Başlık Yok

Başlık Yok

Yaratıcılığımı yitirdim, paslandım, görmedim geçirdim. Tecrübesiz ve yorgunum bu yüzden, gelmeyin üstüme, gözlem gücünden yoksunum, istemeyerek basarım kuyruğunuza, pençeleriniz çıkar, ısırgan otlarınız, budanmamış vakti zamanında; balta girmemiş ormanlarız şu sosyal mezarlıkta, kürk değiştirmiş tilki, ekmeğini bulamayan, taştan çıkaramayan Gretel ve Hansel, masallarda yahut Ödip ve Elektra, geçmişten bugüne.
Masalarda yok hükmündeyiz, şerefimize kalkan kadehlerde bile kibir batıyor damağımıza, hem bizden hem karşıdan yana bu melun, kamufle ediyor ruhu, teslim etmezden çok evvel.
*
Herkes çöküyor, kendi payına da değil; herkes, herkesin yerine çöküyor. Bir sandalyeye bin kürek mahkumu düşüyor, iki kol iki yana düşüyor, sürekli açık duracak şekilde, hüküm böyle. Donanım çöküşe merhem sürmüyor, donanmalar batıyor, fırtına merhamet etmiyor, aman vermiyor. Tuzlu suda göz açmak ne mümkün, ne münasebet!
Herkes bir biçimde nasılsa çöküyor; eleştirdiklerin de çöküyor sen de çöküyorsun. O 'bir' sandalyeye çökmüyorsun üstelik, nefeslenmene imkan yok. 
Renkler soluyor. Hem lanet olsun şu renkleri icat edenlere! Dünya renksiz yaşanabilecek bir mekân, gayet öyle! Sonra idrak ediyorum ki beş on cümle, habire yazdıklarım, başka şeyler değil. Dünya bir enkaza dönmüş, moloz toz kaldırıyor rüzgâr esmese de.
Sonra şunu da idrak ettim ki insanın ortalama yürüme hızı saatte yedi kilometre ve insan bundan ibaret. Ne eksik ne fazla... İnsanın eti kemiği, eforu, alın teri bu, yürüyerek sonsuz asfaltta.
İnsan, adımlar için sonsuz ve bölünmüş, duraklanmış, şeritlenmiş ve şehirlenmiş asfaltta; mıcırlı, toprak yolda, tufan içinde yahut yağmur altında ne fark eder. İnsan hayata yedi kilometre kafa tutabilir ve katılabilir ona, insanın yer değiştirme kapasitesi bu.
Dank ettim kendi kafama: insanın sınırlılığı üzerine düşünceler... 
Tüm denemeler böyle başlayıp böyle bitmeli, aradaki paragrafları yaşadığımız ve o paragrafların adına büyük bir buluşmuşçasına yaşam dediğimiz bilinmeli. Düş, iki gerçeği, insan zihninin o keskin bıçağı, bir vuruşta sınırlarına, sinirlerine dek ayırıp derileri ve tel örgüleri yüzebilmeli. Derileri Türk Hava Kurumuna, tel örgüleri hapishanelere bırakabilmeli. Sanırım, doğrusu, bu olacaktır. Bir mirası özgün saymak akla isyan olacaktır.

Haydar Ali Albayrak 




Bu habere henüz yorum yapılmamıştır, ilk yapan siz olun!...