Deneme
Antichrist (Deccal)

Bir kavramın zihinde ne olduğunu veya ne anlama geldiğini gösteren tasarıma nelik denir. Her kavram zorunlu olarak bir neliğe sahiptir. Çünkü her kavram, düşünülen bir şey olarak zihinde vardır. Eğer bir kavramın zihnin dışında (nesnel dünyada) somut bir karşılığı varsa, buna o kavramın gerçekliği denir.
Türk milleti denen kavram, son zamanlarda neliği artan ama gerçekliği epey aşındırılmış kolektif bir kavram olarak karşımızda duruyor.
Ancak duygudaşlık ve kader birliği üzerine inşa edilirse bir gerçekliğe kavuşabilen Türk milleti kavramının gerçekliğini, en çok ırkçı ve etnik-milliyetçi söylem içerik erozyonuna uğratıp kemiriyor.
Türklük bir ayrıcalıktır şiarıyla, 1915 Seyfo ve Ermeni katliamları, 1934 Trakya Yahudi temizliği, 1955 6-7 Eylül olayları, Maraş ve Çorum katliamlarını yapanların ardılları, Nazilerin ”Endlösüng”ünu aratmayan bir stratejiyle, eylemlerini kültürel düzlemde de sürdürüyorlar.
Kısacası, kültürel soykırım olarak da adlandırabileceğimiz, failler, kurbanlar ve izleyicilerin zımni suç ortaklığında süren bir soykırım tipolojisi daha var. Bence bu soykırım yukarıda sıralanan fiziki soykırımdan da daha tehlikelidir.
Bir azınlık grubun ya da alt kimliğin (cinsel, etnik, siyasi, dini, vs.) katledilmeden buharlaşması, özetle kültürel soykırım anlamı taşımaktadır.
Fiziki ya da kültürel soykırımlarda izlenen öncelikli strateji « dehumanization » da denilen, soykırıma hedef kitlenin “insansızlaştırılma”sı yöntemidir.
Kurbanların insansızlaştırılmaları, yani insanî özellikler taşımadıkları fikrinin halka telkin edilmesi, bir fail (Antichrist/Deccal) tarafından yürütülür. Ülkemizde böyle bir baş fail perspektifi mevcuttur ve bu baş failin adeta bir Antichrist (Deccal) ve Anti-Şizofren nitelikler barındırdığını düşünüyorum.
Peki, ilk bakışta milliyetçi güruhun siyasi gururunu okşayabilen Antichrist ve Anti-Şizofren kavramlarının arkasında aslında hangi anlam derinlikleri var?
Nietzsche tarafından kullanılan Antichrist kavramının günümüzdeki karşılığı anti oedipustur.
Fransız düşünürler Deleuze ve Guattari'ye göre, şizoanaliz, deliliği özgürleştirerek, insanoğlunu kapitalist yabancılaşmadan da kurtaracaktır. Şizoanaliz yönteminde şizofren başkahraman olarak ele alınmıştır. Hem tedaviye ilişkin bir yöntem hem de siyasal bir uygulama olarak şizoanaliz, klasik psikanalizde gerçeklikten kopuk bir kişi olarak betimlenen şizofren tiplemesini, militan, devrimci düzeyine yükselterek, şizofren tiplemesine pozitif atıflar yapar. Şizofrenin karşıtı (anti şizofren) ise faşist benzeri bir paranoyaktır ve gerçekliği keyfi olarak ve zorla toparlayıp birleştirmeye çalışan kişidir; oysaki şizofren gerçekliği oluşturan bölümleri darmadağın eder ve değişikliğe uğratır.
Türkiye siyasetinde savaş ve ırkçılık gibi hareketler birbirine paralel yollar üzerinde duruyorlar. Türkiye yönetilemez bir ülkeye dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Erdoğan, Avrupa’ya karşı, kendi gücünü ve hareketlerinin öngörülemezliğini bir korku unsuru olarak kullanıyor.
Türkiye insanında, simgeler, hatıralar, kin, hoşgörü, niyet, arzu, korkunun yanı sıra etik, sembolik ve ideolojik manzumeler bütünü kanalıyla oluşturulan "algı haritası" çarpık bir siyasal ve sosyal topografya ortaya koyuyor. Son zamanlarda bu haritada yeni bir “Gözyaşı Yolu” (Trail of Tears)* çizilmeye çalışıldığını gözlemliyorum. Ruhumuza yüklediğimiz sessizlikle vicdanlarımıza doldurduğumuz suskunluk, V. Woolf'un kendini akıntıya bırakarak yaşamına son vermek için ceplerine doldurduğu taşlardan çok daha ağırdır. Ama bazen hala yaşadığımız yanılsaması ayakta tutar bizi.
Peki, bütün bu kötücül gidişatın içinde başkaldırıyı öz benliğine kavuşturacak olan şey nedir? Bence yazın, sanat ve şiirdir.
Zira sessizliğin müzikçisidir şiir.
Bazen bize sessiz bir şarkı olarak sesini duyuran, bazen de yıkıcı kurgusuyla farklı bir tarihin ve geleceğin mümkün olduğunu işaret eden şiir, insanlığın en büyük estetik tanrılarından birisidir.
Devrimin, aşkın ve tutkunun nihilist gücünü temsil eder.
Felsefi içerikli şiir, bir yandan düşmüş sınıfı, ayaktakımının yaşama tutun(ama)ma sorunsalını işlerken, diğer yandan ontolojik olarak bireyin bu düzen ve çelişki içindeki “bulantı”sı için yeni perspektifler sunmaya çalışır.
Şiir öznelliğin hakikati ve hakikatin öznelliği arasında bir varoluş durumudur adeta, bu bağlamda, fiziki evrenle bağlarımızı tümüyle koparmadan, metafizik düzlemde birlikte kilometrelerce yol alabileceğiniz bir müttefiktir.
Kanımca şiirin bir isyan ve muhalif iletisi içermesi zorunludur, fakat şiir bir silah olarak kullanılmaya çalışılır ise, bu başkaldırının ıslah olup katharsisle sonuçlanması kaçınılmazdır.
Şiir iletisini en güçlü şekilde, slogancı bir içeriği katharsise yönelterek değil, bir mısra damlasının içinde bir felsefe bulutu yoğunlaştırmakla iletebilir.
Şiir, burjuva entrikasına dönüşmüş olanı ile “sıradan insan”ı deşifre eden bir işlev de yüklenir. Okuyucu ve sanatçı, şair arasındaki dolaysız enerji alışverişi için ”sıradan, vasat” insan, bence de, aradan çekilmek zorundadır.
Ama şiir, hatta kelam, artık düzeni o denli tehdit etmiyor. Devlet şiirden korkmuyor, ortalama, vasat insan ve halk ise şiirden yana olmadı hiçbir zaman. Şairler hala meczuplar, romantik âşıklar ve sürgünler olarak görülmekteler. Mahalle onlara, Osmanlı’dan beri toplumsal geleneklerimize yerleşmiş olan, mahallenin delilerine gösterilen toleransla yaklaşıyor.
Ama olsun “gerçeğin dağlarına umutsuzlukla çıkılmaz.”, diyor Nietzsche, ben, gerçeğin dağlarına şiirle çıkılabileceğine inananlardanım…
Josef Kılçıkçız
*-“Gözyaşı Yolu” (Trail of Tears):
1830'larda Cherokee kizilderililerinin, beyazlara yer acmak icin bugünkü Georgia eyaletinden Oklahoma'ya zorla göç ettirilirken çizdikleri rotaya verilen ad. Göç sırasında 4 bin Cherokee, yetersiz koşullar nedeniyle yolda ölmüştür.
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
arif yavuz aksoy 07.07.2016
Ç'çim, yine hep ne diyorum ben? Mağdur edebiyatından tiksinmezsen olmaz. Bi de ahmet cemal çobandede neyi beğenmiş bu yazıda? Faşist düşüncenin altında paranoya falan varmış. Bu bi cümle, di mi? Ben anlayamadım ama. Yani böyle şeyleri nasıl yumurtluyo bazı insanlar? Hakikaten anlayamadım hiç. Ve sanırım hiç anlayamiicam. a.y.a. anlayamasss
Ç. 28.06.2016
Özür metnini hazırlayan liberaller değil miydi sorumlu olanlar
Ç. 28.06.2016
Büyük Felaket (Medz Yeğern) denilmesinden yanayım. Günümüzde Irak'ta Suriye'de yaşanan acılar da gözümüzün önünde yaşandı emperyalistlerin doğrudan müdahale ettiği Irak'ta yaşanan katliam da Suriye 'de yaşananlarda gözümüzün önünde gerçekleşti. Kıyılara vuran mültecilerin bedenleri de bu acıların başka bir boyutu. Geçmiş yıllarda Ermenilerden özür dilemeye çağıranlar vardı. Özür dilemek için özür dileyenin suçunun bulunması gerekiyor. Bugün bu acıları yaşayan Ermeniler de Türkler de hayatta değiller. 100 yıl sonra yaşayanların bu acılardan haberi bile yok. Bir kısmı tarih kitaplarından öğrendikleri eksik bilgiye sahipler. Bir kısmının ise herhangi bir bilgisi yok. Yaşamadıkları için acıya sahip değiller sadece öğretilen nefrete sahipler. Asıl özür dilemesi gerekenler Suriye'deki iç savaşı kışkırtanlar Arap Baharı deyip ölümleri kutsayanlar Suriye halkından ve göç etmek zorunda kalan Suriyeli mültecilerden özür dilemeleri gerekiyor.
Ahmet cemal çobandede 27.06.2016
Ben soykırım iddasına katılmadım ki. Şu an ülkemizdeki liderlerin paranoya içinde olduğu güzel bir tesbit. Soykırım için iki kitap öneriyorum/ biri türk biri alman yazar/ yazarların ismini unuttum/ kütüphanemden bakmam lazım/ şu an maç seyrediyorum/ kitapların ismini söyleyeyim/ ermeni isyanları günlüğü/ bu osmanlı arşivlerinden hazırlanmış oldukça güzel bir kitapdır ve içinde bizim köyün ismi geçer/ yanlış hatırlamıyorsam şöyle yazıyordu/ yağan mindivan halkı toplanıp epsemce köyünde katledildi/ ki annem tarafı bu katliamdan kaçıp çukurovaya göç etmiş/8 sene sonrada geri dönmüştür/ ikinci kitap ıskalanmış barış adlı alman yazarındır/ bu iki kitap karşılıklı okunup değerlendirilmelidir/zaten bu konuda batı aleminin eline kimse su dökemez/ yani soykırım konusunda/editörü ne kızdırıyon be kardeşim/ ingiltere izlanda maçı nı seyretsene/ üstelik ingilizler yeniliyorken/ jozef kardeşim kusura bakma bundan gayrı seni savunamam/benim yazı sırada bekliyor anlayacağın/selam
Kaan Arslanoğlu 27.06.2016
Özetle demek istediğim şu: Biz zaten hakim medyanın, hakim ideolojinin sürekli kirli bilgi, kirli görüş sağanağı altındayız. sürekli bunları görmek ve okumak zorundayız. Bir karşı seçenek oluşturmak için yaptığımız bu cılız ataklarda (böyle bir site kurarak örneğin) bile yazar ve okur dostlarımızın birçoğu hakim ideoloji kalıntılarını buraya da taşıyor. Ve biz (ben mesela) burada da yeterince anlatamadığımızı, burada bile hakim olmadığımızı, çünkü burada bile yazılarımızı bazılarına okutamadığımızı görüyoruz. Sonuç: Hiç değilse durum tespiti yapalım. Ne nedir bir daha ortaya koyalım. Yani budur. Başka şey değildir. Eşekliğe devam, hizmete ve servise devam.
Kaan Arslanoğlu 27.06.2016
Ahmet Cemal Çobandede..Ahmet Cemal Çobandede... editörle zıtlaşmanın sonuçlarını bilmiyon galiba :) Öykün bende bekliyo :) Şaka bir yana, ben sizin onca öykünüzü, ıcığına cıcığına okuyor (eşekliğimiz tescillidir) ve noktasına virgülüne düzeltiyorken, siz benim bu makalede bahsedilen kavramlarla ilgili yazılarımdan onca kitabımdan birini bile okumamış olduğunuzu gösteriyorsunuz. "Soykırım" ne kardeşim. Canavar batılının uydurduğu kavram. Daha son 15 yılda öldürdükleri 2 milyon Arabın (başka katliamları yüz milyonları geçer) hesabını vermeden (Demokrasi ve Arap Baharıdır adı) onu bunu soykırımla suçlarsanız daha başından bu kavrama AYA'ca höstssss derim. Sonra psikanaliz ve onun dili..Saçma ötesidir ve bunun niye saçma olduğunu anlata anlata helak oldum. Hani bu kadar yazıyı sığır sürüsüne anlatsam anlardı, ama insan soyu daha zeki olduğundan kafasında beyaz sayfa yok. Yani bu yazıdaki onca kavramın ne olduğunu, bizim onlara ne dediğimizi bilmek gerekiyor önce. son söz: Ateşle oynama :)
Ahmet cemal çobandede 27.06.2016
Yazı hoşuma gitti. Yapılan eleştirileri anlamadım doğrusu. Kavramlara takıldınız galiba. Psikolojide antişizonun karşıtı paranoya değildir diye biliyorum. Paranoid bozukluktada gerçeklik algısı bozulmuştur. Yani oda bir psikozdur şizofrenide olduğu gibi. Ama yazar faşist düşüncenin bilinçaltında paranoya var diyor. Olmayan düşmanı düşman olarak algılamak. Tamda şuan ülkemizde olduğu gibi. Bunun neresi yanlış. Selam
Mine M. 27.06.2016
İnsan olmazsa ne şiir ne sanat ne de felsefe olabilebilir. Dolayısıyla, bu uğraşların kendi başına bir işleve sahipmiş gibi gösterilmesi, yanılsama ve/veya yanıltmacadır, kanımca... Sayın Kılçıksız'ın, ki takma ad olduğunu düşünmemiştim ben, şiirlerini beğenerek okudum bu sitede; ama iyi ki bu düşüncelerini görememişim, yakalayamamışım şiirlerinde, diyeceğim ;)
Hürriyet Yaşar 27.06.2016
Bence böyle yazılar takma adla yayımlanamamalı. Savı var, hattâ sallaması var, kanıtı yok... Saklan takma adın ardına, salla... Oh ne güzel... Bedava dünya bu olsa gerek: Bedelsiz.
Kaan Arslanoğlu 27.06.2016
Başından sonuna hiçbir kavramına, görüşüne katılmadığım bir yazı. Ödip, Anti-ödip, Psikanaliz, Şizoanaliz, Soykırım algısı, şiirin işlevi vb.. Ara sıra böyle çok ters yazılar yayımlıyoruz. Düşünce özgürlüğü şeysinden veya liberalliğimizden mi? En baba liberallerde bile düşünce özgürlüğü şeysinin kırıntısı yok, biz aynı özgürlükçü numarayı yapamayız. Kendi hesabıma tek ereğim farklı düşünen insanlarla okuma ve tartışma kanallarımızın açılması veya varsa bir kanal kapanmaması. Ama bu konuda da eşeklik bizde baki. Çünkü bu kavramlar ve görüşler aksine bin tane yazı yazmışızdır, ama karşı taraf, ya da her kimse neyse, öbür insan bunları okumuyor ki. Yine Ödip şeysi okumaya devam ediyor, bizden bir şey okusa da okuduğu hiç belli olmuyor. Yani sonuç? Eşekliğimizle kalakalıyoruz. Hadi bakalım, yeni yükler beni bekliyor. Lafa son, işe devam. Herkese saygı ve nezaket benden bu arada. Hah! şimdi şu yükü götüreyim. Hopaaa.