Nuri Bilge Ceylan ruhunu anlamak ister misiniz? Kış uykusu ve sonbahar depresyonuna dikkat!

Nuri Bilge Ceylan filmlerinin entelektüel çevrelerde nasıl bu denli etki yarattığını bir anda kavradım. Hani bir şimşek çaktı kafamda ve cevabı o anda buldum denir ya… İşte öyle. Bir Zamanlar Anadolu’da filminde gece yarısı ıssız dağ başında hani elmalar yuvarlanmaya başlıyor ya, sonra da bir elmanın serüvenini izliyoruz uzun mu uzun saniyeler boyunca, bir su akıntısına kapılıyor elmamız, gidiyor gidiyor gidiyor… sonra suyun küçük bir engel karşında minik bir gölcük yaptığı yerde başka elmalarla buluşuyor… Konuyla alakasız, herhangi bir ipucu vermeyen, kurgusal bir göndermesi bulunmayan bu elmayı niye takip ettik biz gözlerimizle, yuvarlandı yuvarlandı yuvarlandı…

Hipnoz etkisi… Ceylan filmlerinde her dört beş dakikada bir bizi transa geçiren böyle ilgisiz sahneler çıkar algımızın önüne. Bilinçten bilinç dışına gider geliriz gider geliriz gider geliriz… Hangisi bilinç hangisi bilinçdışı??? Kargalar toplanıııır, kargalar havalanır; kar tanecikleri toplanıııır, dağılıııır, bir obje uzaklaşır, uzaklaşııır, dağılır…

Matematik, ölçümsel, geometrik, fizik veya nesnel anlamda son derece sıkıcı olarak algılanması gereken bu filmler, bazıları o ölçüde sıkmadan, bazıları ise eni konu kaptırılıp giderek nasıl izlenir? Bu yönetmenin ciddi bir başarısı, üslup gücü ve de ustalığıdır apaçık. Tez canlı biri olarak gerçi bazı filmlerinde bayağı bunalmışımdır, ama bazılarına sonuna dek pek fazla “angst” yaşamadan bitirmişliğim vardır. “Bir Zamanlar Anadolu’da”yı ise gerilim filmi izler gibi sıkılmadan tamamlamışımdır.

Düşünebiliyor musunuz, hiç fon müziği yok, onun sahte duygulandırıcılığından hiç yararlanılmamış, ama sahneler bayağı akıcı gidiyor peşi sıra. İnsanlar bakıyor bakıyor bakıyoooor, düşünüyoooor, düşünüyooor, ama izliyoruz, sıkılmadan, keyif aldığımız bile söylenebilir. Üslubun gücü, yönetmenin efektlerden medet ummayan kuvveti.. budur işte.

İnsan toplumsal bir yüzle, dışa karşı benimsediği bir maskeyle dolaşır. Biz buna persona diyoruz. Persona ile altta yatan asıl kendiliği ne kadar çelişir, ne kadar uyum içindedir, problemin özünü burada aramak gerek. Nuri Bilge Ceylan’ın ustalığı mı diyeyim, sanatsal yeteneği mi şeklinde ifade edeyim, işte orada. Personayı gösteriyor, altta yatan gerçek kişiliği de en açık şekilde gösteriyor. Ceylan’ın en tuttuğum yanı.

Ceylan’ın karakterleri tam ortalama karakterler, tabii belli çevrelerin ortalama karakterleri… Daha çok entelektüel, sanatçı, aydın ve bunlar gibi insanların ortalamaları. Onları yüceltmiyor Ceylan. Yerin dibine de batırmıyor. Olduğu gibi anlatıyor, sade biçimde. Zayıflıklarıyla, çelişkileriyle, bunalımlarıyla, sahtecilikleriyle. Bu kişiler oyuncu olmasalar, gerçek insan olsalar kendileri için bir terapiye dönerdi süreç. Ceylan için, kendi kendisi için terapi oldukları pek açık.

Ama sanattan bundan başka bir şey bekliyorsanız Nuri Bilge’den boşuna beklersiniz. Ben şahsen öyle anlayışlara, beklentilere uzağım, sadece bunu anlamaya çalışırım. O tarz sürrealist beklenti içindekilerden (sanatta sürrealist beklenti içinde olanlar kendilerine gerçekçi derler) bahsediyorum: Sanat ruh yüceliği vermeliymiş? Bir eseri izleyen, okuyan vb. kişi bundan etkilenmeli, bu deneyimin ardından farklılaşmalıymış… Sosyalist düşünceleri özümsemiş kişilerin beklentisi iyice artar. Düzenin düzen olmaktan kelli pisliklerini göstermeliymiş eser! Sınıfsal adaletsizlikleri sergilemeliymiş. Yoksulları anlatmalı, niye yoksul olduklarının ipuçlarını hatırlatmalıymış. Siyasi mücadeleye de değinmeliymiş, kavga veren insanlara... Ve bunların da ötesinde “yok deve!” dedirtecek başka bir istek daha: Çözüm yollarını da göstermeliymiş. Şuna “her sanat eseri devrim yapmalı, bize iş bırakmamalı” deyin de tam olsun bari. Onu da söyleyecekler ya, utanıyorlar. Geçiniz böyle şeyleri…

Ceylan çok derin insani mevzuları anlatma izlenimi vermede çok başarılı. Benim için bu yeterlidir. Tüm mesele introvert ve ekstrovert (içedönük-dışadönük) kişilerin bakış açısı, davranış ve düşünce tarzlarının karşıtlığı üstünde döner hayatta. Ceylan büyük sanatçıların pek çoğu gibi introvert kişilik, sanat üslubu kendine uygun, başarımı başarılı. Sorun sahibi, düşünceli mi düşünceli karakterlerini neden dakikalarca izleriz değişik açılardan yakınlaştırarak uzaklaştırarak? Çünkü o kişilerin derin introvert sorunları ırgalaşmaktadır, ekstrovertleştikleri dönemde yedikleri haltlar dipten vurmaktadır ve ekstrovert bir dünya içindedirler; bu sorunları hissederiz onlarla birlikte.

Derin derin bakarlar, derin derin düşünürler; ne düşündükleri önemli değil. Buradan ne çözüm çıkar o da kadar mühim sayılmaz. Kim kaybetti de çözümü biz bulalım! Mühim olan tefekkürle ulaşılan şey değil tefekkürün kendisidir. Nuri Bilge Ceylan’ın daha derin bir çözümlemesi, vardığı anlamlı bir sonuç bulunsaydı, zaten sabrımızı kanırtmazdı, deyiverirdi; değerli olan çabadır, Ceylan’sa bir sadist değildir ki merakımız üstünden nemalansın ve üstüne üstlük zevklensin.

Gerçi Ceylan sadist değildir, iyi insandır bu da belli, ama pinti olduğu kesin. Hele o ilk filmleri. Eşi dostu bedava oynatacağım, senaryoyu da beleşe getireceğim diyerekten ne diyaloglardı öyle, her biri ağız burun dağıtıyordu.  Bir Zamanlar Anadolu’da için Ercan Kesal diye birine vermiş üç beş kuruş da (verdi mi vermedi bilmeden yazdım ya) konuşmalar adama benzemiş. Er hat Got, güzel bir öykü, sinema diliyle de güzel işlenmiş. Yine de “bu kadar uzatmak, yaymak niye?” diye soran içimdeki şeytanı engelleyemiyorum.

Ceylan’ın Çehov’dan etkilendiği, onun tarzını çok sevdiği de söylenir bu arada. Orada durun, varsa bir benzerlik sanat adına bu iyi bir şey değil. Her türlü kopya kopyadır sonunda, sanatı öldürür. Ceylan bana sorarsanız Çehov’dan adamakıllı farklıdır. Bir kere sinemacı adam, daha çok Tarkan’dan etkilenmiştir denir. Öyle de yapmalı. Çünkü büyük anlatılar devri geçti artık. İnsan kendini bir fasulyeden servet zannediyordu, ona göre sanat eserleri üretiyordu, ona göre büyük adamlar çıkarıyordu, ona göre büyük büyük eserler… (hani şu yüksek ruhlar ve onlara hitap eden eserler) geçti bunlar artık. İnsan kalabalıklaştıkça değeri de o oranda taksim edildi, şimdi minnacık minnacıkız ve minnacık minnacık sorunlarımız var, onu anlatan yapıtlar gerek bize, Ceylan da bunu yapıyor, cidden başarılıdır.

Şimdi dikkat buyurun iki tane bakış açısı çarpışıyor gene. Hangisini tercih edelim? Minnacık minnacık güzel keyifli veya keyifsiz sanatkarane eserler üretelim, bunları izleyelim diyenler birinci grup. Bu gruba dönük olaraktan “büyük yaratıcı” lüzumsuz artık. Yetenekli sanat teknisyeni olacaksınız. Sanat teknisyenliğinde ustalaşacaksınız, bunun üstüne yüksek bir sosyal zeka, başarı nasıl olsa gelir. Ceylan böyledir, Orhan Pamuk böyledir. Hitap edecekleri kitleyi bilirler, ona tam uygun eserler üretirler, ne bir santim kısa, ne iki santim uzun; bunu yapan, yapmaya çalışan başka birçok rakiplerinden çok daha yeteneklidirler. İntrovertlikleri dışa doğru meme yapmış bir introvertliktir. Çağımızın introvertliği zaten böyle bir introvertliktir, en son yurt dışı tebliğim de bu tema üstünedir.  Yüksek ruhlar sanatı, onun daha patolojik şekli sosyalist sanat ise insandan beklentisi yüksek kavrayışlar (kavrayışsızlıklar) olarak bir yandan özgünlüğü, bir yandan gerçekten her bakımdan yenilikçi olmayı önkoşul dayatırken (sosyalist sanatta bu ikincildir), yüksek insanların anlatımını, yüksek ideallerin anlatımını dayatır aleme, bambaşka ruh hallerinin bambaşka ruhlardan anlatımını şart koşar.

Elinizi vicdanınıza, gözünüzü aklınıza koyun, bir bakın çevrenize. Hangi tip insan ezici çoğunluk? Gerçekçilik gerçekçilik diye tepinenlere de soruyorum, hangi şeyleri anlatmak daha gerçekçi olur şimdi? Solu bileceksin, ama eserinde solculuk yapmayacaksın; Gezi’ye selam çakacaksın (bütün kitle orada) ama kendi angstını başka angstlılara anlatacaksın.

Bir de yavaşlatacaksın. Yavaşlatmak sanmayın ki futbolda zayıf takımların büyük başarısının sırrı; sanatta da aynısı geçerli. Hataları, zayıflığı kapamak için ya hızlandıracaksın, ya yavaşlatacaksın. Hızlandırmak komik sonuçlar verebiliyor, yavaşlatmak daha garantili. Bilge Ceylan için söylemiyorum bunu, bazen izleyenin sabrıyla dalga geçen yavaşlatmaları izlenmiyor değil, ama bazen gerekli ve ustaca yapıyor bunu. Nuri Bilge Ceylan usta bir sanat teknisyenidir diyebiliriz. Günümüzün büyük sanatçıları iyi teknisyenlerdir, fazlası “zeitgeist”ı bozart.       

Kış Uykusu’nu henüz izlemedim. Henüz bizim aydın konuşan kafalar ne demiş bilmiyorum. (Bir eleştiride okumuştum, film konuşan kafalara dönmüş diye, bizim aydınımız tam da böyle değil mi zaten?) Her neyse, siz şu hipnoz etkisi üstünde bir düşünün.

Depresyona dikkat!

Taylan Kara kardeşime ve Kaan Arslanoğlu arkadaşıma teşekkürler. Teklif ettiler, bense hakikaten çok yoğundum, dersler, yeni öğretim dönemi, araştırmalar, yurt dışı toplantılar falan, ama cazip teklifi reddedemedim, burada arada sırada yazacağım artık.

Fakat baştan şart koştum, daha çok sağlık üstüne önerilerimi sunacağım bu yazılarda. Ruh sağlığı, beden sağlığı, bu ikisi zaten birbirinden ayrılmaz.

İlgi çeksin diye başta başka bir konuya, mesela siyasi gündeme gireceğim, onunla dikkat çekip ardından sağlık bilgilerimi vereceğim.

Bugünkü başlangıç yazısı biraz uzun kaçtı, başlangıç olduğu için gerekiyordu belki de, sonra belki kısaltmayı öğrenirim. Yazarlık bambaşka bir tecrübe gerektiriyor, bilimsel makalelerden farklı bir mecra, eksiklerim olursa kusurumu bağışlayın. Site editörlerinden de biraz düzeltme rica edeceğim.

Şimdi dedik ya, Nuri Bilge Ceylan filmleri kendisi için terapi diye, izleyenler için böyle sayılmaz, ciddi depresyon riski söz konusu.

Depresyonun zaten tam da azdığı mevsimdeyiz. Yaz tatili bitmiş, görevler, iş, sorumluluklar tekrar ensemize binmiş, güneş azalmış, daha az sosyaliz artık, dışarıya, açık havaya daha az çıkıyoruz. Hayvansı organizmamız hormonlarıyla, metabolizmasıyla kışa hazırlanıyor harıl harıl, o yüzden çekiliyor içine içine. Bunların hepsi ayrı ayrı ve bütün olarak ruhsal depresyon nedeni. Sonbaharda depresyon vakalarında artış bir klasiktir.

O zaman ne yapacağız, bütün bunların tersini yapacağız.   

 İş, mesai, görevler, sorumluluklar… Bunlar zorunlu, ama planlayarak özellikle ilk aylardaki ağırlığını azaltmaya çalışın. Arada (her saat başı fırsat bulduğunuzda) bir durun, şöyle on kez derin nefes alın, gevşeyin ve “yavaş” deyin kendinize… Sorumlulukları gözünüzde büyütmeyin, sakin olursanız her şey kolayına varır, bunu telkin edin şahsınıza.

Arkadaş buluşmaları ayarlayın. Hafta sonlarını iyi değerlendirin. Dışarıya çıkma anlamında. İllaki bol temiz hava ve bilhassa güneş… Kendinizi zorlayarak haftada en az iki kez egzersiz yapın. Yapamıyorsanız haftada en az üç kez uzun yürüyüş yapın. Spor ve güneş en has depresyon ilaçlarıdır, bir de sosyalleşme… Uykunuzdan feragat etmeyin. Saat 12’den geç yatmayın.

Özellikle yaz mevsimi dışında D vitamini şart. D vitamini hem antidepresif hem antikanserojen etkili, ayrıca kemik erimesi yaygın problemini önler. Piyasada yağlı damla şekli ve ampul şekli bulunur.

D vitamini senede 150 bin ünite ile 1 milyon 200 bin ünite arası kullanılabilir. Bunu bir defada bile almak mümkün, ama sakıncalı olabilir. Günlük, haftalık veya aylık dozlara bölmek lazım. Bir yaşın altında senede 150 bin, bir-beş yaş arası senede 300 bin, beş-10 yaş arası senede 300-600 bin, ergenlik ve erişkinlikte senede 300 bin-1 milyon 200 bin arası tamamlamayı öneririm.

Nasıl kullanalım ? Ampul formu kırılarak veya damla formu kaşığa damlatılarak içilebilir. Her ikisi de ayçiçeği yağı içerir. Şeker gibi bir yiyeceğe damlatmanın sakıncası yoktur.

Ampul bir defada kullanılıp atılması gerektiğinden ve içerdiği 300 bin ünite bir kişiye bir defada fazla gelebileceğinden, ayda bir örneğin üç kişi enjektörle ölçerek eşit şekilde üçe bölebilir, ama bu pek pratik değildir.

Damlanın bir kutusunda 50 bin ünite vardır, ayda iki kutu bitiren yılda 1 milyon 200 bin, bir kutu bitiren yılda 600 bin üniteyi tamamlar. Ama 12 ay değil de 9 ay kullanıyorsa ona göre hesaplamak gerekir.

Her gün damla şeklinde kullanabilirim diyenler için günde 8-30 damla arası düzenli kullanım en iyisidir. Günde 1000-4000 üniteye tekabül eder.

Ben kişisel olarak ve ailece ayda bir birer kutu damlayı birkaç gün üst üste birer tatlı kaşığı içerek bitirmeyi pratik buluyorum. Kişi başı ayda 50 bin ünite almış oluyoruz.

Prof. Dr. Koral G. Yunuk

Facebook
yorumlar ... ( 63 )
26-09-2014
26-09-2014 15:16 (1)
Balık yağı kullansak nasıl olur?
26-09-2014 15:16 (2)
Yahu önce YÜ'yü bir kazanalım. Adamı küstürdünüz, şimdi yerine transfer yapıyorsunuz. önce özkaynaklarımızdan beslenelim
26-09-2014 15:24 (3)
Koral abiyi tanırsa Yağız Üresin de sevecektir :) Yer bol, Yağız Hoca'ya her zaman yer bulunur. Akif hocaya dalan Yağız Hoca'ya dalan isimsiz yorumcu kızdırmış Yağız Hoca'yı ama, o çabuk pes etmez. Hem o yorumcunun haklı olduğu bir şey var. Yorum yazacağına (yorum yazsın da) bunlara cevap veren normal yazı yazsın YÜ. Akif hocayla veya başkasıyla hareket topa olacak şekilde müsabaka yapsınlar. Herkese saygılar. Editör yard.
26-09-2014 17:12 (4)
Balık yağının da depresyonda faydası var. Balık yağının başka genel ve özel önemli yararlarından bahsetsek uzar. Konuyu uzatmak istemediğim için özellikle bu mevsimde ve özellikle güneşin azaldığı zamanda depresyona iyi gelen D vitamininin üstünde durmak istedim. Saygılar. K.G.Yunuk
26-09-2014 17:47 (5)
Film Çehov'un "Gorevde" adlı hikayesinden... Sorgu yargıcı ve doktor bir köydeki cinayetin soruşturması için köye doğru yola çıkarlar. Geceyi orda geçirmek zorunda kalırlar. İkiliye köyün bekçisi refakat eder. Hikayede muhtarın davetine icabet etmemekle beraber köyün ileri geleninin evinde konuk olurlar sabahta şehre dönerler....S.B
27-09-2014 00:26 (6)
Merak etmeyin, Maradona'nın yerini Mesut Özil alamaz. Hoş geldiniz Koral abi(si), fala da girecek misiniz? Bir Dost :)))
27-09-2014 00:26 (7)
Abiler ben kalın kafalıyım, Bu D vit, depresyon olayı nedir, anlamadım. N.B Ceylan ile başlayan bölüme eyvallah, sanat yazısıdır, eleştiridir, öyledir, böyledir. Bu yazıyı kendi sitemde bile yayınlayabilirdim. "Depresyona dikkat" bölümü eleştiri - espri gibi. Ama "Depresyonun zaten tam da azdığı mevsimdeyiz" meşhur gazetelerin arka sayfasına benzemiş, hala espri mi? Olabilir tabii. Ama "Özellikle yaz mevsimi dışında D vitamini şart" bölümü ciddi gibi sanki,ciddi ise inanmak zor geliyor (devamı var)
27-09-2014 00:27 (8)
D vitamini kullanmaya başlamadan önce doktora bir görünmek gerekir mi hocam? Yani vitamin takviyesine başlamadan evvel bir takım kan, hormon testleri yaptırmak gerekir mi? Yoksa kendimiz direkt eczaneden alıp prospektüse göre ya da sizin burada anlattığınız formüle göre hemen kullanmaya başlayalım mı?
27-09-2014 00:27 (9)
Yıllık dozlar şaka değil mi? Ben şaşkınım. Bu arada, imzasız yazarları çok iyi anlıyorum, editörlerin bile imzası yok, Editör yrd. diyip geçiyorlar, hangisi belli değil. O zaman hariçten gazel atan niye adını yazsın ki. YÜ'yü işe katan editör yrd kim? (YÜ lütfen bekle, sakın burnunu sokma, yanlış anlamadıysam bu saçmalığa ben dalacam) Editör yrd I, II ve III'ün kimler olduğu açıklansa gariban okura faydası olur. Bi de editörün "hakiki kendisi" kim en son durumda acaba?
27-09-2014 00:28 (10)
Ben artık DŞ'yi bıraktım. Ben Derya. Şu iki editörün özel rica minnetiyle yazılan yazıyı bana kim açıklar acaba? Bu özellikle son bölümler ve D vitamini- depresyon, kış ayıları falan falan ciddi mi? Sonuna kadar espri ise ben anlamadım, ciddi ise ciddi dalacam bu yıllık dozlara on yıllık, ömürlük dozlarla cevap verecem. YÜ özelden yetiş. Hepinize sevgiler, Derya
27-09-2014 01:04 (11)
Beyler veya bayanlar, bu yazının hiçbir yeri şaka değil. Kendi üslubumdan kaynaklı espriler bulunabilir (espri yapmayı şaşkınlıkla karşılayan bir okur kitlem olacak gibi görünüyor)mamafih her cümlesi kendi görüşlerimdir. Depresyon ve depresyona karşı öneriler bölümünde ise herhangi bir espri bile yoktur, tamamen gerçektir. D vitamini başlamak için doktor kontrolüne gerek yok. Ben kendim kendime herhangi bir tahlil yaptırmaksızın bunları uyguluyorum. Saygıyla belirtirim. K.G.Y.
27-09-2014 00:58 (12)
Sayın okurlar, nereye dalıyorsunuz? Dip çok sığ, boynunuzu kırabilirsiniz, benden uyarması :) Site editörü, genel yönetmen ve CEO'muz Taylan Kara'dır. Editör yardımcılarından biri Nihat Ateş. Öbürü de ben. Yağız meselesinde yorum getiren editör yardımcısı da benim. Ne faul yapmışım anlamadım. Saygılar efendim, benden de sevgiler. Ayrıca Koral abinin tüm dediklerine kulak asın, siz karlı çıkarsınız. Kaan Arslanoğlu
27-09-2014 09:21 (13)
Kaan günaydın, açıklamana teşekkürler. Bu durumda "editör" dendiğinde "T. Kara yazmış" diye anlayacağız. Bundan sonra N. Ateş'e editör yrd. I, K. Ars'a da editör yrd II adlarını ben verdim, böylece birbirlerinden ayırabiliriz:) Yazı hakkında yazılacak epey şey var. Koral Bey "espri" sorularıma cevap vermiş zaten. Yazacağım, ama önce YÜ'nün çok hoşuma giden bir notunu hatırlatayım: "Doktorlar ota boka açıklama yapmasın kardeşim" diye başlıyordu. Mesele bu. Islıklaşma sütununda duruyordu, arada gözüme çarptıkça okuyordum, şimdi kaybolmuş. Hangi yazıya yorum olduğunu da bulamamıştım zaten. Derya
27-09-2014 09:45 (14)
Koral abi'ye dayalı tıp, yürü be Kağanım! Derya, "okur kitlemin" hepsi sensen dikkat et, Kaan atarlı olabiliyor, mail atıp "ne ota boka yorum yapıyorsun" diyebiliyor. Bize bu güzel tartışma fırsatını veren, fedakarlık ve sabırla sürdürülen sitede darbe girişiminde bulunmak istemeyiz. Tıp bu değil derken haklı da olsa klişelerden, kısmen yanlış kişilerden yola çıktılar, yerine de ne koyacaklarını bilemediler. Ben de bilemiyorum.Sen ben,yaptığımız; olanın içinde kalıp olabildiğince dürüst, etik, insanca, eleştirel ve geliştirici davranmaktır.Bu öğrencilere, asistanlara, hastalara birinin bakması
27-09-2014 09:46 (15)
gerek, bilgide mukayeseli edebiyat okutacak, ayvalıkta emekli sanatçılığa yatıp ömür boyu entel playboyluk edecek halimiz yok. Yalnız Mesut Özil derken abartmış olabilirim, artık Hakan Şükür mü, Drogba mı göreceğiz. İşte Lancet'i silince (bence yazar bunu paylaşmaz) böyle D vitamini "önerilerine" kalıyoruz. Ben de kendim neler yapıyorum ama hiç tavsiye etmem. Bu site tansiyon yapıyor örneğin. Sarımsak mı, E vitamini mi? Akif bey, atarda haklıyım ama nezaketinizi tutturamadığım için özür dilerim. Yağız Meselesi (babası italyandır)
27-09-2014 10:57 (16)
Şimdi D vitamini alıyor muyuz, almıyor muyuz? Ona göre eczaneye gidicem (tıpçı olmayan bir yorumcu)
27-09-2014 11:10 (17)
koral beye alıntılaması için kendi D vitamini önerisini veren kişi olarak açıklıyorum: D vitamini almak için tahlil yaptırmak pratik değildir, önerilen dozlar düzey normal olsa bile zarar vermeyecek koruyucu dozlardır. Dozlardaki günlük-yıllık ve alt-üst sınır arasındaki geniş esneklik akıl gözüyle okuyup bireysel kararını verebilecek düzeydekileri hedeflemiştir, antibiyotik gibi doktor kontrolünde değil bireysel denetimle kullanılabilecek bir maddenin yetkisini kullanıcıya vermek doğaldır. Dr. İlknur Arslanoğlu
27-09-2014 12:18 (18)
Burada mekan küçük. Nereden başlayacağımı seçmek de zor, cevabı bu yüzden erteledim. Kafamda bir iki başlangıç şekillenmişti, ama "tıpçı olmayan yorumcu" yu okuyunca başlangıç noktamı seçtim. Bakın tıpçı olmayanlar hemen eczaneye koşmaya niyetleniyor. Bu nedenle "doktorlar ota boka açıklama yapmasın" ı öne sürmüştüm. Derya (devamı var)
27-09-2014 12:19 (19)
İlknur merhaba, açıklamanı okudum. Burada dozların zarar vermemesi sorun değil. Yazarın da buna çok dikkat ettiğinden eminim. Ama tıpçılar olarak kamuya hatalı bir yönlendirme verirsek, bu iyi bir şey değildir. İlle de insanları zehirlemesi gerekmez. Burada cevap verilmesi gereken konu: Faidesi nedir? (devamı var) Derya
27-09-2014 12:19 (20)
Koral Bey diyor ki "D vitamini hem antidepresif hem antikanserojen etkili". Kanıtınız nedir? Ne kuvettedir? Diyor ki "ayrıca kemik erimesi yaygın problemini önler" Çok kuvvetli bir iddia. Üstelik böyle büyük bir iddia, sanki basit bir ayrıntıdan bahsediyormuş gibi "ayrıca" ifadesi ile verilmemeli. Kemik erimesi Dünyanın en büyük sorunlarından biri. Bunu D vitamini önlüyormuş da kimsenin haberi yokmuş. Kanıtınız nedir? Ne kuvettedir? (Devam edecek ama hemen değil) Derya
27-09-2014 12:42 (21)
Nedir ablacım D vitamini almanın gerekçesi? Depresyona bilinçaltımla gülerim de, vitamin eksikliği yaratan durumlar, -örneğin örtünenler ve mahkumların yapım için gerekli güneş ışığından yoksun kalması- dışında? Osteoporozsa Derya haklı, hekim karar vermeli. Nedir bu senin Prof.Dr. Koral ağbiye, onun da biz "okur kitlesine" aktardığı herkes için geçerli sır? Neşriyat vasıtasıyla sağaltım? Hem klinik araştırmadan ve hakemli dergilerden gelmiyorsa nerden bu bilgi, geleneksel uygulama mı? Bu arada Deryacım "ota-boka" ıslığım kendi başına bir beyanattı, bir yazıya yorum değil. YÜ
27-09-2014 12:42 (22)
Kaan dur ya, kimsenin sana daldığı falan yok, lafın gelişi konuşuyoruz. Teşbihte hata olmazmış. Solcuların sana çok daldığını tahmin ettiğim için zaten okuduğum birçok yazıya yorum yapmaya boş verip durdum. YÜ yapıyodu zaten. Ama bırak da iki kelime edeyim, "dalıyolar" diye üzme beni. Üstelik bu dalmalar iyidir, düşünerek yapılırsa faide sağlar, kimseye de bişey olmaz. Bu site de "dal bana" diyo zaten. Niyetimiz kimseyi kırmak değil. Ama 600 karakterde de pek kibarca girizgah olmuyor. Damardan dalmak şart. Sevgi ve dostlukla. (Daha yazacam haa!) Derya
27-09-2014 12:56 (23)
Değerli arkadaşlar, D vitamininin antikanserojen, osteoporaza karşı ve anti depresif vb. etkileri konusunda çok sayıda çalışma var ve bu bilgiler artık klasik kitaplara geçti. Fakat sorular uzun, açıklaması daha uzun olduğundan yanıtlarımı birkaç gün içinde bir yazıyla açmak istiyorum, editörlerin izni olursa. Sevgilerimle. İlknur Arslanoğlu
27-09-2014 13:17 (24)
Çalışma çok, kesinlikle... ancak, bugün için, "sağlıklı olan ve normal beslenen bir erişkinin, herhangi bir vitamin, mineral, gıda takviyesi vb almasını rutin olarak önermemize dayanak teşkil edecek nitelikte" bir kanıt bulunmamakta... asıl mesele de bu, kanaatimce...HM
27-09-2014 13:25 (25)
Çapraz duyunun sesi olarak yazıyorum: Konum depresyon. Depresyon vakalarının %70'den fazlası hafif depresyon ve hatta mutsuzluktur. Doktora gittiğinizde çok büyük ihtimal antidepresif başlanır. Oysa bu derecedeki depresyonlar haftada üç kez sporla, güneşe çıkmak suretiyle ışık terapisiyle, haftada birkaç arkadaş etkinliği ile geçer. Fakat bunlar ucuz veya bedavadır. Bunlara ilişkin kanıtlar çalışmalar ortadadır, ama hep unutulur nedense. Keza D vitamini 4-5 lira olduğu için nedense doktorun ve tıp sektörünün ilgisinden sürekli kaçar. Dediğimiz ve Yağız'ın önemsemediği budur. Kaan
27-09-2014 14:15 (26)
Ayıp oluyor ama! bir kere yaşam tarzı eğişikliğinin yerine pahalı ilaçlar verelim dediğimi duydun mu? Senin yazdığında da yaşam tarzıyla D vitamininin arası kopuk. Orayı atlayıp D vitaminine endikasyon sağladın mı, yavaşlatılmış salınımını, izomerini bulup pahalılandırmak çok kolay, gördün mü kolaycılığı Ahmet Altan baharatlı yazar? :) Bir de size gelince kanıtlar-çalışmalar hep ortada, kolesterol tedavisindekiler yalan. Aylık statin tedavisi de neredeyse 10 liraya indi.Birbirimizi karşılıklı ne kolay harcadığımızın bir kanıtı da HM'in az önceki yorumudur. Yağmur da iyiymiş bünyeye, çıktım. YÜ
27-09-2014 14:16 (27)
Bu siteyi seviyorum. Bir N.B Ceylan "kış uykusu" yazısına yorumlar nasıl da bir D vit tartışmasına döndü. Değerli yazara, değerli okura, değerli İlknura ve değerli II editöre iki okuma önerim var, özetleri aşağıda. "kanıta dayalı tıp"a dayanmaya çalışan bir web-sitem olduğunu biliyorsunuz, 600’e yakın yazı yayınlandı. Sitenin linki sağ altta. Burada iki yazı var. Maalesef buraya link konmuyor. İlkinin adı "D Vitamini Suplementlerinin Kemik Mineral Yoğunluğu Üzerine Etkileri: Sistematik Derleme ve Meta Analiz". Bu yazı 2013 Ekiminde, -maalesef- The Lancet te yayınlandı. Derya (devamı var 1)
27-09-2014 14:24 (28)
3930 araştırma yayını derlenmiş (İlknur sözünü ettiğin çok sayıda çalışmanın bir kısmı bu sanırım rakamın içinde olabilir). Bunların sadece 23’ü derlemeye alınmak için kalite standartlarını karşılamış. Bulguların özeti “Anlamlı fayda gösteren altı, zarar gösteren iki sonuca karşın kalanı anlamlılık göstermedi” Yazarların yorumu “Toplum içinde yaşayan ve vitamin D eksikliğinin spesifik risk faktörlerin göstermeyen erişkinlerde (bkz Yağız Hoca) osteoporoz koruması için yaygın olarak vitamin D kullanımının sürdürülmesi uygun görünmüyor.” Derya (devamı var 2)
27-09-2014 14:26 (29)
İkinci meta analiz 50 araştırmayı derlemiş ve de-vit’çiler için iyi haber. Adı “Erişkinde Mortaliteyi Önlemek İçin D Vitamini Suplementasyonu. 2011” Bir Amerikan iç hastalıkları dergisinde yayınlandı (Ann Intern Med). Sonucu: Totalde D vitamini kullanımı ile mortalite azaldı (Rölatif risk 0.94, %95 CI 0.94-1.00). Ölüm riskini % 0.06 azaltmış. Türkçesi “ömrü uzatıyor”. Tıpçı olmayan okurlar, koşun eczanelere. Hepsini kapmayın ha, Yağız Hocayla bana da bırakın. Derya (devamı var 3)
27-09-2014 14:27 (30)
İkisi profesör, birisi uzman ikisi psikiyatri biri çocuk hekimi üç doktorun; bir farmakoloji profesörü ve bir fizyolog iki arkadaşlarının dikkat çekmeye çalışmasına rağmen, hiçbir kanıt göstermeden ha babam de babam de-vit önermesi ve birbirlerini (bence sevgi ve dostluktan başka dayanağı yok, güzel) ısrarla savunmasını duyan bir spekülatör dese ki, “Bunlar de-vit firmalarının adamları, uşaklar. Tıp bu değil arkadaş”. Buna ne cevap verilebilir? Haddim olmayarak biraz daha yavaş gitmenizi öneriyorum. “Tıp eleştirisi bu değil” Sevgiler, Derya (bu serinin devamı yok)
27-09-2014 14:48 (31)
Sayın Derya vd ark.lar, bu da aynı derginin (Ann Intern Med)Aralık 2013, 159;12 BAŞLIĞI:Enough Is Enough: Stop Wasting Money on Vitamin and Mineral Supplements.. (TAMAMINA ücretsiz erişim var) In conclusion, β-carotene, vitamin E, and possibly high doses of vitamin A supplements are harmful.Other antioxidants, folic acid and B vitamins, and multivitamin and mineral supplements are ineffective for preventing mortality or morbidity due to major chronic diseases.Although available evidence does not rule out small benefits or harms or large benefits or harms in a small subgroup of the population+
27-09-2014 14:48 (32)
sevgili Derya kısa bir yazımda hemen bir takım yanıtlarım yayınlanacak ama orada tek tek durumlara inmediğim için osteoporoz konusuna buradan yanıt vereyim. Bence de zaten D vitamini osteoporozu tedavi edemez, hatta hemen hemen hiç bir ilaç tedavi edemez. Bifosfonatların da yarardan çok zarar getirdiğini düşünüyorum. Osteoporozu biraz olsun geriletmek için beslenmeyi protein, alkali ve mineraller yönünde çok iyileştirmek (protein asittir biliyorum, biri atlamadan !) ve sürekli aksiyal yük bindiren egzersiz yapmak lazım, ama öncelikle osteoporozdan korunmak lazım. İlknur Arslanoğlu
27-09-2014 15:02 (33)
we believe that the case is closed— supplementing the diet of well-nourished adults with (most) mineral or vitamin supplements has no clear benefit and might even be harmful. These vitamins should not be used for chronic disease prevention. Enough is enough. Özetle burda da kanıt yok... Makale içinde bir yerde Vit D için de yeterli kanıt olmadığı, incelemek, izlemek lazım gibi bir şeyler geçiyor... HM
27-09-2014 15:39 (34)
Kaan, değerli II. kaptan, "Kaan dur ya," diye başlayan metni aslında buraya değil, ıslıklaşma köşesindeki notun için yazmıştım. Ama bunu nasıl yapacağımı bilmediğimden tıkladım gitti. Yerine alınmasını rica ediyorum. Derya
27-09-2014 18:44 (35)
Kıymetli dostlar, az önce Koral Hoca aradı İsviçre'den. Bundan sonra yazmak istemediğini söylüyor, bense ikna etmeye çalışacağım, ama az ihtimal. Türkiye'deki hassasiyetleri bilmediğini, birilerini kırdıysa özür dilediğini söylüyor. Ben de bunun üzerine en az 10 gün greve gidiyorum, şaka değil. Hocaya da rezil oldum. Madem bu site tıpta toplumcu düşünenlere hakaret edip rahatlama yeri olmuş, bir de ben çakayım, tam olsun. Yük öteki arkadaşlara binmiştir, haberiniz ola. Saygılarımla efendim, "kanıt peşinde" dizisini izlemeye devamda esenlikler dilerim. Kaan Arslanoğlu
27-09-2014 19:33 (36)
Valla biz de eşşek başı değiliz Kaan. Koral "hoca" nın yazısı ısınmış bir gündeme hazırlıksız ve naif geldi. Nuri Bilge'den Depresyona, oradan da D vitamini öğütlemeye giden yazının toplumcu tıpla alakası yok, izleyen vitamin takviyesine rağmen. Derya'ya, bana HM'e, SE'ye çok ayıp bu "toplumcu düşünenlere hakaret edip rahatlama" çemkirmesi. Kafanızın içini de gösteriyor. Bir de İsviçre'den aramış. Haybeden sitasyonumu aldığına sevinsin. Ben de pazartesi Almanya'dan ararım, hesabı keseriz. Benim de dersim, seyahatim, araştırmam var. Verdiğim değer için özür dilerim. Prof.Dr. Yağız Üresin
27-09-2014 20:38 (37)
Sayın KA, hangimiz toplumcu düşünenlere hakaret etmiş ve rahatlamışız???? Alınganlık gösteriyorsunuz... HM
27-09-2014 20:40 (38)
Ben de buradaki diyaloğun havasına kendimi kaptırarak konuşayım.. " Valla Koral hoca haklı; adam NB ceylan filminden konuşmuş, sonra bir dip not eklemiş.. Arkasından bir kahvehane sohbeti sökün etmiş.. En solcumuz bile bir sağlık fetişisti!" Canı cehenneme D vitaminin! Spoar yapan, dengeli beslenen, yazın güneş ışığı alan bizlerin derdi ne.. Tamam Hoca öyle yazmış da o dip not.. NBCeyalan ne olacak? Ben yalnızca Mayıs Sıkıntısını izledim.. Elbette sıkıntıyla! Tamam, anam bababm da böyleydi. Bizim burada da hayat böyledir! N'olmuş yani! Eleştiri getirmeyeceğim. Adamın tüm filmlerini
27-09-2014 21:24 (39)
Yağız Hoca ile çok testis geçildi bu sitede. Ortada kızacak bişey yok. Koral Bey kimsenin hassasiyetine dokunmadı. Bir şeyler yazdı, okuyanlar tartıştı. Bunu karşılayacak gücü olduğunu düşünüyorum. Ama eleştirilere Kaan'dan ve İlknur'dan -zayıf- cevaplar geldi. Bu işler ben hocayım demekle olmuyor. Sonunda YÜ'ye de "Prof. Dr.Yağız Üresin" diye imza attırdık. BU İŞLER KOLAY DEĞİL, dikkat lütfen. Burası çok seçkin bir site olabilir. Ama kariyer değil fikirler öne sürülürse olur. Herkes ben profum derse, Tunca Bey de "Kaan kimmiş lan" diyebilir. Biraz düşünürsek anlaşırız. "Uzman Dr. D. Şentürk"
27-09-2014 21:24 (40)
en azından bir-ikisi dışında kalanları izlemeden bir şey söyleyemem. Ama burada NBC ve filmi üzerine yazılanın dikkatle ve özenle yazıldığını anlıyorum. Bir şeyler öğreniyorum... Bence Sayın Koral belki yorumlarda aradığını bulamadı; bu durum gösteriyor ki, Koral Hoca yaşadığı toplumun nobranlığının, acımasızlığının farkında değil! Zaten iyi bir şey yapmışsanız en acımasız bir hücum takımı, bu işlerle görevlendirilmiş ve üste para vermeye hazır ekipler var.. Bu sitede bu tipler yok ama daha samimi, daha hesapsız insanlar... Öyle denk geldi; D vitamini konusunu keşke anmasaydız...
27-09-2014 21:24 (41)
Kaan hocaya rezil olmuş. Ama olmaz dostum bu ne demek? Editör ben miyim? Yazıyı yayınlayan editör, eleştiri ve tıklamaya açan editörken? Hocaya "vay senin, ananı dananı, sen kaç paralık adamasın" falan diyen olmadıkça niye rezil olasın ki? Cevabını Hoca verecek. Halka açık gaste yayınlayan editör (ler) yazıya eleştiri gelince anaç tavuk gibi yazarı savunuyor. (İlknur ve Kaan). Bırakın Koral Hoca konuşsun. (Sansürlenen yazılarımı isterim)
27-09-2014 21:25 (42)
Az önce gönderdiğim yorum... nerede kalmıştım yahu... Hemen önümde YÜ'in sitemli maili.. kafam karıştı... Ah bu egosal sorunlar! 20-30 yıla kalmayacak! Toprağın altına iteleyecekler bizi ve bu sanal ortamın klavyeleri başında milyonlar yine bizim gibi "kendini bir b.k sanarak" kaldığımız yerden devam edecek, yine gömülünceye dek! ne ki bu yazılar... Saptamalar; analizler! Bizler birer "sürü hayvanıyız!" ve bu sebeple buradayız! Bu utanılacak bir durum değil; doğrusu kaçacağımız yer de bir başka "sürü" olmak zorunda... Yalnızlığa kaçmak mı? Bu başarısızlığın ve mutsuzluğun garantisidir!
27-09-2014 21:37 (43)
çünkü "sürü hayvanıyız!" Mutluluk ya da mutsuzluk, başarı ya da başarısızlık, anlam ya da anlamsızlık! Yalnızca burada ölçülebilir; yalnızlıkta ölçü yok! Ölçüsüz bir mutsuzluk kaçınılmaz; yüz binlerce yıllık "mem'lerin" dışına kaçış yok! Kaçan, cehenneme kısa devre yapar! O zaman... O zaman birer insan yavrusu olarak; hem her şey, hem hiç bir şey olanlar olarak... Dozu kaçırmayalım... Biz daha çok "hiç bir şeyiz!" Her şey'iz; bir kaç yüz bin yıllık evrimin mükemmel varlıklarıyız; "Hiç bir şey'iz!" bizden daha akıllı ve erdemli çocuklar var arkamızda; ve Tabiat bizi bile "yarattıysa!"
27-09-2014 21:38 (44)
bizden daha iyilerini de var eder! Daha saygılı, daha diğerkam, daha anlayışlı, daha mütevazı, daha dostça, daha alçak gönüllü olmak... (Ben de yalnızca bu yolda çaba harcıyorum; hala berbatım! ve sanırım buna ömrüm yetmeyecek, geç başladım sanırım... (Bu toplumda hem Türk, hem de Sünni başlangıç, yukarıda anılan bu değerler yolunda alınacak daha uzun mesafe demektir çünkü!) Sayın Koral Hoca... Siz de biz de kolayca küsmeyelim.. En azından "bağzı değerlere" -bu bağlamda site önemli değil- (ki ben de küsmüştüm bir süre...) Yaıznızı severek okudum.. Bir şeyler öğrendim.. Saygılarımla.. OG
27-09-2014 21:38 (45)
Yorumları (sin ve kaf olmadıkça) eksiksiz yayınlayın lütfen, sansür kabul edilemez. Sabahtan beri sizi ciddiye alıp yazıyoruz. Derya
27-09-2014 21:39 (46)
Yahu, yine imzayı unuttum, lüzumundan fazla heyecan oldu. "Kaan hocaya rezil olmuş" diye yazan benim, ha bu ben; unvansız sade "Derya"
28-09-2014 10:15 (47)
K.Arslanoğlu'nun son yorumundaki hissiyatı ve yazdığı, kendisi sola çaktığında oradakilerin hissettikleri ile aynı gibi. Yüklenen K.A ve cevap veren soldan biri olduğunda, böyle cevap geliyor, hatta K.A.da, Y.Üresin'in son yorumu gibi tepki gösteriyor. (Özetle, İnsanbu için "sol-içi iktidar" Arslanoğlu, K.A ise Y.Üresin. Veya şöyle: Kendisi sol'a YÜ kılığında çakar) Bu durumu, çatışmayı unutmamasını dilerim. "Yapan-yürüten,insanları katmaya çalışan" rolü üstlenildiği zaman yaşanan gerilimlerdir bunlar, sola eleştiri getirirken de bunun farkında olunmalı. R.Z
28-09-2014 12:18 (48)
Ama K.A'nın sola çaktığı yazılar çok sağlıklı. Naifliği, duygusallığını bir yana alırsanız %90 üzerinde katılıyorum. Kendi sitemde, okuruma da yayınladım, sonuncuyu da yayınlayacağım. Heyecanını bir yana alırsa, biraz tartışırsa -solcularla değil- %99'a çıkabilirim. Son tartışmalara bakılırsa kendi bir yana yazarına bile eleştiri kaldıramadığı kesin. Birçok nedeni olabilir, grevden sonra belki rahatlar. Solculara çakmak kolay değil. Eski kurttur onlar, adamı fena hırpalar. Ama bu, çaktığı solcuları haklı çıkarmaz. Çok büyük çamlar devirdiler hala tartışma yerine hatada ısrar ediyorlar. Derya
28-09-2014 15:11 (49)
seçilen yol meşakkatli, insan psikiyatr da olsa, insan... sinirleri sağlam tutmak zor... bazen tünel sonunda ışık yokmuş gibi hissettirse de... istenç ve azimle çıkılan yolda, sabır ve hoşgörü iyi yol arkadaşları olabilir... emeğinize saygılar... HM
28-09-2014 18:18 (50)
Toplumcu düşünce retoriği, "İsveç'teki hocaya ayıp oldu arkadaşlar, bize küstü, ben de size küstüm, oynamıyorum" ile sonuçlandı. İsveç'teki hoca, medeni bir ülkede yaşadığından bizi anlayamazdı ve kendisi her daim ipso facto haklıyken, memleketin hocasının kalbi kırıldı, medeniyete ve toplumculuğa davet edildi. "Hiç kimse durumundan hoşnut değil, ama herkes kendi aklından hoşnut." O nedenle; kanıtsız yola çıkmayın, kanıt olmayan yerde fazla dolaşmayın dostlar. Saygılarımla...SE
28-09-2014 21:58 (51)
Yorumların hepsini kızla okudum... Aslında çok hoş! Anarşistçe olmuş! Ve insanca! Olur ya, toplanırız ve bir süre hep bir ağızdan ses çıkar... Olsun... Türümüze uygun değil mi? Neyse ki yazılı ama... Kaybolmaz... Hocamız şunu kabul etmeli... Kimseye darılacak bir sebep yok... Hata güzel bir yazının altına o notu koymaktı.. Hani insanların arasına bir doktor girdiğinde hemen herkes, "doktor bey,benim de şuram ağrıyor" der ya! Durum bu! Ve buna da sebep o dip not! Biz solcuların o asık suratlı, dünyayı tam kurtaracakken, o muhalifin söylemi ile kurataramama olasılığı karşısındaki o "haklı"
28-09-2014 22:00 (52)
ve "cinai" öfkemiz ile yaşanılan zamanlardan sonra... Bu denli şenlikli ve saygılı yorumlara da alınganlık gösterilecekse... Aksine hoşnut kalınabilecekken... Bu kişisel bir sorun olarak değerlendirilmeli... Hayata değer veren insan bilinci... ve vasat üstü değer verilmeyecek onca gurup, topululuk varken... Bu topluluğun onlardan olmadığını görmek de güç değil... Bu bilinçle davranmak gerekli diye düşünüyorum... OG
02-10-2014 21:57 (53)
İlknura itirazlarım devam ediyor “D vitamini, alternatif tıbba veya marjinal itirazcı doktorlara göre değil, “ Tartışmada alternatif tıptan bahseden olmadı sanıyorum. “Marjinal itirazcı doktor” kategorisini de ilk defa duyuyorum, başlığıma bakılırsa belki de bu itirazcı benim. “Poliklinik doktoru” gibi duymadığım bir tanım. Ben en geneliyle bir tek tip doktor bilirim. Bu doktor, tıp fakültesinde altı yıl dirsek çürütüp, sınavlarda muayyen yerlerinden ter ve kan akıtarak diploma almıştır. Adına, fizik ya da tarih doktorlarından ayrılsın diye “tıp doktoru” denir. İster aile hekimi, ister solcuların çok sevdiği sağlık ocağı hekimi olsun, birinci basamak hekimidir ve her ülkede “sağlık hizmetinde çok işe yarar”. Derya (1)
02-10-2014 21:57 (54)
“klasik tıp kitaplarına göre” Ama, yahu klasik tıp kitabı da neymiş? Dünyada artık böyle bir kavram mı kaldı? Benim tek bildiğim klasik tıp kitabı “Semptomdan Teşhise, Cihad Abaoğlu / Vahe Aleksanyan.” Onu da bulan okurdu. Kanıt değer piramidinde adı bile geçmiyor “klasik kitapların”. Randomize kontrollü (RK) araştırmalar; farklı ülkelerde, birbirinden habersiz insanların yaptığı RK araştırmaların sonuçlarını bir araya getiren meta analizler ne oldu? “Hepsi birbirini tanıyor, bağımsız değil, tezgah bunlar” mı diyeceğiz? O zaman kanıta dayalı değil de YÜ’nin dediği gibi “Belçikalı Hocaya dayalı tıp” ya da “insanbu’ya dayalı tıp” a mu dayanacağız? Doğru olur mu sence? Derya (2)
02-10-2014 21:57 (55)
“en temel etkisi rahitis ve osteomalasiden korumak” Evet, doğru, biz de tam bunu dedik? Bunlar vitaminin eksikliği durumlarıdır, o zaman vitamin şahane bir ilaç oluverir, iyileştirici etkisi dramatiktir. Bunun için fazla yazmaya gerek yok; YÜ’yü okuduk: “Nedir ablacım D vitamini almanın gerekçesi? . . . vitamin eksikliği yaratan durumlar, -örneğin örtünenler ve mahkumların yapım için gerekli güneş ışığından yoksun kalması- dışında? Beni de okuduk herhalde: “Yazarların yorumu ‘Toplum içinde yaşayan ve vitamin D eksikliğinin spesifik risk faktörlerin göstermeyen erişkinlerde (bkz Yağız Hoca) osteoporoz koruması için yaygın olarak vitamin D kullanımının sürdürülmesi uygun görünmüyor.’” Derya (3)
02-10-2014 21:58 (56)
“son on yılda öne çıkan bulgulara göre daha da önemli etkileri bağışıklık sistemini desteklemek ve depresyonu önlemek olan ve reseptörleri vücutta dokularda yaygın olarak bulunan, aktif formu hormon olarak kabul edilen bir vitamindir.” Bu yazı benim tartışmama karşı cevap olarak yazıldı ama depresyonla ilgili soruma cevap alamadım “daha da önemli etkileri . . . depresyonu önlemek” için kanıtın nedir, ne kuvvettedir? Söyle de deli gibi okuyayım şunu. “Reseptörlerinin vücutta yaygın olarak bulunduğunu” eklemen de tam bir fizyoloji bilgisi, teşekkürler, reseptörler olmasa vitamin çalışmaz zaten. Bu bilginin nesinden yararlanacağız? Neyin kanıtı bu? Derya (4)
02-10-2014 22:17 (57)
Sevgili Derya, bir şeyleri yanlış anlamak veya anlamamak ister gibi bir halin var. Söz gelimi "marjinal itirazcı doktorlar" sözünü kendi üstüne alınman da bunu gösteriyor. Marjinal itirazcı doktor bizim gibilere deniyor, sizlere değil, orada biz kast ediliyoruz. Klasik kitap'tan kast edilen textbooklardır... gibi. Eğer birbirimizi anlamak değil, birbirimizi tartışmada alt etmekse niyetimiz bunun sonu gelmez, herkes kaybeder, kimse kazanmaz. Merak etme, bu konuda bir yazı hazırladım, işi temelinden açıklamaya çalışıyor, bayramdan sonraki birkaç gün içinde yayımlarız. Sonra devam ederiz. Kaan
02-10-2014 22:36 (58)
Kaan selam. Beşikteş maçını izliyor olabileceğini düşünüyordum. Bak buna istersen "hakaret" veya "saldırı" diyebilirsin, çok istersen: ama değil. Sen bence gerçekten sapına kadar ML'sin, tam da TKP anlamında. "Bilerek yanlış anlama" tarzında polemik (dikkat: tartışma demiyorum) yıllardır bilinen bir şey, klasik "romanlarda" görülebilir. Bunu günlerdir yapan adam (ve site ve bazı okurları, eleştiricileri bile) bana karşı yorum yazarken önce beni bunla suçluyor. Sen yazdığımda bu lafı kendi üstüme almadığımı, bozulmadığımı; bunun sadece araya katılmış bir iğne, espri falan olduğunu anlamayacak adam olamazsın. O halde anlamzdan geliyorsun, anlamazdan gelip cevabı dağıtıyorsun. (Biraz devamı var).
02-10-2014 22:48 (59)
Klasik kitapların adını "textbook" olarak açıklamak bir cevap değil. Şudur ki, bu kitapların, eğer kalitesinden söz edilirse RK arştırmalara dayanması gerekiyor. Aksi halde kalitesizdir, zaten kimse yazmaz, çünkü değer vereni olmaz. Sizin yakada inat devam ediyor, artık bu yazının altı yılan hikayesine dönecek. Bundan sonra benden bir tek şey duyacaksınız: Uzun yazmana gerek yok, "textbook"un adını verin, hemen kaynaklarına bakacağım, hangi araştırmaya dayanıyor diye. Çünkü (tekrar) araştırmaya dayanmayan "textbook" olmaz. Daha kestirmesi, "book" a bakılacağına derleyen herifin -ki benim kitabım da onun bunun araştırdıklarının derlemesidir- hangi araştırmaları bize aktardığına bakıp bunları kestirmeden yazıvermeniz yeter. Derya
02-10-2014 23:00 (60)
Deli gibi bakacağım. Haksız çıkarsam hemen özür dileyip öğrendiklerim için teşekkür edeceğim. Ama hala sorularıma cevap gelmiyor. "kanıtınız nedir? Ne kuvvettedir? "Belgeleri bizdeee, bizdee, bira içmişler, kadına saldırmışlar" diyerek bilimsel tartışma olmaz.Textbook, ünlü isimler değil, makale referansları istiyorum. Textbook da verseniz, arka sayfasında referansı olan araştırmaya bakacağım. Bunda inat edecek bir şey yok, bu böyledir. YÜ yazıyor, değerli bir bilimsel yardımcı, ama tavır aynı, ben yazıyorum aynı. Böyle olmaz dostum. İnatlaşmanın alemi yok, tıp bu değil. Afedersin, yine hakaret değil, inat edildiği için hatırlatmak zorundayım: Öne sürdüğünüz fikirlere kafa yoran insanları azıcık "takın" lütfen. Derya 2
02-10-2014 23:00 (61)
Beşiktaş!!! O başka tabi. Ama o da sıkıntıda görünüyor. "Hakaret oldu, beklemezdim, ayıp ettin" falan olmaz. Sorularıma cevap isterim ya da daha makul tartışmalar isterim. "Kariyerle" gelene kızarım "tankla" gelirim valla. Sevgiler, Derya
02-10-2014 23:02 (62)
Sen sapına kadar ML'sin TKP anlamında sözün hiçbir kanıta dayanmıyor Derya. Cidden senin, Yağız'ın, SE'nin D vitamini konusuna neden bu kadar hızlı ve aşırı tepki verdiğinizi, niye alaycı ve üstten bir üslubu ısrarla sürdürdüğünüzü anlayamadım. İronik ve dışlayıcı bir üslup, ama niye? Doktorlar hastalarına birçok şey önerirler ve önermelidirler, her birinde bunun kanıtı ne diye soruyorsanız o başka, o zaman da zaten kimse ağzını açamaz. Allah bilir üstten üslup sende var diyeceksin şimdi, asıl klasik TKP üslubu sende diyeceğim ben de, bu böyle gidecek. İyisi mi, kanıt nedir, araştırma nedir, D vitamini konusunda neler var elimizde, bilimsel tutum ne olmalıdır, ben bir yazayım, biraz sabır diliyorum, sonra cevap verirsin, devam ederiz. Kaan
03-10-2014 08:53 (63)
Olur dostum, sabır iyidir, dileğini sevdim. Herkese selam, bu gece uyku saatimi kaçırdım. Derya
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210682
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.