15 Yıl Sonra Kongresi.. Mehmet Tanju Akad

15 Yıl Sonra Kongresi.. Mehmet Tanju Akad

15 Yıl sonra insanlık ne durumda olacak? “15 Yıl Sonra Kongresi” adıyla bir yazı dizisi başlattık..

Sunumu ve ilk yazıyı okumak için : http://www.insanbu.com/Deneme-Haberleri/803-15-yil-sonra-

 

 

1. GRUP DÖRDÜNCÜ YAZI

 

1. Evrensel Ahlak, Eşitlik, Mutluluk ve İnsani değerlere dair

 

Evrensel ahlak diye bir şey nasıl tanımlanabilir. Bunun en büyük ortak paydası acaba semavi dinlerin vazettikleri şeyler midir? Yalan söylemeyeceksin, komşunun malına tamah etmeyeceksin vs. Ama burada dahi tutumumuz muğlak olur. Örneğin, bizim savaşçımız bir düşman nöbetçisini sessizce öldürürse alkışlarız, bunu hain düşman yaparsa "işte kalleşlik" deriz. Bir diğeri çıkar, "ben her türlü savaşı ahlaksızlık olarak görürüm" der. Ben de çıkarım, "teslimiyetçi bir barışçılığı en büyük ahlaksızlık" olarak nitelerim. Yani, ahlak mutlak değil ki, ölçüsü olsun. Kaldı ki, her çağın ve kültürün ahlakı nüfus-teknoloji-doğal kaynaklar ve sosyal örgütlenme tarafından belirlenir. Bozkır toplumlarında komşu kabilelerden birkaç at çalıp getirmeyi beceremeyene kız vermezlerdi. Bazen bir toplumun içişlerine karışmak savunulur, bazen karışmamak. Yani, bundan bir şey beklenmeyeceği aşikar. Güçlü olan, ahlaka filan bakmaz. İnsanlığın didişmeleri arttıkça, kaosla birlikte, ahlaktan (her hangi tanım olursa olsun) bekleyebileceklerimiz daha da azalır. 1918'den sonra Weimar Almanya'sında çöken geleneksel ahlak, Nazilerin on iki yıllık iktidarında korkunç bir ahlaksızlığa (artık bu her neyse) erişti. Çin'de komünistler gelince, çocuklar ailelerini ihbar etmek üzere teşvik edildi ve nitekim ettiler de ve milyonlarcası kaos yıllarında iz bırakmadan kayıplara karıştı. Rusya'da hiç değilse tutuklayarak öldürdüklerinin bir resmini çekip belgelemişler. Ama ya tutuklanmadan öldürülen milyonlar. Herhangi bir ideolojik siyasetin diğerinden daha ahlaklı olduğunu söyleyenin aklına şalgam sıkarım.

.....

Mali sermayeye karşı bir güç, ancak mali sermaye dünyayı yönetemez hale gelirse, bir kaos ortamında ortaya çıkabilir. Şimdilik, sermaye hiyerarşisi egemenliğini pekiştiriyor.

.....

On beş yıl sonrasıyla ilgili senaryolar için bir dizi varsayım gerekir. Birincisi, yeni uluslaşan devletlerin, uluslaşmalarını tamamlama oranına bağlı olarak direnme güçleridir. Ulus devletler yıkıldıkça yerine yarı feodal-faşist-gerici baskı yönetimleri geliyor. Bunlar kendilerinden olmayan unsurları katliam ve sürgünle yok etmeye girişiyor. Bu benim gözümdeki en korkunç senaryo olup Libya, Irak ve Suriye'de gördük. Yakın bölgemizde, Sünni-Şii çatışması olan her ülkede tekrarlanması mümkün. Afganistan, Pakistan ve hatta İran bunun sancılarını çoktandır yaşıyor. Avrupa'da ise Yugoslavya ve Çekoslovakya'nın parçalanması farklı ama benzer süreçlerdi. Diğer bir varsayımı ise, büyük devletlerin hangi konularda işbirliğine gideceği konusunda yapmak gerekir. Bir dizi varsayım olmadan resim çizemeyiz, o zaman da her varsayıma göre farklı planlar hazırlamak gerekir. Bizim, sınırlarımızdaki kaosla uğraşmaya devam edeceğimiz kesin. İran işi sonuca bağlanmadan Irak ve Suriye de huzura kavuşmaz, izin vermezler. Yani ucu belirsiz.

.....

İklim krizi nedeniyle Afrika'da kuraklıktan ve dünyanın tüm kıyı bölgelerinde su basmasından kaçanlar dev bir mülteci dalgası yaratacak. Bunun dünyadaki her sorunu daha da karmaşık hale getirmesi kaçınılmaz. Zengin ülkeler şimdiden kapılarını kapatmaya çalışıyor. Günümüz dünyasının iki yüz yıl önce ortadan kalkan duvarlar arkasında yaşam sistemine geri dönüyor olması çok acıdır. Kudüs duvarları, Suriye sınır duvarı, Meksika duvarı... Ayrıca, artık büyük kentlerde zenginler duvarlarla çevrili yüzme havuzlu gettolar içinde yaşıyor. Korkunç bir hayat: duvarlar, dolayısıyla gettolar dünyasına gidiyoruz.

.....

Yakın geleceğin dünyasında insanları genel bir mutluluk beklemiyor elbet. Gene de, her nesil kendisine mutluluk alanları, hiç değilse cepler yaratmayı başarır, giderek zorlaşsa da. Bugün uzak doğunun mega kentlerinde otuz yedinci katta oturan, beşinci kattaki asma bahçede oynayan, okula raylı sistemle gidip dönen, hayatında toprağa basmamış çocuklar var. Doğadan kopan insan mutlu olamaz. Biz bile çocukluğumuzdaki doğayı ebediyen yitirdik. Bazı ilçelerde para vermeden denize giremiyorsun. Nereye baksan rezillik. Pazar günleri, otoyol kavşaklarının ufacık yeşilliğinde, dört yanlarından akıp giden trafiğin ortasında neredeyse saf egzos soluyarak piknik yapan çaresiz insancıklar gözümün önünden gitmiyor.

.....

Parasal değerler ne yazık ki insani değerleri yiyip bitiriyor. Kentlerde tutunmaya çalışan kitleler her türlü hırsın kurbanı olarak suç örgütlerine katılıyor. Boğaz tokluğuna "çalışıyor" ama "iş" garantisi var. Mahşerin dört atlısını işbaşında.

 

2. Olumlu çaba nereden geliyor... olabilir ... acaba ...

 

Başlığı yazdıktan beri aklıma bir şey gelmediğine göre pek olumlu bir şey göremiyorum. Zorlamaya gerek yok. Olursa zaten hepimiz görürüz. Varsa ve ben göremiyorsam, o zaman görenlere helal olsun. Dünyanın bu rezil düzenine tepkiler çok. Ne var ki daima yerel kalıyor. Kalsın, bunlar zayıf kalsa da hemen çöpe atmayalım ama, esas önemli olan bunların net bir perspektife sahip olmamaları. İşi nereden alıp nereye götüreceksin. Sarı yelekliler örneğin, gerçekten boğuşup duruyorlar da, bir yılda bir arpa boyu yol gittiler mi? Gezi olayının da arkasının gelmeyeceğini, bakış ve liderlikten yoksun kalacağını daha olaylar sürerken açıklamıştık. Nitekim sönüp gitti. İşçi sınıfına gelince, direnmiyor, çünkü iyi kötü bir işe sahip olmak (Türkiye'de değilse de dünyanın hemen her ülkelerinde) başlı başına büyük bir ayrıcalık haline geldi. İşi var, aşı kaynıyor. Senin için riske atacak değil ya!

 

3. Olumlu gelişmeleri engelleyen faaliyetlere dair.

 

Dünya mevcut tüketim modelini değiştirmediği sürece her şey yokuş aşağı. Bunun değişmesini zorlayacak olan şey ise nüfus ve kaynak/çevre krizlerinden başka bir şey olamaz. İşler bu şekilde sürdükçe, zenginlerin park gettolarında yaşayan yüz binler giderek kuşatma altında kalıyor. Onları kuşatan on milyonlar da tarikatların, cemaatlerin, çetelerin eline bakarak, kuraklığa düşmüş kentlerin çirkin mahallelerini dolduruyor. Kimyasal dolu besinlere mahkum yaşayanlar, zengin gettolar için sağlıklı ürünler yetiştirecek. ... Yani, çok uçuk şeyler değil bunlar, hatta çoktan başladı bile. Merak eden Mexico City'ye, İslamabad'a, Lagos'a gitsin, görsün. Yarın artık bugündür.

.....

Bunların ötesinde, özel ve resmi istihbarat kurumlarının operasyon kabiliyetleri şimdiden devasa boyutlara varmış bulunuyor. Sistemi tehdit edenin vay haline. Ancak, din de bu ortamda siyasi güç olarak büyüyor. Boşlukta kalan insanlığın bir kısmı, teselli ve güveni burada arıyor. Fanatizm, umutsuzluktan besleniyor. Sadece dini değil, her türlü fanatizm kaosla birlikte artacaktır. Kaos, adeta kendini besleyen bir canavara benzer. 1914'ün savaş kaosu 1918'de bitmedi, hemen akabinde sayısız iç savaşın ve İkinci Dünya Savaşı'nın nedeni oldu, akabinde Soğuk Savaş'a dönüştü ve hala bitmiş değil. 1990 sonrasında yeni tip bir dizi teröre ve vekalet savaşlarına dönüşerek devam ediyor. Günümüzde, büyük devletlerde istihbarat işinde çalışan personel sayısı, ordu personelinden daha fazladır. Ayakta kalan ulus devletlerin her birisi bu sistem içerisinde nereye oturacak, bunu şimdiden bilmek kolay değil. Kaynak sıkıntısı artarken, bir yandan da dünyanın tüm kaynaklarının yarısı, bin adet sermaye grubunun eline geçiyor. Buyurun buradan yakın.

.....

On beş yıl uzun bir süre değil. Siyaseti inceleyerek üç buçuk kere on beş yıl geçirdim, 25 + 29 toplam 54 yıl. 2035'i ben bile görebilirim ama ucunda halas yok, bitmeyen savaşlar var.

 

Mehmet Tanju Akad


Yorumlar

Maximum : 1000 Karakter / Karakter Sayısı: 
0
Yorumlara gerçek ad ve soyadınızı yazmanız onay kolayllığı sağlar.
Mail adresinizi yazmanız keyfinize kalmıştır. Yorumlarınızın onaylanması da
editörlerin tamamen keyfine bağlıdır. Yılların deneyimi sonucu bu bizde böyle.


Bu habere henüz yorum yapılmamıştır, ilk yapan siz olun!...