Edebiyat
Emre Kongar’dan bir başyapıt! Şaka şaka… E. Kongar tipi eleştirmenlik

Küçük-burjuva da, "bir yandan" ve "öbür yandan" meydana gelir.
K.Marx (1)
Emre Kongar’ın “Yazarlar, Eleştiriler, Anılar” (2) adlı kitabında yazan bazı bilgiler, bugüne kadar edebiyat piyasası ile ilgili eleştirilerimizin tersinden bir doğrulamasıdır.
Kitaptaki birçok anı ve görüşü bir kenara bırakır sadece edebi değerlendirmeleri dikkate aldığımda gördüklerimi şöyle özetleyebilirim.
Aman ağzımızın tadı bozulmasın!
E.Kongar’ın edebi değerlendirmelerinin “vektörel toplamı” sıfırdır. Bir sayfada yerdiğini diğer sayfada övmekte, bir cümlede ifade ettiği yargısını, hemen sonraki cümlede geri almaktadır. Her cümle ötekini dengeler, yargıların ortalamaları alınır, “ortaya karışık” bir yazı yazılır. E.Kongar tipi eleştirinin bir tek anahtar sözcüğü olsaydı bu sözcük “denge” olurdu.
Kitaptan bazı alıntılar…
-Kar kitabı “kurgusal açıdan bütün romanları gibi üstün niteliklidir” (sf 135), ancak “ideolojik mesajları ve karakterleri açısından gerçeklerden kopuk”tur (sf 135, bir sonraki cümle)…
-“Ilımlı İslam” modeli… edebiyatta da A.Altan gibi, E.Şafak gibi, O.Pamuk gibi romancıların hem ülkede hem de dünyada önünü açıyordu” (Sf 130). Bunları yazan E.Kongar, bir sayfa sonra ise O. Pamuk’un önemini, kurgu ustalığını ve kendisinin 2002’ye kadar onu nasıl da “büyük bir inançla” desteklediğini anlatmaktadır.
-“E.Şafak aslında kötü bir yazar değildir. Ama siyasi konjonktüre göre göklere çıkarılacak olağanüstü bir yazar da değildir. Elbette konjonktür değişince yerden yere vurulacak bir yazar ise hiç değildir (sf 136, ardışık cümleler).
-“E.Şafak tensel ve ilahi aşk konularında yazdıkları edebiyatımızda seçkin bir yere sahip olacak, “Cemaat” açısından ise, bir “Dönem yazarı” olarak anılacaktır (sf 142).
Yani?
E.Kongar E.Şafak hakkında tam olarak ne düşünmektedir?
Örnekleri uzatabiliriz.
Bu değerlendirmelerin içeriği bir yana en önemli sorunu yönsüz olmalarıdır. Eminim ki bu tutumunu “hakkını vermek”, “topyekûn yargılarda bulunmamak”, “grileri de görmek” gibi adlandıracaktır. Ancak bunlar, E.Kongar’ın yargılarının lastik kıvamını, değerlendirmelerinin omurgasızlığını değiştirmez.
Hem nalına hem mıhına vurmak…
Ne şiş yansın ne kebap…
Suya sabuna dokunmamak,
Herkese mavi boncuk dağıtmak…
Türkçede bu Kongar tipi eleştirmenlik için söylenebilecek ne çok deyim var!
*
Demokratlığın altındaki Kissinger
“İktidarın siparişiyle hiç büyük yazar çıkmamıştır ama iktidarın siparişlerine karşı çıktığı için iki büyük yazar çıkmıştır: Boris Pasternak, Alexander Soljenitsin (sf 123)”.
Konuyla ne kadar alakasız olursa olsun Sovyet düşmanlığını da mutlaka bir yerlere sıkıştırmak gerekir; E.Kongar da bu kuralı bozmamıştır.
Kongar’ın yargısı “yanlış bile değil”dir. Soljenitsin’i soğuk savaş döneminde öven eleştirmenlerin, konjonktür değiştiğinde onun kitaplarını yerin dibine batırdığından falan söz etmeyeceğim. Nobel edebiyat ödülü’nün siyasal iklimle ilişkisini de açmayacağım, bunu Kongar’ın kendisi kitapta zaten yapıyor. Sovyet Edebiyatı’nın büyük yazarlarının listesini de sunacak değilim.
“Sipariş”ten söz eden ve bunu eleştiren E. Kongar ile şu aşağıdaki paragrafı yazan E. Kongar, aynı E. Kongar’dır:
“Pamuk aslında romanlarını çok iyi tanıtan ve pazarlayan bir yazar. Kitapları daha çıkmadan önce, müthiş bir tanıtım kampanyası başlatılıyor (neden acaba? TK ) ve çıktıktan sonra da bütün medya onunla yapılan söyleşiler ve yorumlarla doluyor (ne kadar da demokratik değil mi sayın Kongar? TK).
Bu saptamayı eleştirmek için değil ÖVMEK için yapıyorum ( ne de olsa işinizi yapıyorsunuz! TK): Keşke her yazar kendi kitapları için böyle kampanyalar yapabilse…”
Kongar, siparişin “piyasa tarafından verilenini” sevmektedir; piyasa edebiyatının, yayın tekellerinin verdiği sipariş, sipariş sayılmamaktadır. Şu anki “müthiş özgürlükçü!”, “asla siparişsiz!” piyasa edebiyatı ile ilgili küçük bir gezintiye çıkmak isterseniz şu kısa yazıyı okuyabilirsiniz (3).
E.Kongar’a “Sovyet Edebiyatı 101” dersi vermek hem hadsizlik olur hem de bana düşmez. Ancak ne zaman “nesneleri-kavramları adlarıyla çağırmak” ile “haddini bilmek” arasında bir seçim yapmak zorunda kalsam, tercihimi hep ilkinden yana kullanmışımdır. Kavramları adıyla çağırmak ahlaki görevimizdir. Kavramları adıyla çağırmak zorundaysak bu cümle hakkında şunu açıkça söylemek gerekir:
Bu cümleyi kurmak apaçık bir cehalettir, yargıda bulunduğu konu hakkında fikrinin olmamasıdır.
E. Kongar “sipariş” arıyorsa soğuk savaş döneminde ne “büyük yazar”lara ne “siparişler”in verildiğini, hangi “siparişler”in hangi “özgürlükçü dergilerde” yıllarca yayımlandığını, ABD istihbarat örgütlerinin ödenekleri ile hangi “özgürlükçü yazarlar”ın nasıl fonlandığını, siparişlerle sosyalist gerçekçiliğe karşı sanat akımı bile yaratıldığını F.S. Saunders’in “Parayı verdi düdüğü çaldı” kitabından bulabilir (4).
E. Kongar, Nobel ödülü alan Sovyet vatandaşı iki yazar üzerinden Sovyet edebiyatını infaz etmiştir. Binlerce “sipariş”in arasında E.Kongar’ın aklına nedense sadece “Sovyet olanı” gelir. Herkese ve her şeye karşı “hoşgörülü”, “ortalamacı”, “temkinli”, “dengeci” E. Kongar, konu Sovyet Edebiyatı olduğunda birden Kissinger’a dönüşmüştür, hem de en klişe soğuk savaş tezleriyle… (Her antisovyetiğin kalbinde minicik bir Kissinger yatar!)
Oysa E. Kongar, kitabının 127-130 sayfalarında uzun uzun soğuk savaş dönemini, bunun kültürel etkilerini, Huntington’un tezlerini anlatıp şunu da yazmıştır:
“Ilımlı İslam” modeli, O.Pamuk’a bir Edebiyat Nobeli getirdi!”.
Bu cümleyi ben yazmadım, E.Kongar yazmıştır; her zamanki ortalamacılığıyla sanki kendi kendine yanıt vermiştir.
E.Kongar, ödülleri pek sevdiği için Nobel edebiyat ödülü üzerinden gitmiş, Nobel edebiyat ödülü alan iki yazarı anarken, yeterince antisovyetik bulmadığından olsa gerek Nobel alan diğer Sovyet yazarı M. Şolohov’u anmamıştır.
Kongar’ın ödülleri çok sevdiğini “Doğan Hızlan: Homo Culturicus” yazısından da anlayabiliyoruz (5).
Homo “Ödülicus”
E. Kongar bu yazıda şöyle yazmıştı:
“TÜYAP 25. Gümüş yılı Onur Yazarı Ödülü, Doğan Hızlan’ın kimliğinde ve kişiliğinde TÜYAP’a da onur getiren bir ödül. TÜYAP’ı ve jüriyi bu ödülden dolayı kutluyorum.”
Daha önce de yazdığım gibi 2006 yılında verilen bu ödül D.Hızlan’a, başkanı olduğu seçiciler kurulu tarafından verilmiştir. Yani D.Hızlan, bu ödülü KENDİ KENDİNE vermiştir (6)! E.Kongar da bu seçimin ne kadar isabetli olduğunu ele alan bir yazı yazmıştır.
E.Kongar bu yazıda “ödül alan” D. Hızlan’ı ve “jüri üyesi” olan D.Hızlan’ı kutlamıştır! Tekerleme gibi oldu değil mi! “D. Hızlan’ın bin bir tonu…“ Görüldüğü gibi pek adil, şeffaf, liyakate uygun, demokratik ve ahlaki bir seçim olmuş! Aklıma nedense E.Kongar’ın “Pespayeleşme” başlıklı yazısı geliyor.
E.Kongar bu yazısına şöyle başlıyordu:
“AKP iktidarının, kültürümüze, medyamıza ve siyasetimize yaptığı büyük katkıyı(!) tanımlamak için bir terim arıyordum... Öneri kendilerinden geldi: PESPAYELEŞME!”(7).
Sayın Kongar’a rica etsek, “kendi kendine ödül verme”yi tanımlamak için de bir terim bulabilir mi acaba? Bulmuşken “kendi kendine ödül verenleri övmeyi” tanımlamak için de bir terim bulsa ne iyi olurdu.
“Edebiyat oligarşisi”,
“edebiyat mafyacılığı”,
“çetecilik”,
“torpil”,
“liyakatsizlik”,
“adam kayırmacılık”… Benim bulduklarım bunlardı, ama sanırım yeterince açıklayıcı değil.
E.Kongar’ın resmi internet sitesinin en altında “Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.” yazmaktadır. E.Kongar’ın ahlak kurallarına çok önem verdiğini bu yazıdan bir kez daha anlıyoruz. Peki bir insanın “kendi kendini ödüllendirilmesini” acaba hangi ahlakla açıklıyorsunuz? Sizce bu durum olağan mıdır?
Pespayeleşmek nedir sayın Kongar? “Pespayeleşmek”, bir tek AKP taraftarlarında olunca mı pespayeleşmek oluyor? Belki de D.Hızlan’ı, bu ödülü kendi kendisine vermesi için AKP zorlamıştır! Peki sizi bu yazıyı yazmak için zorlayan neydi?
*
E.Kongar’ın kitabının en çarpıcı yeri ise şudur:
“(Kar) Kitabı ilk çıktığında büyük bir hevesle aldım ve üzerinde bir övgü yazısı yazmak için satırların altını çize çize okumaya başladım…” (sf 132)
Okumadığı bir kitabı “övmek için almanın”, “hemen övmek için bir yazı yazmaya hazırlanmanın” motivasyonu ne olabilir? Kongar’ı buna iten nedir? Yaklaşık bir buçuk yıl önce “eleştirmeyen eleştirmenler” başlıklı bir yazımda şunları yazmıştım:
Piyasa “eleştirmeni”, eleştirmen değil, çok satan kitaplar için bir “talep yaratma memuru”dur. İşi budur ve işini yapmaktadır! Piyasa “eleştirmen”leri, tamamen piyasa ilişkilerinin, reklamların, edebiyat dışı bin bir türlü ilişkinin belirlediği bir düzen içerisinde, bu star sistemine uyum sağladıkları sürece ve uyum sağladıkları ölçüde var olabilmektedirler (8).
E.Kongar, Kar kitabını övmek için almış ancak sonra ne yazık ki bu kitabın “Ilımlı İslam güzellemesi” olduğunu anlayınca, o çok heveslendiği yazıyı yazmamıştır. Şu soru akla gelmiyor mu?
Bu kitap 2002 yılında piyasaya çıktığına ve E.Kongar da hemen okuduğunu söylediğine göre bu kitabın “Ilımlı İslam güzelemesi” olduğunu yazmak için niçin 14 yıl bekledi? E.Kongar’ın, gazetesinde düzenli olarak okuduğum köşe yazılarında, internetten erişebildiğim yazılarında buna dair hiçbir yazı görmedim. Eğer bunu, 2002 yılında yazdıysa bu eleştirim geçersizdir. Ancak bu gerçeği yazmak için 14 yıl beklediyse (eldeki veriler bunu gösteriyor) E. Kongar bu tutumu aydın sorumluluğu ya da entelektüel ahlakla nasıl bağdaştırabilmektedir?
Madem bu kitap “Ilımlı İslam”ı savunmaktadır (aslında “Ilımlı İslam”ın da faydalı tarafları olabilir, her şeye siyah beyaz bakmamak lazım! Ne dersiniz Sayın Kongar? TK), neden bunu şimdi söylemektedir?
E.Kongar’a yazılarında nadir olmayarak geçen entelektüel ahlakı ya da aydın sorumluluğunu anlatmak haddim değildir. E.Kongar’a entelektüel ahlakı ya da aydın sorumluluğunu hatırlatmak ise görevimdir. Bunların ne anlama geldiğiyle ilgili birçok kaynağa ve eski yazılarına kolaylıkla ulaşabileceğinden ve zaten bunların hepsini bildiğinden eminim.
Burada sadece bilmediğini düşündüğüm bir şeyi yazmakla yetineceğim:
Gerçeğin son kullanma tarihi geçerse gerçekliği kalmaz, yalana dönüşür. En etkili yalanlar, “eski gerçekler”in kumaşından yapılır (9).
KAYNAKLAR
- https://www.marxists.org/turkce/m-e/1865/on-proudhon.htm
- Emre Kongar, Yazarlar Eleştiriler Anılar, Remzi Kitapevi, 2016, İstanbul
- http://www.abcgazetesi.com/edebiyatin-iktidarinda-kimler-var-6117h.htm
- http://www.dogankitap.com.tr/kitap/Paray%C4%B1+Verdi+D%C3%BCd%C3%BC%C4%9F%C3%BC+%C3%87ald%C4%B1-557
- https://www.kongar.org/medyanotu/448_Dogan_Hizlan.php
- http://www.insanbu.com/eski/a_haberdfaf.html?nosu=1672
- https://www.kongar.org/aydinlanma/2015/2120_Pespayelesme.php
- http://www.insanbu.com/eski/a_haberae02.html?nosu=1846
- Taylan Kara, Vasatlığa Giriş Dersleri, Hayal Yayınları, 2015, İstanbul
NOT: Bu yazı sol.org.tr den alındı...
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Kaan Arslanoğlu 31.12.2016
Değerli Arif Anlar, ben şahsen tüm sanatçıların, yazarların, bilimcilerin, siyasetçilerin samimiyetinin öncelikle sorgulanmasından yanayım. Sağda olduğu gibi solda da samimiyetsizlik, piyasacılık yaygın. Üretenlerin, yazarların da büyük çoğunluğu gerçeğin ahlakı ile değil genelde angaje oldukları piyasa için yazıp o şekilde yollarını buluyorlar. Geriye hiçbir şey kalmıyor mu? Birçok şey kalıyor elbet. En samimiyetsiz en piyasacı yazarın bile bir miktar artısı, faydası vardır. Önemli olan uyanık kafaların bu artıları eksileri iyi görmesi. Daima artılar ve eksileri hesap ederek nesnel ve adaletli bir değerlendirme yapmak gerek. Solda da sağda da uzun süredir adalet duygusu kıtlığı, nesnel değerlendirme yoksunluğu yaşanıyor. Gerçek arayışı en istenmeyen, en çok yalnızlaştıran şey...
Arif Anlar 31.12.2016
Kaan hocam, yorumlardan fazlaca etkilenip asıl konudan sapmışım. Sormak istediğim şuydu; Adorno, Edebiyat Yazıları'nda, angaje edebiyatın, herkesin duymak istediğine yönelik üretildiğini, hitap ettikleriyle görüş birliğini yıkmadığından yanılsamadan kurtulmaya hizmet etmediğini, mesela soykırımı bir kültür varlığına dönüştün düşük nitelikli yapıtların üretilip, geçmişle yüzleşme hazzıyla yutulduğunu söylüyor. Buna örnek olarak "işkenceyle sakat bırakılan insanların çıplak bedensel acılarının sanatsal betimlenişi, aynı zamanda bundan haz çıkarma saklı gücünü de içinde barındırır. Bunu bir an bile unutmamayı sanata buyuran ahlak, karşıtının derin uçurumuna yuvarlanmaktadır." diyor. Adorno, hiçbir ahlaki terörün sanat yapıtının okuyucuya yönelen yönü üzerinde erk kuramayacağını, angaje edebiyatın da idea'sını gerçekleştirebilmek için her türlü angajmandan uzak durması gerektiğini öne sürüyor. Angaje edebiyata siz nasıl bakıyorsunuz?
Ç. 24.12.2016
Ben de gurur duyma halini anlamıyorum. Güzel örnek vermişiniz. Benden de selamlar. İyi yolculuklar.
Selen Seyhan 24.12.2016
Teşekkür ederim Mehmet Harma Hocam, bir süredir sessiz olarak takip ediyordum siteyi, sayenizde ilk yorumumu yazma cesareti gösterebildim. Her konuda olduğu gibi bu platformda da sizlerden öğreneceğim çok şey, olaylara bakış açısı anlamında aralamam gereken birçok pencere olduğunu düşünüyorum. Bu seçkin ve kaliteli siteye bir adım daha yaklaşmama vesile olduğunuz için çok teşekkür ederim. Umarım ileride tarih kitapları dönemimiz için salt "karanlık" sıfatını kullanmazlar.
mehmet harma 24.12.2016
Değerli Selen Seyhan, ortamlara hoş geldiniz. Galiba bu ilk görünmeniz sitede. Öncelikle burada hiçbirimiz hoca değiliz, hepimiz bir şeyler öğrenmeye gelmiş bulunuyoruz. "Dönemin edebiyata etkisi" eğer dönemin koşulları, kötü de olsa tutarlı ve belirgin olsaydı, olabilirdi. Ama halen bir türbülanstayız ve kandırıldık diyen gırla, rabbim affetsin diyen mebzul, cadı avcısı tonla iken edebiyata etki, kaypaklık ve döneklikten başka birşey değil şu an için. Taylan Kara'dan dinlemiştim; 1960'larda Mao'ya sorarlar, 1789 Fransız İhtilali'nin dünyaya etkileri nedir? diye, yanıtı "konuşmak için henüz erken" olur. Neye benzeyeceğimizi ileride göreceğiz. selamlar.
arif yavuz aksoy 24.12.2016
Ç'cim, aziz sancar konusunda aslında haklısın. 45 yıldır amerika'da yaşayan ve amerikan sistemine tam entegre adamın "cümhurriyet'in gurur kaynağı" olmasını ben de anlayamıyorum. Zaten ben başkalarının yaptıkları üzerinden topluca gurur duyma meselesini bi türlü çözemem. Ha, pamuk'la mukayese edilmez. Ama Aziz Sancar'ın Nobel almasından türk halkı neden pay çıkarmalı ki? Ders çıkartmaya sonuna kadar Yes (orası ayrı ama). Bu durumda İtalyan halkı da Rocco Siffredi ile gurur mu duymalı? Hani memleketine hizmet ve döviz kazandırmak babında kesinlikle aziz sancar'a 10 bin basar (literally). Bak aklıma ne geldi. İtalyanlar toplanmışlar Rocco Reyiz'in karşısında tempo tutuyolar: dik dur, eğilme; İtalya seninle! Vay ki ne vay olurdu. a.y.a. yollardan selam göndersss
Kaan Arslanoğlu 24.12.2016
Sayın Arif Anlar'ın bu yazı sol.org da çıkınca yaptığı eleştiri (ziyaretçi defterinde çıkmıştı, dört beş gün önce) daha arif idi. Bunu biz yayımladığımız zaman, aynısını buraya koyun diye yorum yazarak, naçizane tavsiyede bulundum. Buraya da yorum yapmış ama, bu yorum form kaybetmiş. Frenolojiye niye girmiş ki, altta biri Emre beyin tipinden bahsetti diye. Arif Anlar bey önceki yorumunda sol tarafta da bir angajmanlık müessesi olduğundan, bunun da bir piyasası olduğundan söz etmişti. O görüşe katılıyorum. Sağın da solun da piyasacılığını, fırsatçılığını, samimiyetsizliğini nesnel ve dengeli eleştirmek zorundayız. Taylan'ın yazısına tamamen katıldığımı ilave edeyim. Fakat Emre beyin kitabını ne sayacağız, sağ mı sol mu, Sovyetler'i savunmakla sağcılıktan kurtuluyor muyuz, yoksa solculuk da sağcılığın bir türü haline mi geldi, oralara indikçe mevzu derinleşiyor. Falan filan...
arif yavuz aksoy 24.12.2016
Frenoloji kadar gazomatik ve debriaj tetkikleri de önemlidir. Kongar'ın başının ardındaki yakıcı güneş ışınlarını görmeyen var mı? Aziz Congarius halesiz resmedilemez ne de olsa! Ba ba ba ba ba ba, dante'l ighieri'm benim. Kendi büstünün önünde poz da vermiş. a.y.a. Aziz Yusufsss
taylan kara 24.12.2016
Değerli Arif Anlar, Bu yazıdan bu yargınız çıkarılamaz. Bu yazının konusu "bir kitabın ya iyi ya kötü olması" değil E.Kongar'ın "sonsuz dengeciliği ve ikircikliği"dir. Kaldı ki o yargıları bile apaçık yanlıştır. Kar kitabını "Ilımlı İslam övgüsü nedeniyle" eleştirir ama bunu dengelemek için birşeylerini de övmeye çalışır, bunun için de bula bula kurgusunu bulur. Bunları da 14 yıl sonra yapar. E.Kongar, yargılarını baştan vermiştir zaten, kitabı okuması sadece bunu gerekçelendirmeye yaramaktadır. "Beyaz Kale kitabındaki intihal iddialarına karşı - aynısını yazmış olsa bile kendi damgasını vurmuştur- diyerek O.Pamuk'u savundum." Bunu söyleyen E.Kongar'dır. Bu son derece zorlama bir tutumdur. Aynı şeyi Elif Şafak için de yapar. Benim eleştirimin odağı bu yargıları değildir (ki bu yargıları da apaçık yanlıştır ama konu bunlar değildir). Örnekleri uzatabilirim ama bu tutumsuzluk, ikirciklilik, dengecilikten eleştiri çıkmaz, çıkmıyor da. Bunu vurgulamak istedim. Saygılarımla Taylan Kara
Arif Anlar 24.12.2016
Yazıdan çıkan bir sonuç; bir romana hem iyi hem kötü denemez. Çünki birşey ya iyidir ya kötü, üçüncü hal yoktur (bkz: Aristoteles Logic). Yorumları okuduğumda ise frenolojiye eğilimli okurlar görüyorum. Hakaret için elverişli bir alan, tebrikler.
tün tün kuzu 24.12.2016
top sakala karışmam ama gözlüğünün entel kaygısı olduğunu sanmam. yüksek dereceli hipermetrop, belki de bifokal ağır camları küçük çerçeve taşımaz, olmaz. büstteki çerçevesi kalınmış sonradan incelmiş bile. yaşayanların heykeli olmaz denir, ona katılırım.
NedPal 23.12.2016
Ama Emre Bey'in .. top sakalı var ! Bi de aydın entellektüeller gibi geniş çerçeveli gözlüğü de var.. Hepsinden de önemlisi; Heykeli bilem var !
Ç. 23.12.2016
Emre Kongar ile Aziz Sancar'ın ortak noktası ABD emperyalizmine verdikleri destektir. Aziz Sancar ABD bursuyla ABD'de eğitim almıştır. İki isim de ABD'yi eleştiremez. (Bkz:
) Rus uçağı düşürüldükten sonra yaptığı açıklamadır.
Selen Seyhan 23.12.2016
Dönem olaylarının "edebi" ürünler üzerindeki katkısını gözardı edemeyiz. Tıpkı 12 Eylül döneminden sonra bazı yazarların, şairlerin toplumsallıktan bireyselliğe kaymaları, apolitik yazmaya özen göstermeleri gibi... İçinden geçmekte olduğumuz dönem de; ne zaman, neden dolayı başımızın derde gireceğini öngöremediğimiz muğlak dönemlerden biri. Fikirlerini "faydacılık" amacı ile belirleyenler tabii ki ne yapacaklarını, ne yazacaklarını, ne söyleyeceklerini, hatta ne düşüneceklerini bilmez halde kalakalmışlardır. Yani sözün özü, naçizane fikrim, "dönemin edebiyata etkisi" diyebilir miyiz değerli hocalarım?
Fahri Kumbul 23.12.2016
Yazar, Türkiye'de "Aydın" denilince akla ilk gelenlerden birisinin gerçek aydın sıfatını hak etmediğine dair ve yaygın görüşün tersine ezber bozucu cesur bir yazı kaleme almış. Bu arada seçkin bir bilim insanı olmasından gayrı cumhuriyetçi olduğuna dair açıklamalarda bulunan Aziz Sancar'ın konuyla ilgisinin kurulması çok anlamlı değil.
Gül T. 22.12.2016
Aziz Sancar'dan neden böyle bir beklenti içine girildiğini anlamadım. Herkes oldu bi o kaldı.Bitiyorum buna. Brileri yaz diyince bu kadar olmuş.Her yerdeler.
Ç. 22.12.2016
Orhan Pamuk'un nobel ödülü almadan önce yaptığı açıklamalar olmasa Orhan Pamuk'a hala övgü yazıları yazıyor olurdu. Aziz Sancar'ı eleştirdiğimde de eleştiriler aldım. Aziz Sancar,Emre Kongar gibi isimler emperyalizme karşı çıkmazlar.
Fatih Torun 22.12.2016
Tatlı su solcularının tüm özelliklerini barındıran bir arkadaştan daha fazlasını beklemiyordum zaten... Bu yüzden kitabını da okumaya değer bulmuyordum. Yazınızla içime su serpildi.