Kızıl tıp: Sovyet Rusya’da toplumsallaştırılmış sağlık

Türkçe baskıya önsöz

Yazılama Yayınevi tarafından yayınlanan “Kızıl Tıp: Sovyet Rusya’da Toplumsallaştırılmış Sağlık” başlıklı kitabın Türkçe baskısına önsöz olarak kaleme alınmıştır.

 

Ekim Devrimi’ni izleyen yıllarda Rusya emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarında gerçekleştirilen olağanüstü iyileştirmeler, bu ülkenin “Batı” tarafından izole edilmesiyle dünya emekçilerinden gizlenmeye çalışılmış, fakat özellikle sağlık alanında elde edilen olağanüstü başarılar birkaç yıl içinde saklanamaz hale gelmiştir.

 

1922 yılında Amerikan Yardım İdaresi görevlisi olarak Leningrad’a gelen Amerikalı hekim William Andrew Horsley Gantt, 1924 yılından itibaren Sovyetler Birliği’nde sağlık alanında yaşanan gelişmeleri düzenli olarak British Medical Journal’da yayımlamaya başlamıştır. Gannt’ın makaleleri (daha sonra 1927 yılında Medical Review of Soviet Russia ve 1932 yılında Russian Medicine başlıklarıyla kitaplaştırılmışlardır) özellikle Amerikalı ve İngiliz hekimler arasında büyük ilgi uyandırmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi dünyanın en zengin ve gelişmiş ülkelerinde dahi başa çıkılamayan verem gibi sağlık sorunlarında elde edilen başarılar inanılmaz görünmektedir.

 

Sovyet tıbbına ilişkin ilk kapsamlı çalışma 1928 yılında, Amerikan Dostluk Hizmet Komitesi adına görev yapan Amerikalı hemşire Anna Jones Haines’den gelmiştir: Health Work in Soviet Russia. Hekimlerin ve sağlık emekçilerinin günde altı saat çalıştıklarını, muayeneden tetkiklere, yataklı tedaviden ameliyatlara, kreşlerden dinlenme evlerine ve sanatoryumlara, hatta ilaçlara veya gözlüğe kadar sağlıkla ilgili her şeyin, herkese ücretsiz olarak sunulduğunu anlatan Haines, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde bir sağlık cenneti tanımlıyor gibidir.

 

Tarihsel olarak sağlığın hastalıkların yokluğu olarak tanımlandığı, sağlığın toplumsal belirleyicileri göz ardı edilerek hastalıkların yalnızca biyolojiyle açıklandığı ve bireylerin kişisel sorunu olarak kabul edildiği Amerika Birleşik Devletlerinde ilerici kesimlerin devletin sağlık alanında sorumluluk almasına ilişkin taleplerine şiddetle karşı çıkılmakta ve bu talepler komünist zırvalık olarak yaftalanmaktadır. Ancak 1929 Büyük Bunalımı’nın yükünün Amerikalı emekçilerin sırtına yüklenmesi ve işsizliğin, yoksulluğun zengin Amerikan kentlerinin caddelerinde kol gezmeye başlamasıyla birlikte, Amerika Birleşik Devletlerinde devletin sağlık alanına müdahale etmesi gerektiğini savunanların sesi daha gür çıkmaya başlamıştır.

 

Bu dönemde İngiltere hükümetine Sağlık Başdanışmanlığı (Chief Medical Officer) görevinden emekli olduktan sonra Johns Hopkins Üniversitesi’nde yeni kurulan Halk Sağlığı Okulu’nun başına geçmesi için davet edilmiş olan Sir Arthur Newsholme, Milbank Vakfı adına Avrupa ülkelerini ziyaret ederek bu ülkelerin sağlık sistemlerini incelemektedir. Sovyetler Birliği’nin olağanüstü başarılara imza atan yeni sağlık sisteminin, sosyalizme antipatisiyle tanınan Newsholme ve Sovyetler’e sempatisi olduğu bilinen Milbank Vakfı sekreteri John Adams Kingsbury tarafından değerlendirilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

 

1932 - 1933 yıllarında kaleme alınan kitabın ilk bölümleri yazarların altı hafta boyunca yaklaşık 15 bin kilometre yol kat ederek dolaştıkları 14 Sovyet kentine ilişkin günlükleri ve gezi notlarından oluşmaktadır. Bu bölümlerde okurlara Rusya’nın Çarlık dönemindeki sağlık durumuna ilişkin bilgiler de sunulmakta, ülkenin sosyoekonomik durumu ve gündelik yaşam hakkında izlenimler aktarılmaktadır. Kitabın sonraki bölümlerinde Sovyetler Birliği’nde tıbbın ve sağlığın örgütlenmesi, tıp ve sağlık eğitimi, sağlık hizmetlerinin sunumu, işçi sağlığı ve ana-çocuk sağlığı hizmetleri, sosyal sigorta sistemi ve dönemin en büyük sağlık sorunları olan bulaşıcı hastalıkların kontrolü gibi konular ele alınmaktadır.

 

Sovyetler Birliği 1930’lu yıllarda dünyada tıbbın ve sağlık hizmetlerinin emeğin gereksinimlerine göre örgütlendiği tek ülkedir. Tıp ve sağlık meta (alınır/satılır bir mal) olmaktan çıkartılmış, dolayısıyla hekimlik ve sağlık hizmetleri devlet eliyle sunulan kamusal hizmetler haline gelmiştir (ya da yazarların ifadesiyle sosyalleştirilmiştir). Dahası, tıp eğitiminde yapılan reformlarla tıp fakültelerinin kapıları toplumun en yoksul kesimlerinin çocuklarına ve kadınlara açılmış, böylece sağlık hizmetleri gibi hekimlik mesleği de sosyalleştirilmiştir. Tıbbın ve sağlık hizmetlerinin sermayenin gereksinimleri doğrultusunda örgütlendiği ve emekçilerin bu hizmetlere yalnızca bedelini ödeyerek erişebildiği 1930’ların Amerika’sı için, yazarların kitaplarının önsözüne “Bir Rus hastalandığında, devlet buna ilişkin bir şeyler yapar” tümcesiyle başlaması çok baştan çıkartıcıdır (Amerikan işçisi sosyal sigorta güvencesine ancak İkinci Dünya Savaşı sonunda kavuşabilecektir).

 

Kızıl Tıp kitabında ana hatlarıyla tanımlanan ve canlı örneklerle resmedilen toplumcu tıp anlayışı 1960’lı yıllara kadar Sovyet tıbbına egemen olmuştur. Sovyetler Birliği Komünist Partisi 20. Kongresi sonrasında Sovyetik sağlık sisteminin temel ilkeleri büyük ölçüde korunmakla birlikte, toplumcu tıp anlayışından sapmalar gözlenmeye başlamıştır. Tıp eğitiminde ileri uzmanlaşmaya, sağlık hizmetlerinin sunumunda tedavi hizmetlerine yönelim artmış, 1970’lerde tıbbın her alanında “Batı” tıbbına öykünme kendisini hissettirmeye başlamıştır. Bu gelişmeler kendisini 1980’lerde sağlık göstergelerinde kötüye gidişin başlamasıyla göstermiş, emekçilerin sağlık hizmetlerinden memnuniyetsizliği artmış ve sosyalizmin çözülmesiyle birlikte Sovyetik sağlık sistemi tasfiye edilmiştir.

 

Sovyetler Birliği’nde bu gelişmeler yaşanırken, dünyanın diğer ucunda küçük bir ada devleti olan Küba, emperyalist zincirden kurtulmayı başararak 1960’larda sosyalizm yolunda ilerlemeye başlamıştır. Toplumcu tıp bayrağını Sovyetler Birliği’nden devralan Küba, bu anlayışı daha da geliştirerek günümüze taşımıştır. Newsholme ve Kingsbury’nin 1930’ların Rusya’sından aktardığı toplumcu tıp uygulamaları bugün Küba’da (ve bir ölçüde Venezuela’da) başarıyla sürdürülmektedir. Dahası günümüzde toplumcu tıp anlayışı Küba’nın sağlıkta enternasyonalist dayanışma politikasının bir ürünü olarak Kübalı gönüllü sağlık emekçileri tarafından Asya, Afrika ve Latin Amerika’da birçok ülkeye taşınmaktadır. Bu anlamda Kızıl Tıp bir tarih kitabı gibi değil, temelleri V.İ. Lenin ve Sovyetler Birliği’nin ilk Sağlık Bakanı olan Nikolay Semaşko tarafından atılmış olan Sovyetik tıp modeli için bir kılavuz olarak okunmalıdır.

 

Akif Akalın

Facebook
yorumlar ... ( 33 )
17-01-2015
16-01-2015 23:27 (1)
Özür diliyorum! Ben bağnaz, dogmatik bir anti-Stalinistim. Bu yazıya 15 saniye bakarak yazıyorum! 1970'lerden önce tıp teknolojisinin olmadığı "çağlarda" kolaydı bu işler. "İki tık tık..." savaş teknolojisi dışında yatırım yapmayan bir ekonomik model... Kişi başı (atıyorum) 30 dolar ile karşılanacak bir örgütlenme... Cehennemde ideal bir sağlık örgütlenmesinden söz edildiğine eminim! İşçi köleler üretime devam etsin diye o da... Dedim ya.. Bağnazım ben! RTE sağlıkta yaptıkları ile oy toplar, iktidar olurken, SSCB neden yıkıldı? Bu SSCB hikayelerini böyle anmak ve inanmak (bence!)ancak Kaan Arslanoğlu'nun genetik modeli ile açıklanabilir... gürsel...
17-01-2015 09:52 (2)
Doktorlar kaç saat çalışsın sorusu doktor olmayan insan için çelişik bir soru. Günde beş altı saat çalışırken doktorlar nedense böyle çalıştıklarını biliyorum hatam varsa düzeltin, hastayı hastanede muayene etmezlerdi, özel muayenehanelerine çağırırlar kerhen bir muayene olurdu. Devlet hastaneleri bir nevi doktorla hastanın tanıştığı yerdi. Özel yerlerine gidilirse çok güzel muayene ederlerdi herkes bu durumu bilirdi. Bu sebepten olacak sağlık emekçisi doktor arkadaşların tam gün eylemlerine bir türlü destek verme fikrini benimsemedim. Bazı doktorlar varmış, ben hiç gitmedim ama duyduğum oluyor; muayene ücretleri beş yüz altı yüz milyonmuş daha pahalıları da varmış... Bu nokta biraz anlıyorsunuz di mi. İyi niyet açısından pek ? Ama 12 saat işi de akla ziyan bunu konuşmaya gerek mi var. Tıp bilimi çok mustesna ama . Konuyu dağıtmak istemezdim. Serkanbaknalı
17-01-2015 09:53 (3)
avrupadan amerikadan sovyetlere gelen heyetlere, tıpkı bugün kuzey korede turistlere yapıldığı gibi, devlet görevlileri eşliğinde önceden belirlenmiş yerler gezdirilirdi. pisliği halının altına süpürüp vitrini gösterirlerdi. vitrinden alınmış bilgiler yanıltıcıdır. rusyada devrimden sonra eşitsizlik artarak devam etmiş ve devlet eliyle kitlesel kıyımlar yaşanmıştır. en basiti holodomor. bırakın toplumcu sağlığı, insanlar yiyecek ekmek bulamıyorlardı, milyonlarca insan açlıktan öldü gitti. ama sosyalistler masal dinlemeyi severler. anlattıkları tatlı masallara inanmaya devam etsinler. bu da bir varoluş biçimi. insan bu.
17-01-2015 09:54 (4)
Ve kolektifleştirmenin bilançosu. “Bu sürecin başladığı 1931’de kabaca 25 milyon hane halkının 13 milyonu kolektifleştirildi. 1937’de 18.5 milyon hane halkı kolektifleştirildi, fakat artık sadece 19.9 milyon hane halkı vardı: 5.7 milyon hane halkı, yaklaşık 15 milyon kişi sürgüne gönderilmiş, çoğu ölmüştü.” (Montefiore, s. 86)..O yıllar tam da açlıktan milyonlarca insanın Ukrayna'da öldüğü yıllar... Bu tür kitapları yazan ve övenleri gördükçe "akılsal" olarak mutlu oluyorum! Sosyalizmin içinde bulunduğu sefaleti açıklamak kolaylaşıyor.. gürsel
17-01-2015 09:57 (5)
belki yazının son paragrafı soruya yanıt olabilir, bu arada kitabın yazarları İngiliz ve Amerikalı ve yazarlardan biri ANTİKOMÜNİST bir kişilik olarak tanınıyor, hatta Milbank Vakfının yazarı bu işle görevlendirme nedeni bu. Bunlar da kitapta ayrıntılı olarak verilmiş. İyi okumalar. AA
17-01-2015 09:57 (6)
@Gürsel o yıllar için doğru olabilir "iki tık tık" teziniz ancak günümüzde bunu uygulayan ve yaşatan, hatta bunun da ötesinde tüm dünyaya ulaşmaya çalışan ülkelerden de bahsediliyor. Onlar da iki tık tıkla mı çözüyor bu işi? Birilerine rant kapısı olmasından daha iyi en azından...
17-01-2015 10:40 (7)
Kalp damar hastalıkları,Endokrin hastalıklar, kemoterapi vd. Ca tedavileri... ilk aklıma gelenler... 70 lerden önce bu tip hastalıkların tanı-tedavi maliyeti ile 2000'leri karşılaştıralım.. Elbette halk-toplum sağlığını önceleyen örgütlenme-eğitimden yanayım ama.. Ama o yıllarda sağlık maliyeti yüksek değildi. Örneğin bir pnömoninin tedavi maliyeti nedir? Koroner hastalığın.. vs.. Ve bu işlerin nasıl-ne pahasına yapıldığı önemsiz mi? 1930 lu yıllarda Ukrayna'da milyonlarca insan açlıktan ölürken, o zamanlar orada bulunan "yabancıların", baskı düzeni içinde bunu görememesini anlarım ama yıllar sonra da görülmüyorsa kasıt aranır... Merak ettim, o kitabın giriş, önsöz vs. buna değinilmiş mi? Önyargılıyım ya.. Yoktur! 70'li yıllarda "Moskovanın Sesi" radyosunu dinlemeye tahammül edemezdim; sempatim olmasına rağmen. Çok kaba,bayağı bir övünme;şişinme, tiksindirici bir böbürlenme.O yılların o "retoriği", ne sahte dünya! Şimdi benzer cümlelere tahammülüm hiç kalmadı. Pardon. gürsel
17-01-2015 10:41 (8)
Gürsel hakikaten bağnaz. Bir şeye seviyoruz, sevmiyoruz; tam onaylıyoruz, onaylamıyoruz penceresinden bakıp sevmediğimiz bir şeyin her yönünü kötü göstermeye mi çalışacağız? Bir şarkıcıyı sevmiyoruz mesela, iyi bir şarkıcı olmadığını düşünüyoruz, ama bir şarkıyı da çok güzel söyledi. Yok, bu da kötü mü diyeceğiz. Fenerbahçe kulübünden nefret ediyorum ben mesela, ama çıktı sahaya çok iyi oynadı, yok oynamadı mı diyeceğiz. Bu kafa bizi nereye götürür? Bu site ana ayaklarından biri olarak tıp-sağlık sitesi. Olumlu bir sağlık modeli sergilenmişse isterze NAZİ modeli olsun, biz onu örnek alırız. Yani bu Gürsel'in bu tutumu var ya, neyse. Biliyor musun Sovyet tıp modelini? Araştırdın mı? Bu kitabı okudun mu? "İki tık tık" da ne? Bu modelle iki tıktıkın ne ilgisi var? Belli ki Sovyet modelini bilmiyorsun. Bilmediğin konuda illa ki önyargılarını tepemizden serpmek zorunda mısın Sevgili Gürsel. Kaan Ars.
17-01-2015 12:21 (9)
2 no'lu arkadaş haklıdır.. 3 no'lu yorum sonu "insan bu" denmiş. Doğru mu? gürsel
17-01-2015 12:27 (10)
3 numaralı yorum sonunda "insan bu" imzası kullanılmış, yanlış anlaşılma olamasın diye belirtmek zorundayız, bu yorumu yazan "insan bu" değil, yani editörlerden herhangi biri değil. Bir de bu arkadaşa bir şey soracağım. Eleştirilerimizin haklı görünebilmesi için biraz bilimsel mantık taşıması gerek. Yoksa karşı tarafı haklı çıkarırsınız. Sovyetlerde eşitsizlik daha da artmış diyor bu arkadaş. Neye göre? Çarlık Rusyası'na göre mi? İddia buysa çok saçma. Sovyetlerin ilk dönemiyle son dönemleri arasında mı? Hangi dönemleri karşılaştırdınız, verileriniz nelerdir, bir anlatırsa herkese faydası olur. Kaan Ars.
17-01-2015 12:49 (11)
İnsanları, doktorlar iyi diğerleri kötü, solcular iyi sağcılar kötü, Atatürkçüler iyi diğerleri kötü, dindarlar iyi diğerleri kötü..diye ayırmak yanlış...İnsanın iyisi ve kötüsü var işte...Neye, kime göre iyi, ne zaman doğru olan ne, bu iyilerin ve kötülerin birbiriyle etkileşimi nasıl, onnları ayrıca tartışmak kaydıyla...Üstelik, çoğunlukla, insan bütünüyle iyi veya bütünüyle kötü değil...Dolayısıyla, genellikle, bir sorunu ele alırken yapılan genellemeler, iyi niyetli bile olsa, aslında, sorunu anlamak veya çözümlemekten çok anlaşamamaya, savunmalara, eksen kaymalarına yol açabiliyor...HM
17-01-2015 21:36 (12)
Gürsel bey. Kaygılarınızı anlıyor ve anlayışla karşılıyorum. 5 yıl önce yayınlanan Toplumcu Tıp Sovyetler Birliği Deneyimi kitabını kaleme alırken benzer kaygıları ben de taşıyordum ve bunu kitabın 88 ve 89. Sayfalarında sizin cümlelerinize benzer cümlelerle yazdım. Kitabı hazırlarken çok geniş bir kaynakçayla çalışmıştım ve bu kaynakların ÇOĞU ya Sovyet yanlısı, ya da antikomünistti. Nesnel bakış yok denecek kadar azdı. GERÇEĞE ulaşabilmek için kitapta sadece UZLAŞILAN verilere yer verdim ve bunu belirttim. Dahası kitabın kaynaklarına bakıldığında büyük çoğunluğunun “batılı” kaynaklar olduğu görülebilir. Kızıl Tıp ise okuduğunuzda görebileceğiniz gibi benim de daha önce yararlandığım az sayıda NESNEL kaynaktan biridir. Kitabın birçok sayfasında “Yazılama yayınevi bu kitabı nasıl yayınlamış” diye hayret edebileceğiniz eleştiriler, Sovyet toplumunun kusurları vardır. DEVAMI VAR
17-01-2015 21:37 (13)
Hatta1930’lu yıllardaki bazı uygulamalardan Sovyetler Birliği’nin neden yıkıldığına ilişkin kimi sonuçlar çıkartmak mümkün. Zaten bu kadar tartışmadan sonra kitabı okuyacağınıza eminim. Saygılar.AA
17-01-2015 21:40 (14)
arif hoca gayet net yazmış okudum hoşumada gitti,ama bir şeye direnmek için söylem geliştirmek beyhude davranışlar. Sağlık ve eğitim sosyal olna sistemlerde BEDAVA verilmesi zorunludur, lami cimi yok bunun, ha eksik yanları varmıdır vardır o eksikler giderilmesi sağlanır.Ben ukraynada kaldım(sosyalıst bir insanım) sistemi çok irdeledim ve çok eleştırdım o başka mesele yöntem açısından(sistem uygulaması olarak konuyla ilgili değil geçiyorum) Ancak insanlar şimdi sağlık için problem yok çünkü PARA yok , parası olan için satın alınıcak sağlık değil insan bile aliniyor günümüzde. yaşlılarla değerlendirme daha uygun iki dönemi değerlendirebiliyor çok zor yaşamak çünkü ilaç doktor hiç problem olmadı şimdi doktora gidemiyoru-gitsek ne çare ilaç alamiyoruz. ÖYLE tuzu kuru muhabbetler çok anlamlı değildir-sağlık ve eğitim olmazsa olmaz insan hakkıdır ÜCRETSİZ rahatca alinmalıdır.Birde bu yönden bakarak paranın imparatorluğunun yanından değil yoksulun yanından bakınca ANLARSINIZ REALİTEYİ
17-01-2015 22:05 (15)
Toplumcu Sağlık Söyleşileri'nin üçüncüsü bugün saat 15 ila 17.30 arasında Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde (Kadıköy)yapıldı. Toplantıyı Dr. Selçuk Görmez yönetti. Görmez, sağlık hizmetlerindenden halk memnuniyetinin nedenlerini ve olgunun gerçeklerini anlatan doyurucu bir sunum yaptı. Toplantıya katılan yaklaşık 35 kişi sağlık ve tıp anlayışındaki çarpıklıklar ve bu konularda neler yapmamız gerektiği üstüne canlı bir havada tartıştılar. Gelecek toplantı 14 Şubat'ta yapılacak ve konu işçi sağlığı. Toplantıda bu kitaptan da söz edildi. Dr. Akif Akalın hastalığı nedeniyle oturuma katılamadı. Arkadaşımıza geçmiş olsun deriz. Gelecek toplantının konusu madem işçi sağlığı Ercan'ı bu kez mutlaka bekleriz :)) Kaan Arslanoğlu
18-01-2015 09:55 (16)
AA 'ya teşekkürler. Yarın Adana'ya Kitap Fuarına gidiyorum. Umarım bulurum.. gürsel
18-01-2015 09:55 (17)
Ne hoş. 3. yorumun altında "insanbu" imzasını gördüm ve "hayır" dedim. "Olamaz!" "Daha oralara gelmedik! Bir kaç yıl daha var!" gürsel...
18-01-2015 10:02 (18)
3 Numaralı yorumcuya ve Gürsel beye 10 numaranın sorduğu soruyu aynen tekrarlıyorum. Eşitsizlik artarak devam etti lafı hangi döneme göre artarak devam etti açıklanmaya muhtaç. İnsanlar açlıktan ölüyordu. Niye ölüyordu ne zaman ölüyordu? Demanslı hastalar bazen boklarını atarlar her yana. Bir açıklama yapmazsanız sizinkini de o tarz bir refleks sayacağım.
18-01-2015 10:22 (19)
Charlie Hebdo'da El-Bağdadi'yi "Ve en önemlsii de sağlık" derken çizmişlerdi. Milyonlarca insan katledilirken sağlığın ne kadar şahane olduğunu anlatan "Kızıl Tıp" o karikatüre benziyor.
18-01-2015 10:42 (20)
SSCB deneyiminde olguya "eşitsizlik" temelinde yaklaşılması, "cehennemde" eşitlik, eşitsizliği konuşmak olur ki, bu bence "abesle iştigaldir!" "Zebanilerin" iyi konumda olduğu, aşağıdakilerin eşit olduğu iddia edilebilir. "Zebanilerin" de birden diğerleri gibi "eşit" biçimde öldürüldüğü koşullarda eşitlik lehinde gelişme var görünebilir! Eski Bolşeviklere "eşit" davranılmış, örneğin 1932 miydi unuttum 1800 parti delegesinin yarısı öldürülmüştü.. Sanırım "öldürülmede" eşitlik olarak büyük mesafe kat edilmişti! gürsel
18-01-2015 10:42 (21)
19 nümerolu sayın denyo, kitabı okudu mu mübarek gözleriniz?
18-01-2015 10:42 (22)
Gürsel, sen bana hayatta tam düzgün bir şey gösterebilir misin? İnsanla ilgili düzgün tam düzgün bir şey gösterebilir misin? Sen niye Fenerbahçe'yi tutuyorsun mesela ve Sovyetler'e bu kadar düşmansın? Sosyalizm deneyimi hiç mi yapılmamalıydı? Herkes her çağda evinde mi oturmalıydı? Bir şeyler yapmayı deneyenler hep eleştirimeli mi? İnsanların milyonlarcasını katlettiğini söylüyorsun büyük bir keyifle ikide bir. İngiltere'nin katliamlarını hiç yazmazsın? Bu tarafgirlik neden mesela, Fenerbahçe olayı gibi mi? 1800 merkez komite üyesi öldürüldü diyorsun, doğru onlar o katliamları yapanlar sana göre aynı zamanda? Niye onları savunuyorsun? Senin bu kapitalizm yanlısı tarafgirliğin öldürüyor beni Gürsel :)) Sovyetler Tıpta güzel bir şey yapmış olamazlar mı? Çin Halk Cumhuriyeti yapamaz mı? Niye sana göre hep Fransa, İngiltere, ABD yapıyor. Niye bu kadar İngiliz muhibisin? Soruyorum: Naziler güzel bir model bulmuş olsa, olmaz biz sağlıkta böyle kalalım mı diyeceğiz? K.A.
18-01-2015 10:55 (23)
Tipik bir Gürsel mantığı. Gürsel'i okumayın benden tavsiye, şizofren olursunuz :)) Şekil 1- Önce 3 numaralı yorumu beğenecek. Bunun insan bu imzasının altını çizecek. Ama insan bu nun bu noktaya gelmesi yıllar alır, diye kendi "aşmış" konumundan aşağılara laf sokacak. Şekil 2- Sovyetler'de eşitsizlik nerede artmış diye sorulduğunda (o yorumda böyle deniyordu) eşitlik-eşitsizlik önemli değildi, orası cehennemdi diyecek. :))) Allah aşkına Gürselcim senin Stalin ve sosyalizm düşmanlığı ve din düşmanlığı dışında herhangi bir felsefi omurgan var mı? Büyük bir rahatlıkla birbirine ters şeyler söyleyen az sayıda insan bulunur, takdir etmek gerek. Abartılı ifade sevmiyorsun Gürsel, ama kendine abartıda sürekli kıyak geçiyorsun. Sovyetler bir çırpıda milyonları öldürüyor, orası "cehennem" vs. Yani buraya renk katıyorsun da... Stalin'i anlamaya başladım Gürsel, halkın akıl sağlığını korumak için senin gibi bir yetkili olsa hemen içeri tıktırırdım :)) Stalinciliğe sempatiyi siz artırıyorsunuz KA
18-01-2015 11:24 (24)
sayın gürsel, sakın gaza gelmeyin, sizi seviyoruz, aynen devam
18-01-2015 11:28 (25)
Sayın Gürsel gaza gelin, ortalığı karıştırın, mantık, izan bırakmayın, adalet, nesnellik, hakkaniyet kalmasın! Bütün troller olarak arkanızdayız. BTH (Birleşik Trol Hareketi)
18-01-2015 12:34 (26)
A. İlhan "O Karanlıkta Biz" romanında Türkiye'de solcuların "zifiri karanlıkta körebe oynadığını" söyler. Bu bütün geri bıraktırılmış solcuların kaderi. Kendisi kuram üretemeyen, kuramsal bakımdan İngilizce veya Almanca'ya bağımlı olan toplumlarda kuramlar "çevirmenin" becerisi ölçüsünde kavranabiliyor. Hasbelkader biraz çeviri işlerine bulaşmış biri olarak şunu söyleyebilirim. Çeviri için dili bilmek yetmez, konuyu, hatta konuya ilişkin tartışmaları da çok iyi bilmeniz gerekir. Bir Yunanlı bu konuyu araştırmış ve çok ilginç şeyler bulmuş: Buraya link koyamıyoruz, Google'da "Translation as a Means of Ideological Struggle" (tınak içinde) yazın makaleye ulaşırsınız. Eğer Türkiye'de de böyle bir çalışma yapma şansımız olsa Marx ve Lenin'i "neresinden" öğrendiğimizi anlayabilirdik. Bir de çevirmen Marxizme belli bir pencereden bakıyorsa, Marxizm diye onun siyasi görüşünü öğrenirsiniz. AA.
18-01-2015 16:15 (27)
18 numaraya: cevap bekliyorsanız önce üslubunuza dikkat edin. editörler kendi işlerine yarayan küfürleri sansürlemiyorlar. çarlık döneminde devletin öldürdüğü insan sayısı ile devrimden sonra bolşeviklerin katlettiği insan sayısı arasında uçurum var. yani sosyalist rusya, çarlık rusyasından bile geri ve daha faşist karakterde bir ülkeydi. herkes eşitti ama bazıları daha eşitti. komünist parti organizasyonuyla milyonlarca insanın gulaglarda köle işçi olarak çalıştırılması, milyonlarcasının açlığa mahkum edilerek kitlesel kıyıma uğratılması o övündüğünüz sosyalizmin, yani devlet kapitalizminin en büyük başarısı. hiçbir şey yapamıyorsanız, wikipediadaki holodomor yazısını okuyun. kübadaki sağlık sistemini örnek göstermek barbarlığı savunmaktır. liderliğin büyük kardeşten küçük kardeşe geçtiği, tek parti diktatörlüğü altında inleyen, sosyal faşizmle yönetilen bir ülkede ortalama insan ömrü 120 seneye çıksa kaç yazar? bununla övünecekseniz övünün.
18-01-2015 18:23 (28)
Sevgili Kaan tartışma amaçlı yazmıyorum. Düzeltme amaçlı. 1934 kongresi Parti Delegelerinin, yani Lenin'in, Bolşevik Parti delegelerinin (farklı rakamlar var.. araştırdım... toplam 2000'den az..) 1100 cıvarı tutuklama.. 850 idam.. Bunlar eski Bolşevik elbette ve "büyük temizlik" de bundan sonra. 1937 de... Yani Stalin önce bu tür katliamlara izin vermeyecek partinin kendini yok ediyor.. Tartışma amaçlı yazmıyorum. Bunlar sıradan bilgiler artık! Yorum da yapmıyorum. Rakamları veriyorum. İsteyenlere kaynakları da yazarım ama bu konuları ben GZ sitesinde çok tartıştım. İsteyen orada tümünü, belgeleriyle bulabilir. 1917 olmasa daha mı iyiydi? Sanırım yararsız bir yöntem bu; daha iyi yaklaşım bence; oldu bir kez! Sosyalizm-Devrim adına Rusya'da, Çin'de, Kamboçya'da... milyonlarca insan öldürüldü ve yine de bugün görüyoruz ki, her şey daha da berbat hale geldi. Bu durumda gelecek için nasıl dersler çıkartmalıyız? Sorum bu? Olaya böyle bakmaya çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Gürsel
18-01-2015 18:23 (29)
A. İlhan'a gelince bu dediklerine katılıyorum ama, kendisi de karanlıkta siyah bir kediyi arıyordu! Ve o kedi de orada yoktu.. gürsel
19-01-2015 11:14 (30)
19 numaralı yorum müthiş. Çerçeveletip, ISLIKLAŞMA bölümüne alınmalı.
19-01-2015 11:22 (31)
Hayır hayır, ben 27'ye veriyorum birinciliği. Sitenin mottosu olmalı. Her yeni okura önce 27 nolu yorum okutulmalı. 19 en fazla ikinci gelir.
19-01-2015 12:54 (32)
Edison elektriği bulduğunda beyaz adam kıtayı yerlilerden temizliyordu (Eduardo Galeano; Latin Amerikanın Kesik Damarları). Bence de koca bir kıtayı yerlilerden temizleyen ırkçı ve emperyalist bir ülkede elektrik bulunsa ne yazar. Bugünden tezi yok elektrikle bütün ilişkilerimi kesiyorum. Elektrik kullanmak, hatta elektriğin faydalarından bahsetmek beyaz adamın katliamını meşrulaştırmaktır. AA.
19-01-2015 13:34 (33)
27'nin ilk iki cümlesine katılıyorum. Gerisi çöp. Siyasi konularda Wikipedia'yı has kaynak kabul eden gitsin kumda oynasın. Küba'da Raul'un lider olduğu falan yok, kaldı ki Raul Küba Devrimi'ni başlatan 12 gerilladan biriydi, herhangi bir aile mensubu değildir. Son olarak, bu laflar "Nazi sağlık sistemi dahi olsa inceleyip iyi tarafı varsa almak gerekir" tezine cevap değil, boş laf. Bilimin evrensel metotları çerçevesinde üretilmiş her şey insanlığın ortak malıdır, üretenin ismi, milleti önemli değildir.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210943
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.