Bomhard, Nostratik Teorinin Zayıf Noktaları ve Hint-Avrupa’nın Kökündeki Çok Yoğun Türkçe

Bomhard, Nostratik Teorinin Zayıf Noktaları ve Hint-Avrupa’nın Kökündeki Çok Yoğun Türkçe

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Makalenin academia.edu’daki İngilizce aslını ve oradaki tartışmaları okumak isterseniz: https://www.academia.edu/80857136/Bomhard_Weaknesses_of_Nostratic_Theory_and_Very_Intense_Turkish_at_the_Roots_of_Indo_European_

 

 

Bomhard, Nostratik Teorinin Zayıf Noktaları ve Hint-Avrupa’nın Kökündeki Çok Yoğun Türkçe

Kaan Arslanoğlu

ÖZET / Hint-Avrupa kuramı Avrupa’nın kolonyalist ırkçı yanının kuramıdır. Bilimde karanlık çağı temsil eder. Nostratik teori bilimde aydınlanmayı temsil eder. Başarı ölçütü eğer akademinin çoğunluğuna kendi bakış açısını kabul ettirmekse eğer, başarısız olmuştur. Nostratik akım temel bilimsel yönteme bağlı kaldığı için başarılı olamamıştır. Çünkü karşısındaki çoğunluk büyük bir gürültüyle sözde bir bilimin çığırtanlığını yaparken aslında tarikat müritleri gibi davranırlar. Hint-Avrupa bir dindir, bir inançtır. Elbette bu akımdan dilbilimcilerin çoğu ırkçılık yaptıklarının farkında değildir, hatta en hümanist duygularla bilim yaptıklarına inanırlar. Sorun bilimden önce siyasi, ideolojik ve psikolojiktir. Sosyal bilimlerde ana sorun budur, aslında tüm bilim dallarında temel mesele budur. Ben bu makalede önce Nostratik teorinin belli başlı iki zayıf yanını irdeleyeceğim. Sonra Batı dilleri içinde Türkçenin ne kadar güçlü ve yoğun yer aldığını belirten görüşleri özetleyeceğim. Sonra da Allan R. Bomhard’ın iki çalışması ve Kassian ile arkadaşlarının bir çalışması üstünden tüm bunları örnekleyip, kanıtlayacağım.

NOSTRATİK TEORİ

Burada yayınladığım son makalemin tartışmasına katılan ve dilbilim konusunda yakın şeyler düşündüğümüz George Telezhko bir makale gösterdi ve bu görüş hakkında ne düşündüğümü sordu. Bu makale Alexander Kozintsev’e aitti (1). Nostratic teori yönünde Hint-Avrupa dillerinin Ural ve Altay dilleriyle akraba olduğunu, dolayısıyla bunlar arasında güçlü bağlar bulunduğunu ortaya koyuyordu. Öteki tüm diller içinde bu akraba dillere en yakın grubun Sami dilleri olduğunu ileri sürüyordu. Cevabımda benim de bu görüşe yakın olduğumu söyledim. Ve artık bunun üzerine ve başka sorular üzerine Nostratik teori hakkında bir şeyler söylemenin zamanı geldi.

1903 tarihli Türkische Lautgesetze adlı makalenin yazarı PedersenVladislav İlliç-Svitıç, Vladimir Dıbo, Aron Dolgopolski, Sergey Starostin… Irkçılıktan uzaklaşan bir ortamın ve nesnel bilimsel yöntemin tekrar baskın hale gelişinin sonucudurlar. Şu anda dilbilimde en güçlü savunucusu özgün yanlarıyla Allan R. Bomhard…

Sovyet dilbilimciler kuşkusuz özette kısaca bahsettiğim sorunun ideolojik, politik yanının farkındalardı. Ama bu konuda ne kendileri çok gelişmişti ne de bulundukları ortam o kadar özgürdü. Milletler sorunu, özellikle Türklük sorunu Sovyetler’in en hassas, en zayıf noktalarından biriydi. Dolayısıyla konu ideolojik ve milli boyutuyla tartışılamadı. Teori bu yönde kendini geliştiremedi. Bu yüzden neredeyse sadece ideolojik araçlarla saldıran Hint-Avrupa çoğunluğuna karşı sağlam mevziler kazanılamadı. Nostratik teori I-E’den kat be kat bilimsel olsa da, IE’nin bu sahte bilimselliği sadece bilimsel alanda kalarak teşhir edilemez. Konu politik bir konudur bilimsellikten önce. Çünkü bu alandaki bilimselliği doğrudan politika yönetir. Dilbilimcilerin ve onların izinden giden akademisyenlerin görüşlerini, bilimsel çalışmalarını inançları ve politika yönetir. O yüzden bilimsel kanıt göstermekte, bilimsel tez üretmede elbette sağlam olunmalı. Fakat bunun kesinlikle yetmeyeceği bilinmeli.

İkinci büyük açmaz Türkçeye yaklaşımla ilgilidir. Nostratik teori savunucuları pek çok dilin, dil ailesinin ortak köklerden geldiğini söylemekle Hint-Avrupa tekelciliğinin dar ailesini genişletmeye çalışıyorlar. Büyük ölçüde haklılar. Bunu yaparken Altay dillerini de bu büyük makro aileye katıyorlar. Türkçenin sözünü pek fazla etmeden. Çünkü sakıncalı. Türkçe Altay dilleri denen daha küçük ailenin üyelerinden biri sadece. Ural dillerine akraba olup olmadığı bile tam belli değil. Bu Altay dil ailesi safsatası, daha doğrusu tüm bu dil aileleri safsatası en çok bir şeyi gizlemek için. Temel bir gerçeği karartmak için. Türkçenin baskın önemini hafife almak için. Elbette tüm diller önemlidir, tüm diller saygındır. Ama siz eğer dilbilim adına sadece birkaç milyon kişinin sadece belli bir alanda konuştuğu dilleri Türkçeden önemli sayarsanız. Birkaç yüz bin kişinin konuştuğu ve kaybolmuş bazı dilleri dilbilimde Türkçenin çok önüne geçirirseniz. Bu yaptığınız başka bir ırkçılıktır. Nostratik teori savunucuları bunu ırkçı amaçlarla yapmadılar, hatta Türkçeye büyük önem bağışladıklarını düşünüyorlardı. Ama dünyada ırkçılık ve özellikle Türk düşmanlığı gizliden o kadar yaygın ki… IE kuramı bu noktada öyle saldırgan ki… Nostratik teori savunucuları IE’ye karşı utangaç bir mücadele yolu seçtiler. Türkçeye bu büyük aile tiyatrosunda 3. dereceden bir rol vermekle görevlerini yaptıklarını sandılar. Oysa Türkçe o olmazsa olmaz başrol oyuncularından biriydi zaten.  

Türkçe bir zamanlar bugünkü İngilizceden daha yaygın konuşulan ama bugünkü İngilizceden çok daha yerel bir dildi. On binlerce yıl öncesinden, Güney Amerika, Kuzey Amerika’dan Avrupa’nın en batı ucuna ve Ortadoğu, Anadoluya kadar çok sayıda dil üstünde güçlü izler bıraktı. 42’den fazla lehçesiyle, üç kıtada kurduğu 100’e yakın devletle. Birkaçı hariç dünyadaki neredeyse tüm genetik grupların konuştuğu, başka deyişle bir veya birkaç haplogrupla sınırlı olmayan bir dildir. Dünya dilleri üstündeki bu izler hala apaçık görünebiliyor. Bu gerçeği inkar ederek dil bilimde bilim yapmak olanaklı değil.

TÜRKÇENİN KÖK ETKİSİNİ ORTAYA KOYAN GÖRÜŞLER

Norm Kisamov bugün Avrupa’da konuşulan dillerde günlük konuşmada en çok kullanılan sözcükler arasında ortalama yüzde ellisinin Türkçe köklü olduğunu ileri sürüyor. Kisamov dillerde “proto” kavramına karşı. Çünkü bir dilin ne kadar önce, nerede, ne aşamalardan geçerek “proto”dan asıl dile geçtiğinin gösterilemeyeceğini söylüyor. Bu nedenle “proto” demek de anlamsız. Diller ilk ortaya çıkışlarından itibaren birbiriyle karışmaya ve değişmeye, yenilenmeye başlarlar. Bu doğal süreçtir. Bütün diller karışımdır, amalgamdır. Türkçe de on binlerce yıl öncesinde oluşmaya başlamış bir amalgamdır. O dil aileleri kavramı yerine almanca bir kavram olan “Sprachbund”u kullanmayı yeğliyor: Dil birlikleri. Bu makalenin sonuna Kisamov’dan Türkçenin morfolojisi hakkında uzunca bir alıntı koydum. Morfoloji, ses değişimleri konusunda titiz olan Nostratic kuramcılara ve başka dilbilimcilere önemli anımsatmalar içeriyor.

Anatole Klyosov bundan üç bin yıl önce Avrupa halklarının büyük çoğunluğunun Arbin dili (Proto-Türkçe) konuştuğunu ileri sürüyor (2). Tek istisna Keltlerdi, ama onlar da bir süre sonra Proto-Türkçenin hakimiyetine girdiler. Proto-Türkçe konuşanlar, yani R1b genini taşıyanlar. Klyosov bu görüşlerini genetik bulgulara dayanarak geliştiriyor. Ona göre Avrupa’da R1a Hint-Avrupa dilini temsil eden en büyük odak Slavlardır. Yazar Bill Lipton burada Klyosov hakkındaki makalemizde bazı yanlarıyla bu bulguları destekleyen görüşlerini yazdı.

M. F. Kurmaev Sümerlerin Türkik köklerini geniş bir makalede gösterdi (3). Bu konuda daha önce Fritz Hommel ve Noah Kramer benzer görüşler ileri sürmüştü. Bu sayfalarda yazar Frans Bronkhorst o konuda şunları belirtti: “Kaan Arslanoğlu’s article is another nail in the coffin of the outerspatians, said in some quarters to have come from out there to bring civilization to earth in the Mesopotamian flatlands.

Reading the author’s linguistic comparisons between the Sumerian and Turkish languages, it becomes clear that the Sumerians must have been the Mesopotamian offshoot of the Turkish speaking peoples.”

 

Etrüsklerin Türkik köklerinden bahsedenlerden biri de “Etruscan: an archaic form of Hungarian” kitabıyla Mario Alinei’dir.

Yazar Anton Perdih yine bu sayfalarda şunu dedi: “Do not evade taking into account that the Altaic speaking Y chromosome haplogroup R1b people intruded the Eastern and parts of Central and South Europe several times until about 6,000 years ago. Then they advanced south to Mesopotamia, Egypt, Central Africa. And across the North Africa about 4,800 years ago to Western Europe. Then they conquered the western and parts of the central and northern Europe, where their descendants are now the major part of the male population and were the bearers of most "Western" actions.

So, from the above point of view is looking for Turkish-like words in "Western" languages an appropriate action. What will be the result, that's another question.

Dilbilimci Xavier Rouard Hint-Avrupa kuramının yeniden gözden geçirilmesi için sağlam makaleler yazmaya devam ediyor. Hint-Avrupa’nın Türkçenin de içinde bulunduğu bir Avrasya makro ailesiyle kök ilişkilerini gösteriyor (4).

Dilbilimci Mel Copeland gerçi Türkçenin kurucu bir dil olduğunu kabul etmiyor ama Hint-Avrupa dilleriyle önemli ortaklıklar gösterdiğini çalışmalarında yazıyor (5).

Dilbilimci  Gabra Agziaabhir JR. Türkçeyi tartışmasız biçimde Hint-Germen grubu dillerden kabul ediyor.

Panagiotis L. Kampouris şunu yazdı: “Clearly the Hittite language is also related to Turkish.

Buradaki tartışmalarda Sirkka Maki, Joseph Biddulp, Mathew Steenburg, Israel Palchan, Johan Coetser, Wladimir Pajevic, Jadranka Ahlgren, Emilio Ramirez Juidias, Ifeany Nwokoro, Peter D. DunphyHetherington, Keith Armstrong, Wolodymyr  H. Kozyrski, Georgeos Diaz Montexano gibi akademisyenler bu çerçevedeki görüşlere desteklerini ifade ettiler. Keza Dominique Maruitte, Wim J. Borsboom gibi akademisyenler ilgilerini belirttiler.

Başka bir yazar Yuri Nikolayeviç Drozdov antik Avrupa’daki Türkçeyi şöyle anlatıyor (6):

All ancient and most early medieval written sources concerned with European history exist in one of two languages: Ancient Greek or Latin. Neither one was much used in ancient times on the European land mass as vernacular, and after Late Antiquity they effectively fell into complete desuetude.

According to relevant historical written records, compiled in the period between Antiquity and the Early Mediaeval period, on the European land mass were more than 2,500 names of tribes and peoples. None of these names are derived from Ancient Greek or from Latin, but from some other European languages. (…) What were these languages? Who spoke them? What is the relationship of their speakers to today’s European peoples? How and why did their languages change to those we hear today? The earliest European ethnonym to be found on the pages of ancient written sources is that of the Cimmerians. A semantic and etymological analysis of this word shows that it has been of typical Türkic tribal nomenclature. Ancient sources provide detailed information that the Cimmerians belonged to the Scythian people who were later called the Huns. (…)

Modern opinion holds that the Scythians inhabited a vast territory stretching from the Urals to Vistula. Other names for them were Sarmatians or Savromatians. Analysis of their tribal ethnic names shows that they all were Türkic-speaking; indeed the works of numerous contemporary scholars and specialists demonstrate convincingly that the Scythians were a Türkic-speaking  people, and this is directly confirmed by the Western European Middle Ages documentary evidence of the written records. And in anthropological terms the Scythians were predominantly of the Caucasoid type. The original location of the Scythian tribes in Europe, including Huns, Avars, Bulgars and others, was the Middle Volga and Kama river basins, where they probably appeared no later than the third millenium BC. Some of these tribes subsequently settled in the wide expanse of land between the Volga and Don, an area they began calling Asia. At some point, apparently around the end of the third millenium BC, the Middle Volga tribes migrated to Central, Southern and Northern Europe, passing as they went through the Upper Volga basin and the lands around Baltic Sea. In all probability these tribes were carriers of the so-called Battle-Axe Culture (Also known as Corded Ware Culture and Single Grave Culture, names reflecting different aspects of the archeological record in artefacts and burial customs). At a later date these Türkic-speaking peoples from Middle Volga and Kama basins also began migration, via the banks of the Sea of Azov and Black Sea, to Southern, Central and Northern Europe. Apparently, from earliest antiquity the dominant peoples in Europe stemmed from the Türkic-speaking tribes.

Drozdov bu makalesinde Türkçenin güney kolundan, Yunanca ve Latince yoluyla Avrupa dillerine etkisinden bahsetmemiş. Ki çalışmalarımızda biz bunları da gösteriyoruz.

BOMHARD’ın İKİ ÇALIŞMASI ÜSTÜNDEN NOSTRATİC-INDO’EUROPEAN-TÜRKÇE UYUMU  (7,8)

Bomhard alanın en büyük ustalarından biri. Onun yanında benim bilgim çok hafif kalır. Ama benim avantajım da konuya dışardan, hatta biraz kuşbakışı bakmak, konunun felsefi, politik, tarihsel, kavramsal yanıyla birlikte olguyu nesnel olarak tüm bu dilbilimcilerden iyi değerlendirebilmek. Bomhard morfolojiye, ses değişim yasalarına, köklerin ve sözcüklerin nasıl transfer edildiğiyle ilgili kurallara büyük önem veriyor. Birçok şeyi açıklıyor, yeni buluşlar ortaya koyuyor. Fakat köklerdeki bariz Türkçeyi görmekte ve Türki köklerin geçiş ve değişim kurallarını bilmekte bizim kadar iyi olamaz. Örneğin Türki köklerin birçoğu batıya geçerken başına ‘s’ alır. Baştaki t ve l değişir. Türkçede ‘o-ö’ ile başlayan bazı kökler bu seslileri kaybeder. Ad-da değişimleri… Gibi… Ben de bunların hepsini bilmiyorum, benden iyi bilenler var. Ve bildiğim kadarıyla burada en basit örtüşmeleri gösteriyorum. Bomhard’ın iki çalışmasından ilk 50’şer madde, toplam 100 madde üstünden. Çok bariz ve yoğun ortaklıkları göreceksiniz. Kaldı ki bu maddelerden ses düzeyinde olanları tartışmalı olacağı, ispatlanamayacağı için atladım. Fakat Bomhard ağzıyla kuş yakalasa (bir Türk deyişi) – zaten çalışmalarında öyle yapıyor – hiçbir değeri yok. IE keşişlerinin inanca dayalı sözde bilimini alt edemez.

 

Source (reference) 6

My notes are orange, Turkish ones are red (maalesef sitemiz renkleri gösteremiyor, bunun için makalenin orijinaline gitmeniz gerek) ) 

1- *baHʌ ‘to tie to’: Kartvelian *b- ‘to tie to, to hang’ ~ Altaic *bā- ‘to tie to’. Strong.

Bomhard reconstructs the following Proto-Nostratic forms based upon evidence from Afrasian, Kartvelian, and Altaic: Proto-Nostratic root *baʕ- (~ *bəʕ-): (vb.) *baʕ- ‘to tie, to bind; to attach, to fasten’; (n.) *baʕ-a ‘tie, bond, bandage, fastening’

Bond, bandage, bag, ban (prohibit) > bağ (bandage, knot); bağlama (tie), ban (bond, prevent it going away), bohça (bag) / men (Arabic, Turkish): ban  

2- *baḲa ‘to look’: Hamito-Semitic *bq- ‘to look’ ~ Altaic *baka- ‘to look’.

Strong. Comments: a) The meaning in Afrasian is more ‘to look at, to look over, to examine’. b) Starostin—Dybo—Mudrak (2003:323) reconstruct Proto-Altaic *bằka ‘to look, to watch’. c) Not in Bomhard (2021) (?)  

Look > bak (?)

3- *balʕ/u/ ‘to swallow’: Hamito-Semitic *blʕ ‘to swallow’ ~ Altaic *balgu- /*bilgu ‘to swallow; throat’. Strong. Proto-Nostratic root *bal- (~ *bǝl-)

(?) I have not yet verified the Altaic root in Turkish.

4- *balga ‘to flash, to sparkle’: Hamito-Semitic *brq ‘flash, lightning’ ~ Kartvelian *bercq- ̣ ‘to flash, to sparkle’ ~ Indo-European *bhelg-/*bhleg- ‘to flash, to sparkle’ ~ Altaic [*balkʌ- ‘to shine, to sparkle’]. Rejected.

Comment: a) This etymology cannot stand as written and, therefore, must be disqualified. Illič-Svityč has confused two separate, unrelated Proto-Nostratic stems here. Each is a solid Nostratic etymology in its own right, but they do not belong together. b) 2. There is no basis whatsoever for reconstructing Proto-Nostratic*/g/, even within the context of the evidence supplied by Illič-Svityč. This violates Illič-Svityč’s own sound correspondences: Proto-Afrasian */q/ does not correspond to Proto-Kartvelian */c/ nor to Proto-Indo-European */g/. ̣Bomhard reconstructs the following Proto-Nostratic forms for the first etymology based upon evidence from Afrasian, Dravidian, Indo-European, and Altaic: Proto-Nostratic root *bal- (~ *bəl-): (vb.) *bal- ‘to shine, to be bright’; (n.) *bal-a ‘glitter, gleam, brightness’.

Bomhard reconstructs the following Proto-Nostratic forms for the second etymology based upon evidence from Afrasian, Dravidian, IndoEuropean, and Kartvelian: Proto-Nostratic root *bar- (~ *bǝr-): (vb.) *bar- ‘to shine, to be bright, to sparkle, to flash’; (n.) *bar-a ‘light, brightness; lightning’.

I did not fully understand these explanations. Here's what I know: There are both 'balkı, balkımak' and 'parla, parlama, parkıra’ as the equivalent of "bright" in Turkish. One is compatible with IE root "bhel" and the other is compatible with "bhereg" and "bhreu". Bright > parla > fire > bur; bhel > balkı (parla: to shine, to be bright; balkı: to shine; bur, parla: fire, flame)

5- *balʌ ‘blind’: Hamito-Semitic *bll ‘blind’ ~ Altaic *balʌ ‘blind’. Strong.

Bomhard reconstructs the following Proto-Nostratic forms based upon evidence from Afrasian, Indo-European, Altaic, and Chukchi-Kamchatkan: Proto-Nostratic root *bal- (~ *bǝl-): (vb.) *bal- ‘to be or become dark, obscure, blind’; (n.) *bal-a ‘darkness, obscurity, blindness’; (adj.) ‘dark, obscure, blind’.

I haven't been able to verify this Altaic word in Turkish yet, which Bomhard stated. There may be many Eurasian Turkic words that he knows but I do not. Some of them may not be Turkish. I do not know yet.

6- *bari ‘to take’: Hamito-Semitic *br- ‘to catch, to grab’ ~ Indo-European *bher- ‘to take, to bring, to carry’ ~ (?) Dravidian *per- ‘to pick up, to gather’ ~ Altaic *bari- ‘to take into the hands’. Possible.

It is better to derive Proto-Indo-European *bºer-/*bºor-/*bºr̥- ‘to bear, to carry; to bring forth, to bear children’, *bºernos/*bºornos ‘son, child’ from the following Proto-Nostratic forms.

The roots of 'ver, ber, var, bar' in Turkish are both very productive and very complex. Intricate... 'ver, ber': give, provide; 'var' exists, there is; 'varlık’: wealth, property; 'verim': productivity, fertility. 'Üre': breed, procreation and 'tabar, tavar': possessions, are possibly related to these as well. Ver, var, verim, varlık, üre, tabar > bear, fertile, taberna, ware, waare (German) etc.    

7- *berg/i/ ‘high’: Hamito-Semitic *brg ‘high’ ~ (?) Kartvelian *br̥g-e ‘high’ ~ Indo-European *bherg̑h-/*bhreg̑h- ‘high’ ~ Uralic [*p/e/r/-kʌ/ ‘high’] ~ (?) Dravidian *pēr- ‘high’. Possible.

Turkish ‘berk’: solid, strong, fortified (?) / ‘or, ur, urun’: fortified position, place, city; ‘burç’ (Arabic, Turkish): tower, fortress, highest point of a castle… or, urun, ur, burç, berk (?), burç > berg, burg (town, city)

8- *be/rH/u ‘to give’: Hamito-Semitic [*br/H/ ‘to give’] ~ Altaic [*bērü- ‘to give’]. Rejected. (?)

See item 6  

9- *biĆa ‘small’: Uralic [*piĆa ‘small’] ~ Dravidian *pīc-/*picc- ‘small, short’ ~ Altaic *biča ‘small’. Rejected.

I don't know Altaic 'bica'. I know the Kyrgyz 'makar' (Radloff). It means small. Micro > makar

10- *bičʌ̣ ‘to break’: Hamito-Semitic *bṣ-/*bd̬- ‘to break, to smash, to press’ ~ Kartvelian *bič-̣ ‘to break, to crumble’ ~ Indo-European *peis- ‘to smash, to crush, to press’ ~ Dravidian *pīc- ‘to smash, to shell, to knead’. Weak.

Turkish ‘biç’: reap, cut, harvest, chop. Biç > butcher / buçuk: half

11- *bilwi ‘cloud’: Hamito-Semitic *bjl ‘heavenly waters, cloud’ ~ Uralic *pilwe ‘cloud’ ~ Altaic [*buli-t ‘cloud’]. Rejected.

I object to Bomhard's statement of refusal to Svitic. There are many water-related words in Turkish that start with 'ba, bu'. Balık, batak, banmak, batmak, balçık, buğu, bulut, bulama, bulanık, banyo, boğulmak (said to be Italian rooted, but not)… For example: ‘buğu’: vapor. The root 'bu' is important here, the rest is not. But ‘bulut’ and ‘cloud’ seem to be partners from somewhere. We cannot prove it yet. Maybe it's because the Turkish and English suffixes are too similar to each other, may be by roots. 

12- *bolʔi ‘to grow (of plants)’: Hamito-Semitic *ʔbl ‘leaf, growing plant’ ~ IndoEuropean *bhelh̑-/*bhleh̑- ‘a plant, leaf, flower’ ~ Dravidian [*poli- ‘to grow, to bloom’]. Strong.

Mol, bol > multi, poli; bollaşma: of a thing, a garment, a pipe, etc. expansion.  

13- *bongä ‘fat; to swell’: Indo-European *bheng̑h- ‘fat, thick’ ~ Uralic *puŋka/*poŋka ‘fat, swelling’ ~ Dravidian *poṅk- ‘to swell, to boil over’ ~ (?) Altaic [*boŋʌ ‘fat, big’]. Strong.

I know 'moncuk, boncuk': bead, in Altaic Turkish. I thought it might be related to the ‘moon’ too. The word that Bombhard writes is important. I will also research it.

14- *borʹa ‘brown, grey-brown’: Indo-European *bher-, *bhe-bhru-, *bhreu- ‘brown’ ~ Altaic *borʹa ‘brown’. Strong.

So far, I have not come across such a root in Turkish or I do not remember it. I need to research. Bombard teaches us Turkish. Sincerely thanks.

15- *buHi ‘to grow up, to arise’: Indo-European *bheuH- ‘to grow up; to become, to be’ ~ Uralic *pu¦e ‘tree’ ~ Altaic *büi- ‘to be’. Strong.

PIE root ‘bheuh’ > büyü, büyümek / probably related to ‘big’ > büyük

16- *bulʌ ‘precipitation; mud’: Hamito-Semitic *b(w)l ‘to moisten, to dampen; to mix’ ~ (?) Indo-European *bhl-endh- ‘turbid; to mix’ ~ Altaic *bulʌ ‘mud; to stir up, to mix’. Possible.

Balçık: mud; bula: smear; bulanık > blurry, blurred 

17- bura ‘to bore’: Hamito-Semitic *b(w)r ‘to bore, to dig; opening’ ~ (?) Kartvelian [*br(u)- ‘to turn’] ~ Indo-European *bher- ‘to bore, to dig, to prick’ ~ Uralic *pura ‘instrument for boring; to bore, to hollow, to dig’ ~ (?) Dravidian *pōr- ‘opening’ ~ Altaic [*bura- ‘to turn, to bore’]. Possible.

Burmak: to twist, to bore; boru: pipe; burgu: bract / bur, boru, burgu > bore > bract > bohrer (German) / boredom etc. 

18- *bur(H)ʌ/*bor(H)ʌ ‘porous soil, dust’: Hamito-Semitic *b(w)r/*b(w)rH ‘porous soil, soil, sand, dust’ ~ (?) Kartvelian *bur¦w- ‘dust’ ~ Uralic *porʌ ‘dust, sand, dirt’ ~ Dravidian *pūr͍ʌ/*por͍ʌ ‘porous soil, sand, dust’ ~ Altaic *bōr, *b/ū/r ‘porous soil, limestone, dust’. Possible. (?)

19- *burʌ ‘snow (sand) storm’: (?) Hamito-Semitic *bwr- ‘(sand) storm, wind’ ~ Indo-European *bher- ‘storm; to seethe’ ~ Uralic *purʌ- ‘whirl (of snow)’, *purkʌ ‘blizzard’ ~ Altaic *burʌ/*bora ‘storm, blizzard’. Strong.

Bora > borea (Greek, Latin) > The Hyperborea legend / St. Claus > Ayaz Ata legends / ice > ayaz / froze > buz etc.

20- *burʹa ‘to boil, to bubble up’: Hamito-Semitic *br- ‘to boil’ ~ Indo-European *bhreu- ‘to boil, to bubble up’ ~ Uralic *pura-/*pora- ‘to boil,  to gurgle’ ~ Dravidian [*pur͍- ‘to boil’]. Strong.

Bur > fire, cook, roast / bul > boil

21- *büḲa ‘to bend; bent’: Indo-European *bheug-/*bheugh- ‘to bend’ ~ Altaic *bökä- ‘to bend; bent’. Rejected.

Comment: Starostin—Dybo—Mudrak (2003:360—361) reconstruct ProtoAltaic *bi̯ŭ̀kꜤí (= *bi̯ŭ̀kºí) ‘to bow, to bend’. Proto-Altaic */kꜤ/ (= */kº/) does not correspond to either Proto-Indo-European */g/ or */gh/.

I couldn't understand why Bombhard objected. Words coincide exactly with all their letters. Bomhard is either wrong or wants to say something else. PIE root ‘bheug’ > büg, bük > bucklig > büköng (Radloff) > bogen, beugen (German) > buckle > bow

22- *büri ‘to cover’: Kartvelian *bur- ‘to cover, to darken’ ~ Dravidian *pūr͍- ‘to cover, to bury’ ~ Altaic *büri- ‘to cover’. Possible.

Bürü, bürümek: to cover; bury > bürü > burial 

23- *bʌlHʌ ‘to blow, to inflate’: Kartvelian *bēr-/*bēl- ‘to blow, to inflate’ ~ IndoEuropean *bhelh̑-/*bhelh̑- ‘to blow, to swell’. Possible.

Ball, bulb, bull, balloon etc. Bül, büllöz (medical terms) PIE root: ‘bhel’ : to blow, swell >  polçok, bolçok: ball, tumour; bultay, bultak: swelling (Radloff)

24- *bʌnṭʌ ‘to tie, to bind’: Hamito-Semitic *bnṭ ‘to tie, to wrap’ ~ Indo-European *bhendh- ‘to tie’. Weak.

Bond, bandage, bag, ban (prohibit), bound, bandana > bağ (bandage, knot); bağlama (tie), ban (bound, prohibit), bohça (bag) / see item 1

25- *calu ‘to split, to cut’: Hamito-Semitic *sl- ‘to split, to cut, to point’ ~ Kartvelian *cel- ‘to mow, to cut’ ~ Indo-European *(s)kel- ‘to split’ ~ Uralic *sale- ‘to cut, to split’ ~ Dravidian cal- ‘to split, to cut’ ~ Altaic *čalu- ‘to cut’. Possible. (?)

Turkish ‘çal’: to hit (may be cut) (?)

26- *čiru ‘pus, slush’: Hamto-Semitic *t(j)r ‘moist, feces’ ~ Indo-European *(s)ter- ‘slush, pus, feces’ ~ Altaic *čirü- ‘rot, decay’. Rejected. (?)

Turkish ‘çürük, çürüme’: rotten, decay, corruption / irin: pus, ichor / çürük > ichor > corrupt (PIE root: runp) > irin (?)

27- *cujḥa ‘thorn’: Kartvelian *cxw- ‘thorn, point’ ~ Indo-European *sku̯ei(H)- ‘thorn’ ~ (?) Dravidian *cī- ‘thorn’ ~ Altaic *čüjä ‘thorn point’. Rejected.

Here I should point out some similarities than overlap. ‘Sivri’ means sharp in Turkish. ‘Uç’ means extreme, end, point. They are somewhat similar to the aforementioned roots, but I cannot claim anything at the moment. Another  similarity: Thorn > diken

28- *cʌtʌ ‘to cover’: Hamito-Semitic [*str/*štr ‘to cover (clothe), to protect’] ~ Indo-European *(s)k̑ed- ‘to cover (clothe)’. Rejected.

C^t^ > str > (s)ked > ört (same meaning but slight similarity in sounds).

29- *Curʌ ‘herd (wild animals)’: Hamito-Semitic *s(w)r/*ṣwr ‘herd (wild animals)’ ~ Uralic *śurʌ ‘herd of deer’. Rejected.

Comment: Faulty sound correspondences.

Maybe Bomhard is right, but I should add a few things. Herd > horde > sürü > ordu (army, crowd)

30- *ćapꜤa ‘to beat, to chop’: Hamito-Semitic [*sP- ‘to beat, to hit’] ~ Indo-European *skep- ‘to split’ ~ Uralic *ćappa- ‘to chop, to beat’ ~ Dravidian [*cava- ‘to chop’] ~ Altaic *čap(a)- ‘to beat, to chop’. Weak.

Turkish ‘çap’: to hit, to cut, go quick; ‘çapa’: hoe; çapkı: sickle; çubuk: thin stick (chopped); çubuk: hollow bar, for example for smoking / chop, chopper > çap, çapa / related to ‘çaba’: effort, endevour; çabuk: quick; chop chop: çabuk çabuk / cuppare (Latin): to behead > çop / Turkish ‘tchoubouq’ (çubuk) > tubus, tubulus (Latin) > tube / Sabot, saboteur, Zapata > çap, çabat (piece of wood) (?)"Sabot" was allegedly originally Turkish. / As can be seen, it is not enough to go over only the similarity of sound and meaning in comparisons. Conceptual trails and conceptual commonalities are just as important. If this is done, new rules of sound changes can be found out. 

31- *ćina ‘to know’: Hamito-Semitic *s(j)n ‘to know’ ~ Kartvelian *c₁an-/*c₁n- ‘to know’. Rejected. Comment: Faulty sound correspondences.

Kan-mak, kanı: to believe, be deceived, opinion > kennen, bekannt (German) > know > gnosis (Latin, Greek)

 

32- *ćeḷ ʌ ‘to jump’: (?) Hamito-Semitic *ṣl- ‘to jump’ ~ Indo-European *(s)k̑el- ‘to jump’ ~ Uralic *ćelʌ- ‘to jump’ ~ (?) Dravidian [*cEl-ai ‘source, waterfall’] ~ Altaic [*č/e/lʌ ‘to limp, to stumble’]. Rejected.

Comment: Faulty sound correspondences; lax semantics.

Sek, sek-mek: skip, leap / sek > skip > (s)kel 

33- *ĆaḲʌ ‘to tickle’: Uralic *ćik(k)ʌ ‘to tickle’ ~ Dravidian *cakk- /*ćank- ‘to tickle’ ~ (?) Altaic [*čik-/*ćakʌ- ‘to tickle’]. Rejected. (?)

Tickle: gıdık, gıdıklama (?)

34- *Ćarʌ ‘hardened crust’: Indo-European *sker- ‘(ice) crust, scab’ ~ Uralic *ćarʌ ‘(hardened) film’ ~ Dravidian *carʌ ‘rough’ ~ Altaic *čar(ʌ) ‘hardened crust’. Possible.

PIE: sker > crust > kuru (dry, dried, hard) > hartı (hard) > kat, katı (hard)> sert (Persian, Turkish) (hard)

Source (reference) 7

The leading words are Proto-Nostratic, the red ones are Turkish, my notes are orange

35- Papa: old man, old woman / baba: father; aba, apa: senior person / Pope > papa > father > ata > baba

36- Pul, pol: swell / ball > balloon > polçok, bolçok / see item 23

37- Put, pot: to cut, break, tear / battle, beat > patak, pat, bat (beat, to hit); batır (jab, stick, sting, stab)

38- T’al: drip, fall in drops, sprinkle, to wet, to moisten PIE: T’el, t’ol / tam (Old Turkish), damla (new Turkish): drop (?)

39- T’al: to lick / yalga, yala: to lick; til, dil: tongue, language

40- T’aph: to strike, to beat, to pound PIE: T’eph, t’oph; Proto Altaic: Taphv / tep: to strike, tepük: kick

41- T’ar: tear, rend, cut, rip… PIE: T’er, t’or / tear, torment > tar (break up, scatter)

42- T’aw: to hit, to strike PIE: T’ew, T’ow / döv (beat, pound)

43- T’ay: elder male relative, PIE: T’ay-wr, Altaic: tayv / dayı (elder male relative, mother’s brother)

45- T’ay: to shine, to gleam, bright; PIE: t’ey, t’oy; Etruscan: tin (day) / toğ, tuğ, doğ: sunrise / t’ay > day > doğ > tin > gün (day)

46- T’e: to say, to speak PIE: T’e, Altaic: te / de, demek > dicere (Latin) > tell

47- T’il, T’el: to say, to tell, PIE: T’el / de, demek > tell > dil (language, tongue)

48- T’il: language, tongue PIE: tinghu, tingwa (tongue) / de, demek > dicere > tell > dil (tongue, language)

49- T’uly: wedge, peg; PIE: t’ul; Altaic: tiulyu / (?)

50- K’ab: to seize, to take hold of, to seize with the teeth / captura, capiens (Latin) > kapmak (grab, seize) > capture

51- K’ak: to cackle, to chatter, crakling sound, PIE: k’ak / kıkırdama, kahkaha (laughter, cackling), keklik (cackling bird)

52- K’al: to burn, roast, cook; PIE: k’el, k’ol; coal, charcoal / caleo (latin), calorie > kala (burn, ignite), kalat (burn), cılı (hot, warm) > coal

53- K’al: to come into being, to be born, existence, presence, birth; PIE: k’al: pregnant, young of animals / kal (remain, to stay, to stop, be left, stand); gebe kalmak (be pregnant)

54- K’an: to get, to acquire, to posses, to produce PIE: k’en, k’on / Does it have something to do with 'can'? ‘Ken’ is the noun suffix in Turkish gives the same meaning. It makes nouns from verbs.

55- K’an: jaw, cheek; PIE: k’enu / çene > chin, gena (latin) / chew > çiğne

56- K’an: to bend, twist, turn; PIE: k’en, k’on / kanırt: to try to twist something loose, to bent

57- K’an: knob, knot, joint; PIE: k’en, k’on / Con (Latin - English prefix) (be together), knot, knob > kon, konmak (to land, to settle, perch, sit, enter on, enter upon); konuşmak (conversation); konşu, komşu (neighbour), kenet (connect, clamp) 

58- K’any: to observe, perceive, recognition, comprehension; PIE: k’en, k’on, kno, know / kwo > kanı, kanmak: to believe, be deceived, opinion > kennen, bekannt (German) > know > gnosis (Latin, Greek)

59- K’aph: jaw, jawbone; PIE: k’eph; Proto-Altaic: k’epha (?)

60- K’ar: to shout, to call; PIE: k’er, k’or: to call out / çağır, çığır: to call, to shout, scream

61- K’ar: dark, dark colored; PIE: krukos (Greek): dirty; crock: dirty / kara, karanlık: black, dark; kara: bad, dirty / krukos > dark > kara, karanlık

62- K’ar: to twist, to turn, to bend, to wind; PIE: k’er, k’or, k’r; Proto-Altaic: kera / kıvır (curl, bend), kıvrık (curv) / kıvır, kıvrık > curl > curve

63- K’aw: to bend, twist, curve; PIE: k’ew, k’ow, k’u / kıvır (curl), kavis (Arabic?-Turkish): curve, kavlamak: to swell

64- K’aw: to take, to seize, to grasp, hold; PIE: k’ow / kavra-mak: to grasp, grip, clasp

65- K’el: female in-law, husband’s sister; PIE: k’alow, k’aloc; Proto-Altaic: kele / gelin: daughter in law, bride

66- K’eny: knot, joint; PIE: k’enu, k’nu; knee; Proto- Altaic: kenya: front leg, armpit, angle (?)

67- K’ep: to cut, chop, break, break into small pieces, to chew; Proto-Altaic: kepu (chew) (?) / çap, çop: to cut, break into small pieces

68- K’er: to decay, wear out, to become old; PIE: k’er, k’or; Altaic: keru: old, warn out / karı, keru, kart: old, worn > geriatric, geriatry

 

The first ones are in English, the purple ones are Proto-Indo-European, my notes are orange, the red ones are Turkish   

1- Ashes / xa:s / köz (ember), is (soot)

2- Black / krs-no, mele*n, dheng / bele, bula (to pollute, to smudge, to smear) / bele > black > mele’n > melena (black feces – medical term)

3- Die / wel / öl

4- Drink / eg, heg / iç

5- Ear / ows, xows, hevs / kulak (ear), ku (sound)  

6- Eat / ed / et-mek (do), et-mek (eat), et (meat)

7- Fire / pex-wr, peh-wr, ng-n-i / bur, parlama (fire, ignition) > fire > burn

8- Foot / pod / but (foot); ayak, adak (food)

9- Hear / kylev / ku (sound), kulak (ear)

10- Heart / kyerd / yürek, cörök (heart)

11- I am / egy / me, eme / ben, men (me, my, I am); ‘m’ suffix denotes the first person singular in Turkish

12- Meat / mems / et

13- Mouth / oy-es / os, ossium (Latin) (opening, mouth) > ağız

14- Name / nom / nimi (Ural) / nam (Persian, Turkish), ün (sound, fame, name)

15- Not / no, ne / ne (denotes negativity): ne o, ne bu (neither this nor that)

16- One / syo / PIE root: oi-no (etymonline.com) > ön (front, first)

17- Rain / xeyu, suwe / yağmur, yağış, sağnak (rain, rains, fall, downpour)

18- Smoke / dhuxw, duhuh / duman

19- Tail / puk, sis, ses / tel (thread, hair, hair or feather extension), Gothic ‘tagl’: hair

20- Thong / Dnghyva, lal, lol / kali (Ural) / dil (tongue, language), lal (Persian, Turkish): mute, voiceless 

21- Tooth / dont, edont / tiş, diş > tooth, teeth

22- Tree / doru / terek, direk: pole, beam, tree; tura (tower, building, pole, beam, door (?); dura (Latin), durable: durabilir (tough, hard, resistant) > dur: stand, repose, resist etc. / ağaç (tree) > agacha (Sanskrit)

23- We / wey-s / biz > us, uz (the suffix denotes first person plural)

24- What / kwi / hanki (which, what); kim, kimin (who, whose)

25- Who / kwi / kim, kimin (who, whose)

Side-linked, indirectly related or controversial ones

26- Bone / xost / os, osseus (Latin): bone > sök (Radloff) (bone), aşık (ankle bone)     

27- Egg / owyo, xowyo / yumurta

28- Eye / ook, ok / oku: read, see, perceive

29- Horn / kyr-ew-r / boynuz

30- Liver / yekw-r / ciğer, ciger (liver)

31- Night / ksep / gece

32- New / new / Proto-Germanic ‘neuja’; Gothic ‘niujis’; Latin ‘novus’, Persian ‘nev’,  Turkish ‘yeni, yengi’. Those who do etymology by calculating letters won't be convinced, but I think the link is clear / young > civan (Persian) > juvenis (Latin) > genç

33- Sun / sa:wel, sehwell / sol, sol-ma (fade, wither, discolored) > sol, solar (Latin) (sun) / sallow (pale, yellow) > sarı (yellow)   

34- Thou / ti, tu / ti-n (Ural) / sen (you) (?)

35- Two / dwo / kit:a (Ural) / iki, ikinci > second (leading 's' added later )

 


  • kaan arslanoğlu

    kaan arslanoğlu 10.06.2022

    Teşekkürler değerli Yüksel Al, selamlar, saygılar.

  • Yüksel AL

    Yüksel AL 9.06.2022

    Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.