İdeolojilerinizi Gözden Geçiriniz

İdeolojilerinizi Gözden Geçiriniz

Savaşlar, salgınlar, çevre felaketleri… Evrimci psikoloji açısından siyaset ve çözüm?

                                                              “Karakteri insanın kaderidir” Heraklitos

 

İnsan türü tehlikeli, azgın bir psikopattır. Ortaya çıktığı andan itibaren büyük sorunlar çıkarmakta. Çevresi için, kendisi için… Üstelik çıkardığı sorunlarla övünmekte. Sorunlar iyice bunalttığında yerinir durur. Uyduruk çözümler bulur. Onlarla da kibirlenir. Kendini Tanrı gibi görür.

İnsanlık neden ve nasıl sorun üretir? Bunun çözümü var mıdır? Evrimci psikoloji açısından sorunu ele almaya çalışacağım.

Önce kendi hikayemden başlamalıyım. Evet, karakteri insanın kaderidir. Karakteri hem tek tek insanların bireysel düzeyde kaderidir. Hem de tüm toplumun. Bir de Platon’un “doğuştan ideler” kavramı vardır. İnsan belli ön  yetilerle, hatta belli kalıp fikirlerle doğar. İnsan beyninde, dolunca, zamanı gelince çalışmaya başlayan hazır yetenek modülleri bulunur. Chomsky’nin bahsettiği “dil modülü” bunlardan sadece biridir.

Bende de çocukluktan çıkmamla birlikte belli bir fikir oluşmaya başladı. Beynimdeki modüllerin yüzünden. Okumalarım ve izlenimlerim o hazır modüllere yerleşmeye başladı. Belli bir insan kavrayışım gelişti. Özetle: İnsanın kişiliği, yollarını seçiminde, pek çok ana davranış, duygu ve düşünce özelliğinde belirleyicidir. Çevre koşulları da önemlidir, ama bu bir “dip yapı” üstünden etki gösterir. İnsan doğasının ve kişiye özel karakterin oluşturduğu dip yapı. İnsan doğası da zaten tüm toplumun “dip yapı”sıdır. (Marksist “alt yapı” ve “üst yapı” kavramlarına gönderme. Marksizmin bu kavramları geçerliliğini büyük ölçüde koruyor. Marksistlerin inkar edip duvara tosladıkları yapı ise insanla ilgili her şeyin temelini oluşturan bu “dip yapı”.) Sonuç olarak “insanın doğası mı, çevresi mi esas sözü söyler” geleneksel tartışmasında (nature or nurture) doğadan yana konum belirlemek. Elbette bunun belli yasaları var. Bu yasaların bazılarını sonradan okuyup öğrendim, bazılarını kendim geliştirdim. O ayrıntılar önemli. Ayrıntı gibi dururlar ama onlar da konunun özüdür. Ve insan doğasına aykırı planlar, hayaller çökmeye mahkumdur. İster tek tek kişiler bazında, ister tüm toplum temelinde. Ben kendi kendime böyle bir felsefe geliştirirken henüz evrimci psikoloji diye bir şey yoktu. Sosyobiyoloji ise yeni yeni ortaya çıkıyordu. Ondan da haberim yoktu.

Sonra 1988 yılından başlayarak romanlar, makaleler ve kuramsal kitaplar yazmaya koyuldum. Kitaplarımda siyaset, psikoloji, politik psikoloji ve bu açıdan felsefe başlıca temalardı. Aydınlanmacı gelenekte bir çevrede yetişmiştim. Sonra çok genç yaşlardan itibaren radikal Marksist devrimci oluvermiştim. Dolayısıyla anlattıklarım her iki çevrenin de büyük tepkisini çekiyordu. Onlara göre insan “Tabula Rasa” idi. Üstüne ne yazılırsa onu anlatan bir beyaz kağıt. Ya da kimin eline düşerse onun istediği şekilde pişecek uygun kıvamlı bir hamur.  

İnsanlıkla ilgili çok sert testlerden geçen izlenimlerim hiç de öyle demiyordu ama. Okuduğum romanlar da öyle demiyordu. Felsefeciler de böyle bir şey söylemiyordu. Kant onu bir budaklı oduna benzetiyordu mesela. Aristo’ya göre insanların çoğunluğunda maddi hazları esas alan ruhun aşağı itkileri baskındır. İnsanlık hakkında iyimser olan bir tek ilk aydınlanmacı filozoflar ve bir de Marksistlerdi. Tüm yaşamım içinde bulunduğum çevrelere ters şeyler yazarak geçti. Müslüman mahallesinde domuz eti dağıtmak gibi bir şeydi yaptıklarım. Aşırı ve hastalıklı politikliğimden ötürü (Türkiye’de neredeyse herkes böyledir) karşı taraf (sağ ve liberal politik kanatlar) zaten düşmandı! Batı uygarlığını da yakından tanıma fırsatlarım oldu. (Uzaktan da gayet iyi tanınabiliyor zaten insan. İstemeseniz de gözünüze sokuyorlar.) Ve onlara dert anlatmak da uzaylılara sinyal göndermeye çalışmak gibi bir şeydi.

Her neyse, kişisel hikayemi uzatarak sizi sıkmayayım. Konunun özüne döneyim. Özet şu ki: Kitaplarımı yazar, bunun için yoğun biçimde araştırma yaparken sosyobiyolojinin öncülleriyle tanıştım, sonra sosyobiyoloji… Ardından evrimci psikoloji… Bendeki belli bir birikime dayanan özgün düşünceler farklı boyutlar ve zenginlikler kazandı.

Baştan belirteyim. Elbette evrimci psikoloji her şeyin anahtarı değil. Her şeyi çözeceği iddia edilen “ism”lerin, ideolojilerin hepsi hayli yalan içerir. Ayrıca okuduklarım kadarıyla evrimci psikoloji siyasete ve felsefeye pek girmiyor. Son yıllarda bu alanda okumalarım azaldığı için belki ben kaçırdım. Bir politik hayvan olarak ben size bu makalede, evrimci psikolojiden ne anlıyorum, onu anlatacağım. Belki yanlış anlamışımdır. Daha önemlisi evrimci psikoloji açısından siyaset nasıl yapılır. Konular nasıl ele alınır. Çözüm önerileri nasıl geliştirilir… Bunları kendimce toparlamaya çalışacağım.

İNSAN NEDİR?

İnsan evrimin ürünü biyolojik bir canlıdır. Doğal seçilim yasası, evrimi düzenleyen başka yasalar ve rastlantıların ürünüdür. Materyalist felsefenin izinden gidenler buraya kadarına evet diyecektir. Hatta memnuniyetle “elbette, elbette” diyeceklerdir. Sonrası? İşte sonrasında kavga kıyamet kopuyor. İnsanın kültürü dahil tüm sosyal yaşamını esas olarak evrim sonucu oluşmuş bu genetik biyolojik yapısı belirler. Bunu dediğinizde hakaretler, aşağılamalar başlar. Onlara göre: İnsanın aklı vardır, insanın kültürü vardır, ekonomisi, teknik üretimi vardır. İnsanın karakterini asıl bunlar belirler. Maddecilerin çok büyük çoğunluğu böyle der. Elbette tüm bunların insanın genel olarak kaderinde belli bir rolü bulunur. Ama insanın kültürünü de en esasta genetik yapısı belirler. Aklını da, duygusunu da, felsefesini de biyolojik varlığı belirler. Bunu dediğinizde sizi ya ırkçı, Mengele taklitçisi olmakla suçlarlar; ya da idealist, dinci. Oysa tam da kendi konumları bu noktadadır.

Onlarca yıldır bu tür saldırılardan binlercesine maruz kaldım. Binlerce cevap verdim. Soru soranların tamamına yakını hiçbir şey araştırmayan, bu konularda birkaç makaleden, hatta birkaç paragraftan fazla bir şey okumamış “iyi eğitimli” insanlardı. Durumları ve tarzları tam da benim kuramımı doğruladığı halde bunu anlayacak halde değillerdi. O yüzden o tartışmaların sıkıcı örneklerine hiç girmeyeceğim. Berbat bir müzik dinlemek kadar bile yararı yok.  

İnsanın kültürünü, bu kültürdeki ayrıntıları bile belirleyenin evrim sonucu oluşmuş türsel biyolojik yapısı olduğunu evrimci psikolojinin ustaları gayet güzel anlatırlar. Verdikleri örneklerden en sağlamları “ensest yasağı” ve “dışkıdan tiksinme”yle ilgili örneklerdir. Bunları sık kullanırım. Her ikisi de doğal seçilimin ürünüdürler.

Ben evrimci psikolojideki veya benzer çizgideki ustaların en çok beyin yapısı ve düşünce ile ilgili çıkarımlarına odaklandım. İnsan türü, diyelim bundan 200 bin yıl önce ortaya çıkmışsa. Ve gelişmiş insan türü de 50-60 bin yıllıksa. (Bu rakamlardaki farklılıkların bence hiç önemi yok.) Genetik yapısı aynı kalmış. Gerçi genetik yapı da biraz değişiyor ama çok çok az değişiyor. Evrimci psikolojinin bize anlattığı şu: İnsan beyni 50 bin yıl önce nasıl düşünüyorsa şimdi de çok büyük ölçüde aynı kalıplarla düşünüyor. Temel problemler aynı, çözüm yaklaşımları da aynı. Bunun en az 7-8 bin yıldır böyle olduğunu ben eski Mısırlı bilgelerin yazdıklarından, eski Yunan filozoflarının anlattıklarından zaten biliyordum.

Peki bu kadar mı? Başka nerelere varabiliriz? İnsan aklı tek blok bir gövde gibi çalışmaz. Aklın ve zekanın katmanları, çeşitleri vardır. İnsan aklı başlıca “teknik zeka, dil zekası ve sosyal zeka” bölümlerinden oluşur ve tüm parçaları birleştiren örüntüye de “genel zeka” denilir. İnsan aklı evrim yasaları ve rastlantılar sonucu 200 bin yıl önce işte aynı şu kafatasımız içindeki aynı beynin içinde oluştu. Ve o yasalar gereği, doğal seçilim şartları ona göre rastlantılarla karşılaştığı için, bu akıl yapıları orantısız biçimde ortaya çıktı. Bu üç ana bölümden en gelişmiş bölüm “teknik zeka”sıydı. İkinci sırada “dil zekası” geliyordu, üçüncü sırada en güdük, en gelişmemiş bölüm “sosyal zeka”.

Bu gerçeği anlatmak için benim önerim olan en kısa formül şudur: İnsan aklı genel zekası ve karakterinin iç içe geçmiş toplamıdır. Burada en zayıf halka insan karakteri ve veya sosyal zekasıdır.  

İşte insan karakteri çok bozuk olduğu için, sosyal zekası çok geri olduğu için… İnsan sürekli tehlikeli sorunlar çıkarıyor ve bu sorunlardan bu yüzden kurtulamıyor. İnsan karakterinde kuşkusuz iyi, hatta çok iyi yönler de var. Sosyal zekasının parlak tarafları da var. Ama bunlar bir türlü baskın hale gelemiyor. Neden?

Çünkü hayatta kalma ve üreme seçilim yasasına göre o dönemin yaşamsal sorunlarına çözüm bulabildiği için… Ve bulabildiği kadarıyla böyle oluşmuş insan. Ve tür olarak varlığını bu zekayla devam ettirebilmiş. Sosyal zekasını 80-100-200 kişilik kabile toplumlarında gayet iyi kullanabiliyor. İyicil amaçlar için, toplum yararına “iyi” kullanabiliyor. Ama kabile büyüdükçe, şehirler, devletler kuruldukça. Bu sosyal zeka düzeyi yetmiyor. Tüm sorunlarımızın kaynağı işte bu.

İnsanın teknik zekası öteki bölümlere göre yüksek olmasa belki hayatta kalamayacak ve bir tür olarak ortadan kalkacaktı. O teknik zeka sayesinde kalabalık toplumlarda hayatta kalmayı başardı. Ama kendi ürettiği teknolojiyi, sosyal zekası çok geri olduğu için yönetemedi. Dil zekası da büyük ölçüde olumludan yana değil, olumsuzdan yana çalışmaya başladı. Başka deyişle doğruları söylemekten çok yalan üreten bir araç haline geldi.  

SONUÇ NE OLDU? NEYİ YAŞIYORUZ?

Savaşlardan, katliamlardan, cinayetlerden, kitlesel göçlerden kurtulamadık. O yönde bir umut ışığı da yok. 21. Yüzyılda salgın hastalıklardan kurtulamadık. Son salgın uygarlığın, tıbbın bir skandalıydı. Skandal devam ediyor. Salgından çok salgının kötü yönetiminden ölümler yaşandı. Başka hastalıklardan, ekonomik ve sosyal yıkımdan, yoksulluktan. Daha sonraki tahribatı daha büyük olacak. Doğadan, doğamızdan uzak mega şehirlerde kafesteki tavuklar gibi yaşıyoruz. Medya, sosyal medya bize bu cehennemi cennet gibi gösteriyor. Sonu daha kötü olacak. Teknolojiyi, trafik kazalarında, iş kazalarında böcekler gibi ölebilmek için kullanıyoruz. Bilim ana akım olarak çıkarların hizmetinde, sermayenin hizmetinde bir şarlatanlığa evriliyor. Bilim ve teknoloji dünyayı kirletmek için var.

En tehlikeli insan türlerimiz en cahillerimiz değil. En iyi öğrenim görenlerimiz. Çünkü onlar zeka ve bilgilerini toplum ve insanlık zararına kullanmada çok daha ustadırlar. Beyinlerini silah yapmak, gereksiz mallar tasarlayıp sattırmak, dünya düzenini uygar göstermek için kullanıyorlar. Theophrastos bu insan tipini bize 1360 yıl önce anlattı. Sanat infernoyu bize tatil köyü gibi yutturmak için var. Kültürümüz en küçük hücresine dek çürümüş, bencillik tavan yapmış. Zaten başka bir kültürle bu düzene katlanmak olası değil. Dünyanın bir yanında milyonlar açlıktan ölüyor, öteki yarısı tüketim ve oburluk çılgınlığında dünyaya demokrasi dersleri veriyor. Günümüz Batı demokrasisi Orwell’in “Hayvan Çiftliği”den çok daha kötü, çünkü “insan çiftliği”. Doğudaki büyük devletler en vahşi kapitalizmle ikiyüzlü sosyalizm kalıntılarının kötü kopyaları. Hastalıklar artıyor, depresyon, intiharlar artıyor. Modern tıbbımız ne kadar çok hasta o kadar çok para diyor. Tedavi sayılarındaki müthiş artış ayıbını övünç olarak sunuyor. Bir tıp doktoru ve psikiyatrist olarak modern tıp biliminin tümüyle satın alınmış olduğunun belgeleri, kanıtları bende. Aslında bu belgeler, kanıtlar açıkta. Herkesin gözü önünde. Çağımızın bir hastalığı da görmemek işitmemektir. Muazzam bir iletişim ve bilgi sağanağı altında (ki bu da kasıtlıdır) bu kadar çok ve gereksiz bilgiyi değerlendirmekten çok uzak zekamız daha da aptallaşıyor.

HERKES FANATİK DİNDAR

İnanç insanda evrimsel seçilim yasaları gereği oluşmuş biyolojik temelli bir gereksinim. Ruhlara inançtan çok Tanrılı dinlere geçilmiş, oradan da tek Tanrılı dinlere. Hayatta kalmak için gerekli bir beyin örüntüsünün doğal sonucudur. İnsan beyindeki din modülüyle doğar. Kuşkusuz ki insana yararlıdır. Fakat geri insan zekası o dinlerle insana yeryüzünde cehennemi yaşattı. Tepkiler sonucu dinsel reformlar gelişti. Laiklik kavramı oluştu. Sorun bitti mi? Hayır, çünkü o modül en dinsiz, en ateist olanların kafasında da bulunuyor. Ateizm bir dine dönüştü, dinsizlik dine dönüştü, liberalizm en korkunç din haline geldi. Ezici çoğunluğun kafasında bilim de bir dindir. Çıkarlar, aidiyet duyguları, boş inançların, saplantıların yönetimindedir bilim. Uluslararası oligarşinin yeni dini işte bu sözde bilimdir, teknolojidir. İnsan yaşamak için, güçlü kalmak için bir şeylere inanmaya ihtiyaç duyar. Büyüklü küçüklü, ne olursa olsun. İster futbol takımı taraftarlığı olsun, ister bir partinin fanatik taraftarlığı, ister astroloji, ister “öteki” düşmanlığı… Gerçek bilimsel yöntemin, sorgulayıcılığın, araştırmacılığın denetiminden çıkmış her şey dindir artık. Freudculuk entelektüellerin dinidir mesela. Marksizm çoğu sosyalistin dinidir. Ve bunlar gizli din oldukları için bazen gerçek dinlerin verdiği zararlardan çok daha fazlasını üretirler.

İNSAN TEK BİR TÜR DEĞİLDİR

İnsan görünüşte tek türdür ama içinde farklı farklı türler vardır. Karakter farklılıklarıdır bu türleri yaratan. Ortalama insan en çok rastlanan insandır. İnsana en çok benzeyen insan işte bu ortalama insandır. İyi ve kötü yönde karakter farklılıkları arttıkça ortalama türden farklı bireyler görürüz. Zevk için bir hayvana işkence edenle bir hayvanın hayatını kurtarmak için canını tehlikeye atan insan aynı türden değildir. Önündeki yemeğin tek kırıntısını israf etmeyen, yiyemeyecekse birileriyle paylaşan insanla; her öğünde iki kişinin doyacağı  yemeği çöpe atan insan aynı türden değildir. Pek çok düşünür insanları kişiliklerine göre sınıflandırdı. Platon, Heraklitos, Jung… Onların görüşleri her geçen gün daha da doğrulanıyor.

GENETİK Mİ DAHA BELİRLEYİCİ YOKSA ÇEVRE Mİ?

Tıpla uğraşanlar şunu iyi bilirler: Bir insanın bir hastalığa kuvvetli genetik yatkınlığı varsa çok büyük olasılıkla o hastalığa yakalanacaktır. Önceden bazı önlemler almak, bilinçli davranmak sadece o hastalığın daha geç ortaya çıkmasına ve belki hafif düzeyde ortaya çıkmasına yarar. Fakat genetik yönden sıradan bireylerde herhangi bir hastalığa yakalanmayı çevre koşulları daha çok belirler. İnsanın karakteriyle ilgili olarak da aynı yasa işler. Kişi, her hangi bir karakter özelliğine (iyi, kötü, yüksüz) kuvvetle yatkın bir genetik özellik taşıyorsa, o özellik onda çok büyük olasılıkla ortaya çıkacaktır. Fakat ortalama bireylerde iyi veya kötü karakter özelliklerinin görülmesinde çevre koşulları daha baskın rol oynar. Aile, sosyo-ekonomik düzey, eğitim, öğretim, arkadaşlar, rastlantılar vb.

Bu yasaları bilmek sosyal yaşamda ve siyasal alanda daha donanımlı, daha başarılı olmamızı sağlar. Olağanüstü durumlarda, devrimlerde, savaşlarda öne çıkan unsurlar farklıdır, normal koşullarda farklıdır. Her iki grubun yönlendirilmesi ve yönetilmesi farklı özellikler ister. Genel olarak toplumu iyileştirmede genel sosyal düzenlemeler çok fayda sağlar. İdari yaptırımlar, yasalar, kurallar, ceza ve ödül sistemleri, eğitim, temel ahlak… Toplum bir atılıma gereksinim duyuyorsa ortalama insana da yatırım yapılmalı ama en çok ortalama dışı insana odaklanılmalı. Başarılı sosyal ve siyasi liderler insan doğası yasalarını teorik olarak bilmeseler de sezerler ve pratikte buna uygun davranırlar. Sosyal alanda sıradan kişilik özellikleri gösterenlere ayrı şekilde ciddi yaklaşılmalı. Uç karakter özellikleri gösterenlere bunun çeşidine göre ayrı şekilde ve yine ciddi.

ÇÖZÜM NE?

Bugün insan doğası sosyal geri zekalılığından ötürü kapitalizmi seçmiştir. Fakat bu onu yıkıma götürüyor. Açmazımız burada. Bir geri zekalıya bazı şeyleri ne kadar anlatabilirsiniz. Onu ne kadar rehabilite edebilirsiniz? Söylediklerinizi dinlemeyen, bambaşka şeylere hevesli yığınlara neyi, ne kadar anlatabilirsiniz. Bu yığınlar ister tam cahil, ister eğitimli, hatta akademik entelektüel görünümlü cahiller olsun! Bir köpeğin tavuklarla konuşmaya çalışması gibi umutsuz bir çaba. Fakat yine de bazı şeyler olası. Psikiyatride en ağır hastalıklar bile bazen bir yola sokulabiliyor.

Çözümün sosyalizm olduğu açık. Fakat o da insan doğasına uymuyor. Zor yoluyla da başarı sağlanmıyor. Bütün reel sosyalizmler bir süre sonra reel kapitalizme dönüşüyor? Ne yapmalı?

Yine de esas çözüm adı sosyalizm olmasa bile kamuculuk ve sosyal adalet temelinde sıkı bir üretim ve tüketim planlamasından geçiyor. Nüfus planlaması ve doğayı acilen koruma önlemleri de bu paket içinde.

Olacak şey mi? Ne yazık ki yakın dönemler için hayır!

O zaman bu düzen içinde daha iyi bir şeyler için baskı oluşturmak gerekiyor. Çaba harcamak gerekiyor. Başka çare yok. Sosyal ve ekonomik iyileştirmeleri zorlamak. Şu hastalıklı liberalizm ideolojisiyle değil. Samimi olarak. Bu yolda atılacak adımları, adım atanları desteklemek gerekiyor. Sağcı solcu olduğuna bakmaksızın. (Zaten geçmiş yüzyılın tüm siyasi kavramları geçersiz hale gelmiştir.) Makul ölçülerde milliyetçilik ve ulusal koruma tedbirleri bu yolda fayda sağlar, onlara da destek gerekir. Laiklik anlayışına saldırmadan dinci akımlar aynı şeyi yapacaksa yine onlar da cephenin parçasıdır.

Bu tür reformist çabalarla bir şeyler düzelir mi? Bardağın dolu yarısını görürsek bir süre daha yuvarlanıp gideriz. Yarı mutlu yarı mutsuz. Sonumuzu geciktirebiliriz. Ölümcül hastanın yaşamını biraz daha uzatmak, kalan yaşamını daha rahat geçirmesini sağlamak gibi. Çok da zorlamaya gerek yok. Başkalarını kurtarmak için hayatlarını veren insanların güzel efsaneler dışında sonuçta ne kazandırdıkları tartışmalı. Ancak teoriler de boşunadır. Farklı karakterler kendi yollarını başka şeylerden pek az etkilenerek kendileri çizecektir.

Bana sorarsanız, önümüzde iki olasılık güçlü görünüyor. Biri, bilim kurgu filmlerdeki gibi birkaç kuşak sonra koşulların ve kuralların tamamen değişeceği az çok “mutlu” bir yaşam. Teknoloji bugün büyüttüğümüz bazı sorunları epeyce çözmüştür (görece mutlu son). Keşke o zamana dek olabildiğince az milyar insan telef olsa.

İkincisi daha erken gelen büyük felaketler. Büyük felaketler insan aklına hiç aldırış etmeden zaten çözümleri kendileri üretir. Dileyelim ki bu çözümler en olumlusundan olsun. Çünkü en olumsuzu daha yüksek ihtimal. Büyük felaketlerin sonrasında sağ kalan toplumlar belki bir mucizeyle, belki bir mutasyonla dileyelim de daha akıllı, daha karakterli hale gelsinler.     

SONUÇ

Yukarıda anlatılan görüşleri benimsemeniz “psikim”(*) ideolojilerinizi bırakarak insana ve dünyaya olduğu gibi bakmanızı sağlar. Korkunç huzur bozucudur. Öğrendikleri doğrultusunda sabırla ve cesaretle çaba harcamayacak olanlara önermem. Her şeyden önce bu bakış açısı farklı bir insan türünün bakış açısıdır.

Kaan Arslanoğlu

(*) Stanislaw Lem’in “Gelecek Bilim Kongresi” romanında geçen kavram. Dünya yaşanılacak bir yer olmaktan çıkmıştır, ama herkese her gün verilen ilaçlar sayesinde herkes dünyayı cennet gibi görmektedir.

Bu yazının academia.edu da çıkan İngilizcesi: https://www.academia.edu/75339989/Wars_pandemics_environmental_disasters_Politics_and_solutions_in_terms_of_evolutionary_psychology

 

Bu konuda en çok yararlandığım kaynaklardan bazıları

Arthur Koestler, Gün Ortasında Karanlık, Yağmur yay. 1976

Charles Tilly, From Mobilization to Revolution, 1977

Chris Knight, Blood Relations (Menstruations and the Origin of Culture), Yale University Press, 1995

Christopher Caudwell, Ölen Bir Kültür Üzerine İncelemeler, Metis yay. 1982

Daniel C. Dennett, Darwin’in Tehlikeli Fikri, Alfa yay. 2014

David M. Buss, Evolutionary Psychology, Allyn&Bacon, 2009

Dawkins, Gen Bencildir, TÜBİTAK yay. 1995

Desmond Morris, Çıplak Maymun, Inkilap yay. 1985

Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, Adam yay. 1993 

E.O. Wilson, Doğanın Gizli Bahçesi, TÜBİTAK yay. 1997

Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi, Alan yay. 1994

Hikmet Kıvılcımlı, Osmanlı Tarihinin Maddesi, Sosyal İnsan yay. 2007

Joseph Bulbilia, The cognitive and evolutionary psychology of religion, Biology and Philosophy 19: 655–686, 2004

Jung, Man and His Symbols, Arkana Penguin Books, 1991

Kevin R. Foster, Hanna Kokko, The evolution of superstitious and superstition- like behaviour, 2009

La Bruyere, Karakterler, Sosyal yay. 1998

Leda Cosmides, John Tooby;  Evolutionary Psychology: A Primer. http://www.cep.ucsb.edu/primer.html

Lenin, Ne Yapmalı, Sol yay. 1976

Lionel Tiger, Michael McGuire; Tanrı Beyni, Alfa yay. 2011

M.K. Atatürk, Nutuk, Maarif Yay. 1959

Makhayski, Aydınlar Sosyalizmi, Ayrıntı yay. 2019

Michael Shermer, İnanan Beyin, Alfa yay. 2011

Muzaffer Şerif, Carolyn W. Şerif; Sosyal-psikolojiye Giriş, Sosyal yay. 1996

Nassir Ghaemi, A First Rate Madness, Penguin, 2012

Nicola Machiavelli, Hükümdar, Sosyal Yay. 1994

Richard Leakey, Roger Lewin; Göl İnsanları, TÜBİTAK yay. 1996

Pascal Boyer, Brian Bergstrom; Evolutionary Perspectives on Religion, Annu. Rev. Anthropol., 2008, 37:111–130.

Patricia S. Churchland, Güvenen Beyin, Alfa yay. 2013

Robert Kurzban, Neden Sizden Başka Herkes İkiyüzlüdür, Alfa yay. 2012

Stanislaw Lem, Gelecek Bilim Kongresi, İletişim Yay. 1997

Steven Mithen, The Prehistory of the Mind, Thames and Hudson, 1996  

Steven Pinker, The Evolutionary Psychology of Religion, Madison, Wisconsin, 2004

Theophrastos, Karakterler, Dost Kitabevi yay. 1998

Wilhelm Reich, Kişilik Çözümlemesi, Payel yay. 1991


  • kaan arslanoğlu

    kaan arslanoğlu 4.07.2022

    İrfan Çevik arkadaşım, herkes kendi açısından haklı. Herkesin kendince sorunları sıkıntıları var elbette. Ama sonuç ne? İnsanlık olarak her bakımdan berbat durumdayız. Bu işte asıl gerçek. Elbette iyi taraflarımız da var, Ama ağırlıklı yanımız gevşeklik, vurdumduymazlık. Tolerans yokmuş ifadelerimde, esneklik yokmuş! Ben aksini düşünüyorum: Ben de bu konularda aşırı gevşek davrandığımı düşünüyorum. Ara sıra normal davranınca memnuniyetsizlik olarak algılanıyor. Memnuniyetsizlik bu durumu anlatmak için yetersiz kalır. 3500'den fazla arkadaşım var güya, bir şey yazıyorum en çok 150 kişi okuyor. Sel felaketine uğradık diyorum, 150 kişi geçmiş olsun demiyor. Bu mu insanlık. Bu mu arkadaşlık. 3500 kişi arkadaş olamayacaksa ki olamıyor, olmasın o zaman. Bunun nesi mantıksız. Saygılar

  • İrfan Çevik

    İrfan Çevik 4.07.2022

    Azizim,facede bugünkü yazınızda serzeniş,memnuniyetsizlik,sitemkarlık ve kızgınlık anlamında yorumladığım ifadeleriniz benim ilgimi çekti ve sayfanızda dolaştım.Bu yazınızda da bence gözardı ettiğiniz önemli bir husus var,insan hatta diğer tüm canlıların organizmalarında oluşmuş bizlerin hastalık veya sağlıksızlık diye tanımladığımız değişkenlik arz eden durumlarında,hallerinde ifade davranış ve eylemler ,sağlıklılık hallerindeki gibi olamıyor.Ben ağrı,sızı acı gibi sıkıntılı hallerde iken ne sizin yazılarınızı okuyabilir nede okursamda sağlıklı tahlil edebilirim.İfadelerinizde hiç esneklik,tolerasyon sezinleyemedim.Bazı şeyleri de akışına ,zamana bırakmak gerekmiyor mu?Ne zamandan beri arkadaş listenizdeyim bilmiyorum.Bu gün belki vakti geldi,kendimi iyi hissettiğim bir güne denk geldi ve bir şeyler yazabilme potansiyeli oluştu ve bu yazıyı size yazdım.

  • kaan arslanoğlu

    kaan arslanoğlu 15.06.2022

    DEVAM.... İnsanın iyimserliği doğrular ve gerçekler üzerinde değil yalanlar ve kendini kandırmalar üstünde yükseliyorsa bu iyimserlik uzun, hatta orta vadede boşa çıkar, yenilgi ve karamsarlık getirir. Zaten yaşamak için, bir şey yapmak için, sorumluluklarımızı yerine getirmek için, çalışmak veya eğlenmek için illa iyimser olmamıza gerek yok. İyimserliğin de karamsarlığın da azı faydalıdır. İkisinin de çoğu zararlıdır. Sevgiler ve selamlarımla.

  • kaan arslanoğlu

    kaan arslanoğlu 15.06.2022

    Değerli Baki Poyraz, teşekkür ederim ilginize ve söylediklerinize. Evet, insan doğası da tıpkı milyonlarca öteki tür gibi oluşurken çevre koşulları ve genetikteki mutasyonların ürünü olarak doğuyor. İnsanın sosyal zekası, evet çevre koşullarının ve o anki türün (insansı canlının) buna göre mutasyona uğramasının sonucudur. Çevre koşullarının, evet ama, 200 bin yıl önceki çevre koşullarının. Bir tür bir kez oluştuktan sonra temel genetiği çevre koşullarından çok çok az etkileniyor. Ta ki ondan yeni bir tür çıkana dek. Ve yine evet, bir hayvanın hayatını kurtarmak için canını tehlikeye atmak insanın temel bir özelliği değil, ayrıksı özelliği. Ama onun kökünde soyu, kabileyi, sürüyü koruma güdüsü var ki, o özellik insanın temel özelliği. Sağ sol siyasi kavramlarına bakılmaksızın insanda toplumcu duyguyu yaratan da bu güdü. Temel dayanağımız. Karamsarlık ve iyimserliğe gelince. İnsanların kültürel olarak çok kötüye kullandığı kavramlar. .....

  • Baki Poyraz

    Baki Poyraz 15.06.2022

    Yazınızda evrimci psikolojiyi çok güzel özetlemişsiniz. Konuyu merak eden benim gibi biri için çok açıklayıcı bir yazı olmuş ama anlamadığım bir kaç nokta var. Mesela insanın sosyal zekasının gelişmemesi zaten çevre koşullarına bağlı değil mi? Evrimsel süreçte insanda yüklü "modüller" bu koşullara göre şekillenmemiş midir? İnsan karakterinin bozuk olması hayatta kalma ve üreme seçilim yasasına göre evrimin bir sonucu değil midir? "bir hayvanın hayatını kurtarmak için canını tehlikeye atan insan" başka bir insan türünden daha çok insan doğasına aykırılığı temsil etmiyor mu? Umarım okudukça anlarım ama evrimci psikoloji insanı karamsarlığa itmiyor da değil. Ki bu karamsarlık sizin çözüm konusunda yazdıklarınızda hissediliyor. Sosyal zeka gelişse bile insanların bir kısmı maalesef kaybetmeye mahkum gibi duruyor. Gene de çözüm farklı bir insan türünün bakış açısında. İyi çalışmalar Saygılar

  • kaan arslanoğlu

    kaan arslanoğlu 17.05.2022

    Teşekkürler değerli Fahri Kumbul. Önceki yorumcu Yusuf dostuma da teşekkürler. Burası facebook alışkanlığı çıktı çıkalı terk edilmiş Western kasabasına döndü. Özellikle yorum bakımından. Oysa geçmişte burada pek çok yazı altında ne tartışmalar, atışmalar, şakalaşmalar yaşanırdı. 60-70 kişi katılırdı 150 civarı yorum alırdı bazı yazılar, haberler.. Hey gidi günler hey... :) Sevgiler, saygılar...

  • fahri kumbul

    fahri kumbul 16.05.2022

    ... Katılmadığım veya yarı az katıldığım için altını çizdiğim sözcük dizilerinden örnekler: “En tehlikeli insan türlerimiz en cahillerimiz değil. En iyi öğrenim görenlerimiz.” “… Laiklik anlayışına saldırmadan dinci akımlar aynı şeyi yapacaksa yine onlar da cephenin parçasıdır.”

  • fahri kumbul

    fahri kumbul 16.05.2022

    Olağanın sınırlarını aşan bir makale çıkarmışsınız. Saptamaların yüzde 99’una katılırım. En beğendiğim ve altını çizdiğim sözcük dizilerinden örnekler: “… insan doğasına aykırı planlar, hayaller çökmeye mahkumdur.” “İnsan beyni 50 bin yıl önce nasıl düşünüyorsa şimdi de çok büyük ölçüde aynı kalıplarla düşünüyor.” “Doğadan, doğamızdan uzak mega şehirlerde kafesteki tavuklar gibi yaşıyoruz. “… en çok ortalama dışı insana odaklanılmalı.” “…kamuculuk ve sosyal adalet temelinde sıkı bir üretim ve tüketim planlamasından geçiyor. Nüfus planlaması ve doğayı acilen koruma önlemleri de bu paket içinde.” “Farklı karakterler kendi yollarını başka şeylerden pek az etkilenerek kendileri çizecektir.” “Büyük felaketler insan aklına hiç aldırış etmeden zaten çözümleri kendileri üretir.” Az katıldıklarıma gelince...

  • yılmaz öztürk

    yılmaz öztürk 30.04.2022

    yazının bir bölümünü paylaşıp okudum. parça parça paylaşmamın nedeni sayfadaşlarım dan olumlu ya da olumsuz tepki gelmemesi. İlginçtir en bilgiç geçinenler bile artık kendilerini emoji ile ifade ediyorlar, emoji bile esirgenince okumadıklarını düşünüyorum aslında gerçek de böyle. İnsanlar okumayı bırakmışlar. Sadece afiş okuyup emoji bırakıyorlar. Kendimi bazen çölde bir mecnun gibi görüyorum. Yazıyla ilgili düşüncelerime gelince benim için çok ilginç geldi. Daha önce hiç duymadığım ya da bir konuşma yazı içerisinde bir cümle olarak geçmiş olabilir. Ama yazıyı okuduğumda bir an insanları düzelmek için çaba harcamanın neredeyse beyhude olduğunu düşünüyordum ki yazar bunun böyle olmadığını da açıkladı. Bu kavramlarla (evrimci psikoloji, evrimci psikoloji) ilgili daha fazla bilgi edinmeye çalışacağım. Yazıyı beğendim emojiye gerek yok yorumda yazıyorum. Teşekkür ederim.

  • Editör

    Editör 14.04.2022

    Solcular kemiklerine kadar çürümüş ve tamamen karaktersizleşmiş. Ortak paydaları yoksulllara ve işçilere nefret, ABD ajanlığı, PKK yalakalığı. Yine kendilerinden beklenen şekilde hiç anlamadıkları ve anlayamayacakları bu tür yazıların altına imzasız ve uyduruk isimli yorumlar yazıyorlar. Akıl düzeyleri bu kadar. Siliyoruz tabii hemen. Aptallıklarıyla bütün ülkeyi meşgul ediyorlar, bir de burada etmesinler.. :) :)

  • yusuf bodur

    yusuf bodur 7.04.2022

    Tek kelime ile HARİKA..Emeğinizin hakkı ödenemez..Minnettarım.. Uzun zamandır bu tür yazılarınızı okuyamıyorduk ama beklediğimize değdi..Saygılarımla..

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.