir peri masalına dönüşür. Oysa bu gelişmelerin ardında çok farklı motifler ve motivasyonlar vardır. Çağlayaner kitabında bize bu motifleri ve motivasyonları, üç tez üzerinden göstermeye çalışmış: Sağlık politikası, genel ülke siyasetinin bir türevdir; ülkeler sisyasi-askeri gelişimlerinin kritik bir aşamasında doğal bir kaynak olan insan gücünü korumak ve geliştirmek üzere sağlık hizmetlerini yeniden tanımlar; sağlık politikası, yönetenlerle yönetilenler arasında bir pazarlık konusu olup, yönetilenler ülke yönetimindeki ağırlıkları ölçüsünde sağlık ve sosyal güvenlik hakkını savunabilir ve geliştirebilirler.

Bu tezler çoğu insanın sağlığa ilişkin romantik düşleri üzerine soğuk bir duş gibi gelebilir, fakat bilimde ve teknolojide tarihin hiçbir dönemiyle kıyaslanamayacak boyutlarda ilerlemelerin sağlandığı günümüzde, insanların AIDS, influenza ya da ebola gibi salgınlar karşısında kendilerini neden bu kadar çaresiz hissettiklerini veya sağlığa her yıl daha fazla para harcanmasına karşın neden daha sağlıklı olamadığımızı anlamakta ve anlamlandırmakta çok yararlı olabilirler.

Yazar çalışmasına sanayileşmiş üç Avrupa ülkesi (İngiltere, Fransa ve Almanya) ve Amerika Birleşik Devletleri’nde sağlığın çağdaşlaşmasını irdeleyerek başlamış. Bu ülkelerde sağlık hizmetlerinin örgütlenmesini, kapitalizmin gelişim süreçleri içinde sermayenin değişen gereksinimleri ve sınıf savaşımları bağlamında ele alan Çağlayaner, “sağlık hakkı” kavramının ayrılmaz bir parçası olan “sosyal güvenlik” sistemlerinin oluşumu ve gelişimine de ışık tutmuş.

Kitabın üçüncü bölümünde Osmanlı’da ve Türkiye’de sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi, 700 yıllık bir süreç içinde gelişen tarihsel ve toplumsal olaylar bağlamında ele alınmış. Osmanlı’da sağlığın çağdaşlaşmasını Osmanlı İmparatorluğu’nun yarı-sömürgeleşmesi ve Osmanlı’da kapitalizmin gelişimi çerçevesinde değerlendiren yazar, tıbbiyenin açılmasından ilk işyeri hekimliği uygulamalarına, karantina idareleri ve Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin kuruluşundan Cumhuriyet’in Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nı örgütlemesine, Cumhuriyet döneminde sağlık politikalarının hangi koşullar altında ve hangi amaçlarla oluşturulduğuna ve uygulandığına kadar, oldukça detaylı bir inceleme yapmış. Bu bölümde yer alan kaynaklar ve resimler, kitaba ayrı bir değer katıyor.

Yazar kitabının son bölümünü 1820 - 1980 döneminde Türkiye’de gelişen salgınlara ayırmış. Bu dönemde gelişen salgınların detaylı bir kronolojisini çıkartan Çağlayaner, salgınları da içinde geliştiği tarihsel ve toplumsal bağlam içinde değerlendiriyor.

Yazar sağlığın bugün içinde bulunduğu acınası durumu, epidemiyolojik ve demografik dönüşümler yanında, Sovyetler Birliği ve sosyalist sistemin çökmesine bağlıyor. Soğuk savaş döneminde dünyanın üçte ikisinin şu veya bu biçimde ticari tıbbın egemenliği dışında kaldığını anımsatan yazar, bu dönemde kapitalist ülkelerde de egemen sınıfların, işçi sınıfını kontrol altında tutabilmek için sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarını kısmaktan kaçındıklarını belirtiyor.  

1991 sonrası dünyada tıbbın birkaç istisna dışında küresel ölçekte ticarileşmesiyle, diğer bir deyişle sağlık hizmetlerinde ana motifin “kar güdüsü” haline gelmesiyle birlikte emeğin yirminci yüzyıldaki bütün kazanımları “buharlaşmıştır”. Ancak yazar umudunu yitirmemekte ve kitabını “her gerilemenin, yeni bir ilerlemenin tohumlarını barındırdığına” olan inancıyla sonlandırmaktadır.

 

Akif Akalın

 

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Sağlığın Çağdaşlaşması

Haluk Çağlayaner

Deomed Yayıncılık, 2014.  

      

Facebook
yorumlar ... ( 6 )
06-11-2014
05-11-2014 12:20 (1)
toplumcu pırtın kankası çağdaş zırttı. o da geldi, tastamam olduk. çağdaşlaşmadan sonra atatürk, laiklik ve cumhuriyet de gelebilir diye tereddüt halinde değilim desem yalan olur. şuna kısaca TIP desek gücüne mi gider tıbbın? ondan sonra bana tabanla giriyorum diye laf ediyorsunuz. çok gücüme gidiyor. kimlik sorgulamalarımızda da "demi demi" denmiş. ben de beğenirdim gençken bruce'un karısını. ama bir samantha fox değildi neticede, değil mi? neyse... esas mesele: bu işe korkut boratav stayla bakılması gerek kanaatimce. sade suya tirit kronoloji değil de, harcanan bütçeler, bütçe kalemleri, gelir dağılımları, harcama eğilimleri, hizmetin içindeki çalışan gücünün karakteristikleri, değişimlerin anal-izi, projeksiyonlar, falanlar, filanlar... trubadurlardan bir adım öne gidemiyoruz yoksa bu kafayla. "bir vakit şöyle olmuştu, sonra da böyle olmuştu". eee? oldu da ne oldu? hani diyalektik? tez? antitez? sentez? bana yalan mı söylediler yoksa? kaderden bahsetmedilerdi ya la! tüh! a.y.a.
05-11-2014 15:35 (2)
Belki bir gün şuna sadece TIP diyebileceğimiz günler de gelecek fakat şimdilik bunun çok uzağındayız. Maalesef bugün karşımızda tıbbı eğitiminden araştırmasına, uygulamasından değerlendirmesine kadar her boyutuyla kendi gereksinimlerine göre örgütlemeye çalışan ve tek amacı bu alandan para kazanmak olan bir SERMAYE var. Her kim ki tıbba insanlara hizmetten başka bir maksat gütmeden bakar ve kendi çapında uygulamaya çalışır, her kim ki bunun için iki satır yazar (oysa tersini yapsa kesin köşeyi dönerdi), BAŞKA KONULARDA bizimle 180 derece zıt düşüncede olsa da başımızın üzerindedir. AA.
05-11-2014 18:33 (3)
AA (2) koministlik ettiğn her halinden belli. Bir yerlerde "sivil toplum örgütlenmesi sosyalizmin yerini almıştır" diye okudıumdu. İşte bu da o hesap, özel sağlık sigortaları da eşitlikçi hizmet vermektedir. Ne kadar ekmek o kadar köfte. Prim ödemezsen hizmet yok... mantıklı gibi. SGK.
05-11-2014 21:15 (4)
Şu anda ülkemizde "gayet iyi", bir "sosyal devlet" sağlık politikası uygulanmaktadır. Bugüne kadar olanın en iyisi! Hekim emeği ucuzlatılarak da olsa... Şimdilik de olsa... Ve adam bu yoldan çok oy topladı; topluyor... Hep unutulan bir şey var... 30 yıl ve öncesinde sağlık teknolojisi çok geri olduğu için "toplumcu sağlık" kolaydı! Ama bugün neredeyse tüm ilaç, cihaz, sarf malzemeleri ithal... Soru şu.. Bu sürdürülebilir bir sistem midir? Savurgan, popülist, maliyet-yarar ilişkisi berbat! Dün bir seminerde açıklandı. En yüksek antibiotik direnci görülen 3 ülkeden biriymişiz... Özel sektörün kar etmesi, sağlıkta özelleştirme için ne çok para harcandı. Hekim emeği giderek kalitesini yitiriyor ve yitirecek. 10 yıla kalmaz tanı-tedavide "akıl almaz" şeyler yaşanacağından endişeliyim. İşte AKP tipi "sosyal devlet"in maliyeti bu... "Akıllı" bilim adamı ve araştırmacıların bu ülkeden kaçırtılması da çözümü güçleştirecek. AKP ülkeyi "afganistanlaştırmak" istiyor denilebilir... OG
06-11-2014 02:52 (5)
Yazıdan alıntı: "sağlığa her yıl daha fazla para harcanmasına karşın neden daha sağlıklı olamadığımızı anlamakta ve anlamlandırmakta çok yararlı olabilirler." Oysa, tüm eleştirilere karşın -ve elbet daha iyisinin elde edilebilmesi olasılığı ile birlikte- insan yaşamı uzadı, uzuyor, hemen tüm ülkelerde (savaşları-katliamları saymayarak)...HM
06-11-2014 09:26 (6)
İnsanların yaşam süresindeki uzama üzerine TIBBIN değil, insanların yaşam koşullarındaki iyileşmelerin neden olduğu bundan 50 yıl kadar önce ortaya kondu. McKeown T. The Role of Medicine: Dream, Mirage or Nemesis? London, England: Nuffield Provincial Hospitals Trust; 1976. Dahası insan sağlığı üzerine tıbbın etkisinin toplam yüzde 15 olduğu Dünya Sağlık Örgütü tarafından benimsendi. Commission on Social Determinants of Health (2008). Closing the gap in a generation: health equity through action on the social determinants of health. Final Report of the Commission on Social Determinants of Health. Geneva, World Health Organization.Yine tıbbın bulaşıcı hastalıkları aşı ve antibiyotiklerle "yendiği" tezini çöpe atan çok sayıda araştırma var. Ne yazık ki bunların çoğu Türkçe yayınlanmadı. Bütün bunlara rağmen herkes yaşamın uzamasının nedeninin tıpta ilerlemeler olduğuna İNANMAKTA özgür kuşkusuz. Biz inançlara saygılıyız.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210728
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.