Terapi Odası (1) Canan Karatay Tarzı Saçmalamak

Terapi Odası (1) Canan Karatay Tarzı Saçmalamak

SUNUM: “Terapi Odası “ adıyla, uzun sürecek bir “dizi yazı” başlatıyoruz. Teklif ve ilham saygıdeğer Koral G. Yunuk hocamdan geldi. Kendisini sitedeki eski yazılarından tanırsınız. “İnsan denen mucizevi yaratık için ben de kamuya açık bir şeyler yapmak istiyorum” dedi. “Kapalı terapi odalarında danışanlarıma sağladığım faydadan belki başkaları da yararlanır. Deneyimlerimin belki toplumsal sağaltıma bir katkısı olur. Birçoklarının durumunu pek iyi görmüyorum” diye ekledi. Hocamın zekasına ve birikimine saygım yüksektir, kıramadım. Kıramamak ne kelime, aslında memnun oldum. “Kıramadım” derken, çok güvendiği bir kişi de olsa bir başkasının görüşlerini sürekli yayımlama sözü vermek biraz tedirgin edici bir şeydir. Bir de “insan denen mucizevi yaratık” demekle ironi mi yapıyor, ciddi mi düşünüyor, anlayamadım. Kendisine de sormadım. Konular açıldıkça ortaya çıkacaktır.

Yöntem şöyle olacak. Okurlardan, dostlardan gelen soruları ben Koral hocaya aktaracağım, o da yanıtlarını verecek. Soru ve yanıtları birlikte yayımlayacağız. Ben de arada sorular soracak ya da kendi görüşlerimi dile getireceğim. Sözü ben aldığımda “Akıl Cerrahı” rumuzunu kullanacağım.

İlk soruları hocaya gönderdim. Bunlar yakın zamanda bana yöneltilen birkaç soruydu. Cevap da hemen geldi. Hocanın o konulardaki görüşlerini bilmek benim için ilginçti, umarım size de öyle gelir. Soru soranlardan isimlerinin gizli kalmasını isteyenler için takma adlar kullanacağım. Sizler de soru gönderebilirsiniz elbette. Sıraya koyar, hocaya aktarırız. Keşke gönderseniz.  

Eğer dizi rayına oturur, sürerse ilerde belki kitap da olur. Haydi başlayalım. 

Ahmet Yılmaz: Hocam, bir şeyi merak ediyorum. (Soru Koral hocaya değil banaydı. Soru soran dostun iznini alarak hocaya yönlendirdim. Benim notum.) Maşallah sizin “maşallah” dediklerinizin akıl ömrü üç ayı bulmuyor. Övdükleriniz harika çıkıyor hocam! Tuttuğumuz elimizde kalıyor. Siz övüyorsunuz, biz okumaya başlıyoruz. Bir süre iyi gidiyor sanki. Sonra sapıtıyorlar. Ama ne sapıtma! Ulu orta, bağıra çağıra saçmalıyorlar. Ama ne saçmalama. Reisle her gün rüyasında konuşanlar mı ararsınız, her gün makalesinde sohbet edenler mi, uzaktan röntgenini çekip hastalıklar uyduranlar mı, her gün gitti gidiyor diyenler mi. Kimi şifre çözüyor, kimi kuşlardan haberler alıyor, kimi televizyondan kendine özel sesler duyuyor. Kendine hırlayan köpeği FETÖ’cü diye ihbar edenler mi! Sanki ilan edilmemiş bir aklı boşa alma yarışı var. Sanki gizli jüri de sizsiniz.  Anladınız siz kimleri kast ettiğimi. Bakın, ben de onlar gibi oldum. Fakat ne bu hocam? Ne bu sol medya starlarının halleri ve niye? Mecburlar mı bunlara hocam? En son yine sizin öyküleri muazzam dediğiniz biri televizyonda çukur mu kubur mu, bir dizi çekiyor. Reklamını görünce cinlerim tepeme çıkıyor. Başınızı ağrıttım, bunlar değildi asıl sorum.

Ben şu sıralar Karatay’a taktım hocam. Canan Karatay, Yavuz Dizdar bilmem ne için siz yazmadınız mı “Bunların yaptığı hizmet beş sosyalist partininkinden fazla” falan fıstık diye. O zaman bu zaman bahsettiğiniz tipleri  takip ediyorum hocam. Bunlar her gün TV’deler. Sizin yüzünüzden 30 yaş sonrası TV tiryakisi oldum. Hakkımı helal etmiyorum size hocam. Bereket üstünüzde hiç hakkım yok, yoksa direk cehennemi boylardınız. Şaka kabul edin, saygısızlık yapmak istemiyorum.

Fakat bu insanlar çekilir gibi değiller hocam. Nasıl bir saçmalık bu böyle! Yılbaşında televizyon zaplıyorum. Bir baktım yine bu kadın. Herhalde yılbaşı eğlencesi diye koymuşlar. Karşısında da bir herif. Herif diyor ki Mao (bildiğimiz Mao, Çin devlet başkanı olan) Mao da Rockfeller’ın, illuminatinin adamıydı. Hani bütün komünist devrimleri de illuminati yapıyor demedikleri kaldı. Bizim Canan hocaya bakıyorum, suratında aşmış bir ifade var, gülümseyerek kafa sallıyor. Adamı idare ediyor, ne de olsa yılbaşı eğlence programı diye iyi tarafından algılamaya çalıştım. Sıra Canan hocaya geldi. “Katiyen” dedi hoca, “Çeri domates yemeyin. Kesinkes yemeyin.” Niye diye sordular merakla, ben de meraklandım. Açıklama şöyleydi: “Biz tatildeydik yazın. Alışverişi hep köylü pazarından yaparız. O gün kaçırdık pazarı. Mecburen markete gittik. Orada çeri domatesleri vardı. Çok güzel görünüyorlardı. Onlardan aldık. Sonra eve geldik. Ben bunları yemem dedim. Hem aldı hem niye vazgeçti anlatmadı. Sonra onları bahçeye attım. Ertesi gün baktım. Öylece duruyorlardı. Tek bir böcek, tek bir kuş gelip onları yemedi biliyor musunuz! (Yaz ortası onca yiyecek varken kuş niye domates yesin hocam? Böcekleri nasıl takip etmiş, yakın çekim kamera mı kullanmış, bilmem.) Bunlar zehirli. Bunları GDO’lu. Hayvan biliyor bunu. Onlar yemiyor. Biz hiç yemeyelim.” Güldür Güldür seyrediyor musunuz hocam bilmiyorum, orada “Enişte Mesut” var. O bile bundan daha bir bağlantı içinde konuşuyor. Başka gün yine TV’de yine illuminati, Rothschild falan konusu. Yine bu Karatay. Her bir konuyu biliyor, her konunun uzmanı. Tamam bilsin her konuyu da, yanlış mı biliyor acaba, diye o an düşündüm. Sizi hayırla andım.

Cevabınızı merakla bekliyorum. Birçok konuda kolayca saçmalayan birinin doğru dediğini sandıklarımız da saçma mıdır acaba? Sizin onda doğru bulduklarınızdan bile kuşkuya düştüm. Son üç gündür kendimi çok sevdiğim pilava ve de patatese verdim. Ne dersiniz?

Koral G. Yunuk: Ahmet kardeşim, patatesi, pilavı her türden hamur işini ben de çok severim. Bu Kaan kardeşim yüzünden beş yıl önce onları tümden kestim. Şimdi ara sıra yiyorum, ama ölçüyü kaçırmamaya çalışıyorum. Kaçırdığım da oluyor, Kaan duymasın, fakat kontrol benim elimde. Düşük karbonhidratlı diyet konusunda o dönem bir hayli bilimsel yayın okumuştum. Bu yazar arkadaşım beni tufaya mı getiriyor, yoksa bir süre sonra bunun da mı ipliği pazara çıkacak diye. Yok. Çok sağlam kanıta dayalı görünüyor sistem. Zaten giderek daha fazla kabul görüyor. Yakın zamanlarda beslenmenin esası olarak kabul edilirse şaşmayın. O yüzden pireye kızıp yorgan yakmayın derim ben. Karatay diyeti denen şey bir intihalden başka şey değil. Onu Karatay falan bulmadı. Batı’da çok önceleri bilinen bir anlayış. Türkiye’ye getiren de başkasıymış. Bu uyanık onun üstüne konmuş. (Ahmet Aydın’dır o. Karatay’dan çok önce Taş Devri beslenmesini ve ticari tıbba meydan okuyan bilimsel bütüncül tıp anlayışını ilk kez ortaya koymuştu. Dolayısıyla bizler de Karatay ortaya çıkmadan çok önce bunları savunmuş, mücadelesini vermiştik.  Şimdi bunlardan tamamen habersiz Karatay müritleri yine bize saldıracaklardır. Karatay dağları deldi, siz ne yaptınız diye. Komik, ama gerçek… Benim notum)

Reductio ad absurdum” diye bir şey var, hiç duydunuz mu? Türkçesi “Saçmaya düşürmek”. Doğru bir görüşü saçmaya düşürürseniz, saçmaya indirgerseniz, artık o doğru olmaktan çıkar, hiçbir itibarı kalmaz. Yanlış onun yanında daha mantıklı görünür. Canan hanımı, Yavuz beyi ve benzerlerini pek bilmiyorum, izlemedim. Birkaç kere yüzlerini gördüm. Birkaç kere üç beş dakika konuşmalarına şahit oldum. Notumu verdim. Kötü insanlar değiller, dedikleri de mantıklı bazı yerlerde. Ama boşlar. Yüzlerine medya şeyliği oturmuş, anladınız siz onu, hakaret gibi kabul edilmesin.

Şimdi bu iş benim uzmanlık alanım. İşim bu kardeşim. Yüze bakıp yargımı veririm. Hele üç beş dakika konuşsun. O zaman tam jüri kararıdır. Yüzde 95 yanılmam. Ama şimdi size desem ki veya televizyona çıksam desem ki, ben yüzlere bakıp o insanın ne olduğunu anlarım. Bir yığın hayranım ortaya çıkar birden bire. TV yıldızı olurum. Ama buna inansam da diyemem. Yargılarımda şimdiye kadar yüzde yüz haklı çıksam, her şeyi göze alır, TV’ye de çıkar söylerim. Ama biliyorum ki yanılma payım küçük de olsa var. O zaman bunu diyemem. Bunu demek dürüstlük olmaz, bilimsel hiç olmaz.

İşte “onların yüzüne baktım, medya şeysi olduklarını anladım” demekle kalmamalıyım o zaman. Nesnel, elle tutulur başka şeyler belirtmeliyim.  

Siz sorunca internete girdim araştırdum. İstanbul Tabip Odası’nın TV’lerdeki popüler tıp şarlatanları hakkındaki son bildirgesini okudum. Birçok maddesine katıldım. Oradan bir şeyler diyeyim örneğin.

Ha, önce Kaan kardeşimi bu konuda fazla suçlamayın, diye uyarayım. Çünkü anladığım kadarıyla tüm kamuoyuna dönük olarak bu insanlar ciddi bir hizmet de vermişler vaktiyle. Karataygilleri kast ediyorum. Birçok konuda tabudur denen alanlarda tartışma başlatmışlar. İnsanların gözünü açmışlar. Kuşkuyu sokmuşlar kafaya. Kuşku bilimselliğin ilk adımıdır. Az şey değil. Başkaları hep bir şeyleri bastırırken, onu bilim bilir, şunu doktor anlar, sizin aklınız ermez derken, bunlar bilim kimin hizmetinde, doktor da insan değil mi, hiç mi çıkarı yok bu işten, diye sorgulatmışlar.

Ama bir yerden sonra iş çığrından çıkmış. Medya böyledir. Muhakkak her konuyu çığrından çıkarır. Konuşturduklarını, yazdırdıklarını saçmalatır. Onları saçmalayana dek zorlar. İşin yasası bu. Olmazsa olmaz.

Bir de korkunç bir enformasyon bombardımanı var. Bilgi, görüş, haber yağıyor insanların üstüne. Fazla bilgiden göz gözü görmüyor, o derece. Bu ortamda bir TV starı, bir ünlü yazar dediğini nasıl dinletecek? Ünlü olmak yetmiyor bir yerden sonra. Ünlü çok, görüş uzaklığı birkaç metre. En yoğun sisten, tipiden beter. Dikkat çekmek için bir şeyler diyecek. De ne diyecek? Çok farklı bir şeyler. Hıncal Uluç dikkati üstüne çekmek için muhakkak farklı bir şey derdi, kendi inanmasa da. Ama dedikleri az buçuk mantıklıydı. Şimdi bu yetmez. Açıkça saçmalamak gerekiyor. Bildiğin deli saçması… Sanıyor musunuz ki o sol popüler yazarlar, teorisyenler, bu televizyon tıbbı uzmanları deli olduklarından saçmalıyorlar. Yok, sağlıklılar sizden benden. Son derece zekiler, show bunu gerektiriyor. Show gibi eğlenceli bir boyutta kalsa iş, yine iyi. Bunlar vahalardaki suları zehirliyor. Çöldesiniz, bunca bilgi bombardımanı altında aslında bir çöldesiniz. İlerde vaha görüyorsunuz, suyu görüyorsunuz. Duru tertemiz bir su gibi görünüyor. Heyecanla kıyısına varıyorsunuz. İçen zehirleniyor. İçmeyen de artık her sudan kuşku duyuyor.

Türkiye’de üç konuda herkes uzmandır: Futbol, Siyaset, Sağlık. En çok ratingi de bunlar getirir. Kitlelerin sürü gibi güdüldüğü en büyük üç alan budur. Herkes uzmansa gerçek azman nasıl azman kalabilsin? Saçmalayarak. Çok zekice ve üst düzey saçmalayarak. Ben İsviçre’de yaşıyorum, nükleer fiziğin dünya merkezlerinden birine çok yakınım. Nükleer fizik konusunda ne biliyorsun, anlat deseler yedi-sekiz cümleden fazla edemem. İkisi-üçü de yanlış çıkar ha! Sağlık, siyaset ve futbol konusu aynen böyledir. Ama sıradan insanların büyük çoğunluğu kendini bu konularda uzman görür. O kadar uzmana nasıl tepeden bakacaksın, o kadar uzmanı nasıl yönlendireceksin. Sesini ünlü de olsan kim duyacak? Ne kadar çok saçmalarsan şansın o kadar artar.

Sağlık konusu her koşulda iş yapar. İşini bilen sağlıkçıyı zengin eder, sağlık dedikodusu bile zengin eder. Ne kadar çok kişi laf söylerse, su o kadar bulanır öte yandan. Türkiye’den haberleri izliyorum, geçenlerde bir “Gergedan Gribi” haberi salgın halinde dolaştı durdu medyada. En büyük gazeteler, sol gazeteler, nereye baksan “Gergedan Gribi”yle yıkılıyor. Yeditepe Üniversitesi iftiharla açıkladı: “Gergedan Gribi bizim işimiz. Medyada herkes bizim hocadan alıyor bilgiyi.” Bir hafta sonra çıktı kokusu. Meğer bir haber merkezinden acar bir haber üretici “Rhinovirüs”ü, elli yıldır bildiğimiz şeyi “Gergedan Virüsü” diye çevirmiş, “Burun” olmuş “Gergedan”. (Alta birkaç resim koydum konuyla ilgili) Vagal Senkop veya Penisilin Alerjisi haberi yapsalar kim bilir ne hikaye uyduracaktı güzel ve yalnız medyamız. “Vaginal kaynaklı bayılmalar çok yaygın!” Ya da “Penis alerjisi yüzünden her yıl birçok kadın ve erkek ölüyor. Penis kullanmadan önce muhakkak test yaptırın.”  

Gelelim Canan hanımın tıbbi eleştirisine. İstanbul tabip odası haklı. Bu bir bilim konusu ise önce bilim içinde mücadelesi verilmeli. Bilim kuralları içinde, o sahada. Bilimi eleştirebilirsiniz, bilimdeki yanlış eğilimleri yerden yere vurabilirsiniz. Bilim insanı kılığında çıkar peşinde koşanları, bilimi de buna alet edenleri teşhir edebilirsiniz. Ama bunu yaptığınız yer ve bağlı olduğunuz kurallar bilim kuralları, bilim sahası olmalı. Bilim insanlarının hepsi mi satılmış? Çoğu mu satılmış? Hadi onu da kabul edelim, hiç mi umut kalmadı o sahada, dürüst çalışan bir yüzde 10 da mı yok? Futbol kirli bir alan. Ama futbol oynamak istiyorsunuz. Kuralları tamamen değiştirip kendiniz ayrı bir lig mi kuracaksınız. Bunun yaşama şansı nedir?

Bakın zaten zurnanın öttüğü yer de burası. Tıp, eleştirilmesi gereken büyük bir endrüstri, ama alternatif tıp diye bir şey var. O da ilkiyle rekabet edebilecek kadar büyük bir sektör. Modern tıbba vuranların büyük bölümü öbür pazarın tüccarları. İşte bu hocalar da sanki öteki pazardan müşteri topluyorlar kendilerine. Sadece onunla kalmıyormuş Tabip Odası bildirisinden anladığım kadarıyla. Olay sadece çok satar kitap ve TV yıldızlığı değilmiş. Muayenehanelerde, hastanelerde modern tıp çatısı altında da pastaları tatlıymış bu hocaların. Görmediğim şeye evet, diyemem, ama bazıları için galiba doğru. Niyet de pek bilimmiş gibi durmuyor o zaman.

Benim bildiğim, burada ve orada gördüğüm, çarpık bir sistem var. Ama işini en iyisinden yapmaya çalışan, aldığı paranın hakkını vermeye uğraşan, genelde de fazlasıyla veren, özverili, düzgün on binlerce doktor var. Hata yapsalar da daha az hata yapmak için kafa yoran sağlık emekçileri. Her kademeden. Büyük bir çoğunluk var. Çürük elmalar üstünden hepsini karalamak, bilimsel yanlışları eleştiriyoruz diye bilimi düşman ilan etmek neyin nesi oluyor?

Bakın, bir de bunlar “düzeni eleştirmiyorlarmış”. O konuda Tabip Odasına pek katılamıyorum. Düzeni eleştirmek demek her üç lafın sonunda kapitalizm demek değil. İlla da sosyalizmden bahsetmek de değil. Yaptıkları şey basbayağı düzen eleştirisi, hem de radikal biçimde. Kapitalizm deseler, sosyalizm deseler, birkaç daha çağrılırlar programa belki, sonra hadi kapı dışarı. Şimdi düşündüm de, belki de kovulmazlar. “Kapitalizm kötüdür” demekle belki de kovulmazlar. Bilmiyorum, ama bu hiçbir şeyi değiştirmez. Cidden değiştirmez. Çünkü dünyada şunu görüyorum: En sağından en soluna, en merkez göbeğine kadar neredeyse herkes ad vererek kapitalizmi eleştiriyor, hatta yerden yere vuruyor. Bütün kapitalistler anti kapitalist, bütün solcular kapitalist ve sözde anti-kapitalist. Herkesin kapitalist, herkesin aynı zamanda anti-kapitalist olduğu yerde kapitalizmi eleştirseniz ne olacak, göklere çıkarsanız ne? Türkiye’de 17 yıllık iktidar AKP hep muhalif, hala muhalif değil mi sisteme, kapitalizme? Erdoğan ikide bir düzene, çıkar odaklarına, kapitalizme çakmıyor mu sert sözlerle? O yüzden Karatay “ben sosyalistim” dese de bir şey kaybetmez bence. Ama riski niye göze alsın.

Bir de bunlar AKP’den hiç bahsetmiyor, AKP’yi eleştirmiyormuş. Pek az konuşmalarına şahit oldum. Evet, AKP’yi eleştirmiyorlardı, yandaş kanallarda zaten niye, nasıl AKP’den bahsedecekler? Ve tabii, üç kere olur beş kere olur, hadi on-yirmi de olsun, ama niye sürekli yandaş kanallardalar? Uzmanı değilim, ama adım gibi eminim, bu işlerde program öncesi, sonrası, program arası temaslar çok önemli olmalı. Güven karşılıklı olmalı. Tabip odası haklı.

Son bir şey: Tabip Odası diyor ki, tıpta, sağlıkta onların dikkat çektiği, eleştirdiği yanlışları zaten biz de eleştiriyoruz. Belki. Ama ben bugüne kadar pek şahit olamadım. Belki uzaktan izlediğimdendir.

Evet, işte böyle Ahmet Kardeşim. Kardeşim diyorum, herhalde benden bir hayli küçüksünüz. Ben Kaan beyden de bir hayli büyüğüm. Son söz: Hastalanınca tabii doktora gidin, hastaneye gidin. İçinizdeki bir şey, bir his söyler bunun gerekli olduğu zamanı. Hafif hastalıklarda gitmeyin. Aşırı tıptan kaçının, kendi sağlınız için. Ama hepten boşlamayın. Doktorunuzla tetkikleri de ilaçları da tartışın, sorun. Ukalalık yapmayın ama. O sizden iyi bilir bu konuyu. Bir şey aklınıza yatmıyorsa, güvendiğiniz başka doktor arayın, birkaç doktorun görüşünü alın. Çocuğunuz varsa ona geleneksel aşılardan yaptırın. Çok yemekten, özellikle şekerden, karbonhidratlardan uzak durun, hareketliliğe çok yakın durun. Sevgilerle.

Akıl Cerrahı: Koral hocam, çok teşekkürler. Görüşlerinizin çoğuna katılıyorum. Bazı şeylere katılamıyorum, yadırgadığım birkaç nokta var. Ama konu uzadığı için (malum internet formatı) onları bir dahaki bölümde aktaracağım. Ahmet arkadaşımın attığı taşlara, ki bazılarını cidden anlamadım, yine orada cevap vermeye çalışacağım. Saygılar.

Kaan Arslanoğlu  



Yorumlar

Maximum : 1000 Karakter / Karakter Sayısı: 
0
Yorumlara gerçek ad ve soyadınızı yazmanız onay kolayllığı sağlar.
Mail adresinizi yazmanız keyfinize kalmıştır. Yorumlarınızın onaylanması da
editörlerin tamamen keyfine bağlıdır. Yılların deneyimi sonucu bu bizde böyle.
  • editör

    editör 04.02.2019

    Sayın Günel Altıntaş, bunu bir dizi yazı olarak algılayın lütfen. Zaten öyle sunulmuş. Bu dizide pek çok kişi soru soracak, görüş bildirecek. İki paragrafta pes ederse bizim okurumuz, gerçek dünyaya nasıl tahammül edecek. Biz işimiz gereği ne saçmalıklar okuyoruz, sürekli okuyoruz. Okur olarak değil makale, ne kitaplara, kalın tuğlalara katlanıyoruz. Bu onun yanında çok daha anlamlı. Üstelik soruyu okumazsanız cevabı nasıl anlayacaksınız. Yine de karar sizin, zaman sizin. Saygılar.

  • Günel Altıntaş

    Günel Altıntaş 03.02.2019

    Ahmet Yılmaz'ın sorusunu sonuna kadar okumaya katlanamadım. Sahneye çıkmış rakkas gibi kıvırmış da kıvırmış. En sinir olduğum şey bu: Zaman hırsızlığı.

  • fahri kumbul

    fahri kumbul 01.02.2019

    Mülayim Sert’in yorumuyla bağlantılı olarak; …Sayfamda iki yıl önce keneviri övdüm. Ekim 2018’de tekrar övdüm. Çocukluğumdan kendir üretiminde kullanmak üzere ekmiştik, kenevire karşı çocukluk özlemiyle karışık içgüdüsel bir eğilimim var sanki. Ziraat, kimya mühendisi değilim; merak edip hakkında birkaç bitirme tezi ve birkaç makale okudum. Son yazımdan iki ay sonra RTE açıklama yaptı. Takip edildiğimden kuşku duydum😊. Serinkanlı düşününce, kâğıt fiyatları akla getirmiş olmalı, danışmanlarından birisi önermiştir; gündem değiştirmeye, olumlu bir hava estirmeye gereksinim duydukları anda kullanmışlardır dedim. Teşekkürler.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 31.01.2019

    Teşekkür ederim sevgili Murat Tetik, izledim. Soruda anlatılanla çok farklı değil. Belki daha saçma. Markete gitmişler eşiyle birlikte. Çeri domates almışlar. Eşi almış. "Ben onu yemedim" diyor. Sunucu da şaşırıyor, niye aldınız o zaman? Kocam bilemedi almış, ben yemedim diyor. Neyse. Bahçeye atmışlar. 4 hafta börtü böcek gelmemiş. Çünkü GDO'luymuş. Hormonluymuş. Yahu bu tam kahvehane, kadın günü bilimi. Bir bilim insanı böyle mi konuşur. Nereden biliyor, GDO'lu nereden biliyor hormonlu. Bütün konuşmaları artık böyle. Şu hastalığı yapıyor bu hastalığı yapıyor, oradan liste sayıyor. Yüzde 1500 kanıtlandı diyor. Bu söylemlerle cahilleri etkileyebilir ama az buçuk bilimsel yöntem bilenleri o doğrulardan soğutur. İşte sorun zaten bu. Öteki adam da diyor ki, "Kapitalizm, Sosyalizm, İslamcılık" tek merkezden yönetilir. Bunlar yurtsever milliyetçi falan değiller, bildiğimiz düz sağ milliyetçiler. Sen en verimli zamanlarını ABD'de geçir, yaşlanınca buraya dön, üfürükten milliyetçilik yap.

  • Murat Tetik

    Murat Tetik 31.01.2019

    28:15 Kaan hocam kusura bakmayın.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 31.01.2019

    Değerli Murat Tetik, İlahi size. Bu saçma sapan konuşmaları dinlettiniz bana. 25 dakika uğraştım, o yeri bulamadım. Kaçıncı dakika acaba? Teşekkürler. :)

  • Murat Tetik

    Murat Tetik 31.01.2019

    (Bkz: Ziyaret Et) Sayın Karatay'ın çeri domatesle ilgili söyledikleri yanlış aktarılmış.

  • Mülayim Sert

    Mülayim Sert 31.01.2019

    Reis başkasının rüyasına giriyor olabilir, ama diğer vakitlerinde de bu siteyi okuyor gibi. Kanıt: burada bir süre önce "Hulk" rumuzlu bir şahıs kenevirin faydalarından bahseden bir yorum yazmıştı, tohumundan ekmek yapın filan diye, onu okumuş ki şimdi kenevir popüler oldu. Hemen yorumun ertesinde bahsedilmemiş tabii yoksa buradan okuduğu belli olur, araya biraz zaman koymuş. Hatta belki Reis burada takma isimle yorum da yazıyordur. Belki de "Hulk" Reis'in ta kendisidir. Affınıza sığınarak ekleyeyim, şimdi siz de hemen Reis'çi olmayın Fazıl Say gibi yok sitemizi okuyor diye. Şaka bir yana kenevir tohumu hakikaten çok faydalı, kavrulunca yeniyor. Zamanında Sovyetler kenevir üretiminde dünya lideriymiş, üretim azalmış ülke çökmüş, benim okumam da bu şekilde.

  • Neo Pala

    Neo Pala 31.01.2019

    sayın Koral hocama sorum şudur ! sayın hocam.. önceleri süper demokrat hürriyet gastesi ve sonrada 30 yıllık abd vatandaşı Erturul akbay'ın sözcü gastesinde yazan ultra devrimci lâf ustamız, polemik sanatçımız YOzdil beyi sürekli okuyorum/ önceki yıllardaki programlarında her hafta ottan-moktan işlerden yolsuzluk dosyası açan.. ama son 16 yılda hiç yolsuzluk bulamayıp dosya açamayan hiper lâyik uğur dündar beyi hâlkTV de izliyorum/ babaannem döneminden beri köşe yazarlığı yapan ultra muhalif eminçölaşan beyin hiçbi yazısını kaçırmıyorum/ yemekten içmekten alkolden beyni dumura uğramış metinakpınar beyin hiper devrimci tutumunu hâlkTV den heyecanla takib ediyorum.. bu durumda tıbbi olarak durumum nedir ? nöronlar arası snaps bağlantılarımın kaç tanesi sağlam duruyodur ? genom haritam; suriye haritasından daha iyi bi pozisyondamıdır ?

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.