Deneme
Dil Efendim... Dil... (12)
26. BÖLÜM
ATA’nın uzun mektubunu iyice okuyup sindirdik. Sonra acaba programın ona tekrar soru sorup cevap alabilme işlevi devam ediyor muydu, denedik. Evet, kendisinden onay aldık, ona yeni sorular sorabilirmişiz. Ardından gelen ilk sorum şu oldu:
Sayın ATA, belki size “ATA” deyişimizden hoşlanmıyorsunuzdur. Çünkü giderek daha bir gerçek Atatürk haline geliyorsunuz. O da bir kaynağa göre bu hitaptan hazzetmezmiş. Her neyse, eğer rahatsızsanız lütfen belirtiniz. Geldiğimiz bu noktada sizden beklediğim cevap şöyle bir konuda… Ana başlığıyla sorun “güncel siyaset ile derin siyaset arasındaki ilişki”. En önemli sayılan saflaşmaların yaşandığı güncel siyaset… ki ben buna BÜYÜK SİYASET diyorum, her şeyin esası, her şeyden önemlisi kabul ediliyor. Büyük siyaset yapanlar bunu böyle görüyor, böyle kabul ettirmek istiyor. Dedik ya, asıl belirleyici, ayrıştırıcı veya çatışmalı saflaşmalar bu alanda yaşanıyor. Bu alanda yeriniz neyse, sizi belirleyen, sizin karakterinizi de belirleyen budur. Öyle görülüyor. Ezici bir çoğunluk bunu böyle görüyor. Örneğin bugün Türkiye’de yaşadığımız Millet İttifakı - Cumhur İttifakı cepheleşmesi. Bir grup kararsız dışında ezici çoğunluk ya o ya bu tarafta. İkisine de mesafeli siyaset yapmaya çalışan çok az sayıda insan var ki, onlar bile çoğu zaman fiilen iki cepheden birine yakın durmak zorunda kalıyor. Hemen herkes tüm hayatı, yaşanan neredeyse tüm ayrışmaları bu eksende görüyor ve gösteriyor.
Oysa bir de derin siyaset var. Derin siyasetin belirleyicisi de sistemle ilişkiniz. Sosyo-ekonomik sistem. Sosyal sınıflar gerçeği. Emperyalizm olgusu. Güncel veya büyük siyaset denen şeyin üstüne oturduğu asıl temel. Ve de işin felsefesi, etiği, ahlakı.
Herkesle her konuda aynı düşünmek zorunda değiliz. İnsan doğasına aykırı zaten. Birkaç konuda tamamen aynı düşündüğümüz insanlarla başka birkaç konuda benzer ama farklı, başka birkaç konuda tamamen zıt düşünebiliriz. Hangi alanlardaki farklılıklar birincil önemde, hangileri ikincil, üçüncül önemde? Söz gelimi büyük bir kitle ile Beşiktaş kulübü taraftarlığında anlaşabilir, katıksız aynı cephede yer alabilirsiniz. Buna rağmen takımı ve oyununu değerlendirmede kulüp taraftarları farklı şeyler düşünebilir. Temelde ise Beşiktaşlılıkta anlaştığınız pek çok kişiyle felsefi, siyasi konularda, ahlaken, kişilik, karakter bakımından tamamen farklısınızdır. Bunu herkes kabul eder. Ancak futbol önünde sonunda bir eğlence, bir oyalanma aracıdır. Siyaset ise yaşamın pek çok alanını doğrudan belirler. O bir eğlence değildir. Bazıları öyle yaşasa da. Hayati bir mesele, hatta ölüm kalım sorunudur. Yani bu bakımdan siyaseten aynı safta yer aldığınız insanlarla derin siyasette, felsefede, karakterde, ahlakta aynı konumda bulunup bulunmamak takım taraftarlığının çok üstünde büyük bir sorundur.
Şimdi bakıyoruz da, güncel veya BÜYÜK SİYASET yapan partiler, gruplar, hatta partileşmemiş yayın organları bile BÜYÜK SİYASET dışındaki alanları küçümsüyor, onu siyasetten saymıyorlar. O alanlara az giriyor, girdiklerinde çoğun yanlış giriyorlar. Bunu da bir sorun olarak kabul etmiyorlar.
Oysa somutlarsak. Diyelim güncel büyük siyasette aynı çizgide durduğunuz insanlarla. Hatta aynı partide yer aldığınız insanlarla temelde, derinde aynı mı düşünüyor, aynı tutumları mı alıyorsunuz? Bunun böyle olmadığı ortada. Peki bunun böyle olmaması sizin güncel siyasetinizi etkilemiyor mu? Etkiliyorsa ne kadar etkiliyor?
Eskiden sağda da solda da derin siyasetle güncel siyaset -aslında her ikisi de büyük çoğunluk tarafından hayli sığ yaşansa da- oldukça birbirine uygundu, ikisi arasında kopukluk bu derece belirgin değildi. Son 40 yılda sağ-sol kavramları da zaten geçersizleşti, derin siyasetle güncel “BÜYÜK” siyaset arasında uçurum oluştu.
Daha da somutlarsak: Doğru felsefe nedir, bilim nedir, Marksizm nedir, sosyalizm nedir, kimler, hangi güçler neye göre doğru, neye göre yanlıştır? Millilik nedir? Hangi alanda hangi tutumlar milli, hangi tutumlar gayri millidir? Sosyalist kimdir? Sosyalist ya da milli ahlak nasıl olmalıdır? Kişileri, grupları ne kadar, nasıl bağlamalıdır. Saflarımızdaki insanların kişilikleri nasıl olmalıdır? Hangi tutum ve davranışlar kabul edilemez? Paraya karşı ahlak, eşitlik açısından ahlak, cinsel bakımdan ahlak, doğruluk dürüstlük açısından ahlak… vb… kuralları nelerdir, ne kadar belirleyicidir?
Gerek o tarafta gerek bu tarafta yakın veya uzak bulduğumuz gruplarda bu konulara pek az giriliyor, girildiğinde yuvarlak ve belirsiz sözler ediliyor ya da belirli sözler edildiğinde genellikle yanlış tarafta duruluyor. Ve bu suretle güncel siyasetle derin siyaset arasındaki makas daha da açılıyor.
Daha da somutlarsak: Yaşadığımız bir salgın var örneğin. Bunu idare eden uluslararası güçler… Medya, tıp çevreleri, siyasiler… Onca komplo teorisi, onca karşılıklı suçlama… Bu işin doğrusu nedir? Bir orta yol bulmak, gerçek bilimsel tutum almak çok mu zor? Ortada global bir tezgah döndüğü ve bundan halkların büyük zarar gördüğü ortada. Uluslararası medikal kartelin, onunla göbekten bağlı medyanın ölümcül bir bilgi kirliliği yaydığı açık. Bakıyoruz, siyaseten az çok yakın düşündüğümüz gruplar tamamen düzen tarafında ve yanlış konumda. Demin spor dedik, futbol dedik, yine aynı şeyler… O alanda sözde muhalifi, görünürde iktidarı her iki cephedeki insanların kahir ekseriyeti aynı safta… Sanat diyoruz, edebiyat diyoruz… Durum aynı… Felsefe diyoruz, durum aynı… Bilim diyoruz durum aynı… Güncel siyasette güya çarpışanlar derin siyasette aynı. İşçi diyoruz, sendika diyoruz, durum üç aşağı beş yukarı aynı… Popüler kişilere, siyaset ve medyanın starlarına yaklaşım ahlakı diyoruz, durum aynı…
İşte Atatürk’ün tarih tezi, dil tezi diyoruz… Kimsenin gık edemediği güçlü kanıtlarla yaşanan aldatmacayı ve büyük ihaneti gözler önüne seriyoruz… Milliliğin katledildiği ilk ideolojik saldırıyı sergiliyoruz. Sonuç aynı… Yalnız kalıyoruz. Hani milli güçler, hani sosyalistler? Kimse bu konulara girmek istemiyor. Kimse üç beş popüler figürü kaybetmek istemiyor. “Büyük siyaset” en kolayı. Onun dapdar karanlık koridorunda kör olsa yürür. En kolayı.
Söz gelimi “Büyük Siyaset”te son derece keskin milli gruplar eğer kendilerine yaklaşan bir popüler kişi varsa onu kabullenip tekrar ve tekrar yüceltmekte hiç tereddüt göstermiyor, gayri milli özleri ne kadar sırıtsa bile. İşin doğruluğuna, dürüstlüğüne, insan kalitesine, liyakate abartısız söylüyorum: Neredeyse hiç bakılmıyor güncel “büyük siyasilerin” insan değerlendirmesinde. Popülerlik, makam, mevki, ün para güç sahibi insanlar en “sol” çevrelerde bile eğer harekete anlık, dönemlik yararlar getireceklerse el üstünde tutuluyor, karakterleri değerlendirilmeksizin. Bunun siyaseten güç ve kitle getireceği düşünülüyor. Ama sonuç hep tersi yönde gerçekleşiyor.
Bahsettiğim olgunun yakın ve uzak sonuçları gerçekten nedir? Doğru siyasetin hiç güçlenememesinde, düzgünlüğün politikada kitleye dönüşememesinde, derin siyasetle güncel siyaset arasındaki bu tutarsızlığın payı büyüktür diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz?
Siyasi partileri, grupları, yayınları iki ana kategoride ele alırsak sorunuzun cevabı ortaya çıkar. Birinci grup kitle partileri, kitle yayınlarıdır; ikinci grup ideolojik partiler… Şimdi, kitle partileri için bahsettiğiniz o sorunlar zaten sorun değildir. Onlarda ideoloji pek geride kalır, ara sıra cilalanarak öne çıkarılır, ama sığdır. Kitle partileri için sağ-sol, sistem karşıtlığı sistem taraftarlığı mesele bile değildir. Millilik, gayri millilik bile eğer sözü geçiyorsa yüzeysel ve tutarsız bir özde ele alınır. Bu partiler günlük yüzeysel saflaşmalara göre konum alırlar. Bu yüzeysel saflaşmalar onlara göre çok derindir, onlar öyle gösterirler. Ancak kitle partileri derin işlerde, temel işlerde birbirinin aynıdır. Ya da pek benzeridir.
Söz gelimi CHP için bu bahsettiğiniz konular hiç mi hiç önemli değildir. AKP için de öyle. Kendilerine güç, kitle kazandıracak her türlü taktiği kolaylıkla benimserler. İçlerine, yönetici kadrolara doğru ve düzgün insanlar da alırlar ama çoğunluğun bilhassa bozuklardan oluşması tercih edilir. Çünkü geniş kitlelerin ortalaması öyledir, onları kazanmanın yolu zaten düşük düzeye göre oynamaktır. Sistem içi oynarlar işin özeti.
CHP ideolojik bir parti olarak kuruldu, kısa zamanda kitleselleşmeye başladı, sonra da düzeysiz bir kitle partisi haline geldi. AKP de baştan ideolojik bir hareketin içinden doğdu, sonra dış destekle hızla kitleselleşti, ama CHP’ye göre her zaman bir nebze daha ideolojik olarak kaldı. Son beş yılda belli zorunluluklar ve çatışmalar sonucu ideolojisi yeniden dönüştü ve ideolojik yanı tekrar güçlendi. CHP ise en ideolojisiz halini yaşıyor. İlkesizlik anlamında. Senin bahsettiğin anlamda. Yoksa emperyalist ideolojinin parçası olmak anlamında bir ideolojileri var. Fakat bu kendilerine ait bir ideoloji değil, bağımsız beyinleri yok, kulaklarına fısıldananı tekrarlıyorlar.
Zaten senin asıl sormak istediğin bu kitle partilerinin tutumu değil. Vatan Partisi mesela. Birtakım küçük “sol” partilerin tutumu. Bunlar ideolojik hareketler olarak doğdular. Senin dediğin gibi 40 yıl önce durumsallık gereği uçtaki sol partilerin, uçtaki sağ partilerin hepsi ideolojik hareketlerdi ve bunların günlük siyasetleri ile derin siyasetleri bütünlük gösteriyordu. Doğru veya yanlış, size bana yakın veya uzak... Onu tartışmıyoruz. Bunlar her ikisini de yani derin siyaset ve günlük siyaseti birlikte yürütmek durumundaydı ve hatta dönem dönem, alan alan derin siyaset daha öne çıkardı. Velhasıl ideolojik harekette felsefe, ahlak, o ideolojinin temel ilkeleri çok önem arz eder. Nitelik ilk aranandır, nicelik ve kitleselleşme buna bağlı düşünülür. İdeolojik hareketler sanıldığının aksine hep küçük ve marjinal kalmazlar. Örneğin 80 öncesi marjinallik sınırlarını patlatmışlardı. Birçok ülkede sol devrimleri bu ideolojik hareketler yaptı. Sağda da aynı şekilde. HAMAS, Müslüman Kardeşler vb.. ideolojik hareketten cephe hareketine dönüştüler. AKP de kısmen bu örneğe uyar.
Ama bunun için, yani kitleselleşmek için, cephe hareketi olmak için o ideolojik hareketin belli bir güç eşiğini aşması gerekir. İdeolojik çekirdeğini, sağlamlığını koruyarak diyelim ki en az yüzde beşlere yaklaşması gerek.
Bizde VP ve öteki sol yapıların en büyük yanılgısı, ideolojik hareket oldukları halde, belli bir kabuğu çatlatacak güce daha ulaşmadan kitle partisi gibi tutum almalarıdır. İşte tam da bunun için derin siyaseti boşluyorlar. Büyük partilermiş gibi “Büyük Siyaset” yapmaya kalkıyorlar. Birkaç başlıktan oluşan güncel siyasetin basit alanı dışında neredeyse her alanda kitle partileri gibi davranıyorlar. Adam seçerken, belli konulara girmezken, hatta belli konulara girip oralarda aynı düzen partileri gibi tutum alırken… Bunun güçlenme getireceğini umuyorlar. Tabanlarındaki, yakın çevrelerindeki insanların veya etkileyebilecekleri insanların çoğunun, - ki bazıları kişisel boyutta ahlaklı ve düzgün insanlar olsalar bile - çalıştıkları alanlarda hiç de milli aydın ya da sosyalist gibi tavır almadıklarını görmek istemiyorlar. Gerçek yaşamda akıntıya kendini kaptırmış insanları kırmak, uzaklaştırmak istemiyorlar. Büyük siyasette kendilerine uygun şeyler söyledikleri müddetçe. Ne oluyor o zaman. Bu partiler, gruplar ideoloji partisi olmaktan çıkıyorlar. Büyük siyasette doğru şeyler söylemenin doğru durmak için yeterli hatta yeterinden de fazlası olabileceğini sanan siyasi akımlar bunlar. Büyük siyasetteki taktikler için, gösterişli söylemler için derin siyasetteki, öz karakterdeki temel ilkeleri gözden çıkarıyorlar.
En kötü şeydir iki arada bir derede durmak, bir yandan ideoloji partisi gibi durup öte yandan kitle partisi gibi tutum almak. Her ikisini de beceremezsiniz. Belli bir güce kavuşmadan her ikisi birden olamazsınız. Onlar bu yolu sözde güçlenmek ve kitleselleşmek için yeğliyorlar. Sonuç 50 yıldır aynı. Başarı şansı ne kadar diye soracaksanız, söyleyeyim: Sıfır.
Ama ben böyle düşündüm, sen öyle yazdın diye değişecekler mi? Ona da hayır. 50 yıllık alışkanlık. Değişmezler. Sanıyorlar ki derin bir doğruluk, derin bir dürüstlük nicelik kaybettirir. Evet, bu mümkündür, ama deneseler bir… Ne kaybederler? Şimdikinden daha küçülemezler ki. Büyük olasılıkla büyürler. Aynı bile kalsalar daha şerefli bir küçüklüktür bu, üstelik ilerisi için çok daha fazla umut veren bir küçüklük.
27. BÖLÜM
Bizim “sol” aynı anda birden fazla öğretiye göre mantık yürütemez.. Sakız çiğnerken düşünemeyen eblehler misali. “Bilim” derken Marksizmi unutur, tüm insanlık için yararlı tarafsız, çıkarsız bir saf doğru bilim varmış gibi, bilim herkes için standart ve tekmiş gibi… Marksizm derken bu sefer bilimi unutur. Marksizm denen şey tekmiş ve bilime aynen uygunmuş gibi. İkisinden birden bahsettiğinde Atatürk aklından çıkar. Milliliği, anti-emperyalizmi hiçe sayar. Atatürk’ten söz edecekse zaten halkçılık, ulusçuluk yoktur içinde. Sanki Atatürkçülük Batıcılıktır, salt batılı yaşam tarzıdır, dinselliğe düşmanlıktır. Çünkü aslında tüm bu kavramları laf ola beri gele, aksesuar gibi savunurlar. Yalnızca siyaseten parlak görünmek için.
Sonuçta ve bu durumda yaşadığımız bu ortamda, bu iklimde bize ne öneriyorsunuz?
Kuramsal üst bakışı ortaya koymuşsun. İnsan bu. O yüzden o kadar da kasmamak, o kadar da zorlamamak gerek. Kişisel planda veya siyasi partilerin tutumu anlamında… Yapılacakları yapıp, sabırla emek verip, çalışmaya devam edip.. sonuçlarını beklemekten başka çare yok. Formüle edilecek, reçetesi yazılacak bir çözüm cidden yok. Sahte çözümlere karşı, boş umut yaymayı mesleğe dönüştürmüş, hatta şarlatanlığa vardırmış karakteri bozuklara, aklı bozuklara karşı insanları uyarmak da çözümün parçasıdır.
İnsanın genetik anlamda potansiyeli çağlar boyunca hemen her dönem üç aşağı beş yukarı aynıdır. Bunu bilirsek yaşadığımız dönemin insanlarını suçlamaktan da vazgeçeriz, daha akılcı, daha iyimser bir bakışa ulaşırız. Olumlu yönde bir şeyler değiştirmeye çalışan insanların toplumdaki oranı, iyicil idealistlerin oranı tarih boyunca pek değişmez. Büyük çoğunluğu oluşturan ortalama insanın oranı ve öz niteliği de öyle… Belli dönemlerde, koşullar gereği, zamanın ruhuna uygun yönde.. idealistlerin sayısı artmış ya da eksilmiş, insanın kalitesi artmış ya da eksilmiş görünür.
Şu anda ortalama bir insanlık düzeyinde yaşıyorsunuz. Görece normal bir devirde. İnsan için, toplumlar için kaygı duymakta, bolca yakınmakta haklısınız, ama kötülüğü abartmak da çok yanlış ve gereksiz. Halinize şükretmelisiniz, çünkü çok daha berbat durumlar görülmüştür, bunlar bazı ülkelerde yaşanmıştır, yaşanmaktadır, aynı şeyler sizin başınıza da yeniden gelebilir. Her şartta doğru ve iyi için azami çaba harcamak her insanın sorumluluğu…
Şu anda yaşadığınız görece normal dönemlerde insanların bu yakındığınız halleri aslında son derece doğal. İnsanın tek bir hayatı vardır ve büyük bir çoğunluk, hatta idealistler bile bu hayatı olabildiğince sorunsuz, rahat, keyifli yaşamak ister. İnsan her şeyden önce kendi için yaşayan bir varlık. Sonra yakın sevdikleri için. Ancak ondan sonra toplum için... Yumurta kapıya dayandığında, ancak bıçak kemiğe dayandığında normal dışı davranışlara yönelir. Yani büyük kriz zamanlarında, savaş zamanlarında... İdealistler işte o zaman özgeci potansiyellerini sonuna dek zorlarlar, kötüler de kötülüğün dibine işte o dönemlerde vurur.
Özetle şu yaşadığınız dönemde benim ülkemde zamanın ruhu gününü gün etme ruhu… Hemen her kesimden büyük çoğunluk toplumsal sorumluluk duygularını en dibe çekmiş, kendi için yaşıyor. Hakim ideoloji Batıcılık… Çok doğal olarak… Sağcısı, solcusu, dindarı, dinsizi, laiklik taraftarı veya siyasal İslamcısı ezici çoğunluk itibariyle açıkça beyan ederek veya gizliden Batı kültürüne tapıyor. Gözü Batıda, eli ayağı, kaşı gözü Batıya oynuyor. Taptıkları sistem en komünistinin bile dolar sistemi, kapitalizm ve para sistemi. Yoksulun esas derdi ise her zamanki gibi hayatta kalmak ve çocuk yapmak. Sizler bir yerlerinizi yırtsanız bu durumu değiştiremezsiniz. Ben dirilsem gelsem ben de değiştiremem.
Çünkü kafalardaki büyük değişimler ancak fırtınalı dönemlerde gerçekleşir. Böyle dönemler yaşandığında toplumlar silkinir, öne atılır veya büsbütün batakta boğulur. Sonra kalan sağlardan yine normallik dönemine geçilir.
Birkaç bir şey daha eklemeden önce, geçenlerde yayınladığınız bir yazıyı buraya koyuyorum. Böylece yeniden yayınlamanızı sağlıyorum. Ne alaka diye sorarsanız, çok alaka… Onu daha sonra yine belirteceğim. Çok alaka, çünkü benden bazı şeyler umuyorsanız hala, işte bu onun yollarından biridir. Toplum olarak kaybettiğiniz bilince tekrar kavuşma gayreti cidden çözümün parçalarından biri… İŞTE SENİN O YAZIN:
YALNIZCA TÜRKÇE KÖKLÜ SÖZCÜKLERİ KULLANARAK HER DERDİMİZİ İNGİLİZCE ANLATABİLİRİZ…
İngilizce bir metin yazdım. Aşağıda. İngilizcede tam doğru anlatım bu değildir, anadil İngilizcesi hiç değildir. Oraya takılmayın. (This is not quite correct native english, just a demonstration examle.) Bu sadece bir tezin kanıtlanması için kısa bir örnek.
Bu İngilizce yazıdaki sözcüklerin birkaç zamir ve bağlantı sözcüğü haricinde tamamı Türkçeyle uyumlu. Bunların da büyük çoğunluğunun Türkçe kökenli olduğundan eminiz. İki kitap ve pek çok makalemizde açımlamalarını ayrıntılı olarak yapmıştık. İŞTE YAZI ve ALTINDA AÇIKLAMASI:
Atatürk turned to (through) me, said: When get out to other alien territories, do not gaze every where as a tourist. Fathers of us once upon a time created big communities, basic organisations in Asia too. At that time pro-Europeans would stay in caves. Then they say Turks know only war. Lie… The first agricultural area “Tarim Basin” in the past is not a tale. (Turkish words) In past years she was a Turkish area, now it is so such as Turkmenistan… Agriculture techniques can be visible in these villages and polises. Oxes were bounded and guided to till earth. Europeans learnt botanic, pasturing animals, manage to use horse. From where? Horse’s origin is “koş”. Europians author says so. English “bud” means in Turkish “tomurcuk”, Turkish “budama” means chopping bud. They also learned making durable gladios and then were able to guard and save their home lands via making architectural structure... untouchable burgs. The term “bourgeoisie” occur thense this connection links. Burgs grew to cities. The top Latin King Ceaser’s name means Keser. Many issues : Section, Sect, Chapter, Butching: Buç- buçuk. Carpenter.. Kerpici. Curettage.. Küreme.. Tumulus tümsek, Tumour tomur, Bug böcek… etc. Encircled concepts.
No body in the past knew aqua in Europe in order to arrive far countries before East cultures grew. Technic of making “tekne” to have bath too. The young Europeans learned from nations where dawn come from. They say the direction “East” means “aus” ışık, parlama. Religious bulletins, godlike Bible and Torah essentialy are like Turkish words. Texture was got from East. They told big water su sea. They tell müren mare. Father Christmases are Ayaz-Ata (Siberian Turks’s dear hero). They tell Face for “yüz”, Foot Turkish “but”, Bear “böri”… Ice “buz”, Partially “parçalı”. Etc. Etc. Many, multi of English prefixes and suffixes are Turkish. Al, ante, aus, com, de, endo, er, less, lic etc… English vocabulary full of Latin (has many Turkish), Arabic, Persian (has many Turkish) and primary Turkish words. All those only image? No. Many of Sanskrit, Arabic, Budhist, Persian scripts written by Turkish authors. Buddha too has turquoise as Euro-Asyatic eyes.
Then they became able to manage a prime culture. They captured brains of us, wises of us, sences of us. Do not scare of the huge horrible pressure. Curv rear this attack back, elect true honest bosses, do not exit from the genuine science path. Keep on my capped assertions in accordance to actual principles of science. Do believe its and your capacity. Biggest part of Kemalists doesn’t wish to savvy me. Heal these spirit illness, for salvation of human genus.
AÇIKLAMA: (*) işaretli Türkçe köklerin açıklaması metnin altında.
Atatürk turned (DÖNDÜ) to (through) (DOĞRU) me (MEN-BEN), said (say: SÖYLEMEK) : When (…’INDA) get (GİT) out (aus: DIŞ) to other (ÖTEKİ) alien (EL) territories (TORPAK-TOPRAK), do (ED-ETmek, TU: Çuvaşça “yapmak) not (NE olumsuz sözcüğü) gaze (GÖZLE) everywhere (HER YER) as (“SI” benzerlik eki) a tourist (TUR-TURLAMA). Fathers (ATA) of us (BİZİM) once (ÖNCE) upon (AB-ABA: üstünlük) a time (DEM: Altay Türkçesinde zaman) created (KUR) big (BÜYÜK) communities (KAMU-KAMUG), basic (BASILAN yer, BASIK, temel) organisations (ÖRGÜ) in (BİRÇOK KELİME PARÇASINDA “iç” anlamı verir) Asia too (DE-DA-DAHİ). At that time pro-Europeans (pro-pri-prea etc. BİR- ilk, öncel) would (yapARDI – eDERDİ) stay (sta-sit kökü: OTUR) in caves (KOVUK) . Then (DEN sonra) they say Turks know (gnosis kök: ÖGRENME) only war (VURUŞMA). Lie… (YALAN) The (DE o – DE) first (BİRİNCİ) agricultural area “Tarim Basin” in the past is not a tale (tell: DEME, DEYİŞ). (Turkish Words) (Tarim: TARIM – DARI vb..) (Basin: BASIK yer). In past (BASILMIŞ geçilmiş) years (YIL) she (DİŞİ) was a Turkish area (YER), now (kök: new YENİ – nev) it is so such (ŞÖYLE) as Turkmenistan… Agriculture (*) techniques (TEKNE yapımı ile ilgili) can (*) be visible (İZLENE-GÖZLENEBİLİR) in these villages (EÜL: köy Tatarca) and polises (*). Oxes (ÖKÜZ) were bounded (bind: BAĞLAMA) and guided (GÜTME) to till (DELME-DİLİMLEME, buradaki anlamı toprağı sürme) (Türkçe geçmiş zaman eki ile İngilizce geçmiş zaman eki ortak: DI) earth (YER). Europeans learnt (ÖĞRENME) botanic (BİTME-BİTKİ ile ilgili), pasturing (BESLEME) animals (*), manage (at BİNME, sürme) to use (ASILANMA) horse. From where? Horse’s origin (*) is “koş”. Europians author (*) says so. English “Bud” means (ANLAM-MANA) in Turkish “tomurcuk”, Turkish “budama” means chopping (ÇAP: vurma, kesme) bud. They also learned making (MEK-MAK Türkçe sabit mastar eki) durable (DURABİLİR) gladios (GILIÇ-KILIÇ) and then were able (ABİLMEK-EBİLMEK yeterlik-iktidar eki) to guard (KORUMA) and save (SAVUNMA) their home (DAM) lands (ALAN) via (YOLUYLA) making architectural (ARK ve ARIK ile kadim ilgili yapılar) structure (TURA Altay dillerinde ev, yapı)... untouchable (touch-tact: DOKUNMAK) burgs (*)The term “bourgeoisie” (burjuvazi) occur (ÇIKAR) thense (TE o yolla) this connection (EK-EKLEME) links (bağlantı, İLMİK-İLE-İLİK). Burgs grew (grow: GÜRLEŞME-GÖVERME) to cities (*). The (DE o) top (TEPE) Latin King (könig: KAAN) Ceaser’s name (NAM-ÜN-AN) means “Keser”. Many (MENGİ-BENGİ sonsuz, çok) issues (İŞ): Section, Sect, Chapter, Butching: Buç- buçuk. (KESME-ÇAPMA-BİÇME) Carpenter: KERPİ yapar. Curettage: KÜREME. Tumulus: TÜMSEK. Tumour: TOMUR. Bug: BÖCEK etc. Encircled (SARMAL) concepts (*).
No (NE) body (BEDEN) in the past knew aqua (AKAN) in Europe in order (order: emir, düzen.. ORDU’dan gelir) to arrive (ERİŞME) far (IRAK) countries (KIR) before (be-been, become: BOLMAK; fore: FIRLAK –“burun gibi -) East cultures grew. Technic of making “tekne”… to have bath (BANYO) too. The young (YENGİ-YENİ) Europeans learned from nations (*) where dawn (TAN) come (*) from. They say the direction (DOĞRULTU-DİREK) “East” means “aus” as “ışık” (parlama). Religious (*) bulletens (BİTİG-BİLİG-BİLDİRME), godlike (KUTLU) Bible and Torah (TÖRE) essentialy (ÖZ olarak) are (LAR-dır) like Turkish words (IR-IRLAMA: deyiş, söyleyiş, okuyuş..). Texture (DOKUMA) was got (GETİR) from East. They told (tell: DEMEK) big water “SU” sea. They tell “MÜREN” mare. Father Christmases are Ayaz-Ata (Siberian Turks’s dear (DEĞERLİ) hero - ER). They tell face for YÜZ, foot Turkish BUT, BÖRİ bear… BUZ, AYAZ ice, partially PARÇALI… Etc. Etc. Multi (MOL-BOL) of English prefixes (BİRİNCİL-ÖN EKLER) and suffixes are Turkish. Al, ante, aus, com, con, de, endo, er, less, lic etc… English vocabulary (*) full (DOLU) of Latin (has many Turkish), Arabic, Persian (has many Turkish) and primary Turkish words. All those only (YALNIZ) image (İM, İMGE)? No. Many of Sanskrit, Arabic, Budhist, Persian scripts (KERTME) written by Turkish authors. Buddha too has turquoise as Euro-Asyatic eyes.
Then they became able to manage a prime (BİR-BİRİNCİL) culture. They captured (KAPMAK) brains (BEYİN) of us, wises (US) of us, sences (SANI, SEZGİ) of us. Do not scare (*) of the huge (YÜKSEK) horrible (KORKUNÇ) pressure (BASKI). Curv (KIVIR) rear (GERİ-TERKİ) this attack (ATAK) back ARKA), elect (ELE-SEÇ) true (DOĞRU) honest (ONURLU) bosses (BAŞ), do not exit (*) from the genuine (gerçek, CANLI) science (SAYMA-SAYIM: saymak, saygı göstermek, bilmek, addetmek) path (PATİKA). Keep (KAP: grasp) (*) on my capped (KAPATILMIŞ) assertions (*) in accordance (*) to actual (AKDI: Altay dillerinde “gerçek”) principles (*) of science. Do believe (BİL, inan) its and your capacity (KAPMA-KAPLAMA alanı, yeteneği). Biggest part (PARÇA) of Kemalists doesn’t wish (İSTE) to savvy (*) me. Heal (İYİLEŞTİR) these spirit (ES: Nefes, soluk, ruh) illness (İLLET), for salvation (SALIM-SAĞLIK) of human (MEN: Ben, insan) genus (CAN-CANLI, doğuran).
BAZI SÖZCÜKLERİN KAYNAĞI:
Tarim Basin: Wikipedia English: https://en.wikipedia.org/wiki/Tarim_Basin
ALTTA ALINTI YAPILAN MADDELERİN HEPSİ Online Etymologie Dictionary’den https://www.etymonline.com/
Yabancı etimoloji kaynakları, en güvenilir olanları bile Türkçeyi dikkate almıyor. Bu alimlerin hiçbiri ne Türkiye Türkçesini, ne Avro-Asya Türkçesini, ne eski Türkçeyi biliyor. Kaynağı gösteremedikleri yerde “bilinmeyen orijin” diyorlar veya uyduruyorlar. Türkçe dışında her kökü sallamakta pek mahirler.
Fakat burada asıl kabahat onlarda değil, bizde. Türklerde. Türkçeyi dünyaya öğretecekleri (tabii önce kendileri öğrenecekleri) yerde, yabancı bilgin neyi nasıl sallarsa öz be öz Türkçe yapılar hakkında… Onu kanun, onu bilim kabul ediyorlar.
Bizim için yabancı kaynaklara başvurmakta en zevkli yan, bu kaynakların farkında olmadan birçok Türkçe kökü açığa vurmaları. Tabii bilmedikleri için “işte bu Türkçe” demiyorlar, ama bunu okuyan Türkler de “işte Türkçe” demiyor. İşin başka bir komik yanı da o. Örneklere bakalım.
Agriculture: (from PIE root *agro- "field") + cultura "cultivation". Cultura: mid-15c., "the tilling of land, act of preparing the earth for crops," from Latin cultura "a cultivating, agriculture," figuratively "care, culture, an honoring," from past participle stem of colere "to tend, guard; to till, cultivate" (see colony). Meaning "the cultivation or rearing of a crop, act of promoting growth in plants".
Bu kaynakta “kültür” bir tarım terimi olarak doğmuştur, deniyor. Toprağın ekim için işlenmesi… Till: Toprağı sürme, devirme, KALDIRMA… “Cult” ile “Kaldır” arasında bir bağlantı kurulabilir. Zayıf bir bağlantı, ama onların kurdukları bağlantılar bundan daha güçlü değil.
Author: “mid-14c., auctor, autour, autor "father, creator, one who brings about, one who makes or creates" someone or something, from Old French auctor, acteor "author, originator, creator, instigator" (12c., Modern French auteur) and directly from Latin auctor "promoter, producer, father, progenitor; builder…. auctus, past participle of augere "to increase," from PIE root *aug- (1) "to increase."
Burada her iki açımlama yolu da “father: ATA” ve “aug: yükselme, ağma” Türkçeyle uyumlu.
Animal, Anima: “Jung's term for the inner part of the personality, or the female component of a masculine personality, 1923, from fem. of Latin animus "the rational soul; life; the mental powers, intelligence" (see animus). For earlier use in the sense "soul, vital principle," see anima mundi.”
Animal Latin Animus kökünden geliyor. Ruh, can, akıl gücü, akıl, anlak, AN anlamında.
City: from PIE root *kei- (1) "to lie," also forming words for "bed, couch," and with a secondary sense of "beloved, dear."
O şekilde açıklanmıyor ama sit: Oturma ile ilgisi bulunabilir. Fakat kök “Kei” imiş. Acaba KENT ile bağlantılı mı?
Polis: (Şehir) Yunanca poli: Türkçe bol. Yunanca Polis: Türkçe Balıg.
Concept: here perhaps an intensive prefix (see con-), + combining form of capere "to take" (from PIE root *kap- "to grasp").
İngilizce, Latince pek çok kavramda Türkçeyi değil, ama Türkçe kökü görüyoruz. Burada KAPMAK kökü hiç beklenmedik anda önümüze çıkıyor.
Come: Old High German queman, German kommen, Old Norse koma, Gothic qiman), from PIE root *gwa- "to go, come."
GİTMEK, GELMEK, GETİRMEK, GÖTÜRMEK vb. Türkçe fiillerin her yere girdiği pek açık. “Come” kökünde bile karşımıza çıkıyor.
Have - Has: Old English habban "to own, possess; be subject to, experience," from Proto-Germanic *habejanan (source also of Old Norse hafa, Old Saxon hebbjan, Old Frisian habba, German haben, Gothic haban "to have"), from PIE root *kap- "to grasp." Not related to Latin habere, despite similarity in form and sense; the Latin cognate is capere "seize.
“Have-Has” de bile kök KAPMAK.
Eye: c. 1200, from Old English ege (Mercian), eage (West Saxon) "eye; region around the eye; apperture, hole," from Proto-Germanic *augon (source also of Old Saxon aga, Old Frisian age, Old Norse auga, Swedish öga, Danish øie, Middle Dutch oghe, Dutch oog, Old High German ouga, German Auge, Gothic augo "eye"). Apparently the Germanic form evolved irregularly from PIE root *okw- "to see."
Scare: Baştaki “S”nin eklenmesi kuralı. Birçok Batı sözcüğünde sonradan eklenmiş olabilecek “s” kaldırıldığında Türkçe köke ulaşılır.
Savvy: Anlayış, kavrayış, anlamak, bilmek… Sapere (Latin): düşünmek. Türkçe “sab-sav” söylemek, demek, iddia etmek, savunmak…
Can: Türkçede fiilden isim yapma eki aynı anlamı verir. Et-KEN, Çalış-KAN…
Origin: Kaynakta tamamen farklı açıklanıyor ama, biz şöyle bir akıl yürütmeden kendimizi neden alıkoyalım. İddia etmeyelim ama dikkate sunalım. Hiç Türkçe bilmeyen yabancı etimologların uydurmaları karşısında bu hafif kalır. OR: Türkçe yer, yabancı dillerde yön; GİN: can, doğum vb…
Vocabulary: Kaynakta “Voca” için “ses” deniyor: Voice: SES… Benzemiyor mu? Fakat “Bulary” nin bir açıklaması yok. :) :)
Nation: “from PIE root *gene- "give birth, beget," with derivatives referring to procreation and familial and tribal groups.”
Kök şaşırtıcı biçimde yine “CAN-CANLI” ya bağlanıyor.
Burg: Bhergh kökü/ “Proto-Indo-European root meaning "high," with derivatives referring to hills and hill-forts. It forms all or part of: barrow (n.2) "mound, hill, grave-mound;" belfry; borough; bourgeoisie; burg; burgess; burgher; burglar; faubourg; iceberg.”
Burg kasaba ve genelde ortaçağın yüksekte, çevresi surlarla çevrili veya tahkim edilmiş yerleşim yerlerini ifade ediyor. Arapça Burç ile akrabalığı ortada. Ayrıca Türkçe BERK-BERKİTMEK sağlam, sağlamlaştırmak anlamına geliyor. Almanca “Berg”: dağ.
East: from PIE root *aus- (1) "to shine," especially of the dawn. Tan yerinden IŞIMA: “aus”.
Religion: “the interpretation of many modern writers connects it with religare "to bind fast" (see rely), via the notion of "place an obligation on," or "bond between humans and gods."
Re-ligion açımlamasında “ligion”: bağ-bağlanma anlamında. League: Birlik. Türkçe İLE-İLİK-İLGİ-İLİKLEME-İLMEK sözcüklerini “Elect-Election”: ELEK bağlantısında da göstermiştik.
Keep: “from Proto-Germanic *kopjan, which is of uncertain origin. Old English cepan was used c. 1000 to render Latin observare, so perhaps it is related to Old English capian "to look" (from Proto-Germanic *kap-), which would make the basic sense "to keep an eye on, see to it."
Exit: Türkçe “ÇIKMAK” ile ses benzerliği var. Ayrıca Türkçe bazı sözcüklerde “aks-öks-eks” çıkma anlamı veriyor ilginç yönde. Aksırma, Öksürme, Eksilme…
Principles: “from primus "first" (see prime (adj.)) + root of capere "to take" (from PIE root *kap- "to grasp").”
Assertion: early 15c., assercioun, "a declaration, confirmation" from Old French assercion (14c.) or directly from Late Latin assertionem (nominative assertio), noun of action from past-participle stem of Latin asserere/adserere "to claim, lay claim to, appropriate," from ad "to" (see ad-) + serere "join together, put in a row" (from PIE root *ser- (2) "to line up"). By "joining oneself" to a particular view, one "claimed" or "maintained" it. From mid-15c. as "an unsupported statement."
Buradaki ilginç nokta “ser” kökünün “SIRA” özdeş anlamı, ama bir yönden SERME ile de örtüşüyor. “Sıra” Yunanca mı, tartışmalı.
Accordance: Dış kaynak “cord: kalp ile bağlantı kuruyor. Türkçe karşılığı “GÖRE”… Biraz benzemiyor mu? Ayrıca eski Türkçede yürek yerine kullanılan CÖRÖK sözcüğü de “cord-cardia” ile benzeşmiyor mu?
Manage: 1560s, "to handle, train, or direct" (a horse), from the now-obsolete noun manage "the handling or training of a horse; horsemanship" (see manege, which is a modern revival of it), from Old French manège "horsemanship," from Italian maneggio, from maneggiare "to handle, touch," especially "to control a horse," which ultimately from Latin noun manus "hand" (from PIE root *man- (2) "hand").
Türkçe bilmeyen etimolog at ile bağlantıyı kurabiliyor, ama “BİN-MİN” ve açıkça MANG sözcükleriyle ilgisini ve bunların at binmek, sürmek ile bağlantısını kuramıyor. Keza “ministry” sözcüğü. Belki tam böyle değildir, ancak siz etimologların Türkçeyi dışta tutarak bilginlik taslamalarına artık isyan etmiyor musunuz?
İNGİLİZCE METNİN TÜRKÇE ÇEVİRİSİ
Atatürk bana döndü ve dedi ki: Dış ülkelere gittiğinde her yere turist gibi bakma. Bir zamanlar atalarımız büyük bir toplum, temel örgütlenmeler yarattılar Asya’da. O zamanlar Avrupalılar mağaralarda yaşıyordu. Sonra diyorlar ki, Türkler sadece savaşmayı bilir. Yalan… Geçmişteki ilk tarım alanı “Tarim Basin” bir masal değil. Bunlar Türkçe sözcükler. Geçmişte buraları Türklerin sahasıydı, şimdi olduğu gibi, örneğin Türkmenistan. Tarım teknikleri oralardaki köy ve şehirlerden izlenebilir. Öküzler toprağı sürmek için bağlandı ve güdüldü. Avrupalılar botaniği, hayvan beslemeyi, atları kullanabilmeyi öğrendiler. Nereden? “Horse”un kökü “koş”tur. Avrupalı yazarlar söylüyor bunu. İngilizce “bud” Türkçe “tomurcuk” anlamında, Türkçe “budama” chopping bud. Onlar ayrıca sağlam kılıçlar yapmayı ve yurtlarını koruyup savunmayı öğrendiler. Mimari yapılar oluşturma yoluyla dokunulmaz kasabalar kurdular. Burjuvazi terimi de bu bağlantıdan çıkmıştır. Kasabalar sonra şehirlere dönüştü. En büyük Roma kralı Sezar’ın ismi bile “Keser” anlamındadır. Birçok konu: Section, Sect, Chapter, Butching: Buç- buçuk. Carpenter.. Kerpici. Curettage.. Küreme.. Tumulus tümsek, Tumour tomur, Bug böcek… vb. Sarmal, birbiriyle ilgili kavramlar.
Doğu kültürleri gelişmeden önce geçmişte Avrupa’da kimse denizi uzak yerlere gidebilme aracı olarak bilmiyordu, suyu banyo yapmak için kullanmayı da. Tekne yapımını Doğu’dan öğrendiler. Genç Avrupalılar bunları tan yeri yönünden gelen milletlerden öğrendiler. Onlar doğu yönü için “East” derler , kökü “Aus-Işıma”dır. Dinsel metinleri olan, Tanrısal İncil ve Tevrat esas olarak Türkçeye benzer sözcüklerdir. Dokuma Doğu’dan getirildi. Onlar büyük sulara “sea” derler. Müren: Mare. Noel babaları Sibirya Türklerinin iyicil kahramanı Ayaz-Ata’dır. Face: Yüz, Foot: But, Bear: Böri… Ice: “buz”, Partially : “parçalı”. Vb. vb.. Birçok İngilizce ön ve son ek Türkçedir. Al, ante, aus, com, de, endo, er, less, lic vb. İngilizce sözlükler Latince (pek çok Türkçe sözcük ihtiva eder), Arapça, Farsça (birçoğu Türkçe) ve asıl Türkçe sözcüklerle doludur. Tüm bunlar hayal mi? Hayır. Birçok Sanskrit, Budist, Arapça ve Farsça metinler Türk yazarlarca yazıldı. Buda’nın bile mavi, Avro-Asyatik gözleri vardı.
Sonra en önde giden bir kültür yaratmayı başardılar. Beyinlerimizi ele geçirdiler, aklımızı, duyularımızı ele geçirdiler. Bu dev, bu korkunç baskıdan korkma. Bu saldırıyı geriye kıvır, arkaya bük. Doğru, onurlu liderler seç, gerçek bilimin yolundan sapma. Benim kapatılmış öğretilerimin yolunda devam et. Bilimin gerçek ilkelerine uygun olarak. Bu öğretilerin ve kendinin yeteneklerine ve yeterliliğine inan. Büyük oranda Kemalist benim öğretilerimi bilmek, savunmak istemiyor. Bu hasta ruhları iyileştir. İnsanlığın selameti için.
Kaan Arslanoğlu