Hayvanlar için yarattığımız cehennemde İNSANLAR DÜZGÜN YAŞAYAMAZ

Hayvanlar için yarattığımız cehennemde İNSANLAR DÜZGÜN YAŞAYAMAZ

Tabii, bunu okuyanlar haklı olarak şunu söyleyecektir: "İnsanların da milyarlarcası cehennemde yaşamıyor mu?" Yarım teneke su için altı saat sıra bekleyenler, çamur içinde yaşayanlar, tedavisi yapılamayanlar, suyun denize taşıdığı topraklarını yitirenler, köle işçi olarak çalıştırılanlar, sürekli dayak yiyenler ve daha neler, neler. Ne var ki bu iki konu bağlantılıdır ve her ikisi de güçlü olanların sonsuz istismarına ve zorbalığına dayanır.

İnsan, eline geçen her şeyi kendi çıkarı için kullanan bir mahluktur. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sonuna kadar istismar ettiği gibi, hayvanları ve insanları da sonuna kadar kullanır ve öldürür. Kölelik düzeni tarih öncesinden 1800'lü yıllara kadar devam etmiş, insanlığın son 7.000 yılının 6.850'sinde, yani % 97.85'i resmi kölelik düzeni içinde geçmiştir. Geri kalan % 2.15'inde de kölelik fiilen devam etmektedir. Adam başı 1.5 metrekare yer düşen koğuşlarda çalışıp aynı yerde çalıştırılan köle işçiler, batakhanelere ve tarlalara ve dahi cephelere sürülen kadın ve çocuklar günümüzde de çok büyük sorundur.

İnsanlığın en büyük yalanı, kainatın kendi istifadesi için yaratılmış olmasıdır. Bu, her türlü alçakça istismarın ideolojik gerekçesidir.

Gelelim hayvanlara. Her görüldüğü yerde öldürülen ve "av hayvanı" gibi inanılmaz bir isimle adlandırılan canlılar. Böyle şey olur mu? Ağıllara tıkılıp mezbahada birbirinin gözü önünde kesilen hayvanlar ki, her şeyi anlarlar, acı çekerler. Doğduğunda birbirlerinden ayrılan buzağı ve anneleri, ki ağlayarak ayrılırlar. Keza hayvanlar çok sevdikleri arkadaşlarından da zorla ayrılırlar. Hayvanlar insanlar kadar, hatta çoğu zaman çok daha duygusal mahluklardır ve akıl yürütme kapasiteleri de sanılanın çok üzerindedir. Ayrıca deneyler için zehirlenen, vücutlarına mikrop yerleştirilen, acılar içinde kıvranan milyonlarca hayvana ne demeli. Bunu yapanlar toplama kamplarında insanları da canlı, canlı kesip biçtiler. Ve sadece rengi veya cinsiyeti farklı olduğu için yumurtadan çıktıktan sonra canlı olarak çöpe atılan, alt alta, üst üste yığılıp ölen milyarlarca civcivin durumu insanlığa ne kadar da çok yarışıyor. Bundan öte cehennem olur mu?

Öte yandan, bazı şanslı hayvanlar insanların himayesi altında mutlu yaşayabiliyorlar ama onların çoğunluğunu teşkil eden kedi ve köpekler de et yiyor. Atlar bu konuda en iyisi. Sadece bitkiyle besleniyor.

(Şuraya not edeyim ki, elim kırılsaydı... ben on yıl avcılık, elli yıldan fazla da balıkçılık yapmış bir omnivorum, değişmek isterim, değişemem.)

İşte, yaratmış olduğumuz ve giderek endüstrileşen cehennemde biz de mutlu olamayız. Hiç gün yüzü görmeden, stres azaltıcı, tüy dökücü, hızlı büyütücü, antibiyotik vs. ilaç ve hormonlarla yetiştirilip 40 günde kesilen hayvanlar sanki bizi bin bir yolla etkilemiyor mu sanıyorsunuz. Sopalanarak mezbahaya sürüklenen, zincirle asılıp bayram kurbanı olarak katledilen hayvanların salgıladıkları dehşet hormonlarını pekala yiyoruz. İnsana veya hayvana, bir yerde zulüm varsa, ona gözlerimizi kapayınca mutlu olmak mümkün mü? Evet, bazıları için mümkün, hatta bu zulmü bizzat yapıyor veya destekliyorlar.

Tabiatın düzeni güçlünün zayıfı öldürüp yemesi üzerine kurulmuş. Bundan kurtuluş yok. Ama, hiç değilse vahşeti azaltmanın bin bir yolu var, yeter ki ölümü endüstrileşmiş bir iş olmaktan çıkaralım. Ne var ki o zaman da köfte işinde kazanç azalıyor. Gerçi ona gelinceye kadar da yapılacak çok iş var. İnsanların ezici çoğunluğu hala bir hayvan görünce hemen öldürmeye çalışıyor. Bari tabiatta onlara ayırdığımız korumalı bölgeleri gerçekten korusak. O da bizde yok.

Mehmet Tanju Akad

Editörün Notu: Yazının resmi içerikle uyumsuz, biliyoruz. Kasten öyle seçtik. Konu üzücü ve neredeyse çözümsüz. Hiç değilse içerikle uyumlu bir resme bakmayalım dedik. Katlanmak güç.  


  • Cemal Öztürk

    Cemal Öztürk 28.10.2017

    "Her şey insan icin" diyen ve insanı kutsayan bir uygarlığı görünmez bir ağırlık olarak taşıyoruz sırtımızda. Dinde, ahlakta, hukukta ve siyasette yeni bakış açılarına ihtiyacımız var. Kök inançlarda ve değerlerde yeni açılımlar şart oldu. Dünyada madem bizm de icinde yer aldığımız bir ekosistem varsa, ekonomi ve eğitimi de ona uygun yapmak zorundayız. Artık tek başına ne bireylerin Ne de ulusal devletlerin bazı şeylere gücü yetmiyor. Uluslarüstü bir kamu gücünün yani birleşmiş milletlerin yeniden yapılanması ve yeni bir dünya için de yeni bir rönesansa ihtiyacımız var.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.