15 Yıl Sonra? Tarık Günersel

15 Yıl Sonra?  Tarık Günersel

Editör Sunumu: “15 Yıl Sonra Kongresi” yazı dizimiz, bakmayın biraz yavaş ve sessiz gittiğine, hayli ilgi çekiyor ve heyecan yaratıyor bazılarında. Türkiye PEN’in eski başkanı, uluslararası PEN’in eski yöneticilerinden usta şair, değerli yazar Tarık Günersel de olguya dahil olmak istediğini belirtmişti. Biz de sevinerek, memnuniyetle demiştik. Zaten İnsan Bu ailesinin pek görünmeyen fertlerinden biridir kendisi. Gerçi “15 yıl sonra dünyasını şiirle anlatsanız nasıl olur” diye önermiştik, o da “çok ilginç olur” diye yanıtlamıştı ama, bize düz yazı gönderdi. Olsun, teşekkürle yayımlıyoruz, makaleleri de şiirleri gibi özgün ve ilginçtir ustanın.   

 

 

Değerli Dünyadaşlar,

 

Doğaya ilgi, bilim emeğine saygı ile başlarım.

 

Üçüncü Dünya Savaşı’ndayız: İnsan türü koronavirüs istilasina karşı. Bilimli dayanışma hem bu virüsü yenmek için gerekli, hem de kapitalizmi aşmak için. 2035 (yeğlediğim tarihleme ile 10 bin ekleyip 12035) dünyası ile sonrası çeşitli çıkar odakları ile 'küyerel demokrasi güçleri’ mücadelesine tanık olacak. Ya bilimli dayanışma, ya kapitalizmin tüketiciliği ile ölüm. 

 

Verimli güçler etkileşsin, katkılar katkılara yol açsın.

 

"15 Yıl sonra?" sorusuna yanıtım bu kadarcık. Meraklısına, bu yanıta vardıran süreç bilgisi:

 

Laiklik olmadan ne bilim olur ne de demokrasi. Laik eğitimle yetiştirilmemi öncelikle Atatürk'e borçluyum. (1963-64 defterim 10 Yaş Defteri adıyla Yazardandirekt e-kitabı olarak yayımlandı (https://heryerdekitap.com/magaza/10-yas-defteri/)   İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi odaklı bir eğitim ve öğrenim gördüm. 

 

1966'da, 13 yaşımda, Bertrand Russell'ın "Niçin Hıristiyan Değilim" adlı yapıtından etkilendim, ateizme (yeğlediğim terimle doğacılığa) yöneldim. Ertesi yıl ‘özgürleşme ahlakı’ amaçladım.  1968'deki bir şiirim "hak içindir uğraşım / dünya yurttaşıyım" diye bitiyordu. Ertesi yıl, 16 yaşımda, "Sınıfların ve ulusların aşıldığı bir dünya toplumu" amacı değerli geldi; o yaklaşımım sürüyor. Yine 1969'da, Birleşmiş Milletler'in kuruluşunu kutlama günü bağlamında, Kadıköy Maarif Koleji'nde, okul yönetiminin benden istediği yazıda BM'yi yetersizliğinden ötürü ağır eleştirdim. Yazım beğenildi ama okunmadı.  (Yarım yüzyıl sonra yine eleştiriyorum ama şu farkla: Hiç yoktan iyidir, ama BM'nin gelişmesine katkıda bulunmak gerek; tribünden laf atmakla yetinilemez.) 

 

1978'de, "Sovyetler Birliği de eleştirilmeli," dediğim için bir partiden dışlandıktan sonra, şöyle düşündüm: Sovyetler Birliği (SSCB) demokratikleşmeden Doğu Avrupa demokratikleşemez, Doğu Avrupa demokratikleşmeden Batı Avrupa'da sol gelişemez, Batı Avrupa'da son gelişmeden ABD'de sol gelişemez." 

 

O düşünceme 1991'de İktisat dergisinde 'Dünyalı Olabilmek' adlı yazımda değindim, "2000'lerde ABD'de solun gelişme bekliyorum," dedim. 'Demode' sayılan Marx'ın 15-20 yıl sonra yeniden önem kazanacağını da ileri sürdüm, öyle oldu. Ayrıca 'enternasyonalizm' kavramının uluslar oldukça geçer olabileceğini, ayrıca o kavramın ulusları daha üst bir dünya toplumu yönünde aşma amacı içermediğini belirttim. 

 

1992'de "Marx anti-kapitalist değildi, post-kapitalistti," demiştim. Köleci ya da feodal bey de anti-kapitalisttti/r. Hüner kapitalizmi aşabilmek; o bakımdan post-kapitalizm kavramı değerli. 

 

Yine yıl "Post-Türkler ve Post-Kürtler ile mümkün barış," yazmıştım; sağ olsun, sevgili arkadaşım Yücel Göktürk Post-Express dergisinde yayımlamıştı. Türk kökenli bir Dünyalı oldumu belirtmek için kendime post-Türk diyebilirim. 

 

Sermaye öncelikli üretim tarzı olan kapitalizm (sermayecilik) yerine insan ihtiyacı odaklı dayanışmacılık (imececilik, sosyalizm ve çok yıpratılan terimle komünizm) gerekli. 

 

1995'te Yeni Yüzyıl gazetesinde 'Duyarlı Dünyalılar Hareketi' adlı yazım çıktı. Bu bir 'hareketler hareketi' olmalıydı. Yeni başlayan internet odaklı Şiir Uzayı Laboratuvarı (Poetic Space Lab) projem o bağlamda belirdi, Gülseli İnal ile Talat S. Halman gibi birkaç dost ile hayata geçti, Dünya Şiir Günü’ne yol açtı.

 

2000'de Rodos'ta uluslaslararası yazarlar çalıştayında küreselleşmeyi Marx'ın öngördüğünü, yerele çekilmek yerine başka türlü bir küreselleşmenin (nitekim alt(ernative)-globalization kavramı çıktı ya da zaten vardı da ben bilmiyordum) gerekli olduğunu söyledim. 

 

'Yerel' ile 'küresel' sözlerinin karışımı olan 'küyerel' (glocal) en önemli kavram kazanımları arasında.

 

Son 25 yılın en önemli olaylarından ilki internet, ikincisi ise 'korona' salgını. İlki dünya çapında iletişim ve etkileşim olacağı sağladı, ikincisi ise aynı gemide olduğumuz gerçeğini vurguluyor.

 

2013'de Dünya Uygarlığı Projesi (Earth Civilization Project) önerdim; otuz kadar ülkeden dostlar katıldı. Ana 'yönyol' bu, benim için. (Yönyol sözünü türettim; İngilizcesi içinse 'goalpath' uygun geliyor.)

 

Küyerel İmece Platformu olmalı. KİP. Glocal Solidarity Platform. Bakayım böyle bir adım var mı... Yokmuş. Olsa? Türkiye'de Küyerel Enstitü var. Glocalism adlı dergi de gezegendeki 

 

Bilimli Dayanışma. Dünya Sağlık Örgütü WHO da 'science and solidarity' demiş, nitekim.

 

Türkiye'de ve her yerde bilim özgürlüğü isteyelim. Atatürk'ün akıl-bilim-sanat odaklı yaklaşımının yerine inanç odaklılık dayatılıyor. Yol ayırımı bu. 

 

Bilim mi, inanç mı? Hakikat mi, alışkanlık mı? Küçük bir azınlığın zenginliği mi, topluca gelişmek mi? Serbest piyasa ne derece serbest? Kapitalizm serbest piyasaya karşı değil mi? Kapitalizm mi, demokrasi mi -daha doğrusu demokratikleşme mi?

 

Bu sorular tüm gezegen için geçerli değil mi?

 

12035'teki durum bu yol ayırımları odaklı mücadeleye göre belirlenecek. 

 

Tarık Günersel

tgunersel@gmail.com

www.tarikgunersel.com


Yorumlar

Maximum : 1000 Karakter / Karakter Sayısı: 
0
Yorumlara gerçek ad ve soyadınızı yazmanız onay kolayllığı sağlar.
Mail adresinizi yazmanız keyfinize kalmıştır. Yorumlarınızın onaylanması da
editörlerin tamamen keyfine bağlıdır. Yılların deneyimi sonucu bu bizde böyle.
  • Turabi Yerli

    Turabi Yerli 20.03.2020

    Şu hepimiz aynı gemideyiz lafına bayılıyorum. "Ve Gemi Gidiyor"ken güneş görmeyen havasız kazan dairesinde kömür atanların, güvertede dışlanmış çingenelerin, balo salonunda dans edenlerin ve onlara her düzeyde hizmet edenlerin aynılığı mı söyleniyor? Ne öneriyoruz balo salonundakine biraz kömür atmasını mı? Garson uzatsa ya azıcık ayaklarını da lüks kamaradaki bi çay getirse! Evet hepimiz aynı gemideyiz ve gemiyi yürütenlerin geminin iktidarını ele almasını istiyoruz. Yoksa yemezler.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.