TERAPİ ODASI (8) – İktidarın 41 kere istifası gerekirdi

TERAPİ ODASI (8) – İktidarın 41 kere istifası gerekirdi

Koral G. Yunuk: Kıymetli Akıl Cerrahı kardeşim. Senden şu yolladığım kısa romana biraz ara vermeni rica edeceğim. Zaten pek az kaldı gerisi. Tek bölümde biter mi, iki bölüme mi yayarsın, sen bileceksin. Ancak önce bir soluklanalım. Bu arada ben niye sevdim bu hikayeyi, nerelerini sevdim, anlatmak istiyorum. Ne dersin?

Akıl Cerrahı: Tamam hocam. Siz girin araya, anlatın lütfen. Şu ana dek 9-10 geri bildirim aldık. Hepsi olumlu. Demek iyi gidiyor. Birkaç yorumcu bazı eksikler bulmuşlar, fakat tam açmamışlar. Siz izah ederseniz belli şeyleri, belki onlar da cevap bulurlar.  

Fakat okunma sayıları epey düşük hocam. İnsanlar uzun yazıları artık pek okumuyorlar. Kısa mesajları okudukları da söylenemez. Nasıl bir formül geliştirsek ki? Yoksa oluruna mı bırakmalı, gelişine mi vurmalı? Sanırım öyle yapmalı. Genel bir depresyon hali var hocam toplumda. Bakmayın yatıp kalkıp siyaset konuştuklarına. Hiçbir şeyi inanarak yapmıyorlar. Her şeyi isteksizce tutuyorlar. Haliyle kısacık mesajları bile algıladıklarından emin değilim.

O konuda da bir şeyler söyleseniz. Morali biraz yükseltseniz. Gerçi morali yükseltmek için söylediğiniz bazı şeyler bile küfür gibi geliyor okuyana. Depresyon işte böyle bir şey. 

Koral G. Yunuk: İyi, tamam. Romana geçmeden önce genel depresyonla ilgili bir şeyler diyeyim. Bekle yarın mailimi.

Akıl Cerrahı: Hocam madem iki konuyu birden ele alacaksınız, ilk sorunu biraz açayım. “Başarı” kavramını bize anlatın hocam. Kendimi gayet başarısız hissediyorum. Bundan bazen rahatsızlık, bazense kıvanç duyuyorum. Zaten kendi başarısızlığını uluorta konuşan nadir kişilerden biriyim. Bu pek bir derdim değil. Diyeceğim o ki: Bana yoğunlaşmayın. Başarı kavramını toplumsal olarak, bizim ülkemiz açısından düşünün ve ona göre bir şeyler deyin. Biz toplum olarak neden bitikiz hocam? Elin oğlu “Açık Toplum Enstitüsü”nü kurmuş. Biz de “Çökük Toplum Enstitüsü” mü kursak?

Koral G. Yunuk: Güzel. Önce umumdan girelim olaya. Şimdi AK Parti iktidarını ele alalım. Cumhurreisi, Başbakan, Bakanlar Kurulu’ndan başlayıp tüm alt yönetim kademelerine kadar… Başarılı mı başarısız mı?

Bir yanıyla bakarsak bu iktidar şimdiye kadar 41 kere istifa etmeliydi. Ergenekon davası çöktüğünde istifa etmeliydi. FETO’yu bu kadar güçlendirdiği için 7 kere istifa etmeliydi. Suriye politikası çöktüğünde, dört milyon göçmen geldiğinde… Terörü yüzlerce kez vaad ettiği halde bitiremediği için istifa etmeliydi. Patlayan her büyük bombayla, katliamlarla istifa etmeliydi. Barış süreci çöktüğü, PKK’ya avantaj kazandırdığı için istifa etmeliydi. İş kazalarında dünya şampiyonluğuna oynadığı için… Büyük tren kazalarında… Art arda gelen ekonomik krizlerden dolayı istifa etmeliydi. Onca doğa yıkımından… Yolsuzlukların astronomik artışından dolayı… Toplumsal ahlaki çöküntüden.. Seçim şaibelerinden… Darbe girişimine zemin hazırlamaktan ötürü… Vs vs.

“Uygar” bir toplumda son derece normal olarak beklenecek istifalar. Peki niye istifa etmiyorlar? Neden başarısız görünmüyorlar? Neden başarılarıyla övünüp takdir kazanıyorlar? 

Çünkü ülkede bir savaş hali olduğunu, iç düşmanın çok güçlü olduğunu, kendileri düşerse ülkenin düşeceğini, bu iç düşmana rağmen bu kadar işler yapmışlarsa bunun muazzam başarı olduğunu söylüyorlar. Bu iç-dış savaş halinde istifa etmek ülkeyi düşmana teslim etmektir.

Diyorlar ve inandırıyorlar. Niye?

Çünkü kurdukları büyük rant ekonomisiyle sadece tabanlarını değil, muhalefeti de besliyorlar. Çünkü bu rant tatlı geliyor, muhalefet de aynısını yapıyor. Onlar da başarısızlıklarından dolayı asla istifa etmiyorlar. 17 yıldır yenildikleri halde, iktidarın onca açığını değerlendiremedikleri halde parti başkanları istifa etmiyor. Başarısız belediye başkanları istifa etmiyor. Rant milyoneri olmuş muhalif başkanlar istifa ettirilmiyor. Muhalefetin popüler TV yıldızları, büyük köşe yazarları bir gün olsun başarısızlıklarını dile getirmiyor. Aksine tüm bu başarı yoksunları el üstünde tutuluyor, alkışa, paraya boğuluyor.

Çünkü toplum iki cepheye bölünmüş. Her iki taraf da birbirine laf saydırmayı başarı sayıyor.

Tüm bu saydıklarımız başarısız mı gerçekte? Sadece sen ve senin gibi düşünenler burada bir başarısızlık görüyor aslında. 

Aslında her iki taraf da son derece başarılı. İroni yapmıyorum.

Savaş hali dağlarda kırılan her iki taraftan genç insanlar ve aileleri için var. Siyasi nedenle hapishanede olanlar sıkıntıda. Onun dışındaki yüzde 99’luk kesim için normal giden bir hayat… Cefasıyla sefasıyla.

Cumhur ve Millet ittifakı çarkı kurmuş… Hep birlikte, güle oynaya rantı götürüyor. Seçimlerde rakip gibi görünüyor, seçim akşamı işbirliği yapıyor, şaibeyi birlikte meşrulaştırıyorlar.     

İşte bu durumda başarısız olan tek grup varsa o da senin gibi düşünenler.

Gerçi bu da senin derdin gibi görünmüyor. Sen kafaya koymuşsun başarısız olmayı. Uyumsuz olmayı amaç edinmişsin. Ve bu konuda olağanüstü başarılısın. Yani sen de başarılısın.

O halde? Sorun ne?

Türkiye’de herkes başarılı.

Akıl Cerrahı: Şahane! Bu terapiniz çok iyi geldi bana hocam. Zaten bu insanlık ve toplumla ağır doku uyuşmazlığı yaşıyorum. O yüzden bunun bilincine daha bir varmak beni rahatlattı. Fakat umarım okurların da çoğu rahatlamıştır.   

Hepimizin aslında başarılı olduğumuzu formüle edişiniz harika. Belki herkeste hemen değil, ama bir süre sonra bu telkinlerinizi okuyan büyük çoğunlukta depresyona karşı bir kıvılcım parlayacağını ve bunun zamanla büyük bir aleve dönüşeceğini umuyorum. Kısa roman konusundaki açıklamanızı sabırsızlıkla bekliyorum.

Koral G. Yunuk: Hay hay o zaman. Şimdi gelelim kısa romana. Akıl Cerrahı kardeşim, roman konusundaki deneylerini epeydir izliyorum. Amacın yeni nesillere, hatta henüz görmediğimiz nesillere, dönemin koşullarına uygun edebiyat yapmak. Resimli roman denedin, tefrika internet romanı denedin, daha önce tefrika siyasi eylem romanı denedin. Maksat ne? İnsanlar giderek daha az okuyor, giderek daha az kitap okuyor, giderek daha niteliksiz kitaplar okuyor, giderek kısa face yazılarını bile okumuyor.. Üç cümleden fazlasını okumuyor, okusa da anlamıyor.. Buna karşı edebiyatta ne yapılır?

Şimdi Tolstoy gelse, bugünün olayları ve karakterleriyle “Savaş ve Barış”ı yazsa bu ülkede bin kişi ya okur ya okumaz. Diyeceksin ki kaç kişi okursa okusun. Önemli olan az sayıda kişi bile okusa nitelikli eserlerin çıkması. Onun etkisi bir şekilde kendini gösterir. On yıl sonra olmaz, elli yıl sonra olur.

Bence yok öyle şey. Varsa bile düşük ihtimal. Büyük eserler nispeten geniş çevrelere etki yapsın diye yazılır. Yapar yapmaz o ayrı şey. Amaç bu olmalı. Senin deneylerin de aslında güya açık etmeden bu yolda.

Peki başarılı mısın? Olumsuz. Gerçi bu zaman diliminde, bu dünyada, bizim ülkede “başarılı” olmak, kitleleri etkilemek açısından diyorum, iyi bir şey mi? Aksine kötü mü? Senin etkinde kaldım, başarılı insanları gördükçe tanıdıkça.. artık pek emin değilim.

Yine de işte bu karmaşık düşüncelerle arşivimdeki kısa romanı gönderdim sana.

Bunun sembolik anlamlarını gördüm, ondan dolayı sevdim. Kolektif bilinçaltı boyutunu sevdim. Bilirsin, semboller bizim işimiz Şükrüüü, kolektif bilinçaltı bizim işimiiiz. Kusura bakma, yaşlılık… Bazen böyle banal esprilere takılıyorum. Sembolik yönünü roman bitince konuşuruz.

Dikkatini çekmiştir. Bu kısa romanın biçimsel değişik özelliği onun bir yoğunlaşmış kısa roman oluşu. Konsantre roman. Çevre, ortam betimlemeleri yok denecek kadar az. İnsan betimlemeleri pek az. Yalnızca olaylar, konuşmalar ve karakterlerin tavırları olabilecek en kısa yoldan aktarılıyor. En minimalist anlatımla uzunca bir olay örgüsü ve değişik karakterler. Bu nasıl olur? Deneniyor. Öykü en kaba hatlarıyla en çok bilgi verecek tarzda ortaya konuyor. Pek çok ayrıntı, ilgi duyan okurca kendi düşlemine göre tamamlansın. Bu denli ekonomik anlatımla olgu, olay ve karakterler bir gerçeklik duygusu yaratıyor ve okura farklı bir şeyler yaşatıyorsa. Onu düşündürüyorsa… Eser edebi anlamda başarılıdır. Fazla sayıda okura ulaşıp ulaşmadığı ve onlarca beğenilip beğenilmediği “başarının” sonraki boyutu. 

Akıl Cerrahı: Açıklamalarınız bence gayet yeterli sayın Hocam. Sorunu kavradım. Umarım çoğu için de tatmin edicidir. Kısa romanın değişik yanını ben kısmen görmüştüm zaten. Hatta inanır mısınız… Sizden bu dosya gelmeden önce, uçuk kaçık bir denemeye girişecektim az daha.

O da şuydu: Oldukça uzun bir öyküyü, roman sayılabilecek kadar uzun bir olay örgüsünü, yine dizi halinde, on bölümde falan yazmak. Her bir bölümde en çok dokuz on cümleyle. Seyrek çizgiler atmak, araları okurun kendi doldurumuna bırakmak.

Hey gidi hey “zamanın ruhu” daha bizi ne kadar maymun edecek… Kitap bastırtmak sorun, ama basılmış kitabı dağıttırmak asıl sorun. İnternet satışında bile sorunlar çıkartılıyor artık. Duyurusu ise düşmanın insafına kalmış. Düşmanda insaf olur mu? Olmaz elbet. Büyük okur çoğunluğu da düşman safta kılıç bilediğine göre…

O zaman internetteki okurun size ayıracağı o paha biçilmez 30-40 saniyeyi kapmaya kalıyor iş. İşimiz baştan tanımsız bir komedi. Tüm çalışma ve boş zamanlarında harıl harıl meşgul, saniye sektirmeden AKP sistemine hizmet eden, sosyal medya başına geçer geçmez ise bol atarlı, küfürlü muhalefet yapan tuhaf bir kalabalığa kendimizce bir şeyler okutma derdindeyiz. Cumhur tabanı zaten bir alem. Kıbrıslı Pygmalion heykel yapmış, sonra da heykeline aşık olmuş. Bizim vatandaşta nerede o zevk. Heykel yapar, sonra da kendi yaptığı heykele küfreder.

Her şeyden önemlisi sağlık. Mevcut aklımızı da kaybetmemeye bakalım.       

Yayına Hazırlayan: Kaan Arslanoğlu


Yorumlar

Maximum : 1000 Karakter / Karakter Sayısı: 
0
Yorumlara gerçek ad ve soyadınızı yazmanız onay kolayllığı sağlar.
Mail adresinizi yazmanız keyfinize kalmıştır. Yorumlarınızın onaylanması da
editörlerin tamamen keyfine bağlıdır. Yılların deneyimi sonucu bu bizde böyle.
  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 12.03.2019

    Değerli Güner, muhalif taban pek alamıyor zaten ya da pek azı alıyor. Birtakım muhalif yazarlar, medyacılar çok iyi paralar kazandı, kazanıyor. Apartman görevlisi olamayacak beceride pek çok muhalif siyasetçi iyi paralar alıyor. Hazine yardımlarını, milletvekili veya belediye başkanı maaşlarını unutmayın. Belediyelerde korkunç rant var. Mesela Kadıköy ve Nilüfer'i iyi biliyorum. Sadece yöneticiler değil, belediye meclisindekilerden de zengin olanlar çok. Ayrıca işletme, büfe verme.. mezhep, aile ilişkileri çok güzel. Ahmet Yıldız'ın Sol İtiraz sitesinde İstanbul belediye meclis adayları için son bir yazı çıktı. Onu da inceleyin. Örnekler çok. Örneğin doktorlar devletten hiçbir zaman almadıkları kadar iyi para alıyorlar AKP iktidarında. İlaç şirketlerinden kazançları cabası. Reklamcılar, sanatçılar, PİARcılar.. Yazsam ayrı makale olur. Saygılar sevgiler.

  • Günay Güner

    Günay Güner 12.03.2019

    Sayın Arslanoğlu, Ranttan muhalefet kitlesi de pay alıyorsa, gönenç içindeyse, yaşı ilerlediği için akrabam neden işten atıldı? Kızım üniversiteyi, mastırı neredeyse tam notla bitirmesine karşın neden işsiz? Ben aylığımda iki bin lira birden eksilecek kaygısıyla emekli olamıyorsam salaklığımdan mı? AKP rantı bize neden düşsün? O kadar onursuz muyuz? Seçmenin yarısı koliyi moliyi elinin tersiyle itiyorsa onurundandır. Umudumu o nedenle yitirmiyorum. Saygılarımla.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.