Eski Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ bir gün telefonla İlknur'u aradı. "Tıp Bu Değil" kitabımız çıkmıştı... İlk haftaları... "Kitabınızı okudum, ilginç ve değerli bir çalışma... İçinde katıldığım birçok yer var, katılmadığım yerler de var. Arzu ederseniz yüz yüze görüşelim, siz görüşlerinizi anlatmışsınız, biz de kendimizi anlatalım..."
17 Temmuz 2012'de de görüşme gerçekleşti. Manidar bir yerde... Bank Asya'ya ait AKP'nin her zaman kamp yaptığı Kızılcahamam'daki bir otelde. Bank Asya o zaman çok iyiydi :) Neyse, görüşme dökümü geniş özet halinde aşağıda.
Başlı başına -kendim yaptım diye söylemiyorum- bir gazetecilik olayıydı. İçinde tartışılanlar bir yana bir AKP'li bakanın sosyalistlerle sosyalizmi tartışması...
Bu sanırım AKP içinde pek hoş karşılanmamıştır. Ama bizim sosyalist cenahta hiç karşılanmadı. Bu haberi büyük bir heyecanla yazarı olduğum soL Portal'a gönderdiğimde buz gibi bir "sakıncalı" yanıtıyla karşılaştım. Sonra belli kişilerle malum tatsız tartışmalar, yazı engellemeleri ve soL'dan ve TKP'den bu nedenle ayrıldım.
En kaba biçimiyle bize şunlar söylendi açık açık. AKP'li bakan bizi niye çağırmıyor, onunla böyle samimi konuşmanız ne anlama geliyor, bunu yayımlarsak AKP propagandası yapmış olmayacak mıyız?
Cevabımız netti: Bir kere daha çağırsa yine konuşuruz. Ne konuştuğumuz açıktır, yayımladık. Oysa sizler AKP sağlık bakanları dahil birçok devlet yetkilisiyle konuşuyorsunuz, başka karanlık oligarşik kişilerle konuşuyorsunuz, hatta pazarlık yapıyorsunuz, ama ne konuştuğunuzu açıklamıyorsunuz, ne pazarlıklar döndüğünü de ifşa etmiyorsunuz (en basiti TTB yönetimleriyle sağlık bakanları arasında çok kez pazarlık yapılmış, birtakım gizli sözler alınmıştır vs..) bizim konuştuklarımızı açığa vurmamız mı kabahat?
Neyse bu yazı o tarihte www.burasiduzce.com da yayımlandı, çok kişi okudu. Okumayanlar için ve bazı şeyler bize bunu yeniden anımsattığı için burada tekrar yayımlıyoruz.
Bir şeyi daha belirtmekte fayda var: Adam sağlık bakanı ve sağlık politikalarıyla ilgili bir kitap çıkıyor, hemen okuyor, anında tepki gösteriyor. Fakat CHP'nin sağlıktan sorumlu hiçbir görevlisinden tepki gelmedi! Boş laf uzmanı sosyalist liderlerimizden, teorisyenlerimizden gık çıkmadı... (Haluk Yurtsever ve Gökçe Fırat dışında) Konuyu öğrenmeden önce ivedilikle sakıncalarıyla ilgilenmeye ve "ayıbı", çıkabilecek kendi ayıplarını örtbas etmeyi yeğlediler. Bu her konuda böyle ne yazık ki, niye yüzde yarımı bulamadığımız ise açık.
Recep Akdağ bu görüşmenin yayınlanmasından altı ay sonra görevden alındı. Oysa AKP'nin en başarılı bakanı olarak biliniyordu. Neden olarak bir tarikat grubuna (sanırım Menzilcilere) Sağlık Bakanlığında fazla kadro vermesi gösterildi. Yoksa sebep bizzat bu görüşme miydi?
Şaka yapıyoruz elbette, ama her şakanın gerçeklik payı da araştırılmalı. Bize, uyguladığı sağlık politikasının "sosyalist", en azından merkezi devlet denetimli yönünü fazla ciddiye alıyor gibi gelmişti. Kalben buna inanıyordu. Bizde o izlenimi yarattı. Birkaç şey söylediysek de bu konuda, fazla üstüne gitmedik, zaten o kadar da zaman yoktu. "Menzilci" işi cidden sebeplerden ikinci sebep olabilir, hadi bizimle konuşması ve kendini sosyalist gibi göstermesini şaka gibi algılayın da, tek elden devlet denetimini cidden AKP'ye göre fazla abartmış olabilir. Medical Park işi, herkese ceza veririm, falan demesi. Nitekim sonrasında bir özel hastane patronunu, tam özelleştirmeciyi getirdiler onun yerine.
Yoksa sebep Küba'dan söz etmesi miydi? Eğer öyleyse, darısı yeni Küba seyahati yapan Erdoğan'ın başına.
Yazıda özellikle İlknur'un "Yani komünist sistemden mi model alıyorsunuz?" sorusuna verdiği yanıta dikkat: "Elbette!"
Kaan Arslanoğlu
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ ile “Tıp Bu Değil” kitabı-oluşumu editörü Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. İlknur Arslanoğlu ve kitabı yayına hazırlayan Kaan Arslanoğlu, Sağlık Bakanı’ndan gelen görüşme isteği üzerine Kızılcahamam’da yaklaşık bir buçuk saat sohbet ettiler.
17 Temmuz Salı gün gerçekleşen söyleşinin geniş bir özet dökümünü yayımlıyoruz:
Sağlık Bakanı Recep Akdağ: Hoş geldiniz. Toplantı dört saat sürdü. (Sağlık Bakanlığı Sağlıkta Dönüşüm eğitim toplantısını kast ediyor.) Dört saattir ayaktayım. Yorgunum, kusura bakmayın.
İlknur Arslanoğlu: Bir beş dakika dinlenseydiniz o zaman. Biz sonra konuşuruz.
Recep Akdağ : Yok yok, biz böyle sohbetlerle dinleniyoruz işte. Şimdi konuya geçelim. Bu kitapta tıbba sosyalist açıdan bakmışsınız. Öyle değil mi? Biz de farklı bir açıdan çözümler getirmeye çalışıyoruz. Ama niyet insana hizmetse, konu sağlıksa, tıpsa, idealist duygularla yola çıkanlar bir yerde buluşurlar. Sonuçta hepimizin amacı insan için iyi bir şeyler yapmak.
Sizler kaç yaşlarınızda idealist duygulara kapıldınız insan için, toplum için? Bu bende 11-12 yaşında başladı. Sizdeki sosyalist temelli idealist yaklaşımlar, bendekiyse çocukluk yaşlarımdan itibaren İslami temelli. İnsana hizmet konularını ben ta o yaşlarda düşünürdüm.
Biz sağlıkta ne yaptık? Geldiğimizde kişi başı sağlık harcaması 150 dolar civarındaydı, 450 dolara kadar yükselttik. Bizden önce bütçenin %5’i sağlık harcamasıydı, biz %6’ya çıkardık. Tabii toplumun refah düzeyi çok arttı, milli gelir 15 bin doların üstüne çıktı, bunun sağlığa yansımaları oldu. Bunda bizim payımız büyük. Hamilelikte anne ölümleri öncekinin beşte birine indi. Çocuk ölüm hızını binde 8’e gerilettik. Bunlar inanılmaz göstergeler. Avrupa’yla bile karşılaştırıldığında inanılmaz göstergeler. Bunlar toplumda büyük bir memnuniyet duygusuyla yansıyor.
Kaan Arslanoğlu: Fakat hocam, sağlıkta durum sizden önce o kadar kötüydü ki, bu sizin avantajınız oldu, bu kadar memnuniyet duyulması buna bağlı biraz.
Recep Akdağ : Doğru, onun da payı var. Ama hepsi o değil. Bizim sağlıktaki üç ana hedefimiz şunlar: Bir, insanlara hastalandıklarında katastrofik, yıkıcı harcamalar yaptırmayacaksın. Mesela kanser oluyor ailenin bir bireyi, aile için çok büyük masraftır. Bunu aileye ödetmeyeceksin. Devlet olarak üstleneceksin. İki, sağlıktaki temel göstergeler. Buradaki rakamlar. Onları düzelteceksin. Bebek ölüm hızında olduğu gibi. Üç, tabii halkta tatmin duygusu, memnuniyeti yaratacaksın. Ben buna bir de bütün bunların sürdürülebilirliğini ekliyorum.
Kaan Arslanoğlu : Hocam, sağlıktaki iyileşmeleri elbette görüyoruz, ama “sağlıkta dönüşüm”e ilişkin temel bazı itirazlarımızı dile getirmek isterim.
Recep Akdağ: Önce mevcut durumu görüp kabul etmek önemli. Kitapta bazı yazılarda bunu yapıyorsunuz. Ondan sonra muhalefet edecekseniz o gerçekler üstünden edeceksiniz.
Kaan Arslanoğlu : Şimdi, sağlıkta dönüşüme temel itiraz noktalarımızdan biri özelleştirme. Ama bu konuda ben farklı şeyler düşünüyorum, zaman yeterli olamayabileceğinden onu açmak istemiyorum. Asıl itiraz noktama geleyim. Performans uygulaması. Bu uygulama bence yalapşap hekimliği, kötü hekimliği ödüllendiriyor. İyi hekimliği cezalandırıyor. Bir hekim hastaya çok vakit ayırıyor, ona eğitim veriyor, falan, ağır çalıştı diye o az alacak. Hızlı hızlı çok hasta bakan çok para alacak. Bu bir haksızlık olmasının yanı sıra, çok ciddi hekim hatalarına yol açabilir. Hastalar bundan çok mağdur olabilir.
Recep Akdağ : Bir kere şunu sorayım: Performansa mı karşısınız, performansın bugünkü haline mi karşınız?
İlknur Arslanoğlu : Performansa temelden karşıyız.
Kaan Arslanoğlu : Sağlıkta özelleşmeye karşıyız, onunla birlikte performans hiç olmasa iyi olur.
Recep Akdağ : Özelleşme ayrı konu. Devlet hastanesini ele alalım. Şimdi bir doktor sabahtan akşama kadar hastanede hastalar için çok çalışıyor, öbürleri pek az çalışıyor, muayenehanesinde hasta bakıyor. Bu eşitlik mi?
Kaan Arslanoğlu : Devlette muayenehaneciliği zaten yasaklamak gerek.
Recep Akdağ : Yasakladık diyelim. Biri çok çalışıyor, biri az çalışıyor. Az çalışanı çok çalışmaya nasıl özendireceksiniz?
Kaan Arslanoğlu : Terfi ettirebilirsiniz, belli bir süre sonra maaşlarında ciddi farklılıklar yaratabilirsiniz.
Recep Akdağ : O da performansın bir çeşidi. Ama bizim o kadar zamanımız yok. Hasta çok, doktor az. Şu anda bekleyen problemler için çözüm üretmek zorundayız.
İlknur Arslanoğlu : Başka türlü özendirmeler de olabilir. Tabii bu sistemle ilgili bir sorun. Sağlığı nasıl algıladığınızla. Sağlıktaki algıyı değiştirebilirsek bazı şeyler buna bağlı hallolur. Talep anormal şişmişse, hep birinden alıp ötekine aktarma çözümleri kalıyor elimizde.
Küba Sorunu Nasıl Çözmüş?
Recep Akdağ : Ben Küba’ya gittim, doktorlarla konuştum, yetkililerle konuştum, oradaki sistemi bayağı inceledim. Sordum mesela, orada sağlık ocakları demiyorlar, aile doktoru diyorlar, bir vatandaş aile doktorunu değiştirebilir mi? Bir doktordan memnun değilse ötekine gidebilir mi? Olmaz dediler, bizdeki bütün doktorlar aynı eğitimden geçmiştir ve hastalara aynı, eşit sağlık hizmeti verir. Böyle bir şey mümkün mü? Hekim de insan sonuçta. Aynı düzeyde çalışabilir mi hepsi. Ama onlar sorunu çözmüşler. İleri standartlara ulaşmışlar. Nasıl çözmüşler, çok fazla doktor yetiştirmişler. Bizimkinin tam dört katı doktorları var nüfus başına. Ama demin dediniz ya, bir yerden alıp ötekine vermek. Orada hizmet iyi ama, doktorlar da çok ucuza çalışıyorlar, çok yoksullar. Biz o paraya doktor çalıştıramayız. Önümüzde sorunlar var, bunlara çare arıyoruz. Her modelden yararlanıyoruz. Bize neoliberal diyorlar, ne ilgisi var, hangi modelden ne alırız, nasıl çözüm buluruz, onu düşünüyoruz.
İlknur Arslanoğlu : Yani komünist sistemden de model alıyorsunuz?
Recep Akdağ : Elbette. Özel hastanelerde kaç kişi çalışacak, kaç doktor alınacak. Bunu bile biz belirliyoruz. CHP’li milletvekili arkadaşlardan biri “bu nasıl iş ya, dedi. Bu sosyalizm” dedi.
Kaan Arslanoğlu : SGK da her şeyi belirleyen müthiş bir devlet tekeli.
Recep Akdağ : Evet, işte… Yani, doktorları bu kadar çok hastayla baş edebilmek için ne şekilde teşvik etseniz, onun adı performans oluyor. TTB’den bir arkadaş performansı kötülemek için bir örnek veriyor: Bir profesör ameliyata girmiş, ekibine, “arkadaşlar, 1000 puanı tamamlayana kadar işi uzatacağız” demiş. Performans adamı bu hale getirdi, diyorlar. Şimdi bu kişi performans olmasa, bu hasta muayenehaneme gelmemiş, ameliyat etmeyeceğim, derdi. Onun bir insanlık sorunu var demek ki, ona ben ne yapabilirim. Devletti, özeldi ne fark edecek. Özelleştirmeci diyorlar bize. Yoğun bakımdan para aldı diye geçende bir hastaneye ceza verdik. Acil hastalarda para alamazlar. Bizim koyduğumuz kurallara uymadılar diye, bugüne dek 20 kadar özel hastaneye ceza verdik.
Kaan Arslanoğlu : İslami kesimden hastanelere de ceza veriyor musunuz hocam, hep laik kesim ceza alıyor deniyor?
İlknur Arslanoğlu : Evet, mesela Medical Park ceza aldı mı?
Recep Akdağ : İnsaf ama! Böyle ayrım yapsak nasıl cennete gideceğiz!
İlknur Arslanoğlu : Hasta sayısı aşırı fazla diyorsunuz da sayın Bakanım, bu kadar çok hasta olması da sağlık sisteminin bir sorunu. Kapitalist sağlık anlayışı kabartıyor hasta sayılarını. Bunların büyük bölümü gereksiz hasta. Doktora gitmekle koşullandırılmış hastalar. Bunlara bir sağlık eğitimi verilse, belli rahatsızlıkların, belirtilerin neden kaynaklandığı, nasıl geçeceği öğretilse hasta sayısı bu kadar olmaz. Bir de koruyucu sağlık hizmetleri geliştirilse.
Recep Akdağ : Haklısınız. Buna katılıyorum, bunların çoğu hastaneye gelmesi gerekmeyen hastalar olabilir. Eğitim çalışması, koruyucu hekimlik… Bunlar önemli. Burada ciddi çalışmalarımız var. Ama hasta doktora gelmiş şu an, kalabalık… Ne yapacağız. Gelmesi de gerek. Kanserin birinci evresini kaçırıp dördüncü evrede gelmişse neye yarar. Buna o karar veremez. Hasta çok, doktor az. Durum bu. Doktorları ne yapıp edip daha fazla çalışmaya yönlendireceksiniz.
Performansta nitelik kaygısı güdeceğiz
Kaan Arslanoğlu : Hocam, konu uzayacağı için performansın esasına dönük itirazımı geri çekiyorum. Şimdi performansın bugünkü biçimine yönelik eleştirileri aktarmak istiyorum. Niceliğe önem veren, niteliği yok sayan bir sistem bu. En basitinden, bir hekim hastaya eğitim verecek. Bu zaman alır, performans ücretinden gidecek. Örneğin, üniversite hastanelerinden büyük eleştiri var. Öğrenci eğitimi, asistan eğitimi çok düşük ücretlendiriliyor. Bir de tavşana koş dendikçe tazı da peşinden koşmaz mı? Tetkikleri alabildiğine artırmaz mı bu, muayene sayılarını, cerrahi girişimleri…
Recep Akdağ : Tetkikleri pek artırmıyor. Bunun paket programlarını yaptık. Tetkik fazla artınca performanstan kaybedecek doktor. Cerrahi girişimleri biraz artırabilir. Muayene sayılarını da artırır. Ama muayenenin artması istediğimiz bir şey. Demin örnek verdim, meme kanseri erken evrede yakalanmamışsa neye yarar? Hastaları ürkütmek, kaçırmak doğru değil. Erken teşhis için istediği zaman gelebilmeli doktora.
İşin niteliğine değer vermemek sorununa gelince. Şu andaki performans uygulamamızın ciddi sakatlıkları var. Niteliğe daha çok önem vermek için uğraşıyoruz. Niteliğin önemini bilmez olur muyum. Kendi meslek pratiğimden örnek vereyim. Annelerde süt verme oranını %95’e çıkarmıştım Erzurum’da. Çok büyük orandır bu. Nasıl yapmıştım bunu, onlarla uzun uzun konuşarak. Ama her fazla zaman ayıran da nitelikli iş yapıyor demek değil. Niceliği ölçmek kolay da, niteliği ölçmek çok zor. Bunun için ince hesaplar yapıyoruz. Üstünde çalışıyoruz.
Koruyucu hekimlik dediniz. O konuda çok etkili çalışmalarımız var. Kızamığın kökünü kuruttuk örneğin. Çok yaygın aşılama yapıyoruz, çok çeşitli karma aşılar kullanıyoruz ve bu aşıları bedava yapıyoruz.
Health Promotion diye bir kavram var. “Sağlıklı Yaşam Teşviki” diye çevirebiliriz. Bunu Türkiye’ye biz tanıttık ve uyarladık. Sigaraya karşı mücadele en önemli adımı. Alkole karşı mücadele. Anne sütünü destekleme. Obezite sorunu. Egzersiz. El yıkama. Bir de ağız diş sağlığı. Başlıca adımları bunlar. Üstünde ısrarla duruyoruz. Koruyucu sağlık hizmeti bunlar işte.
Sigaraya karşı mücadele çok önemli. Sigara şirketlerine karşı mücadele kolay mı? Neoliberalmişiz, özelleştirmeciymişiz! Alkol de önemli, sigara ve alkol doğrudan DNA zincirini kırıyor.
K.A: Alkolü tamamen kesmesek, azaltsak.
İ.A: Evet, biz de içiyoruz mesela. Az içkinin üstünde durmayalım.
R.A: Hayır, olur mu? Sigarayı azaltın diyebiliyor musunuz?
K.A: Evet, azaltmak da faydalı. Dediğimiz oluyor. Ama evet, alkol bir zehir sonuçta.
R.A: Siz bunu rahat diyebilirsiniz, ben desem kıyameti koparırlar.
İ.A: Ama sayın Bakanım, şeker de aynı ölçüde zararlı, ona niye aynı hassasiyet gösterilmiyor?
R.A: Yok, şeker aynı ölçüde zararlı değil. Besin çeşitlerinden biri ne de olsa. Ben alkol yasaklansın demiyorum, isteyen içsin. Zararını bilerek içsin. Ama reklamını yaptırmayalım bunun.
K.A: Performansın sağlık harcamalarını şişirmesinde kalmıştık. Soru olarak yöneltiyorum. Merak ediyorum: Bir yandan SGK masraf kısmaya çalışıyor, masraflar çok artarsa ödeyemez duruma düşebilir, öte yandan performans sistemi SGK harcamalarını artırmayacak mı?
R.A: Bir miktar artıracak. Bunların hesapları yapılıyor. Sürdürülebilirlik dedim. Biz kendi yaptığımız işlerin sürdürülebilirlik hesaplarını yapıyoruz. Ama bizden sonra kimler ülkeyi yönetir, onlar sağlıkta neler yapar, bilemeyiz.
Hekim 8 saatin de altında çalışmalı
K.A: Tekrar performansa dönersek. Bir hekim 8 saatten fazla çalıştı diyelim. Bir sürü hekim hatası oluşmayacak mı dokuzuncu saatte. Onuncu saatte daha da artmayacak mı? Çalışma saatlerini daha da düşürmek gerekmiyor mu?
R.A: Evet dokuzuncu saatte hata artacak. Sekizinci saatte de artacak. Gönül ister ki, sağlık çalışanları daha az çalışsın. Şu anda çok çalışmak zorundalar fakat. Çünkü hekim sayısı az. Söyledim, Küba’dakinin dörtte biri kadar hekim sayımız, Avrupa ortalamasının yarısı kadar. Hekim sayımız az deyince, TTB’den arkadaşlar yeterli, diyorlardı. Şimdi eskisi kadar söylemiyorlar bunu.
K.A: Hekim sayısının az olduğuna katılıyorum. Konuya meslek korumacılığıyla yaklaşmamak gerek.
İ.A: Hekim sayısının çok az olduğuna katılmıyorum. Yardımcı personel, hemşire sayısında asıl çok eksik var.
R.A: Hemşire sayımız da olması gerekenin dörtte bir. Artıralım deyince bu sefer de hemşire dernekleri karşı çıkıyor. TTB’liler hekim yeterli, dağılım sorunu var diyorlar. Evet, dağılım sorunu var. Büyük şehirlerde, Ankara İstanbul gibi yerlerde yoğunlaşıyor hekimler. Ama ben Ankara’daki doktorlara soruyorum, nasıl rahat mısınız, hastanız az mı, diye. Yok diyorlar hasta yoğunluğundan başımızı alamıyoruz… Demek ki, hekimin en yoğun olduğu şehirlerde bile hekim yetmiyor.
İ.A: Bence yine sağlığa farklı bakmak gerektiği sonucu çıkıyor. Topluca yapılan şeylere ağırlık vermek fikrindeyim. Hekimler en iyi bu şekilde etkili çalıştırılabilir. Örneğin polikliniklerde her gün en az yarım saat toplu hasta eğitimleri vermek gibi.
R.A: Haklısınız, böyle şeyler yararlı olur. Gelin beraber organize edelim bu işleri. Eleştirmek kolaydır, eleştirilen şeylerin doğrusunu birlikte çalışarak ortaya koymak lazım. Kitabınızda beni en çok etkileyen sizin (İlknur Arslanoğlu’na dönerek) Düzce’deki çalışmalarınız oldu. O yüzden sizlerle tanışmak istedim. Buluşulacak nokta çocuklar için, hastalar, insanlar için yapılacak böyle çalışmalar.
K.A: Fazla ayrıntıyla boğmak istemiyorum ama, bir de şu okul sütü projesi. Süt yerine ayran dağıtsanız. Hem daha faydalı, hem bozulduğu daha kolay anlaşılıyor.
İ.A: Evet, UHT sütlerin zararlı olduğunu biliyoruz.
R.A: Ayran da düşünülebilir. Fakat UHT sütlerin zararlı olduğunu düşünmüyorum. Ciddi bilimsel literatür böyle yazmıyor.
Tıp Bu Değil
K.A: Son olarak, kitabımız hakkında görüşlerinizi bir iki cümleyle özetleyebilir misiniz? Kitap arka kapağına koyabiliriz.
R.A: Yazar mısınız bilmem, şöyle diyebilirim: “Çok samimi, iyi yazılar da var, ezber suçlamalar da…”
Suçlamalara gelince; neoliberalmişiz, dış güçlerin adamıymışız, özelleştirmeci… Neoliberal değilim ben, kimsenin adamı değilim. Ben insana hizmetten anlarım. Uluslar arası ilaç şirketlerinin fiyatlarını bu kadar aşağı çeken bir ülke var mı? Uluslar arası tekellerle uğraşmak kolay mı? “İnsana hizmet en büyük iş”. Bu Hadisi Şeriftir. Kendimi bildiğim için, insana hizmetten başka gayem olmadığı için kim ne demiş, takmam. İşime devam ederim. Sizler farklı bir yoldan gelebilirsiniz, benim dayanağım İslamdır. İdeolojilere kapılmadan, ideolojiler insanlığa felaketler getirmiştir, insana hizmette birleşilir. Kendimizi bildiğimiz için, o yolda çalıştığımız için özgüvenimiz bu kadar yüksek.
Bir Kürt köyünden hasta bir çocuğu hava ambulansıyla alıp getiriyoruz hastaneye, beş kuruş para da istemiyoruz. Böyle şeyler geçmişte hayal bile edilemezdi. Beyaz Zambaklar Ülkesi diye bir kitap var, tavsiye ederim. Orada bir grup idealist Finlandiyalı doktorun, aydının çalışmalarından söz ediliyor. Ülkelerini nasıl kalkındırmışlar. Bize böyle çalışmalar gerek.
Dünya Sağlık Örgütü, raporunda (DSÖ Avrupa Bölge Bürosu’nun, Mayıs 2012 tarihli Başarılı Sağlık Reformları adlı raporu)Türkiye’deki sağlık reformundan büyük övgüyle söz ediyor. Dünya Sağlık Örgütü kolay kolay hiçbir ülkeyi böyle övmez. Haftada 70 saat çalışıyorum. Başbakan benden çok çalışıyor. Tatil yapmıyorum. Bu toplantı için (Sağlık Bakanlığı Sağlıkta Dönüşüm Toplantısı) eşimi çocuklarımı iki günlüğüne buraya getirdim, akşam sekizden sonra onlarla görüşebiliyorum. Tatilim budur.
Düzce’den buraya kadar yorduk sizi, geldiniz, çok teşekkür ederim.
İ.A/K.A: Biz de çalışmamıza gösterdiğiniz ilgi ve konuk severliğinizden ötürü çok teşekkür ederiz.