Mehmet Tanju Akad’dan 5 Kısa Yazı

Mehmet Tanju Akad’dan 5 Kısa Yazı

Hoca’nın her dediğine elbette katılmamakla beraber, yüksek bilgi birikimi, önemli deneyimleri ve sıradışı zekası nedeniyle yazılarını zihin açıcı görmekteyiz. Yanlış da bulsanız yabana atmamak gerek. İşte ondan yine bir derleme. Sonuna kadar okuma sabrı gösterdikten sonra atış serbest. Tabii tartışmak daha iyisi.

 

İktidar ümidi ve isteği olmayan CHP

NİÇİN MUHALEFET DE OLAMAZ ve

İŞBİRLİKÇİLİKTEN asla vazgeçmez.

Türkiye'de mevcut muhalefet (ayrıca tanımlanmalı) kendisine yeni bir yol çizecek veya sürünerek yok olacaktır. Herkesin bunu düşünmesi için zaman gelmiştir. CHP ile olmuyor. Olmaz. Bin yıl geçse olmaz. Bu parti sadece muhalefetmiş gibi yapmaya devam eder. İktidarların yedeğinde sürüklenip durur. İğneli fıçıdır, dipsiz kuyudur. Bizim gibi bağımsızları da baskı altına almaya çalışır. "Bize oy vermezseniz AKP'lisiniz" diye çamur atarak çirkinleşir. Muharreme oy verdik vermesine ama daha vermeden bin pişman olduk. Samimi muhalif unsurlarla köprüleri atmak istemedik. Ne küfürlerini, kıvırtmalarını işittik, CHP ve ülkemiz adına utandık ama onlar en ufak bir utanma belirtisi göstermediler. Zaten politikaları kıvırtma üzerineydi. Ezelden ebede kıvırtırlar.

(1) Benim gibi milyonlarca kişi CHP'ye değil (zinhar, Tanrı bu olasılıktan korusun), ortak başkan adayına oy verdi, sırf muhalefet olsun diye.

 (2) CHP'nin kazanma ihtimali olsa, ona da oy vermeyecek çok kişi var ayrıca. Kazanmayacağını bildikleri için, gene, sırf AKP'ye karşı biraz denge olsun diye verdiler. CHP iktidarı olacak şey değildir elbette ama şayet bu olasılık ciddiye binerse bir kısım seçmen hemen vazgeçer. Herkes o kadar da saf değil yani.

(3) CHP zaten iktidar olmak istemez, olacak olsa da mutlaka bunu kendisi engeller. Kendi adaylarını da engelledikleri bir yana.

(4) Zaten istese de iktidar olamaz, kimse şahsiyetsizleri takmaz.

(5) Seçimi silme kazansa bile iktidar olamaz, bunu beceremez, sadece kullanılması yeni bir boyut kazanır. Ülke için de felaket olur.

(6) CHP ülkenin başındaki en büyük derttir, çünkü muhalefetin önünde bir barajdır. CHP yıkılmadan AKP'ye alternatif çıkmaz, çıkamaz. Milyonlarca yurtseveri tutan bir tuzak olarak da görebiliriz.

(7) Bunları bilmeyen, bilmek istemeyen, kendisini aldatan bir kesim, işbirlikçi ve yağmacı CHP'lilerin arkasında figüranlık yapar, oy verir.

(8) CHP, ABD ve Avrupa tarafından en sıkı denetlenen partidir.

(9) CHP birçok kritik dönemeçte AKP'nin önünü açmıştır.

(10) CHP ve AKP çok uyumlu çalışan bir ikilidir. Aralarındaki işbirliğini öncelikle AKP bozmaz. Böyle muhalefetle daima iktidardadır.

(11) CHP dünyanın en anti-demokratik partisidir. Her dönemde ümitle yola çıkan parti içi muhalefet grupları ketenpereye getirilip harcanır. Biz bu grupları uyarırız ama umutlarını da çok kırmak istemeyiz. Sonuçta her seferinde dediğimiz olur. Bunlar çırak çıkar. Zaten gruplar homojen de değildir ve aralarında güven ve dayanışma olmadığı için çabuk pes ederler. Zaten aralarına genel merkezin ajanları sızmıştır.

(12) CHP'nin hiçbir söylediğine güvenilmez.

(13) CHP'nin saf tabanı başını kuma gömmüştür. Gerçekleri görmek istemez. Söylerseniz huzuru kaçar. Size kızar. Çakalları ise arkanızdan pislik yapar.

(14) CHP'de her şey önce kapalı kapılar arkasında kararlaştırılır, sonra uygulanır. Tek bir kararın bile demokratik süreçten çıkmasına olanak yoktur.

(15) CHP'nin bu kadar kötü olamayacağını düşünenler vardır. Onların gözleri ve zihinleri bağlıdır.

(16) CHP'yi kimlerin yönettiğini kimse tam bilemez.

Bu partinin varlığı Türkiye'nin en büyük talihsizliğidir. Hiçbir zaman düzelme şansı yoktur ama bu şans sanki varmış da, sanki biz bunu zayıflatıyormuşuz gibi üzerimize hücum edilir. Biz de, sırf yurtsever CHP'liler ile aramızdaki köprüler tam atılmasın diye, sanki bu parti ülkenin önündeki en büyük sorun değilmiş gibi idare etmeye çalışırız. Elli yıldır aynı oyunu oynamaktan bıktık usandık. Ne derseniz deyin. Artık bunları küstürmemek için idare etmeye çalışmamalıyız. Elimizden gelen her yerde karşılarında olmalıyız. Onlar değişmez.

 

SOSYAL KONULAR

Sosyal konularda laf bol. Eğlenceli bile diyebiliriz. At atabildiğin kadar. Zaten % 90'ı harbi palavra. % 10'u ise gerçekle karışık palavra. Fen adamları da atarlar ama onlar için hayat uydurmasyonu sürdürmelerine o kadar müsait değil. Foyaları daha çabuk meydana çıkar. 26 yıldır karıncaları tetkik eden bir tanıdığım var. "Peki ne öğrendin bu kadar zamanda?" diye sordum. "Bazı türler diğerlerinden farklı, peki sen 52 yıldır insanlar hakkında ne öğrendin?" diye yanıt verdi. "Eee! dedim, zaman kazanmak için eee leri uzatırken. "Ben de bazı insanların diğerlerinden farklı olduğunu öğrendim" diye aklım sıra espri yaptım. "Demek ikimiz de de aynı yerdeyiz, üstelik ben bu noktaya senin yarı sürende ulaştım" diye yapıştırdı. Fen alimleri biz sosyal konularla uğraşan fakirleri her zaman köşeye yapıştırabilir. Sonuçta onlar somut bilgiyle uğraşıyor, biz toplumların karmakarışık görüntülerinde yolumuzu şaşırıyoruz. Zaten adı üzerinde: fen bilimleri ve sosyal konular. Sosyal bilim diye bir şey olmaz. Geçmiş olayları ve nedenlerini inceleyebilirisiniz ama her durum tektir ve geçmişin sisleri arasında yitip gitmiştir. Bu nedenle sosyal konularda asla bilim olamaz. Hele siyasette hiç olamaz. Siyaset insan tercihleriyle ilgilidir ve asla iki kez aynı ölçüye gelmez. Ama nedense fenciler sosyal alana da karışıyorlar. Bence mahzuru yok. Burası onlar için bedava atış alanı, neden katılmasınlar ki. İşin kolay tarafı caziptir. Bilim ölçüm ve hassaslık gerektirir. Topluma ait değişkenleri tespit etmek ve ölçmek kolay değildir. Zaten hata yapmışsan tekrar ölçemezsin. Doğru ölçmüşsen ölçmüşsündür. Tekrarı yok bunun. Ayrıca ölçtüğünün doğruluğunu da asla sınayamazsın. İkinci sefer ölçtüğün her neyse, değişmiştir. Daha da önemlisi, doğru değişkenleri tespit edip etmediğine de asla emin olamazsın. Belki çok başka faktörler etkilidir ve sen bunları göremiyorsundur. Bu zorluklar fen bilimlerinde de var ama onlar istedikleri kadar dönüp bakabilirler. Biz sadece geçmiş insanların çoğu hatalı izlenimlerinden, uçuk teorilerinden uyduruk sonuçlar çıkarmaya çalışırız.

.....

Yukarıda değindiğimiz tüm unsurların yanı sıra, insan beyni kandırılmaya, yönlendirmeye çok hazırdır. Manipüle edilir. Korkuları, hırsları, özlemleri, çıkarları, zaafları üzerinden algıları ve düşünme süreçleri yönetilir. Bu kadar zorken laf etmek ve on kez düşünüp bir kez konuşmak gerekirken, toplumla ilgili bu kadar çok laf edilmesi gerçekten şaşırtıcıdır. Kardeşim, hiç değilse toplumları etkileyen temel faktörler, uzun vadeli eğilimler vs. üzerinde ne okudum, ne düşündün ki o kadar kolay atıyorsun. Ahha! atmak. "Bu serbest değil mi arkadaş, istediğim gibi atarım"diyor. Bilgi kirliliğinde boğulmamak için seçici olmayı öğrenmek gerekir. Tabii, seçici olanlar için çözüm var mı? Yok. Bataklıkta temiz bir çayırlık bulsan, bu seni sivrisineklerden kurtarmaz ama gene de hiç yoktan iyidir. Oraya yerleşip drenaja başlayabilir, alanını genişletir, sonra çayırları birbirine bağlayarak daha geniş alanlar yaratabilirsin. Önce seçici olmak, sorgulamak gerekir. Palavraları anlamak o kadar da zor değil, akıl gözünü açık tutabilirsen.

 

AĞLAMAK SİYASİ İFLASI KABUL ETMEKTİR

Muhalefetin sürekli ağlamasından son derece rahatsızım. Bu zırlaklık iktidara yarıyor, muhalefetten korkusu kalmıyor. Buna karşın ülkeye zarar veriyor çünkü iktidar uzlaşıcı çözümlere gitme baskısı duymuyor. Kişi olarak, ağlak zoptiriklerle birlikte görünme olasılığından fena halde çekiniyorum. Bunun yerine köşemde oturup kendi işime bakarım. Yani bu kadar ağlanmaz. Bu hastalıklı bir ruh halidir. Bu halinizle iktidarı eleştirip, iyiye mi yönlendireceksiniz. Laf yapıştırdığınızı sanarak sadece kendinizi tatmin ediyorsunuz. O laflar aslında sizin kendinize yapışıyor. İnsan tabiatı bu kadar ağlayana saygı duymaz, tam tersine onları küçümser ve uzaklaşır.  Nitekim olan da budur. Her seçimden sonra, her hükümet kuruluşunda, her kanun değişikliğinde, önemli önemsiz her olayda ağlıyor, ağlıyor, bağırıyorsunuz. Bundan bir şey mi çıkacak sanıyorsunuz. AKP bir hedefe ve programa sahip, bunu iyi kötü uyguluyor. Siyaset yapıyor. Yapamayanlar ağlıyor. Durum bundan ibarettir vesselam. Yok cumhuriyet bitmişmiş, yok padişahlık gelmişmiş, şu, bu. Bu kadar abartırsan kimse seni dinlemez. Muhalefetin biraz ağırlığı olmalı. Bunu gözyaşı seli içerisinde kanalizasyona akıtmayın. Ayrıca yetti yani. Mustafa Kemal'i hatırlayın. Üslubunu hatırlayın. Hiç ağladığını duydunuz mu? Bari savunduğunuzu iddia ettiğiniz bu büyük adama layık olmaya çalışın.

 

12 Temel Neden

MUHALEFETİN SEFALETİ

Türkiye'de doğru dürüst bir muhalefet yok diyoruz. Öncelikle, bu doğru mu? Muhalefet gerçekten yok mu? Aslında bir değil bin muhalefet var ama bölük pörçük perakende itirazlar, protestolar. Hepsi sürekli yalpalıyor, yalpalatılıyor. Muhalefeti tutarlı olmayan, karşı görüşlerin tartışmaya ağırlık koyamadığı bir ülkede, kural olarak işler iyi gitmez. Öncelikle, toplumsal uzlaşma işlemez, bu çerçevede bazı kesimlerin tepkisi artar. Ama bu genel kural, dışarıdan yönlendirilen etnik ayrılıkçılar dışında, bizde geçerli gibi görünmüyor. Sürekli bağırıp çağıran kesimler ağırlığını artıramıyor, hatta tabanını yitiriyor. Ayrıca, çoğu ülkede, iktidarın nimetlerini paylaşan kesimler arasındaki gerilim de artar. Ancak bu da bizde pek olmuyor gibi. Hani, adeta "uzlaşmayı kim takar, biz işimize bakalım" vaziyeti var. Her halükarda, elbet her şeyi açıklamak mümkün değildir ve ayrıca muhalefet illa başarılı olacak diye bir koşul yoktur. Başarısızlık da hayatın bir parçasıdır ve sürekli olabilir. Sadece bazı gözlemler yapıyoruz. (Önem sırasına değil, aklıma geliş sırasına göre.) Bunların dışında daha sayısız faktör var elbette.

(1) Muhalif unsurlar siyaset yapmasını bilmiyor. Yaptıkları herhangi bir işin sonuçlarını öngöremiyorlar. Siyaset yapmanın yollarından bihaberler. Aslında bu işin cahili desek, başka söze gerek yok. Amaçları gerçekçi midir, amaçlarla araçlar arasında nasıl denge kurulur? Bunları bilemiyorlar. Keza, siyasi çizgi nedir, nasıl tayin edilir, siyasetin yolları, araçları nedir, araçlar nasıl seçilir, nasıl geliştirilir, ara hedefler nasıl belirlenir, ana hedefle nasıl bağlantı kurulur, gelişmeler nasıl değerlendirilir, sürekli ayarlamalar nasıl yapılır vs. Keza, ne zaman esneklik, ne zaman ısrar? Bunları bilen yok değil gerçi ama onların bir kısmı da muhalefeti manipüle etmek için uğraşıyorlar. Muhalefet ilkel ve dağınık tutuluyor, kolayca dolduruşa getiriliyor.

(2) Hırslarına mağlup olan, havuç ve sopa ile yönlendirilen insanları, hiçbir akıl iyiye yönlendiremez. Nüfusun akıllı kesimi çaresiz kenarda bekler durur.

(3) Muhalif unsurlar birbirlerine, iktidara olduklarından daha fazla muhalif. Yan yana gelmeleri olanaksız. Örneğin etnik ayrılıkçı bir grupla bırakın siyaseten yan yana durmayı, siyasi diyalog kurmayı bile düşünmek mümkün değildir. Tabii, komşularımız var, insani ilişkilerimiz ayrıdır, siyasetle karıştırmamalı, yüz yüze bakamayacak hale gelmemeliyiz.

(4) Muhalefet iradesi göründüğünden zayıftır. Örneğin CHP'nin merkez kadroları muhalefeti söndürmek için ellerinden geleni yapmaktadır.

(5) Türkiye'de kimin neye muhalif olduğu belli değildir. Birçok uğursuz kendilerini başka kisveler altında gizleyerek siyaset yapar. Zamanla bunlardan bir kısmını öğrendik. Örneğin, şayet "demokrasi" lafını dilinden düşürmüyorsa, büyük olasılıkla etnikçi veya sivil toplumcu bir işbirlikçidir. Aşırı saf da olabilir küçük bir ihtimalle. Muhalif olduğu ise iktidar değil, Türkiye'nin birliği ve egemenliğidir ama bunu açıkça söyleyemedikleri için iktidara çatıyormuş gibi yapıp ülkeye zarar vermeye çalışırlar. Ya da marjinal unsurların arasına karışıp "halkların birliği" gibi laflarla insanları birbirlerine düşürmeye çalışırlar.

(6) Türkiye'nin siyasi yapısı içerisinde iyi ve dürüst insanların barınmaları çok zor. Öncelikle, bir siyasi partiye veya gruba gittikleri zaman (şayet giderlerse), öncelikle işlerin dışında tutulurlar ve iç çevreye girip onların düzenbazlıklarına karışmadıkları takdirde, onlarla sadece kullanılmak için temas kurulur. Biraz etrafı kurcalayanlar tecrit edilip uzaklaştırılır, ısrar ederlerse atılırlar. Zaten atılmayanlar da bir süre sonra kullanıldıklarını görüp kendileri uzaklaşırlar. Bu sağda ve solda fark etmez. İlk heves çabuk geçer, sonra ya çakal olur, ya da uzakta tutulur.

(7) Siyasetimizin başlangıcında İttihatçılar ve İtilafçılar olduğu için komitacılık ve işbirlikçilik geleneği sağda ve solda her gruba sızmıştır.

(8) Siyasetimizin gerçek tarihi karanlıktır. Dış güçlerin siyasetimizi nasıl yönlendirdikleri konusunda birçok araştırma ve yayın olmasına rağmen, sanki bunlar geçmişe ait şeylermiş gibi her cari durumda, örneğin seçim ortamlarında görmezden gelinir. Kaldı ki geçmiş yönlendirmeler de tam  bilinmez. Siyasetimiz nasıl dejenere edildi, hangi araçlar kullanıldı. Bunları inceleyen yayınlar pek okunmaz.

(9) Siyasetimizin bir başka olumsuz yanı da taklit olmasıdır. Birçok grup batı teorilerini alıp buraya uydurmaya çalışır. Alakası bile olmaz. Örneğin Marksist tahlil araçları bizdeki durumlara herhangi bir açıklama sağlamaz, başka toplumlara, başka çağlara ait kavramlar bize uymaz. Örneğin her baskı faşizm değildir vs.

(10) Bizde siyasetçilerin çoğu toplumu tahlil zahmetine girmez. Ezberden konuşur. Kentleşmenin, ulaşımın, iletişimin, dış ilişkilerin, kültür alışverişlerinin yarattığı etki ve tepkileri inceleyen kaç siyasetçi tanıyorsunuz.

(11) Başarının illa bir yolu olduğu, olması ve bulunması gerektiği gibi yanlış bir fikir var. Herkes her zaman başarılı olamaz. Bu eşyanın tabiatına aykırı. Herkes aynı kıstaslarla mücadeleye girerse birçok başarısızlık olacaktır. Örneğin lige katılıp da birinci olmayan her takıma başarısız mı diyeceğiz, hedef şampiyonluk olduğuna göre. Kimi takım için ligde kalmak, bir diğeri için başka şampiyonalara katılmanın yolunu açmak, kimisi için taraftarını memnun etmek başarıdır. Ayrıca farklı ligler var. Siyasette de bazen yerel sorunlara yararlı olmak yeterli başarıdır. Bazen de yönetimi bir konuda desteklemek veya hatadan döndürmek başarıdır. Bazen bir koalisyonu kurabilmek başarıdır.

(12) Lidere biat anlayışı, kurumların işleyişini baltalıyor. Lideri memnun etmek, en azından idare edip düşmanlığını çekmemek grupların temel amacı haline geliyor. Keza "az olsun, benim olsun" ve "çatışma çıkartıp tabanımızı kemikleştirelim" gibi anlayışlar da sık sık görülüyor.

.....

İşte devam edip yüz madde daha sayabiliriz ama tek yazı limitine geldik. Elli küsur yıldır gözlüyoruz. Neler yaşadık, neler gördük. Bunlar kitaplardan değil deneylerden süzülmüş şeylerdir. Kısmet olursa devam ederiz.

 

Hepimizin düşebildiği

"BAĞZI" TEMEL YANILGILAR

(1) İlk temel yanılgı "her şeyin bir çözümünün bulunabileceği" bakışıdır. Bu biraz da aydınlanmacı-pozitivist görüşten kaynaklanır. Yani, bu görüşe göre, ortada sorun varsa çözümü niçin olmasın, vardır mutlaka ama sen bulamıyor veya uygulayamıyor olabilirsin. Elbette, bu bakışta ideolojik yanılgıların da rolü vardır. İdeolojiler mutlak doğruluk ve nihai başarı iddiasındadır. Bu nedenle insanları illa ki yanıltır. Her ideoloji belli bir dönemde yükselir, sonra iddiasını yitirir ama etkilerini ve taraftarlarını yitirmesi daha uzun süre alır. Her halükarda, birçok sorunun çözümü yoktur veya varsa da uygulanabilir değildir. Örneğin, günümüzde çevre sorunları çözülemez çünkü bunun için tüketim ve üretim modellerinin değişmesi gerekir ki, günümüz koşullarında olası değildir. Yani sorunun bazı teknik çözümleri mümkün, ama insani zaaflar nedeniyle birçok halde uygulanabilir değildir. Dolayısıyla çevre felaketlerinin artması kaçınılmazdır.

(2) Doğru yolu bulursanız ve gösterirseniz sorunun çözümüne katkıda bulunabilirsiniz şeklindeki yaklaşım da yanlıştır. Birinci Dünya Savaşı başlamadan yıllar önce yeni ateş gücünün siper dehşetine yol açacağını söyleyen akıllı adamlar çıktı ama tüm kitap ve raporlar on milyon kişinin siperlerde sıkışıp hiçbir askeri başarı kazanmadan parçalanmasına mani olmadı. Yeni çözümler ancak ordular çıkmaza saplanınca üretilmeye başlandı. Bugünün ekonomi ve siyaset dünyasında da yaklaşan felaketleri söyleyenler, hatta yol gösteren oluyor ve muhtemelen bazıları da doğrudur ama insanlar sıkışmadıkça bunlara itibar etmeyecek ve önlenebilir sıkıntılar birbirini izleyecektir. Önlenebilir şeyler nadiren önlenir.

(3) Barış isteği haklı ve yaygındır ama çoğu zaman mümkün değildir. Dünyada kaynak sıkıntısı arttıkça, insanlar kalan kaynaklar üzerinde kıyasıya bir mücadeleye girer, zaten girmişlerdir ve bundan asla vazgeçmezler. Aksini düşünmek saflıktır. Buna rağmen, çatışmaları sınırlayacak ve belli şekillere yönlendirecek siyasi girişimlerin aralıksız sürdürülmesi gerekir.

(4) Bireysel tasarruflar çevre sorunlarını hafifletmez. Bizim dış fırçalarken musluğu, odadan çıkarken lambayı kapamamız sadece bireysel tasarruftur. Bunların tümünün toplama etkisi yüzde 1'i bile bulmaz. Ben bahçemde meyve yıkadığım suyu bile ağaca verir, kompost yoluyla atıklardan toprak üretirim. Ama karşımdaki ovada iş makineleri her 10 dakikada bir, benim ömür boyu ürettiğimden daha fazla bitkisel toprağı yok ediyor. Bu iş ancak kapsamlı devlet politikalarıyla sonuç verir, bunu da yapan çok az ülke var.

(5) Taviz belayı önlemez. Birisi bela çıkarmaya karar vermişse, vereceğiniz her taviz belayı büyütür. Ama herkes taviz verir. Tavizsiz yaşamaya çalışmak gerek kişisel, gerek toplumsal ilişkileri parçalar. En otoriter yönetim bile tavizsiz tutuma girerse kısa sürede devrilir. Sonuçta tavizler, destekler ve bela çıkaranlar arasında sonu gelmeyen denge oyunları vardır.

(6) Toplumlar belli yönlere doğru evrilir görüşü de yanlıştır. Nereye doğru evrilecekleri hiç belli olmaz. Her günün olayları toplumların yolunu marjinal olarak etkiler ve bu etkilerin toplamından bir sonuç çıkar ve bu sonuç önceden belli değildir.

(7) Kim yararlanıyorsa suçlu odur... çoğu zaman yanlış bir akıl yürütmedir.

(8) Günün birinde "her şey iyi olacak" fikri. Olmaz. İşler ara sıra biraz düzelebilir, ama emin olun kısa sürede tekrar bozulacaktır. Mutlak iyilik aramak yerine (ki olanaksızdır) , yapılabilecek olan iyileştirmelerin peşinde koşmalı. Gerçekçi olan hayal ettiklerine daha çok yaklaşır.

Mehmet Tanju Akad


  • Ezel Parsa

    Ezel Parsa 25.09.2018

    Bir kaç örnek: "Siyaset insan tercihleriyle ilgilidir ve asla iki kez aynı ölçüye gelmez." ve"Doğru yolu bulursanız ve gösterirseniz sorunun çözümüne katkıda bulunabilirsiniz şeklindeki yaklaşım da yanlıştır." yaklaşımı tutarlı gibi görünüyor. Sonra CHP için söylediklerini okuyun: "CHP ile olmuyor. Olmaz. Bin yıl geçse olmaz." Olmayacağını nereden biliyor hoca. Diğer yazısında "siyasette ölçü olmaz, önceden bilinemez vs" diyor. "Siyasetimizin bir başka olumsuz yanı da taklit olmasıdır. Birçok grup batı teorilerini alıp buraya uydurmaya çalışır. Alakası bile olmaz. Örneğin Marksist tahlil araçları bizdeki durumlara herhangi bir açıklama sağlamaz." diyor. Oysa tüm fen bilimleri yabancının bulduğuna, yani taklite dayalıdır. Yere zamana göre değişmeyen, nesnel kurallar yok mudur? "Günün birinde "her şey iyi olacak" fikri. Olmaz." diyor. Hiçbir şey değişmeyecekse CHP aynı yolda neden devam etmesin? Düzeltemeyeceksek eleştirmemizdeki maksadımız nedir? Zeki görünmek mi?

  • Dizel Borsa

    Dizel Borsa 24.09.2018

    Vallahi karikatürü açtım. Baktım, baktım, bir şey anlamadım. Tanju Akad'ın koherans sorunu olduğunu ve logoreden çektiğini mi ima ediyorsunuz? Tragic flaw nerede? Dağa mı kaçtı? İnek mi içti? Bizi lütfen aydınlatın saygıdeğer aslım. Asil azmaz, nesil azar demişler ne de olsa.

  • Ezel Parsa

    Ezel Parsa 24.09.2018

    (Bkz: Ziyaret Et) Tragic flaw derken anlatmak istediğim aşağı yukarı böyle birşey. Düzeltilebilecek tarafı kalmamış, yani ipin ucu kaçmış, saygıdeğer taklidim.

  • Dizel Borsa

    Dizel Borsa 23.09.2018

    Fatal (tragic) flaw örneğiniz nedir bu yazıda? Tanju Akad ne demiş tragic flaw'a denk gelecek? Ve kimin için demiş? Geçmişteki yazılarında verdiği fatal flaw referansları neler?

  • mete demirtürk

    mete demirtürk 22.09.2018

    Tamam Hocam, vuralım c.h.p'ye. Bâzen hak etmiyor, bâzen çokça. Peki ısrarla duymayan, aldırmayan sürüyü yüceltip, görmezden mi geleceğiz. Her şeyi b.k eden halkı, iğrenç bir şekilde övüp, onun sorumluluğunu yok mu sayacağız? Demokrasinin yumuşak karnı, cehâletin esaretini yaşamıyor muyuz? Yaşanmadı mı birçok ülkede. Eyvallah c.h.p'nin beceriksizliğine. Beni iktidar kadar, bu sürünün varlığı daha çok korkutuyor. Esenlikler dilerim...

  • Ezel Parsa

    Ezel Parsa 22.09.2018

    Eleştirim yazarın tüm yazılarında ortak olan"fatal-tragic flaw"a (ölümcül-trajik hataya) yöneliktir.

  • Ezel Parsa

    Ezel Parsa 22.09.2018

    Sosyal bilimler spekülasyonların alanı, kesinlikten uzak. Kategoriler ve kavramlar oluşturulur ve boşluğu doldurur. Yine de o kadar basit değil. Mantıklı bir tutarlılık içermeyen cümlelerden oluşan fikirler çoğu zaman saçmalıktan ibaret kalıyor. Yazar sosyal bilimlerin, fen bilimlerinin kesinliğinden uzak olduğunu saptamasını yaptıktan hemen sonra CHP ve sol hakkında kesin yargılarda bulunuyor. Neredeyse formül kesinliğinde yargılar. "Dir" bildirme ekini ve "maz-mez" geniş zaman olumsuzluk ekini, kendi öznel düşüncelerinden oluşan cünlelerinin sonuna düşünmeden yapıştırıyor. Bu fikirlere itiraz edecekleri de sınıflandırmaktan geri durmuyor. Yazar kendi fikirlerinin doğruluğundan emin, çünkü deneylerinden gelmiştir bu fikirleri. Fen bilimlerinde bireysel deneyimlere deney denmediğini bilmiyor ya da bilmezden geliyor yazarımız. Yazar, başkalarına ait görüşlerle karşılaştığında ise sosyal bilimlerin kesin olmadığını fark ediveriyor. Sonuç olarak mantıktan ve tutarlılıktan yoksun bir yazı.

  • fahri kumbul

    fahri kumbul 21.09.2018

    Dağınık ve uzun bir yazı ve derleme. Yazar aslında ilgimi çekmiyor değil. Sonlara doğru hızlı okuma yapmak durumunda kaldım. Başlardan aldığım birkaç not: - Onların gözleri ve zihinleri bağlıdır; Kuran ayeti gibi. -CHP dünyanın en anti-demokratik partisidir; bilimsel bir cümle değil. -CHP yıkılmadan AKP'ye alternatif çıkmaz, çıkamaz. Sinir bozucu köşe yazarı Engin Ardıç’ın bir sözünü andırıyor. AĞLAMAK SİYASİ İFLASI KABUL ETMEKTİR başlığı altında işlenenlere katılıyorum.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.