Edebiyat
Bir Siyasal İslam Güzellemesi Olarak Kar Romanı
Orhan Pamuk’un 2002 yılında çıkan Kar romanını bir cümleyle özetlemek gerekseydi bu cümle kesinlikle şu olurdu:
Kar, bir siyasal İslam güzellemesidir. Bunu öyle gizleyerek ya da dolaylı olarak değil açık açık yapar. Kar romanına şöyle yüzeysel bir bakış atmak bile kitabın bir siyasal İslam güzellemesi olduğunu anlamak için yeterlidir.
Bu yazı bu kitabın ayrıntılı bir edebi eleştirisi değildir. Bu kitapla ilgili detaylı bir edebi değerlendirme için Cengiz Gündoğdu’nun “Kar… Bozuk bir meta” başlıklı yazı okunabilir (1).
Bu yazıda sadece roman kahramanlarından yola çıkılarak bir değerlendirme yapılacaktır.
*
Kar romanında ilk ve süreğen bir şekilde göze çarpan şey solcu, sosyalist, Cumhuriyetçi, Atatürkçü ya da laik olarak verilen karakterlerin tamamının kötü karakterler olmasıdır. Bunların içinde bir tane bile “normal” insan yoktur. Küçük Emrah filmlerindeki karakterler bile bu kitaptakiler kadar şematik değildir. Bütün Türklerin iyi, bütün Bizanslıların iğrenç olduğu Malkoçoğlu filmleri bile bu kadar karikatürize edilmemiştir. Şablonlaştırmada ve karikatürize etmede O. Pamuk’un bu romanıyla ancak siyasal İslamcıların “başörtüsüz kadın perdesiz eve benzer ya kiralıktır ya satılık” düzeyindeki 5. sınıf romanları yarışabilir.
Kitaptaki dini karakterler ise radikalinden ılımlısına mazlum, bilge, nur yüzlü, hoşgörülü, zeki ve fedakârdır.
*
Kitaptan bazı örnekler verelim. Muhtar ile Ka eski solcu arkadaşlarından söz ederler:
-Muhtar'ın bir sorusu üzerine, bir zamanlar "dergide üçüncü dünya üzerine yazılar yazan" kıvırcık saçlı, Malatyalı Tufan'ın delirdiğini işittiğini gülümseyerek söyledi… Mahmut'u sordu daha sonra Muhtar. Ka onun şeriatçı Hayrullah Efendi'nin cemaatine katıldığını, bir zamanlar sol için girdiği kavgalardaki hırsla, şimdi Almanya'da hangi camiye hangi cemaat hâkim olacak kavgalarına karıştığını söyledi… Hamburg'daki Türk mafyasıyla çalışıp zengin olan teorik Tarık'ı hatırladılar. Bir zamanlar Muhtar, Ka, Taner ve İpek ile birlikte matbaadan yeni çıkmış dergileri katlayan Sadık şimdi Alpler'den Almanya'ya kaçak işçi sokan bir çeteye elebaşılık ediyordu.
Ka'nın Almanya'da tanıdığı siyasal sürgünler içinde en mutlusu Ferhat, PKK'ya katılmış, milliyetçi bir heyecanla Türk Hava Yolları bürolarına saldırıyor, Türk konsolosluklarına molotofkokteyli atarken CNN'de gözüküyor ve bir gün yazacağı şiirleri hayal ederek Kürtçe öğreniyordu. Muhtar'ın tuhaf bir merakla sorduğu başka bazı isimleri ise Ka ya çoktan unutmuştu ya da küçük çetelere katılan, gizli servisler için çalışan, karanlık işlere giren pek çokları gibi yok olduklarını, kaybolduklarını ve büyük ihtimal sessizce öldürülüp bir kanala atıldıklarını işitmişti (2).
Kitap, bu ve benzeri onlarca örnekle doludur. Kitapta solcu, laik, Cumhuriyetçi, sosyalist olarak sunulan bütün karakterler ya çeteci, ya mafya, ya katil, ya darbeci, alçak, iğrenç ve aşağılık insanlardır. Lacivert’ten Muhtar’a, Hediye’den İpek’e, Sunay Zaim’den Ka’ya… Çeteci, katil ya da alçak olmayanlar ise bir zamanlar solcu olmuş ve dönmüşlerdir. Kitaba göre solcular ya dönerler ya da alçak olurlar.
Yine kitaptan örnekler:
-Soru da şudur: Ben şimdi bir komünist, bir modernleşmeci, laik, demokrat, yurtsever olarak önce aydınlanmaya mı inanmalıyım, halkın iradesine mi? Aydınlanmaya ve Batılılaşmaya sonuna kadar inanıyorsam dincilere karşı yapılan bu askerî darbeyi desteklemem gerekir. Yok halkın iradesi her şeyden öndeyse ve ben artık katıksız bir demokrat olmuşsam o zaman gidip bu bildiriyi imzalamam gerekir (3).
-Uğruna bütün hayatını berbat ettiği bu solcu lafların en sonunda bir işe yarayacağını, o laflar sayesinde İpek ile sevişebileceğini düşünüyordu (4).
-Eli silahlı sosyalistler Kars'ta artık eskisi gibi güçlü olmadıkları, yol kesmek, polis öldürmek, bombalı paket bırakmak gibi eylemleri ancak Kürt gerillaların izni ve yardımıyla yapabildikleri için erken yaşlanmakta olan bu militanlarda bir eziklik vardı (5).
Kitaptan şunları öğreniyoruz:
Aydınlanmaya ve Batılılaşmaya inanıyorsan darbeyi desteklemen gerekir.
“Solcu laflar” ancak sevişmeye yarar.
Eli silahlı sosyalistler yol keser, polis öldürür, bombalı paket bırakır.
Kitaptan bir başka örnek:
-Söylentilere göre kayıp ağabeyinin güzel karısıyla evlenebilmek için devletten bir "ölü" kâğıdı almak istemişti bu adam. Bu amaçla ağabeyinin kaçırılmasından bir yıl sonra başvurduğu emniyet, gizli istihbarat servisleri, savcılık ve askerî garnizondan kovulmuş, bir intikam isteğinden çok, konuyu bir tek onlarla konuşabildiği için son iki aydır kayıp ailelerine katılmıştı (6).
Kar kitabında “kayıp aileleri”nin ele alınış şekli budur.
-Ama Kadife'nin bütün Kars'ın önünde başını açmasının hem sanat hem de çok derin bir siyaset olacağını da hissediyorsunuzdur." "Başını açacaksa Lacivert'i bırakırız," dedi Osman Nuri Çolak (7).
-Sunay zengin ve aydın bir iktidar sahibi görünümündeydi ama yoksul halkla da dans ediyor, şakalaşıyor, …Fransız ihtilalinin coşkusu, aşının, prezervatifin ve rakının faydaları, zengin orospunun göbek dansı, …gibi konularda öğretici ve kısa sahneler de oyunun şurasına burasına doğal bir düzensizlik içerisinde serpiştirilmişti (8).
-…orduevlerinde eski askerlik arkadaşlarıyla buluşup iyice içtiği gecelerde kendisinin her Atatürkçü askerin içinde yatan şeyi yapmaya "hiç olmazsa" cesaret ettiğini söyler, fazla ileri gitmeden arkadaşlarını dincilerden korkmakla, hımbıllık ve korkaklıkla suçlardı (9).
Kitaptan şunları çıkarabiliriz:
Başörtülü kızın başını açtırmak için şantaj yapan laik darbeciler…
Her Atatürkçü askerin içinde darbecilik vardır.
Fransız İhtilali, aşı, prezervatif ve rakının faydaları… Bir romanda karakterler ancak bu kadar karikatürize edilebilirdi.
*
Darbeci Sunay Zaim, Robespierre, Lenin, Jakoben, Atatürk, Che Guevera, Brecht…
Kitapta bu isimlerin hepsi ya da birkaçı neredeyse istisnasız yan yana sayılır.
*
Şimdi burada ne söylenebilir? Darbeci, alçak, ahlaksız solcular elbette vardır; peki solcuların, laiklerin, Cumhuriyetçilerin, laiklerin hepsi böyle midir? Bu düşünce yapısını yalnızca bu tipler mi oluşturmaktadır?
Burada G. Lukacs’ın sorduğu soruyu sormamız gerekir.
G.Lukacs şunu yazar:
Sormamız gereken soru, “x gerçeklikte var mıdır? Değil, “x gerçekliğin tümünü temsil eder mi?” olmalıdır. Sonra gene, sorulacak soru, “x edebiyatın dışında bırakılmalı mı?” değil, “x’le yetinilmeli mi?” dir (10).
Ancak bu kitap için bu açıklamalar fazladır.
Bu bitmez tükenmez sonsuz bir kindir. O. Pamuk soldan, sol değerlerden, solu çağrıştıran her şeyden nefret etmektedir. Bu nefreti roman estetiğini zedeleyecek kadar kaba bir şekilde sergilemektedir. Roman karakterleri, bu nefret, bu gözü dönmüşlük nedeniyle yazarın birer kuklası halindedir.
10’dan fazla karakter içinde tek bir tane, bir tane bile normal solcu, laik, Cumhuriyetçi karakter yoktur. Bütün solcular döner; mafya, çeteci ya da İslamcı olur. Bu kitapta solculuk bir anomali, bir hastalık, döneklik, darbecilik veya ahlaksızlıktır. Jakobenlik ise bu kitaba göre nedensiz bir darbe hareketi, bir psikopatlık, bir tür ruh hastalığıdır.
*
Peki romandaki her karakter böyle midir? Örneğin dini karakterler nasıldır?
Kitaptan örneklerle devam edelim.
Ka, Kürt Şeyhi Saadettin Efendi Hazretleri’ni anlatmaktadır:
-O ihtiyar adamdan her yere bir nur yayılıyordu. Derken yattığım yerde bir ışık tam gözümün içine vurup beni uyandırdı. Bir pişmanlık ve umut ile ayağa kalktım. Baktım az ötede aydınlık bir kapı açılmış, birileri girip çıkıyor. İçimden gelen sesi dinleyerek onların peşinden gittim. Beni aralarına aldılar ve aydınlık, sıcacık bir eve soktular… Bu evin, söylentilerini işittiğim Kürt Şeyhi Saadettin Efendi Hazretleri'nin gizli tekkesi olduğunu anlamıştım (11).
-Yalnız kaldığımızda (Şeyh) bana tatlılıkla gülümsedi. Onun az önce rüyamda gördüğüm iyi yürekli ihtiyar olduğunu anlayarak rahatladım. İçimden öyle geldiği için bana bir evliya gibi gözüken bu ulu kişinin elini öptüm. Çok şaşırdığım bir şey yaptı. O da benim elimi öptü. Yıllardır duymadığım bir huzur yayıldı içime. Onunla her şeyi konuşabileceğimi, bütün hayatımı anlatacağımı hemen anladım (12).
-Şeyh beni en yakınına oturtuyor, dertlerimi dinleyip yüreğime Allah sevgisi yerleştiriyordu. Hep ağlıyor, bundan çok huzur duyuyordum (12).
-Ka da korkusunu Şeyh'in gördüğünü anladı. Ama Şeyh'te öyle bir şey vardı ki Ka korkusundan utanmadı. …Ka bir anda kendisini Şeyh Efendi'nin elini öperken buldu (13).
-Davetime icabet ettiğin için nurol," dedi şeyh. "Seni rüyamda gördüm. Kar yağıyordu." "Ben de sizi rüyamda gördüm Efendi Hazretleri," dedi Ka. "Buraya mutlu olmak için geldim." "Mutluluğun burada olduğunun içine doğması bizleri mutlu etti," dedi Şeyh (13).
-Bizden niye korkuyorsunuz?" dedi Şeyh, çok şaşırmış gibi yaparak gözlerini kocaman kocaman açtı. Şişman ve sevimli bir adamdı, etrafındakilerin de içtenlikle gülümsediklerini gördü Ka. "Bizden niye korktuğunuzu söylemeyecek misiniz?"
"Söylerim, ama alınmanızı da istemem," dedi Ka.
"Alınmayacağız," dedi Şeyh. "Buyrun yanıma oturun. Sizin korkunuzu öğrenmek çok önemli bizim için (14).
-"Hicran kim?"
…Bir kızım olsaydı onun gibi güzel, akıllı ve cesur olsun isterdim. Türbancı kızların lideridir o, hiçbir şeyden korkmaz, çok kişiliklidir. Aslında başlangıçta, ateist babasının etkisiyle o da dinsizmiş, İstanbul'da mankenlik yapıyormuş, televizyona çıkıp kıçını bacaklarını gösteriyormuş. …
Hicran 'Sizi ortaçağın karanlığına götüren bu bez parçasını güzel başlarınızdan çıkarın!' diyerek kızların en şaşkınının başörtüsüne elini atıp çekmeye yeltenmiş ve o el o anda hareketsiz kalmış. Hemen kendini yere atıp kızdan -akılsızın akılsızı kardeşi bizim sınıftadır- özür dilemiş. Ertesi gün, gene gelmiş, daha ertesi gün gene ve onlara katılıp bir daha İstanbul'a dönmemiş. Türbanı ezilen Müslüman Anadolu kadınının siyasal bayrağı haline getiren bir azizedir o, inan bana (15)!
Nur yüzlü, bilge, anlayışlı şeyhler…
“Başörtüsüne uzanan elin hareketsiz kalması…” Böylesine çiğ, böylesine şematik bir anlatıma en başarısız İslamcı yazarların en bayağı romanlarında bile rastlayamazsınız. Böylesi ancak günümüzde bazı televizyonların, izleyiciyi ahmaklaştırmak için koyduğu mistik dizilerde görülebilir.
*
Örnekleri sayfalarca uzatabilirim. Kar romanı ilk sayfasından itibaren en bayağı siyasal şablonların, en klişe karikatür karakterlerin, en kaba sol düşmanlığının hiçbir özen gösterilmeden olduğu gibi okurun kafasına boca edildiği bir siyasal İslam güzellemesidir.
*
Emre Kongar, Kar romanı ile ilgili şunları yazar:
“… içindeki insan tipleri de (hatta benim karikatür olarak niteleyeceğim kadar) sert ve kalın çizgilerle belirlenmiştir.(16)”
Kar romanı, büyük “ yüceltmen” Emre Kongar’a bile bunları yazdırabilmiştir.
Çünkü bir O. Pamuk “yüceltmen”i olan E. Kongar, bu kitabı övmek için aldığını açıkça söyler:
“(Kar) Kitabı ilk çıktığında büyük bir hevesle aldım ve üzerinde bir övgü yazısı yazmak için satırların altını çize çize okumaya başladım… (16)”
“Yüceltmen” E.Kongar bile bu kitabı överken “siyasal İslama angaje” bulmakta ve ideolojisini eleştirmektedir.
*
Kar romanını bu topluma sol pazarlamıştır. Bu beşinci sınıf siyasal İslam güzellemesi, sol-sosyalist-ilerici yayın organları tarafından göklere çıkarılmıştır. Bu sol yayın organları manşetlerinde ve birinci sayfalarında siyasal İslama karşıyken kültür sanat sayfalarında bu romanı övmüşlerdir.
2002 yılında bu kitap çıkar çıkmaz yazar Necmiye Alpay, son derece zorlama bir övgü yazısında bu kitaba şöyle methiyeler dizmiştir:
“…Roman tekniği ve özellikleri, izlekler ve yerlemler romandan romana değişse de bu büyük sorunsal hep işleyiş halinde. “Kar” bu açıdan Beyaz Kale’den sonra ikinci doruk. (17)”
Cumhuriyet Kitap’ın 14 Mart 2002 tarihli sayısının kapağında O. Pamuk’un Kar kitabı vardır.
O. Pamuk kapaktaki söyleşisinde şunları söyler:
“Temel olarak askeri darbeye dayanan Atatürkçü davranış tarzının en inandırıcı, en makul ifade yollarını da göstermek istedim.”
“Şimdi laiklik yalnızca askeri darbeler sırasında hatırlanan bir ilke.”
O. Pamuk’un bu sözleri söylediği Cumhuriyet, ikinci cumhuriyetçilerin, liberallerin işgal ettiği Cumhuriyet değil, başında İlhan Selçuk’un olduğu Cumhuriyet'tir.
Kitaptaki bu ve benzer örnekleri sayfalarca uzatabilirim.
Bu 1. sınıf sol nefretini okura kusan 5. sınıf romanı, bu siyasal İslam güzellemesini, topluma bizzat kendini sol-sosyalist-ilerici olarak tanımlayan yayın organları pompalamıştır. Bu şaşırtıcı durum, ibret verici bir olgu olarak tarihe geçmiştir.
Şu kural hiç şaşmaz. Sol düşünceyi ve Cumhuriyeti çökertme savaşı edebiyat, düşün ve yayın çevresinde başlamıştır. Yıkımın nedenini, bu toplumun bugünkü durumunun kökenlerini biraz da oralarda aramak gerekir.
*
Sosyalist bir gazetenin eski yöneticilerinden biri yıllar önce O. Pamuk’la ilgili bir mesaj atmıştı:
“O. Pamuk ile solun ne sorunu var anlamıyorum.”
Yukarıdaki yazılanları dikkate alsaydı aslında şunu sorması gerekirdi:
Bu kitapla sorunu olmayan bir sol olabilir mi?
Taylan Kara
taylankara111@gmail.com
Kaynaklar
http://www.insanbu.com/eski/a_haber497b.html?nosu=1057
Orhan Pamuk, Kar, sf 61-2, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002.
Age sf 241
Age sf 244
Age sf 269
Age sf 274-5
Age sf 334
Age sf 393
Age sf 410
Georg Lukacs Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı, Çev: Cevat Çapan Payel Yayınları İstanbul.
Age sf 57
Age sf 58
Age sf 98
Age sf 99
Age sf 110-111
Emre Kongar, Yazarlar Eleştiriler Anılar, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2016
http://www.milliyet.com.tr/ozel/kitap/020308/kimne.html
Yazı soL Portal'dan alınmıştır.
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
RECAİ KULAKSIZ 23.05.2017
Sol Portal yazarı Orhan Gökdemir twitter hesabından Orhan Pamuk'un kitaplarının yerinin çöplük olduğunu belirten bir cümle yazmış. Orhan Pamuk'u hemen savunmaya geçen kim olsa iyi? Arif KIZILYALIN diye birisi, kendini şöyle tanımlamış; ÜLKE GENELİNDE 2 KİŞİDEN DİĞERİ.GEZİCİ.ATATÜRK'ÜN İZİNDE. CUMHURİYET GAZETESİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ. CHP İSTANBUL İL ÖRGÜTÜ SPOR KOMİSYON BAŞKANI Arif Kızılyalın'nın Orhan Gökdemir'e twitter'dan verdiği yanıt: "O olmadı dili cümle yapısı sıkıntılı olabilir kural tanımayabilir ama Türk romanını 'bence' millîleştiren postmodernist yazardır." Tam da Taylan Kara ve Kaan Arslanoğlu'nun bizlere anlatmak istedikleri şey bu olsa gerek. Orhan Pamuk'u savunan kişinin kendini tanımlamasına dikkatinizi çekerim. Saygılarımla.
Akif Akalın 24.03.2017
TK çok değerli bir iş yapıyor. Türkiye'nin ve dünyanın 80'li yıllarda girdiği dönüşümü yıllarca yalnız politik ekonomi boyutuyla gördük, anlamaya çalıştık. Sosyal boyutunu çok yakın zamanda anlamaya başladık. Sanatın ve edebiyatın bu devasa projedeki yerini hiç göremedik. Solun BÜTÜN renkleriyle çok ciddi bir özeleştiriye ihtiyacı var. Bunu yapmadan toparlanmanın mümkün olmadığını sanıyorum. Eline sağlık TK.