Bu Nobel Ödülü alan ikinci Türk oldu demekte acele etmeyin çünkü ana-babadan geçen doğumsal bir özelik olmayıp, gönüllü bir kabul süreci olan Türklüğe ilkinin uzak duruyor olabileceği, “Türkler bir milyon Ermeni’yi kesti” karalamasını dile getirmesi nedeniyle
İnsanların birbirlerine uyguladıkları saldırganlığı anlamak, insanın doğasını iyilikten yoğrulmuş bir hamur gibi gören kişiler için oldukça zordur. Bizleri iyi yapan içsel bir donanımla doğmayız. Tam tersine iyi bir insana dönüşmemiz, iyi olmayı bize öğreten bir toplumsal
ABD’nde yerleşik bir arkadaşım bana bu mektubu gönderdi. Bana yazdıkları pek akıllıca gelmedi, hatta paranoyakça geldi ama yine de ne demişler, paranoyak olmanız takip edilmediğinizi göstermez. İçindeki sıkıntı yaratan konuları, yaşadığı ülkeyi yönetenlere olan öfkesini bana
Kabul edin ya da etmeyin Zizek bugün dünyayı etkileyen en başta gelen filozoflardan birisidir. Hayır, düşünceleriyle değil, imajıyla. Sakalı, dağınık saçları, giyimi, rahat tavırları, düşünüyormuş görünümü veren yüz ifadesi ile dünyanın uzun süredir yolunu gözlediği filozof
Ortalıkta profesör, doçent, yardımcı doçent gibi unvanların dolaşmadığı, ilaç firmalarının bulunmadığı, kongre çantası nevinden hediyelerin verilmediği, beş yıldızlı kongre otelinde değil, sıradan bir toplantı salonunda vuku bulan ama fikirleri, kavramları, düşünceleri bolca bulabileceğiniz, vay o asistan haliyle benim
Bebeğini evde bırakıp tatile giden kadından sonra şimdi de uçağını dağa çakan pilot gündemde. Ortak nokta ikisinin de psikolojik sorunlar yaşadıklarının iddia edilmesi ve antidepresan ilaçları tedavi amacıyla kullanıyor olmaları. Geçen hafta Lufthansa'ya bağlı Germanwings adlı şirketin yolcu
Gözümüz aydın, psikiyatri alanında dünyada yaygın olarak kullanılan tanı koyma ve tanıları sınıflandırma el kitabı olan DSM (Diagnostic and Statistical Manual), 1952 den sonra altıncı kez yenilenerek psikiyatristlerin kullanımına sunuldu. Her yeni DSM el kitabı çıktıktan sonra kitaptaki
İdeoloji nedir sorusunu doğru biçimde açabilmek için, ideoloji ve mekânı bir arada ele almak gerekir. İdeoloji ile mekân, üretim ilişkileri bağlamında kesişirler; bir toplumun yaşadığı coğrafyadaki, yani belli bir mekândaki üretim ilişkilerini ve sermaye hareketlerini düzenleyen dizgeye ideoloji
Kökeni demos, yani halk olan demokrasi terimi, eski Yunan’da sadece vatandaşlık hakkına sahip olan kimselere oy verme hakkı tanıyan bir yönetim biçimi olarak sahneye çıkmıştır. O dönemde kölelerin ve kadınların oy verme hakları bulunmuyordu. Bu nedenle kent devletlerinde
CHP’nin sarıldığı sosyal demokrasi ideolojisi, sermayenin (baskın olarak yabancı sermaye) önünde hiçbir engelin olmaması gerektiğini savunur. Bu ideolojiyi sahiplenmesi nedeniyle CHP, sermayenin önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmak için yapılmış olan askeri darbelerle, sermayeyi kutsallaştıran dinsel güçlerle ve Anadolu’nun
Gün geçtikçe feci haberleri birine diğeri ekleniyor. Birkaç gün önce Türkiye yine bir aile faciasına şahit oldu; ekonomik zorluklardan bunalan bir baba önce evde
Ego, yaşantımızda egemen olan gücün öfkesini üstüne çekmeden yaşayabilmek için, onunla uzlaşarak onun kurallarına göre kendini biçimlendiren, tabiri yerindeyse kaypak bir yapıdır. Ego çoğunlukla kendi çıkarlarını gözetecek biçimde işlevini sürdürür. Ama bu işlevi
Son zamanlarda akıl almaz olaylar olmaya başladı, romanlarda bile rastlayamayacağımız türden ve hayal gücümüzü aşacak ölçüde şaşırtıcı. Ne oluyor bu dünyanın en zeki ve akıllı yaratığı olarak bilinen insana? Uygarlıklar kuran, uzaya çıkan, doğaya gem vuracak inşaatlar yapan,
Erendiz Atasü’nün son romanı olan “Dün ve Ferda”, Can Yayınları’ndan Kasım 2013’de okurlarla buluştu. Roman, son yıllarda hepimizin gündemine oturmuş olan sağlıkta özelleştirme teması çerçevesinde biçimlenen konusu ile Tıp Bu Değil serisinin bir yazarı olarak hemen ilgimi çekti.
Ceyhun Balcı’nın “Suya Yazılar” adlı kitabı Zeus Kitabevi Yayınlarından çıktı. Bugün çoktan unutmuş olduğumuz ama olay sıcak iken hepimizin üzerinde bir şeyler söylemeye niyetlendiğimiz birçok gelişme ile ilgili yazdığı ve basında yer almış olan düşüncelerini toplamış bu kitapta Ceyhun
1960’lara dek ‘depresyon’ adı altında toplanacak bir hastalık grubu bulunmamaktaydı. O tarihe kadar depresif belirtiler gösteren hastalar için tercih edilen tanı ismi, ‘melankoli’ ve ‘manik depresif’ hastalıktı. Hatta 1950’lerde kullanımına başlanan ve bugün ilk antidepresan ilaç olarak kabul edilen
Genellikle bir paradigmaya karşı çıkarken onu tözcülük yapmakla suçlar ve yeni paradigmanın bu tözü aştığını iddia ederiz. Ancak eski paradigmayı ortadan kaldırmaya yönelik, yeni ve devrimci olduğunu iddia eden paradigmaların da tözcülük tuzağına düştükleri sıkça görülmektedir. Örneğin ataerkil
Burjuva sınıfı (burçlular), üretimden kopuşun getirdiği acizliği, megalomanik bir kendilik algısı yaratıp köylüleri aşağılayarak aşmaya çalışır. Megapol burçlularının egoları megalomaniktir, çünkü bu egolar yalnız ve zayıf birer simgeden ibarettir, doğada karşılıkları yoktur. Aslında burçluların tüm simgesel
Sado-mazoşistik ilişki karakteri böyledir. Sadist, kendisini zamanında ezmiş olan kişinin gücünü yansıtarak kendisini güçlü hissederken, mazoşist, kendisini zamanında ezmiş olan kişiye karşı kurmuş olduğu yok edici fantezilerin yarattığı suçluluk duygusundan kurtulur. Çünkü mazoşistin kendisine yönelik olarak
Lemaire’in belirttiği boyutta özne, arzusunu tam olarak ifade edememesi dolayısıyla kendisini eksik bir varlık olarak algılar. Arzulayan bilinç kendisinin ne olduğunu bilme arzusundan da kaçamaz. Fakat kendisini bilebildiği anlarda, yaşamı
Devrim ne için yapılmalı? Devrim nasıl olmalı?
Devrimi gereksinim haline getiren şeyin sömürü olduğunu unutmadan bu soruların yanıtını düşünmek gerekir. Can sıkıntısı iyi bir devrim nedeni değildir.
Sömürü ise kendini mekânsal onarım
Postmodernizm ile ilgili bir önceki yazıma gelen postmodernizmi postmodern bir dille eleştirdiğim eleştirilerinin birleştikleri nokta, bireyi ilişkilerin simgesel evreni, yani dilin evrenindeki yeri içinde tanımlamaya itiraz ile ilgili idi. Ancak
Alan Sokal’ın Şakanın Ardından adlı kitabı, yapı ortadan kalktığında karşımıza nasıl bir saçmalığın çıktığını yüzümüze tokat gibi vuran bir kitap oldu. İki fizikçinin yapıyı bir kenara bırakarak rastgele seçtikleri cümlelerle