Dodge’tan Zırhlı Mercedes’e Diyanet

Dodge’tan Zırhlı Mercedes’e Diyanet

Sitemizin kâğıt hurdacısı, arkeolog yazarı olarak bu hafta eski kitap yığınından elime geçen bir dergiyi sizinle paylaşıyorum; Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi. 1965 yılının Mayıs-Haziran sayısı. Benimle yaşıt. Elimde derginin başka nüshaları yok, kütüphaneye nasıl girmiş bilmiyorum. Annem, benim doğumum nedeniyle almış olabilir mi, ayı da tutuyor çünkü (Haziran). “İlk çocuğumu doğurdum, dur hele, bunun anısına Diyanet’in dergisini alayım, kenara koyayım, hatıra olsun” demiş midir? Zannetmiyorum. Artık neyse ne. Tevafuk deyip geçelim.

Merak edenler için, dergideki yazılar hakkında yorumlarda daha fazla bilgi verebilirim, şimdilik kalabalık yapmasın ama iki yazıdan bahsetmeden geçmeyeyim. Birincisi, “İslâm’da Bâtıl İnanışın Yeri Yoktur” başlıklı olanı. Burada her Müslümanın kaçınması şart olan bâtıl ve bozucu inanışlar sayılıyor; “baykuş ötmesi, köpek uluması, önünden kedi, köpek, tavşan geçmesi, elden sabun, makas, maşa alınmasının uğursuz olduğuna inanmak; çaput bağlama, muska yazma, cin derdirmek, sihir, büyü yapmak, yatırların niyetine kurban kesmek, başlarında namaz kılmak, güneş ve ay tutulmasında dümbelek çalmak, cenaze çıkan eve ışık koymak, loğusa kadınlara kırmızı elbiseler giydirmek, iki bayram arasında nikâh yapılmayacağına inanmak, kapı eşiklerine nal, tabak çakmak, köpek başı iskeleti asmak, çocukların omuz başlarına nazar boncuğu ve iğde dalından yapılma boğurdak tâbir olunan şeyleri asmak, bakla dökmek, remil atmak, akşam vakti bir hacet bitirmenin, Cuma günü yola çıkmanın, Salı günü çamaşır yıkamanın uğursuzluğuna inanmak, bir dededen medet ummak, onun adına bir şeyler adamak, bir şeyhe bağlanmak, onu Allah ile kendi arasında rabıta telâkki etmek, onun artığından ve tükrüğünden, abdest ve gusül sularından yemek, içmek, ölmüşlerin mezarı başına mum yakmak, tavukların ve pis hayvanların su içtikleri mikroplu pis kaplardan hasta çocukların yüzlerini yıkamak, kurşun eritmek, kor söndürmek” ve birkaç şey daha sayıyor ve uyarıda bulunuyor yazar “Bunlardan sakınmaklığımız zaruridir”. Ha, demek ki yapan o zaman da çok, sorun yaygın ve mücadele ediliyor, uyarıda bulunuluyor bu nedenle.

Bu yazıdan birkaç sayfa sonra ise başlık şöyle “İslâm Dini İçin Reform Bahis Konusu Olamaz”. Yazıda “… bilimsel araştırmalar ve buluşlar ile paralel olarak biz Müslümanların da dinsel anlayışımızda zamanın îcablarına cevap verecek bir gelişme ve genişleme elbette gereklidir. Din adamlarımızın, dîne hizmet etmekle görevli “Hayrat Hademesinin” idrâk ve anlayışında, bilim yoluyla bir REFORM yapmaklığın zamanı çoktan gelmiş ve geçmiştir… gerçek durumumuzun yüz ağartıcı olmadığını bütün çıplaklığı ile görürüz. Geri kalmış bir ülke olduğumuzu anlarız… Bu durumdan… kurtulmak… gerekirse… seçilmiş bir içtihad müessesesi veya içtihad heyeti, bin yıl önce Bağdad’ın kapatılan içtihad kapısını tekrar açmalı ve “Zamanın değişmesinden dolayı değişecek hükümler” işini çözmelidir.” deniyor. Dergideki yazı konuları kabaca şunlar; “İstanbul’un fethi, bâtıl inanışlar, Müslümanlar kin tutmaz, İslam deforme olmadı ki reform olsun, Deniz Kuvvetlerine destek için bağış kampanyası, diş dolgusu ve kaplaması gusle mâni değildir, hayvanlarda sun’i tohumlama ve eneme dinen mahzurlu değildir, köyün üç büyük önderi imam-öğretmen-muhtar işbirliğinin büyük faydaları” vs. Elli yıl önce de aynı sorunlarla cebelleşen ve çözüm üretmeye çalışan, ancak 1000 yıldır hâlâ bunu gerçekleştirmeye bir türlü yanaşmayan bir coğrafya. İçtihat kapısını açmak için kafasını vura vura ziyan olmuş niceleri, oysaki itmek yerine, çekince açılacak olan o meşhur içtihat kapısı… Yapacak bir şey yok. Yıkımı yaşayacağız bir şekilde.

 

Kolordu komutanı, rahat görev yapabilmesi için müftüye bir makam aracı verdi

Kolordu Komutanımız Tümgeneral Semih Sancar, başarı ile yürütmekte olduğu görevini rahat yapabilmesi için Müftümüz Burhanettin Babayakalı’ya bir makam aracı vermiştir.

Dodge marka olan makam aracı sembolik bir rakam karşılığında Müftülük emrine armağan edilmiştir. Müftü, aracı Kur’ân Kurslarının murakabesi ve köylerde seminerler tertibi işlerinde kullanacaktır. Türkiye’de bir müftünün ilk defa makam aracına sahip olduğu yer olan Çorlu, Sancar’ın şahsında Müftülüğe daha önce de kıymetli armağanlar almıştır.

Sancar’ın tutumu saygı ile izlenmektedir.

(Çorlu Gazetesi; 7/4/1965 )

 

Millî Mücadele yıllarında din adamlarımızın başarılı çalışmaları

Din görevlisi olarak Millî Mücadele yıllarında büyük yararlılıklar gösteren büyüklerimizi tanıtmaya çalışacağız. Böylece hem bu büyüklerimizi rahmetle anacağız ve hem de neler yaptıklarını öğreneceğiz.

Bu tanıtmayı yaparken, hakkında bilgi edinebildiğimiz kimseyi ilk çıkacak sayıya alacağız. Ayrıca özel bir tasnif yapılmıyacak.

Bu sayımızda eski Refahiye Müftüsü merhum Şevki Yurtbaşı’nı bulacaksınız.

Şevki Efendi, 1296 tarihinde Refahiye’de doğmuştur. Babası o zamanın kadılarından Hasan Ağa’dır.

Refahiye’de medrese tahsilini bitirdikten sonra Kayseriye gelmiş orada da tahsiline devam etmiştir. Buradan İstanbul’a geçmiş, Süleymaniye’de Ödemişli Mustafendi adındaki meşhur hocanın derslerine 3 yıl devam etmiştir. Ve alüyyül âlâ olarak icazetname almış, şeyhülislâm imtihanını kazanmıştır. Daha sonra Refahiye’ye gelerek bir medrese açmış bir süre ders okutmuştur. Sonra Kuruçay Müftülüğüne tâyin edilmiştir.

Bilâhare Millî Mücadelede fetvâ hocası olarak Sivas Kongresine davet edilmiş, 45 gün süren Sivas Kongresinin bitiminde tekrar Refahiye kazasına gelerek şer’iye kadılığına tâyin edilmiş, şer’iye kadısı iken Refahiye kaymakam vekâletinde de (Koçkiri) bu mühim vazifeyi deruhte etmiştir.

Refahiye’de şer’iye kadılığından sonra Şebinkarahisar ağır cezasına mahkeme âzalığına getirilmiş ve sonra Zara hâkimliğine atanmıştır.

Çeşitli yerlerde hâkimlikten sonra bir ara Refahiye’de avukatlık yapmıştıer. 1935-1936 yıllarında Kuruçay Müftülüğüne tâyin edilmiştir. İki yıl bu yerde müftülük görevini ifa ettikten sonra Refahiye Encümen Âzalığına seçilmiştir. 1937’de Refahiye Müftülüğüne tâyin edilmiştir. 1949 yılına kadar bu yer müftülüğünü yapmakta iken hayata göz yummuştur. Allah rahmet eylesin.

Aşağıda, Atatürk’ün bu değerli müftümüze çektiği takdir edici bir telgrafını aynen okurlarımıza sunuyoruz :

Numara : 8 Mahreci : Refahiye

Kuruçay Müftüsü Şevki Efendiye

12/7/336

Devamlı ve kıymettar hidemât ve mesâî-i vataniyenize muttali oldum. Husûsât-ı mezkûra zât-ı âlinize karşı beslediğim hüsn-i teveccühü tezyîd etmiştir. Muhtâc-ı tenvir olan ahâlinin irşâdâtı hususunda da mesâ-i âlîlerinin bî-dirîğ buyurulmasını rica ederim.

Büyük Millet Meclisi Reisi

Mustafa Kemal

2 Kânunuevvel 926


Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, Dînî – Ahlâkî – Edebî – Meslekî Aylık Dergi, 4. Cilt, 5-6. Sayılar, Mayıs – Haziran 1965. Ayyıldız Matbaası, Yenişehir – Ankara – 12 87 99, 1965. Fiyatı : 75 Kuruş

 

Hazırlayan: Mehmet Harma


  • arif yavuz aksoy

    arif yavuz aksoy 03.05.2017

    1. Sümer medeniyetinin Türkler ile alakasını kesin olarak kanıtlayabiliyo muymuş saymayın zelyut? 2. Eski Mısır'dan etkilenmiş Semitik inanç formlarında ve Mezopotamya'nın Semitik medeniyetlerinde tanrı, divinite, ilahi kudret falan yok muymuş? saymayın zelyut'a bunları da sormak lazım hocam. a.y.a. osur osur ipe diz eylemine, alevicilik ve türkçülük fanatiklerine ve kör imanlılık hallerine hep karşı dursss

  • Mehmet Harma

    Mehmet Harma 03.05.2017

    Rıza Zelyut; "İslam dini içinde ortaya çıkan Allah kavramının tarihi 1400 sene... Türk milletinin Tanrısı’nın tarihi en az 5000 yıl... Bilmeyenlere, Sümer metinlerinde Tanrı kavramının geçtiğini hatırlatalım. Demek ki bizim Tanrı’mız, Allah’tan 3 bin yıl daha önce biliniyordu ve benimsenmişti. O dönemde Araplar putlara tapıyordu. Yani Allah’tan habersizdiler..." http://www.aydinlik.com.tr/kose-yazilari/riza-zelyut/2017-mayis/erdogan-in-alkis-cavusu

  • mehmet harma

    mehmet harma 02.05.2017

    "Fatih Çarşamba'dan mehmet hoca efendi buyurdular; din deforme olmamıştır yani yamulmamıştır, yamulan ona inananlardır. Dolayısıyla inananları reforme etmek yani boya-kaportaya almak lazımdır, yoksa din çok iyidir." Dincilerin inanmamızı istediği argüman budur değerli editörüm. Sn. Cemal Öztürk'e katılmakla beraber, ezber bozan ilahiyatçı hocalar, bu işlere kafa yoranlar hiç de az değil ama masif granit kitleyi etkilemek çok kolay değil. Yaşar Nuri Öztürk hocayı bile kanser ettiler kahrından. Acar kardeşimiz de, çok kurcalama bozarsın diyor. Reformist adnan hoca, badeci hocaları ve fetoşu görünce haksız değil. Kitle neye inanacak, kafası karışık. Yaratıcıya? dine? peygambere? Sorun burda.

  • Acar

    Acar 02.05.2017

    İslamda reform olur desek bir türlü olmaz desek başka türlü. Reform olur dense iyi mi olur bilemedim zira mevcut kitlenin reform diye ne yumurtlayacağı da bilinmez, daha da beter ederler gibime geliyor. Bundan beter ne olur demeyin, beterin beteri var demiş atalarımız... Çok da kurcalamasınlar, alıştık gibi :) eyi böyle İmza:üç kulhu bir elham bilip dinden ahkam kesen bir vatandaş

  • CEMAL ÖZTÜRK

    CEMAL ÖZTÜRK 02.05.2017

    Diyanet mensuplarında ve ilahiyatçı hocalarda genel olarak belli ezberler yerleşmiştir. Bu peşin hükümleri kırmak kolay değil elbette. Bunlardan biri de "İslamda reform olmaz" anlayışıdır. Bir kere bütün kutsal kitaplar ve tarih zamanın penceresinden yeniden okunur ya da okunması zorunludur. Bunu yapmadığınız zaman yüzyılların birikimini heba etmiş olursunuz. Mesela, her peygamberin ( din kurucusunun) ardından mutlaka sonradan çok sayıda mezhep doğar. Bu biraz da iyi niyetle yapılan bir indirgemeci mantıktır. Asıl bu indirgemeci zihniyetin kendi çağının dar bakış açısıyla sınırlı olduğunu nedense herkes gözardı eder çünkü bunu geçiştirmek daha kolay bir yoldur.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 02.05.2017

    Dinde reform olmaz deniyor, alttaki yazıda ise reform ve reformun gerekliliği anlatılıyor. Ben mi yanlış anladım? Konuya mehmet hoca efendimiz bir açıklık getirse :)

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.