Edebiyat
Aman ideolojik olmayın! İdeolojik olunacaksa biz oluruz!
Aman ideolojik olmayın! İdeolojik olunacaksa biz oluruz!
Hep söylenir: ideolojik olmayın! İyi bir romanda takacak hiçbir kulp bulamadıklarında bunu söylerler: “çok ideolojik”…
M. Gorki, N. Hikmet veya O. Kemal’i ideolojik bulurlar (ki bu doğrudur), ama onlara göre E. Şafak, A. Altan, P.Mağden ya da O. Pamuk ideolojik değildir. Doğal olan bunlardır; diğerleri sapmadır, anomalidir, olmaması gerekendir.
Oysa “ideolojik” diyerek aşağıladıkları, sadece kendi ideolojilerinden olmayanlardır.
Edebiyatı bir serbest piyasa arenası haline getirmeleri, sanatın metalaştırılması, vasat edebiyatı yazarlarının birer “star yazar” haline getirilmeleri, dev panolardaki “bestseller” kitap reklamları hiç ideolojik değildir!
En gerici burjuva ideolojilerini en kaba, en klişe şekillerle kitaplarına serpiştiren yazarlar “ideolojik değil” diye kutsanmıştır. “Antimilitarizm yapıyorum” diyerek roman kahramanlarına attırılan ve roman estetiğini alt üst eden sloganlar, yazarın kendi fikirlerini ispatlamak için kahramanın ağzından konuştuğu onlarca metin, onlara göre hiç ideolojik değildir, olmamıştır.
Yazdığı dili bile bilmeyen yazarların her sayfasından sloganlar saçılan ve içinde karakter bile olmayan kitaplarını, ortaokulda kompozisyon diye yazılsa başarısız sayılacak gülünç metinlerini, piyasa edebiyatının baronları başyapıt diye topluma pompalamaktadır. Bu hiç mi hiç ideolojik değildir!
Ülkenin en çok torpil dönen kurumlarından birisi olan ödül kurumları aracılığıyla bu “ideolojik olmayan” bey-hanımlar, “doğal edebiyatı” şekillendirmiştir. Bu özgürlükçü ve ideolojik olmayan beyler-hanımların kendi ahbaplarına, yandaşlarına, sevgililerine, birbirlerine ve hatta kendi kendilerine (evet evet yanlış okumadınız kendi kendine!) verdikleri ödüllerle edebiyat bir atıklar yığınına dönüştürülmüştür ve bu çürüme hiiiiç ideolojik değildir!
“İdeolojik değil” diye kutsadıkları şey, dünyanın en ideolojik şeyidir aslında.
Vasatlık bir ideolojidir. Vasat edebiyatı dört dörtlük ideolojik metinlerdir. Piyasa edebiyatı yaşamda görebileceğiniz en ideolojik şeydir.
Roman estetiğini güncel siyasete kurban etmek, başlı başına bir ideolojidir. Estetik niteliği yüksek romanlar da öyle…
*
Çoğu okur bir kitabı kendi özgür isteğiyle mi seçer? “Kitapçıya gidip kendim seçiyorum, kimse baskı yapmıyor” diyor olabilirsiniz.
Bir okur, bir kitapçıya gittiğinde girişte gözüne sokulan, metrelerce afişi önünü kesen kitaplar tesadüf eseri mi oradadır? Her rafın bir kira bedeli vardır. Kitap eklerinde öve öve göklere çıkarılan kitaplar beleş mi yazılmaktadır? Kitap eklerinde kapaklarda çok satacak kitapları pazarlayan “eleştirmen”lerin saatliği kaç liradır? Bankamatikte para çekerken reklamını gördüğümüz kitaplar, neden kitapçıların vitrininde, kitap eklerinde, afişlerde ve bilboardlarda gördüklerimizle aynıdır acaba?
Türkiye’de en çok satan-sattırılan kitaplar birkaç istisna dışında, insanı en çok ahmaklaştıran, estetik değeri en düşük kitaplardır. Piyasa edebiyatı, sistematik bir ahmaklaştırma düzeneğidir ve her şeyiyle ideolojiktir; en ideolojik kısmı ise “ideolojik olmadığı” iddiasıdır.
Bir ülkede öne çıkarılan, vitrinlere konan, çok satan, çok sattırılan, bütün kitap eklerinin kapaklarını kaplayan kitaplar hep aynı tip kitaplar ise orada –o pek sevdikleri tabirle-
totaliterlik, bir diktatörlük vardır. Bu bir piyasa diktatörlüğüdür. 12 eylülün edebiyatımıza yaptığı “iyilik” budur. Piyasa edebiyatı için gerçekten de paha biçilmez bir iyiliktir.
Bu anlayış, 12 eylül darbesinin postalların, copların ve tankların koruyuculuğunda girmiştir edebiyatımıza…
İdeolojik değil dedikleri, bu kulağından-burnundan ideoloji akan manzaradır.
Ama sermaye sınıfının ideolojisi onlar için “doğal”dır ve ideolojiden sayılmaz!
*
Romanlarında kahramanları toplumsal bağlamlarını gözeterek yaratan O.Kemal ideolojiktir ama içindeki bütün sosyalistlerin manyak, seks düşkünü, dönek ya da kadın satıcısı olduğu küfür romanları ideolojik değildir onlara göre…
O. Kemal’in son derece başarıyla işlediği yaşayan karakterleri ideolojiktir ama O. Pamuk’un son derece kötü bir roman olan Kar kitabındaki, nur yüzlü şeyhler, mutlaka dönek solcular, psikopat-darbeci- Kemalist-Jakoben “karakter” ve de en önemlisi bütün bunların roman estetiğine aykırı bir şekilde harmanlanması ideolojik değildir! Geçenlerde Emre Kongar, Kar kitabı ile ilgili “ılımlı İslam yanlısı” diye bir değerlendirmede bulunmuştu (1).
E. Kongar’ın bu değerlendirmesi doğrudur, ancak Kar romanının tek sorunu bu değildir ve çok daha fazlası vardır. Kar romanının edebi eleştirisi ayrı bir yazıda ele alınacak kadar geniştir, meraklısı şimdilik Cengiz Gündoğdu’nun bu yazısını okuyabilir (2).
Öte yandan piyasa edebiyatının bugünkü iktidarına, Emre Kongar’ın “özgün” katkılarını da unutmak mümkün değildir ama bu da bir başka yazının konusudur.
*
Gerçekten çok mu ideolojikiz?
Kim ideolojik değil ki? Piyasa edebiyatının bu devasa kültür endüstrisinin ideolojikliğinin yanında bizim ideolojikliğimiz bir bebeğin biberonu kadar masum kalır.
Çok mu ideolojikiz? Ne kadar ideolojik olursak olalım, topluma dayatılan bu kokuşmuş edebiyatın ideolojikliğine yetişemiyoruz bile.
Dünyanın en ideolojik cümlesi “ben ideolojik değilim” cümlesidir. Nerede bir “ideolojik olmayın” lafı duyuyorsanız, orada, işte tam orada ideolojikliğin daniskasını görürsünüz.
Kim ideolojik değil?
Artık bir Augias ahırına dönmüş edebiyat ödülleri mi ideolojik değil?
Hepsi birbirinin karbon kopyası kültür-sanat sayfaları mı ideolojik değil?
N.Hikmet’in şiirleri ideolojik de o şiirleri sansür eden banka yayınevleri mi ideolojik değil?
Bestseller kitaplar, star yazarlar, erkekler için gri kadınlar için pembe kapaklı çıkarılan kitaplar, TV lerden çıkmayan, bilbordlardan inmeyen piyasa yazarları mı ideolojik değil?
Güncel siyasetteki hesaplarını, roman estetiğini hiçe sayarak son derece kaba ve sınır tanımaz bir şekilde uygulayan aşırı bir ideolojik duruş var karşımızda…
İdeolojik olmayan ne var? Papyonuna kadar ideolojiye batmış, saçlarının ucuna kadar ideolojik adamlar, bakışlarındaki buğuya kadar ideolojik kadınlar, kitaplarındaki noktalara virgüllere kadar ideolojik yazarlar bize ideolojik olmayın diyorlar!
Piyasa Edebiyatı, kültür sanat sayfalarıyla, kitap ekleriyle, edebiyat ödülleriyle, dergileriyle, bakanlığın teşvik parasıyla, star yazarlarıyla, çok satar kitaplarıyla koca bir ideolojik kütle olarak karşımızdadır.
Bu nedenle eleştirileceksek “niye ideolojikiz” diye değil, ama “ niye yeterince ideolojik değiliz” diye eleştirmeliyiz kendimizi. En az onlar kadar ideolojik olmak zorundayız.
Ne yapmaya çalışıyoruz?
N. Hikmet’in bilinen şiiridir:
Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
Annelerin ninnilerinden, spikerin okuduklarından, yürekten, kitaptan ve sokaktan birkaç tane yalan eksiltmeye çalışıyoruz, hepsi bu… Çünkü yalanın evrenselleştiği yerde gerçeği söylemek devrimci bir tutumdur.
Taylan Kara
KAYNAKLAR
1. http://odatv.com/orhan-pamuk-15-temmuza-nasil-zemin-hazirladi-1211161200.html
2. http://www.insanbu.com/eski/a_haber497b.html?nosu=1057
Solportalden alınmıştır.
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Ezel Parsa 26.11.2016
Neoliberalizmin kültür endüstrisine ve kültürel hegemonyasına karşı durulmalıdır. Solcu geçinenler, liberalizmin "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" diyerek fabrikalarda insanları sömürdüğünü, çocukların çalıştırıldığını, günde 16-18 saat, mutlak yoksulluk sınırının altında ücretlerle sefalet içinde bıraktığını biliyorlar da, kültür sefaletinin farkındalar mı? Gücü elinde bulunduranların "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" diyerek kendi meşruiyetlerini artık sadece ekonomik alanda değil, siyaset ve kültür gibi liberal ideolojinin diğer yayılma alanlarında da güvenceye almaya çalıştıklarını bilmiyorlar mı? Solun mücadelesi sadece ekonomik değil, diğer alanlara da -özellikle de kültür alanına-yayılmadan yetersiz kalmaktadır. (Anarşizmin, sözde aydınlar arasında yükselişini de "güzel liberalizm" olarak adlandırabiliriz). Mücadelede kültürün öneminin Taylan Kara, Kaan Arslanoğlu, Nihat Ateş farkında, diğer "solcular" ne zaman kültür liberali olmaktan kurtulup anlayacaklar?
Akif Akalın 26.11.2016
Marks'ta ideoloji daha çok "yanlış bilinç" üzerinden işlenmiştir. Gramsci'ye kadar bu düzeyin çok üzerine çıkıldığını söylemek zor. Batı'da Marksistlerin ideolojiye daha fazla eğildikleri dönemde ise Türkiye solu çok sıcak bir anti-faşist mücadele içindeydi ve can güvenliği kaygısı bu konuları konuşmayı lüks kılıyordu. 12 Eylül sonrası Türkiye soluna egemen olan liberal eğilim ise sınıf yerine kimliği koyarak "kimlik ideolojisine" yoğunlaştı. Son örnek geçenlerde yaşadığımız "şort" olayıdır. Liberal sol bu olayda bir yobazı şortlu bir "kadına" tekme atarken gördü. Türkiye solunda çok az bir kesim şortu giyenin bir hemşire (sağlık "emekçisi") olduğunu görebildi ve o yobazın mesela Güler Sabancı'ya tekme atamayacağını söyleyebildi. Bu yine birçoklarının anlayamadığı sol içi "ideolojik" ayrımdır. "Hepiniz solcuyuz diyorsunuz, birleşsenize" diyenler, sol içindeki bu derin ideolojik ayrımı göremiyor. Küfür romanlarında edebi derinlik arayanlar da bu kesimlerdir. Eline sağlık Taylan Kara.