Ödüllü ve jüri üyesi şairin şapkasından çıkan tavşan- Edebiyat yarıştırmalarının manifestosu eksikti!

Ödüllü ve jüri üyesi şairin şapkasından çıkan tavşan

Edebiyat yarıştırmalarının manifestosu eksikti!

 

Sosyalist kültürün, ödülleri sürekli işler tuttuğundan ve kolhozlarda (kolektif tarım birliği) ve solhozlarda (tarım sanayi fabrikaları) çalışanların, bu ödüllerle onurlandırıldığından söz etmiş, Veysel Çolak. Gerçek Edebiyat sitesinde: “Şiir Ödülleri İçin Manifesto” yazısının başlığını görünce: “manifestosu olmayan tek şey ödüllerdi, o da oldu ya!” dedim içimden.

 

Çolak, kapitalizmde, ödüllerin parayla belirlendiğini ve dolayısıyla ödüllerin kirlendiğini ifade etmiş yazısında. Şiirin evrensel değerlerinin de aranmaz olduğundan dem vurmuş. Sanki çevresindeki, “antikapitalist”ler karşıtını yaparmışçasına.

 

Fabrikada çalışan işçinin, tarım işçilerinin ödülleriyle (aslında çalışmaya yönelik pekiştireçlerle), edebiyat ödüllerini bir arada anmak; hem işçiye hem de edebiyata saygısızlıktır. Edebiyata saygısızlıktır, çünkü biricik olan yarıştırılamaz, ödüllendirilemez. Öte taraftan işçi, daha iyi çalışma koşullarına, emeğinin pekiştirilip sömürülmediği düzende ancak ödüllendirilmiş olur. Yoksa çalışmaya teşvik minvalinde ödülün, köleleştirmenin pekiştiricisi olmaktan kurtulamaz.

 

Şiir yarıştırma, öykü yarıştırma üzerine; başta Cengiz Gündoğdu ve Taylan Kara olmak üzere, sürekli yazıyoruz ve yazınsal açıdan ödül mekanizmalarının yanlışlığından öte, doğumsal anomali taşıdığını ifade ediyoruz. Lâkin şiir, şairiyle, öykü, öykücüsüyle, roman, romancısıyla: biriciktir, tektir, sanatsal eserlerin üretimi ve halka ulaştırılması açısından özgünlük taşır ve hiçbir eser, bir diğerinden önce ya da sonra gelemez. Verilen emek, sökün eden bilgi birikimi, düşünsel bağlar, estetik değer, herkesin farklılığını taşır ve esere yansıyan “tek” olma özelliğini de eserin üzerine örter.

 

             Çolak’ın manifestosuna ilişkin söz söylemeden önce; seçici kurul ve ödüllü şair, ödülsüz şair üzerine bir şeyler söylemek gerekiyor.

 

            Daha önce de yazımda belirttiğim gibi, edebiyata akbaba gibi çökmüş olan isimler; edebiyatı piyasalaştırıp, kendilerince bir ödül alıp verme dişlileri kurmuşlardır. Tekel konumundadırlar. Her yerde onların isimleri geçer. Kapitalizmin başat kurum ve kuruluşları olan bankalardan ve banka yayınevlerinden aldıkları reklamlarla dergicilik yaparlar ve edebi nitelik yoksunu karalamaları, şiirimsileri bize dayatırlar. Bir önceki yazım Şiir yarıştırma üzerine / Edebiyat piyasasının ödüllüleri” üzerine, tartışmak istediğim, ödüllü şair ve jüri üyesi, tartışmayı kabul etmedi, yorum yapmaktan kaçındı. Bir başka ödüllü şair, katıldığı yerel bir televizyon kanalında: “Bazı arkadaşlar, ödüllere karşı çıkıyor. Ama…” dedi ve ekledi: “İnsan yazdığını sergilemek istiyor. Ödüller şairin vitrinidir.” Bir işportacı şairlik deyimi en çok da bu “vitrin” şairlerine yakışacaktır. Bir de yenilerde, şiir sergileri oluyormuş. Karpuz sergisi gördük de, şiir sergisi nasıl olur bilinmez. Yarıştırmaların yanı sıra sergilemeler de “moda” oldu. Vay şiirin başına gelenler… Bir de bu şairimsiler, zorla bizi yoksaymaktalar. İnsan inandığı, savunduğu şeyi savunur ya da karşı tarafın haklı olduğu tarafları, eleştirilecek boyutlarını eleştirir. Ama ödüllü şairler, maalesef ki, bundan kaçınıyorlar. Tartışma ortamına girmek istemiyorlar. Söz söyleyen de ancak ödülleri, şairin “vitrin”i olarak nitelendirebiliyor. Daha ötesi yok. Anlaşılamayan, yadırganan durum da tam bu. Gerekçe nedir? Şiir yarıştırma, öykü yarıştırma, roman yarıştırma, savunuluyorsa; neden savunulanı açıklamaktan kaçar insan? Kurdukları küçük dünya sarsılacak, jürilikten elde edecekleri paralardan mahrum kalacaklar. Yüzlerce kitabı, dosyayı değerlendirmek için meyhanede harcayacakları paralar eksilecek. Yanlışsa, gerekçelerle birlikte savununuzu, eleştirilerinizi yazın. Yazın da şu edebiyatta yarıştırma nasıl oluyor, nereden kaynaklanıyor anlayalım. Lâkin sakın bir şair/yazar üzerinden düzenlenen yarışmaların, o şairi/yazarı yaşatmak için düzenlenmekte olduğu gerekçesini anlatmayın. O şair/yazar üzerine, kitap yazın, eleştiri derlemesi yapın, o şair/yazar üzerinden “prim” yapmayın yeter ki! Orhan Kemal adına düzenlenen roman ödülündeki gibi, hiçbir nitelik barındırmayan, okunmamış ve de Orhan Kemal’in toplumsal anlayışıyla bağdaşmayan bir romana verilmesi örneğindeki gibi!

 

            Seçici kurul konusu da baştan ayağa sorunlar yumağıdır. Kim hangi yetkinlikle/yetkiyle/yetkeyle, hangi estetik ölçütle, hangi birikimle, kimi seçiyor, anlaşılacak bir durum değil? Onlara bu sorumsuzluğu, bu eser yarıştırma keyfiyetini kim veriyor ya da bu kimseler neden hadlerini bilmiyor?

 

            Gelelim Veysel Çolak’ın, geliştirilmek üzere üzerine kafa yorduğu “manifesto” çabasına. Ancak ödüllere karşı tutumundan ötürü, baştan şunu belirtmeliyim. Edebi eserleri yarıştırmak baştan sakattır. Edebi eserin yarışması, sergisi olmayacağı gibi, edebi eserlerin yarıştırılması üzerine şartname de olamaz. Çünkü anlayış baştan sakattır. Kaldı ki sanat eserinin biricikliği, tekliği temeline karşı bir tutumdur. Bu çerçevede değerlendirmelerimi okumanızı rica ederim.         

 

Madde 1. “Seçici kurul üyesi yarışmaya katılan her kitabı ve dosyayı derinliğine incelemeli ve rapor etmelidir. Seçici kurul üyeleri, bunu kabul eden kişiler arasından seçilmelidir.”

Madde 1’e yanıt: seçici kurul, yarışmaya katılan her eseri, derinliğine inceleyemez. Jüri üyelerinin, başka hiçbir şey okumaması, sürekli, yüzlerce belki binlerce şiirlere, dosyalara çalışıp rapor oluşturması gerekmektedir. Belli başlı “edebiyat piyasası”nın oligarkları bunu yapacak ruh yapısına sahip değillerdir.  

 

Madde 2. “Yarışmalara farklı şiir anlayışlarında olan şairlerin katılacağı düşünülerek; jüri üyelerinin dağılımı da bu anlayışları temsil eder nitelikte olmalıdır. Aynı anlayıştaki kişiler, tartışmadan bir şiirde buluşabilir, dışarıda kalan birçok şiire haksızlık yapabilir. Ülke şiiri korumak, şiir kanallarına set koymamak için, bu duruma dikkat edilmelidir.”

Madde 2’ye yanıt: hangi anlayışa kimi koyacağız? Enver Ercan’ı nereye koyacaksın? Toplumsal gerçekçi şiir anlayışı diye, kardeşine ödül veren yarışmanın jürisinde bulunan Ataol Behramoğlu’nu mu koyacaksın? Her şeyin, her yarışmanın jürisi Doğan Hızlan’ı hangi anlayışa sığdıracaksınız? Baştan beridir söylediğim gibi, kişiler dâhil olmak üzere baştan ayağa sakat bir anlayış.

 

Madde 3. “Her seçici kurul üyesi isabetli bir seçim yaparak, öncelikle kendini ödüllendirmelidir.”

Madde 3’e yanıt: edebiyatı “piyasalaştıran”larla, ne derece isabetli seçim yapılabilir? Örneklerini sürekli yazıyoruz.

 

            Madde 4. “Gene her jüri üyesi yapacağı doğru seçimle, adına ödül konulan kişi (şair) ve kurumu onurlandırabilmelidir.”

            Madde 4’e yanıt: adına ödül konan kişi (yazar/şair) onurlanmaz, Hamdi Koç’a verilen ödülle, Orhan Kemal onurlanmamıştır. Yunus Nadi, dağıtılan ödüllerle onurlanmıyor. Adını kullanan jüriler her yerde görünmenin tatminini yaşıyor. Bu açıdan, jüriler, kurum ya da kişileri onurlandırmayı değil, kendi tatmin dereceleri kadar değerlendirme yapmayı düşünürler.

 

Madde 5. “Bunların sonucunda gerçekte hak eden şairi belirlemiş ve onurlandırmış olacaktır. Seçici kurul üyeleri bu bilinçte olmalı ve bu tutarlılığı gösterebilmelidir.”

Madde 5’e yanıt: eğer her yarışma için biricikliği gözetmiyorsanız, ki bu artık açıkça ortadadır, hangi tutarlılıkla hangi bilinçle davrandığınızı sormak isterim? Hak eden şair/yazar, eğer yarışmayı duyamayacak kadar yarışmadan uzaktaysa, ilânın yayınlandığı dergiyi, gazeteyi okumuyorsa; o şair/yazar, şair ya da yazar değil midir? Sadece yarışmalarla mı şair seçiyorsunuz?

 

Madde 6. “Bir şiir seçilirken içeriğin evrenselliğine bakılmalı; imge anlayışı, biçim, biçem,  sözcük ve dizelerin kurgusu, esin kaynağı, ses, armoni, gelenekle ilişkilenme ve getirilen yenilikler  şiirde aranmalı ve ölçüt olarak kullanılmalı. Değerlendirme, şiir sanatının bu vazgeçilmez öğelerine yaslandırılmalıdır.”

            Madde 6’ya yanıt: tüm ölçütler güzel, açık peki ya, sanat eserinin “tek” olması, benzerinin olmayışı, biricikliği, özgünlüğü? Kısaca yarıştırılamayacağı?

 

Madde 7. “Seçici kurul üyeleri, bir şiiri neden seçtiklerini açıkça yazmalı ve ölçütlerini belirtmelidir. Bu raporunu yayımlayarak sorumluluk almalı; hesap verebilmelidir.”

Madde 7’ye yanıt: Bir şiiri diğerlerinden ayıran ne olabilir? Madde 6’da belirlenen ölçütler, diyelim ki; üç şiirde de var. Kurgu, metaforlar olağanüstü, her üçünde de. Pekiyi biz hangi şiiri, şiir kabul edeceğiz? Ya da hangi şiir daha şiir olacak? Diğer jüri üyesi arkadaşlara danıştık diyelim. Onlara mı bırakacağız kararı? Seçtiğimiz şiirden daha “iyi” şiir varsa ve onu elersek, nasıl hesabını vereceğiz? Peki, bir şiiri, diğer bir şiirden “daha iyi” yapan nedir? Buradaki “iyi” nedir?

 

Madde 8. “Bir şiiri değerlendirmede öznellik belirleyici olamaz. Öznellik denilen şey, o kişinin ideolojisi, estetik anlayışı (varsa), şiir sanatına ilişkin bilgisinin diyalektik toplamıdır. Seçilen, beğenilen şiir (sanat yapıtı); seçen kişiyi yansıtır, ona ayna olur. Öznellik, toplum ve kültürel yapıdan yalıtık değildir.”

Madde 8’e yanıt: eş dost, akraba kayırmalarının ortada olduğu birçok ödüllü edebiyat yarışmaları varken ve öznellik bu denli göz önündeyken öznel seçimi/beğeniyi nasıl eleyeceğiz? Ödüller, paraya gereksinimi olan şaire/yazara, para vermenin aracısı olarak anılıyorken, yarıştırmalar!  Kime neyin hesabını vereceğiz? (ki bunu yarışmayla değil, jüri üyeliği parasını almadan, o parayı doğrudan şaire/yazara verebilirsiniz)

 

Madde 9. “Bir seçici kurul üyesi, bütün bunları yapabilmek için sınırlı sayıda şiir yarışmasında jürilik görevi almalıdır.”

Madde 9’a yanıt: Böyle bir “fedakârlıkta” bulunabilecek bir jüri üyesi varsa, beri gelsin.

           

Madde 10. “Hiçbir şiir yarışması herhangi bir şaire, kuruma çalışmamalı; şiiri ve şiirin geleceğini gözetmelidir.”

Madde 10’a yanıt: şiiri ve şiirin geleceğini gözeteceksek, şu yarıştırma işine toptan karşı çıkış manifestosu yazsak!

 

Madde 11. “Şiir ödüllerinde, kesinlikle katılım koşulu aranmalıdır. Şairin, şairin izniyle yayınevlerinin katılmadığı hiçbir kitap değerlendirmeye alınamaz, alınmamalıdır. Çünkü katılım koşulu olmayan şiir ödüllerinde iğrenç manipülasyonlar olmaktadır. Ödül verilecek kişi önceden bellidir. Seçici kurul denilen birkaç kişinin, yıl içerisinde yayımlanan kitapların çoğunu bilmeden / okumadan ödül vermekten çekinmezler. Böyle olmasına karşın onca şairin kitaplarını okumuş gibi bir hava yaratırlar; hiç hakları olmadığı halde, bilmedikleri onca güzel şiiri değersizleştirirler. Kapitalizmin en iğrenç yöntemiyle, bir reklam anlayışıyla yaparlar bunu.”

Madde 11’e yanıt: “bilmedikleri onca güzel şiiri değersizleştirirler”, sadece, katılımla yürütülen yarıştırmalara mı özgüdür. Ya yarıştırmaya katılmayan, onca güzel şiir? Baştan sona kadar, madde 11, yanlışlarla doludur. Bu maddeyi, Cemal Süreya Şiir Ödülleri üzerine yazdığı açıktır. Bu madde, Seyyit Nezir’i ve Üvercinka dergisini, Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği’ni “manipüle” etmenin sonucudur. Bunları yazarken, derneğin Cemal Süreya ismiyle şiir ödülü düzenlemesini olumladığım, onayladığım düşünülmesin. O da yanlış ve haksızdır. Şiirlerini para verip yayınlatan (ki parasız şiir kitabı basan yayınevi yoktur) şairlerin kitaplarıyla nereye varılabilecektir? Eğer biricik olduğunu, tek olduğunu düşünseydiniz, şiir kitaplarını parayla basmazdınız. Yani bakışınız baştan sakattır. Ve Çolak’ın sataşmaları da hatadır, Üvercinka’nın Cemal Süreya üzerinden edebiyat eseri yarıştırma çabası da hatadır.

 

Madde 12. “Herhangi bir şiir ödülüne katılmayanlara haksızlık yapmamak için, katılanların adları açıklanabilmelidir. Bu şaire de bir disiplin getirecektir. Bu, okuyucuya, şiir ilgilisine karşılaştırma olanağı sunacaktır. Ayrıca seçici kurul üyelerini nesnel olmaya zorlayacaktır.”

Madde 12’ye yanıt: ödüllü yarışmaya katılmayanlara haksızlık yapmamak için, katılanları açıklamak da neyin nesidir, anlaşılamamaktadır! Ödül alamayacağı için mi haksızlık yapılmıştır? Yarışmaya katılmadığı için mi haksızlık yapılmıştır? Şiiri, “yüksek sanat jürisi”nce değerlendirmeye tabi tutulamadığı için mi haksızlık yapılmıştır?

 

            Edebiyat ödüllerini, sanat ödüllerini anlamlı kılacak bir yarışma için şartname ortada. Eserler, seçkin bir jüri tarafından değerlendirilecek, sıralanan ölçütlere uygun, isabetli kararlar alınacak… Her şeyin sonunda, “iyi” esere, ödüle “değer” esere ulaşacağız.

 

            Edebiyat, “edep”ten türemiş bir sözcük olarak; ahlâkı, iyi huyu, güzel duyuyu içerirken; birileri kalkmış, açıktan, sırıta sırıta “edepsizlik” yaparak, bu biricik olanı ve tek olanı, bir başka biricik olanla ve tek olanla yarıştırıyor. Sonuç olarak, yarışan egolarla, yarışan otoritelerle, yarışan eserlerle dolu bir cümbüşü yarıştıran “piyasa edebiyatı” işlemektedir. Gerçek sanat eseri de bu düzenbazlığın çok çok ötesindedir.

 

                                                                                   Kaan Turhan – kaanturhana@gmail.com

 

Facebook
yorumlar ... ( 13 )
18-01-2015
18-01-2015 09:55 (1)
Sn K. Turhan, şiirde sergiye hangi yönüyle karşısınız? Sadece pazarcılığı, işportayı dilsel açıdan çağrıştırdığı için mi? Oysa, şairin de eşlik ettiği, bazı şiirleri ayrıntılı değerlendirme fırsatının olabileceği, şiirin görsellik ve sözle birleştiği etkinlikler mesela, neden sakıncalı olsun? Saygılar...HM
18-01-2015 13:55 (2)
Şiir yazılı olandır, yazılı kalmalıdır. Her şeyin görselleştiği yeni çağın hastalıklarından uzak tutmalı şiiri. Ama bu şiir kitabında, çizimlere, farklı desenlere, çalışmalara yer verilmemesi gerektiği anlamına gelmesin. Olmalı kitapta. Lâkin şiiri sergilemek, resim sergisi gibi bir görselliğe eklemlemek yanlıştır, diye düşünüyorum. Çünkü şiir yazılı olandır.
18-01-2015 21:30 (3)
2 numaraya şiir sadece yazılı olan değildir, babında bir cevabım vardı, kayıp mı oldu acaba? HM
19-01-2015 05:58 (4)
Yıllar önce el yazılarımızla şiirlerimizi yazdığımız bir sergiyi katılmıştım. Çok da başarılı olmuştu sergi. Nihat Ateş
19-01-2015 18:46 (5)
Şiir sergilerine ve yarıştırmalara devam o zaman... KT
19-01-2015 22:10 (6)
Şurası kesin: "Şiir"le" karpuz ve kavun" arasında, madden ve mânen (pragmatik ve epistemik bakımdan da diyebiliriz) hiçbir fark görmeyen bir zihniyetten geliyoruz hepimiz. Hepimizin bellekleri ve kalpleri iğdiş edilmiş, maalesef! Gınâ getirmeyeceksem, gene sevgideğer Taylan Kara'dan yıldırımlar kadar tahripkâr (iyi ki tahripkâr!) bir aforizmayı anımsadım: "Bizde insanların çoğu 30 yaşında ölür, ama 60 yaşında gömülür" diyordu o ateştopundan gaha "tekinsiz" zekâsıyla. Yol açılmıştır bir kez, daha da ileri gidilebilir buradan: Bizde insanların yüzde doksandokuzu çocukluğunda öldürülür ama genellikle 70'inde 80'inde filân gömülür. Hiç de yeni değildir bu manzaralar, yüzlerce yıldır böyledir. O nedenle, karpuz ve kavun sergisine gidecekleri yerde, insanların kahir ekseriyeti, kimileyin de şiir sergilerine giderler! Şaşılacak, öfkelenecek ne var bunda canım? Gitsinler elbet, görecekleri vardır ki gidiyorlar. Ne mi diyelim, son son? Kimseye karışmam, ben Allah derim.-B.D.
19-01-2015 22:22 (7)
Ödül Düzleminde Şiir Erkini Yıkmanın Anatomisi (Serkan Engin) http://evvel.org/odul-duzleminde-siir-erkini-yikmanin-anatomisi-serkan-engin Serkan Engin
19-01-2015 22:23 (8)
Cümlenin gidişinden anlaşılsa da, düzeltmesem olmaz. 6 numaradaki yazımda, 5.satırda "daha" diyecekken "gaha" demişim. Her okuyandan özür dilerim.-B.D.
19-01-2015 22:51 (9)
Şuara'mızın tek-tük cins öznelerinden biri olan Serkan Engin'in 7 numarada linkini (sanal adresini) verdiği yazısını, Eliz'de yayımlandığında okumuş ve hiç değilse bu yazıdan sonra bir şeylerin değişeceğini ummuştum. Neden ve nasıl umdumsa artık! Öyle ya, Cengiz Gündoğdu, taaa 1980'lerin ortalarından beri yazıyordu da, kimin kılı kıpırdamıştı sanki! Hep söylerim, bir kere daha söyleyeyim: Sözde "sol" görünümlü, özde "sosyal-faşist" edebiyat / şiir cemaat(çik)lerinin hükümranlığıdır yürürlükte olan.-B.D.
20-01-2015 07:24 (10)
Şiir sergisi ile "yarıştırmaların" ne ilgisi var! Ne sergisi olduğunu sormadan "yarıştırmayla" eşleştirmek acelesi niye? Yapılan sergi o zamanlar çok yaygın bir şekilde süren açlık grevlerindeki mahkumlarla dayanışma için yazdığımız bir şiirlerden oluşuyordu. Sergi deyince el yazısı şiirleri sattığımız falan mı düşünülüyor da "yarıştırma"larla eş ediliyor? Anlamak olanaksız. İnsan şuraya "referans" diye verilenleri görünce hakikaten hüzünleniyor. Yazık. Nihat Ateş
20-01-2015 11:15 (11)
Vasatlığın sergilendiği ortamda, elbette şiir de bu "sergileme"lerden nasibini alıyor. Yarıştırın, sergileyin; ama yazmayın. İyi şiiri, yaşayışıyla, ödünsüz onurlu duruşuyla kendini var edenlerde aramak gerektiği inancını taşıyordum. Bu iyice sabitlendi. Şiir yarıştırmanın manifestosunu yazan biri, yarışmaların şairlerin vitrini olduğunu savlayan biri gibileri ortadayken ve hâlâ bunlar yaptıklarına edebiyat diyebiliyor, yazdıklarına şiir diyebiliyorsa; sunaklarda, dergilerde bunlar yer bulabiliyorsa; karpuzun yapıldığı gibi şiiri sergilemek de, sidik yarışında olduğu gibi şiir yarıştırmak da "meşru" kabul edilir bundan sonra. Yolunuz açık olsun. KT
20-01-2015 12:48 (12)
Ne dediğiniz anlaşılmıyor KT. Sorum basit: Şiir sergisi sizce ne anlama geliyor? Sergi içeriğinden, niyetinden, amacından bağımsız mıdır? Şiir sergilemeyle ödül mekanizmasını nasıl eş ediyorsunuz? Elma ile armutu nasıl topluyorsunuz da; "onurlu, hayatı ödünsüz yaşayan duruşuyla kendini var edenler" gibi sonuçlara varıyorsunuz? Sizin de yolunuz açık olsun. Nihat Ateş
20-01-2015 15:04 (13)
Koca yazıda, şiirin sergilenmesi ifademe takılmışsınız. Kaldı ki çok daha önemli konular var. Sadece bir cümleye takıldık gitti. Yanıtımı yine vermiştim: şiir yazılı olandır. Yeri dergi ve kitaptır. Resim sergisi gibi sergi düşünemiyorum. Ucuz işporta, pazar anlayışını anımsattığı için olabilir.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210942
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.