''İnterstellar'' filminin düşündürdükleri

''İnterstellar'' filminin düşündürdükleri

 

Öncelikle film ayrıntıları okuyabilmek için birkaç kez izlenmeyi hakeden bir film. Uzun bir film olmasına rağmen izleyici zamanın gerektiğinde hızla akıp giden bazen de geçmek bilmeyen göreceliğinden faydalanıyor.

 

Nolan, filmlerinde sınır tanımaz, şaşırtıcı, çoğu noktada henüz olabilirliği ya da olanaksızlığı üzerinde düşünmek için bile erken hayal dünyasını sergileyen bir yönetmen. Kara delikler, bildiğimiz üç boyutun ötesindeki evren, eğrilen bükülen zaman gibi kavramlar hakkında bildiklerimiz de henüz bilim dünyasının insanlarla paylaşımı ile sınırlı ancak. Bu yanıyla film fantastik bir bilim kurgunun tüm özelliklerini taşıyor. Her ne kadarbir hayli ivme kazanılmış olsa da şunun şurasında Yuri Gagarin henüz dünyanın etrafında bir tur atalı ve tam olarak planlandığı yere dönemeyeli sadece 50 yıl olmuş, o zaman en çok üzerinde durulan konulardan biri astronotların akıl sağlıklarını koruyabilmeleriymiş.

 

            Öte yandan insanlık için geçen zamanın geleceği nasıl, ne kadarıyla belirleyebildiğini, insan türünün devamı, doğada yaşamın sürdürülebilirliği için geçmiş ve gelecek arasındaki köprünün insana düşen payını anlatıyor. Dün, bugün ve gelecek içiçe geçmiş durumda ve birbiri ile etkileşim halindeler.

 

Filmde en çok aklımda kalan sahnelerden ilki Cooper'ın yapay zekalı makineyle 5. boyutta konuşurken makinenin 'biz buraya geçmişi değiştirmek için gelmedik' demesi. Yönetmenin de üzerinde durmak istediği bir konu olduğundan belli ki Cooper'ın olayı çözmüş olma tonuyla 'ne dedin tekrar et' diyerek yapay zekalı makineye söylediğini tekrarlatması. Oysa Cooper o sahnede, yıllar önce uzaya gitme anını sıkıştığı farklı bir boyuttan  izleyerek kızına gitmesine engel olması için yalvarmakta. Geçmişte mahsur kaldığımızda geleceği istediğimiz haliyle yaşanabilir duruma getirmek için şansımız yok demek istiyor sanırım.  Ancak yapay zekalı makinenin aksine Cooper henüz evriminin duygularının ve geçmişinin etkisinden bağımsız hareket edememe aşamasında. Geçmişi algılama ve kullanma biçimi insanın yönetilmesini, güdülenmesini çok kolaylaştırabilen bir faktör. Neredeyse yaşamında bugüne ve geleceğe yer bırakmayacak kadar geçmiş biriktirmek de  insana özgü.  Dünyada geçen yedi yılın başka bir gezegende bir  saate denk gelmesi ile anlatmak istediği sadece teknik bir konu değildir bence. Tam da Nolan'ın dediği gibi bulunduğumuz zamana geçmişi değiştirmek için gelmiş olabilir miyiz ? Gelebilseydik belki ama değiştiremeyeceğimiz gerçekler için yapabileceğimiz tek şey yaşananları evrensel doğrularıyla, sebepleri ve sonuçlarıyla bilip geleceği değiştirmeye çalışmak olabilir ancak.

 

Filmde doğanın insan için önemi sık sık tekrarlanıyor. Başından  itibaren yok oluşundan doğan kaos, insanın düştüğü durum, uzaya hareket ederken Roland'ın doğayla ilgili söylediği sözler ' korkutucu, tehlikeli olabilir ama doğada kötülük yoktur' sözleriyle etkileyici ve sarsıcı bir şekilde ortaya konmuş.

 

Başlarda Murph ve Cooper NASA'nın gizli üssünü bulurlar ( aslında gelecekten çağrılırlar), Cooper NASA'nın, atmosfer üzerinden dünyayı bombalamayı kabul etmediğinden kapatıldığını duyduğunu söylediğinde insan sayısının azaltılması projesinden söz etmişti profesör. NASA'nın kapatıldığı kamuoyuna bildirilmiş, aslında sadece gizlenmiş, çünkü karnını doyuramayan insanların uzay araştırmaları için harcama yapılmasına tepki gösterdiklerini anlatmıştı. Obama da geçtiğimiz yıllarda uzay araştırmaları harcamalarının kısıtlandığını bildirmişti ve içten içe ben de hak vermiştim. İnsan sayısının azaltılması deyince dünya savaşlarını, soykırımları düşünmeden edemiyor insan. Profesörün Cooper'a uzay araçlarını gösterirken her bir vidanın aslında bir mermi de olabileceğinden söz etmesinin de bir anlamı olmalı. Zamanı, insanı,  tüm kaynakları nasıl harcamak istersek öyle harcarız, gelecekten ne umduğumuza bağlı sanırım.

 

Film ağırlıklı olarak aile bağları üzerinden işlenmiş. Yönetmen baba kız vurgusunu çok güçlü kullanmış hatta anneleri aradan tümden çıkarmış. Murph'ün de Roland'ın da baba kız ilişkileri daha da güçlensin dünyalar kurtulsun diye sanırım ve hatta Murph şaşırtıcı bir zekaya sahipken erkek kardeşine neredeyse gerizekalı yaftası yapıştırmaktan bile çekinmemiş. Varolma dürtüsünün çocuğa bunca yansıtılması zamanında epey işlenmiş ama filmde çocuklara yüklenen yük oldukça ağır.  Anne – eş yokluğuyla başka anlatmak istediği birşey mi var diye düşündüm ancak bulamadım. Belki erkekler tüm zamanlarını,enerjilerini ve düşünce güçlerini çalışmaya ayıracak, sadece dünyayı değil kainatı güzelleştirecek de kadınlar mani oluyor diye mi düşünüyor acaba Nolan ? Erkek egemen bir dünyada yaşadığımıza ve dünyanın herbir köşesi ayrı savaş içinde olduğuna göre pek umut vaadedici bir düşünce değil gibi. Gerçi Murph ile durumu kurtarıyor sonunda.

 

Öyle derinlemesine anlayabilmekten epeyce uzak olduğumuz bilimsel, uzaysal, evrensel kavramları ahenkle anlatmasının yanında aşkı anlatışındaki derinlik de filme artı değer katmış. Hatta teknik olarak  çözümleyemeyeceğimiz konuların kilit noktasına yerleştirmiş aşkı. Bir mevlevi düşünür gibi insanın gözünden evrenin temelinde, yapısında, işleyişinde ve süreğenliğinde olmazsa olmaz bir yere koymuş.

 

Astronot başlıklarıyla birbirine kafa atabilen duygu durumunun insan türünü  nereye götürebileceğini de gösteriyor film. Her ne kadar neredeyse her bir karede Amerikan bayrakları boy gösterse de ve pek tabi gezegenler arası gezilecek, karadeliklerden filan geçilecek dünya kurtarılacaksa onlar yapacaklarsa da interstellar boyutta bile olsa primitifliğimizin benzerliği değişmez bir durum demek ki ne olursa olsun insan için.

 

Cooper yıllar sonra kurtarılmış ve hastanede uyanmışken pencereyi açınca neden ilk görmek isteyeceği ya da görmek isteyeceğimiz şey 'beyzbol'  ? Şu 'kitlelerin afyonu' meselesi mi acaba ?

 

Bir de aklımda çok sık Küçük Prens'le izledim ben bu filmi. O da gezegenler arası bir kitap. Küçük Prens gezegenindeki çiçeği için 'evcilleştirdiğin herşeyden sorumlusun' der o geldi aklıma filmi izlerken. Bence Nolan bu filmden hemen önce Küçük Prens'i okumuş çekerken de cebindeymiş. Mesela rastlasam bunu sorardım Küçük Prens'ten etkilendiniz mi filmi çekerken diye.

 

            Ve son olarak bir alıntı :

'İnsan isterse , her zaman her yerde, her şey ile her şey arasında bağlantılar bulur ;dünya ansızın herşeyin her şeye yollama yaptığı her şeyin her şeyi açıkladığı bir akrabalıklar ağına dönüşür.‘ ( Foucault )

 

Bunu neden tüm kainat için genelleyemeyelim ki?

 

                                                                                                                            Emel Sakınç

Facebook
yorumlar ... ( 12 )
24-12-2014
21-12-2014 23:07 (1)
yazar 1. ordo ab chaos'a isim vermeden değinmiş. 2. erkek egemen bir dünyada yaşadığımızı ifade etmiş. 3. sonra filmin aşkı anlatışında bir mevlevi düşünür benzerliğini yakalamış. 4. kitlelerin iphone'u beyzbolla klimaksa yaklaşmış. 5. serçe tuşunu (tuş - touch) küçük prens'le yapmış. avuç içi de foucault'dan gelmiş! amanin! "five point palm exploding heart technique"ten feci muzdaribim usta! kurtar beni bu kör kuyulardan! az kalsın kalbim patlıyordu. konan hayırlı pazar geceleri diler
21-12-2014 23:07 (2)
ordo ab chao... salak makine beni düzeltmiş. yazı internet gazisi olmasın diye allahtan kaydettiydim.
21-12-2014 23:11 (3)
merak ediyordum bu filmi, bu yazıdan sonra izlemem gerektiğini anladım. Teşekkürler emel hanım.
22-12-2014 01:14 (4)
yazar her ne kadar tevazu göstererek alt perdeden yazmışsa da güzel detaylar yakalamış. Bu filmle ilgili başka yazılar da okudum, bu yazı çok kısa ama iyi detaylar var. Nolanın diğer filmlerini de bir gözden geçirmek lazım sanırım
22-12-2014 09:37 (5)
Ordo ab chao değil de daha çok " exiguum natura desiderat, opinio immensum" diyor sanki. Elinize sağlık Emel hanım, küçük prensle bağlantıyı çok güzel saptamışsınız. Derinlikli ve gerçekten de tevazu ile yazılmış bir film değerlendirmesi olmuş.
22-12-2014 09:40 (6)
Hay Allah, bu ortamda ilk zuhur ettiğimde karşılaştığım centilmenliği ansıdım da gözlerim doldu. Gerçi sonra bozduydu kendini arkadaşlar. Er gazinosu usareli ortamımıza hoşgeldiniz diyorum hemşire, umarım varlığınız uzun soluklu olur. Filme gelince: bir de Zaytung'da yayınlanan eleştiriyi okuyup second opinion almakta yarar var :"Dünyada olan-bitenin genel olarak ABD'deki bir çiftlik üzerinden özetlendiği fimde, Cooper isimli başkarakterin kızıyla arasındaki vıcık vıcık bir sevgi bağını da tanık oluruz. Nolan, bize burada "Şimdi milletin kafasını kara delik, mara delik falan derken çokça açtık, anlamayanlar da bununla oyalansın" diye seslenmiş gibi.." diyor.Fragmanlara baktığımızda Metyu Mecgonahuy'un True Dedective'de de kulağımızı tırmalayan güneyli aksanına, kaslı, okjiyenli saçlı kentli fakırdan döndüğü sinirlenince psikopata bağlayacak kemikli adam imajına, "rızkımızı uzayda arıycaz" diyip her ne hikmetse çocuklu herifi fezaya postalayan olmazsa olmaz "Alfred"e ve ingiliz şivesine
22-12-2014 10:16 (7)
maruz kalacağımızı idrak ediyoruz. Neyse, zaman, karadelik, yapay zeka ortamından incir çekirdeği dolduracak bir şey buluruz umuduyla bir bakalım internetten, görsel efekt zenginse sinemada da görürüz. Bir not: Püçük Krens'te o mevzu asıl prensle tilki arasında geçer ama işi fezaya taşımak itibarı ile gül daha uygun her halde, hem hep tilki-prens ilişkisini biraz gayish bulmuşumdur. Mesajı al, bağını sorma derdi Fuko herhalde. İkinci not Konan'a: Güneş balçıkla sıvanmaz. Sen ne kadar kara ruhunla Yog Soggoth'u çağırmaya çalışsan da, nitelikli sanat, incelikli eleştiriler, seviyeli iletişim galebe çalacaktır. Özlenen bu. Sanırım Nolan'ın diğer eserlerini de gözden geçirip Emel Hamfendiyle tartışmak arzusundayım. Aklınıza, yüreğinize sağlık Emel Hanım. Büşra
22-12-2014 12:00 (8)
(Felsefi katkı amacıyla..) (1)Geçmişi değiştirebiliriz!Eğer geleceğimizi değiştirmek istiyorsak.Çünkü yaşanılan,bir"geçmiş zamandır"!Geleceği yapacak geçmişte değil, bugünü yapan geçmişte yaşıyoruz;"Hayallerimize" aykırı yaşanılacak bir geleceğin geçmişinde. Yaşanılan zamanı yapan geçmiş/tarih, tam da irade kullanılmasın isteğiyle "yazılmış" bir geçmiş zaman bilgisidir.Oysa 19. yy'dan sonra,"gelecek tarih'e" irade konulabileceğini de biliyoruz; 1917 devrimi bir iradi müdahaleydi; ve iradi olduğu bilinerek ardışık müdahalelerin de en az onun kadar cesur ve "sağlam" bir "tarih bilinci" içinde gerçekleşmesi gerekiyordu. Orada da"geçmiş", her zaman olduğu gibi geleceği yendi! (Bu her zaman kaçınılmaz mı yoksa; "her şey olması gerektiği" gibi mi gerçekleşiyor? Bu "nihilistik" bir mantık olmalı; her şeye karşın bence "okuduğum-inandığım geçmiş/tarih" bana "olması gereken" için mücadelenin bizzat kendisinin süreci hızlandırdığını düşündürüyor.) OG
22-12-2014 12:01 (9)
(2)Ama doğada iyilik de yoktur! Ta ki "duygu" taşıyan varlık evrimleşinceye dek! "Düşünüyorum, öyleyse varım" bir yanı ile doğrudur! Bu "saçma" önerme, evreni-tabiatı "insan merkezli" kavrayışın ürünü de olsa, insan olarak "var olmanın" tek yoludur! (Ancak "düşünce", bir Tinsellik gerçeğini anlamalı; 500 bin yıllık insan ormanı "eko-sisteminin" varlığını ve materyalist diyalektik sürecin bir bileşeni olduğunu da hesaba katmalıdır...) (3)Katılıyorum; yer yüzünde her şey, ama her şey, her oluş birbiri ile bağlantı içindedir.. Belki 10, belki yüz ya da bin, on binlerce veya milyonlarca yıl içinde de olsa birbirini etkiler, değiştirir... ogürsel
23-12-2014 23:45 (10)
Eh, bu filmi bana seyrettirdiğiniz için teşekkür ederim. Klasik amerikan tırışkalığı dışında bana bir şeyler düşündürmesi için hangi parçalarımı aldırmam, hayalciliği yüzde kaça ayarlamam gerektiğini düşünüyorum. %80 her yerde, her durumda ve her zamanda insan davranışının aynı olacağı ve bizim bunu hep aynı bireysel çerçeveden görmemiz gerektiği SF kauçuğu üzerine öldürümsel aile takıntısı, Michael Caine'in zaman ötesi mavi gömleği ve dockers pantalonu, ve insanı bitiren kara delik verilerinin mors alfabesiyle/bineer olarak saatin yelkovanına yüklenmesi olayı. El hak sonunda gözlerim doldu, Murph'un yaşlılığının rahmetli anneme benzemesinden ötürü. Star Trek 11'de, -sondan bir önceki şahane Romulan maden gemili- daha fazla zaman gizemi vardir billahi. Küçük prensle bağlantıyı kurana, bunu takdir edene, OG'ye zaten elde var bir şapka çıkartıyor, burnumdaki eti aldırsam aynı kokuları alabilirim diye hayal ediyorum. Olay ufuksal (severim, şiirini yazmıştım) sevgiler. Büşra
24-12-2014 00:13 (11)
ustam, kurtardınız beni kör kuyulardan. gayya kuyularından... gayya kuyusu... yunancada kılıç kını anlamına gelen sözcük kendisi. bir de meşe palamudu vardır ki... bizde de palamudun çağrışımını az andırır. Crom sizden bin (rakamla - 1000) kere razı olsun. amin. unutkanlık şeysi: star trek 3'te kulaktan içeri gönderilen böcükler beni feci tırstırdıydı vakt-i zamanında. 30 yıldır ara ara o böcüklü kabuslardan kan-ter (Mitsubishi olmayanı) içinde uyandığım çoktur. Mitra bizi börtüden ve böcükten korusun. bi daha amin.
24-12-2014 11:16 (12)
Saol yiğenim. Burun eti senden mülhem dikkat ettiysen. Bir de bize duyarsız sitkom ergenleri diyenler için, sabah tam olarak idrak ettim: Yazarın filme giydirmeye çalıştığı battal anlamı içeren bir şiir yazmışım filmden çook önce Uzak Yıldız VI'nın sonunda. Kara delik de, küçük prens de, aşk da var, moon over bourbon street de cabası. Merak eden Öykü Sunağı'nda bakabilir. 900'ün üstünde tıklamayın ama, laf oluyor :) Gayya deyince Uzak Yıldız'ın adını aldığım Asimov Vakıf serisi kitabında Gaia diye bir gezegen vardı, bütüm bileşenlerinin ruhunu taşıyan "ben, biz Gaia", o da kın ve dolayısıyla matter ile ilgili midir acaba? Nothing really matters, anyone can see. Büşrağ.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210972
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.