UYUDUĞUMUZ BİR ALAN: EMPERYALİZMİN ETKİ AJANLIĞI

UYUDUĞUMUZ BİR ALAN: EMPERYALİZMİN ETKİ AJANLIĞI

Ne zaman köylüyle ağanın çatıştığı bir roman okusam, emperyalizmin ülkemde bizi düşürdüğü tuzakları düşünürüm. Ne zaman emperyalizmin bizi düşürdüğü yeni bir tuzak görsem, o köy romanlarını anımsarım. Köylü-ağa çatışmaları ve sömürülen ulusların dünyanın sömürgen ağalarıyla çatışmaları öyle benzer ki birbirine…

 

Sömürmek ya da varlığına el koymak için en sık kurulan tuzaklardan biri, ellerine silah tutuşturup kışkırtarak suça bulaştırmak, böylece halktan koparmaktır bağımsızlıkçı, devrimci örgütleri ve önderleri… Bu tuzağın 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine kamuoyu kazanmak için ne kadar çok kullanıldığı ve işe yaradığı, hem emperyalistler hem de yerli işbirlikçilerince itiraf da edildi, itiraflar gazetelere, kitaplara geçti.

 

Başka bir tuzak da, ister önderler arasından olsun, ister çoğunluktan olsun, olabildiğince çok insanın kafasını karıştırmak, kafalarda akı kara, karayı ak görme yanılsaması yaratmaktır.

 

İnsanların bilinçaltını hedefleyerek görüş, düşünce ve duyarlılıklarını gizlice değiştirmek sonucunu veren ‘etki ajanlığı’ dediğimiz yöntemle kuruluyor bu ikinci tuzak. Sömürgen devlet kendi çıkarları için sömüreceği devletin halkını bilinçsizleştirme, sağlıklı düşünme yetisini ortadan kaldırma tasarımları yapıyor, çeşitli işler ve sanatlar aracılığıyla bu tasarımlarını gerçekleştiriyor.

 

Türlü türlü biçimleri var etki ajanlığının. Türlü türlü de kökenleri. Yerlisi var, yabancısı var. En çok da yabancısı.

 

Fıkradaki gibi… Para babası, parayı verip düdüğü çalmaya meraklı. Ancak her düdüğe kendi yetişemeyeceği için, parayı dağıtıp düdüklerini çaldırıyor kiraladığı ağızlara, kalemlere, filmlere, kameralara…

 

Unutmadıkları bir şey var: Kitap satışları ne kadar düşük olursa olsun, halkın görüşlerini hâlâ okumuşlar etkileyebiliyor. Özellikle de, ilerici, sol, muhalif odakların, kişilerin görüşlerini… Bunun için, kitaplar da ürettiler. Yazdırdıkları görevli kalemlerle, her türden kitaplarla, beyinleri, düşünceleri bulandırmayı sürdürdüler ve başardılar.

 

Doğrusu, hiç de uyanık sayılmayız emperyalizmin bilincimize yönelik ‘etki ajanlığı’ konusunda. Çeşitli nedenleri var bu derin uyuşukluğumuzun. Gerçek nedenler, görünüşteki nedenlerin katman katman altlarında gizleniyor da olabilir. Ama sonuç olarak, sağcımızdan solcumuza, varsılımızdan yoksulumuza, cahilimizden okumuşumuza, bizi son derece yaygın bir kafa karışıklığına düşürmekte başarılı olduklarını görebiliyor, başardıkça iştahla ellerini ovuşturduklarını kestirebiliyorum. Çünkü uzun süredir, işler onların istediği gibi gidiyor. Bu gidişle beş, on, hattâ yirmi yıllık geleceğimizden hiç de umutlu değilim doğrusu. Bu umutsuzluğun nedenleri arasında, emperyalizmin etki ajanlığına karşı işte bu duyarsızlığımız, bu bilinçsizliğimiz de var.

 

Hayal görmediğimi, komplo teorisi düşkünü olmadığımı kendi kendime de olsa kanıtlayıp emin olmamı sağlayan deneyimlerim de oldu. Başkalarına değil, kendi kendime kanıtlamakla yetinişimin, gördüğüne tam da inanamamaktan değil, her türlüsünün suç olması gereken bu ‘bilinci gizlice etkileme’ çalışmalarının varlığıyla, örnekleriyle, gösterdiğim kanıtlarıyla ilgilenecek pek de kimseyi bulamayışımdan olduğunu söyleyebilirim. Ama yine de burada, bir iki örnek vereceğim. Önce en küçüğünden. Yine çoğunlukla burun kıvırılacağı, önemsenmeyeceği yolundaki kaygımın sürdüğünü de belirterek.

 

Yayınevleri, kalemlerini satılığa çıkarmış eleştirmen-yazar görünüşlü kimi adlara kitaplarını gönderir, bunlar için tanıtım ya da eleştiri görünüşlü yazılar yazdırırlar. Bu yazılarda o kitapları yazar kendiliğinden seçip okumuş da özgürce yazıyormuş görüntüsü içinde bir güzel över. Karşılığında o kitabın yayıncısından parası gelir. Bu, o yazının okurundan gizlenen bir ödemedir, çünkü övgü, o ödeme karşılığında satın alınmış bir övgüdür. Yazının yayımlandığı dergiden, gazeteden telif ücreti gelmiş gelmemiş, yazarın umurunda bile değildir artık, çünkü telif ücreti, kalem kirasının yanında devede kulaktır.

 

Para karşılığı yazıldığı okurdan gizlenen ve patronu yerli olan bu yazıların dışında, emperyalist ülkelerin istekleri doğrultusunda üretildiği kuşkusu yaratan nice sözde sinema filmlerine, sözde romanlara da tanık oluyoruz.

Somut bir örnek vereyim: Türkçede ilk kez yayımlanan bir çeviri romanda, yurdundan uzakta, üniversite öğrencisi bir genç kız vardı. Bu genç kızın bir sevgilisi oluyor, kız ve birlikte yaşadığı sevgilisi uyuşturucuya alışıyor ve uyuşturucunun onlara hiçbir zararı olmuyordu. Kızın ailesinden gelen para onlara yetmediğinden, kız bir randevuevinde, sonra düpedüz genelevde fahişelik yapmaya başlıyor, fahişeliğin de ona bir zararı olmuyordu. Uyuşturucuda da, fahişelikte de, çirkinlik, kötülük, hastalık, yozlaşma, alçalma çağrıştıracak hiçbir ayrıntıya yer verilmiyor, uyuşturucu hiçbir zararı olmayan bir keyif verici, fahişelik ise öğrenciyken evini geçindirmek için de yapılabilecek zararsız, olağan işlerden biri gibi gösteriliyordu.

 

Derken bir de, yazın dünyamızda çok sayılıp sevilen babası nedeniyle kendisinden  öyle bir iş beklenmeyecek genç bir imzanın, bu sözde romanla ilgili tanıtım yazısına rastlamayayım mı büyük bir gazetemizin kitap ekinde! Gizli kiralık kalemlikle yürütülen kitap tanıtımı yöntemi ve sömürgeleştirmek için değerleri yıkıma uğratılmak istenen ülke gençliğini çürütüp yozlaştırmayı amaçlayan ‘etki ajanı romancılık’ yan yana mı gelmişti yoksa? O işin içinde olan biriyle, kitapların satmadığı konusunda dertleşirken, bu sözde romanın nasıl yayımlandığını öğrenmiş, aşırı kuşkuculuk içinde olmadığımı da bir kez daha görmüştüm.

 

İki Türk yazarca Türkçe olarak yazılmış görünen ve on yıl önce yüz binlerce satan Metal Fırtına adlı romanın Türkçe yazılmamış, üstelik yabancılar tarafından yazılmış olabileceğini düşündüren örnekleri romandan derleyip yorumladığım yazıma uzunluğu nedeniyle hâlâ yayımlayacak bir yer bulamadım. Oysa böyle örnekleyici bir çalışmayı daha kısa bir yazıyla başaramazdım. Yayımlayacak yer bulamamayı zaten göze alarak çalışmıştım da, asıl üzücü olanın, konuştuğumuz solcu yazar-gazeteci-yayıncı dostların konu bakımından ilgilerini çekmeyişi olduğunu söyleyebilirim.

 

Elif Şafak’ın Baba ve Piç adlı romanının göstergelerini incelediğim uzun yazımı, kendi dergim olan Yelkovan’da yayımlayabildim ancak. Zaten Elif Şafak’a verdiği ödülün gerekçesini “Türk halkının bilinçaltına çalışması” olarak açıklamıştı ödülü veren emperyalist ülke. Reklamların bilinçaltını hedeflemesini bile –kâğıt üzerinde de kalsa– yasak sayan kapitalizmin, sömürmek istediği ülkenin bilinçaltına çalışan yazarlar yaratması hiç de suç olmuyor emperyalist düzenlerde.

 

Orhan Pamuk’un Kar romanındaki göstergelerle ilgili yazımı, öncelikle uzunluğu nedeniyle geri çevrileceğini bildiğim için, hiçbir yere göndermedim. Orhan Pamuk’un üretimini yorumlayıp olumsuzlayanlardan öldürülen bile var (kuşkusuz öldürülme nedeni yalnızca bu değildi). Pamuk da, ‘ilerici-çağdaş-demokrat-masum’ rollerinde.

 

Bu üç romana yönelik eleştirilerini ırkçılığa ve tehdide bulayanlar ise, emperyalizmin tam istediği şeyi yapmış oldular. (O kökenden geldikleri için, belki de başka türlü davranmayı bilmiyorlardı.) Böylece, Boğaziçi Köprülü, Ortaköy Camili fotoğrafta Orhan Pamuk’un övüldüğü Clinton pozunun ve Nobel Ödülü’nün işlevi, sağlama alınmış oldu.

Uyuduğumuz bir alan dedim ya... Emperyalizmin etki ajanlığını engelleyemeyişimizin en önemli gördüğüm nedenini bu yazıda bile söyleyemem. Çünkü söylendiği anda yadsıdığımız bir neden bu. Dünyanın sömürü düzeninin ağaları, taşların bağlandığı köylerde işlerini bu nedenle rahat rahat yürütüyorlar.

Hürriyet Yaşar


Yorumlar

Maximum : 1000 Karakter / Karakter Sayısı: 
0
Yorumlara gerçek ad ve soyadınızı yazmanız onay kolayllığı sağlar.
Mail adresinizi yazmanız keyfinize kalmıştır. Yorumlarınızın onaylanması da
editörlerin tamamen keyfine bağlıdır. Yılların deneyimi sonucu bu bizde böyle.
  • Ufuk

    Ufuk 25.07.2016

    Etki ajanlığı; milliyetçi, vatansever ulus devlet yapılanmasına sonuna kadar gönül vermiş insanların en büyük kabusudur(ya da olmalıdır) Hürriyet Bey'in örneklerini verdiği Elif ŞAFAK, Orhan PAMUK gibi bu işi emperyalizm tetikçiliği şeklinde yapanlar bir tarafta dururken, diğer tarafta da vatanseverlerin içine bulaşmış truva atları bulunmaktadır. Öncelikle kavramamız gereken şudur ki; emperyalizm bir ülkede iktidarı dizayn ederken,muhalefeti de boş bırakmaz. Tepeden inme siyasetçiler ile dizayn ettiği muhalefet de aykırı sesleri olabildiğince kontrol altına almak için etki ajanlarını kullanarak, bir zamanların Ankara Valisi Nevzat TANDOĞAN'ın "Bu ülkeye komünizm gelecekse, onu da biz getiririz" dediği gibi bir muhalefet yapılacaksa onu da biz yaparız diyerek muhalif hareketleri kendi istedikleri yöne ve zararsız hale getirmektedirler. Bu arada memleketin yarı aydınları kendi milletini küçümseyip Elif ŞAFAK, Orhan PAMUK okumakla içinde bulunduğu toplumdan sıyrıldığını varsaymaktadır.

  • Güneş Kiraz

    Güneş Kiraz 27.06.2016

    Tuzak kurduğu için de emperyalizmi kınayabiliriz. Tıpkı ahlaksızlık, vicdansızlık, adaletsizlik, kuralsızlık benzeri ihlallere başvurduğunda hissettiğimiz gibi. Kınama sonrası talebimiz ise, mertlik ya da erdemlilik beklentisi değildir. Emperyalizm bu! Bu yöntemi kullanarak emperyalizmin hizmetine girenlere(etki ajanlarına) de kızarız, kınarız falan. Sanat, edebiyat dünyasındaysalar, "aydın" sorumluluğu bağlamında mahkum ederiz. Fakat tuzaklara düşen, kananlara daha fazla kızabiliriz. Hatta üzülebiliriz. Kapitalizmden gerekli kopuşu sağlayamadıkları için, en başta. Bu bağlamda örgütlülüğü es geçtikleri için. Belki hepsinden önemlisi, umutsuzluk yaydıkları için... Kınamak ve kızmaktan başka yapabileceklerimiz de vardır; siyasetin, sanatın, edebiyatın "toplumsal ajanlarını" yaratmak ve örgütlemek mesela. Radikal liberalizmden, milliyetçilikten kopmuş, devrimci dönüşümlere inancını, bağlılığını yitirmemiş, sosyalizm mücadelesinin organik toplumsal ajanları...

  • ZorAdam

    ZorAdam 23.06.2016

    Yazılarınızı takip ediyorum, beğeniyorum ve takip edeceğim. Yılmadan yazmaya devam Hürriyet Yaşar.

  • Özgür Coşar

    Özgür Coşar 18.06.2016

    Ufuk açıcı bir yazı. Edebiyat da, bir yerde "rıza"yı inşaa etmek için kullanılıyor belki de. Hürriyet bey ile tanıştıran InsanBu'ya da teşekkürler

  • arif yavuz aksoy

    arif yavuz aksoy 17.06.2016

    a aaa, pardon ya. ben Hürriyet ismini hep feminen bilirdim. bi yaşıma daha girdim. pardonsss. gösterge değil de ipucu deseymiş daha kolay anlardım. a.y.a. aysss

  • Nebil Yılmaz

    Nebil Yılmaz 17.06.2016

    - Veya “o” dönemin solunu önemli ölçüde etkileyen “köylüyle ağanın çatıştığı) romanlar mı? “Bu üç romana yönelik eleştirilerini ırkçılığa ve tehdide bulayanlar ise, emperyalizmin tam istediği şeyi yapmış oldular. (O kökenden geldikleri için, belki de başka türlü davranmayı bilmiyorlardı.) Böylece, Boğaziçi Köprülü, Ortaköy Camili fotoğrafta Orhan Pamuk’un övüldüğü Clinton pozunun ve Nobel Ödülü’nün işlevi, sağlama alınmış oldu.” Yani? - İyi ki okumamışım o romanları. “kar” başlayıp okuyamadığım roman.

  • Nebil Yılmaz

    Nebil Yılmaz 17.06.2016

    - "köylü ve ağa çatışması" bana sınıfsal bir çatışma gibi geliyor. Mücadele tarzı silahlı olmayı teşvik ediliyor diye beğenmiyor belki de kim bilir ! Ama bu, "sol"un mücadele tarzının tartışılması ve eleştirisi olur. o ayrı bir konu. - Benim bildiğim Türkiye'de ve dünyada sınıf çelişkisi hakkında yazan epey yazar var.. -Peki Kim yazmış bu romanları o dönemde?? -12 mart ve 12 eylül dönemlerinde? -İyi niyetli olmayan artniyetli yazarlar hangileri ve romanları hangileri? -Peki bu konuda örnek olarak roman ve yazar adı verilmiş mi? -Örnek olarak verilen hangi romanlar? -Örnek olarak verilen romanlar ”Metal Fırtına, Elif Şafak’ın Baba ve Piç, Orhan Pamuk’un Kar …” -Bunlar 12 eylül ve 12 mart dönemi yazılan (..ne zaman köylüyle ağanın çatıştığı bir roman okusam, emperyalizmin ülkemde bizi düşürdüğü tuzakları düşünürüm) romanlar mı? +++

  • Nebil Yılmaz

    Nebil Yılmaz 17.06.2016

    Yazının akıl yürütmesini beğenmedim. Örneğin: “Sömürmek ya da varlığına el koymak için en sık kurulan tuzaklardan biri, ellerine silah tutuşturup kışkırtarak suça bulaştırmak, böylece halktan koparmaktır bağımsızlıkçı, devrimci örgütleri ve önderleri… Bu tuzağın 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine kamuoyu kazanmak için ne kadar çok kullanıldığı ve işe yaradığı, hem emperyalistler hem de yerli işbirlikçilerince itiraf da edildi, itiraflar gazetelere, kitaplara geçti.” -12 eylül ve 12 mart dönemi yazılmış romanlar sol hareketleri olumsuz etkiledi -Ne hakkında yazılan romanlar özellikle? “..ne zaman köylüyle ağanın çatıştığı bir roman okusam, emperyalizmin ülkemde bizi düşürdüğü tuzakları düşünürüm. Ne zaman emperyalizmin bizi düşürdüğü yeni bir tuzak görsem, o köy romanlarını anımsarım. Köylü-ağa çatışmaları ve sömürülen ulusların dünyanın sömürgen ağalarıyla çatışmaları öyle benzer ki birbirine…”” -Gulp. +++

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 17.06.2016

    Hürriyet Yaşar'ın bıyıklı bir kadın olduğunun altını çiziyor son yorumcumuz :) Arif Yavuz Aksoy'un dikkatine.

  • HÜLYA ALGAN

    HÜLYA ALGAN 17.06.2016

    Sn. Arif Yavuz Aksoy, Hürriyet Bey. "Orhan Pamuk'un Kar romanındaki göstergeler" yani onun etki ajanı olduğunu, emperyalizme hizmet ettiğini gösteren ip uçları, işaretler. Teşekkürler Hürriyet Yaşar.

  • arif yavuz aksoy

    arif yavuz aksoy 16.06.2016

    gösterge derken neyi kastediyo Hürriyet Hanım? onun türkçesi odur da, gavurcası ne? ben göstergeyi anlayamadım. a.y.a. anlayamasss

  • Ersy Karınca

    Ersy Karınca 16.06.2016

    Hürriyet Yaşar, hep namuslu hep ufuk açıcı bir kalem. Nerede yazsa ne yazsa okunmalı, çünkü yaptığı işi çok ciddiye alan omurgalı bir aydın o.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.