Dil Efendim... Dil... (4)

Dil Efendim... Dil... (4)

ONUNCU BÖLÜM

Sayın ATA, arkadaşım bu konuların uzmanı. Fakat ben ne derinlemesine ne etraflı bilirim. Anladığım şu: 1938’de Atatürk’ün hem Tarih Tezi’ne hem de Dil Tezi’ne ve özellikle Güneş-Dil’e karşı karartma yasağı başlıyor. Bunun nedenlerini ve o dönemin şartlarını sizden dinledik. Fakat İnönü’den sonra onca iktidar gelip geçiyor. İktidar kadar kuvvetli onca muhalif parti var. Sayısız grup, çevre var. On binlerce bilim insanı, yazarı, dilcisi, edebiyatçısı, siyasetçisi. Her eğilimden. Büyük çoğunluğu Atatürkçü. Nasıl bir uğursuzluk ki bu iş veya nasıl tehlikeli bir mevzu. Kimse girmek istemiyor. 30 ile 38 arasındaki o çalışmalar adeta buharlaştırılmış. Adı bile anılmıyor. Nedir sizce sebebi?

Siyasi ve ideolojik yasak. Arkadaşın iyi bilir o işleri. Her şeye siyaset hükmeder ve eğer bunlardan söz etmek tüm siyasi çevrelere göre sakıncalıysa. Herkes, sağcısı, solcusu, liberali, dincisi, laiki adı konulmamış, imzalanmamış bir anlaşmaya varır ve meseleyi kapatır.

Arkadaşına sor bunları. Veya dur, ben ona sorayım: İnönü gidince Demokrat Partililer mi açacaklardı tekrar dosyayı? CHP içindeyken zaten kapatan onlar. İnönü ile o konuda hemfikirler. Pek çok konuda hemfikirler. Doğalarına ters. Dinci tutucu çevreler mi konuyu yeni baştan inceleyecekti? Allah korusun, derler. Merkez sağcılar? Onların mihrabı zaten ABD. Bu ülkede sosyal bilimlerde merkez sağı da uç sağı da hiçbir zaman güçlenememiştir. Gözleri “Hür Dünya”da, oranın sağından gelmeyen her bilgiden korkan muhafazakar kafaları yüzünden. Soruyorum, MHP mi konuyu açacaktı? O partiye yakın birtakım akademisyenler, yazarlar hep var olmuştur. Açmadılar. Niye acaba? Kenarından köşesinden dolaştılar, bazı çalışmalar yaptılar. Ama ellerinde onca olanak varken kolları sıvayıp arşivlere girmediler. Onca kürsü vardı ellerinde, onca gazete, dergi. Çok kalabalık ve kuvvetli sayılmazlardı, ama başka işlerle uğraştılar. Gözle görülür bir yol alamadılar, hatırı sayılır bir geleneğe rağmen. Neden? Çünkü Amerika istemiyordu, bu kadar basit. MHP ve ülkücüler soğuk savaş döneminde 80’lere kadar büyük komünizm tehdidine karşı ABD ile işbirliği yaptılar. Kendilerince haklı nedenleri bulunuyordu, fakat gerçek durum öyle ya da böyle buydu. 80 darbesiyle uyanmaya başladılar ancak. 90’ların başında ABD-PKK ittifakını kanlarıyla canlarıyla gördüler, daha da uyandılar. Elbette kutlamak gerek onları. Sol Amerikancılaşıp sağcılaşırken onlar Amerika’dan uzaklaştılar. Günümüz solcusu göremez, göstersen anlayamaz bunu. Amerikancılaşınca beyinin birçok bölgesi ölür. Ölü beyinle de algılayamaz, düşünemez insan. Neyse. Ve ne var ki, bilimsel, yazınsal damarları körelmişti bir kez bu tür milliyetçilerin. Şimdi MHP haklı durduğu birçok noktada daha kendini savunamıyor, bu derin konulara nasıl girsinler. Kısa dönemde beklentim zayıf.  

Başka kim o kapatılan Tarih Tezi, Dil Tezi dosyalarını açacaktı? Atatürkçüler Atatürk fikriyle, Mustafa Kemal’le alakası bulunmayan uydurma, ucube bir Atatürk imajıyla zehirlenmişti zaten. Anlattık bunları önceki sorularınızda.

Bir ülke ekonomide, parada, siyasada, refahta, günlük yaşamda, kültürde, sanatta, bilimde yeterince güçlü hale gelmişse çekim merkezi olur. Sadece her etnik gruptan kendi vatandaşları kenetlenmez içerde, dışardan pek çok insan, nitelikli insan buraya gelmeye çalışır. Aksi durumda bu ülkenin okumuşunun, elitinin de, sıradan vatandaşının da gözü dışarıda kalır. Beğenmediğimiz Osmanlı’ya, gerileme döneminde bile Batı’dan birçok kişi sığınıyordu. İçlerinde seçkin askerler, nitelikli alimler bile vardı. Türkiye 2. Büyük Savaş’tan sonra çekim merkezi olma niteliğini tümden kaybetti. Hangi ülkeler güçlüyse onlar çekim merkezi durumundadır. Tek bir küçük alanı ihmal etmeden öteki ülkelerde kendi yandaşlarını örgütlerler. Profesyonel anlamda çok ciddi ve büyük yatırımlarla çalışırlar. Milyonlarca amatör işbirlikçilerinin bulunduğu bizim gibi ülkelerde bu çalışmaları hepten kolaylaşır. Kabahatin çoğu elbette bizde. Ancak hırsızın suçlanmasına karşı çıkanlara, her açığa çıkan somut ajanlık çalışmasını “yine mi komplo teorisi” diye itibardan düşürenlere dikkat! İşte onlar apaçık komploları veya komplo sayılmayacak kadar aşikar yürütülen tezgahları örgütleyenlerdir. Veya kalpleri komplocularla atan yancılardır.

Başka deyişle bu tezleri CHP içindeki veya başka sol, sosyal demokrat partilerdeki veya onlara yakın kişiler mi yeniden ele alacaktı? Mümkün değil ve mümkün olmadı.

Ya daha uçtaki sol? Ezici çoğunluğu Marksizm afyonuyla zihinlerini dumanlamışlardı çoktan. Marksizm bir noktaya kadar ufuk açıcı, bilimsel, çığır açıcı bir felsefe. Fakat bir noktadan sonra ufuk karartan, bilime engel, çığır kapatan bir bir felsefe. Türkiye’de belli bir tabana yayılana dek çoktan dogmaya, dine dönüşmüştü zaten. 60’lardan sonra ülkenin bilim insanlarının, akademisyenlerinin, sanatçılarının, yazarlarının neredeyse yüzde 80’i ya Marksist olmuştu ya da Marksizmden şu veya bu oranda sarhoşlamıştı. Onlar mı Türk Dil Tezi, Türk Tarih Tezi niye unutturuldu diye davayı yeniden açacaktı? Değil bunu yapmak, tozlu dosyalara dokunmaya kalkanı aforoz ettiler. Marx korusun, Lenin esirgesin!

O Lenin var ya o Lenin… Ünlü bir Rus operasında. Hangisi çıkaramadım. Merak ederseniz araştırın. Yeni gelişmelerden son derece rahatsız yaşlı bir Rus prensi şöyle haykırır: “Ruslar arasında eşitlik getirmekten bahsediyorlar! Eşitlik mi! Biz Tatar mıyız ki kendi aramızda eşit şekilde yaşayacağız.” Rusya’ya eşitliği getiren, daha doğrusu getirmeye çalışan o Tatar işte Lenin’di. Fakat sonunda ne oldu, Ruslar ülkenin en eşitleri oldu! Eğer Türklüğünden, Gürcülüğünden falan bahsetmemişse, birçok Türk ve Gürcü en üst yönetim kademelerine geldi, ülkeyi idare etti. Fakat Rusya içinde hem nüfus bakımından hem de kültür ve dil anlamında çok büyük etki gösteren Türklükten hep korktular. Bir Türklük bilinci oluşmasını hep engellemeye çalıştılar. Kendilerine göre haklı nedenleri önemliydi, Ruslar olarak, gizli milliyetçi Rusluk açısından haklı nedenleri daha fazlaydı. Fakat biz neticeye bakalım.

Var olan, asırlara işlemiş, dağlar taşlar, sular ovalar kadar gerçek olan bir tarihi ve dili küçültme uğraşlarına bizim katkı vermemizin, bize faydası ne? Siz solcular da ABD’li ideologlarla o noktada birleştiniz. Sağcıları, gardrop Atatürkçülerini  ABD Avrupa engelledi, “Dokunmayın oralara, hür dünya değerlerinden uzaklaşırsınız” dedi; siz solcuları da Rusya, Çin engelledi: “Girmeyin oralara, ırkçı, milliyetçi, şoven, faşist olursunuz” dedi.

Şimdi değerli ATA, burada ben de devreye gireyim. Dediklerinize önemli ölçüde katılıyorum. Fakat hiç sevmediğim bir deyimi kullanayım: Her şeyi aynı kefeye koymuyor musunuz? Bu konularda az da olsa çalışma yapan insanlar çıkmış ve halen de var. Gerçi Güneş-Dil’den kimse bahsetmiyor. Orası çok tuhaf. Atatürk’ün Tarih Tezi’ne ara sıra değiniyorlar, ama bu tezin kimler tarafından ve hangi nedenle sümen altı edildiğinden bahsetmiyorlar. O da son derece garip. Ama yine bazı şeyler yazılıyor. Örneğin Çin dediniz. Marksizm dediniz. Bunlar bu çalışmaları, bu bilinci engeller dediniz. Fakat şimdi bakıyorum: Çin’e yakın denen siyasi hareket. Şimdiki adı Vatan Partisi. Türk tarihi hakkında bir dolu eser yayınlamışlar. Birçok önemli yazarın kitaplarını basmışlar. Dil konusu daha az, ama o konuda da bir şeyler görüyoruz. Dergilerinde, yayınlarında bunlardan etraflı bahsetmişler. Hatta liderleri bu konulara özel önem veriyor, konunun uzmanı. Onun tek başına çok sayıda kitabı yayınlanmış. Böyle gerçekler sizin dediklerinizle çelişmiyor mu?

Sen kimsin? Kaan isen eğer gerçekten, bunu bana niye soruyorsun? Bu dediklerimin bir kısmını zaten senin yazdıklarına dayanarak söylüyorum. Güzel çalışmalar, güzel duruş bunlar. Sen takdir ediyorsun, ben de takdir ediyorum. Fakat ortada görünmez bir duvar var. Görünmez Çin Setti. Veya Görünmez Rus tabyası. O çalışmalar bir yere kadar, bir genişliğe dek devam ediyor. Bir yerde gizli bir el “buraya kadar” diyor. Güneş-Dil’den niye bahsetmiyorlar hiç? Olumlu veya olumsuz bir şey desinler. Türk Tarih tezinin Atatürk’ün koyduğu şekliyle nesi doğru, nesi yanlış… Bir söyleyiversinler. Yanlışlarını koysunlar ortaya, bilelim. Belki siz de katılırsınız buna. Güneş-Dil’deki yanlışları siz de yazıyorsunuz. Ortaya çıkıp açık konuşsunlar. Tarih Tezi neden tedrisattan kaldırıldı? Söylesinler. Sakıncası neydi, amaç neydi?

Ben size sorayım: Güneş-Dil hakkında kitap yazmışsınız. Genişletilmiş 2. baskısı da çıkmış. Temmuz başında tam 4 yıl olmuş. Her şeyden ottan çiçekten bile bahsediliyor TV’lerinde, gazetelerinde. Sonra bir kitap daha basmışsınız. O da bir buçuk yıl oluyor. Hiç tartışıldı mı o cenahta? Hakkında yazı yazıldı mı? Sen bu konuda bizzat Sayın Perinçek’le görüşmüşsün. Sonuç?
 

Vallahi evet. Bir kez yüzyüze uzun uzun bu kitap hakkında konuştuk Sayın Perinçek’le. İki kez de telefonda. Konuya çok ilgili görünüyor. Kutluyor. Samimi olarak takdir eder gözüküyor. Çalışmamızda devam etmemizi istiyor. Bazı kişiler, kaynaklar öneriyor. Bunları da çoğunlukla aldım, okudum. Ama bu konularda bir şeyler yazmasını, bana dediklerini kamuya da aktarmasını iki kez diledim. Bir şey demedi. Köşesiz bazı cevaplar verdi. Ve fakat evet… Tek sözle hiçbir yerde bahsetmedi. Gazetelerinde, TV’lerinde de tek laf etmediler. Orada bir dolu yazar dolaşıyor. Hasan Ali Toptaş, hatta Elif Şafak’ı bile övmesini bilen yazarlar. Hiçbiri. Bizim kitaptan tanınmış isim olarak bir tek Soner Yalçın bahsetti. Evet, bir şey durduruyor sanki herkesi.  

Ruslar ne der bu işe bilmem ki. Şu Yakut sözlüğünden bahsediliyor. Pekarskiy'in. 12 ciltlik. İnönü devrinde özetlenip iki cilde düşürülmüş. Birinci cilt basılmış. 2. cilt kilit altında. Siz bana o 12 cildi de yükleyin lütfen.

Ben de yok ki ATA, size nasıl yükleyeyim. İyisiniz vallahi.

Eğer o tekrar yayınlanırsa dilde devrim yapar, ben size söyleyeyim. Önünde fazlaca direnemezler. Ama onun bir ortaya çıkması lazım artık. Sayın Perinçek’ten bunu da dile. Bakalım ne diyecek. Ruslarla arası iyi. Rusça bilen uzman adamları da var veya yoksa kolayca bulur. Şunu bir basıverseler Türkiye’de. Yakutlar basmış galiba. Buna ulaşmak lazım. O işi yaparsa VP’lilerden başkası yapamaz.  Ama onlara da Çinliler, Ruslar ne der, onu bilemem bak. Her iki devlet de Türk uyanışından ezelden beri pek korkar. Haklılar sapına kadar, bir şey diyemem.

Tamam sayın ATA. Ben onları bir daha arayamam. Ama bunu yayınladığımda herhalde okurlar. O sözlük Türkiye’de 2023’de yayımlanacakmış. İnternette Hasan Hayırsever adlı bir bilim insanının yazısından okudum. Ama nasıl olur, kaç cilt çıkacak, bilmiyorum.

Beni internete bağlayacaktınız. Bu şekilde dünyadan habersiz sanki karanlık bir mezardan haykırmaya çalışıyorum. Hani nerede internet?

İnternete bağlayacağız demedik değerli ATA. Bir yol düşünmeye çalışacağız, dedik. Belki tüm sakıncalarına karşı kısıtlı bir süre için bağlayabiliriz. Düşüneceğiz.

Çabuk düşünün o zaman.

 

ON BİRİNCİ BÖLÜM

ATA, bugün için son sorum: Atatürk’ün kurduğu partiyi nasıl görüyorsunuz? Konu Vatan Partisi’ne geldi, aslında onu nasıl gördüğünüzü daha çok merak ediyorum. Atatürk’ün partisi CHP. Yeminle artık bu parti adlarını ikide bir yinelemekten tiksinti geldi. Yani CHP’den şundan bundan tisindiğimden değil, o ayrıca var, hep bu konulara sarmaktan içim bayılıyor artık. Bu adları yazarken parmaklarım kasılıyor, geri geri zıplıyor. Nasıl bir işkencedir canım? Türkiye’de sağ kesimin partileri sürekli değişir, adları değişir, az çok tabanları değişir. Bu hayatta gözümüzü açtık, bir CHP bildik. On yıllarca hiç beğenmesek de oy attık, beğenir gibi yaptık, umut tüccarlıklarına arka çıktık. Ne uzar ne kısalır, ruhumuzu kararttılar yahu. 70’lerden bu yana bir de CHP dışı “sol” vardır. Dört beş irice grup, daha küçük birçok fraksiyon. Hayatımızı, ömrümüzü verdik bunlara. Dön dolaş hep aynı hep aynı… Askerlik anıları, avcı palavraları… Gerçi gençliğin artık uzun süredir umrunda değil topu. Önceleri kızıyordum, siyaset 60 yaş üstüne kaldı, hatta 65-70 yaş üstüne kaldı diye. Şimdi iyi yapıyorlar, diyorum. Bu kuşaklar, bu siyasiler dermansız bırakır, insanın soluğunu keserler.  VP’yi örneğin, öbürlerinden farklı mı görüyorsunuz? Gençlikte bir heyecan, kıpırdanma yaratabilirler mi? İleriye dönük bir umut?

Ne bileyim ben. Şunun şurasında beş gündür çalışıyorum. Nasıl gördüğümü pek çok farklı noktadan güncelleme yapmadan söylemem yakışık almaz. Onun yerine senin nasıl gördüğünü, senin bana nasıl göründüğünü söyleyebilirim ancak. Onun üzerine ufak tefek yorumlarımı ifade edebilirim.

O da çok güzel bir şey…

Pekala. Senin görüşlerin üstünden anlatıyorum. Bunu tekrarlayım ki, yanlış anlaşılmasın. Türkiye’de 19 yıldır başta bulunan bir iktidar var mı var. Muhalefete göre baştan da çok kötüydü, olağanüstü kalitesizdi bu iktidar. Şimdi daha da düşmüş durumdalar. Muhalefet ise liderliği ile, akıl hocaları, medyasıyla pek pırıl pırıl müthiş insanlardan oluşuyor. Sadece akıllı, bilgili değil, aynı zamanda fedakar, cesaretli, mükemmel insanlar. Muhalif sosyal medyaya baktığımızda hemen görüyoruz o güzelliği. Medyaya baktığımızda anlıyoruz. Fakat sonuçta bu kadar kaliteli 25 milyon bu kadar kalitesiz 25 milyonu alt edemiyor? Bu ne yaman çelişkidir diyorsun. Sebep ne hakikaten?

Sana göre sebepler şunlar: 1- Muhalefet tabandan tepeye eskiden de kalitesizdi, fakat son 4-5 yılda kalitesizlikte iktidar cephesini geride bıraktı. Kaliteden kasıt, akıl, mantık, bilgi, bilgiyi kullanma, tutarlılık, erdem, cesaret, fedakarlık gibi maddelerde. 2- Muhalefet ülke zenginliğini paylaşma ve birçok başka alt alanda otorite sahibi olma anlamında aslında iktidarda. En azından iktidar ortağı. Bu onlar için yeterli, o yüzden de riske girmiyorlar. Dedin ya, riske girecek maçaları da bulunmuyor zaten. 3- Muhalefet bu iktidarı yıkmak için haklı zeminini kaybetti. ABD’ye göbekten bağlanarak, PKK ile işbirliği yaparak, AKP kurucu kadrolarını bağrına basarak.. vb..

Tüm bunları birkaç cümleyle anlatmıyorsun, sabrına hayranlık duyuyorum, yıllardır defalarca binbir kanıtla ortaya döküyorsun. Aslında dürüst bir gözlemci etrafına şöyle bir baksa, söylediklerinin hepsini bir gün içinde izler ve anlar. Kanıta da gerek yok. Ama kanıt da veriyorsun.

Eee, değerli ATA.. İyi gidiyorduk.. Kanıt vermeyeyim mi?

Ver, bir şey demedim. Ancak kendinle çelişme. Yani onca somut olguya, bir dizi kanıta rağmen, neden anlaşılmıyor diye feveran etme. Çünkü senden önce pek çokları yazmış, binlerce yıldır yazmış. Sen de farklı noktalarla tekrar yazmışsın. İnsanlar gerçeği kabullenmez, işlerine geleni kabullenir. Bir kez Batı ajanı kesilmiş sürüyü, içine Amerika rüyası, Avrupa hayranlığı düşmüş okumuş bilinçli cahilleri sen nasıl bazı “gerçeklerle” rüyalarından uyandırabilirsin? Karaktersize karaktersizliğini, akılsıza akılsızlığını kim anlatabildi. Ölü beyin lobları nasıl doğru mantık yürütebilir. Umutsuz çaba. Ama gereksiz çaba değil. Çünkü sen ve senin gibi insanların beyni de çürümekten ancak böyle kurtulur. Toplumu kurtaramıyorsa kendi zihnini kurtarmak da önemli bir şeydir.

Teşekkür ederim. Ya VP konusu?

Dedik ya, bu denli mükemmel bir 25 milyon güya hep muhalefette, kalitesiz 25 milyon hep iktidarda. Ne iş? 5 yıl önceye dek, çünkü diyorlardı, ABD iktidarın arkasında, büyük güçler arkalarında. Şimdi büyük güçler de muhalefetten yana. Neden gitmiyor bu iktidar?

Sebep belli. Gitmiyor çünkü senin gibi 8-10 kişi yüzünden… Bunu size söylüyorlarmış, ama geniş çaplı dillendiremezler. İyice komik kaçar. Fakat şunu derler: Muhalefet bir türlü kazanamıyor, VP yüzünden. Küçüldükçe daha da büyüyen, zayıfladıkça daha da güçlenen VP tüm dengeleri değiştiyor. Vurun VP’ye! Onun o çok küçümsenen 85 bin oyu, 3-4 bin okuru var ya. Hep onlar yüzünden!

Sana göre VP’nin kusurları yok mu? Var. İktidara verdiği destek. Aslında 25 milyonluk muhalif partiler kalabalığı iktidara VP’den 1000 kat daha fazla destek veriyor. Fiilen. Ama pek fazla yazma bunu. PKK ya açık desteklerini bin kanıtla anlatamadığın insanlar bunu nasıl kavrasın. Bitmiş orada ahlak, akıl, mantık. Boş ver. Evet “Vatan Savunması”, “ABD’ye karşı savaş veriyoruz” falan diyerek VP o cepheye hayli koltuk çıkıyor. Zaman zaman bazı uygulamalarını eleştirmesi durumu değiştirmiyor.

Bu mu yanlış olan sayın ATA?

Yanlış veya doğru. Ben seni anlatıyorum. VP’yi değil. Ülkede muhalefet tam anlamıyla 5. Kola dönüşmüşse o yana selam bile veremeyiz artık diyorsun. Selam bile vermen o yana destek anlamına gelir. Bu anlamda VP en doğru duran hareket. Başka irice bir güç yok.

Ama içim yine de rahat değil.

Birçok noktada 5. Kol muhalefete karşı Türkiye’den yana tutum almak rahatsız etmiyor seni. İktidara açık çek vermek de öyle. Sen şahsen hiçbir çek vermiyorsun. VP de “Açık çek vermiyoruz” diyor. Sorun başka yerde.

Nedir o sorun, nerede?

Sen bir sosyalistsin. Bir de dürüstlük, açıklık hastalığın var. Bu iki hastalık iliğine dek işlemiş. Artık kurtulamazsın. O bakımdan bu düzenin, bu düzenin kim olursa olsun yürütücülerinin kayıtsız şartsız vatandan yanaymış gibi gösterilmesi kanına dokunuyor. Çünkü öyle değil. Bir konuda vatan için çalışıyorlarsa iki konuda vatana karşı çalışıyorlar. Tüm bu karmaşık sürecin ikili seçeneğe indirgenmesi dürüst değil. VP’nin her zamanki teatral tavrı. Diyorlar ki “ABD’ye karşı savaş içindeyiz.” Hayır. Bu ancak açık savaş durumunda söylenecek söz. PKK’ya karşı savaş vermemiz bile tam olarak ABD’ye karşı savaş değil. Cepheleşme böyle değil çünkü. Aynı zamanda NATO üyesisin, aynı zamanda ekonomik işbirliğin var, üsler var, onlardan silah almaya çalışıyorsun. Bu ABD’ye karşı savaş siyasi, ideolojik, ekonomik bir savaş olur en fazla. O bile yok. Gerçek bir savaş olsa Türkiye o savaşın liderlerini çıkarır. O zaman lider bulmak daha kolaydır. Bu şartlarda gizli savaş koşullarında lider çıkaramazsın kolayca. Sadece ideolojik anlamda uyanıklık yaratmaya çalışırsın. O alanda da fazlasıyla tutarlı ve sağlam olmak zorundasın. VP gibi ideolojik anlamda her yanından gedik vermiş bir hareket bunu nasıl sağlayacak?

En büyük sorunun işte bu: Türkiye’deki siyasi aktörlerin gerçek insan yüzlerini görüyorsun. Onların oynadıklarını, yüreklerini açmadıklarını görüyorsun. Bunların politik bir gündemleri var, o politik gündeme uygun maske yüzleri var. Suratlarına adete yapışmış. Oysa sen bu politik gündemin altındaki öteki derin siyasi gündemi görüyorsun, herkesin kişisel gündemini görüyorsun. Üç yüzlerini, üç gündemlerini birlikte görüyorsun. Önderliğe soyunan, yazar olmuş kanaat önderliğine kalkan  tüm bu şahsiyetlerin o kayışlaşmış politik güncel maskelerinin altındaki gerçek yüzlerini biliyorsun.

Belki politika hiç böyle yapılmaz. Üç gündemi birlikte açık ederek. Ama azcık da olsa yapılmaz mı? Hiç mi yapan çıkmamış? Şu kesin ki bu kadar kalın ve korunaklı maskelerle karşılaşmamıştık hiç. Bu kadarı da fazla. Öyle diyorsun.

Türkiye’de az çok samimi, az çok doğru politik akımların gelişme şansı zamanın ruhu ve kitlenin niteliği dolayısıyla zayıf. Ama bu halleriyle o zayıf şansı değerlendirecek durumda da değiller. Kaldı ki kitlenin o hale düşmesinde de bu tür siyasilerin rolleri büyük. Bir güven bunalımı söz konusu ve bu kesinlikle aşılamayacaktır. Dolayısıyla küçücük bir partinin iktidara desteği, bunun haklılığı veya haksızlığından çok, onun bunu niye ve nasıl yaptığıdır daha önemli olan.

Çok ilginç. Şimdi nedir peki bana göre olayın özeti?

VP’de sorun Cumhur İttifakına destek verip vermemesi sorunu değil. Herkes bu yüzden, o bahaneyle üstüne çullanıyor, ama bu parti AKP’yle en dişe diş mücadele ettiği dönemde bile sevilmiyormuş. Bugüne göre daha sempatik bulunuyormuş, ama yine oy alamıyormuş. Medyası bugünkünden pek de güçlü değilmiş. Bunlar fasaryadan hedef saptırmalar. Bu parti o zaman da büyüyemiyormuş. Bunun nedeni hem toplumun yapısından hem kendinden kaynaklanıyor. İktidara uzaklığından yakınlığından değil. Kendi özleriyle toplumun özüyle alakalı. 

Neymiş kendi özleri?

Bunu anlatmıştık. Açık yürekli, dürüst (olabildiği kadar dürüst) siyasetten, gönül açmaktan, insanlara açılmaktan korku. Ayrıca bazen işaret ettiğin bir dogmatizm sorunu mevcut. Marksizmi, Stalinciliği eleştirmeden, geldiği noktayı belirtmeden nasıl bir siyaset, hele nasıl bir güncel milli siyaset izleyeceksin. Kokuşmuş solun orta malı olmuş bu ideolojinin kılıfına vatan cephesini nasıl sığdıracaksın. Mao Çin’de bile kalmamış, o topa girmiyorsun, şundan çekiniyorsun, bundan kaçınıyorsun… Büzüşmüş kalplerle yürütülecek dava değil bu. Geçmiş temeline küfret, mahkum et demiyoruz. Geçmiş ancak eleştirilerek yücelir, yoksa ayıba, utanca evrilir.  

Bu çekincesiz Çin savunusu, hayranlığı nedir öyle! Çin’in başarılarını, olumlu taraflarını hep birlikte takdir edelim. Fakat onun taşra bayisi konumuna düşmüşsen kim saygı duyar sana! Dünya kadar asap bozucu yanları da var bu Çin devinin. Görmeyecek miyiz? Dünya dengesinde ABD’ye karşı duruşu öteki devletlere nefes aldırıyor diye oradaki azgın kapitalizme ya da her neyse devletçi sosyalizme her konuda onay mı vereceğiz. Bize ne kazandırıyor? Felsefi, kültürel anlamda dünya halklarına nasıl bir önderlik ediyor. İçi boş kuru devlet milliyetçiliği, düşünsel bir esinti bile gelmiyor.

Vatan dedik, ABD’ye karşı direnç dedik. Vatanı nasıl savunacağımızı, ABD’ye karşı nerede, nasıl duracağımızı biz belirlemeyeceğiz de hep Çin mi belirleyecek! 70’lerde, 80’lerde olduğu gibi yeniden ÇİN-ABD aşkı doğarsa… Kim bilir kimlere karşı ABD cephesinde mi yer alacağız tekrar? PKK’ya karşı savaşan Türk ordusuna ne zaman faşist, ne zaman vatan kahramanı diyeceğimizi kim belirleyecek. Marksist, Maoist ideolojimiz mi, Çin’in tavrı, Rusya ya da Suriye’ye göbek bağımız mı… Yoksa kendimiz mi? Kararlarını neye göre belirlediği belirsiz bir güce kim sırtını yaslar!

Söylediklerinin özeti şu: Bu iktidar kötü, muhalefet ondan birkaç kat kötü. Al liderlerini vur tabana, hepsi birbirinden kötü. Vatan Partisi de bayağı kötü aslında. Ama ona saldıranlar en az birkaç kat kötü. VP onların yanında her bakımdan bir melek gibi görünüyor. İşte o haksız saldırılar karşısında, çok çirkinlerin orantısız yalanları karşısında adaletten yana tepki veriyorsun. Senin olayın bu. Ülkeden ve gerçekten yana durmaya çalışıyorsun. Durumu sonuçta açmazda görüyorsun. 60 yaş hatta 50 yaş üstü kesimin siyasetten ağırlığı çekilmezse ya da bu kesimler doğal yollarla ortadan kalkmazsa, durum böyle devam eder gider diyorsun. Genç kuşaklar gelecek ve başlarının çaresine bakacak. Bu devasa lağımı temizleyecek ya da tüm dünyayı lağıma çevirecekler.  

Bu tutum yanlış mı?

Atatürk’e göre yanlış gibi. Ama emin değilim. O savaş koşulları lideriydi. Büyük krizler çıkmadıkça normal neyse, vasat insanlığın düzeyi ne kadarsa ona uygun akıl yürütmek gerekir siyasette. Sadece gerçekçilik olmaz, umut vermek gerekir. Yoksa dediklerinin hepsi doğru gibi. Daha ileri yorum için daha çok bilgilenmem gerek.

Sizi internete bağlama sorununu çözeceğiz.  

  

Kaan Arslanoğlu  


Yorumlar

Maximum : 1000 Karakter / Karakter Sayısı: 
0
Yorumlara gerçek ad ve soyadınızı yazmanız onay kolayllığı sağlar.
Mail adresinizi yazmanız keyfinize kalmıştır. Yorumlarınızın onaylanması da
editörlerin tamamen keyfine bağlıdır. Yılların deneyimi sonucu bu bizde böyle.
  • Ilknur Arslanoglu

    Ilknur Arslanoglu 13.07.2021

    "Geçmiş ancak eleştirilerek yücelir, yoksa ayıba, utanca evrilir" sözü çok hoşuma gitti

  • fahri kumbul

    fahri kumbul 12.07.2021

    Serinin bu son parçasını daha çok benimsedim. Şurasını ayırarak: “Şimdi MHP haklı durduğu birçok noktada daha kendini savunamıyor, bu derin konulara nasıl girsinler. Kısa dönemde beklentim zayıf.” MHP için Ata’ya ‘Uzun dönemde bu derin konulara belki girerler’ dedirtmenizi kabullenmeyerek… Saygılar.

  • Medyacı Macit

    Medyacı Macit 8.07.2021

    Olmaz .. internet riskli ! Bankaların güvenlik yazılımları, donanımları bile dayanamıyo ordaki saldırılara (akbank olayı) Koskoca teknoloji odaklı devletlerin sistemleri bilem internet üzerinden hack'lenip kekleniyor ! (ingiliz sağlık bakanı internet bağlantılı kamera üzerinden görüntülerinin hacklenip istifa etmesi) Yapay zeka sanal Ata karakterinin yazılım ve donanımını riske atabilirsiniz ?? internete bağlanan zekâlardan pek hayır gelmedi şimdiye kadar. Doksanlı yılların başlarından itibaren microsoft yazılım güncelleme ayaklarında, PC'lerimiz laptoplarımız bağlandı onlara.. sonrada microsoft başımıza belâ oldu. ikibinli yıllar başında telefonlarımız bağlandı internete .. insanların beyinleri android işlemcili veya iOS yazılımlı robot beynine döndü. demedi demeyin riskli bi iş ! bence iyi düşünün ?( ; -

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.