ARA NAĞME

ARA NAĞME

Bark konusunda yazıma devam etmek için oturuyorum bir türlü toparlayamıyorum. Yazacak o kadar çok şey var ki; çoğu birinci yazımda yazdıklarımı teyit eden bulgular. Orada burg konusunda devam etmeli miyim dediğime bakmayın, şimdiye kadar ulaştığım her kökü altındaki bazen yirmi otuz alt sözcükle ele alıp tek tek değerlendiriyorum. Yazıyı dağıtmak, uzatmak istemedim belki, henüz alt anlamlarına bakmadığım içindi belki de. Her kök ayrı bir yazının hatta birkaç yazının konusu olacak kadar geniş. Sadece düz anlamlarıyla değil, çoğu zaman verilen anlamların yorumlanışıyla da; ulaşılmışsa eğer, mutlaka dilimizle bağlantılı.  

 

Geçen yazımda söz ettiğim barrow sözcüğünü açayım biraz; hem dörtkollu hem de höyük, tepe, mezar höyüğü anlamlarını taşıyor demiştim. Oradaki dörtkollu benim yorumum, sözlükte yük taşımak için uzayan kolları olan, düz dikdörtgen çerçeve olarak açıklanmış ve sepetle bağ kurulmaya çalışılmış. Belki ikinci anlamın mezarla ilgili olmasından böyle bir çağrışım yaptı. Onun kökü bher taşımak anlamına geliyor, şu an bu köke kafa yormadım ama bağlantı olduğundan eminim.

 

Höyük, tepe mezar anlamındaki ‘barrow’un kökü ‘bergh’ yani bark; dolayısıyla bu kökten türemiş tüm sözcükler, buna ahşap kuşatma kulesi, kale-kentler, buzdağı da dahil hepsi bark ile ilişkili. Bu Bergh kökü, tepeler ya da tepe kalelerine benzer bir yüksekliği ifade ediyormuş.

 

Ayrı bir bergh kökü daha var onun da anlamı saklamak korumak ve bu da barkla ilişkili. Bundan türemiş gömmek, liman hatta vajina sözcüğünün bir bölümünde hep bark var ve bunlar sözcüklerden seçtiğim birkaç örnek sadece. (1)

 

Beni barrow sözcüğüne ulaştıran burg sözcüğü, burg’a ulaştıran da bark. Burg Güneş Dil Sözlüğü kitabında da berk ve sağlamlaştırmak anlamındaki berkitmek ile ilişkilendirilmiş hatta Arapça olduğu söylenen burç ile de ilişkisine vurgu yapılmış. Bağlantılar çok ilginç; burç ya da Burgaz, burjuva ya da Bergama tam bir ilişki yumağı. Börkenek sözcüğü de halk ağzında yağmurdan, soğuktan korunmak için başa takılan ucu sivri, külah gibi bir başlık anlamı taşıyormuş. Sonuç olarak bark sözcüğü berk, berg, burk, burg, burç, bürk, bürg, börk, bork ve benzerlerinin hepsi ilişkili, hem dilimizde hem de yabancı dillerde. (2)

 

Aklımı niye toparlayamıyorum, barkla ilgilenirken gördüğüm bir sözcük örneğin yoğ sözcüğü beni önceki düşüncelerime taşıyor.  Ben dil konusunda yoğunlaşmaya Kaan Arslanoğlu’nun bir yazısı üzerine başladım. Her yazısından sonra biraz yoğunlaşıp bazen bir, bazen birkaç sözcük bulup yorumlarda paylaşmak bu çalışmaya katkı vermek hoşuma gidiyordu. Kap kep konusunda bir yorum yaptım ve sonrasında oradaki kapitone sözcüğüne takıldım kaldım, o kadar didikledim ki bu sözcüğü oradan yorgana ve yoğurda varmıştım. Yine de çözmeye çalıştığım sözcük yorgandı. O günlerde yoğurdumuzun pazarlanabilmesi için Greek yogurt olmasının gerekmesine canım sıkıldı biraz. Doğal olarak zaten önüme çıkmış olan bu sözcükle daha yakından ilgilenme gereği duydum. Etimolojisinde yoğurmak ile ilişki kurduklarını görmüştüm ama okudukça ne kadar anlaşılamadığını da gördüm. Yoğurt yoğrulmuyor ki yorumuna da rastladım ve bu sözcüğün çözümsüz oluşuna şaşkınlıkla şahit oldum.

Yoğurt gibi mucize bir ürünü yaratmış olan atalarımızın ona neden yoğurt dediğini anlamaktan aciz hale gelmişiz ya, çok üzücü. Bu ürüne başkaları sahip çıkmasın da ne yapsın, adını bile anlamlandıramıyorsak eğer. Yoğurmak sözcüğünün anlamı olarak düşünülen eylemin; köylü teyzelerin ocak başına oturup gözleme yaparken görülen hamurun evrilip çevrilip elle özlendirilmesi işlemi olduğunu düşündüm. Yoğurmak bu ise eğer bu çözüme götürmüyor. Burada ya bu fiile biçilen anlam yanlış ya da yoğurdun bu fiille ilişkilendirilmesi, ne yazık ki ne yardan geçerim ne serden durumu var ortada. Onun ötesinde bir anlamı olabilir mi diye düşünen yok belli ki.

Yoğurt nasıl öğütülür?

Bu arada en son yetmiş yıl önce yapılmış yetersiz derleme çalışması ile halkımızın yoğurt mayalama işlemine ne dediğini anlamamız pek mümkün olmuyor. İyi ki de yapılmış, o zamanın koşullarında bu kadar olmuş belli ki, ya bu da olmasaydı ne yapardık bilinmez. Kızgınlığım bu zamanki duyarsızlığa. Ha gayret diyorum, az daha sabrederseniz bir yirmi otuz yıl sonra derlenecek pek bir şey kalmayacak zaten.

Öğütmek fiili sadece Denizli Tavas’ın Bereketli köyünde yoğurt için, Eyüp İstanbul’da mayalanmaya bırakılan hamur için kullanılıyormuş. On farklı yerleşimde de uyutmak sözcüğü kullanılıyormuş. Yoğurt ve mayalamak dışında bir fiil bilmiyorsanız eğer TDK sözlüğüne bakarak yoğurt mayalama işleminin bir tek Bolu Düzce’de yapılan bir işlem olduğunu düşünebilirsiniz ve ona da yoğurt çalmak dendiğini öğrenirsiniz ancak. Diğer yerlerde ne dendiğine ulaşmanız mümkün değil. Ben öğütmek fiilini bildiğim için oradan uyutmak fiiline de ulaşabildim. Katmak, karıştırmak, çevirmek, yaymak hatta öğütmek benzeri aklınızdan geçmeyecek ilave pek çok fiil olabilir, bildiğim tüm fiilleri tek tek denemem gerekiyor herhalde; ya tutarsa, değil mi ama. Ben bir ekleme yapayım Kars yöresinden; yoğurda katık diyorlar, sütü çaldım ya da sütü katık çaldım, yoğurt mayaladım anlamına geliyor ayrıca Nasrettin hoca da göle maya çalıyordu bildiğim. Nasrettin hoca aslen Düzceli herhalde. Uyutmak sözcüğü belki de sakin kıpırtısız bir ortamda olması ve sıcaklığını koruması için üzerine genellikle kalın örtü örtülmesinden kaynaklıdır. (3)

O sıra bende oluşan düşünce neydi, onu anlatayım. Süt içine maya katılarak yoğurda dönüşüyor. Un içine su katılarak hamura dönüşüyor. Burada esas olanın dönüşüm olduğunu düşündüm ve bu geri dönüşü olmayan bir dönüşüm. Yoğurdu tekrar süte ve hamuru tekrar una dönüştürmeniz mümkün değil artık, ortaya çıkan yeni bir ürün. Yoğ töreni nedir, o da dönüşümün töreni değil midir? Geri dönüşün olmadığı bir dönüşüm. Yoğ oluş belki.

Bu durum yoğurmak ifadesini açıklıyor ama yorgan için de kullanılabilir mi, doğru olur mu bilemedim. Onu da yoğur yani yoğurmak ile ilişkilendirmişler. Yorgan, bezin arasına yün konup dikilmesiyle elde ediliyor ve bu da yeni bir ürün, artık bez değil, yün de değil, yeni bir isim almış. Kendine özgü kullanım alanları var ancak geriye dönüp yine bez ve yün olabilir. Bu soru işareti olarak durmakta.

Şimdi burada yoğ ile yüğ ve yöğ ilişkisi olduğunu düşündüm. Yöğrük, yürüyen adam tanımını hiç içime sindiremedim. O dönem insanlarının hepsi yürüyor. Bugünün insanı gibi düşünmek hata, bugün bile doğuda karda kışta sekiz kilometre yol yürüyüp, dereler aşıp okula giden çocuklar olduğunu görüyoruz. O gün herkes değilse de çoğunluk her gün ciddi yol katediyordur, dolayısıyla yürümek ayırıcı bir özellik olamaz gibi geliyor bana. Belki de yöğrük sözüyle dönüşümlü yaşamı tariflemek istemişlerdir.

Onların dünyasında aslında ölüm bile yok oluş olarak algılanmamış. Farklı bir yerde, farklı şekilde ama devam eden bir yaşam algısı. Anlam bu ise yorganı da, yoğurdu da, yörükleri de açıklıyor sanki. Yoğurmak, yöğürmek(?), yüğürmek(?) ya da öğütmek, üğütmek (bu bizim kullanımımıza daha yakın) hepsi bağlantılı olabilir. Uyutmak ile üğütmek arasında bir dönüşüm var mıdır yoksa dediğim gibi örtmekten mi ifade bulmuştur, çalmak da içine kaşıkla katmak anlamında olsa gerek. Çalakaşık, kaşıklamak değil miydi? Bu çalmak fiilini de ayrıca düşünmek gerek. Şimdi aklıma geleni de yazayım; uyku hali de farklı bir yaşam hali diye düşünülebilir, uyku ve uyanıklık arasında bir dönüşüm var burada da.

Yoğurttan sonra keş yani kashk konusuna geçtim. Yoğurt yapmayı beceren atalarımız keş yapmayı becerememiş, onu Farslılardan öğrenmişiz, öyle diyorlar. Keş pıhtılaşmak dahil pek çok ilişkiyi içinde barındıran bir sözcük; ne yazık ki ne yoğurt ne keş ne peynir hiçbir şeye sahip çıkamamışız. Tek başına keş konusu bile üzerine kitaplar yazılacak kadar derin bir konu. O zaman yazmak gibi bir niyetim olmadığı için bu konuyu tamamen çözeyim gibi bir düşüncem de yoktu. Burada yazıya dökerken de yeni düşünceler gelişti; yoğ gibi kesik (çökelek) sözcüğü de dönüşmek ile ve belki dolaylı olarak bark ile ilişkili olduğu düşüncesi gibi, hatta yoğurt ve yörük konusu yazmaya başladığımda çözümsüzdü, en azından şu an doğru ya da yanlış bir çözüme ulaştım, yazmak iyi geliyor bazen.

Bu arada size ilginç bir şey söyleyeyim, alkollü içkiler en azından önüme çıkan belki on belki daha fazlası hepsi bizim dilimizle bağlantılı. Hatta şimdi adını bile unuttum, meyveli bir içkinin adının Türklerin meyve için kullandıkları bir sözcükle bağlantısı olduğunu görmüştüm. Amerika’da Amerikan yerlilerinin olduğu bir bölgeden yöresel bir isim almıştı ve bunu yine İnsanbu’da yorum olarak yazmıştım. Bugün yine bir içki ismi çıktı karşıma, Sarsaparilla diye bir içki bu ve Amerikan yerlilerinden yapımını öğrenmiş ve pazarlamışlar, yerliler bunu tedavi amacıyla da kullanmışlar. Ben buna bar sözcüğünden ulaştım, bu içki bir de Güney Asya’da ve Avustralya’da yaygın. Bunun da geçmiş kültürümüzden bir parça olduğundan eminim. İçkiler bizim olur da barlar kusur kalır mı, onlar da bizden. Konuşmayı bizden öğrenmişler zaar. Arada böyle yapıp eğlenmek de gerek, Türkçeyi yok saymasalardı çok saygıdeğer bilim insanları. (4)

Yoğurt ve keşle ilgilenince doğal olarak kurut sözcüğüyle karşılaştım ve benim kur yolculuğum başladı. Kap keple kısa bir tur atmış kapuçino ile karşılaşmıştım. Bu uzun turumda kruvasan ile karşılaşmasam olmazdı. Kısa süre içinde öyle şeyler gördüm ki, elimi neye atsam Türkçe ile ilişkili çıkıyor. Önüme seçenekli yollar çıkıyor hangisinden gidersem gideyim vardığım tüm sözcükler dilimizle bağlantılı, hem anlam olarak hem de sözcüklerin yapısı olarak. Zaten Türkçe olduğu kesin olan bir sözcüğün gösterdiği yoldan gidince başka türlü olması da düşünülemez. O kadar çok ilgili kök var ki ve her kökün altında zaten dökümü yapılmış olan onlarca sözcük. Karşıma çıkan her kökün altındaki her sözcüğü inceledim ve anlam bağı kurmaya çalıştım.

Bunu yaparken atalarımızın ne yaşantısı ne inanç sistemleri hakkında fazla bilgi sahibi değildim. Hayli uzun yolculuğum church sözcüğüyle karşılaşana kadar sürdü, devam ederdi ama kendimi duvara çarpmış gibi hissettim bu sözcükle karşılaşınca. Gördüklerim beni zaten şaşırtmıştı, bu sözcük hepten şaşırttı. Acaba yanlış mı düşünüyorum, yanlış yolda mıyım, taraflı mı bakıyorum, her yerde Türkçe görüyorum duyguları içindeyim, bir yandan da ayaklarım yerden kesilmiş bir haldeyim. Güneş Dil Sözlüğü kitabında yazılanlar, Kaan beyin her yazısında vurguladıkları, ‘Ey insanlar hepiniz Türksünüz’ galiba adı buydu, en uç haliyle bu ve en son Kisamov örneğinde olduğu gibi benzeri pek çok yabancı kaynaklı çalışmanın da olması, ayrıca bu yolculuğumda sık rastladığım Hint Avrupa dil köklerine zoraki bağlama çabası ve pek çok sözcüğün de her şeye rağmen bağlanamamış olması ve kökeni bilinmiyor diye tanımlanmış olması, tüm bunlar beni rahatlattı.

Peki ne yapmalıyım, bunları nasıl aktarmam gerekli, başkalarını nasıl inandıracağım sorusu düştü önüme. Ben bunları görüyorum da başkaları niye bu kadar net görmüyor, bu da ayrı bir soru. Bizde kur kökü çalışılmıştır, oradan köke verilen anlamlarla bağlantı kurulur dedim ama yeterli bir çalışma bulduğumu söyleyemem. İnternetten ulaşabildiğim çalışmalar yeterli değil, hatta çok karışık. Oradan bir şey anlamanız, kafanızda bir anlam canlanması mümkün değil. Ku diye bir kök yok, ka ya da ko hiçbiri yok görünüyor, olmaması gerektiği için mi yoksa anlam bulunamadığı için mi belli değil.

Kur kökünün anlamını en doğru şekilde belirlemek istedim ve bunun üzerinde çalışmaya başladım. Kur kökünden türemiş sözcük gruplarının farklı anlamları olsa da, ortak üst bir anlamda birleşiyor olabilirler mi sorusuna da cevap arıyorum. Bu konuda çalışmaya başladım. Yine kur ile başlayan ve kurt olarak ayrı bir kök gibi işlev gören kurt sözcüğü var bir de, bu çalışmayı yapabilmek için kurt ile de ilgilenmem gerekir diye düşündüm. Bu da benim hem vahşi hayvan olarak nitelenen kurt sözcüğünde hem de solucan larva olan kurt ile iki ayrı yolculuk yapmama sebep oldu. Vahşi kurt yolculuğu; hem gücün kuvvetin simgesi oluşu hem cinsellikle ilgili yüklenimlerinin oluşuyla hem de Türk Dünyasında çok özel yeri olmasıyla ilginç bir yolculuktu. Bu kurt ne kadar önemli bulunup ele alınmışsa, garibim kurtçuklar hep gözardı edilmişler, onlarla ilgili bir dil çalışmasına rastlamadım. Gördüklerimden sonra diyeceğim, onların da dilbilim açısından vahşi kurtlar kadar önemli olduğudur.

Şimdi burada anlatmaya çalıştığım, sizleri nasıl inandıracağım sorusunun cevabıydı; kur kökünü ele alıp elimden geldiğince iyi yorumlamak ve bağlantıların ne kadar reddedilemez olduğunu ortaya koymak, umarım başarırım.

İkinci sorumun cevabını da buldum sanırım; ben kimseden daha akıllı değilim, sadece daha çok düşünüyorum, daha sabırlıyım belki ya da daha inatçı. Yüzeysel anlamların ötesindeki anlamları görmek için çabalıyorum; sadece kurutmak üzerine kim günlerce düşünür, zaten herkes kurutmanın ne olduğunu biliyordur. Hayır, öyle değil işte, ben de bilmiyormuşum ama düşününce buluyorsunuz.

Kurtçuk anlamındaki kurt sözcüğünün Latince cord sözüyle birebir örtüşmesi ilginçtir. Cord özellikle anatomide çok sık yer alan önemli bir sözcük. Ayrıca yaşamın her alanında, solucan formunda olan ya da solucan şeklinde hareket eden pek çok nesneye ad olmuştur. Olmasın mı? Bugün bile bu kurtçuklar değil mi başımıza dert olan; tarımda kullanılan onca kimyasal ilaç, elma kurtlanmasın diye değil mi, yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre bazı şehirlerimizde ilkokul çocuklarının yarıdan fazlasında bağırsak kurdu olduğuna dair bir yazı okumuştum. Bir de o zamanı düşünün.

İlk kez karşılaştığınız bir nesne ya da canlıyı başkalarına anlatırken onu yaşamınızda var olan önceden ad almış başka şeylere benzerliğiyle ifade edersiniz. Kurtçukların yaşamın her alanında fazlasıyla var olması ve herkesçe bilinmesi ona önemli bir avantaj sağlamış.

Toplumun büyük kesimi küçük yaşlarda bu kurtçukları tanıma şansına nail olmuş duruyor. Ben de o şanslılardanım, sevimli minik şeylerle tanıştığımda dört beş yaşlarındaydım. Normalin dışında bir durum olduğunu anlasam da kimseye söylememiştim. Onları izlemek hoşuma mı gitmişti yoksa bana sıkıntı mı veriyorlardı emin değilim ama sanırım her ikisi de, sonunda devasa bir solucan düşüp de betim benzim atınca annemin haberi olmuştu. Şimdi bunlarla biraz ilgilenince aslında çok da masum olmadıklarını görüyorum hatta tehlikeli, toplumda bu kadar yaygınsa bu durum, ailelerin bu konuda dikkatli olması gerekir. Bu uyarıyı yapmak bana düşmez ama yeri gelmişken yapayım dedim. Yanlışım varsa düzeltin lütfen. Bu arada A la Franga tuvaletiniz varsa belki anlamanız daha zor. Fransızların Türk tipi dediği ama bizim ısrarla Fransızcasını söylediğimiz A la Turca tuvaletiniz varsa bu konuda şanslısınız demektir.

Şimdi bu vahşi kurt ve solucan türlerinin ikisine de kurt denmesi tuhaf gelmişti bana. Vahşi kurt bir yandan korkulan bir yandan da saygı duyulan belki hayranlık beslenen bir canlı yani hem olumlu hem olumsuz algı yaratıyor. Peki ya bu kurtçuklar; insan, hayvan ya da bitki her türe dadanmış halleriyle bunların ne olumlu yanı var diye düşündüm. İthal ettiğimiz solucanlar geldi aklıma ve sonra en önemlisi ve onlara değer vermelerini sağlayan ipek böcekleri. Yine de bizde ikisinin de aynı ismi alması ve İngilizcede de çok benzer olan wolf ve worm olarak adlandırılmaları ilginç. Diğer dillerdeki duruma bakmadım henüz. Kur çalışmam biterse, belki farklı yorumlar yapabilirim bu konuda.

İngilizlerin hakkını teslim etmek gerek yine de, çalışmışlar ve ortaya kaç tane sözlük koymuşlar, dillerine bizden daha çok değer verdikleri ortada. Benim çalışmalarımda yararlandığım en önemli kaynaklar yine onlar. Dil konusuna yoğunlaştığım ve karmaşık duyguları yoğun biçimde yaşadığım dönemde karşıma bir film çıktı. Deli ve Dahi adlı film bu, Mel Gibson, Sean Penn gibi ünlülerin rol aldığı ve Oxford Sözlüğünün hazırlanışının gerçek hikâyesi; o anki duygularımla bu kadar örtüşen bir filmin karşımda olması, inanılır gibi değildi, izlemeyen kalmasın derim.

Dilbiliminde çok değerli çalışmalar var elbette ancak anlamlandırma konusunda büyük bir eksiklik olduğu da ortada. Son okuduğum yazılardan birinde yazar bir sözcüğün kökenini arıyor. Burada isim ya da yazı konusunda bilgi vermem doğru olmaz, çünkü bu durumda olan tek bu yazının yazarı değil. Yapılan çalışma yine değerli, bir emek ürünü ve bir şekilde faydalanıyorum ama eksik kalmış, sonlanamamış. Sözcük; kullanılan aletlerden birinin adı, bu alet farklı malzemelerin birleştirilmesiyle oluşmuş. Sadece sözcükten ya da harflerden, hecelerden, oradaki harflerin dönüşümlerinden, farklı lehçelerdeki durumundan yola çıkarak çözmeye çalışılmış. Bu alet nedir, nasıl imal edilmiştir,  nasıl ve ne amaçla kullanılır, imalatında kullanılan malzemelerin o dönem insanları için özel bir önemi ve anlamı var mıdır, bu malzemeler nasıl birleştirilmiştir, bugün ya da dün yapımı ya da kullanımı arasında fark var mıdır, v.s., bu soruların bazılarının cevabı aranmış ama en önemli sorular sorulmamış, sorulsa idi, cevabı bulurdu. 5N 1K modelinin dilbilimine uyarlanmış hali zaruri bir ihtiyaç diyorum, bunu acensiz yapın lütfen, en azından kendi çalışmalarınız için kendinize bir model oluşturun.

Çözmeye ve anlamaya çalıştığımız dil geçmişin dili, bugün içi boşaltılmış, anlamlar yok edilmiş şekilde konuştuğumuz dille karıştırmayın. Her sözcüğün bugünkü halinden çok öte anlamlar taşıdığını da unutmayın. En azından Avrupa ve Amerika dahil tüm kuzey yarımkürede etkin olmuş bir dil ve belki  diğer bölgeler için de geçerli bu. Geçmişin insanının dünyası anlamlarla örülü, bugün ağaç ya da nehir, beyaz ya da siyah, güneş ya da ay, bizim dünyamızda bunlar sadece birkaç çağrışım yapan, tekdüze anlamları olan birer sözcük, onların dünyasında ise sayısız çağrışım ve anlam yüklü. Günümüzün anlamsızlıklar ile örülmüş dünyasından bakarak onları anlayamıyoruz, oluşturdukları dili çözmekte zorlanıyoruz. Doğru anlamlandırılamamış sözcüklerle doğru iletişim kurmak da pek mümkün olmuyor sanki belki de bizim bu sorunumuzun kaynağı budur.

Sözlerimi bitirmeden Güneş Dil konusundaki düşüncelerime de değinmek istiyorum. Proje olarak nasıl bir heyecanla başladığı, neler yapıldığı, doğrularıyla eğrileriyle Güneş Dil Sözlüğü kitabında ayrıntılarıyla yer alıyor. En önemlisi de Atamızın ölümünden sonra projenin nasıl rafa kaldırılıp unutturulduğu. Ülkemizin kurtarılmasına yeter dememiş, dilimizi de boyunduruktan kurtarmanın mücadelesini vermişler ancak yarım kalmış. Neredeyse yüz yıl sonra bu projeyi tozlu raflarından indirip bu devrimi tamamlamaya girişen Kaan Arslanoğlu’nu kutluyorum. Yazdıklarını bu ülkede yaşayan herkesin içselleştirmesi gerektiğine inanıyorum. Kendimizin dışında birilerinin uğraşacağı bir alan gibi düşünmeden, hepimizin bu konuda yapabileceği bir şeyler olduğu bilinciyle, yazdıklarını tekrar tekrar okuyun lütfen. Bu, bir ya da birkaç kişinin işi değil, bu dili konuşan herkesin sorumluluğu, bu vatanı kurtaranlara borcumuz.  Bugün önümüze konan yerli yabancı tüm sözlükler, etimoloji sözlükleri, Latince ya da Yunancayı işaret eden tüm bilimsel terminoloji kitapları bunlar, TDK sözlükteki tanımıyla çöp. Bunların hiçbiri tutunulacak kadar sağlam değiller, sadece ne demişler diye bakın ve yanlış kabulüyle başlayıp bunu düzeltebilir miyim diye sorgulayın. Yapamıyorsanız da yanlış olma ihtimalinin çok yüksek olduğu bilinciyle hareket edin, yazılanların aklınızı esir almasına ve sizi gerçeklerden uzaklaştırıp yanlışa yönlendirmesine izin vermeyin.

Dil alanında çalışıp, dile biçilen kılıfın dar geldiğini göremeyen, görüp de bunu düzeltmek için eyleme geçmeyen, bilim insanına yakışmayacak bir kabulcülükle iş yapmaya çalışan herkese kızgınım. Yarası olmayan gocunmasın, kişileri tek tek bilemem, manzara ortada ve hiç iç açıcı değil, buna itirazı olan dilbilimci var mı?

Kaan Arslanoğlu kaç yıldır haykırıyor, sesini duyan var mı? Dilimizi ya da kimliğimizi kendi tekelinde gören bir grup zirzop dışında elbette, onların duyması da yapıcı bir duyum değil; bölünmüş zihniyetleri ve kimlikleriyle, hem kendi vatandaşına hem başka milletlere tepeden bakar halleriyle, topyekün biz diyebilecek durumda değiller zaten ve bazılarının yaptığı ya da sahiplendikleri değerli çalışmalar olsa da yetmez ve yetmiyor. Seferberlik ruhuyla bu devrimi tamamlamamız gerekiyor. Ben Kaan beyin sesini duyan görebildiğim bir avuç insandan biriyim, şu birkaç ayda o kadar çok şey gördüm ki; yazdıkları katılmadığım noktalar olsa da hemen hepsi doğru, ihanete varan bir durum var ortada gerçekten. Haza aptal olduklarını düşünmüyorum ama hak etmediğin koltukta oturmak da, yapılması gerekeni yapmamak da hatta hak edenlerin bir şekilde önünü kesip, yerini kapmak da ihanettir; vatana, millete, dile, her şeye.

İçimdeki kurtları döktüm ama bir konuda biraz daha dökmem gerekiyor. Derleme Sözlüğü konusunda o kadar doluyum ki, TDK insan olsaydı eğer kulaklarımda çanlar çalıyor derdi. Yetmiş yıldır ellerindeki zaten bir avuç olan malzemeyi bile doğru dürüst sunmayı becerememişler ya, daha ne diyeyim. Dil konusunda çalışmaya başlamam dört ay olmadı henüz, sadece yakın çevremdeki birkaç kişiden hiç kayda geçmemiş yüzlerce sözcük toplamanın mümkün olduğunu gördüm, bir kişiyi yöresel bir sözlük yapmaya teşvik ettim ve şu an keyifle çalıştığını biliyorum. Hiçbir şey yapamıyorsanız bile burada yapılan yorumlardan öğrendiğim “börkçü” sözcüğü gibi TDK Sözlükte ya da Derleme Sözlüğünde yer almayan, yer alsa bile sizin yörenizi işaret etmeyen, bildiğiniz sözcüklerin listesini yapın, çevrenizden toplayın, hangi köy kasaba il, hangi yıl yazın, mümkünse cümlede kullanın; o kadar değerli ki bu birikim, yapması gerekenler yapmıyor bunu bilin ve günün birinde sizden böyle bir çalışma istenirse sadece kopyasını verin, TDK’ nın bazı sözcükleri çöpe attığını da bilin.

Dilimizin kökü sağlam, sert budama yapılmış bir ağaç gibi düşünün, yeni dallar vermeye çalışıyor, burada güveneceğiniz tek dal, halkın dilini temsil eden en kuvvetli dal, ona da ulaşmanız hayli zor, diğer dallar dediğim gibi çöp ayarında ve güvenilmez.

TDK istese TRT ile işbirliği içinde çok kısa sürede tüm söz varlığımızı kayda geçirebilecek bir çalışma yapabilir. Yine istese yoğurt maddesine tıkladığınızda onunla ilgili tüm sözcükleri önünüze dökecek bir yazılım kullanabilir. Önce TDK’nın sonra da bu ülkeyi yönetenlerin bunu istemesi gerekir. Gördüklerimden çıkardığım sonuç bunun istenmediğidir, bunun da sebebi dilimize olan güvensizliktir, oysa Türkçe en ufak tereddüde yer bırakmayacak şekilde en güçlü dildir.  

 

Neyse bindim bir alamete, umarım gitmiyorumdur kıyamete.

Sürçülisan ettimse eğer affola!

 

Deniz Can

 

Kaynaklar:

https://www.etymonline.com/search?q=barrow&ref=searchbar_searchhint

“Eleştirel Bakışla Güneş-Dil Kuramı ve ilk Güneş-Dil Sözlüğü”- Kaan Arslanoğlu, İlknur Arslanoğlu, Arif Yavuz Aksoy

https://sozluk.gov.tr/

https://aihd.ku.edu/foods/Sarsparilla.html


  • Deniz Can

    Deniz Can 7.02.2022

    Ben sadece yorgan, yörük, yoğurt, yoğ ve yoğurma (hamur)ifadelerini ele aldım onların hepsine uyacak bir ortak ifade bulmaya çalıştım. Katılmak da karar kıldım, bu sözcük kalın, katı, katılaşmak, katmak, birleşmek, birleştirmek bunların hepsini içine alıyor. Dediğim gibi çözümsüz bir sözcük ve en sonunda gelinen nokta yine de yoğunlaşmak olabilir. Kazakların, Uygurların ne dediğini az çok biliyoruz ama Anadolu halkının ne dediğini tam bilmiyoruz, tüm çözümsüzlüklerin temelinde bu var. Yoğurt diyen Anadolu halkı sonuçta, diğer lehçelerde farklı ifade bulmuş. Yazıyı hazırlayan halkın sadece uyutmak dediğini biliyor ve tüm düşünce onun üzerine şekilleniyor. TDK’na neden bu kadar kızgın olduğumu sanırım herkes anlamıştır. Saygılar, selamlar.

  • Deniz Can

    Deniz Can 7.02.2022

    YOGURT_SOZCUGUNUN_KOKENINE_DAIR_BIR_DENEME.pdf Bülent bey, yorumunuz ve sabrınız için teşekkür ediyorum. Paylaştığım yazıyı da okursanız, dilbilimcilerin ne dediğini görme şansınız da olur. Ne derlerse desinler sonuçta hep yuğur ifadesini benimsemişler. Yoğun şeklini T. Gülensoy kabul etmiş duruyor. Binlerce yıl önceki akıl, yoğun sözcüğünü bugünkü anlamıyla kullanır mı, ben bundan çok emin değilim. Bir yandan yoğ-urt olduysa yoğ-un neden olmasın diyorum, yine de çok içime sindiğini söyleyemem. Kaşgarideki yoğ, yuğ, yağ, yöğ hatta oğ, uğ temelinde gelişen sözcüklere baktım, sayıları fazla olmasa hepsini döküp daha net olabilirdim ama şu an buna daha fazla yoğunlaşma şansım yok. ....

  • bulent demir

    bulent demir 6.02.2022

    yogurt yogunlasan sey manasinda degil mi? sut yogunlasir mayalaninca. koken ararkenki maceranizi izledim ama ortada olan kok yerine bu kadar cevrel dusunmeniz beni sasirtti acikcasi. saygilar

  • Deniz Can

    Deniz Can 6.02.2022

    Yaşamları hayvanları üretmek ve hayvansal üretim yapmak üzerine kurulmuş. O zaman yörük sözcüğü yüğürtmek ile ilişkili olmalı diyorum. Yüğ ve yoğ katılmak anlamları ortak; katılmak ise karıştırmak ya da çiftleşmek anlamındaydı. Yoğurtta katılmak karıştırılarak sağlanıyor, burada çiftleşerek. Burada hayvanın yine yürüyerek sürüye katılması, bir amaç için bir araya getirilmesi yani koşulması, çiftleşmesi yani yüğürmesi ya da öğürmesi bunların hepsi var. Yörükler kendileri için çok önemli olan bu süreci planlayan, kontrol eden olarak yüğürtmek ya da eski şekliyle öğür kılmak işinin sorumlusu olan kişiler ve bu bir şekilde dönüşümle yörük olmuştur diyorum. Yüğ-ürtmek şeklinde düşününce üretmek sözcüğünün de kökeni bu olmalı diyorum. Derleme- derleme-derleme.

  • Deniz Can

    Deniz Can 6.02.2022

    “Köyde hazırlıkları biten Yörükler, koyun ve keçiler yavrulamaya başlamadan önce döl yurduna göçerler, “kaçıntılar” kuzlar (yavrular). Kaçıntı: koç katımından önceki yüğürülen (çiftleştirilen) keçi ve koyunlardır.” Mehmet Pekel yorumundan alıntılar: “…keçisinden yavru almak isteyen kişiler hayvanını; yüğürmesi için sürüye katar.” “Kış aylarında sürüye katılan koyun ya da keçiler yüğürür ve baharda yavru verir. “ “Bu gün keçiyi sürüye kattım, yüğürünce alacağım.” “Bizim koyun yüğürmüş.” Okuduklarımdan çıkardığım sonuç koşmak sözünün doğrudan koşucu olarak anlaşılmış olması ve yürümek, koşmak, bilgili akıllı olmak etrafında dönülmüş olması ama koşmak sözünün diğer anlamı ve onunla örtüşen yüğrük anlamı üzerinde hiç durulmamış olması çözümsüzlük yaratmış diyorum. Yörüklerin göçebe yaşamının sebebi de geçim kaynakları olan hayvanlar, yaşamlarının her anında hayvanlarla içli dışlı bir yaşam, soyadlarına varana kadar onlardan almışlar.

  • Deniz Can

    Deniz Can 6.02.2022

    (Bkz: Ziyaret Et) bir görüşün ise yürük kelimesinin aslının yüğrük olduğunu, bu tabirin sıfat halinde ileri, medenî, bilgili, cins ve saf anlamlarına geldiği gibi halk arasında kabiliyetli, dirayetli, cesur anlamlarına da geldiğini ve Dinar Türkmenlerinde düğünlerde kullanılan odunu kesmek için gençlerin dağa gittiğini, odunu ilk getiren gence çeşitli hediyeler verildiğini ve bu oduna Yüğrük Odunu (Eröz1967:122) adı verildiğini ifade etmiştir.” (yazıdan alıntı) Ben buradan bambaşka bir anlam çıkarıyorum, odunu ilk getiren gencin evliliğe hazır olduğu ve bundan sonraki düğünün onun olması gerektiği düşüncesi de olabilir gibi geldi bana. Ben mi çok hayalciyim bilemedim. Yörüklerin yaşamıyla ilgili bir çalışma ve o çalışmadan bir alıntı: YRKLERNGEMKAYNAIVEDOKUMALARINDAKE.pdf

  • Deniz Can

    Deniz Can 5.02.2022

    Fahri bey yorumunuz için teşekkür ediyorum. Böri böcek ilişkisi ilginç, İngilizler de solucan ve yılanı hatta ejderhayı aynı kefeye koymuşlar uzun süre, sonra ifadeler ayrılmış. Oradaki kurt yeniği ifadenizin ben güve kurdu ve tahta kurdu için kullanıldığını biliyorum, vahşi kurt için kullanılıyorsa da bilmiyorum. Kurdan türeyen sözcük öbeklerinden biri kurşanmak başlığında, günümüz şekliyle kuşanmak, çok öbek var tüm sözcükler öbeklerde yerini aldı ancak başta açıkta kalanlar vardı, onları yerleştirebilmek için hayli çabaladım. Ben yeni sözcüklerden çok Kaşgari Sözlükte var olanları temel aldım, ancak kur konusuna döndüğümde yazdıklarınızı da göz önünde bulunduracağımdan emin olabilirsiniz. Sadece kurgan sözcüğü Eski Türkçede korgan olarak var, şimdilik kapsam dışı ama belli olmaz onlar da kapsama girebilir. Saygılar, selamlar.

  • fahri kumbul

    fahri kumbul 4.02.2022

    Malı (evcil hayvanları) yiyen yırtıcı Kurt ile solucanın, ipek böceğinin, (kurtçuğun) aynı olması; Canavar, Böri , Böcü, Böcek geçişmesinden kaynaklanmış ve bu varlıkları aynı sözcükte toplamış. Örneğin "bit yeniği, kurt yeniği" kullanılışı gibi.. "Kur" ile başlayan şu sözcüklerin birbiriyle ilintisi var bence.: Kural(töre, düzen), kuram, kurum, kuruntu, kurcalama, kurgan, kurgu, kurma, kurmaca, kurmak, kurul, kurultay, kurmay, kurnaz (çakal, kurt), vb... Bir de uçkur (iç- kur), bağ ve bağlamak var. Derya deniz bir dilimiz var, toparlamak ve işin içinden çıkmak zor, ama olanaksız değil. İyi niyetli olmak, heves etmek ve çalışmak gerek. Çalışanların emeğine, beynine sağlık!

  • Deniz Can

    Deniz Can 4.02.2022

    Burada kök olarak “(Sankritçe) yugam, yungati, yogah; (Hititçe) yugan; (Rumca) zygon, zeugnyanai; (Latince) iungere, iugum; (Slavonca) igo; (Eski Galce) iou; (Litvanyaca) jungas, jungti, (Eski İngilizce) geoc “ yazmışlar. Türkçe yog, yok elbette, en çok da Sanskritçe benziyor bizimkine. Bu köklerin de temel anlamları; Koşmak, bağ, evlilik bağı, çift, boyunduruk, bağlamak, çiftlemek, bağlamak, birlik, birleşme, evlilik, birleştirme, kaynaşma, katmak, boyunduruğa bağlamak. Görüyoruz ki tüm bunlar koşmak, katmak, çiftleştirmek, birleşmek, bağlanmak hepsi yoğ, yüğ temelinde şekillenmiş sözcükler. Biz de yoğ kökünün anlamı olarak katılmak diyebiliriz sanırım. Yoğurt ise katılarak elde edilen ürün.

  • Deniz Can

    Deniz Can 4.02.2022

    Şimdi tüm bu yorumları yaptıktan sonra geçen gün Kaan beyin paylaştığı ’yeug’ kökü geldi aklıma; ona benzer bir sözcük hatta aynı yoğurt benzeri belki de yeug yanına bir ek almıştı sayfalarımdan birinde kayıtlı, onu da bulurum inşallah. İnşallah diyorum çünkü içki adını aradım ve bulamadım. Şimdi bu yeug kökü yoğurt sözcüğünden onlara geçmiş yog ile doğrudan hem şekil hem anlam ilişkisi var. Anlamını onlar ‘to join’ katılmak olarak vermişler. Bu bizim katmak, katık çalmak ifademizle uyuyor, belli ki onu duymuşlar. It is the hypothetical source of/evidence for its existence is provided by: Sanskrit yugam "yoke," yunjati "binds, harnesses," yogah "union;" Hittite yugan "yoke;" Greek zygon "yoke," zeugnyanai "to join, unite;" Latin iungere "to join," iugum "yoke;" Old Church Slavonic igo, Old Welsh iou "yoke;" Lithuanian jungas "yoke," jungti "to fasten to a yoke;" Old English geoc "yoke." (OED)

  • Deniz Can

    Deniz Can 4.02.2022

    Yuğ taşını ben loğ taşı olarak biliyorum, ancak Eren Etimoloji Sözlüğünde “Dilimizde loğ yerine daha çok yuvak, yuğu (~ yuvu), yuvgu adları kullanılır.”denmiş. Henüz hiç kullanmadım ama bahçede kullanmak için betondan bir loğ taşım oldu yakın zamanda, bahar gelsin deneyeceğim inşallah. Yorumunuz üzerine şimdilik yazacaklarım bu kadar, yoğurt virüsü bulaştı ya artık şimdi aklımın bir ucunda hep olacak ve yeni bir şey düşünürsem buraya yazarım. Tekrar teşekkürler. Saygılar, selamlar.

  • Deniz Can

    Deniz Can 4.02.2022

    Yoğurt sözcüğünü yorulmak yormak ile nasıl bağlayacağız bu birinci soru. İkincisi de yüğürmek ve ögür aslında bir araya getirmek olsa da amaç çiftleşmenin sağlanması ve sonunda üremenin gerçekleşmesi. Siz de bunun üzerinde özellikle durmuşsunuz, yoğurt da bir üretim sonucunda ortaya çıkmış, iki ürün birleşerek oluşmuş. Yoğurmak, yüğürmek ile birlikte üremek, üretim üzerine de düşünmek gerekiyor. Yoğunlaşmak katılaşmaktır dedim ancak yorulmak ve yörmek karşılığındaki çözmek ifadeleri aslında yoğurt için belki daha az ama peynir için daha bariz olan sütün suyunun çözülmesi ayrılması olarak yorumlanabilir yani sizin yorumunuzu destekler bir durum var burada da.

  • Deniz Can

    Deniz Can 4.02.2022

    Derleme Sözlüğünde ögür çiftleşme zamanı, döl, hayvanın gebe kalması gibi anlamlar taşırken, öğür aynı türden olan insan ya da hayvanların bir arada olması anlamlarını taşıyor. Öğürmek ise hayvanın bu dönemde çıkardığı ses olarak ifade bulmuş. Yine Kaşgari’de katmak, katılmak ile ilgili olanlara da bakalım. “KATILMAK: karıştırılmak; erkek kadın çiftleşmek, II, 121 bkz. karılmak, katılmak karılmak katılmak karılmak” KARILMAK: karışmak, karılmak KATIG: katı, sert, sıkı, kuvvetli KATIK: katgı, herhangi bir nesneye katılan; sirke, yoğurt gibi tutmaç yemejine katılan nesne KATGI: katı, sert “KATMAK: katmak, karıştırmak; katılaşmak, sert olmak; mihnete ve sıkıntıya düşmek, yorulmak“ YORULMAK: çözülmek. III, 78 bkz. yörmek YÖRMEK: çözmek III, 58, 185 bkz. yorulmak” Şimdi burada yoğunlaşmak derken; yüğürmekten ‘ögür’e ve katmaktan da yorulmak sözcüğüne geldik.

  • Deniz Can

    Deniz Can 4.02.2022

    Kaşgari’de: KOŞLANMAK: koşlunmak iki şey birblrine yakın olmak, öğür kılınmak, hayvan bir araya koşulmak — KOŞMAK: koymak, katmak; türku düzmek, KOŞULMAK: birleşmek, katılmak, tertip edilmek, öğür kılınmak ÖGÜR: koyun, geyik, bağırtlak ku; u, deve, cariye gibi şeylerin toplu bir halde bulunmas ı, bunların sürüsü, bölük — ÖGÜRLENMEK: at sürüsü, aygıra sahip olmak, başka hayvahlar sürü ve bölük hallne gelmek — I, 292 ÖGÜRLÜG: er koyun ve benzerl hayvanlardan sürüsü bulunan adam — I, 152 § ögürlüg adg ır; kısrakları, eşleri bulunan aygır — Cariye kelimesi Kaşgari’de yok Onu da Nişanyan Sözlükte buldum. “Arapça cry kökünden gelen cāriya(t) جارية “dişi hizmetçi, seks kölesi” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça carā جَرَا “aktı, koştu” fiilinin fāˁila(t) vezninde etken fiil sıfatı dişilidir.” Yine Nişanyan da öğür sözcüğünün karşılığı; bağırmak, böğürmek olarak verilmiş.

  • Deniz Can

    Deniz Can 4.02.2022

    Koşmak fiilinin anlamına baktım, iki anlamı var, benim aradığım bir araya getirmek ifadesi denebilecek olan ikinci anlamı. Bunu da: 1-Birlikte iş görmesi için bir şeyi, bir kimseyi başka birinin yanına katmak, arkadaş olarak vermek, 2-Hayvanı çekeceği arabaya, sabana vb.ne bağlamak: Atları arabaya koşmak. 3-Birini, bir işte görevlendirmek: İşe koşmak. olarak açıklamış. Halkımız da buna; “Katmak, karıştırmak : İkisini birbirine koş da götür.” şeklinde katkıda bulunmıuş. (Koşta şeklini ben düzelttim o yüzden koyulaştırdım.) Şimdi burada tüm bu ifadelerde esas olan iki ayrı şeyin bir araya getirilmesi; birbirine katılması diyebiliriz, bu ifade katık yapmak ifadesini de karşılıyor.

  • Deniz Can

    Deniz Can 4.02.2022

    Tüm süt ürünlerinin birlikte ele alınması gerektiğini düşünüyorum, yoğunlaşmak ifadesi yoğurt için geçerliyse peynir için de geçerli olmalı hatta yorgan gibi başka sözcüklerde de bunun ipuçlarını bulmamız gerekir. Yine yoğ ile ilişkisi gibi yağ, yöğ, yüğ gibi sözcüklerle ilişkisine bakılması gerekir. Yoğurt gibi Eren Etimoloji Sözlüğünde bahsedilen diğer Türk lahçelerinde de kullanılan kurut, sığıt, ırkıt, çığıt gibi farklı sözcükler var, yani t ile bitişi bir ürünü tanımlıyor. Yog için Kaşgari’de ölünün hemen ardından ve üç yedi gün boyunca verilen yemek deniyor, TDK Sözlükte ise “Eski Türklerde ölüler için yapılan tören” deniyor ve aralarında fark var. Ortak olan nokta ise, ölenin ardından bir araya gelerek bir eylemin yapılması. Şimdi sizin yazdığınız yüğürmek sözcüğüne baktım; Derleme Sözlüğünde çiftleşmek ve koşmak anlamları taşıyor farklı yörelerde. ...........................

  • Deniz Can

    Deniz Can 4.02.2022

    Sayın Pekel, değerli katkılarınız için çok teşekkür ediyorum. Bunun üzerine biraz çalışmam gerekti. Kaşgari Sözlükte yoğun sözcüğünün karşılığı olarak; yogun, şişkin, kalın denmiş. Yogurguç oklava anlamına geliyor, yogurkan da yorgan. Yogurmak var aynı zamanda yogurtmak var oysa bizim halkımızın dilinde yoğurtmak sözcüğü hiç yok. O gün, yoğun sözcüğü şişkin kalın anlamlarıyla yorganı, yoğun anlamıyla da yoğurdu tanımlıyor olabilir. Bu tüm süt ürünleri için de geçerli ancak ölüm konusundaki yoğunlaşma ifadesi çok içime sinmedi. Çoğalma ifadesi uyabilir sizin açıklamalarınıza ama yoğunlaşma daha çok bir araya gelme, bütün olma ve daha sağlam, güçlü ya da sözlükteki gibi şişkin, kalın olmayı barındırıyor. Ölü bedende tersine bir çözülme dağılma hali var. Burada yoğurdun çözümünde temel ifade yoğunlaşmak olabilir elbette, ben yoğurt konusuna fazla yoğunlaşmadım, yoğunlaşsaydım hala orada olurdum. .....

  • Deniz Can

    Deniz Can 4.02.2022

    Kaan bey yoğunlaşmak olabilir ama bunu çözebilmem için aslında her şeyi bırakıp bu konuya yoğunlaşmam gerekir ki şu sıralar bunu yapmam pek mümkün değil, ancak yüzeysel bakabiliyorum. Bark gibi nasıl dipsiz bir kuyuya düştüysem artık şu sıralar ruhlar aleminde Araf’ta yol bulmaya çalışıyorum, en azından iki ev arasındaki transferi çözdüm. Okumak ve araştırmaktan yazmaya bile fırsat bulamadım, çok şey birikti. Yoğurt konusu da aynı bark gibi çok derin ayrı bir kuyu, belki de tüm sözcükler böyledir. Face’de yaptığınız yorumu gördüm, farklı isimle yazmak paylaşmamın önünde engel haklısınız, ama onun ötesinde hep eleştirdiğim dokunulmazlık zırhına sarılanlarla aynı kefede olmak gibi hissettim bu kez. Eleştirilerim yurtiçiyle de sınırlı kalmamış, herkese çatıyorken doğrusu bu zaten. Saygılar, sevgiler.

  • Mehmet Pekel

    Mehmet Pekel 3.02.2022

    Burada yüğ –ür-mek demek, yoğunlaşmak, çoğalmak, birikmek, sürü olmak anlamını başlatır. Yoğ- yoğun-yoğunlaşmak, yüğ, yüğür- yüğürt-

  • Mehmet Pekel

    Mehmet Pekel 3.02.2022

    TDK sözlüğünde yüğün karşılığı yok. Yürümek anlamında kullanılmış. “Yüğrük at yemini artırır” cümlesinde kullanılmış. Çocukluğum, muğla ili yatağan ilçesi, Yeşil Bağcılar ya da eski adıyla Gibye köyünde geçti.Çok önceleri yerleşik yaşama geçilmiş olsa da hala küçük baş hayvancılığın yapıldığı bir yörük köyü denilebilir. Dağlarda oturan, keçi sürüleri besleyen insanlar vardı, hala vardır. Buralarda çok kullanılan, hemen hemen herkesin anlamını bildiği – şimdilerde herkes biliyor mu bilmem- bir sözcük vardır: Yüğürmek. Yüğürmek, gebe kalmak, gebe bırakmak anlamına gelir ve özellikle küçük baş hayvanlar için kullanılır. Elinde bir iki koyunu keçisi olan koç ya da tekesi olmadığı için koyun ve keçisinden yavru almak isteyen kişiler hayvanını; yüğürmesi için sürüye katar. Kış aylarında sürüye katılan koyun ya da keçiler yüğürür ve baharda yavru verir. Şu sözleri çok duydum: “Bu gün keçiyi sürüye kattım, yüğürünce alacağım.” “Bizim koyun yüğürmüş.” Burada yüğ –ür-mek demek, yoğunlaşmak, çoğ

  • Mehmet Pekel

    Mehmet Pekel 3.02.2022

    Yoğ, sözcüğü bana yoğun, yoğunlaşmak, birikmek, çoğalmak düşüncelerini çağrıştırıyor. Yoğurt da yoğunlaşmış, koyulaşmış süt değil mi? Orada da yoğunma, yoğunlaşma yok mu? Bakterilerin yoğunlaşması, hayata karışma, çoğalma, üreme, yeni bir canlılık oluşturma... yoğ- un yoğ-urt mu acaba? Süte maya katarak sütü yoğunlaştırıyoruz. Hayatı yeniden üretiyoruz. Çocukluğumda, yaşadığım köyde toprak damlarda yaşardı insanlar. Toprak çatı şiddetli yağmurlarda akar. Yatağa, eşyaların üstüne. İnsanlar yoğun yağıştan önce toprak damı yuğar.Damın yuğulması demek çatıdaki toprağın yuğ taşıyla sıkılaştırılması, yoğunlaştırılması işidir. Yuğ taşı iki ucunda delikler olan ağır bir silindirdir.bu deliklere takılan iki sopanın uçları birleştirilerek çekilir. Bu ağır taş toprağı sıkılaştırır, yoğunlaştırır. Şu cümleleri çok duydum: “Yağmur yağmadan damı yuğsak iyi olur.” Baban dam yuğmaya çıktı.” Şimdi o damlar da yuğ taşları da o sözcükleri kullanan insanlar da kalmadı. Yaşadığımı söylüyorum. TDK sözlüğün

  • Mehmet Pekel

    Mehmet Pekel 3.02.2022

    “Yoğurt gibi mucize bir ürünü yaratmış olan atalarımızın ona neden yoğurt dediğini anlamaktan aciz hale gelmişiz ya, çok üzücü. Bu ürüne başkaları sahip çıkmasın da ne yapsın, adını bile anlamlandıramıyorsak eğer. Yoğurmak sözcüğünün anlamı olarak düşünülen eylemin; köylü teyzelerin ocak başına oturup gözleme yaparken görülen hamurun evrilip çevrilip elle özlendirilmesi işlemi olduğunu düşündüm. Yoğurmak bu ise eğer bu çözüme götürmüyor. Burada ya bu fiile biçilen anlam yanlış ya da yoğurdun bu fiille ilişkilendirilmesi, ne yazık ki ne yardan geçerim ne serden durumu var ortada. Onun ötesinde bir anlamı olabilir mi diye düşünen yok belli ki.” Haklısınız sayın Can, bunun ötesinde bir anlamı olmalı. Yoğ, yuğ sözcükleri Eski Türkçede ölüler için yapılan tören anlamına geliyor. Acaba ölüm de bir yoğunlaşma mıdır? Hayata yoğunlaşma mıdır? Yaşama karışma mıdır? Toprak olmak, toprağı sulamak, toprakta erimek, toprakta çürümek yeni böcekler olmak, otlara, bitkilere, ağaçlara karışmak mıdır.

  • kaan arslanoğlu

    kaan arslanoğlu 3.02.2022

    Yoğurt.. yoğun ile bir ilgisi olabilir mi?

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.