Deneme
TERAPİ ODASI (2) Muhalefette “ajan” olmayan ünlü medyacı, popüler kişi var mı?

Angelina Jolie: Takma isimle yazmam zorunluydu Koral bey. Ortadoğu dairesinde çalışmış emekli bir ajanım. Gerek bizim teşkilattaki gevşemeden yana, gerekse Kaan Arslanoğlu hakkındaki şikayetlerimi kısaca ifade etmek istiyorum. Görüşünüzü merak ediyor ve Arslanoğlu’nu bir büyüğü olarak uyarmanızı arzuluyorum.
Devir eski devir değil sayın Yunuk. Örgütte disiplinsizlik aldı yürüdü. Soğuk savaş bitip önümüzdeki en büyük rakip KGB ortadan kalkınca bir rehavet çöktü bizimkilerin üstüne. Dahası, işler kolaylaşınca örgüte yığınla yeni hevesli başvurdu. Haliyle bir başı bozukluk, bir adam sendecilik, bir ferdi çıkarcılık normal kabul edilmeye başladı. Sonuç mu ne oldu? Bakmayın, teşkilat yine çok güçlü, yine her yanda kolumuz var. Amma ve lakin ortamda plan ve görev icabı oluşturmaya çalıştığımız kafa karışıklığı, teşkilatın kendi içine de sirayet etti. Öyle ki birçok zaman kendi adamlarımız birbirini tanımakta zorlanır hale geldi. Hatta inanır mısınız, aralarında planlı yürütülmeyen ciddi kavgalar çıkmakta. O derece. Bu da bir yere kadar faydalı ve dahi işlevsel. Ancak ölçüyü kaçırdıkları aşikar. Başarılı bir darbe bile yapamaz hale geldik.
İşte bu şartlarda Türkiye’de Kaan bey gibiler Amerika’ya çalışan herkese “ajan” diyor. Örgüt ne der bilemem, bu benim hislerimi incitiyor. Birinci sınıf bir ajan ve eski bölüm şefi olarak, herkese mavi boncuk dağıtan kimi uyanık starlar için (Yılmaz Özdil bey gibi daha niceleri) sanki bizdenmişler gibi imalarda bulunulması beni yaralıyor. Bizim için yaptığımız iş kadar onur da önemlidir. Gerçi Kaan bey kimseye ad vererek “ajan” demiyor, ama ileri sürdüğü savruk genellemeler okurda böyle izlenimler oluşturuyor. Bu da bizlerin meslek itibarını zedeliyor. Biz hamamcılar odası değiliz, kolay alınmayız. Elbette bizler ve teşkilatımız eleştirilecek. Açığız bunlara. Aramızdaki çürük elmalar teşhir edilecek. İtirazımız olmaz. Örneğin geçen yıl Türk edebiyatımızdaki ajanlarımız Türkçeyi yeterince bilmiyorlar diye gazetelere açık ilan vermiştik. Hatırlarsınız. Türkçe bilen ajan arıyoruz diye. İtirazımız yanlış bilgilendirmeye. Bu tür dezenformasyonlar yaygınlaşırsa teşkilat bundan telafisi imkansız zararlar görür. Gelecek beklentimiz, biricik umudumuz, yaşam kaynağımız yeni nesiller bize saygılı gözle bakmaz. Gençler bizden soğur.
İş bu hakikat muvacehesinde bizdeki yetki-sorumluluk hiyerarşisini ana hattıyla özetlemem elzemdir: 1. Kademe ajanlar: Gerçek ajanlar. Kimlikli, kadrolu, bordrolu teşkilat mensupları. 2. Kademe: Bize çalıştığını az-çok bilen en güvendiğimiz yüksek düzey insanlar. Parti liderleri, silahlı hareket liderleri, politikacılar, askerler, kilit medya mensupları, akademisyenler vb. Bunları seçer ve yükseltiriz, onlar da bizim politikalarımızı güder. Bize bilgi kaynağı ve siyaset odağı oluştururlar. Ama yemin etseler başları ağrımaz, ajan değillerdir. Zaten kendileri bile ikinci kademe ajan olduklarının ayrımında değildir. Her türlü ve hatta birbiriyle kanlı bıçaklı çatışan gruplara mensup bulunduklarından kendi ajanlıklarını anlamazlar bile. Yine de çoğu durumu sezinler ve bundan gurur duyar. Biz de onlarla gurur duyarız. 3. Kademe: Bize çalıştığını zorlasanız kabul etmeyecek, çünkü bunun farkında bulunmayan politikacılar, liderler, medya mensupları vb. Onlar da bir ve ikinci kademe tarafından oluşturulan mecralarda düşünür, çalışır, politika yaparlar. Bizim çizgimiz dışına çıktıklarında bir hiçe dönüşeklerini bildiklerinden en az ikinci kademe mensupları kadar canla başla çalışırlar. Tanısanız seversiniz, demeyeyim, zaten tanıyorsunuz ve çok seviyorsunuz onları. 4. Kademe: Dinci, radikal dinci, milliyetçi, etnik milliyetçi, liberal, sosyalist, komünist, ulusalcı, Atatürkçü… Her kesimden on milyonlarca teşkilat mensubu. Siyaseten çoğu yatıp kalkıp bize küfretse bile bizim hürriyetçi demokratik yapımıza içten sempati duyan insanlardır. Hülyalarını bizim yaşam tarzımızın süslediği kalben bizden olan kitlelerdir. Bizim ekonomimizin (en zenginden, en yoksula) isimsiz kahramanlarıdırlar. Sıradan vatandaşlar. Türkler, Kürtler herkes.. Bizim asıl gücümüzdür.
Birinci bölümdeki Canan Karatay tartışmasına dahi bu açıdan bakılmalı. Durum böyle bilinmeli. Saygılar sunarım.
Neo Paladyum: Sayın Koral hocama sorum şudur! Sayın hocam.. önceleri süper demokrat hürriyet gastesi ve sonra da 30 yıllık abd vatandaşı Ertuğrul Akbay'ın Sözcü gastesinde yazan ultra devrimci lâf ustamız, polemik sanatçımız YOzdil beyi sürekli okuyorum/ önceki yıllardaki programlarında her hafta ottan-moktan işlerden yolsuzluk dosyası açan.. ama son 16 yılda hiç yolsuzluk bulamayıp dosya açamayan hiper lâyik uğur dündar beyi hâlkTV’de izliyorum/ babaannem döneminden beri köşe yazarlığı yapan ultra muhalif Emin Çölaşan beyin hiçbi yazısını kaçırmıyorum/ Yemekten içmekten alkolden beyni afallamış Metin Akpınar beyin hiper devrimci tutumunu hâlkTV’den heyecanla takib ediyorum.. bu durumda tıbbi olarak durumum nedir? nöronlar arası snaps bağlantılarımın kaç tanesi sağlam duruyodur? genom haritam; suriye haritasından daha iyi bi pozisyonda mıdır?
Ruh Cerrahı: Önce Angelina hanıma bir şey söyleyeyim. Bu sahte bir kimlik, zaten kendisi söylüyor; ama arkasındaki de sahte kişilik. Yıllardır benim yazıp söylediklerimi bana öğretiyor, tereciye tere satıyor. Daha kötüsü, ciddi bir konuyu, hassas ve gerçek bir olguyu kötü mizaha vurarak değersizleştirmeye çalışıyor. Belki de iyi niyetle beni ve yazı dizisini desteklemeye çalışıyor. Eğer öyleyse üzülürüm tabii, ama şimdiden özür dilemiyorum.
Söyledikleri, işin esprisi, CIA ajanı kimliği vb. dışında büyük ölçüde doğru. Zaten bunlar benim görüşlerim. O bir yana, ben özellikle 4. Kademe üstünde durulmasını isterim.
İlk üç kademe bu işten madden-maddeten büyük ölçüde nemalanan insanlar. Ama onları ortaya çıkarıp büyüten, bu işten doğrudan büyük çıkarları olmayan, ancak küçük küçük ve psikolojik çıkarları olan 4. Kademenin sıradan insanları. Popülerleri popüler hale, liderleri lider haline getirenler...
Muhalefetteki popülerler hakkında her dediğimiz bir bir ortaya çıkıyor. İktidarın yaptıkları zaten aleni ortada. Ama iktidarı iktidar yapan tabanından tepeye bu muhalefet. Pastayı onunla paylaşan bu muhalefet. Biz de muhalefet içinde bulunduğumuzdan bizi iktidardan önce engelleyen yine bu muhalefet. Muhalefetin iktidarı ve bu iktidarı yaşatan sıradan insanlar. Arkadaşlarımız, dostlarımız, akrabalarımız… Sevdiğimiz insanlar. O zaman bu “muhalefet iktidarı”nın ne olduğunu ortaya koymak kendiliğinden görevimiz oluyor.
Tamamen bu maksatla (yoksa kişilerle zorumuz yok) muhalefet iktidarındaki bu popüler şahısların gerçekte kim olduklarını ortaya koyuyorum. Her seferinde bir küfür-hakaret-kıyamet.. Onu yapmıyorlarsa bir daha yazılarımı okumama. Arkadaşlıktan çıkma.. Muhalefet iktidarını korumaya dönük değişik ve yoğun tepkiler…
Ama bu popüler şahısların içlerinde ekmek elden su gölden keyif çatan şeytan sık sık dürtüyor. Şeytan bu, doğası bu, onun da meslek onurunu incitmek istemiyorum, o da istemez kötü anılmak. (Hem bazen işe yarıyor.) Ve bu kişiler gerçek yüzlerini apaçık gösteriyorlar.
O zamana dek onun yazılarını iştahla paylaşan ya da “çok tutmuyorum, ama pek de güzel yazıyor” diyenler, “ama şuna da pek güzel geçirmiş!” diye alkışlayanlardan bazıları uyanıyor.
Ama tabii bizim eski uyarılarımızı hiç anmadan. O adam veya o kadın bu rezil noktaya birden bire gelmiş gibi. Bize, bana “cüzamlı muamelesini” sürdürerek.
Doğruyu görsünler de adımızı anmasınlar… Yooo, o öyle değil. Kazın ayağı bu şekil evrimleşmemiş. Çünkü bir popülerden sıtkı sıyrılanlar, başka popülere yöneliyorlar, gerçeğe doğruya değil.
Çok yazdık. Oligarşinin medyası ABD ile organik bağlı-bağımlıdır. Sabah, ATV, CNN, Hürriyet, Milliyet vb. Türkiye’de yalana dayanan haber-yorumculuğun, dünyayı mahveden büyük sermaye oyunlarının ideolojik-siyasi merkezleridir. Bunlarda yetişen, bunların parlattığı hiçbir medyacı, politikacı güvenilir değildir. Yılmaz Özdil her kritik dönemeçte Amerikancı kimliğini deşifre ediyor. Geçmiş gazete haber müdürlüğü sırasındaki tutumları, faili meçhul aydın cinayetlerine karşı tutumu, Suriye sorunu, HDP sorunu, sosyalizme karşı aldığı tutum, “diktatör” tanımları… En son Venezuela meselesi, Atatürk satıcılığı… Ama o deşifre olur, arkada onlarca, yüzlerce sırada bekleyen var. Sözcü var, Halk TV var, Cumhuriyet var.. Oralardaki popülerler var. Özdil olmaz, Ayşenur Arslan olur, İsmail Saymaz olur, Enver Aysever olur…
Buralara insanlar seçilerek alınır, her gün sınavdan geçerek terfi bulur. Soner Yalçın bence Saklı Seçilmişler’le Şeytan beyi ulaşılmaz hale getireceğine çok yakından tanıdığı Saksız Seçilmişler’i yazsın.
Üzücü ama gerçek: Muhalefet iktidardan daha iyicil değil. İktidarın birçok noktadaki derin eksisi muhalefette bir parça daha olumlu; muhalefetin birçok noktadaki derin eksisi iktidarda görece sıfıra daha yakın. Çok eksiler, az eksiler… Sonuçta puanları neredeyse eşitliyor. Muhalif medyacılar, liderler arasında güvenilir insan bulmak yüzde birden düşük olasılık. O bile iyi niyetli bir tahmin! Bu yüzde bir de, henüz tam bozulmamış üç-beş genç ile bu mecralar öncesinde kendini kanıtlamış birkaç yaşlıdan oluşuyor. (Melih Aşık, Özdemir İnce ve belki bir-iki kişi daha).
Muhalefetin iktidar kadar güvenilmez oluşu ülke olarak en büyük talihsizliğimiz. Ama bunu hak ediyoruz. Muhalif 4. kademenin, kapitalizm, emperyalizm aşığı yığınların düzeyi böyle seyrettikçe bu günleri bile ararız. Muhalif taban Nuri Alço’nun her dediğine kanan alık kızlar gibi Koral hocam. “Doğru konuşuyor, benim gibi düşünüyor” diyen kişi, o hatibin peşinden gidiyor. Oysa herkes doğruyu konuşuyor. Erdoğan yanlış mı konuşuyor! O da birçok konuda doğru konuşuyor. Doğruyu konuşan kim? Ne amaçla onu söylüyor? Başka neler konuşuyor? Neler yapıyor? Kimlerle birlikte, onu kimler destekliyor? Hiç bakmıyor bizim “dostlarımız”. AKP karşıtlarını kandırmak öyle kolay ki! Çünkü hepsi kandırılmak için hazır bekliyor. Çünkü yaşamı boyunca kendi kendini de kandırmış. Sözü ile özü bir mi, on yıllardır bakmamış.
Birinci bölümde bana soru soran Ahmet Yılmaz’a benim karşı sorum var. Tuttuğumun elimde kalması, desteklediklerimden çoğunun fos çıkması sadece benim kabahatim mi? Evet, bir ölçüde benim kabahatim, ama hırsızda hiç mi suç yok.
Koral hoca kadar usta değilim insan sarraflığında. İyiyim o konuda kendi çapımda ama yüzde 95 doğruluk payına ulaşamam. Bana “karamsarsın” deyip dururlar ama kimi de “çok naifsin” der; çünkü benim kadar başka yazarları öven pek az çıkmıştır. Şu ana dek 50’den fazla yazardan övgüyle söz etmişim. Çoğu için uzun uzun. Ne yapayım, aslında belli bir düzeyi geçenlerde olaya en iyi yönünden bakmaya çalışıyorum. İyiler arasında bir dayanışma ağı kurmaya çalışıyorum salakça bir düşünceyle. Çoğu girişimim boş çıkıyor. Ahmet Yılmaz her kimse, o konuda haklı. Ama tam olarak kimleri kast ettiğini anlamadım. Maille de sordum henüz cevap alamadım. Kişi örnekleri verirse daha somut gideriz.
Karatay mı örneğin? Egemen ticari tıbba karşı onu savundum durdum bugüne kadar, Tabip Odası ceza verdi arkasında durdum. Ama çok istesem de, tüm bu Karataygillerin “kadın günü, kahvehane ağzı” laflarını savunmakta çok zorlanıyorum artık. Zaten en doğru sözleri bile etseniz bu cılk medyaya her gün çıkmakla onları ayağa düşürürsünüz. Gerçek ve nesnellik her zaman ilk ilkemiz olmalı. Karataygiller düzen tıbbının bir başka yüzü. Olaya bir başka sağcı yaklaşım örnekleri.
İktidarı - muhalefeti. Zaten hepsi ABD aleminde, beton kenarlarından ırmaklar akan AKP cennetinde birlikte keyfediyor…
Bu bölümde son birkaç şey de Koral hocama diyeceğim. İlk bölümde doktorları bayağı bir yüceltmiş. Çoğunun ne kadar özverili ve iyi niyetle çalıştığını falan anlatmış. Bir açıdan baktığımızda bu doğru. Başka açıdan bu çarpık, bu çıkara dayalı, bu sağlığı hiçe sayan tıp-sağlık sistemini yaşatan ve ören de onlar. Sistemler ve günlük uygulaması Türkiye’ye uzaydan dayatılmıyor.
Hele İstanbul Tabip Odası’nı, Türk Tabipler Birliği’ni savunması... Bu kurumların tıptaki bilim tartışmasında doğru yanı temsil ettiğini söylemesi!.. Yazdığımız onca şeye, gösterdiğimiz onca belgeye ters. Hoca anlaşılan birçok dostumuz gibi bizim yazıları okumuyor. Ya da okuyup, onaylayıp, bir hafta sonra unutuyor.
TTB hem soygun tıbbından, insan sağlığına ters uygulamalardan Sağlık Bakanlığı kadar sorumlu. Hem de PKK-HDP kuyrukçusu iflah olmaz tavrıyla solculuğun, toplumculuğun, muhalif siyasetin en önemli itibar düşürme odaklarından biri.
Yer yok şu anda, konu uzadı. O konuyu umarım bir sonraki bölümde açabilirim.
Koral G. Yunuk: Soruları ve Akıl Cerrahının e-postasını dikkatle okudum.
Kıymetli Akıl Cerrahı kardeşim. Seni iyi tanıyorum. Aslında gerçek yaşamında bazı anlar dışında pek de öfkeli sayılmazsın. Hatta kendini terbiye ederek öfkeni giderek azalttığını, seni tanıdığım çok eski zamanlardan bu yana gerçekte pek çok zaman huzurlu bir temperament sergilediğini biliyorum.
Ama yazılarında seni tanımak mümkün olmuyor. Eskisinden daha iyi. Ama yine bir keskinlik, yine aşırı uzlaşmazlık, yine kendi küpüne içerden dışardan zarar verme. Zaten telefonda konuştuğumuz gibi: Ben bu işi büyük ölçüde toplumsal terapiye katkım olsun diye üstlendim. Fakat biraz da seni yatıştırsam, daha doğrusu yazılarındaki saldırganlığı azaltsam diye başladım.
Söylediklerinin büyük çoğunluğu doğru. Ama dostum, senin saplantın şu ki, sen insanlar “gerçek” istiyor, gerçeği duymak istiyor sanıyorsun. Bunun böyle olmadığını, isanların gerçek değil hoş yalanlar arzuladığını bal gibi bildiğin halde. Bunu yazıp durduğun halde. En sert üslupla aynı tarzda ısrar ediyorsun. Tüm o dünya Batınileri, Mevlanalar vb. boşuna mı diyor, gerçeği kendinize saklayın, ancak dar bir gruba anlatın, sokaktaki insanlara farklı şeyler söyleyin. Ağır kaldıramayacak olanlara sadece hoş şeyler söyleyin.
Senin bu tarzını en kolaycı şekilde sana karşı kullanıyorlar. Gerçek verilere bir şey diyemezler tamam. Fakat şunu rahatlıkla söyler, üste çıkarlar: Bu adam nefret kusuyor, insanları sevmiyor. Oysa “insan sevmiyor” diyenlerin kahir ekseriyeti insanları senin kadar sevmez. Kurduğun kuramın aksine insanları çok fazla önemsiyor, ciddiye alıyorsun. Halbuki, gemisini yürütenler lafta insanları pek önemser görünüyorlar, fakat gerçekte onların akıllılara, uyanıklara hayran bir sürü olduğunu biliyor, ona göre davranıyorlar. Teoride insanı sever görünüp gerçekte onları hiç umursamayanlar parsayı götürüyor. Onlardan ol demiyorum. Onlara faydalı olmak için onları gütmeyi bilenlerden ol, diyorum. (3. tip ajan kategorisi) Senin için zor. Fakat işin sırrı bu.
Günlük yaşamlarında, iç dünyalarında kendilerinden başka kimseyi sevmezken, söylemleri filantropi zirveleri yapar. Öyle değil mi? Veya bak bak, liberal yazarlar gibi olacaksın. Başkasına diyorsun, sözün özün bir değil, diye. Senin de teorin başka kalbin başka vuruyor. Liberal yazarlar gibi ol. İnsanları sevme, insan sevmez edebiyat yap, insansevmez kitleler seni baş tacı etsin. Biraz onlardan ilham al.
Karataygillerden örnek vereyim. Onlar da farkında hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerinin. Onlar da farkında düzen böyle gidecek, insanlar alışkanlıklarından hiç mi hiç geri adım atmayacak. O zaman niye bunu kedere, eleme bağlayalım. Çıkara bağlayalım. Kazan kazan ilkesi. Biz kazanalım, durumu idare edelim, bir yandan on binde bir kişiye az buçuk faydamız olsa kâr kârdır. Bunlar samimiyetle iyi insanlar. Kötü değiller. Sadece EQ’ları sizlerden hayli üstün. Samimiyetle bir şeye inanmışlar: Doğru yaptıklarını düşünüyorlar. Pek çok camiadan pek çok iyi insan gibi. Kızma, kıskanma, sen de onlardan bir şey kapmaya bak. Mesela ben de biliyorum Tabip Odası’nın ne mal olduğunu. Azcık yavşaklık da biz yapalım. Yavşak olmayana alemde itibar yok.
Az buçuk üslubu yumuşatırsan belki üç-beş kişiyi daha ikna edersin. Belki bunun sence toplumsal bir faydası olur. Bu sana da iyi gelir. Belki sende iş işten geçmiştir, ama belki hiçbir şey için geç değildir.
Tepki duyma, savunmaya geçme. Düşün, sonra cevap ver. En kötü huy eleştiri karşısında savunmaya geçmektir.
Bir dudağı yerde bir dudağı gökte Angelina kızımıza gerekli cevabı zaten vermişsin. Benim ekleyeceğim şey aklıma gelirse 3. Bölümde yazarım.
Neo Paladyum kardeşime cevaba gelince: Burada Akıl Cerrahı’nın biraz suyuna gideyim. Y. Özdil’in geçmişi Hürriyet James Bond yuvasından eskidir. Katkıda bulunayım. Yeni Asır ve oradan Sabah, Milliyet yöneticilikleri vardır. Sabah-ATV - Dinç Bilgin grubu. Özal döneminde Amerikancılığın yeni parlayan merkeziydi. Hürriyet’i bile geçen önemdeydi. Özdil buralarda kendini gösterdi.
Beyninde hala çalışan nöron var mı? Sinapslarım ne durumda? diye soruyor. Bence iyi yoldasınız Neo Paladyum kardeşim. Yalnız hala bu soruları sorabildiğinize göre beyninizde henüz kıvranıp debelenmeye devam eden bazı hücreler kalmış. Onları da sıfırlayıp tam huzura varabilmek için günde beş vakit 15’şer dakika Sözcü okumaya devam edin, Hâlk TV izlemeyi sürdürün. Bir de bunun üstüne Atatürk’ün selamı üstüne olsun Yılmaz Özdil efendimizin Sakal-ı Şerif Kitabını görmeye giderseniz süreç tam manasıyla nihayet bulacaktır. O zaman yaz da gelmiş olur, bermuda pantolonunuzu giyer, sandaletleriniz geçirir, laik tesettür içindeki hanımlarımızla birlikte sahil sitelerindeki Cumhuriyetçi eylemlere çok daha duru bir kafayla çıkabilirsiniz.
Yayına Hazırlayan: Kaan Arslanoğlu
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
İNAN 05.02.2019
Kaan Bey, dikkatine. Sizin yazılarınızı alıp, hem muhalefete girişip hem iktidara saltolayanlar, kendilerinden hatta hiç kimseden yana olmayan bir yazanın kapıyı çalmasına bile yanıt dönmediler. Yazılarınızı yazın ki başkaları da sayenizde yazabilsin. Eski papazlar kardinaller kendini yeni diye satıyor aman dikkat. İnsanbuya ve size gönülden desteğe devam. Bazen siyasi konularda ne dediğinizi anlamasam da ;) dediklerinize uygun davranmaya çalışıyorsunuz. Bu bile çok lüks bir "şey". Seçimlerde olsa olmasa da bir şey değişmeyecek, görünen o ki bu ülkede karar verenler ve buralarda tezgahı olanlar bir şeye karar vermiş, o karar verdikleri her neyse herkese rağmen o uygulayacaklar.
İNAN 05.02.2019
Kaan Bey'i anlıyorum, aynı anda hem Muhsinci hem Can Dündarcı hem Yözdilci hem Atatürkçü hem Çayancı, maocu bozkurt, sosyal faşik, denizci, ibocu ve Avrupa birlikçi, doğucu, batıcı, türkçü, kürtçü, patagoncu, mevlanacı, meyhaneci, beleşçi olan kitleyi görünce adam dayanamıyor ve pata küte yazıyla dalıyor. Bunun tek bir nedeni var, bu arkadaşların çoğu emekli, sıkıntıdan muhalefet yapıyorlar. Yazlıkta evde duvara bak bak, çiçeğe bak bak, okeye dön allah dön, vakit geçmiyor. Bari partiye gireyim dese, bir tomar para kaybedecek. İyisi mi iki kel ileti atarım, oh mis, keyfime bakarım. Maksat eski dostlar alışverişte görsün. Geçen gün bir denemede bulundum, söylemleri aynı buradan alıntı, her şeye şüpheyle yaklaşan yazılar yazmacalar falan filan. Neyse çaldım kapısını yahu ben kitap yazdım, tesadüfen yayınlandı biz nereden nasıl gireceğiz bu sanat sepet işlerine gibilerinden. Tek bir yanıt yok. Kaan Bey dikkatine devam-2
İNAN 05.02.2019
Merhaba. 5. Kademeden biri olarak yazıyı beğendim. (Beşinci kademeyi ben tanımlayayım, ellerini aynı anda kaldırıp dikine sallayarak topunuzun diye başlayan konuşmaya sahip olan kısmi gerçekçiler olarak ifade edelim. :)) Buraya bir link bırakayım: (Bkz:
) linkteki fotoya baktınız mı? Baktınız. Bir de her Allahın günü önümüze çıkan 80li yıllardaki grev gözcüsü önlüklü bugünün büyüklerinin resmini açın önünüze. Olay aslında budur. Bu adamlar bu muhalefeti ciddiye almaz, çünkü daha kendileri çalışırken bu işlere girişmişler, inandıkları şeylere uygun hareket etmişler. "Bizimkiler" ise önce beş altı ev alıp sonra emekli olup, ardından oğlanı kızı en iyi konumlara oturtup ya da yurt dışına yollayıp sonra face hesabı açıp başlıyor yaygaraya. Önemli olan çalışırken, bulunduğun yerde olduğu kadar kendini ifade edebilmek. Yine haksızlık etmeyelim, çok acı çeken oldu, çok can yandı. Devam.
asman asuman 05.02.2019
Koral hocam, bizim bu seçim ahmaklığımız konusunda ne diyorsunuz? Biz ne yapalım? Her yıl bir seçim var. Demokrasi yok Türkiye’de diyoruz. Hiç bitmeyen bir seçim gündeminin çılgın takipçileri de yine bizleriz. Sizin sitenizde zaten çoktandır belirtiliyor. Kim muhalefet kim iktidar belli değil. İktidar 18. yılında hala muhalif gibi puan topluyor. Muhalefet iktidarmış gibi iktidarın her gündemini ondan hevesli takip ediyor. O kazansa ne olacak bu kazansa ne olacak? Birlikte iktidarlar zaten. Bizi yiyip duruyorlar. 31 Mart’ta ne değişecek? Ben daha yeni uyandım. Her gün her yerde izlediğim müthiş seçim tartışmalarına şaşkınlıkla bakıyorum. Uyandım mı acaba? Hala sorduğuma göre, seçimde ne yapalım diye. Bu ahmaklığın bir tedavisi var mı?
Kaan Arslanoğlu 04.02.2019
Teşekkürler Değerli Evin Özdemir, bu soruları Koral hocam da okumuştur. Belki sonra o da cevap verir. 3 sorunuz da birbiriyle bağlantılı. O yüzden topluca yanıtlayayım: Bunu "Evrimci Açıdan Din Psikoloji Siyaset" kitabımda çok geniş ve kaynaklarıyla açıklamıştım. İnsanda evrimle üstümüze işlenmiş bir din güdüsü var. Bu güdü genetik anlamda kafası tersine çalışan ya da kendi aklını çok öne çıkaran, bilgi ve bilinçle hareket eden çok küçük bir azınlık dışında insanların yüzde 99'undan fazlasında hakim. Bu gruptaki büyük çoğunluk insanlar ya dindar olup buna benzer ritüelleri din içinde yaşıyor ya da fazla dindar olmayanları hatta dinsiz olanları kendilerine böylesi yollar çiziyor. Fanatik takım taraftarlığı, fanatik parti taraftarlığı, müzik veya sinema yıldızlarının tutkulu fanları gibi. Yılmaz Özdil, İlber Ortaylı buna benzer birçok yazar, sanatçı, politikacı çıkmıştır ve her ülkede çıkmaktadır. Onların fanları da şeyhlerine bir tür peygamber gözüyle bakarlar. Örnek çok. Sağda, "solda"
Evin Özdemir 04.02.2019
Sayin KA'ya bazı sorularım var: 1- Mürid deyince küplere binen, Yozdil'i "bizim taraftandır" diyerek canla başla savunan bu topluluğa kabile desek yeri midir? Veya bunları nasıl isimlendirmeliyiz? 2- İnsanlar hangi temel itki ile bir yazarı bu kadar yere göğe sığdıramıyorlar. Bunların grup ve birey psikolojisindeki tanımı nedir? 3- Bunlar "laf anlatılamaz" grubunda mıdırlar? Kaderleri bu kukla oynatıcı şovmenlerin elinde midir? Efem saygılar. Etkili bir yazı olmuş.
koral g. yunuk 04.02.2019
Sayın Sadece, dizi yazı içinde editörüm izin verirse belki size de yanıt veririm. Ama şimdilik e ve daha fazlası diyorum. Sevgiler yolluyorum İsviçre'den. :)
sadece 04.02.2019
Sayın Yunuk Hocam, İnsanların büyük çoğunluğunun yazdığınızı okumayacağını, okuyanların büyük çoğunluğunun anlamayacağını, anladığını düşünenlerin büyük çoğunluğunun ise yanlış anlayacağını bildiğiniz halde yazmaya devam etmenizin nedeni nedir? a. yapacak daha iyi bir işim yok. b. bir gün anlayacaklarına inanıyorum. c. ben de yazmasam kimse yazmamış olacak, içim el vermiyor. d. hiç biri e. hepsi...