Şiirin İhtiyacı Diyalektik

Şiirin İhtiyacı Diyalektik

Her zaman bugünü daha iyi anlamak için “geçmişe, tarihe” bakmak ve onu iyi anlamak gerektiği söylenir ya, ben bunu hep bugünü anlamak için “geleceğe yolculuk” etmek gerekir diye düşünürüm. Bugünden yüzyıl sonrasına giderim örneğin ve o günün koşulları içinde hayal ederim kendimi edebildiğimce. O günden bugüne bakmaya çalışırım. Yüzyıl sonrasının bir edebiyat tarihçisi olsam, dedim geçen gün ve bugüne baksam neyi, hangi eğilimi, özelliği saptardım, diye düşündüm: “Oldukça gerici ve yoz bir çağ ve yazık ki bunu anlatan bir tek şairleri de çıkmamış. Yazık çok yazık…” diye yazardım sanırım.

Evet yüzyıl sonra bir edebiyat tarihçisinin bu saptamayı yapması neredeyse kesin ve belki de şiir dediğimiz anlatım biçimi çoktan tarih içindeki yerini almış olacak. Bugünkü şiirimizin bir kullanım değeri olduğunu da artık kimse iddia edemez. Şiirin bir anlatım biçimi olarak giderek ortadan kalkmasından sonra insanlık bunu karşılayacak yeni bir anlatım biçimi mutlaka geliştirecektir. Belki de adını bilmediğimiz, şiirleri şiir değil diye dergilerden geri çevrilen, birileri böyle bir biçemi kurmaya başlamışlardır bile. Yine insanlık tarihi bize ortadan kalkmış ya da içinden başka ve daha geniş olanaklar sunan anlatım biçimleri çıkarmış nice anlatım biçiminin olduğunu gösteriyor. Şiirin bazı türlerinin de bugün için artık yazılamadığını düşünecek olursak bugünkü şiirin yeni başladığımız yüzyılı bu haliyle çıkaracağı pek şüphelidir.

'Aşırı estetik'

Troçki, Yesenin’in mezarı başında “O lirik bir şairdi ama yaşadığımız dönem hiç de lirik bir dönem değil” demişti. Bu “lirik” olmayan çağ devam ediyor. Türk şiiri o verili yıvış yıvış lirizminden kurtulmalıdır. Şiir önce bir dil işçiliğidir: Tamam ama neden? Şiir sözcüklerle yazılır, Tamam ama neden? Şiir lirik olmalıdır, Neden peki? Şiir soyut sanattır. Hiç de değil, “şiir somuttur” der, Christopher Caudwell. Boris Suçkov ünlü Gerçekçiliğin Tarihi’nin daha ilk satırlarında “Sanatçı, yarı gerçek gibi görünen bir şeyi kafasında kurduğu zaman bile aslında gerçeklik dediğimiz bütünün bileşik parçalarını yeni bir biçimde düzenlemekten, yeniden ortaya koymaktan başka bir şey yapmıyordur” der. Eğer yaşanan gerçekliği iyi kavrayan ve anlatan bu duyarlılığı yakalayan bir şiir yazılacaksa yukarıda birazını belirttiğim, köhnemiş şiirin bu kategorilerinin bir kenara bırakılması gerekmektedir. Bu önkabullerle yazılan bir şiirin “gerçeklik” dediğimiz bütünü kavrayacak bir şiir yaratması olası gözükmüyor. Tıpkı geçen yüzyılın başında devrimden hemen sonra Sovyet şairlerinin yaptığı gibi Türk şairi ve okuru tutuculuğunu bir kenara atmalıdır artık. Hem sıkı sıkıya bu anlamsız kurallara ve “estetik”e bağlı kalıp hem de bugünün insanını anlatamaz.

Bugünün insanını anlatmak, insanın geleceğe yolculuğundaki bir durağı anlatmak demektir. Bu durakta ilk göze çarpanlarsa değişenin içindeki süreklilik; ama salt süreklilik değil onun içindeki tekrar, ama salt tekrar değil tekrarın içindeki ısrarı görmek demektir. Diyalektiğimiz budur.

Sınıfsal bir itkiyi arkasına almayan hiçbir sanat “verili olanı” sorgulama cesaretini gösteremez. Şair çoğunlukla “politikacı” gibi düşünüyor ya şaşıyorum. Mesela şöyle diyor: “Bugün için bir devrim umudu yok.” E olmasın sana ne? Bugün için devrim umudunun olmaması, o umudu yeşertecek dizeleri söylemene neden engel oluyor ki? Bir siyasetçi ile şairin arasında bir fark yok mu? Olmalı. Egemen sınıfın, ortaya çıkardığı şiir ortada işte. Bu sınıfın karşısında “değiştirici, dönüştürücü” tarihsel bir kategori olarak başka bir sınıf var mı? Yok. Yoksa eğrisi, doğrusu sınıfa yüzümüzü döneceğiz. “Sınıf”tan ve bu kavramdan cüzamlı gibi kaçmanın sonu yok. Kaçacak bir yer kalmadığını çöken bir şiir sırtımıza bindiğinde fark ediyoruz. Şair, bitmiş bir sınıfın verili estetiğini peşinde durmadan kendini bir “akrep” gibi sokuyor. “Aşırı estetik”diyoruz. Günümüz estetiğinin vardığı nokta şu şekilde özetleniyor: “Aşırı estetik değerlerin üretiminden sonsuza değin hızla çoğalan göstergeler, sanatı yok eder hale getirdi. Yapıtların bir gönderme değeri yok. (...) Bardaklar, maşrapalar vb, gündelik yaşamla kullandığımız her şey aşırı estetikleştirildi ve çirkini unuttuk. Oysa çirkin de bir estetiktir, ancak aşırı estetik çirkin bile değildir. Sanata inanmayı sürdürmemizi sağlıyorlar, ancak hangi sanata? Yanıtı; kötü, en kötü, niteliksiz sanata... Buna kültürel faşizm diyebilir miyiz? Öyle ya tarihten biliyoruz güncün nasıl estetize edildiğini.” (*) Kim bu “aşırı estetiği” bize dayatanlar; elbette hâkim sınıf ve estetik yöneticileri... Bugün yazılan şiir “gerici” ve egemenin şiiridir. Ona “gerici” diyemediğimiz için gözlerimiz bağlı bir fili tanımlamaya çalışıp duruyoruz. Şiir ölmüşse aşırı estetikten ölmüştür.

Bu aşırı estetik önce önce kafasında “ortalama okur” diye bir kategori icat etti ve “şiirinin bu ortalama okur” için yazılamayacağını söyledi. Şiirin “incelmiş” bir beğenisi olan okura yazıldığını da ekledi. Yazdığı berbat şiirin “alıcısının” olmamasını “incelmiş beğenisi” olan okurun olmamasına bağladı. “Ortalama okur”a yazmıyorum diye başladığınız zaman, okuru kafanızda sınıflamaya başlıyorsunuz demektir. Başka biri de çıkıp ortalama okur varsa, aşağı okur, yukarı okur, çukur okur, tepe okur, diye olmayan kategoriler ilan etmeye başlar. Şairin, tekrarlıyorum, kendi “kötü” şiirine yaşam alanı açmaya çalışması diye görebileceğimiz şeyin, bir yandan da “şiir beğenisini” belirleyemediğinin bir göstergesidir.

Dünya “modernist” çelişkilerini postmodern göz boyamasıyla aşamamıştır. Bu çelişkileri devam etmektedir. Bugünün şairi çıkmazına, “gelenek”e bakıp bir çıkış aramak aklına geldiğinde de hep yanlış yere yönelmiştir. İlk baktığı yer divan edebiyatı, ikinci baktığı yer ise, Batı'nın devrimci sınıfının (burjuvazisinin) tutuculaşmaya başladığı zamanlarda ortaya çıkardığı şiir kalıpları ya da Doğu'nun, oldu bitti tutucu ve minimalist ruhunun bir yansıması olan şiir biçimlerine yönelmiştir. Nereye, ne zaman bakacağımızı ve nasıl yararlanacağımızı da bilemiyoruz. Dikkat edilirse günümüzün şairinin gelenek diye yüzünü döndüğü yerler hep, tutucu ve kapanık şiir biçimleridir.

Diyalektiğimizi iyi anlamak ve kurmak dışında bir seçeneğimiz yok.

(*) Murat Yaykın, (BirGün, 6 Kasım 2014)

Nihat Ateş


  • Nihat Ateş

    Nihat Ateş 07.04.2017

    Değişim değeri de "takas" mertebesinde herhalde Sevgili Caner Ercan... Çok teşekkür ederim ayrıca. Benden de saygılar.

  • Caner Ercan

    Caner Ercan 06.04.2017

    Bugünkü şiirimizin dediğiniz gibi bir kullanım değeri olup olmadığını kendi adıma iddia edemem. Ama, şu haliyle varsa varsa değişim değeri vardır galiba... Ne dersiniz, Nihat bey? Çok özlemişim yazılarınızı. Saygılar, selamlar.

  • Mete Demirtürk

    Mete Demirtürk 31.03.2017

    Sözü uzattım özür dilerim. Usta ozan Ö. Asaf'ı ünlü dizesiyle hem analım, hem bir göndermede bulunalım. İnsana ait her şeyi öldürüyorlardı, önceliği şiire verdiler. Saygılar...

  • Mete Demirtürk

    Mete Demirtürk 31.03.2017

    Bugünün şiirini sorgulamakla, doğru ve güzel olanı yapmışsınız. Küçük bir ekleme benden. Kurtçukların kemire kemire kuruttuğu bir ağaç oldu, sanatların en büyüğü. Şiir yazdığını sananlar, yazdıklarıyla şiiri kurşuna diziyorlar. Nasıl mı? Öncelikle şiiri, can damarı yaşamdan ve gerçeklikten kopararak. Yarattıkları sanal dünya giderek, gerçek dünyayı da sanallaştırıyor. Sevgili Kaan'ın dediği gibi, ruh çekildikçe, yüzler de siliniyor. İnsana ait her şeyi öldürüyorlar. Bilerek, kasten. Belki de sistemlerini başka türlü sürdüremeyecekleri için. Ve her zaman uşakları hazırdır. Ve sanat yapmaya soyunur bu zavallılar. Sığlıklarını, söyleyecek bir sözü olmayışlarını, kapalı, gizemli dedikleri bir uydurmacayla yutturmaya kalkarlar. Söylediğiniz gibi, okur sığdır anlamaz! Dileğinize ve umudunuza katılıyorum. Birileri, bilmediğimiz bir yerde yepyeni bir dili, yepyeni bir şiiri şimdiden oluşturmaya başlamıştır. Yarın dediğimiz şey nelere gebe değil ki. +++

  • Nihat Ateş

    Nihat Ateş 31.03.2017

    Çok teşekkür ederim Sevgili Sencer, çok sağ ol:) Sevgiler

  • Sencer Başat

    Sencer Başat 31.03.2017

    Bugünün şiirini; bugünün şiirinin sığlığı ve niteliksizliğini çok güzel özetlemişsin dostum, kalemine sağlık...

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.