Czzzzt

 

 

UYKU

 

Every time i recruit someone, i only need two hands. however it always comes with a mind.*

 

*Birini işe aldığımda ihtiyacım olan şey sadece iki eldir, ancak yanında hep bir de beyin gelir.

                                                                                                                      Henry Ford

 

0

Czzzzt! Czzzzt! Czzzzt!  Czzzzt! Czzzzt! Czzzzt! Czzzzt!

Aras, parmağını masanın üstündeki kırmızı düğmeye dokundurmasa bu ses tahammül edemeyeceği kadar uzun süre devam edebilirdi. Kapının zili üç kez çaldıktan sonra düğmeye bastı. Sanki ses hep oradaydı da o yeni duymuş gibi, şiddetinden ve sürekliliğinden hiçbir şey kaybetmeyerek eskiden beri varolmanın ağırlığıyla koridorda dolaştı. Kulağa kaçmış bir sinek sesini veya dişini parçalamaya güdümlü bir diş oyucusunu andıran kapının o cızırtısını duyduğu anda parmağı düğmeye uzanıyordu. Aras’ın görevi buydu. Bu ses, onda sineğin kulak sahibinde yarattığı tiksintiyi ya da diş oyucusunun çene sahibinde yarattığı endişeyi fazlasıyla yaratıyor, düğmeye görevi olmasının yanı sıra özellikle bu sesi bir an önce kesmek için basıyordu.

İşaret parmağının düğmeye basması, sesin sona ermesi ve kapının iki yana açılması birbirini izledi. Açılan kapının arasından gezici bir kamera geçti ve koridoru döndü. Gözleri olsaydı Aras’ın uykulu gözleri ile karşılaşacaktı, Aras gözlerini ovarken uyku eksiğini gözlerini ovarak değil sadece uykuyla giderebileceğini farketti, her farkediş gibi bu da acıyla karışık ve acının ağırlığındaydı.

Aras, zamanının çoğunu masa başında, gözlerini ışığın saldırısından koruyacak minik bir karanlık yaratmak için eliyle siperler kurarak ve bitmek bilmeyen bir uyku isteğiyle geçiriyordu. Ara sıra tutunabildiği uyku ise yedi tane spot lambanın ışığı tarafından eziliyordu. Şu anın günün hangi saati olduğuyla ilgili bir fikri yoktu, içindeki zaman duyusunun dirilmesi için gece ya da gündüz olduğunu bile bilmek yeterliydi ama bilmiyordu. Zaman, saatlerin ve güneşin olmadığı yerde geçersizdi. Tepesindeki lambaların aydınlığı karşısında elleriyle yaratmaya çalıştığı hiçbir karanlık yeterince karanlık değildi.

Başını kollarının arasındaki karanlığa koydu; gözlerini kapadı; korsan bir yer, kaçak bir karanlık, ışığı almayarak uykuya karışmayı denedi. Bilinci dalıyor uykuya kapanıyordu. Hiçbir şey hissetmemek ışık görmemek istiyordu. Uyumak, uykuya ucundan da olsa dokunabilmek… Uyku… Uyk… Uy… u… …

c….t! C…..t! C…..t! C……t! Czzzzt! Czzzzt! Czzzzt!  

Binlerce kez tekrarlanan, tekrar tekrarlanıyordu. Aras her çalışta uyanıp her seferinde daha uykulu, her seferinde daha az bilinç daha çok refleksle, daha az beyin daha çok elle, sol eliyle düğmeye basıyordu. Başını masaya koyduğu ve kendisine kişisel bir karanlık yaratıp oraya sığındığı zamanları ortadan ikiye bölüyordu bu ses; bütün olmayan iki yarımdan hiçbir şey olmuyordu.

Duvardaki mikrofondan gelen komut bir kez daha uyumak üzere iken uyanmasına neden oldu.

-Sayın Aras Kuyu, Sayın  Aras Kuyu… Yönetişim odasından bekleniyorsunuz.

Bu ses, bir insan gırtlağından çıkıp sonradan mı bu hale geldi yoksa hep mi böyle mekanikti anlayamadı. Nereden çıkarsa çıksın  -mekanik ya da organik– içeriği netti. Çağrılıyordu. Dün yine bir süreliğine uyuyakalmış,  kapı birkaç kez çalınmasına rağmen düğmeye geç basmıştı, muhtemelen çağrının nedeni bu idi. 

İşini, önünde duran kontrol panelindeki otomatik parmağa bağlayan düğmeye bastı, koridordan yürümeye başladı. Daha önceden, neler olacağını duyduğu için yaşayacakları, sonunu bildiği bir film sıkıcılığında olacak; bir süre tespit, bir yığın tavsiye, iş ahlakı ve çalışanların nasıl davranmaları gerektiği üzerine sonsuz bir nutuk,  önce kapalı sonra açık tehditler vs…

Koridorun tavanındaki ışıklar her yerine çarpıyordu. Koridorun sonundaki, kapısının üstünde diğerlerinden daha parlak ve delici ışığın olduğu yere doğru ilerledi ve gözünü kapının ortasındaki deliğe tuttu, ani bir ışık çaktı, saniyelik bir körlük, sonra kapı açıldı. Yürümeye devam etti. Koridordaki spot ışıklar her yeri aydınlatmakla yetinmeyip aynı zamanda kaplıyordu. Mahremiyet tanımayan bir dürtü ile sanki derisinin içine girmek ister gibi rahatsız ediciydi. İki kapıdan daha aynı şekilde geçti üçüncü kapıdan içeri geçti.

-Lütfen oturun Sayın Aras Kuyu.

Kapıdan girer girmez onu her yerinden kavrayan ve rotasından emin bu ses iki kulağından girdi. Odada bir koltuk ve koltuğun karşısındaki duvara yerleştirilmiş soluk metal rengi bir kamera dışında hiçbir şey yoktu. Belli bir kaynağı yoktu sesin, bir odaktan değil odanın tümünden çıkan bir sesti. Önündeki kamera, ana başlıklarına indirgenmiş bir insan yüzünü andırıyordu, birkaç farklı hareket ve duruşla kendine mimik yaratmaya çalışan felçli bir surat gibiydi. Denileni yaptı ve koltuğa oturdu.

“Sayın Aras Kuyu” diye söze başladı odadaki ses ya da odanın kendisi… Aras’ın odada yüzünü dönebileceği tek yer, karşısında duran hareketli kameraydı, kameranın önünde sesin tonlamasıyla değişen bir ışık vardı, vurgularda daha fazla yanan, sessizlikte parlaklığı azalan ışık kamerayı, karşısında iletişim kurabileceği bir varlık olarak inandırıcı hale getiriyordu. Hem üstelik kamerada, eğer aranırsa Aras’ın uykulu ve donuk suratına kıyasla daha fazla mimik bulunabilirdi.

Kamera tavanda asılı olduğu kol tarafından öne doğru Aras’ın yüzüne doğru yaklaştı. Baş aşağı durmuş bir kobra gibi Aras’ın gözlerinin içine bakıyor karşısında, yeterli bulmadığı her bakış için zaman zaman onun ötesine uzanıyor gibiydi. Karşısında bir kameranın merceği değil, her örtünün ve en kalın duvarların bile önünde arkasını korumaktan aciz kaldığı,  her hareketi bütün yönleriyle eksiksiz algılayan tanrısal bir göz vardı sanki.

-Görevinizin başında uyumanız kuruluşumuzun dünyadaki ve sizin kuruluşumuzdaki saygınlığına zarar vermiştir.

Kamera Aras’a iyice yaklaştı, üstündeki ışık şimdi bir kameranın duygulardan arınmış sevimsizliğini değil bir göz bebeğinin sınırları belirsiz vahşiliğini yayıyordu odaya.

-Şirketimiz; dünyanın dört bir yanındaki şubeleri ve binlerce üyesiyle bu büyük aile, azim, çaba, bilinç, zeka ve çalışkanlık gibi erdemleri sayesinde bütün dünyanın kolektif hafızasında haklı bir itibar edinmiştir.

Duraksamadan peş peşe sıralanan sözlerden kurulmuş bu uzun cümle Aras’ı aptallaştırdı, bu büyük sözlerle dolu içeriksiz cümle, sanki bir sözcüğün sürekli tekrarıymış gibi geldi. Her sözcük bitişinde soluklaşan ve diğer sözcükle tekrar yanan ışık, Aras’ın gözlerinde yankılandı. Göz-kamera burnu hizasında ışıklı söylevine devam etti;

- Bu itibarın temel direği ve ana kaynağı, şirketin en üst düzey yönetişimcisinden en alt kademe yönetilicisine kadar bütün çalışanların görevlerine karşı her şeyin ötesinde duydukları saygı ve en çetin sorunlarla sınanarak bugünlere kalmış olan sarsılmaz sorumluluktur. Bu görev sorumluluğunun bilinciyle yaşadığı tarafımızdan bilinen, şirketimizin binlerce saygıdeğer çalışanından biri olan sizin, görev sırasında uyumanız, siz de dahil bütün üyelerimizin ayrıntılarıyla bildiği genel ilkelerimize tamamıyla ters bir davranıştır.

Aras, bu hiç bitmeyecekmiş gibi birbiri ardına dizilen sözcüklerin salvosunun karşısında duruyordu. Bu işin bir an önce bitmesini istiyordu ama göz-kamera, insani bir coşkunlukla yakaladığı sürekliliği bir türlü bırakmıyor, konuştukça konuşuyordu.

-Ailemize katıldığınızda aile prensiplerinin her sayfasına tarafınızdan imza atıldığını hatırlatarak sayfanın altına bakmanızı isteyebilir miyim?

Aras, masanın üstünde duran kalın klasörü açtı. Bu işe girerken her sayfasına imza atmanın zorunlu olduğu binlerce sayfalık klasörlerden biriydi. Sayfalarını tek tek imzalamak tam tamına bir gününü almıştı.

-736. sayfaya bakın lütfen.

Aras, klasörü karıştırıp istenen sayfayı açtı.

-Sayın Kuyu bu imza size mi ait? Bu durumda özgür iradenizle kabul ettiğinizi her sayfasına imza atarak resmen ilan ettiğiniz bir sözleşmenin 147. Maddesinin h fıkrasını okuyun lütfen.

Aras başı sonu olmayan cümlelerin ardı ardına sıralandığı sayfaya kafasını eğerek okur gibi yaptı, okusa da ne anlama geldiğini anlamak için yoğunlaşamıyordu. Böylece 60 saniye geçti.

-Her şey çok açık Sayın Kuyu. 147.maddenin h fıkrası bu kurumun en önemli kuralıdır, bu kural sözleşmemizin kalbidir, başka hiçbir kural bu fıkra kadar kurumumuzun ruhunun çatısını ifade etmiş değildir.

-Bu hareketinizin bir daha tekrarlanmaması için en üst düzeyde gayret göstermenizi temenni eder, aksi durumda şirketimizin en önemli değeri olan saygınlığından hiçbir şekilde taviz vermemek için yerine getirmek zorunda kalacağı davranışları yapmakta asla tereddüt etmeyeceğini bilmenizi isteriz.

Göz-kameranın ışığı matlaştı ama sönmedi, ne kadar sönük olursa olsun içinde asılı duran vahşet parlaklığından hiçbir şey kaybetmiyordu.

-Görüş alışverişimize ekleyeceğiniz başka bir katkı yoksa işinize dönebilirsiniz. 45 saniye içinde otomatik parmak devreden çıkacaktır.

Göz-kamera önce yukarı sonra da dışa doğru bir hareketle uzaklaştı, artık sadece kamera gibi görünüyordu. Birkaç saniye tereddüt ettikten sonra sözlerin bittiğini anlayan Aras koltuktan kalktı ve geldiği kapılardan çıktı, tekrar serili bir döşek gibi uykusunu bıraktığı masaya döndüğünde otomatik parmak devreden çıkmıştı. Bütün vücudunu derisi gibi kaplayan uyku, geçici olarak gizlendiği yerlerden çıkıp yine beyninin çevresinde dolaşıyor, önünde sonunda doyuracağını bildiği bir şehvetle bilincine doğru sırıtıyordu. Ellerini yüzüne kapattı, başı ve bütün vücudu sol elinin gölgesinin altına sığınmıştı. Spot ışıkları altındaki gölgeler dünyasında sadece, olduğundan çok büyük görünen ve bütün vücudunu örten sol eli yaşıyordu.

Kesikli bir bilinç hali ile dünyadaydı; vücudunun her yerini aynı gerginlikte ve tonda hissetmiyordu. Göz kapakları taşınması giderek daha da zorlaşan dev ağırlıklardı ve yerçekimine karşı koymaya çalışıyordu. Yapması gerekenlerle arasında derin bir ihtiyaç, dayanılması çok zor bir çağrı vardı: uyku… “Uyumamalıyım” diye düşündü. Uyku onu giderek daha çok işgal ediyor; er ya da geç bilincini yeneceğinden emin olduğu uykusuna hala direnen yanı neyle nasıl direniyor her zaman ki gibi bunu da bilmiyordu. Uyku vücudunu canlılıktan çıkarıp bir cisim gibi dünyaya olabildiğince yakın tutmaya çalışıyor, hakim olduğu vücuda ölüm pozisyonu veriyordu. Ağzı sık sık gereğinden fazla açılarak esniyor, penceresi gittikçe küçülüyor, dünyaya daha küçük bakışlarla bakıyordu. Düşündükleri tıpkı vücudu gibi uykusunun şiddetiyle uyuşmuş, algılarının artık dünyayla yeterince paralel olmadığının fazlasıyla bilincindeydi; bu belki de tek bilinçli olduğu şeydi.

 

1

“Uykuya dalmak isteyen biri uyku pozisyonu alıyorsa, uyku pozisyonu alan kişi de uykuya dalabilir.” Düşündüğüm iç tutarlılığı olan son şey bu diye hatırlıyorum, mantık tutarlılığı aramıyorum. Kafamı masadan kaldırsam belki bu önlenemez bilinç kaymasını durduracağım. Odağı belirsiz bir gevşeme hissi, kas olan her yere yayılıyor. Bilincimin son saniyeleri bunlar, birazdan neyi hatırlamayacağım dahil hiçbir şey hatırlamayacağım. Birkaç saniye süren bir hisle sabah olacak. Göz kapaklarımın yere doğru yönlenen ivmesini önlemek artık imkansız, dünyadan bana gelen çarpık görüntüler önce bulanıyor sonra da kararıyor. Gözlerim kapanıyor; dünya gözlerimden, bilincim farkındalıktan hızla uzaklaşıyor; evren burnumun ucundaki masanın üzerinde duran şu kara noktaya sığabilir. Bilincim evreni kendinden söküp atıyor.

Vücudumun her organı şimdi eşgüdüm halinde ve aynı kararlılıkla tek bir şeyi istiyor: Uyku… Elim, göz kapaklarım, beynim, diğerleri… Geleceğin zararsızlığına doğru beraber çözünüyoruz… Bir tek ses beni bu algısızlıktan bilincin farkındalığına taşıyabilir; şimdilik bu düşüncenin tedirginliği de kafamda bir yerde kontrollü olarak saklı duruyor. Sesi duyduğum an parmağım harekete geçmeli.

c….t! C…..t! C…..t! C……t! Czzzzt! Czzzzt! Czzzzt!  

 

Önce elim uyanıyor; parmak uçlarımdan başlayan bir uyanıklık, koluma, vücuduma, en son beynime uğruyor, beynim uyandı mı?  Uyanıklık aynı sıra ile sönüyor; gövdem, kolum, elim, parmaklarım, işaret parmağımın ucu…

Burnum masaya dokunuyordu, bilincim geri geldiğinde ilk bunu algıladım, masa ya da başka herhangi bir şey küflenmiş gibi kokuyordu. Parmağım elimle birlikte düğmeye gitti, kapı açıldı. Kapı çaldığında uyanmaya gerek olmadan elim düğmeye basabilseydi… Elim düğmeye bassa, ben uyuyabilseydim…

 

 

0

Uyuşuk… Sol eli uyuşuktu ya da sol eli dışındaki yerleri daha fazla hissediyordu. Gövdesinden eline uzanan kolu, yeni doğmuş bir bebekle annesi arasındaki göbek kordonu gibiydi. Sanki uzun menzilli ışıkların demetlerinden biri, keskin bir neşter gibi onları birbirinden ayıracak ve her ayrılık gibi parçalarına kan sıçrayacaktı. Göz kapaklarının içi görme alanının yarısından fazlasını kaplıyordu ve dünya, en fazla göz küresinin güney yarımküresine sıkıştırılmış bir algı lekesiydi. Az önce çevresinde dönen uykunun girdabı üst göz kapaklarına bagajıyla birlikte yerleşmiş, taşıması imkansız ağırlıklarla onların dengesini sarsıyordu.

 

 

1

Kolum hala uyuşuk, zaman zaman söz dinlemeyen bazı kaslarım gelişigüzel kasılıyor, en çok da işaret parmağıma hükmedenler…

Günün her anını uyanıklığın kıyısında uykunun kumsalında ara ara uykuyla ıslanan, bir ritimle dalgaların beynimi yaladığı ama bir türlü bütünüyle dalamadığım o sihirli duruşu özlüyorum. Sırtımda ağır bir yük etkisi yaratan bilincimi uykuyla eritmeye ve geri dönüşlü bilinç kayıplarına ihtiyacım var. Yaptığım işi bir işaret parmağı da yapabilir, geri kalan yerlerim çok da gerekli değil… Spot ışıklarının parçaları cildimde geziniyor, floresan lambalardaki aydınlığı oluşturan elektronlar bir kutuptan diğerine doğru aceleyle göçerken sanki cildimden geçiyorlar. Bağrındaki kervanların elverişsiz koşullar, kum fırtınaları ve sıcaklık nedeniyle yavaş gitmek zorunda kaldıkları zalim çöller gibi bedenim, doya doya kendine ışık çekiyor. Göz bebeklerim ışığı artık vizeyle geçiriyor, oldukça seçici davrandığı halde beynime giden ışık uyaranı o kadar fazla ki kafamın arkasında mantıksız sıcaklıklar hissediyorum. Bedenim, sol elimle şimdilik hala bir federasyon halinde…

Tam algılayamadığım yerler olduğunu fark ediyor, elimin seğirmesine seyirci kalırken bazı kaslarımın benden habersiz kendi başına buyruk kasılmasına engel olamıyorum. Yıllardır bilincimin baskısı altında tamamen onun istemlerine uyan vücudumun bir parçasının bu bağımsız davranışını garipsiyorum. Edimin yarattığı bir bilinç bu, binlerce kez aynı şeyi yapmanın kasta yarattığı yerel bir farkındalık, büyük farkındalıktan kendini ayırmaya yeltenmiş yıkıcı bir cüret içeren küçük farkındalık… Bir elin bütün kaslarıyla bütünlüğünün ulaştığı bir aşkınlık; bir halden diğerine birikimin dayattığı zorlayıcı bir evrilme…

Beynimin çözemediği bütün bedenimi ilgilendiren bu sorunu sol elim, vücudundan ayrışarak, ondan sakınarak bütünden ayrı bir bütünlük yaratarak çözüyor. Artık uyku vücudumda istediği her hücremi ele geçirebilir; bedenimde uykunun giremediği bir sınır var; bedenimin dinlenmesini sağlayan bir uyanıklık parçacığı. Vücudum uyurken kapının düğmesine basacak bir elimin olması biraz garip ama vücudumun diğer parçaları için oldukça yararlı bir durum. Bir elimin denetimini kendisine bırakma tavizine karşılık bana eklenen kazanımlara razıyım. Bütün ama yorgun bir vücut yerine elinin biri kendisinden bağımsız ama dinlenmiş bir vücut; ikincisini tercih ediyorum.

Uyumamalıyım, göz kapaklarım simetrik yerleştirilmiş iki ölümcül giyotin gibi gövdemle sol kolumu birbirinden ayırıyor, beynim gövdemle, sol elim işaret parmağının bastığı düğme ile kalıyor. Ben; altı yüz kas, iki yüz küsur kemik, milyonlarca hücre ve özellikle de sol elimin işaret parmağıyla o sesin hizmetindeyiz. Ben, daha çok da sol elim uygun ses verildiğinde sesi harekete dönüştüren bir çeviriciyiz. Tavandaki spot ışıklarının kırbacı her an derimizin üzerinde dolaşıyor. Egemen olamadığım yerlerim, kavrayamadığım düşüncelerim, vücudumda yerlerini bilmediğim yabancı hisler var, bir de baskısı konusunda vücudumdaki her yerin hemfikir olduğu bilinç savıcı bir uyku, göz kapaklarım aracılığıyla vitrinime yerleşiyor. O ses, yukarıdaki ışık, beni uykuya iterken uyku bütün boyutlarıyla bilincimi çevreliyor. Ve süresi ne olursa olsun her uykumu kılıcıyla bir elma gibi iki kesin parçaya bölen keskin ses; uyumadan, uyurken, uyuduktan sonra hep o sesi bekliyorum.

 

0

Sol kolunun, omzundan itibaren artık onun sözünü dinlemiyor olmasına aldırmıyordu, çünkü o artık kapıdan çıkan sesin emrine girmişti. Önceleri bütün vücudu o sesin emrindeyken şimdi sol eli, gövdesi gibi bir dolambacı aradan çıkarıp kendine kısa yol oluşturmuştu. Bunun gövdeye yani ona getirisi artık rahatlıkla hangi koşulda olursa olsun uyuyabiliyor olmasıydı. Kapıdan çıkan ses ve eskiden onun sözünden çıkmayan sol eli arasında; ne olup bitiyorsa onların arasında oluyordu; Aras ise geçmişte uyuyamadığı uykularını uyuma peşindeydi. Tehlike anında oyalamak için kuyruğunu düşmana bırakan kertenkeleler gibi sol elini, sesin hükmünün ağırlığına bırakıp uyumaya kaçıyordu. Sol elini kapıdan çıkan o sese kiralayıp ısmarlama uykulara dalıyor, bütün kapılar ses çıkar çıkmaz sol eli tarafından açılıyor ve bu esnada hiçbir sorun olmuyordu. Zil sesine hiç uyanmadığı, sol elinin bütün inisiyatifi alıp vücudu yerine tek başına nöbetçi olduğu günler hep sol eli uyuşuk uyanıyordu. Bir yorgunluktu belki bu, gece boyunca kaç kere zilin çalıp sol elinin düğmeye bastığını öğrenmek için fazla uykuluydu.

Artık kapının çalınışı onu uyandıramıyordu, sol elinin ise uykuya ihtiyacı yoktu. Ne kadar zaman geçti tam olarak bilmiyordu, kafasını masadan kaldırdığında ilk fark ettiği şey saatlerdir uyuyor olmasıydı. Aylardan beri ilk kez, artık unutmak üzere olduğu şeyi yaşadı; normal insanlar nasıl uyanıyorsa öyle uyandı; yavaş yavaş, gözkapaklarını hantal bir şato kapısının zaman gözetmeksizin ağır ağır açılması gibi nazlanarak açtı. Uzun süredir ilk kez sıçramadı, bilinci beynine bir elektrik şoku ile değil keyifli bir hazmetme süresinden sonra geldi. Vücudunun  her tarafına, içtimaya çıkmış bir taburdaki ya da bir ilkokulun ilk dersindeki gibi yoklama yaptı. Uyanmanın o en keyifli anını;  gövdesinin büyük kısmı uykudan yakasını sıyırmış bir bilincin canı istediği an tekrar uykuya kendini teslim edebilme olanağının varlığını duyumsayarak uyanmayı fark etti.

Ancak bu genişletip bütün zamana yaymak istediği keyfi fazla uzun sürmedi. Beden bütün organlarının mutlak hakimidir, gözü kapalı bile olsa elleri ve ayaklarının her an varolduğunu bilir ve onları bütün varlığıyla eksiksiz kavrar. Her organında insanın ayrı ayrı kalbi atar. İnsana bedeninde güven duymasını sağlayan şey, hissettiklerinin gözünün gördüğüyle uyumlu olmasıdır. Şimdi işte tam bu güven duygusu sarsılıyor, “avucunun içi“ gibi bildiği bedeni ona güven vermiyordu. Sol eli kendisiyle ilgisiz, bağlı olduğu bedenden tamamen bağımsız hareket ediyor, bedeninde ayrı bir bedenmiş gibi davranıyordu. Gece boyunca kesintisiz uyuyabilmesinin nedeninin sol eli olduğunu ancak şimdi anlayabilmişti.  Sol eli onun yerine kapının her çalışında düğmeye basmış ve onun eksikliğini hissettirmemişti. İşini tam yapmış olmalı ki hiçbir aksaklık ya da şikayet olmamıştı. Şimdi avucu tamamen açık parmakları hafifçe kıvrık masada duruyordu. Bütün dikkatini sol eline vererek elini kapatmayı denedi, olmadı. Bedeninin haritasında sol omzuna kadar olan bütün bedeni kendisine sadık, sonrası ise bilgi alamadığı ve söz geçiremediği bir kapalı kutuydu. Sol elinin kendisiyle tek ilişkisi, sol omzundan sarkması ve kanını bedeninden almasıydı. Sağ eliyle sol eline acısını hissedebilmeyi umarak ölçüsüz bir çimdik attı. Sol elinin sağ elini sert bir şekilde ileriye doğru ittiğini gördü, sağ elindeki itilme dışında sol elinin dahil olduğu hiçbir şey hissetmedi. Sol eli onun için ışıkları yeni söndürülmüş penceresiz bir oda idi; duyuları beynine kapatılmış, kasları beynine asi ve bir bütün olarak tahmin edilemez… Ona dokunduğunda, içerden bir hakimiyetle duyması gereken sol elini, bir başka insanla tokalaşırken derinin altına inemeyen sığ dokunma duyusu aracılığıyla hissediyordu.

 

1

Sıradan günlerden biriydi, sol elimin artık bütün vücudunun işlevini üzerine alarak gövdemin uyumasına izin verdiği milattan sonraki sıradan günlerden biri… Artık sol elimin gövdesiyle olan ilişkisi yakın bir komşuluktan başka bir şey değildi. Tek kollu gövde ile asi organı, aralarında yaptığı bu dilsiz anlaşmanın maddelerini her gün yaşıyorlardı; gövde uyku, el bağımsızlık peşindeydi ve şimdi ikisi de istediklerini almıştı. Gövdem, tek koluyla her seferinde tereddütsüz uykusunu uyurken, artık bir alt gövde haline gelen sol kolum sürekli hareket etmekten dolayı sağ koluna göre daha gelişmiş görünüyordu. Sol pazum; gövde ile asi topraklar arasındaki sınırın bu son kasabası giderek kalınlaşıyordu.

 

0

Sol elinde uçlara doğru gittikçe birbirinden uzaklaşan beş parmağı, her biri yalnız başına ayakta duran beş ayrı kişi gibiydiler; aynı elden çıkmaları yalnızca bir yerleştiri hatasıydı, birbiriyle ilişkisiz beş ayrı uzantı…

Sol eli bir an Aras ile karşı karşıya geldi. Elinin gözleri olsa kesinlikle dehşetle bakacak ve bakışlarında onu korkutmaya yetecek her şey bulunacaktı. Gözleri olmadığı için yeterince dehşet yaratamayan isyankar bir el, bir kobra kafası gibi masada dikildi. Sağ elindekilere göre daha uzun parmakları çenesine değmek üzereydi. Baş parmağı biraz açıldı ve birdenbire Aras’ın boynuna sarıldı. Sol elin diğer parmaklarıyla baş parmağı arasındaki boşluğu Aras’ın boynu dolduruyordu. Boynunun sıkılan yeri inceldi, Aras kızardı, gözkapakları gözlerindeki ifadeyi daha iyi göstermek istercesine açılabildiği kadar açıldı. Kendisine sadık tek eliyle, onu öldürmek isteyen asi elini engellemeye çalıştı, asilerin her zaman daha hazırlıklı olduğunu düşündü ve umutsuzca boğazında bunu hissetti. Sağ eli sadece onun katili olmak üzere olan elin bileğini tutabiliyor, bir türlü boğazını, sol elinin saldırısından kurtaramıyordu. Bütün gücüyle sol eline asıldı, sol eli ise bütün gücüyle boynuna asılmıştı. “İnsan canlılığını en çok ölmeden hemen önce hissedermiş” diye düşündü. Çırpınışları oturduğu sandalyeyi sarsmaktan başka işe yaramadı. Artık öleceğini fark ettiğinde çoğu fark ediş gibi gecikmişti. Sol eli hariç emrindeki bütün kaslar artık gelişigüzel kasılıyordu. Sol kolunun kasları ise acımasız bir kararlılıkla tek bir hedefe kilitlenmiş ve sadece onu yapıyordu. Sol elinin açıklığı giderek daraldı, arasındaki vücut çırpınmayı iyice bıraktı, başparmağı giderek işaret parmağına yaklaştı. En son hissettiği şey boğazını sıkan, uzun süredir hissetmediği sol eliydi. Bütün duyuları kaybolurken bir tek boğazındaki dokunma-basınç karışımı duyu kaldı. Ayrı bir tek vücut gibi hareket eden sol kol dışında geriye hareket eden hiçbir beden parçası kalmadı. Bağıramadığı çığlığı, spot ışıkların mutlaklığını bozan bir parlaklık olarak bir an için umutsuzca kendine kulak aradı, bulamadı ve dağıldı.

 

                                                           SON 1

Aras’ın öldüğü hemen anlaşılmadı. Çırpınırken bilinçsizce otomatik parmak düğmesine basmış olması, delici ışıkların altında kalıcı bir karanlık yakalamış cesedini, kimsenin fark edememesine yol açmıştı. Zaten otomatik parmağın devreden çıkmasından sonra, sol kolu Aras’ın yapması gereken her şeyi yerine getirebiliyordu. Uzunca bir süre hareketsiz vücudun uzantısı olan kol masada durdu, kapının açılması gerektiği zaman sol eli düğmeye basıyordu; sol elin işaret parmağı…

Bu iş için Aras’ın bütününe gerek yoktu, sol kolu yeterliydi; sol koluna bile gerek yoktu, sol eli yeterliydi; sol ele bile gerek yoktu, sol elin işaret parmağı yeterliydi…

 Uyur /ölür halde yakalandıktan bir süre sonra yönetişim odasından çağrıldığı anonsu yapıldı. Spot ışıkların altında uyumuş ya da ölmüş bir bedenin gövdesi ile sol kolu ayrı ayrı aydınlanırken ölçülebileceği bir zaman birimine henüz kavuşmamış olan kapının sesi hala koridorda dolaşıyordu;

ZzzczzzzzztzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzczzzzzztzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzZzzczzzzzztzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzZzzczzzzzztzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz

 

Bir “yabometre” yardımıyla koridorlarda ölçümler yapıldı, ölçümler olması gerekenin çok üzerindeydi.

Aras’ın cesedi “kişisel ölünüm” odasına alınarak aynı ölçümler tekrarlandı. Vücudun toplam dozu çok yüksek olduğu gibi bedenin kendi içinde de ciddi farklılıklar mevcuttu. Bu durum rapora:

“Vücut ile sol kol, sol kol ile sol el ve sol el ile sol el ikinci parmak arasında anlamlı ölçüm gradientleri saptanmıştır.” cümlesi ile belirtildi. Raporun sonuç kısmına ise “Acute Regional Alignment Syndrome (Tipik form) yazıldı. 

 

       SON 0

Bağıramadığı çığlığı, spot ışıkların mutlaklığını bozan bir parlaklık olarak bir an için umutsuzca kendine kulak aradı, bulamadı ve dağıldı.

Zil çaldı. Sol kol kıpırdadı, sol el hareketlendi, hareket etten aktı, birikiyordu; ortadan kenara, koldan ele, elden parmağa, parmaktan parmak ucuna toplandı, sol elin işaret parmağı düğmeye bastı. Kapı açıldı. Kapı açılırken kimliği belirsiz bir lambanın ışığıyla sol elin beş parmaklık gölgesi kolun üzerine düşüyordu; en kalın gölge işaret parmağınınkiydi.

 

 

 

 

 

18-03-2013
Facebook
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210547
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.