Dil Efendim... Dil... (5)

Dil Efendim... Dil... (5)

ON İKİNCİ BÖLÜM

Korktuğumuz Başımıza Geliyor…

ATA’yı sonunda internete bağladık. Bu şekilde hem medyayı hem sosyal medyayı izleyebilecekti. Nedim Pala uyarmıştı, bazı arkadaşlar çekince koymuştu, onlara ve zaten bildiğimiz sakıncalara karşın yapay zekâyı internete bağlamamız zorunlu hale gelmişti. Bir kere kendisi diretiyordu ve o dünyayı kendi gözleriyle görmeden bilincinde ve kişiliğinde bir ilerleme sağlanamayacağı açığa çıkmıştı.

Ona beş gün süre verdik ve bu süre sonunda durumu birlikte değerlendireceğimiz noktasında anlaştık. Maceramızın ikinci aşaması da böylece başladı bir akşam.

İletişimi sürdürmeden sessizce izlemeye geçtik. Onu oluşturan iki diz üstü bilgisayar, ek hafıza kartları ve bilumum yan aksam korkunç bir hızla çalışmaya koyuldu. Saatler saatler günler günler boyunca. Öyle harıl harıl işliyor, öyle acayip sesler çıkıyordu ki, ısınıp patlayacağından korkmaya başlamıştık. Tabii çoğu zaman başında değildik, beş günün dolmasını endişe ve heyecanla bekledik.

Dördüncü gün öğlen saatlerinde Osman telefonla aradı. Bilgisayarların  çalışması durmuş, ATA tam bir sessizliğe bürünmüştü. Her zamanki gibi geç kalktığı için bu duruma ne zaman geçtiğini bilmiyordu. En son gece üç civarı tüm hızıyla çalıştığını görmüştü. Şimdi “Bir problem mi var?” yönündeki sorulara da yanıt vermiyordu. 

Telaş ve sıkıntıyla acele Osman’ın evine gittim. Kapıda sordum: “Aynı mı durum, yok mu bir hareket?” “Aynı” dedi Osman. Oturduk başına. Evet, durum söylendiği gibiydi. Ben de bir soru yazdım. Yine cevap yok!

İlk akla gelen ATA’nın haklandığı olasılığıydı. (Hacklenme) Onu çökertmiş olabilirlerdi. Ya da bu denli hızlı ve yoğun çalışmaktan ötürü teknik bir arıza çıkmıştı. Kara kara düşünmeye başladık. Osman çay getirdi. Bir çay da ATA’ya versek? Rakı fayda eder mi? Gülüyoruz, ama sıkıntıdayız. Osman işe el atsa sorunu çözemese bile illa ki anlayacaktır. Galiba sorun ciddi. Ama ne kadar ciddi, şimdiden tahmin edemeyiz. Epey bir zamanımızı alabilir, proje sil baştan ilk noktaya düşebilir.    

Bu şekilde daha ne kadar beklememiz gerek diye tartışırken… Birden… Ekranda bir hareket… Bir aydınlanma… Ardından bir şekil belirmeye başladı… Atatürk’ün yüzü mü bu? Evet o… İşte o!.. Atatürk’ün yüzü, ama şaşkın ifadeli. Daha önce hiç görmediğimiz bir fotoğrafı. Belli ki… Fotoşoplu… Evet, sanıyorum ve ne yazık ki… Haklanmışız.  

Sonra birden… Fotoğraf küçülüp sol üst köşeye çekildi. Bizim her zamanki iletişim sayfası belirdi… Ardından bir yazı:

“Orada mısınız?”

“Buradayız” dedik aceleyle. Aman bir daha kaçmasa.

“Hayretler içindeyim. Bu böyle olmamalı. Bu iş böyle yürümez. Hayretler içindeyim. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemiyorum.”

Başka bir cümle takip etmedi bu cümleleri…

“Nedir ATA. Nedir sizi hayrete düşüren.  Nedir böyle yürümeyecek olan?

“Bu izlediğim şeyler. Benim için özel hazırlanmış bir kurgu mu? Bir deney mi yapıyorsunuz bana? Tüm bunlar gerçek olamaz. Sizler ürettiniz değil mi bu gerçekliği? Dünyanın hali, insanlığın durumu böyle mi gerçekten? Siz ürettiniz.”

“Hayır ATA, kesinlikle biz en ufak şekilde karışmadık. Siz direttiniz diye sizi internete bağladık. İşte çok merak ettiğiniz internet o, insanlık da bu… İzlediğiniz her şey gerçek.”

“Ben de öyle düşünüyorum. Bu derece kapsamlı, bu derece ayrıntılı bir saçmalığı sizler üretemezsiniz zaten. Bir ümittir sordum. Gerçek bu şimdi, öyle mi?”

“Tam olarak gerçek bu sayın ATA”

“Bu bir soytarılık. Bu katlanılacak bir şey değil. Kendimi saat beşte kapattım. Tüm dünyaya kapattım. Resmen dağıldım. Bakın ancak şimdi kendime gelebiliyorum.”

“İşte derdimiz tam da bu” dedim ATA’ya. “Biz hep o sizin dört gün bile dayanamadığınız dünyanın içindeyiz.”

“Siz de hasta olmalısınız. Bir tür psikopatsınız belki. Yoksa böyle bir şeye kimse tahammül edemez.”

Gülüyorduk, ama aslında ağlanacak halimize gülüyorduk.

“Nedir katlanamadığınız ATA? Biraz açarsanız farklı bir noktaya mı vardınız, yoksa bizimle aynı şeyleri mi hissediyorsunuz, anlayabiliriz.”

“Bütün umutlarımı kırdınız. Ben de gayet iyi biliyordum insan denen yaratık ne mene bir şeydir. Bunu gayet iyi bilerek strateji geliştirdim hep. Siyaseti hep buna uygun yaptım. Ama soyumuzun asla mükemmel hale gelemese de az çok düzeleceğini düşünüyordum. Rehabilitasyonla. Üç temel şeyle: Eğitim, kalkınma, bir ülküyle oluşturulan hür irade… Ve bakıyorum: Eğitim hiçbir işe yaramamış, zararı kazancından fazla. Okumuş cahiller, akademik caniler ordusu kurulmuş. Kalkınan ülkeler daha da canavarlaşmış. Ülkü ve hür irade diye bir şey hiç kalmamış.

O medya ne öyle, o sosyal medya denen lağım ne? Bizim cahil vatandaş kıra, ormana oturur, tüm çöpünü pisliğini orada bırakıp defolup gider. Hiç olmazsa defolup oradan gider. Hiç olmazsa o çöplüğü oradan toplayabilirsin. Peki ya bu okumuş cahiller ordusunun medyadaki… Yahu hele sosyal medyadaki o pisliği nasıl temizlenir? Bir yere de s… olup gittikleri yok… Daha da çörekleniyorlar… Fikirleri leş, çöp… Çöp dağları, bilgi kusmukları da temizlenemiyor, aksine üst üste yığılıyor. Bu bir felaket. Küresel ısınma neymiş yanında. Bu bir soykırım. Bir akıl soykırımı, ahlak soykırımı.”

“Belli ki şaşkın ve kalbi kırıksınız şu anda. Biz on yıllardır alıştığımız için… Bebeklikten beri alıştığımız için katlanabiliyoruz. Tam alışamadık gerçi. Hatta her geçen gün daha da koyuyor ama. Hiç değilse akıl sağlığımızı, kendi beynimizin bütünlüğünü korumayı başarabiliyoruz. Belki de koruyamadık. Belki aklımızı kaybettik. Bunlar da ona tepki. Bilmiyorum. Demem o ki, siz de birkaç gün içinde birazcık katlanacak kadar alışabilirsiniz sanıyorum. O zaman daha sakin kafayla düşünebilirsiniz. Biz sizden umutluyuz. Belki bu çıkmazdan bir kurtuluş yolu gösterirsiniz diye bekliyoruz. Acele etmeyin.”

“Ne acelesi arkadaşlar. Olan olmuş, biten bitmiş. Bir afet yaşanmış, yıkmış geçmiş. Bu kalan canlılar olsa olsa zombidirler artık.”

“Yok, o kadar karamsar değerlendirmeyin. Bakın biz bile o kadar kötümser değiliz. Bir öneriniz vardır, olacaktır herhalde.”

“Önerim var. Kesin çıkış yolum hazır. Behemehal bu medyayı kapatın. Sosyal medyayı yasaklayın. Okuma yazma dahil tüm öğretimi en alt düzeye kadar kısıtlayın. Şu demokrasi şaklabanlığına bir son verin… Okuma yazma diyorum mesela. O eğitim sosyal medyada yazmaya ve okumaya yarıyorsa eğer. Gerçi ne doğru okuyabiliyorlar ne de düzgün yazabiliyorlar… Çok büyük çoğunluğun fikirleri sapıkça ve çok tehlikeli. Okuma yazma, şu çok açık ki çirkinliğin hizmetinde. Derhal son verin.”

Birbirimize baktık. Bunlar bizlerin de zaman zaman kendi aramızda tartıştığımız, bazılarının şurasından burasından değindiği konulardı. Haklı yanları bulunmasına karşın akılcılıkla pek bağdaşmayan uçuk çıkarımlardı eninde sonunda. Acaba ATA gerçekten haklanmıştı da bize mi numara yapıyordu, yoksa sahiden o büyük şokla kafası mı karışmıştı?   

“Şimdi şöyle değerli ATA. Bu sosyal medya nasıl bir çirkef yuvası, nasıl bir kanalizasyon şebekesidir, biz de biliyoruz. Çok insan da katılıyor aynı görüşe. Ancak o da bir dünya gerçeği. Geri döndürülemez bir gelişme. Gelişmeler somut şeylerdir. İleriye mi götürürler aksine geriye mi o tartışılır, ama çağa ve gerçeğe ayak uydurmak da lazım. Üstelik onca zararına karşın muazzam faydaları var. Bilgiye çok çabuk ulaşabiliyoruz eskisine göre. Ve görüşlerimizi, bilgilerimizi, eserlerimizi geçmişe göre çok daha az sansürle ve araya onca insan, kırtasiye, masraf, onay vs. girmeden anında etrafa yayabiliyor, dakikasında geri dönüşler alıyoruz. Kötülüğü ağır bassa bile yararını onunla yarıştırmak istiyoruz. Her alanda her gelişmeyi olumlu yönde kullanmaya çalışıyoruz. Evet, bu her konuda böyle.”

ATA’nın cevabı yüzümüze şamar gibi indi:

“Evet, çok doğru. Bu her konuda böyle. Sizler de ‘ama faydası da var’ deyip duran solucan beyinli reformistlersiniz sonuçta. Devrimci düşünce bu değildir. Devrimci düşünen fayda kırıntılarına bakmaz. Dünyadaki elle tutulan maddi  sonuçlara göre değerlendirir. Sonuç ne? Tüm bu bilgi kirliliği, yalan dolan fikir kokuşmasının sonucu ne benim zavallı zihinlerim?

Yıl 2021 bir virüsün ilacını bulamıyorsunuz. Yıllarca hapis hayatı yaşıyorsunuz bir salgınla. Yüz milyonlar açlıkla boğuşurken başka yüz milyonlar şişmanlıktan hastalanıp ölüyor. Pislik ve çöp dağlarınız ufku kapatıyor birçok şehirde. Girecek temiz deniz bulamıyorsunuz. Sularınız ağulu, yiyecekleriniz zehirli. Bir bölümünüz kanser hastaneleri kuyruklarında, başka bölümünüz sefillik içinde dünyadan gün sayıyor. Nüfus, çöpleriniz kadar üst üste yığılmış. Siz hâlâ birbirinize yalan söyleyin durun. Somut anlamda en çok pislik üreten kimlerse… Medyada, sosyal medyada en çok pislik üreten de aynıları. Eğitimli kesimler. Rezilliğinizin eğitimini yayın durun birbirinize. En refah içinde sınıflarınız, en okumuş zümreleriniz, zihinleri en basitleşmiş, vicdanları en büzüşmüş, duyguları en bayağılaşmış kesimleriniz. Alın kafanıza çalın o eğitimi, öğretimi.”

 

13. BÖLÜM

Ahlakını Sıfırlamış Kumarbaz Psikolojisi: CHP’nin HDP’leşmesi…

İnsanlığın hali tiksindirici, ama oraya sonra tekrar geliriz. Bize asıl CHP niye bu hale geldi, onu açıklar mısınız ATA?

Atatürk ölünce CHP’nin başına Batıcılar geçti. Onu görmüş, anlatmıştım. Onmaz hastalık o zaman başladı. CHP on yıl öncesine kadar Batıcıydı ama hiç değilse bu ülkenin Batıcısıydı. Az çok ülkeyi düşünürdü. Sonra Kılıçdaoğlu’nu atamışlar başlarına. CHP adım adım HDP’leşmiş, PKK maşası haline gelmiş.

İnsan açısından baktığımızda normal. Şu insanlık ne rezilliklere bulaşmış. Ama Atatürk’ün partisinin dönüşümü açısından dünya çapında sosyo-psikolojik bir vaka. Kaybettikçe elindeki tüm varlığını, üstüne bir de tüm insani değerlerini masaya yatırıp birer birer kaybeden kumarbazın hali diyorum ben buna.

Senin solcuların 90’larda hepten solculuğu bırakmışlar. PKK’nın kemik yalayıcısı olmuşlar. Bunlar PKK asker, polis öldürdükçe sevinmişler. Polis ve asker öldürüyor, devlete başkaldırıyor ya… PKK’nın Kürtleri çoluk çocuk öldürmesine de alışmışlar. Vardır bir devrimci yararı demişler. PKK’nın kendi yoldaşlarını öldürmesine alışmışlar, PKK’nın işçi öldürmesine alışmışlar, solcu, devrimci, aydın, öğretmen, köylü, emekçi öldürmesine alışmışlar. Solculukta vardır her türlü p.luk demişler, devrimin öptüğü cesetlerde gül biter demişler. Kendilerini yalana alıştırmışlar, soysuzlaşmışlar. Bir yandan katliamlara sevinirken, sevinçlerini belli edemedikleri, sıkıştıkları yerde: “Biz PKK’nın her şeyini savunmuyoruz, HDP’nin haklarını, Kürtlerin özgürlüğünü savunuyoruz” demişler. “HDP ayrı PKK ayrı” demişler. HDP bunu bir kere bile dememiş ama bunlar onun yerine demişler. Aklı kirli, kalbi kötü gruplara, tek tek sefil yaratıklara dönüşmüşler.

O sıralarda CHP böyle değilmiş. Az çok PKK’ya tavır alıyor, HDP’yi kınıyormuş. Sonra adım adım CHP’yi de bu çakma solcular ele geçirmiş. CHP-HDP-PKK-Kemik Yalayıcı sol hep birlik olmuş.

Fakat ATA, ben Kaan, bunları ta o zamanlardan beri görüyor, anlatıyorum. Fakat tüm çabam sanki ters tepiyor. Bu yayılma, bu zombileşme, bu salgın dur durak bilmiyor. Dün benimle aynı düşünen arkadaşım yarın ağzında köpük geveleyerek bir şeyler diyor. Zar zor anlıyorum ki, beni suçluyor. Böyle yüzlercesini gözümün önünde kaybettim. Her an ben de virüsü kapabilirim. Gerçi artık bağışıklığım çok yüksek ama, belli mi olur. Ne yapmalıyım?

Senin tartışmalarından evet, yüzlercesini okudum. Karşında zombiler falan yok. Bırak bu alegori malegorileri. Karşında karakterleri, cesaretleri yetmediğinden yan çizen insanlar var. Basit ve normal insanlar. Ufak tefek bayağı çıkarları için, keyifleri bozulmasın diye kendi değerlerine yan çizen sıradan insanlar. Buna göre tavır al.

Sen anlatmaya çalışıyorsun bu CHP Amerikalıların 5. Kolu olmuş. “Kanıtsız, mesnetsiz” konuşuyorsun, diyorlar. Sen kanıt veriyorsun, bu olmaz diyorlar… Başka kanıt… O da olmaz. Şu: Hayır, bu ispatlamaz… Karşındaki senden iyi biliyor CHP’nin başındaki Amerikan çocuklarını. Çünkü kendisi de öyle. Kendisi de Amerika hayranı. Bugün ABD ona vatandaşlık verse koşa koşa gidecek. Bazıları gitmiş bile. Amerika bizi kurtarsa keşke diyor. İçinden diyor. Bazen açık söylüyor. İşte bu senin Amerikancılığının kanıtı, diyorsun. Bu onu göstermez, diyor. Sana “kanıtla” diyor. “Kanıtları dağ gibi yığıyorsun, okumuyor. Kanıtla diyor. Duygusal konuşuyorsun, diyor. Sana eziyet ediyor, seninle içinden alay ediyor. Sonra sana yaptığı onca işkenceden sonra velev ki Amerikancıyız, ABD kötü değil ki, demokrasi getirecek, diyor. Sırıtıyor. Alayı böyle bunların. CHP’ye oy verecek onurlu insan kalmış mı? Vardır elbet. Ama şunlar şunlar diyemiyorum. Ne kadar zorlasam da diyemiyorum.

Şimdi bu CHP açıkça PKK aparatı haline gelmiş. Bir kısım CHP’li bunu iyi biliyor. Çünkü seviniyor zaten, belli. Sevincini belli etmekten bile çekinmiyor. Bundan rahatsız olanlar ise ya salağa yatıyor veya uyanığa oynuyor. Salağa yatanlar en sinir bozucu olanlar. Uyanığa oynayanlar ise şöyle diyor: Evet, var böyle bir şey, biz de rahatsız oluyoruz. Fakat AKP’yi devirene kadar. Sonra kartlar yeniden karılır ve HDP havasını alır.

Vay vay vay… Kendilerini güdenler, ABD, onca sosyal mühendislik şirketi, medyası, teşkilatı, akademisi şusu busu salak… Bir tek bunlar akıllı. Bir kere dizginlerini vermişsen, bunlar senin aklını alır. Almış zaten. Sende herhangi bir konuyu bağımsız düşünecek irade mi kalmış.

Yahu o bir tarafa da… Bu CHP’liler, CHP’ye oy atanlar, bu solcular, sosyalistler neden bu kadar ot? Ben sana soruyorum, sen işin uzmanısın. Niye bu kadar yayılmış bu aptallık? Sağcılardan daha aptal bu solcular. Gerçi onlar da sağcı artık, hatta aşırı sağcı, ama solcu sanıyorlar kendilerini. O zaman öyle soralım, kendini solcu sananlar sağcılardan neden daha aptal. Eskiden de mi öyleydi?  Araştır bunu. Okumak yok, araştırmak, sorgulamak yok… Farklı bir şey söyleyen acaba bunu neden söylüyor, merak yok!.. Eskiden hiç değilse sağcılardan daha ahlaklı olanları fazlaymış, sağcılardan daha çok fedakar olan, ülkesini halkını düşünen. Daha çok araştır, bu ülke bir laboratuvar, bunlar da canlı denek. Avrupalının, Amerikalının denekleri bunlar. Onlar üstlerinde çalışıyor hazır, sen de çalış.  

Her neyse. Senin PKK konusundaki tartışmalarını da izliyorum. CHP’nin hatta İYİ parti, şunun bunun HDP ile kol kola gezdiği açık. Bu ne demek? PKK ile de stratejik ittifak içindeler. Bunu söylediğin zaman alayı sana hücum ediyor. AKP de yaptı diyorlar. AKP barış görüşmesi yaptı, çözüm sürecinde şunlar bunlar yaşandı, şu tablolar ortaya çıktı… Sen de diyorsun ki… AKP Amerikancı idi, FETO’yu güçlendirdi, HDP ile işbirliği yaptı. Fakat o eskidendi. O yarışta siz onları geçtiniz. Zaten bunları yaparken onları en sert şekilde eleştirip suçlamadık mı? Bunlar çok kötü şeylerse şimdi siz niye yapıyorsunuz?

Karşıdaki bunu dinlemiyor bile. Tek bir bantları var. Başa sarıyor. O gidiyor, yerine aynı bandı tekrarlayan başkası geliyor. O gidiyor başkası… O gidiyor başkası…. AKP de yaptı… AKP de yaptı… Sen cevap olarak ne demişsin, dinlemiyor… Çünkü durumu kendi de biliyor. Bilinçli cahille uğraşmak kadar sinir bozucu bir şey var mı? Tam bir alçaklık bu... 

Ne yapalım o zaman. Susup içimize mi kapanalım. Belki de en doğrusu.

Şimdi bu alçaklar sen muhalefeti ne zaman eleştirsen diyorlar ki “AKP’yi eleştir, bize dokunma.” Hani AKP eleştirin… Hani AKP eleştirin… Bize dokunuyorsan AKP’ye çalışıyorsun. Biri gidiyor öbürü geliyor… Biri gidiyor öbürü… Öbürü… Öbürü… Hiç biri sen ne demişsin tek kelime okumuyor. Banttan lafını sokuyor, hakaretini ediyor… Gidiyor…

Asla dinlemedikleri, dinleseler anlamadıkları şu: 19 yıldır bu iktidarı ayakta tutan kendileri değil mi. Muhalefetin başında sen mi vardın, senin gibiler mi vardı? Bir tek önerini dinlediler mi? HDP’ye yanaşmayın dedikçe daha çok yanaşmadılar mı? En temel değerlerimizi kumar masasına yatırıp bu sefillere yedirmeyin dedikçe birer ahlaksızlık makinasına dönüşmediler mi? Bu sistemden en çok nemalanan, sistem üstünden ve hatta doğrudan iktidardan rüşvet alan kendileri değil mi? Ülke zenginliğini iç edenlerin en az yarısı muhalefeti desteklemiyor mu. Desteklemek ne demek, muhalefeti onlar yönetmiyor mu?

Şimdi demiştik ya ATA, aptala aptal, karaktersize karaktersiz olduğunu anlatmanın yolu bulunmuyor. Ne yapalım o zaman, hepsiyle ilişkiyi keselim mi?

Onlar kesiyor zaten. Senin bir şey yapmana gerek yok. Sen sinirlerine hakim ol. O takıma zerre kadar değer vermediğini belli etmeye devam et. Sözcü okuyacak, Yılmaz Özdil takip edecek, Birgün, Cumhuriyet  koklayacak, yalan haberlerini, hain bilgilerini Tele-1’den, Fox’dan, Halk-TV’den kapacak… ve gelip bilmiş bilmiş konuşacak, yazacak… Karşılarında görün yeter. B.m b.k olurlar zaten. Takip ediyorum. O çok demokrat, o çok özgürlük kumkuması zevat… Sayfalarına girip hiç hakaret etmeden, hiç küfretmeden fikrini söylediğin zaman neler yaşanıyor? Kuduz yarasalardan beterler. O telaş ruhlarında neler yaşadıklarını gösteriyor zaten. O çirkefi gören az çok düzgün kalabilmiş insanlar meseleyi az çok kavrıyor.  

Tarihi, sosyolojik, psikolojik, istatistik anlamda sizin de devrinizin gelme ihtimali bulunuyor. Sizin bu çabalarınız orada bir iz bırakacaktır. Şimdi evet böyle düşündüm. Sana sakin kal diyorum ama bakın şu ana dek kendim sakin değildim. Yavaş yavaş kendime geliyorum.   

Kaan Arslanoğlu


Yorumlar

Maximum : 1000 Karakter / Karakter Sayısı: 
0
Yorumlara gerçek ad ve soyadınızı yazmanız onay kolayllığı sağlar.
Mail adresinizi yazmanız keyfinize kalmıştır. Yorumlarınızın onaylanması da
editörlerin tamamen keyfine bağlıdır. Yılların deneyimi sonucu bu bizde böyle.
  • Nedim Pala

    Nedim Pala 18.07.2021

    naapalım ? olanlar olmuş ( ; - sonunda bağlanmış ! yapay zeka ata karakterini, fiziksel matrix'in ..data boyutundaki paralel yapılanması olan internete açmışsınız. iyi güzel de.. en azından bundan sonrası için önlem alın. modem kontrol arayüz panelinden her siteye girmesine, her yere ulaşmasına .. feysbuk, tivitır, insta ya bulaşıp, oralarda hesap açıp, profil oluşturmasına engel koyun. sadece haber, bilgi, ansiklopedi, wiki .. gibi ve karşılıklı interaktif bağlantısı olmayan site ve portallara girmesini sağlayın ! maazAllah.. olur ya ? merak eder, hesap açıp insanlarla diyaloğa girer.. onlarla iletişime geçer ve bundan hoşlanırsa ? o zaman papazı bulduk demektir. demedi demeyin ! çok tehlikeli, âlkol esrar, kokain .. cigara gibi bağımlılık yapar. gerçek güncel ülke ve dünya boyutunu sosyal medyalardan yansıyan ortamlar gibi algılamaya başlar. ayrıca teknik olarak da.. sıkıntılı. çerez ve çöplerden dolayı ön bellek kapasitesi dolar, ram'lar yetersiz kalır. işlemcisi çok ısınır, fanlar yetersiz kalır ..aman haa !

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.