Felsefe
Lazca Türkçe dil ailesinin bir kolu, Türkçeyle Keltçe yakın akraba
Academia edu’daki makalenin aslını okumak isterseniz: https://www.academia.edu/82493709/Celtic_and_Laz_The_closest_relatives_of_Turkish_King_Arthur_Excalibur_Dalai
Academia edu’daki makalenin Türkçesi… En sonda ek olarak Lazca – Türkçe ortak sözcükler listesi (makalede bulunmayanlar)
Keltce ve Lazca: Türkçe’nin en yakın akrabaları… Kral Arthur, Excalibur, Dalai Lama vs.
Kaan Arslanoğlu
ÖZET
207 sözcüklü Swadesh listesini kullanarak 5 dili karşılaştırdım. İngilizce, Türkçe, Lazca, Sanskritçe ve Keltce. Ortaklık yüzdeleri şu şekilde bulundu: Türkçe – Lazca % 40, Türkçe – Keltce % 35.6, Türkçe – Sanskritçe %34.2, Türkçe – İngilizce % 31.3, Lazca – Keltce % 20, Lazca – İngilizce % 17.1 Bu oranlar olgunun tarihi, tarih öncesi, genetiği, kültürel karakteriyle uyumludur. Anlamca ve ses olarak örtüşen sözcüklerin benzerliği rastlantısal değildir. Hepsi somut ve bütünlüklü kavramsal ağların birer parçasıdır. Çıkan oranlar ve çok çarpıcı örtüşmeler Nikolay Marr’ın “Yafetik Teori”sini ve Nostratic kuramı destekleyici yöndedir. Ancak bu kuramların ilerisine geçen ölçüdedir. Türkçe Hint-Avrupa ailesinden kabul edilen dillerin tam merkezindedir. Lazca’nın en yakın akrabası Türkçedir. Keltceyle derin ve güçlü kök bağları vardır. Öte yandan, bulduğum oranlar bazı yazarlarla birlikte anlattığım bilimsel gerçeklere uygundur, ama yeterince uygun değildir. Oranların belirgin ölçüde daha yüksek çıkması gerekirdi. Asıl gerçeği yansıtacak ölçüde yüksek çıkmamasının başlıca iki nedeni var. Bu nedenler makalenin giriş kısmında tartışıldı.
GİRİŞ
Bizim Lazların Keltlerle benzerlikleri öteden beri birilerinin dikkatini çekmiştir. Lazlar Güney Kafkasya, Doğu Karadeniz yöresi kaynaklı, Türkiye’de başka bölgelerde ve başka ülkelerde de yaşayan bir milyon kadar nüfuslu bir etnik grup. Ne yönden Keltlerle benzerlikler gösterirler? Bazı kültürel özellikler, yüksek duygulanım - mizaç, hareketli yaşam tarzı, davranışlarda sabırsızlık, tuhaf bir mantık yapısı, bunun getirdiği değişik bir mizah anlayışı… Bunun üstüne gelişen haklarında uydurulmuş çok sayıda fıkra… Tüm bunlar sanırım Lazlarda Keltlere göre daha yoğun bulunmakta. (Benim ağırlıklı alt etnik kimliğim Lazdır. İkincisi de Abhaz. Gerçi bu alt kimliklerimi geliştirme ve kullanma gereksinimi duymadım. Anne ve babamın bildiği bu dilleri ben pek az bilirim. Bu kültürlerin ve dillerin yaşaması güzel bir şey. Fakat bu benim önemli problemlerim arasında yer almıyor.) Her neyse! Başka ne gibi benzerlikler? Dış görünüş benzerlikleri. Ve bazı ip uçları. Örneğin ‘gayda’, Türkçesi “tulum”. Doğu Karadeniz’e özgü, yöre halkının sevdiği bir çalgı. Baskça ‘gaita’, Galiçya’da aynı isimde. Lazca ‘guda’ keçi tulumu demek. ‘Gudastviri’ : gaita. Balkanlarda da aynı adla bilinir.
Laz ve Kelt mitolojisinde de bazı benzerlikler var. Fakat tüm pagan kültürlerinde rastlanabilecek genel benzerlikler bunlar. Lazlar hakkında yapılmış birkaç genetik çalışmaya rastladım. Onları örnek sayısı ve yöntem açısından hayli yetersiz gördüm. O halde en iyisi bu iki dili karşılaştırmaktır.
Nikolay Marr “Yafetik Teori” nin kurucusudur. 1934’te ölmesine rağmen fikirleri ve çalışmaları 1950’ye kadar Sovyetler Birliği’nin dil politikasını oluşturdu. Gürcü bir anne ve İskoç babanın çocuğu olarak Kafkas dillerine aşinaydı ve bu dillere büyük ilgi gösterdi. O dillerden biri de Lazcaydı. “Lazistan’a Yolculuk” adıyla bir kitabı da Türkiye’de yayınlandı.
Marr’a göre Kafkas, Bask, Sami, Hami dilleri Hint-Avrupa dilleriyle birlikte ortak bir kökten gelmektedir. Türkçe de bu aileye üyedir. Büyük ana ailenin bir kolu olan Çuvaşçadan ayrılmıştır, yani ortak köklere sahiptir. Türkçe Yunanca ve Latincenin gelişimine önemli katkıda bulunmuştur (1). Marr, bilim insanlarının dilleri ele alırken yalnız yazıyı temel almasını eleştirmiştir. Sonraları Arapça ve Farsçanın etkisi altına giren Türkçenin bu nedenle daha çok sözel dilde kaldığını, sözel dillleri incelemeyen bilim insanlarının gözünden kaçtığını belirtmektedir. Türk Dil Devrimi’ne destek ve katkı amacıyla 1933’de bir aydan fazla süreyle Türkiye’de çalışmıştır. (1) Marr’ın dilbilim alanındaki görüşleri bazı yönleriyle aşırı politik ve ideolojik dürtülerle bilimsel mantığın dışına taşıyordu. Öte yandan bu teori siyasi ömrünü tamamlamıştı. Kafkas dillerini temel alan, Türkçeyi de sahneye çeken teori Stalin’in artık işine yaramıyordu. Stalin teorinin bilimsel olarak zayıf noktalarını bahane ederek yeni bir dil politikasına geçti. Öyle ya da böyle… Madem bu kadar önemli bir teori Kafkas dillerini temel alıyordu. Madem Türkçe de büyük aile içinde biraz önemseniyordu. Konuyu tekrar incelemenin vakti geldi ve geçti.
Türkçe ve Keltce ilişkisine gelince. Eski Avrupa kavimleri bundan 3 bin yıl öncesine dek çok büyük oranda proto-Türkçe konuşuyordu. Bunu söyleyen bilim insanlarının sayısı giderek artıyor. En önemlilerinden biri Klyosov. Ona göre bu etkinin altına giren en son kavim Keltlerdi, sonra onlar da girdi (2). En son geçen ay okuduğum bir makalede Jacques Coulardeau aynı konudan, Bask Türkçesinden ve Türkik Avrupa dillerinden söz ediyor (3). (Bu makalenin ana tezi hayli sıra dışıdır, o konuya girmiyorum.)
Ya tarih? Ya kültür? Ya mitoloji? Söz gelimi Kral Arthur Efsanesi. Bu ismin değişik bir kökene sahip olduğunu birçok yazar kabul ediyor. Bazıları “Etrüsk kökenlidir” diyor. Türkik adlara çok benzediği kesin. Kisamov’a göre ‘Artur’ tam bir Türkçe isimdir. Türkçe “veren, bağışlayan” anlamındadır. Arthur Türkik bir ‘kurgan’da gömülüdür. Oğlunun ismi ‘Amr’ (Amhar) Türkik bir isimdir. Amr > amrak (darling, beloved) > amor (4). ‘Amhar’ bağlantısını uydurmaca görenlere öteki oğlunu verelim: ‘Duran’. Türkiye’de yüzbinlerce “Turan, Duran” var. Birilerine göre Druidler ismen ve kültürel olarak Türkiktir. Duran, tura, terek… Durable, pole, tree. Excalibur: “from Welsh Caledvwlch probably a variant of the legendary Irish sword name Caladbolg” (5). Caled > calad > gladio > ve Türkçe kılıç, gılıç (sword). Kaynak bu açık Türkçe kökü gizlemek için saçmalıyor birçok maddede olduğu gibi. Fakat gösterdiği kökler yine Türkçe. “Caladbolg which might mean literally ‘hard-belly’, i.e. ‘voracious.’ For first element, see callus; for second, see belly (n.).” callus > kalın; belly > bel.
“Gladio” veya “Calad” ın Türkçeden gelmesi gayet normal. Çünkü çeliği Asya ve Doğu Avrupa’dan Avrupa’ya onlar getirdi. Türkik Ergenekon Efsanesine göre savaşta yenilen iki kardeş ailelerini alarak dar ve sarp bir vadiye sığınır. Burada tekrar kalabalıklaşan kavime oradan çıkış için bir dişi ana kurt yol gösterir: Börteçene. Böri > wolf, wild animal > bear > beast. Kavim kurtarıcı kurdun gösterdiği noktada ateş yakıp dağı eriterek batıya göçe başlar. Erittikleri dağ demir madeni, ondan yaptıkları da demir ve çelik. Yani kılıcın gücü. Ergene > iron. Bugün Türkiye’de “Ergani” isimli bir ilçe var, adı dağından ve demir madeninden geliyor. Erit, ergit: melt. Kavmin anası, kurtarıcı kurt ve iki kardeş Roma’da tekrar karşımıza çıkar. Romus, Romulus ve onları emziren ana kurt. Ve gladio > kılıç. Asyadaki yurtlarının adı ‘Ötüken’di. Burada yerleştikleri tepeye aynı ismi verdiler, ‘Vatikan’. Kurt, ana kurt ve kurt işareti bugün de Türk milliyetçilerinin sembolü. Bilgi olsun diye bahsediyorum. Herkesin farklı şeyler düşündüğü siyasete girmiyorum. O bambaşka bir alandır.
Arthur > Artur. Evet, “Artur” artıran, büyüten anlamıyla bir soylu ismidir. 1071’de Anadolu’ya ilk giren komutanlardan biri Artuk Bey’dir. Kudüs valisiyken öldü. Ölümünden sonra oğulları Artukoğulları devletini kurdu. Türkiye’de şu anda “Artur” isimli yüzlerce kişi var. Keltçe ‘bagauda’ savaşçı demek. Bagatur, Bahadır, Türkçede de savaşçı, savaş kahramanı demek. Türkiye’de “Bahadır” adlı binlerce insan yaşıyor.
Bunlar masal. Ama bunları masal olarak anlatmıyorum. Çünkü dil bu masallardan çıkıyor. Bu masalların ipuçları dilin ipuçlarını veriyor. Sonuçta dil yüz bin yıllık bir anlatımdır. Örneğin Sanskritçe ile Türkçenin ne ilgisi var, diye soruyor birçok bilim insanı. Hayretler içindeler! Oysa bu dilleri konuşan kavimler on binlerce yıl komşu olarak yaşamışlar, birçok zaman içiçe yaşamışlar. Bu gayet belli bir gerçeklik. Ama konu dilbilime gelince bir anda unutuluyor. O zaman biz daha yeni zamanlardan, 2000 yıl öncesinden örnekler verelim. Dalai demek okyanus demek. Talay da Türkçedir ve ‘deniz’ ile aynı anlamdadır. Türk, Moğol mitolojisinde Talay Han denizlerin, suların tanrısıdır. Tibet adı Türkçe ‘tepe’den geliyor. Bunu yabancı bilim insanları söylüyor: Behr (1994), Bazin ve Hamilton (1991). Tepe (hill, apex) > top. Bunlara benzerlik diyor, rastlantı diyor, günümüzün pop dilbilimcileri. Karma, Dharma, Samsara gibi kavramlar… Kuruluşundan bu yana bu dinlerin öğretilerini oluşturanların bir bölümü Türkikmiş. İşte o yüzden birçok Budist ve Hindu kavram Türkçeki benzer sözcükleri çağrıştırırlar.
Sonuçta dil karşılaştırmalarından ben ne buldum? İlk madde: Lazca ile Keltçe arasında bir ilişki kesin olarak var. Ama beklediğim kadar yoğun bir ortaklık yok. Neyi bulabiliyorsam onu yazıyorum. Belki bazı ortaklıkları bulamamışımdır. Çünkü Lazca çok yalıtık bir dil. Başka dillerle binlerce yıl önce bazı kök ortaklıkları olsa bile sesler ve sözcükler çok fazla deforme olmuş. Ya da aslı gibi kalmış? Gerçek kökleri yakalamak bu yüzden çok zor. Keltce Lazca ortaklığı belki benim bulabildiğimden hayli fazladır. Fakat şimdilik bu kadar.
Ama öte yandan Türkçe Lazca ortaklığı beklediğimden hayli fazla çıktı. Gürcüceyi araştırmadım, fakat Türkçe ile Lazcanın çok yakın akraba olduklarını şimdiden söyleyebilirim. Bu akrabalığın kanıtları son birkaç yüzyılda ödünç alınmış sözcüklere dayanmıyor. Lazca köklerin Türkçe köklerle çok eski olabilecek temel bir ortaklığı söz konusu. Yüzde 40.09 çok yüksek bir oran. Başka diller arasında % 15-20’lik oranlar bulunduğunda aynı aileden sayılıyorlar. Ve bu ortak sözcüklerin çok büyük bölümü çok eski kök ortaklığı gibi görünüyor. Ayrıca gerçek ortaklık oranı bundan çok daha yüksek olabilir. Çünkü yukarıda bahsettiğim zorluk burada da karşımıza çıkıyor. Ortak kökleri bulmakta zorlandım. Sesler çok fazla değişmişler. Kökler pek gizli ve değişken. Bazılarını muhakkak kaçırmışımdır. Bazı maddelere ise tam puan veremedim. Bazılarına hiç puan veremedim.
O halde Lazcayı biraz tanıyalım. Çünkü Türkçeyle benzerliği sözcük benzerliklerinin ötesinde. Gramer olarak yakın bir benzerlik var. Morfoloji hayli farklı olsa da cümle dizimi neredeyse Türkçeyle aynı. Her cümlenin başında zamir bulunması gerekmiyor. Cümleler genelde zamirsiz başlıyor ve zamir eki sondaki fiile yapışık. Cümlenin öznesi fiildeki son eklerle belirtiliyor (6). Yardımcı fiil yok. Başka deyişle Latince gramer, Türkçe gramer ve Lazca gramer büyük benzerlik gösteriyor. “Latincenin grameri İngilizce'den farklı olmakla birlikte Türkçe gramer ile benzer özelliklere sahiptir: Biz geliyoruz: venimus, ben geliyorum: venio, sen geliyorsun: venis vb. şahıs zamir eki ise Türkçede olduğu gibi sondadır. Ayrıca 'is' için Latince kelime 'est'dir ve cümlenin sonundadır. Türkçe'de de böyledir." (7).
Lazca cümle yapısından birkaç örnek (6): “Zkari meporu”: suyu döktü (Nesne – fiil+ekler) (water – pour+he+ed –tense-) (he poured the water). “Mturi mtums”: kar yağıyor (snow - snow+it+ing) (it is snowing) . “Danzepe ar svas kokopçvi”: dikenleri bir yerde yaktım (thorns – one – place+at – burn+I (me)+ed –tense-). Gyari oşkomu (yemek yedi), gyari imxos (yemek yiyor) (nesne – fiil+özne+zaman) (he ate, he is eating). “Panda haşo pare”: hep böyle yapacağım (always – like this – do+I+will).
Görüldüğü gibi Lazca Türkçe gibi eklemeli dillerden biri. Bu haliyle diller arasındaki ortaklıkta özellikle gramere önem veren dilbilimciler açısından zaten Türkçeyle akraba kabul edilmeli. Gramer ortaklığı ve üstüne çok yoğun bir kök ortaklığı: Artık rahatlıkla “Lazca Türkçe diller ailesinin bir koludur” diyebiliriz.
Lazca – Türkçe ortaklığı konusunda pek az çalışma var ve bildiğim kadarıyla bu okuduğunuz makale gibisi yok. Konuya ciddiyetle eğilen Marr dışında onun izinden giden Cikia’nın (Gürcü Sovyet dilbilgini) 1967 tarihli bir bildirinde şunlar yazıyor: “Bu satırların yazarının “Lazcadaki Türkçe Leksikolojik Kalıplar” adlı bir makalesi yayınlandı. Söz konusu makalede Lazcanın Türkçe dil çevresine dahil edildiği olgusu işlenmişti. Bu saptama Lazcanın gelişimi üstüne büyük bir etki oluşturdu. Bu etkiye, özellikle de fonetik etkiye, dil bilgisel örgü ve leksikolojik olmak üzere Lazcanın değişik birimlerinde tanık olunduğu vurgulanmıştı.” Evet bu makalenin bir yerinde böyle deniyor, ancak altta başka bir yerde Lazca’nın üstündeki Türk etkisinin Osmanlı döneminde başladığı söyleniyor. Oysaki bahsettiğim çok eski sözcüklere dayalı kök ortaklığı ve gramer ortaklığı hiç de son 600 yılın eseri gibi görünmüyor. Bazıları bu soy ve dil ortaklığını Kıpçaklara dayandırıyor. Doğru olabilir. Ne var ki ortaklık büyük olasılıkla daha da eskiye uzanıyor.
Lazcanın gramer anlamında Türkçeden tek önemli farkı fiil başındaki ön ekler. Bu önekler fiili tarif ediyor, onun durumunu, yerini, yönelişini ve hatta şiddetini baştan anlatıyor. Lazca fiil ön ekleriyle tamamen kendine özgü bir dil kimliği kazanıyor. Lazca’da 42 maddede ele alınan 62 ön ek var. Bazıları aynı ön ekin değişik seslendirilişi. Bunların en sık kullanılanlarından 20 tanesi anlam ve ses bakımından Türkçeyi çağrıştırır. ‘Çeko’ peşi sıra gelen eylemi, ‘ek’ eylemi belirtir, Türkçe ‘sek’, İngilizce “sequens” gibi. ‘Çeşka’ da buna benzer. ‘Do’ temel mastar ekidir, Türkçe ‘et, tan, tu’, İngilizce ‘do’ gibi. ‘Dolo’ iç mekana yönelen eylemi gösterir, ‘doldur’ (fill, full) gibi. ‘Mola’ da öyle. ‘Exo, eko, eka’ ‘ek’ eylem ifade eder. ‘Çeko’ya benzer. ‘Koko, oko’ ikiye ayırmayı belirtir. ‘Me’ özneden çıkıp dik yüzeye yönelişi anlatır, temel mastar eki ‘do’ gibidir, ‘mek - mak’> make. ‘Meko’ ‘me’ ile benzerdir. ‘Molo’nun kendine yöneliş anlamı da vardır. ‘Mo’ ve ayrıca ‘moyo, moo’ yine öznenin üstünü anlatır. ‘Men, ben, me’yi çağrıştırır. Ve yine ‘moZo’ özneye, kendi üstüne yönelişi ifade eder. (Men-üst). ‘Moşka, moşa’ dışa yönelişi anlatır, ‘başka ve dış’ ile çağrışım yapar. ‘Oko, oxo’ ‘ko’ ekiyle birleştiriciliği gösterirken (com, con ve Türk kamu, kat…’, aynı zamanda ‘iki’ye ayırmayı anlatır. ‘O’ fiile yalın anlam katar. Bu Kelt isim önü ‘O’yu hatırlatır. ‘E’ ve ‘ela’ yukarı yönelişi gösterir, sanki ‘elevation’dır. ‘Goyo’ bir nesnenin üstüne gitmeyi belirtir (go ve git) (6).
Peki Türkçe Keltce ortaklığı? Bulduğum oran bir bakıma şaşırtıcı ölçüde yüksek. Öte yandan hala eksiği var. İlerde daha yüksek bir sonuç çıkması rahatlıkla beklenebilir. Başka deyişle bulduğum bu oran gerçek orandan bence düşük. Neden bu görüşteyim. Başlıca iki sebepten ötürü.
1- Ne kadar deneyimli olsa da tek kişi iki dil arasındaki tüm ortaklığı gösteremez. Aslında bir ekip halinde çalışılsa bile tam bir sonuca ulaşılamaz. Bu çalışmada gösterilen ortaklık örneklerinden bazıları yanlış olabilir. Ancak listeye eklenemeyenler muhakkak çok daha fazladır. Bunu bir arkeolojik kazı gibi düşünün. Birçok şey ortaya çıkarıldı. Ama daha dipte kim bilir neler var? Yan taraflarda kim bilir neler gözden kaçtı?
2- Swadesh listesiyle çalışmanın engelleri. Elimizde büyük çoğunlukça kabul edilen nesnel bir ölçek olarak ite bu var. Ama bu listenin ve onun mantığının bazı ciddi kusurları da var. Burada hepsini sayacak değilim. En önemlisinden bahsetmeliyim. Burada madde başlarında önceden seçilmiş bazı İngilizce sözcükler temel alınıyor. Güzel. Bu İngilizce sözcüğün kökü nedir, tarihsel değişimi nasıldır? Aynı anlamdaki öteki İngilizce sözcüklerle ilişkisi nedir? Kökler ve ilgili başka sözcükler de dikkate alınacak mı? Karşılaştırılan ikinci dildeki birkaç, bazen 5-6 karşılıktan hangisi dikkate alınacak? Bunların kökleri mi yoksa son güncel halleri mi listeye katılacak? Genellikle yapılan şu: İngilizce sözcüğün bu güncel halini karşılaştırılan dilin sözlüğünde ara. İlk gördüğün kelimeyi listeye koy... Tam bir tembel zeka işi. Bu yöntemle aynı dilin lehçeleri bile birbirine uzak çıkabilir. Hatta bir dili kendiyle karşılaştır, birbirine yabancı bulunur (!). Tamamen keyfinize kalmış. Sözcükleri uygun seçtiğinizde IE ailesi dilleri arasındaki bağlantı oranı inanılmaz yüksek bulunur. Eğer iki dil arasında bir ilişki bulunmasını istemiyorsanız, rastgele sözcüklerle bunu mükemmel başarırsınız. İşte o yüzden bu çalışmada ortaklığı yüksek ihtimalli birçok maddeye yarım puan verdim. Bazılarına hiç puan vermedim. Oranlar da bu yüzden düştü.
ARA SONUÇ
Geçmişte bir eğitim bakanımız vardı. Şu sözüyle ünlüdür: “Okullar olmasa bakanlığı çok güzel idare ederim.” Dünya dilbilimcileri de aynı düşünce akımından görünüyor. Şu baş belaları Türkçe olmasa dilbilimi çok bilimsel yürütecekler. J Fakat işte o girdiği her yerde bilimi bozuyor!
207 maddelik ana listeye geçmeden önce / Türkçe – Keltce ortaklığından yukarıda ve Swadesh listesinde bahsetmediğim bazı örnekler.
Çok sayıda benzer sözcükten en çarpıcı 90 tanesi (9, 10). Yeşiller Keltce, kırmızılar Türkçe… (Ne yazık ki renk farkları bizim sitede görünmüyor. Onları görmek için academia’daki aslına bakabilirsiniz): https://www.academia.edu/82493709/Celtic_and_Laz_The_closest_relatives_of_Turkish_King_Arthur_Excalibur_Dalai
Abode: triko > tura; Acorn: messu > meşe; Agriculture: aro > tarım, arık; Alder: alisa > kızılağaç (alağaç); Arrive: swareo > er; Ask: begeo > bağış; Attach: tudimina > tutturma; Bag: bolgo > bogça; Bind: Foklo > bağla; Binding: lekka > ilikle; Blame: karja > kargış; Boat: kukko, kruko > kayık; Bow: wag > yay; Box: kappo > kap; Bridge: Briua > bura (Yakut); Mare: cassica > kısrak; Build: dema > dam; Bunch willow: salico > salkım söğüt; Buttocks: getto, gesdo > göt, kıç; Call: galeo > gel; Cat: katto > kedi; Cattle: bousso > buzağı; Battle: catu > pat, bat, patak, çat, çatışma; Community: kombuti > kamu, kamug; Conversation: komrado, komfrodano > konuşma; Cook: berwao, kwekw > bur, kaynat; Corner: kurro, kurso > köşe, kenar; Cow: bou > boğa; Crooked: weiro > eğri; Crow: graw, krowo > karga; Cry: eig > ağla; Curds: grutu > kuru; Curl: krikso > kıvrık; Dark Brown: keiro > kara; Dark: gorsmo > karanlık; Deep: dubno, dubni > dip, derin; Deer: elani, elanti > elik; Elk: alki > elik; Empty: wasto > boş; End: seja, si > son; First: kentu, kintu > önde; Forrow: frikko > karık; Glitter: berk > parla; Go: gad,kei > git; Grain: ervo > üren; Grandmother: nani > nine; Hard: duro > kartı; Haunch: klouni, kosta > kalça; Hazel tree: koslo-wido > kızıl ağaç; Health: jakko > sağ; Hero: argo, waro > er; High: ouxelo > yüksek, yüksel; Hill: mello > bel; Hoarse: kriko > kısık, kırık; Honey: meli > bal; Joining: kitu > katıl; Judge, judgement: barno > yargı; Juice: sugo > su; Jump: sal-jeo > salma; Land: tirros, tirro, werano, werito, tir-jon > yer, toprak, torpak; Maple: akarno > akçaağaç; Mare: cassica > kısrak; Mattock: kakwkwja > kazma; Milk: sutu > süt; Mine: mene > menim; Mound: krouka > höyük, kurgan; Needle: delgo > delici; Oath: oito > ayıt, and; Ox: uxen > öküz; Pain: aglo > ağrı; Pointed: bennako > benek; Put: kor-eieo, klout-eo > koy, kor; Quinn: ban-ön-a > Banu; Raw: omo > ham; Stain: korb > kir; Steal: tlina > talan; Stiff: sterto > sert, kartı; Stretch out: si-n-o > sün; Take: tal > al; Thorn > delgos > delici, diken; Thousand: milo > bin; Through: trei, tri > doğru; Tower: turit > tura; True: wiro > doğru, gerçek; Under: en-sto > ast; Winter: gajamo > kış; Wish: duli > dilek; Wood: uidu > odun; Work: werg-je-o > erk; Work: pidan, edan > ed, et-mek (do); Young: jovantut > yeni, genç…
207 maddede Lazca, Türkçe, Keltçe, Sanskritçe ve İngilizcenin şahane dansı (6,9,10,11,12,13,14)
Büyük harfle yazılmış sözcükler Sanskritçe. Yeşil olanlar Keltce, morlar Lazca, kırmızılar Türkçe. (?) ile işaretli olanlar yarım puan, (!) olanlar puansız. Lazca ‘x’ harfi ‘h-k’ gibi okunuyor.
(Ne yazık ki renk farkları bizim sitede görünmüyor. Onları görmek için academia’daki aslına bakabilirsiniz): (Ne yazık ki renk farkları bizim sitede görünmüyor. Onları görmek için academia’daki aslına bakabilirsiniz): https://www.academia.edu/82493709/Celtic_and_Laz_The_closest_relatives_of_Turkish_King_Arthur_Excalibur_Dalai
1- I (I am) / ma / mi, me / ben, men, benim / AHAM ASMİ: benim / I am: benim, menim / my, me, mine > men > benim > ma > mi, me > ASMİ, AHAM ASMİ
2- You / si / tû, ti, te / sen / si > sen (?) / ti > si > thou (?)
3- He / hem, em, him / es, en, ef, fe, ev, se / o, kişi / he, him > hem, him / en > em (?) / kişi > he
4- We / çku, şku, çki / snis, ni, sinn / biz / biz, uz (verb ending suffix) > us (?)
5- You (plural) / tkva / swis, hwi, sibh / siz / swis > siz
6- They / hentepe, hentere, entepe, hini / yoi, hwi, chi, sibh / onlar / hen, hini > onlar (?) / TANİ (they) > on, onlar (!)
7- This / ham, haya, am, aya / se, so, an, ma, yma, seo / bu / *mu (Nostratic) demonstrative pronoun: ‘this, that’: Kartvelian *m(a)- demonstrative stem: ‘this, he’ ~ Uralic *mū/*mō ‘other’ ~ Altaic *bū (oblique *mu-n) ‘this’. This stem is only preserved in Indo-European in relic forms in Celtic: Welsh ýma (poetical ýman) ‘here’; Breton ama, aman̄, -ma, -maˉn ‘here’, (Vannetais) ama, amann, amenn ‘here’; Cornish yma, omma, -ma, -man ‘here’. (Bomhard) / bu, mu > yma, ma, man
8- That / ham / emo, an, na, in, sin, yna / bu, şu / ham > emo / same as item 7
9- Here / hak, hako, hay, ak / sondo, aman, omma, yma, sund, anseo / bura, burada / here, there, where > bura, ora, nere / yma > bu, mu, burada (?) / İRMA > bura (?)
10- There / hek, heko, hik, hiko, ek / anda, ke, aze, eno, yna, tall, ansin / ora, orada, ötede / ADAS, ATRA, TATRA, İTTHA > ora, orada, öte, ötede / there > ora / anda > ora, anda (on her-him-it, there) (?) / ek > ke (!)
11- Who / mi / kwes, pui, piv, piw, cia, ce, co, quoi, kwei / kim / YAKA: ya kim; KO, KATARA: kim / kwes > KO > kwo / ‘kwo’ is the root of “what, when, how, who, where etc.” > kim, kankı, hanki / mi > mi, mu (Turkish question suffix) / mi > pui, piw > mi, mu (?)
12- What / mu, muya / kwid, petra, pyth, beth, cid, cad, ciod / ne, mu / KİM > ne, kim (who) (?) / kwo (PIE root) > kwid > ne, kim / mu, muya > mu, mi (Turkish question suffix ; ‘ya’ (Turkish – Nostratic) > io (which) (Indo-Eur.) (Bomhard) / Altaic ‘mi’ (what) > mo (IE stem of interrogative adverbs) (Bomhard) / mu > mo > mu (?)
13- Where / so, so nak / kwuts, pelech, ble, cairm, caite / nere, nerede / KUVİ: nere, kim (who) (?) / see item 11, 12 / where > nere
14- When / mundes / kwano, pevare, pedavare, peur, cuin, cathain, ca huair / Ne zaman? Ne anda? (nende?) > when (!) / mundes > when
15- How / muço, nako, nas; muçeşi (what way?); muperi (what colour, shape? etc.); nako, nakonari (how much?) / pegiz, pevod, fatel, sut, ciamar… kweti / nasıl, ne, hanki / mu > mu (Turkish question suffix) (?) / how > kwo (root) > kweti > kim, hanki > ço, çe (?)
16- Not / var, moda ( why not) / ne, nis, ny, nid, ddim, ncon, cha, chan / yok, hayır, ne / ‘ne’ Turkish negative expression, ‘ne o ne de bu’: neither that nor this / ‘ma’: don’t (Turkish verb ending negation suffix / moda > ma (?) / NA > not > ne > ne / var (no) > var (present, there is) (opposit meaning)
17- All / mteli, panda, iri, esvara / olyos, holl, tout, oll, uile / tüm, hep, tam / mteli > total (?) / panda > pan (Greek) / mteli > tout, oll (!)
18- Many / dido / filu, kalz, lies, llawer, imdae, mor, moran… felu, wolgo / çok, bol, köp / *manga ‘strong’: Hamito-Semitic [*mʌ(n)g- ‘strong, heavy, abundant’] ~ (?) Kartvelian [*mag- ‘strong’] ~ Indo-European *mengh-/*m(e)negh- ‘abundant, numerous’ ~ Altaic [*maŋa ‘hard, strong, stable’]. (Bomhard) / BAHULA > bol (abundant) / many > filu, felu, wolgo > poly > bol, manga, mengü (infinite) > BAHULA / copious > köp (old Turkish)
19- Some / bazi (probably loan Word, may be not?): Turkish ‘bazı’ / nekwos, bennak, beura, nebes, rhai, nach, eigin / bazi > bazı
20- Few / jursum / bikkano, nekwos, nebeut, nebes, bec, beagan / birkaç / bikkano, beagan > biriki, birkaç (?)
21- Other / çkva, majura, arti, çkvaşi / alyos, aralyos, all, arali, aile, eile… allo / başka, öteki, el / JATA, İTARA, ATHA: öte, öteki / arti > other (?) / arti > öte (!) / arali, aralyos > arti (?) / JATA > öte / ATHA > other > öte, öteki / all, aile, allo > el (foreigner, distant) > alien
22- One / ar, maaroni / oino, unan, onan, un, oen, aon / ANYA: one / bir, ön: front, first / one > oino, oen > ANYA > ön / ar, maaroni > bir > first > pro, pre (usual m-b-f changes) > PURATA > burun (nose) > fırlak (protrude) > birinci (first)
23- Two / jur, cur, jüri; koko, oko (split something in two) / dwau, dow, dew, da, dha / iki / KSANA (second) > ikinci, ACİTTA > iki / koko, oko > ikiye …
25- Four / otxo / kwetwares, pedwar, pevar, cethair, ceithir, kiare… kwetru / dört / ARMTA (four), ARDRA (fourt) > dördüncü / ARDH > dört > tetra / otxo > ARDH > dört (?) / otxo > kwet, kiare (?) / ARDHE (middle) > orta… and think about: quatra > tetra > dört > kırk (fourty) > kerte (quarter) > kiare, kwetwares
26- Five / xut, xuti / kwenkwe, pimp, pemp, pump, coic, coig, cuig / beş > penç (Persian) (!)
27- Big / didi, morderi, rderi / magjo, brassos, maros, mor, bras, meur / Proto-Nostratic root *did- (~ *ded-) (Bomhard) / büyük / MAHAT > mangga (Altaic-Starostin) > big (?) / morderi > mor, meur / magjo > MAHAT > big > büyük > beg / didi > did (Nostratic) > dede (grandfather) (?)
28- Long / gunze / siros, hir, fota, fada, sir / uzun, uzak, ıra, ırak / gunze > uzun, uzak (?) / DURA (distant) > ıra, ırak / ATATA: long (as a way) > öte, atta (Turkish baby language: distant, far away) / fota, fada > öte (!) / long > longus > gunze (!)
29- Wide / mçire, gomçirmu, gomçiyanu / ledan, leathan, lethan / geniş, enli, bol / PIE *wi-ito-, from root *wi- "apart, away, in half." / wi-ito > wide > öte (?) / BAHULA, PULA > bol, GHANA > geniş
30- Thick / mçxu, peçi / remros, tegus, tew, tiubh, tiugh… tegu / kalın, katı, sert, kuru, sık, pek, tok, dik / pek > peçi / mçxhu > sıkı / thick > tok > tegus, tiugh > dik (strongly upright) > GADHA > hard > katı, kartı > KRUD > kuru
31- Heavy / monka / trummos, trum, pounner, poes, trom / ağır / PIE kworh, kwrh: gravity / GURU > kworh > ağır > gravity… heavy (?)
32- Small / çuta / bikkos, bix, bihan, bec, beag, bach / küçük, ufak / KŞULLA, KSULLAKA (small), KİJCİD > küçük, kısa (short), KU, KSA > kısa, küçük / bikko, bix, bec > bica (Altaic?) > makar (Kyrghz - small) (?) / çuta > küçük (!)
33- Short / mkule, kule / birros, geros, birr, berr, gerr, gearr… gari, gerro, kerto / kısa / Proto-Altaic *kꜤoru (= *kºoru) ‘short; to diminish, to grow less’. (Bomhard) / HRASVA, KSUDRAKA, KŞULLA, KSULLAKA (small, short) > kısa, kıska, kırt (Kisamov) / gerr, gari > koru > short
34- Narrow / mzule, amtka / angus, enk, kul, cul, cael, cung / dar, ensiz, engsiz / NİRANTARALA, DURGA (narrow passage) > dar, DAHARA, DAHRA (thin, small, narrow) > dar / narrow > dar (?) / angus, cung > bung (angst) (!)
35- Thin / mçipe, bçipe / tanauyos, moan, tanav, moon, tenau, tanae, tana / ince, yinç, yince / ANUDARA, DAHARA, TANU > ince (?) / thin > tana, tanav, moan > ince (?)
36- Woman / oxorca, xorza / bena, ben, gwreg, bean, gwraig / kadın, karı / CARUVARDANA, CARİ > karı; ABALA (woman) > abla (elder sister) / oxorca > karı / bena > Banı, Banu (an old and common female name meaning noblewoman, woman khan) (?) / gwraig > karı > oxorca (?)
37- Man (male person) / koçi, biçi / wiros, gwur, gour, fer, gwaz, dyn, fear / er, erkek / koçi, biçi > koca (adult woman or man, respectable person, husband) (Some of Laz b, m, p front sounds become "k" in Turkish) / biçi, koçi > koca > macho (Spanish) > kişi / man > man (a common suffix in male names and surnames, like ‘man, mann’ – first known Turkish khan: Teoman, 3rd century BC. ) > mann / wiros, fer, fear > er, erkek
38- Man (human) / koçi / gdonyos, dün, den, dyn, duine / kişi, insan, man / kişi > koçi > koca / man > man / man > ben, men (I am) (probably first root)
39- Child / bere / mustakos, bugel, flogh, plant, lenab / çocuk, bebek, bala/ Indo-European *bher- ‘child’. Nostratic bara. (Bomhard) / BALA > bala / SİSU > çocuk (?) / child > çaga, çağa (Old Turkish) > çocuk (?) / bugel, plant > bala (!) / bere > bala > bher > bara (?)
40- Wife / çili, oxorca / gwreg, gwraig, ben, seitig, bean / karı / gwraig > karı > oxorca (?) / bean > Banu (!)
41- Husband / komoci / wiros, gwir, gwaz, gour, ceile / komoci > koca (?) / wiros > er / komoci > home > dam (home) (!)
42- Mother / nana / matir, mamm, mam, mathair, mamma / ana, anne, nine (grandmother) / ABBA, ANAS, AMBA > ana > nana > mamma / probably all from ‘meme’ (breast) and ‘emme’ (sucking)…
43- Father / baba, eba, beba / fatir, tad, tas, athair, tato / baba, ata / TATA > ata / father > fatir > baba > tato, athair > TATA > ata, baba
44- Animal / skindina / milom, mil, aneval, anmandae, anifail, ainmhi, baagh, bioagh / hayvan, an (especially wild), tavar / animal > aneval > an (more than 20 animal names end with ‘an (un)’ in Turkish)
46- Bird / kvinçi, kinci / fatar, fetnos, edn, evn, edhen, en, ean / kuş / PAKSİ, KHAGA > kuş, KİSA (a bird) > kuş, KARAYİKA, KAJKUBHRT > kuş, karga (crow) / kvinçi > kuş (!)
47- Dog / laçi, cogoy, langoni, mangana, layçi / ku, ki, ci, cu, matad, kwu, kun / *ḲüjnA ‘wolf, dog’: (?) Afrasian *k(j)n/*k(j)l, *k(w)l ‘dog, wolf’ ~ IndoEuropean *k̑u̯ōn/*k̑un- ‘dog’; Uralic *küjnä ‘wolf’. (Bomhard) / köpek, it, ıt / cogoy > cu (?) / ku, kwu, cu > cogoy > köpek (?)
48- Louse / mti / luwa, laou, ilau, mil, mil etguto, mioi cinis, mial / bit / mti > bit / mil, mioi, mial > mti > bit (?)
50- Worm / munturi / kwrimis, buzhug, pryv, cruim, cruimh / kurt, kurtçuk / Altaic *Korʌ ‘worm’ (Bomhard) / kwrimis, cruim > kora (?) / Also: ‘kıvrıl, kıvrım’: curl > kwrimis; büzül, büzük (crouch) > buzhug
51- Tree / nca / kwresnom, pren, gwes, gwedh, coed, crann, craob… / ağaç, terek / AGGACHA, GACCHA, AGA (tree, kinds of tree) > ağaç; AGAUKAS > ağaçkakan (woodpecker) / tree > terek > TARU / pren > püren (a bush) (?)
52- Forest / calona, mtka, tka, mta / kaito, koid, koad, koos, coill, coille, caill, keyll / orman, koru / ARANYA: orman (?) / forest > orman (?) / calona > coille, caill
53- Stick / biga, çulu / lorga, bazh, bata, bioran, flesc / sopa, çubuk / biga > çubuk, çulu > çubuk (?) / bazh, bioran > biga (?)
56- leaf / butka / doinya, dolya, del, delen, dail, duille, duilne… dula / yaprak, yapırag, yapırga, dal (branch) / PATTRİCA, PATTRAKA > yapırag, yapırga (?) / DALA > dal (branch) > dolya, dail… (?)
57- root / buki, bucği / wrida, gwrizienn, gwreyd, frem, mecon, freamh / kök / GUH, GUHATİ, KACU > kök / buki > kök (Some of Laz b, m, p front sounds become "k", “k-g” in Turkish. Maybe in other languages too. Sometimes the rule may works in reverse. Samples: buki > kök, melva > gel, muk > kendi, muxusi > köstebek, boci > koç, biçe > koca, bozo > kız, bedi > kader, bula > hala, pati > kötü, …
58- Bark / tkebi, mteSi / ruskos, rrisk, rusk, rhisgl, coirt, crotball, snamh / kabuk / tkebi > kabuk (crust) / coirt, crotbal > kuru (dried) > oskuru (?)
60- Grass / tipi, mtka, oncu, tipala / gwelta, gwels, gwelt, fer, fear, feur / ot, çimen, çayır / UTA > ot / ot > mtka (!)
61- Rope / toki, mtva / lomana, kordenn, rhaff, suainem, ted, teud / ip, sicim, bağ / BALAJA, BANDHANA, BOND > bağ, bağla, ban (rope, tie, bind) / toki > düğüm, tüğüm (tie) > ted, teud (?)
62- Skin / tkebi, tebi / krokno, krokkeno, croen, krochen, cnes, cneas / deri / tkebi > kabuk (crust), tebi > tabak (Arabic? Turkish) (tanning) / skin, -kin > kın (sheat, cover) Some of the Turkish roots (about 100) take an empty 's' in front of them when switching to Latin or English. It is a known rule. Examples: scab: kabuk, scare: korku, scissor: keski - makas, scratch: kert, script: kert, search: ara - araştır, second: ikinci, seat – sit: otur, select: ele, ski: kay, sound: ün, spark: parla, spect: bak, spring: fırla, square: kare, stable: tavla, stamp: tamga, steal: talan – çal, steel > tol, tolon, step: tep, steam: duman, stich: dik, straight: doğru, stub: dip, stuck: takıl… / cnes, cneas > kın (?)
63- Meat / xorZi / kikos, miros, kig, cig, cua, feoil / et / meat > et
64- Blood / belti (clot, clotted blood), diSxiri, dinSkri / krowos, krow, gwad, goos, cru, fuil / kan / KİNKİRA > kan (?) / belti > blood / diSxiri > krow (?)
65- Bone / ili / askornu, knamis, askom, askorn, cnaim, cnamh, cnaimh, knami / kemik, sök / knamis, knami, cnamh > kemik (it may be something gnawed, kemir > gnaw) / askornu, askom > os > aşık, sök (bone) (?) / ili > ilik, (ili-k?) (marrow) (?)
66- Fat / yaği / gwered, druz, lart, blonek, saim, beoil, geir, saill / yağ / yağ > yaği
67- Egg / makvali / auyom, vi, oy, wy, og, ubh, ugh… owjo / yumurta / ovum > makvali (oval) > auyom, owjo > yumurta / from shape of all these: oval, lump (yumru), obruk, oprı etc… (oval holes), “O, u” shapes…
68- Horn / akra, kra, nkra, arka / kornu, korn, corn, adarc, benn, adharc, benna / boynuz / BAKURA: boynuz (!) / horn > kornu, korn > akra, kra > BAKURA > and it may seem odd to you ‘boynuz’ (müngüz) may come from same root… to me (!) / benna > münüz, müngüz, boynuz (?) / akra, kra > horn > kornu
69- Tail / kudeli / loşta, lost, cynffon, erbal, err, earball / kuyruk, kudruk (cauda) / kudeli > kudruk > cauda / tail > tel (feather hanging out) (?)
70- Feather / ftiloma, tuyleği, msva / pluv, plu, cleite, ite / tüy / ftiloma > ite, cleite (?) / tüy > plu, pluv (!) / tuyleği > tüy / feather > ftiloma
72- Head / dudi, ti / kwennom, penn, pen, cenn, ceann, kione / Proto-Nostratic (n.) *khappa ‘bowl, cup, jar, container; skull’. (Bomhard) / baş, kafa / KA, KAM, KAPALA: kafa > cephal / MASTA > baş (?) (m > b)
73- Ear / uci, quci, uji / ausus, klausta, skouarn, skovam, cluas.. klousta / kulak / KUHARA > kulak, old Turkish ‘ku’: sound, ‘kulak’: sound receptor / cluas > quci > KUHARA > kulak
74- Eye / toli / lukato, llagad, lagad, lagas, rosc, suil / GO, CAKSU, CAKSUS > göz (?) / lukato, lagas > look > bak (look) (?)
75- Nose / çxindi / srogna, froin, fri, troen, sron, stroin / burun / burun > froin (the root must be ‘front – protrusion) / çxindi > çıkıntı (protuberance)
76- Mouth / pici / genus, gen, beg, genou, ganow, ceg, beal, beul, gin… aso / ağız / AS > ağız / aso > os > AS > ağız > pici / pici > face (?) > aso, AS (AS: mouth, face)
77- Tooth / kibri, kibiri / dantom, dant, dans, det, fiacail / diş / teeth, tooth > diş, tiş / The pronunciation of 'teeth' is similar to 'diş, tiş'. It was probably more similar in past centuries / det, dant > teeth > diş
79- Fingernail / koçaçi, buSka, buSha / angwina, eywin, ivin, ewin, ingen, ionga, ine / nail > nal (horseshoe) > nallama (horseshoe nailing) (?)
80- Foot / tabu, kalti, kuçxe / tregess, troad, troes, troed, cos, cas, traig / ayak / AYATHA > ayak; PADA, PADAKA: ayak, adak, but / foot > ped > but (leg, part of leg) / tabu > taban (sole) / kalti (palti?, polo) > foot > ped > but / traig > tarak (front part of foot)
81- Leg / polo / koxsa, kois, gar, garr, coes, cos, cas / bacak / polo > baldır (part of leg) (Codex Cumanicus)
82- Knee / burguli / glunos, glin, glun / diz / burguli (burulan - bent) As in the item 'Nose', the organ is depicted in Turkish. J / diz > diskus ?? (!)
83- Hand / xe, xepe / Flama, dorn, llaw, lam, lamh, olina (elbow) / el / KULİ, KARİ, KARA > el, kol, karı (hand, arm) / karı (arm) > KARA, KARİ / el > elbow (hand bend) / PIE root ‘elina’, ‘el’ (hand) > el / llav, flama, lam, olina > el
84- Wing / msva / Fatani, askell, asgell, adain, ette, eite, sgiath / kanat / BAHUKUNTHA, CHADANA, CHADA > kanat (?)
85- Belly / şka, korba / bolgos, boly, kof, tor, kroth, bol, bola, bru, bolg, broinn / karın, bel, göbek / IndoEuropean (*Kerp-/)*Krep- ‘abdomen, body’ ~ Dravidian *karʌ ‘fetus, womb’ ~ Altaic *kꜤarbi- ‘abdomen, belly fat’. (Bomhard) / karbi > korba > karın > kroth / belly > bel > bolgos, boly, bol, bula…
86- Guts / mçu / bouzellenn, kolodhyon, caelan, inathar, inni, caolan / bağırsak, kıç, göt, büzük (anus) / Proto-Altaic kunthv rump, anus / mçu > kıç (anus, rump) / guts > göt (rump, anus) / kunthv > kundi (shit) / bouzellen > büzük, büzülen (!)
87- Neck / kotula / monis, konna, gouzoug, gwddf, gwddwg, braga, muineal, muin, grago / ense, boyun, yaka / muineal, muin > boyun / neck > yaka (perfect overlap: There are about 100 words in English (also Latin) that start with 'Ne'. Nearly half of them have a rule. Turkish equivalents begin with 'y' followed by 'n-g' or 'k'. Strange but true… Some of them: nephew > yeğen; new > yengi, yeni; near > yakın, yan; next > yan; neigh > yan; negative > yok, yadsıma; nefas > yanlış; necnon > yine, yanı sıra; needle > yigne, iğne; nest > yuva… / kotula > collum (Latin) (!) (kad > kal… There are some other words.)
88- Back / kapula, ciniki / kein, keyn, cefn, cul, druim, droim / sırt, arka, terki / dorsal (dorsum) > druim, droim > terki, tersi
89- Breast / buzi (for woman), barba, uba, bobra, borba / brusu, kikos, bronn, bron, cich, cioch, keeagh, brunnio / meme, göğüs, kögüs, bağır, böğür / buzi > bosom / barba, borba > bronn, brunnio > breast / kikos, keeagh > kögüs / cage > keeagh > göğüs / meme, memeli > mammal (‘meme’ is old Turkish because supported by unified concepts… emme: suck, emzik: pacifier, emik, emcek, emzir…) ‘mama, ana, amma’ etc. most probably come from this root. / KUCA > kucak (hug) (?)
90- Heart / guri / kalona, kridyom, kalon, calon, cride, croi, kridyo / yürek, cörök, kalp / heart > cardiac > cor (Latin) > guri > cörök > cride > kridyom > HARDİ
92- to Drink / oşi, oçamu, oşu, oşvalu / ɸibeti, iβɨd, evañ, evet, eva, yfed, ibid, ol, iu / iç, iç-mek / iç > oşi, oçamu / iç > iu > oşi (!)
93- to Eat / oçkomu, gyari, oşkomu / ed-o-, *ɸiteti, debriñ, boueta, dybri, bwyta, ithid, ith / Altaic [*ida- ‘to eat’] / yemek, old Turkish ‘ida, edo’ / AD > edo, ida > eat > edo, ith / AS > aş (food) (essen); JİM, JAM > yem, yemek > gyari (ye-yer) / oç, oş > aş > iç
95- to Suck / ozuzonu, omku (milking) / dina, sunan, denan, sugna, sugno, sugeo / suck > sugno, sunan > sağ (milking) / omku > emme (suck) (?)
101- to See / oziru / welo, gwelet, gweles, gweld, feic, faic, faik / gör, görme, gözle, izle, bak / faic, faic > look > bak (?) / oziru > izle, gözle (?)
103- to Know / oçkinu, oçinu, oçku, oşku, doguru - oguru (learn, teach) / windo, gwibod, gouzout, godhvos, gwybod, fys, fhios… gna ? / bilmek, tanımak, kanma, kanı, öğren (learn) / oguru > öğren / oçkinu, oçini > know > kan (believe, be deceived), guni (Altaic) > gna
104- to Think / omsifonu, giduşunam / ambiradi, prederi, meddwl, tybio, smaoinigh / düşün / think > denken > tüşün, düşün, danet (Adnan Atabek) / düşünürüm > giduşunam
106- to Fear / şkurna, oş kurinu, şkurina / obno, aonin, kaout aon, perthi own, eclaigid, gabh eagal, cruto, crouco (terror, trembling) / korku, korkma, ürk, ürkme / kurinu, şkurna > cruto, crouco > ürk, kork > Gorgos (Greek) / fear > kork, ürk > kurinu (?) / fear > perva (Persian Turkish) (!)
107- to Sleep / onciru, inciri, odu, odvu / kuskid, kousket, koska, cysgu, codail, caddil, con-tuili / uyuma, uyku, uduma / UTKUDA, UTTANA, UTPHULLA: uyuma, uduma > odu, odvu / cysgu > uyku (!)
108- to Live / oskidu, skidala / biwo, bevan, bywa, byw, bi beo / *ḥaju ‘to live; life force’: Hamito-Semitic *ḥjw ‘to live’ ~ Indo-European *hei̯u- ‘life force’ ~ (?) Altaic *öjü- ‘alive, life’. (Bomhard) / yaşa / heiu (heil?) > öjü > yaşa (!) / VASATİ: yaşa-ma (?) / biwo, bewan > büyü, bit-mek (vegetate, to sprout) (?)
109- to Die / oğuru, ğura / bayo, marwod, mervel, marw, at-baill, faig bas… melgo (dead), bela, ad-baleo, tameo / öl, ölme, ölü / melgo, bela, baleo > öl, ölü (?) / tameo > tamu (World of the dead) (!)
110- to Kill / oğurinu, oilu, okilu, oqvilu / gwaneti, gwenid, lazhan, ladha, marbaid, oirgid, marbh / öldürme / kill > öl (?) / kilu > kill / oilu > öl
111- to Fight / kabğa, oğilu, okokidu / wiketi, gouren, stourm, omladh, cathaigid, fichid, troid, comhraig, cagg, baga, kombago, kowako / kavga, dövüş, gür, hır gür / cagg, kowako, cathaigid > kabğa > kavga, çatışma / gouren > gür > KARİRAKA, HARA
112- to Hunt / avi / selga, hemolchin, hela, seilg, heighya / av, avlanma / hunt > angda / an: (Old Turkish) wild animal; ançı, angçı: hunter / avi > av, an > hunt
113- to Hit / geçamu, metalu, merinu, çeçaphu, çapxu / binati, skoin, gweskel, bwrw, taro, benaid, buail, bwoaill, skwatya / vurma, isabet etme, çarpma, çap / çeçaphu, çapxu > çarpma, çap (?)
114- to Cut / okutoru, okvatu, xerxi, doloşkoru, eyoxutoru / skanto, skentr, skiyo, trochan, treghi, torri, gearr / kes, kırk, çap, biç, or / PIE root: ‘kes’ / CUTİ, CHİD, CHEDYA, KAS, KES > kes / okutoru, xerxi, eyokutoru > cut > kes > skiyo (ske), skanto / treghi, torri, gearr > tar (Old Turkish shred)
115- to Split / okoşkualu, kokortalu, okoltalu, okortalu, okolu, xaru / diongo, faoutan, folsa, hollti, dlongit, scolt, scoilt / yar, ayır / Altaic *čalu- ‘to cut’. Nostratic calu to split, to cut (Bomhard) / kalu, talu, kolu, kualu > calu / dlongit > dil (slice) (?) / hollti > calu > okolu, okoltalu (?)
116- to Stab - Stick / meSonu, moSonu, memSxalu, arı / gwanan, gwanu, tyywanu, cailgid, tollaid, rob, sath, seiy / sapla, sok / jab, stab > sapla
117- to Scratch / oçaminu, ontxoru, xaZeri, oqazu, oxazu, oçaminu / razdo, kravat, skravat, kravas, cosi, tochais / kaşı, kazı / Indo-European *kes- ‘to scratch’ (Bomhard) / xazeri, oxazu, oqazu > kaşı, kazı / razdo, skravat, cosi > oqazu > kazı / scratch > kazı > KASATİ, KAS, KHARJU (itching) > kaşı
118- to Dig / ontxoru / kladyeti, kleuzan, palas, claidid / kaz / *Ḳajwʌ, kojva, kajwa ‘to dig’: Indo-European *keiu̯-/*k̑eu- (< *k̑ / i̯eu-) ‘hole’ ~ Uralic) (Bomhard) / kaz, kazmak / KHA, KHATİ > kaz / kleuzan > kaz (?)
120- to Fly / oju, ojvalu, oputxu, jun / feto, nijal, neyja, hedfan, eitil / uç, uçmak / uç > oju, ojvalu
122- to Come / molva, melva, mextimu, ela, moxti / dont, dos, dod, tar, thig / gel, gelmek / molva, melva, ela > gel (‘m-k-g’ rule. See item 57)
124- to Sit / doxunu, elaxunu, eyoxedinu, goxedu, the root is: xed / sedo, azezen, esetha, saidid, suigh, suidh, soie, eistedd / otur / xed > sedo > sit > otur ( The ‘s’ rule. See item 62) > SHİTA / sedir (sofa) > seat
125- to Stand / moselu, cegitu, getgitu, eselu, meselu / sista, sevel, sefyll, seas, shass / kalk, dikil / PIE root: ‘sta’ / üst: upper position, ast: lower pozition… ast, üst > stand (Kisamov) (?)
126- to Turn / goktu, oktalu, gomturu, gokturu / suveti, trein, trylya, troi, till, cass… wert / dön, dönmek, döndürmek, tur / turu > tour, turn > tur, dön > troi, trein / wert > ‘vir-vır’ (Verb suffix related to 'turn' in Turkish – evir, çevir, devir, kıvır, savur etc.) / VARTANA > dön, ‘vir’
127- to Fall / melams, melinu, celu, gelu, ekolu, ekovelu / kiyo, kouezhan, koedha, disgyn, tit, tuit / düş, düşme / The root seems ‘el’ in Laz. El > fall (?) / PATATİ: fall > ‘patadanak düşmek’ (a phrase in Turkish, suddenly fall) (?) / tit, tuit, disgyn > düş (!)
29- to Hold / mençalu, dokaçu, meknu, okaçu, dokaçu / delgo, dalchen, derchel, synsi, dal, data, gaibid, coinnigh, cum… kabagli / tut, kavra, kap / kabagli > kap, kavra (?) / kaçu > catch (?) / catch > kap, kavra (!)
130- to Squeeze / ozdu / gwaskan, stardan, gwaska, gwasku, gwrynya, faiscid, tendaid / sık, sıkıştır, ez, kıs / KSODA: kıs / KSODA > squeeze > sık, ez, kıs > ozdu > gwaska / see item 62
131- to Rub / dogurcolu, okurcolu / taravat, frotan, rutya, cuimil, rub / ov, ow / rub > ow (!) (probably one of old form ‘ob’ ) / caress > karışla (to touch with palm) (!)
132- to Wash / oçxu, onaxu, obonu, oçxalu / nigyo, golchin, gwalchin, golghi, golchi, nigh / yıka, yumak, yuğ, çalkala / oçxalu > çalkala / oçxalu, oçxu > wash (!) / nigyo, nigh > yuğ (!)
133- to Wipe / okosu, gejilu / sechan, torchan, sygha, sychu, cuimil, suath, glen / sil, süpür / gejilu > sil (?) / cuimil, sygha > sil (!)
134- to Pull / ozdu, kaçu (hold and lift) / sachan, tennan, tenna, tynnu, srengaid, tarraing, tayrn / çek, tart / kaçu > catch (?) / tart > tarraing > tract (?)
135- to Push / memşaru, mebazgu, mençoru, metoru / bountan, herdhya, pokya, gwthio, bruigh, bruth / it, bas / TUD, ATUD > it (?) / push > bazgu > bas
136- to Throw / dokanu, metoşu, metkoçu, otocu, otkoçu, golatoçu, golatkoçu / katyo, teurel, chetan, tewlle, taflu, caith, tilg… mat / at, fırlat / PHRUT > fırlat / otocu, otkoçu, golatkoçu > at / mat, katyo > at > otocu (?) / throw > fırlat (!)
137- to Tie / mekoru, ekoru, okoru, ekopinu / wedo, koulman, eren, kelmi, clymu, cenglaid, ceangail, kiangle / Indo-European *k̑er- ‘to tie’ ~ Uralic *karʌ ‘to tie tightly, to wrap up’ ~ Dravidian [*kar- ‘to tie tightly, to tighten’] ~ Altaic *kꜤärʌ ‘to tie tightly, to tighten’. (Bomhard) / bağla, ban, düğüm, düğümle / tie > tüğ, tüğüm, düğüm / ban, bağ > bind, bond > eko-pinu / ker (IE) > kara (Altaic) > mekoru, okuru, ekoru / kiangle, ceangail > kangal (Greek? - Turkish: rolled rope) (!) / BANDH > ban, bağla
138- to Sew / oçu, goşvalu, goşvupu / neyo, gwriat, gwrias, sewya, gwnia, uaigid, fuaigh… w(v)r-i / dik-mek, (örmek) / stich > dik (see item 62) (?) / w(v)r-i > ör (?)
140- to Say / otku, uZumers, ozitu, otkvalu, ozopu / labaro, lavaret, leverel, dweud, abair… sag-jeo, sek-weo / söyle, de, / otku > utter (?) / say > söyle > sag-weo / dweud > de / ozopu, ozitu, uZumers (zu) > söyle > say > sag-weo (?)
141- to Sing / obiru, trağoda, trağudi, birağa / kaneti, kenid, kanan, kana, canu, canaid, seinn, gow arrane / şarkı söylemek, ırlama, yırlama / birağa, obiru > yırlama, ırlama (?) / arrane > ır, ırlama (!) / VİRU > ırla, yırla
142- to Play / osteru, oxoronu (horon) / konrigo, choari, gwari, imir, cluich / oyna / oxoronu, horon > choari / pyala, pyele (dance, Radloff) > play (?)
144- to Flow / dobalu / liyo, deveran, bera, dinevi, lifo, bruinnid, dolin, slid, snigh / ak, akış / aqua (water) > akış (flow) (!) / deveran > devir, deveran, akım (circulation, rotation) (?) / KSAR, KŞARA > akış (?) / dobalu > deveran (?)
145- to Freeze / doği, ineri, okrotu / revin, skoman, revi, reodh / don, donma / doği > don (?) / okrotu > kriyo (Greek) > kar, kırağı (snow, frost) (?)
146- to Swell / ombaru, mbareri / swedo, chwezan, hwythfi, chwyddo, attaid, bolgaid, at / proto-Altaic ‘pula’ / şiş, şişme, kabarma, bel verme / swell > bel, pula > bolgaid / chwezan > şiş / ombaru, mbareri > kabar, kabarmış (see item 57, 62) (?) / SHVAYATİ, ZVİ > şiş (?)
147- Sun / mjora, bjora, Jvaleri (faded), gojvalu (fading) / sawol, heol, howl, haul, grian / güneş, gün, kün / jvaleri > sol, solmak (?) / sun > sawol, heol, grian > gün, kün > sol (Latin) > solmak (be faded) > jvaleri (?)
148- Moon / tuta / eskyom, lugra, lloir, loar, escae, easca, gealach, eayst / ABJA, AJAGAVA: ay (?) / eayst, easka > ay (?)
149- Star / avite, murunSxi / stere, ster, ser, retglu, rialt, rionnag / ılduz, yılduz, yıldız / UDU > ılduz (?) / STRİ, TARA, TARAKA > direk, terek, Temir Terek (Iron Tree, pillar of the universe, sky tree – from Turkish mythology) > star > stere, ster (!)
150- Water / Zkari, zomini, Zari / dubros, udenskyos, dour, dovr, uisge, ushtey… akwa / su, bu, ba / SYUMA, SVAR, SUKHA, SUMA, SUBHA, VASU (Wasser) > su / zkari, zomini > su / uisge, ushtey, akwa > su, akış (?)
151- Rain / mçima, oçimu, mçima, gomçima / glawa, wolko, glaw, braen, flechud, frasachd / yağmur, çise, sağanak, yağış / for ‘rain’ Laz root is probably ‘çi’ / çi > çise (?)
152- River / ğali, abca, nçala, çala, oruba / abu, abon, aven, avon, afen, aub, abbhainn / ırmak, çay / çala > çay; oruba > ırmak (?) / JHARİ > ırmak (!), KARSU (canal) > karık (agricultural water (su) canal) (?)
153- Lake / toba / linna, lenn, llyn, llinn, loch, lhingey, logh / göl, köl, öl, öla, ilay, lai (Anatolian, Ottoman, Uygr, Kyrgz Turkish, Radloff) / JALADHİ > göl, gölet / lake > linna, loch, llinn, logh > öla, ilay, lai > leğen (basin)
154- Sea / zuğa / mori, mor, fairrge, ler, muir, cuan, faarkey, keayn… s(w)alo / deniz, tengiz, talay / sea > su (water) > zuğa > s(w)alo / mori, mor > mare (Latin) > müren (river) (?) / IE dhelh: sea, dalga: wave (Bomhard) / Talay: sea, Talay Han (God of water and sea in Turkish, Mongolian, Altai mythology) > dalai (ocean - Dalai Lama) > / talas, talaz (wave, big wave, hurricane, a Turkish clan name, a river name in Asia) > thalassa (in Greek sea, Mediterranean Sea)
155- Salt / mcumu, mZutxe, cunu, oSutxu / salanos, holen, holan, salann / tuz / mZuthe, Zuthe, oSutxu (salty) > tuz, tuzlu (?)
156- Stone / kva / kluka, magino, klog, maen, karrek, carreg, cloch, clach, clagh… gallo, klugga / PIE k(e)l / kaya, taş / kva > kluka, cloch, clagh, karrek, klugga > kaya > KACAKA, KATHA / kalın, kalıng ( being thick and harden)
158- Dust / pirçi (kir), tozi / poultrenn, uloch, doust, polter, luaith, deannach, duşta / toz / TUSTA > toz > dust > doust, duşta > tozi
159- Earth / sva, kiana / talamu, douar, dor, daear, talam, üir, thallo… ura, dijara, werito / yer, dünya / İRA > yer > ura, üir, werito, dor, douar > earth / kiana > dünya ( ‘k-d’ changes in Laz – Turkish, another sample: kali > dolu (hail), koma > duman)
160- Cloud / empula, mpula / koumoul, kommol, nel, neal, scamal, neul, bodjal, niaul / bulut / mpula > bulut > cloud > koumoul, bodjal / nebula > mpula > bulut
161- Fog / sisi, dumani, mpulu, koma, mkoma / kiwo, morenn, nivl, ceo, kay… dumako / sis, pus, duman, bulut, buğu / dumako > duman > dumani / sisi > sis / mpulu > bulut / fog > buğu (mist) (f-b changes) / mist > sis
162- Sky / nSa, mSa / nemos, neb, nenv, oabl, ebron, awyr, aer, nem, speir / gök, hava / awyr, aer > hava > aviation > air (?) / GO, KHA, GAGANA > gök (?)
163- Wind / ixi / wintos, gwint, avel, gwent, gaeth, gaoth, geay / yel, esinti / avel, geay > yel (!) / es > ixi (?)
164- Snow / kyari, axişeli, mturi / snigwyo, ery, erch, ergh, eira, sneachid / kar / kyari > kar / ery > kar (!)
165- Ice / ineri / yegis, jay, skorn, rew, yey, aig, oighear, eigh / buz / ice > ayaz (cold) > yegis, aig (?) / ice > buz (!) /
166- Smoke / koma, mkoma / mukv, moged, mog, de, deatach, toit, jaagh / duman / DHUMA, DHUMAYA > duman / koma > duman (k-d changes, see 159) / smoke > koma, mkoma > mukv > duman
167- Fire / doçxuri, ogzu, odu, odvu / teFnets, tan, aed, daig, teine, tine, aile… adandya / ateş, alev, yakmak, tutuşmak, od, yalaz, yalım, kala (Altaic) / PIE root k’el(h) / JAGR, JVAL, YAJNA > yak, yalım, yalaz (fire) / ogzu, odu, odvu > yak, od / calorie > coal > kala (no score) / adandya (kindle) > od > odu, odvu
168- Ash / mtuta, xurmali, xumali, mZia, mZola / loutus, ludu, lusow, luaith, luath, leoie, φoulwan… aidu / kül, köz, kor, is / ASA > is (soot), köz (?) / ash > is, köz (?) / xurmali > kor, mzia > is (?)
169- Burn / ogzu, jgureri, gOçu, gzalu / dauyeti, devin, leskin, leski, doigh, doth, bruthnaigidir / yan, yak, bur / PIE k’el(h) / burn > bur (old Turkish fire, ignition) > parlama (ignition) / gzalu > kızma, kızdırma (becoming hot – heiss > kız); ogzu, jgu > yak
170- Road / gza, sokaği / sentus, hint, hent, fordh, hens, heol, bothar, conar, rod / gza > güzergah, sokaği > sokak (‘güzergah’ is rooted in Turkish)
171- Mountain / germa / monio, menez, menydh, mynydd, benn, sliab, bein / dağ / *mALʌ ‘mountain’: Indo-European *mel- ‘mountain, elevation’ ~ Dravidian *mal- ‘mountain’. (Bomhard) / DA, DARAD, DARDARA, DHARA: dağ / IE ‘mel’ > bel (wide high passage on a mountain) > mountain > monio, bein (?)
174- Yellow / skita / bodyos, melen, melyn, buide, bui, buigh / sarı / HARİ, SHARA > sarı / sallow > sarı (!) / skita > sarı (!)
175- White / kçe, xçe / banos, gelos, windos, gwinn, gwenn, gwyn, ban, finn, gel, geal / ak, akça, ağarık / kçe, hçe > ak, akça (?)
176- Black / uça / dubus, du, dub, dubh / kara / KRSNA > kara (?), GHORA (dark) > karanlık (?) / black > bele, bula (make muddy, make dirty) (!)
177- Night / seri / noxs, noz, nos, adaig, oichei, oie / gece, geçe, tün / GHORA > karanlık (darkness) (?) / oichei > gece (?)
178- Day / ndğa, umki / din, diyos, dez, deiz, dydd, dia, la, latha / PIE root ‘t’ey, t’oy’ > doğ (sun rise, dawn, tan ) / DİN, DİNA > tün, dün (night, yesterday) > din (?) / ndğa > dia > day / ndğa > dia > day > doğ (?)
180- Warm / çuçuna, tuSa, çxvapa, mçxvapa / kela, tomm, toemm, cynnes, te, çheh / sıcak, ılık, ısı, ısınmış / USNA, ASİTA (heat, hot) > ısı, ısınmış, sıcak / tuSa > ısı, ısınmış (?) / kela > kala (fire) / çheh > çxvapa (?) / cynnes > ısın (!)
181- Cold / ini, qini, okoru / ouxto, ougros, yen, yein, oer, fuar, uar / soğuk / Proto-Altaic ‘kolyi’ to freze / SOLA, SOLİKA, SUSİKA > soğuk > ouxto > cold > okoru (?)
182- Full / opşa, opşalu / flano, lion, leun, lan, fli, flin / dol, dolmak / full > fli, flin, flano > dol (?)
183- New / ağani / nouyos, nevez, nowydh, newydd, nua, nuadh, ür, oor / yeni, yengi / YUVAN, YUNİ (young) > yeni, yengi, genç / ADHUNİKA > yeni (!) / new > yeni > ağani > nouyos, nua, nevez (see item 87) / ür, oor > early ? > er, erken (!)
184- Old / mcve, atxe, ğorğori, badi / senos, hen, kozh, koth, sean / yaşlı, eski, kart, karı / atxe > eskiden / ğorgori > kart, karı (old) / kart, karı (old) > geriatric > ğorgori (?)
185- Good / kai, vorsi, rossi, vrossi / dagos, matis, mad, da, mas, maith / iyi, iyilik / SATHUDA, SATTA, SADU: sağ-lık (health, goodnes) / kai > kali, eu (Greek) > iyi / good > kut (divine goodness)
186- Bad / pati, xai, xavi, pati, peati, beti, biati / drukos, ulcos, fall, drog / kötü, bet / pati, peati, beati > kötü, bet (see 57) > bad
188- Dirty / lebyari, meşacri, gomğiru (dirty water) / salakos, lous, plos, budr / ASAMKİRNA, KARDANA > kirli (?) / dirty > kirli (!) / gomğiru > kirli (!)
189- Straight / picdopici, tiZale, tigale, tere / eeun, ewn, syth, diriuch, direach, jeeragh / doğru, düz, dimdik, dikine / AHRUTA > doğru (?) / straight (see 62) > tigale, tere > diriuch, direach > doğru, dikine, direk
190- Round / murgvala, kara, kerkeli, kirkeli / krundis, krunn, krenn, ront, crwn, cruin / yuvarlak, çember, sarmal / kara, kerkeli, kirkeli > krundis, krunn, cruin > sarmal, çevre > circum / murg > burk (?)
191- Sharp / makvatule, mZkuli / kerbos, lemm, lymm, aith, ger, gear, geur / keskin, sarp (for rocky hills) / KSARA, KSUGRA > keskin; TİGİTA, TİGMA > dik / scer (root: kes) > sharp > kerbos, ger, gear > keskin / mZkuli (zk *sek, kes root) (?)
192- Dull / bencela, bincili, cunculi / mailos, dall, soch, sogh, mael / kör, küt, künt / KUNTHA > künt, küt
194- Wet / şu Ğvari, şuvi, oşuvu (be wet) / ıslak, sulu / şuvi, oşuvu > sulu (?)
195- Dry / xomula, geskuru (for creek), oskuru, kakara / siskwos, six, sech, sygh, sych, tirim, tioram, çhirrym… krasto / kuru / kuru > kakara, oskuru / dry > arık (dry field) (!) / krasto, çhirrym > kuru > kakara, oskuru
196- Right / Zori, tere, ti, picdopici, tigale / eFinos, reizh, ewn, certh, cywir, iawn, ceart, kiart… kerto / doğru, gerçek, kirtü (old Turkish) / right > reg > dik (!) / zori, tere, ti, tigale > doğru, dikine / kerto, kiart, ceart, certh > gerçek, kirtü (true, trustable – doğru, dürüst)
197- Near / xolos, kala / onkos, tost, okos, ogas, ocus, agos, dluth, faisg… okk / yan, yakın / near > yakın (see 87) / yakın > okk (?) / yaka > kala (!)
198- Far / mendra, meleni, menda / kenos, pell, cian, fada… weru / uzak, ırak, el / PARA, ARE, URU > ıra, ırak > far > weru / meleni > el (?)
199- Right (side) / mazgvani, martgvani, mazgva / dexswos, dehou, de, dess, deas, jesh / sağ / SAVYA, SAT, SADHU > sağ
200- Left / kvazali, kvazula, mple / kliyos, kleiz, klez, kledh, cle, cli, clee, cledd… ad sowjo / sol / kvazali, kvazula > sol / kliyos, ad sowyo > kvazali, kvazula (!)
201- at / onkos, da, orth, at, oc, ag, aig / da, de / da > da / at > da (?)
202- in / doloxe, ama / in, en, yn, mewn, i, an / iç, içinde, ‘in’ also means ‘in’ in Turkish. 'İngiz’: to break in, 'endir' (Krygz): to let in. (Radloff). ‘İn’ means inward, ‘yinç’: get thinner / in, en > in > in, en
203- with / do / kanta, kom, gant, get, gans, le / ile, de - da, dahi / do, ti> de, dahi (?) / ile > le
204- and / do / kwe, eti, ha, ocus, aguş / ve, de – da / do > de, da
206- Because / moyçi, heyaşeni, yeşeni, humuşeni, şeni / drefenn, achos, hore, oir / çünkü, için / şeni > için (!)
207- Name / coxo, yoxo / anman, anw, enw, ainmm, ainm / isim, ad, ün, an, san, nam / name > anman, ainm, anw > an, ün, nam
SONUÇLAR
Türkçe – Lazca tam uyumlu 68, yarı uyumlu 30 madde % 40
Türkçe – Keltce tam uyumlu 56, yarı uyumlu 36 madde % 35.6
Türkçe – Sanskritçe tam uyumlu 58, yarı uyumlu 26 madde % 34.2
Türkçe – İngilizce tam uyumlu 54, yarı uyumlu 22 madde % 31.3
Lazca – Keltce tam uyumlu 31, yarı uyumlu 21 madde % 20
Lazca – İngilizce tam uyumlu 23, yarı uyumlu 24 madde % 17.1
Kaan Arslanoğlu
KAYNAKLAR
1- Sergi Cikia; Nikolay Yakovleviç Marr ve Türk Dilleri; translated by: İlyas Üstüner, Dil Araştırmaları, Bahar 2019/24: 151-159
2- K. Arslanoğlu; Discussion with Anatole Klyosov on an article I wrote about Proto-Turkish at the root of Western languages; https://www.academia.edu/72572431/Discussion_with_Anatole_Klyosov_on_an_article_I_wrote_about_Proto_Turkish_at_the_root_of_Western_languages
3- Jacques Coulardeau; Welcome to the Western Original Sin & Fare Thee Well in… https://www.academia.edu/s/363210ceff
4- Norm Kisamov; Türkic Substrate in English; http://s155239215.onlinehome.us/turkic/41TurkicInEnglish/EnglishTurkicLexiconEn.htm
5- Online Etymologia; https://www.etymonline.com/
6- İsmail Avcı Bucaklişi, Hasan Uzunhasanoğlu; Lazuri – Turki Nenepuna (lazca- Türkçe Sözlük); Akyüz Yay.; 1999
7- K. Arslanoğlu; Grammar versus Grammar: Structural commonalities of Turkish with Indo-European languages; https://www.academia.edu/73599227/Grammar_versus_Grammar_Structural_commonalities_of_Turkish_with_Indo_European_languages
8- Sergi Cikia, İlyas Üstünyer; Türkçe – Lazca İlişkilerinden: Lazcadaki Türkçe Söz Dizimsel Kalıplar; Asos Journal, September, 2020
9- Gilles Quentel; Early Linguistic Contacts between Continental Celtic and Germanic : Lexical Aspects” in Sprachkontakte in Zentraleuropa , A. Kątny ed. pp. 177-187, Peter Lang, Berlin, 2012
10- English – ProtoCeltic Word List PDF; https://www.wales.ac.uk/Resources/Documents/Research/CelticLanguages/EnglishProtoCelticWordList.pdf
11- Celtic Swadesh List; https://en.wiktionary.org/wiki/Appendix:Celtic_Swadesh_lists
12- Lazca Sözlük; https://lazcasozluk.org/
13- Allan Bomhard; A Critical Review of Volumes 1 and 2 of ILLIČ-SVITYČ’s Nostratic Dictionary, from academia.edu
14- Allan Bomhard; The Glottalic Theory of Proto-Indo-European Consonantism and Its Implication for Nostratic Sound Correspodences, Mother Tongue, 2007, academia.edu
15- https://sanskritdictionary.com/
16- https://www.learnsanskrit.cc/
LAZCA – TÜRKÇE ORTAK SÖZCÜKLER LİSTESİ (EK)
(Kuşkusuz ortak sözcüklerin tamamı değil)
Agure: isteksiz (ağır?)
Ağnose: akılsız (a-gnosis – know maddesine bakınız?
Apiko: atik, uyanık
Arto, arte: birlikte
Aşi: altı
Axroşi: buruk tat (ekşi)
Bgara: ağlama (bağırma)
Biğiri, miğiri: bulanık (kirli)
Bikiçi, dir, duyi: dirsek;
Bilili: ayak bileği
Binexi: asma (vine – İng.)
Bulti: top (bolçok – Eski Türk. , ball – İng.)
Cebazgu: basmak
Cempalu: kaynamak (palu > boil – İng. > bula – Türkçe)
Cengzalu, gegzamu, cengzarei: tutuşturmak, kızışmak (gz > kız)
Cezaderi: razı olmuş
Cezalu: üstüne basmak, ezmek (ez > ez)
Çirdili, ğara, gari: gölge (çardak, çadır?)
Çirdu, çirderi: yırtmak, yırtık
Çkuni, çkunebura: bizim, kendi kendimize
Derini: derin
Dodgitu: durmak, dikilmek
Domtineri: dik, dikleşmiş
Donçakeri, donçaku: sıkışmış, sıkışmak (çak > sık)
Dondveri: sipariş verilmiş
Dopsalu: işemek (piss – İng, işe)
Dorçalu: yere sermek (çalu > ser)
Dorkinu: gerilemek (arka, terk)
Doskudu: kalmak (kal > kad)
Dosvalu: sürmek (sva > sıva > sür)
Dotalu: yere çarpmak (tal > çal)
Dotunu: ışımak, ağırmak (tonu > tan)
Doyinu: doğurmak
DoZonu: sanmak
Drepani, drapani: tırpan (Yunanca derlerse de inanmayın, Yunancaya Türkçeden geçmiş. ‘Tar’ kökü de ‘or’ kökü de Türkçe. Örneğin: orak)
Dunçu: kanlı canlı, kuvvetli (dinç)
Dutçi: sara (tutarık)
Ekonçoreri: peşinden sürükleme (çor > sür)
Ekosvaru: ardına dizmek (svaru > sıra)
Elacoxu: yukarıya doğru çağırmak (coxu > çağır)
Elakaçu: kucaklamak (kaçu > kucak > hug – İng.)
Elaskideri, elaskuderi: bir kenarda kalmak (kud, kid, kad > kalmak)
Elaşinaxu: bir kenara saklama (şinaxu > sakla)
Elaşine: hatırlama, anma (şine > anma)
Elolu, elva, elaxtimu: yukarı çıkmak (ela > elavation – İng.)
Eyoburderi: üstü buruşmuş (burderi > buruşma)
Eyokotu: Üstüne katlama ( kotu > katla)
Eyokumulu: üst üste yığmak (kumul > cumulus > küme, kımı, cumul)
Eyoşkoru: üstünü biçmek (şk > sek > cut > kes… hepsi aynı kökten)
Eyotroxu: üzerine kırılmak (tr, trox > tar)
Eyoxuneri, eyoxuni: üstüne oturtmak (xun > ko, kondur)
Fora, fara, fori: kere
Gale: dış, dışarı (gale > el ‘dıştaki, uzaktaki’ ?)
Galeni, galendoni, meleni: dışarıdaki, harici (el)
Gamaçxalu: içini yıkamak çalkalamak (çxal > yıka, çalkala)
Gamaçxireri: çığlık atarak (çxi > çığlık)
Gamatoru: dışa çekmek (toru > track > tart)
Geçapxu: etrafa çarpmak (çap > çap, çarp)
Gekçanu, cekçanu: ağarmak
Gemzulu: üzülmek
Gençeru: sergi hazırlamak (çer > ser)
Geoneri: üstten aşağı indirilmiş (on > in)
Goçondru: unutmak (ondru > unut)
Gojvalu: solmak (jval > sol)
Golakturu, golamturu: nöbet, sıra ile değiştirme (tur > turlama)
Golamburinu: kıvırmak (buri > buri kıvır)
Goltu: pay etmek (böl)
Gonoru: durulamak (duru, arıt)
Gonosu: akıllanmak (us)
Gonziku: sıyırmak (zik > sıyır)
Goşoru: soymak (şor > soy)
Gotoru: aylak aylak dolaşmak (tor > tur)
Goxiru: çalmak (xir > hır, hırsız)
Goyoçveri: üstü açılmış (oç > aç)
Guma: ekim ayı
Gverdi, gverdala: yarım (gver > yarım)
Ğurni, ğuni: oluk (koni)
Ğurzuli: zehir (ağu)
Ğwini: şarap (wine)
Hişo, heşo: öyle (ise, so)
İkrahi: ikrah, iğrenme
İştoni: erkek donu, iç donu
İvri, ivi: neden, işaret, iz, im
Kala: yanında, ile birlikte (ile)
Katu: kedi
Kere: her
Kilavi: kenar, uç
Kirkoleri: kıvrılmış
Kiti: parmak (digit)
Kizi, kuzi: kaşık
Konari: kadar
Kopa, şerepi: kepçe
Kumuli: yığın (küme, cumul)
Kuskuli: kuyruk sokumu
Mandre, axiri: ahır
Mcveri, mgeri: kurt (cver, ger > kurt)
Meçinaxu: ezmek, çiğnemek (çin > çiğne)
Meçirdu: bıkmak, usanmak, yorulmak (çir > yor?)
Mekatu, okatu: katmak
Mençaku: bir yere sıkışmak (çak > sık)
Meoru, öeporu: dökmek (sıvı) (por > pour – İng.)
Mgutu: girmek (gut > git, gir)
Mğu, uhuhu: baykuş, puhu
Moni: inci, boncuk (moncuk)
Mot, mo, moy, moda: yapma – don’t (mo > ma)
Mpalu, masari: kazık (palu> pole – İng.) (sar > sırık)
MSika: az
Mskala, skele: merdiven (scale – İng. , seki)
Munzi: fare yavrusu (mouse)
Muk: kendi (m, p, b ile başlayan bazı Lazca sözcüklerin Türkçe karşılığı ‘k’ ile başlıyor)
Munçki, munçği: kirpi (yukarıdaki maddedeki gibi)
Muxusi, emxu: köstebek
Mxuci: omuz
Nani: ninni
Nçara: yazı (çar > kert)
Ndğura: demin
Nosi: akıl (us)
Kapkapi: hayalet
Ocaği: aile
Ocaru, ogyaru: beslemek, yemek yemek
Oçadu, oçkadu: çakmak, bir şeyi yapmak (çatmak)
Oçinaxu: çiğnemek, ezmek (çin > çiğne)
Oçopu: yakalamak, yakalanmak (çap > kap)
Oçu: acımak (ache > acı)
Odgu: kinlenmek (öc)
Oğodu: yapmak, etmek, olmak (ğod > etmek, olmak)
Ojginu, ocginu: yenmek
OkanSaru: ıkınmak
Okapu, otaiku, oxotkvaSu: koşmak (kaptırmak)
Okitxu, ozitu: okumak
Okocoxu, okoyoxu: herkesi çağırmak (cox > çağır)
Okogalu: karşılaşmak (galu > gel)
Okombineri, okombini: birleşmiş, kapanmış, iliklemek (combination, ‘com’ ön eki Türkçe kök)
Okotvalu: kapamak, kapatmak
Okoziru: bir arada görmek (zir, zi > see > izle?)
Okukaru: bükülmek (kıvır)
Olobinu: suya bastırmak, suda yumuşatmak (bin > ban)
Omxitu: karıştırmak (mix)
Oncğoai: utangaç (shy)
Onçoru: sürünmek (çor > sürün)
Onçvalu: sağmak (çval > sağ)
Onçxu: ısınmak (çxu > ısı)
Onkalu: toplayıp kaldırmak, kaldırmak
Onkolu: kilitlemek
Onoru: durulamak
Ontasu: tohumlamak
Opurcinu: pörsümek
Opuxtu: buruşmak
Ora: müddet, zaman, ara
Ora: hava (air)
Orçi, orçe: parça
Ordo: erken
Orutu: parlamak
Oskidu: ikamet etmek, yaşamak (kidu: oturmak)
Oşi: yüz sayısı
Oşinu: saymak (şin > say, san)
Oşiru: aşındırma, aşınma
Oşkinu: dinlemek (kin > din)
Oşoru: soymak, soyulmak
Oşu, oşumu, oşvalu: örmek, dokumak
Oşvelu: tedavi etmek, iyileştirmek (şvel: sağalt ?) (şvel: make well?)
Otanu: ışımak
Otragu, oturgu: örtmek
Ouru, ourinu: bağırmak
Ovapu, oyapu: olmak, yapmak
Oxiru: çalmak
Ozonu: düzlemek
Ozu, ozalu: ezmek
Papaxi: kalpak
Paşka, baçka: paket, kutu (packet, bogça)
Poteri: bulanmış, batmış
Poxo, paxara: kurbağa
Pseli, mseli: sidik (piss > işe)
Punçxa: kırıntı (parça, pinçik)
Purcineri: buruşuk
Purengi: boru
Xurxi, xurtuli: gırtlak, boğaz
Soğuni: son
Sveri: sürerek, sürülmüş (sür, sıva)
Şineri: saygın
Tamuğa, tambuğa: damga
Tanura, mtanura: tan
Troxu: kırılmak (Türkçe ‘tar’: kırmak, dağıtmak)
TuSa: sıcak
Unose: akılsız, ussuz
Xaçkeri, xaşkeri: ekilmiş, ekerek
Xançali: kol (çali > kol?)
Xapi: işgal, kaplamak
Xapiçi: çanak, kap
Xargi, xerki: kanal, arık
Xoci: öküz
Xonkoro: kovuk, oyuk
Xuçe: kızgınlık
Xvala: yalnız
Ti: de, da (dahi)
Haşo, aşo: şöyle
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Lazoğlu 8.04.2023
Kaan bey makalenize oldukça emek verdiğiniz belli ve bu açıdan kıymetli bir çalışma… Ancak Gürcüceyi araştırmadan böyle bir makale yazılması konu oldukça havada bırakıyor maalesef. Keşke çalışmanıza Gürcüceyi de dahil etseydiniz, daha anlaşılır sonuçlar çıkabilirdi
kaan arslanoğlu 6.08.2022
Teşekkürler değerli Günay Güner, destek ve katkılarınız bizim için önemli. Benden de saygılar, sevgiler.
Günay Güner 4.08.2022
Sayın Arslanoğlu çalışmalarınız çok değerli; sağ olun, var olun. Tarihte Keltler Anadolu'ya da Ankara, Yozgat odaklı olmak üzere göçmüşlerdir. Belli ki Karadeniz Bölgesine de yerleşmişler. Ekinsel sonuçları olmaması düşünülemez. Saygılar sevgiler. Günay Güner
kaan arslanoğlu 6.07.2022
Değerli Fahri Bey, bu çalışmaları ben 9 yıldır yapıp yayınlıyorum. Son 6 ayda yurt dışına açıldık. 8.5 yılda aldığım geri bildirimin birkaç katını bu 6 ayda yabancılardan aldım. Bizim akademinin halini anlayın. Büyük çoğunluk bu işten haberdar. Çünkü sınırlı İnsanBu olanaklarını kullanmıyoruz son zamanlarda. ODA-TV'de 7-8 haberim çıktı. 100 bin kişi okumuştur. Akademisyenlerden de duyan e çok. Fakat Türk akademisyenlerden aldığım geri bildirim en çok 20 kişidendir. Bunların da yarısı olumsuz. Türkiye'de akademinin bilimsel hali herkesin malumu. Ayrıca Türkçenin Batı dillerine derinden etki ettiği konusu veya Güneş-Dil'i çağrıştıracak bir şey siyasi ve ideolojik olarak yasaklı. Bunu dediğimiz zaman uydurduğumuzu, abarttığımız düşünüyor bazıları. Ama gerçek durum budur. Sonuç olarak ne zaman Batı bilimi bu dediklerimizi onaylar, o zaman bizim akademi de aynı doğrultuda araştırma!! yapar, yayın yapar, öğrencilerine bunu okutur. Henüz Batı'dan yeşil ışık yanmadı. Durum bu. Saygıyla.
fahri kumbul 5.07.2022
Değerli Kaan Bey; Türkçe üzerine baya bir zamandır yaptığınız bu çok değerli çalışmalarınızı uluslararası akademik çevrelere ulaştırdığınızı ve -yeterince veya az - ilgi çektiğini biliyoruz. Türkiye’deki Üniversite çevrelerine (Özellikle Dil, Kültür ve Edebiyat, Eğitim Bilimleri, Sosyal Bilimler, İletişim ve Dil Öğretmenliği Bölümlerine) ulaştırabiliyor musunuz? Bu tür bir çabanız var mı? Varsa çalışmalarınız bu çevrelerde de alıntılama ve kaynak gösterme vs. gibi ilgi ve heyecan uyandırıyor mu? Merak ettim. Teşekkürler ve kolay gelsin.
fahri kumbul 5.07.2022
Marr şöyle yazmış: "İslam kültürü ile beraber, feodal-ruhanî çevreler aracılığıyla Arapça ve Farsça kelimeler Türkçeyi istila etmiştir... Arapça bütün Müslüman kültürlerin temelidir, fakat, edebiyat Türkçesi Arapça kelimelerle o kadar dolmuş ki, toplumun geniş kitleleri bunu anlamaz hale gelmiş ve bu olgu asırlar boyunca kültürün halk arasında yayılmasını olumsuz yönde etkilemiştir... (Egemen feodal-ruhanî kitlelerin sebep olduğu hazin sonuçları göz önünde bulundurarak şunun ayırdına varmıştır:) “Türkçeyi önceki devirlere, geniş halk kitlelerinin canlı dilinden koparılmış Arap ve Fars dillerinin tabakaları taşımıştır” (Marr 1934a: 10)-Sergi Cikia / Dil Araştırmaları, Bahar 2019/24: 151-159