Deneme
15 Yıl Sonra İnsanlık.. Turabi Yerli’nin Cevabı

BİRİNCİ GRUP ALTINCI YAZI
Evrensel ahlak, insani değerler, özgürlük, eşitlik, mutluluk, iletişim düzeyi açısından 15 yıl sonra insanlık ülkemizde ve dünyada nasıl olacak? Öngörünüz nedir, bunun nedenleri nedir?
Bugünlerde üzerinde en çok özen göstermeye çalıştığım şey hiçbir işlevi olmayan tartışmalardan ve sözcük salatalarından uzak durmak. Zamanın hızlandığı ve hızlanan zamanla birlikte birim zamanda işlememiz ve cevap vermemiz gereken soruların olağanüstü arttığı bir dönemde zamanın değeri yaşananların karesi oranında artıyor ve sadeleşme zorunlu hale geliyor.
Sadeleştirme işlemleri için yararlandığım iki araç mevcut: Biyokimya bilimi ve analitik psikoloji. Yıllardır “indirgeme” kavramını küfür gibi kullananlara inat zamanımızın daha fazla indirgemeyi becerebilenlerin geleceği kurabileceği ve yarına kalabilecekleri bir dinamizm yaratmıştır.
İnsani değerler denen şeyi de ilgili araçlarla indirgeyerek ifade edeceğim. Canlıların ortaya çıktığı andan itibaren değişmeyen canlıyı cansızdan ayıran temel farklılıkların, bu önümüzdeki onbeş yıl içerisinde de değişebileceğine, ya da biyokimya biliminin ortaya koyduğu bu bilginin yanlışlanabilirliğine ihtimal vermiyorum. Dolayısıyla tüm yukarıdaki kavramların üzerine oturduğu temel gerçeklik değişmezken bu kavramlarla ilgili değişiklikleri tartışmak çok anlamlı gelmiyor.
Yani 15 yıl sonra da insan davranışının ana motivasyonu türü yarına bırakmakla ilgili olacaktır. Kavramların içeriklenmesi ya da içeriklerindeki görece değişiklikler türün hayatta kalma araçlarının nesnel durumlarının değişiklikleri ile ilintilidir. Bu nesnellikte görebildiğimiz en önemli değişiklik, türün hayatta kalma koşulları ile gezegendeki tüm diğer canlıların hayatta kalma koşullarının hiç olmadığı kadar sıkı bir biçimde birbirine bağlı olmasıdır. Günlük hayatın içerisinde boğuşan insanın, basit, salt geleceğe türün bir elemanını bırakma çabası ile insanlığın geleceğini biraz daha fazla güvence altına alma çabası arasında farkı kapatmaya gücü yetecek mi sorusu günceldir.
Ben buradaki eğilimin gezegeni daha fazla koruyan niteliği arttığı oranda insani değerler açısından gelişkinlik kazanma doğrultusunda ilerleyeceğine inanıyorum.
Bu durum kişinin kendini parçası olarak algıladığı bütünün büyümesi olarak okunabilir. Dolayısıyla, kendini daha büyük bir bütünün parçası olarak algılama, daha büyük bir bütün için işlevselleşmeyi motive edecektir. Bu motivasyon daha fazla evrensel değerler referanslı davranışları doğurduğu oranda da eşitlikçi olacaktır. Eşitlemeci olmayan ancak bütünün diğer parçalarının tüm varoluş koşullarını da eşit biçimde savunan bir ahlak, “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar” ilkesinin olanaklılığını güçlendirecektir. Dışarıda bütünlüğü yaratan bireyin kendi iç dünyası da daha fazla bütünleşecek, kendini gerçekleştirme olanağı artacak ve ille de mutluluk kavramı ile anlatacak olursak daha mutlu olacaktır.
Peki ama tüm bunlar için on beş yıl yeter mi sorusuna ise verilecek cevap bu bir olasılık denebilir. Hem de çok küçük olmayan bir olasılık. Daha büyük olasılığı duyurmanın ve felaket tellallığı yapmanın çok anlamı ve işlevi yok. Bir yerde işlevi olabilir.
Daha karanlık bir geleceğe gidiyorsak ve bu on beş yılı kaybedeceksek, sonraki dönemin kazanılması için gereken tohumların şimdiden ekilmesi ve korunması gerekebilir. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti, kapitalist sistemin gelişim dinamikleri ve sistemin varlığı açısından parçalanması gereken varlığı bizatihi sistem dinamiklerini olumsuz etkileyen bir yapıdır ve bu yapının bununla birlikte tüm bölgenin parçalanması, her tür etnik, dinsel ve mezhepsel farklılıkların çatışmaya dönüştürülmesi ve insan gruplarının bir araya gelme duygularının ortadan kaldırılması sistem açısından zorunluluktur. Bu zorunluluğun dinamikleri ile 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın çıkış dinamikleri benzerdir.
Bugün Sovyetlerin dağılması sonrası yeniden benzer koşullara dönülmüş ve farklı bir çağda da olsa sistemin benzer ihtiyaçları öne çıkmıştır. Şu anda gelişecek daha şiddetli bir çatışma ve savaş ortamı bu sürece müdahale potansiyeli olan güçlerin yeterli ve hazırlıklı olmaması nedeniyle geleceği kuracak güçlerin büyük oranda telef olmasına ve daha güzel bir geleceğin çok daha ötelenmesine neden olabilir. İşte bu olumsuz saptama, bize belki de bu gün açık bir karşı çıkışı değil, güç biriktirene kadar daha sessiz ve derinden bir mücadele sürecini örmemizi vazedebilir.
Bu doğrultuda olumlu ne gibi çabalar var, varsa bunlar hangi çevrelerden geliyor? İlk aklınıza gelen örmekler.
Bir yandan iyimser olup bir yandan olumlu çabalara örnek verememek çelişki gibi görünebilir. Ama biliriz ki devrimleri her gün devrim yapanlar değil, çoğunlukla belki hayatında ilk kez “yeter artık” diyenler yaparlar. Tıpkı Haziran direnişinde hayatında hiç sokağa çıkmamış milyonların günlerce- çok açıkça, beceriksiz ve basiretsiz değilse ahmak ya da kötü niyetli kişiler tarafından yönlendirilip tüketilmiş olsa da- eylem yapması gibi. Sistemin doğurduğu çatışmaları çözmek için sistemin merkezi ile ortaklık yapmayı siyaset olarak görenlerin ve onlarla ortaklık yapanların yapabileceği bir şey yoktur. Yıllarca NATO askerliği yapıp sonunda FETÖ’ye orduyu teslim eden sözde antiemperyalist güruhun da yapabileceği bir şey yoktur. TC’nin kurucu partisi olup TC’nin varlığına karşı tüm güçlerle ittifak halindeki partinin de yapabileceği bir şey yoktur. Kontrgerilla artıklarının ve onlardan medet umanların da yapabileceği bir şey yoktur. Bununla birlikte tüm bu çevrelerin çeperlerinde bu çevrelerin kimi toplumcu ve antiemperyalizm sanısı yaratan söylemlerinden etkilenerek dolanan ve samimi antiemperyalist duygular taşıyan yığınlar, bu duygularıyla yeni bir odak yaratabilir ve oldukça büyük bir potansiyel oluşturabilirler.
Bu doğrultuda olumsuz, yıkıcı, bozucu faaliyetler ne yönde? Bunların başını kimler çekiyor? Hangi eğilimler ve veya çevreler?
Bu soru tam da bir önceki sorunun yanıtı içinde cevabını taşıyor. Tüm anılan çevrelerin odakları, çeperlerdeki insanların potansiyellerini karşı tarafın çıkarları doğrultusunda kanalize ettikleri oranda olumsuz, yıkıcı ve bozucudurlar. Bu yapıların hiç birinin düzelme ihtimali yoktur ve bunlara bel bağlayarak bunlar içinde ya da birlikte siyaset yapmayı savunmak da aynı biçimde bozucu, yeninin kuruluşunu geciktiricidir.
Turabi Yerli
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Erkurt Özkurt 06.02.2020
Şu anki durumuyla cumhuriyetin kurucu partisine bel bağlamak yersiz belki ama bi umut özüne dönecektir diye çabalayıp ümit etmekte mi abes acaba? Gerçi rahmetli Ecevit bile ümüdi kesip DSP yi kurmuş ve en azından iktidar ortağı olmuştu.
turabi yerli 05.02.2020
Yanılıyorsun. Her gördüğünü Godot sananlara eleştiri ve Godot'nun yaratılması gerektiğinin savunusu var.
Fethi Sönmez 05.02.2020
Godot'u beklemek bu olsa gerek.